-
26.
+3yıllarca içine hapsolduğum silikliğimden dolayı bu videolara mide bulandırıcı bir hayranlık duyduğumu hissetim. bunları yapanlar normal, senin benim gibi insanlar olamazdı, onlar farklı olmalıydılar belki de üstün...
bu düşünceler eşliğinde yeni açtığım videodaki kadının kahverengi saçları dikkatimi çekti. tanıdık geliyordu sanki bir yerlerden... yüzünde maske olması sonuca varmamı engelliyordu. kaşlarımı çatarak düşünmeye devam ettim. kimdi bu?
aklıma gelen ihtimal bile kanımı dondurmaya yetti. yo yo bu kadar şiddetli görsele şahit olmam zihnimin düzgün çalışmasını engelliyor olmalıydı. uyku vakti gelmişti artık zaten yarın erken kalkmalıydım.
uykuda bile peşimi bırakmadı deep web, şiddet dolu rüyalarla devam ediyordu bu pgibopatlığın resitali. -
27.
+3adam artık güçten düşmüş kadınla oynamaya başlamıştı. giysilerini yırtıyor, elindeki bıçakla vücuduna çeşitli şekiller çiziyordu. garip bir şekilde kadını öldürmek istemiyor gibiydi, ona şefkatle yaklaşıyordu adeta. bıçak olmayan eliyle kadını okşuyor, kulağına bizim duyamadığımız bir şeyler fısıldıyordu. duyulan tek şey kadının hıçkırıkları arasındaki boşlukları süsleyen çığlıklardı.
adam bu ritüele bir süre daha devam ettikten sonra aynı soğukkanlılık ve ifadesizlikle kadının boğazını kesti. oluk oluk akana ellerini uzattı ve avucuna doldurduğu kanı kendi vücuduna sürmeye başlamıştı. eski çağlardan kalma bir ritüeli gerçekleştiren bir şaman gibiydi adeta, ne yaptığını biliyor olmalıydı. işini bitirdikten sonra eserine son bir bakış daha attı, daha sonra odayı terk etti.
- gösteriden memnun kaldın mı aykut?
• **
beyler bugünluk bu kadar olsun yoruldum inanın. -
28.
+3sessizliğini bozmasını bekledim 5 dakika boyunca. sonunda konuşmaya başladı.
- aykut şu hayatta en değerli şey nedir biliyor musun?
- nedir?
- güçlü olmaktır.
felsefe yapmaya gelmemiştim buraya... konuşmasına müsade ettim bir süre, eninde sonunda açıklayacaktı olanları.
- canından çok sevdiğin annen öldükten sonra bile ayakta kalabilmektir. annenin yası bitmeden bir gece babanın senin yatağına süzülmesine ses çıkarmadan katlanabilmektir. o tecavüzcü pisliği, hiç beklemediği bir anda öldürebilmektir güçlü olmak.
kendi kendine konuşuyordu. anlattıkları umrumda değildi, ben istediğimi hala alamamıştım. -
29.
+3ilgimi çekmeyen felsefe faslı sırasında denizin deep web denen illetle ilk tanışmasının babası yüzünden olduğunu öğrendim. babası denize tecavüz edişini broadcasting şeklinde deep webin derinliklerine sunuyormuş. duyduklarım başlarda ilgimi çekmiyordu ama sonra merakla dinlemeye devam ettim.
- aynı şeyi ikinci sefer yaptığında kararımı vermiştim aykut. hapiste yatmaktan daha büyük bir cezayı hakediyordu çünki o.2. seferden sonra yastığımın altına ekmek bıcağı koydum. artık geceleri uyuyamıyor onun gelmesini bekliyordum.onu en savunmasız olduğu anda,en beklemediği anda öldürecektim.3 gün sonra odamın kapısının aralandığını duydum. nihayet finale yaklaşıyorduk. bana 2 kere tecavüz edip gündüz hiç birşey olmamış gibi davranan bu adamı öldürecektim. yanıma gelmesini bekledim. önce bilgisayarı masaya bıraktı.o anda hatırladım. geçen seferlerde de bilgisayarı masanın üzerinden alıp çıkmıştı odamdan. aklımda başka şeyler olduğundan olsa gerek dikkat bile etmemiştim ama o anda gözümün önünde canlandı herşey. sonra tekrar sinsice sokuldu yanıma. bıçağı elimde tutuyordum. boynumdan öpmeye çalışırken ilk darbeyi indirdim karnına.ne olduğunu anlamasına imkan tanımadan 3-4-5 diye devam ettim. belki ilk seferde ölmüştü ama ben devam ettim. acımı çıkarırcasına defalarca bıçakladım onu. sonra ağlamaya başladım belki bir saat ağladım aykut...
-peki nasıl bulaştın bu illete?
-izleyicilerden biri çat pat türkçesiyle bana yardım edeceğini, adresimi mail hesabına atmamı ve o kapıyı 4 uzun 3 kısa şeklinde çalmadan hiçkimseye açmamamı, kimseyle görüşmememi ve hemen bilgisayarı kapatmamı söylemişti. kaybedecek bişeyim yoktu aykut. hapise girmektense bu pgibopata teslim ettim kendimi.
-sonra ne oldu?
-başka bir yere gidelim lütfen aykut.
zaten baskın taraf olan deniz otoriteyi tamamen eline almıştı artık. içimdeki merak ve korku silsilesi arasında tamam dan başka birşey çıkamadı ağzımdan. deniz ödedi hesabı ve pubdan ayrıldık.
p -
30.
+3artık plan yapmaya gerek yoktu, işler deniz'in istediği gibi yürüyecekti ne de olsa. korkmuyordum garip bir şekilde, hissettiğim en baskın duygu meraktı. deniz'in evine vardım ve kapısını çaldım, kimbilir kaç kişinin son gördüğü ev olmuştu burası?
kapı açıldı. gayet normal görünüyordu deniz, ağlamış birinin ifadesi yoktu yüzünde. hiçbir şey söylemeden kolumdan tutarak içeri aldı beni.
- teşekkür ederim geldiğin için.
- önemli değil. ne oldu?
- göstereceğim.
salona aldı beni. içerde bir adam daha vardı. -
31.
-3seri kopyala yapıştır huur çocuğu
-
-
1.
+2 -2gibtir git lan okuma @48
-
1.
-
32.
+3nereye gidiyoruz peki?
- gittiğimiz yeri de bilmiyorum.
- ya sen benle dalga mı geçiyorsun?
bunu söyledikten sonra aklıma absürd şekilde " salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk " 'daki " ya sen beni niye çağırdın " repliği geldi aklıma...
- karargah değişir sürekli, biz de bilmeyiz yerini çoğu zaman.
- ne karargahı?
- gideceğimiz yerde anlatılacak aykut sakin ol.
- bana bak beni bulaştırma pis işlerine.
- daha ne kadar bulaşabilirsin ki aykut?
haklıydı. kendim istemiştim bu durumu. -
33.
+3deniz kızmı erkekmi ona göre
-
34.
+3aşağı inip bir sigara yaktım. o anda köşeyi dönen lüks bir araba durdu önümde. içeri sigarayla girip girmeme tereddüdü yaşadıktan sonra içim parçalanarak veda ettim sigarama. arka kapı açıldı, deniz içerdeydi.
- gel.
girdim, şoförün kim olduğuna bakmak isterken hayal kırıklığına uğradım, zira arada bir bölme vardı.
- arabayı kim kullanıyor?
- ben de bilmiyorum.
- nasıl ya?
- fazla kişinin kimliğini bilmem ki.
ne diyordu bu kız allah aşkına? -
35.
+3- deniz bizimle çalışmaya istekli bir arkadaş getireceğini haber verdi bir süre önce. bu sebeple buradasın.
- ne iş yaptığınızı bilmiyorum henüz.
- anlayacaksın. yan odaya geç daha sonra tekrar bizim yanımıza gel.
bu isteğin sebebini anlayamamıştım ama istemsizce itaat ettim, başka şansım yoktu ne de olsa.
odadan çıktım, sağ tarafta şoför bekliyordu. yanına gittim, kemerinden silahını çıkarıp bana verdi ve odaya geçmemi işaret etti. anlam veremeyerek kapıyı açtım.
oda penceresizdi, kapıyı açmamla içeri dolan ışık içerde bir kadının olduğunu fark etmemi sağlamıştı. kapı şoför tarafından tekrar kapandığında, karanlık bir odada tanımadığım bir kadınla yapayalnız kalmıştım.
p -
36.
+2sıradan ve mutlu bir aileydik. zaten sıradanlık mutluluğu getirir bana kalırsa, en azından mutsuzluğa giden kapıları kapatır. hiçbir aşırılığa kaçmadan ölür gidersin. annem de aynen bu şekilde öldü işte. evet, mutluydu öldüğünde. 8 yaşındaydım o sırada, cenaze işlemleri süre gelirken uzun süre evde yalnız kalıyordum, bu ilerleyen günlerdeki iç yalnızlığımın bir provasıydı sanki.
ilk birkaç hafta ağlayamadım. çünkü bilmiyordum ölümü o yaşta, aklıma sokamıyordum. bir süre sonra annemin bir daha gelmeyeceğini tam olarak anladığımda artık gecelerime gözyaşlarım eşlik etmeye başladı. hıçkırıklarımı duyan babam gelir teselli ederdi beni geceleri. evet, tutunacak tek dalım babamdı o sıralar. bir gece onu da kaybetmemle beraber, rüzgarlı bir havada elden kurtulmuş uçurtma gibi savruldum. -
37.
+2yine hıçkırıklara boğulduğum bir gece babam geldi yanıma. artık annemin yokluğuna değil, babamın yanıma gelmesi için ağlıyordum geceleri. geldiğini görünce gözyaşlarım diniyordu kendiliğinden. yanıma oturdu, ağırlığıyla yatağı çökertti ve fizik kuralları gereği onun kucağına doğru yaslandım. okşuyordu saçlarımı, tüm sıkıntılarımı unutuyordum o çocuk aklıma o anlarda.
fakat o gün beni her zamankinden farklı şekilde okşadığını hissettim. ayrıntıya girmek istemiyorum fakat bana sakin olmamı, kötülüğümü istemediğini söylüyordu sürekli. üstümdeki giysileri çıkarttı. neler olduğunu anlamıyordum ama korktum nedense, tekrar ağlamaya başladım. o sığındığım limanı, tüm savunmasızlığımla kendimi teslim ettiğim babamı da kaybedersem yaşamamın ne anlamı kalacaktı ki?
babam işini bitirdikten sonra tekrar saçımı okşamaya başladı. düşünemiyordum o sırada, sanki ruhum bedenimden ayrılmış, kendimi izliyordum. algılarımı yitirmiştim. kalktı ve çıktı odadan. artık odada da, hayatta da yalnızdım. hayat, küçük omuzlarıma bu yükü yüklemeyi uygun görmüştü. önümde iki seçenek vardı, mücadele mi edecektim, boyun mu eğecektim -
38.
+2Yazan adamda ne hayal gücü varmis vay aq
-
39.
+2saçma bir komedi filmi açtım, bir kez bile güldüğümüzü hatırlamıyorum. kafamdan binbir çeşit düşünceler geçiyordu ki deniz'in sesiyle kendime geldim.
- aykut gitsem sıkıntı olur mu? baya yoruldum, dinlenmek istiyorum biraz.
- tabi tabi geçireyim seni.
- iyi geceler.
- sana da.
kapı kapandı, derin bir soluk verdim yaşadığım her şeyi dışarı atmak istercesine. deniz'in soğukkanlı şeytaniliği karşısında buz kesmişti her tarafım. kaç kişiyi öldürmüştü? nasıl bu kadar normal gözükebiliyordu? beni de öldürecek miydi? ve en önemlisi neden yapıyordu bütün bunları?
anlamak istiyordum. anlamak için her şeyimi verebilirdim, geri dönüşüm yoktu artık.
p -
40.
+2kahkahalarım içinde bulunduğum tuhaf durumdan dolayı haddini aşmaya başlamıştı. deniz'in telefonun çalması kendimi toplamam adına bir fırsat yarattı. " beni istediğin zaman arayabileceğini kim söyledi sana?" dedi kısık sesle telefondaki kişiye, eliyle müsade isteyerek kalktı masadan o güzel şeytan.
ne olacaktı şimdi? hiçbir şey olmamış gibi devam edebilecek miydim? bunu istesem bile yapamazdım, zira içten içe bu durumla karşılaşmaya can attığımı biliyordum. burada duramazdım, daha fazla heyecan lazımdı bana. hayatımda ilk defa önemli bir şeylerin parçası olmuş gibi hissediyordum kendimi.
- özür dilerim aykut. nerede kalmıştık?
- dövmenden bahsediyordun.
- ah evet, hayırdır sana nerden esti bu istek?
- değişiklik iyi gelir diye düşündüm. gelip geçici tatminler işte naparsın?
konuşurken gözlerinin derinlerine bakıyordum, o şeytana dair bir ipucu bulmak adına. hayır, bunca kanıta rağmen sanki yanılmıştım, bu kızda kötülüğe dair hiçbir emare yoktu. bir adım daha ileri atmayı düşündüm ve ağzımdan şu sözler döküldü:
- bana gelsene film falan izleriz.
her şey benim dışımda gelişiyor gibiydi, planlar kuruyor, eyleme geçiyordum fakat sanki bunları yapan ben değildim... -
41.
+2okudum la pişman değilim sevindim binin ölmediğine
-
42.
+2az önce camın diğer tarafından izlediğim odadaydım şimdi. içeri girecek olan katilimi bekliyordum. kolay kolay teslim olmamak vardı kafamda, şansım varsa yanımda birkaç pgibopatı da zütürebilirdim. o sırada kapı açıldı ve az önce müfettişle konuşan zengin adam girdi içeri.
- merhaba küçükbey, bakalım bu defa gülebilecek misin?
diyerek yavaş yavaş üzerime gelmeye başladı elindeki hançerle. muhtemelen ona karşı koymayacağımı düşünüyordu zira bunun için oldukça fazla para dökmüştü ortaya, hizmetin en iyisini almalıydı. tıpkı deniz'in babasının kapıldığı rehavetle bıçağı ssol koluma saplamak üzere elini gerdi, gerilen el hızla üzerime doğru gelirken geriye çekildim ve boşa sallanan eli kaptım. şaşkınlıktan büyüyen gözleri olanları algılamaya çalışırcasına yüzüme baktı.
- görüşürüz beybaba.
diyerek kendi elindeki bıçağı zorlayarak boynuna zütürmeye başladım. hantal vücuduyla etkili şekilde karşı koyamıyordu kısa sürede aradaki mesafeyi kat eden bıçak kanla buluştu.
bu sırada odanın dışında bir arbede yaşandığının farkındaydım. istekli bir ses içeriye girmek istediğini ifade ediyordu, muhtemelen pgibopatlığın sınırlarında dolaşan bir başka katildi bu. çok geçmeden sesin sahibi elinde bir silahla içeri girdi. belli ki riske girmek istemeyecek kadar değer veriyordu kendisine. kendimce veda ettim hayata, her şeye... son gelmişti artık.
silahın ateş aldığını fark ettim, fakat silah patlamadı. odanın içini dolduran bir zırıltı çıkmıştı patlama yerine. yo yo, odanın içinde değil kafamın içindeydi bu zırıltı. ölmüş müydüm? böyle bir şey miydi ölüm? -
43.
+23.sezon devam ediyoruz
uyanıyor galiba.
gözlerimi kırpıştırarak etrafıma baktım. deniz ve şef başımda bekliyorlardı. dehşetle deniz'e baktım tekrar, o da şaşkın şekilde beni izliyordu.
- noldu aykut, dedi şef.
- şey kahvaltı etmedim, şekerim düştü galiba.
- al iç şu meyve suyunu. adam gibi gelin şuraya, işleri aksatıyorsunuz.
- özür dilerim şef.
- 5 dakika içinde işinin başına geç.
diyerek çıktı. deniz'le baş başa kalmıştım. -
44.
+2- şirketin iki yönlü işlediğini fark etmişsindir, daha önce söylediğim gibi yaşam ve ölüm. seçeneklerin bunlar, ya bizim emrimiz altında, insanlara diledikleri ömre bahşetme görevini üstlenirsin - tıpkı deniz gibi - veya senin vücudundan sadece tek sefer faydalanmamıza izin verirsin. anlarsın ya.
suratına yerleşen gülümsemede en az hakim olan duygu mutluluktu.
- öldürebilirsiniz beni.
müfettişin bu cevabı beklemediği belliydi, hoş aklı başında hangi insan bu cevabı seçerdi ki? fakat artık normal bir insan olmadığımın farkındaydım. evet, eski silik aykut gitmişti, tıpkı olmasını istediğim gibi fakat bunun bedeli şu an ölümü isteyen tuhaf bir aykut olmuştu.
- son kararın mı?
- evet kenan bey.
gülümseyerek deniz'e baktım. o da gülümsüyordu, fakat bu sefer içten gibiydi. bu pislikten ancak ölümle kurtulacağımı biliyordu ve kurtulduğuma seviniyor gibiydi.
- seni bekliyor olacağım deniz. her nerede olacaksam.
klişelere saplanmaktan kurtulamamıştım ölüme giderken bile. eh, o kadar da olurdu ha?
- pekala aykut, acını daha fazla uzatmayacağım. sıradaki zengine hizmeti sen vereceksin -
45.
+2sağ taraftaki kapıdan içeri girer girmez birçok meraklı gözle karşılaştık. bu gözlerin sahipleri, üstü başı yırtık ve pis kimselerdi. bir kısmı sallana sallana ayakta yürüyordu, bir şeyler mırıldanarak. kimisi korku içinde etrafı süzüyordu. içlerinden birisi ufak adama yaklaştı ve:
- paramızı ne zaman alacağız?, diye bağırdı.
girdiğimiz kapının iki yanında duran görevliler bir anda adamın üstüne atlayarak etkisiz hale getirdiler onu. bu diğerlerine de bir gözdağı olmuş gibiydi, korku dolu gözlerle olan biteni izleyerek oturdukları yerde daha çok sindiler.
bu odayı ardımızda bırakarak başka bir mekana girdik. içerdeki kimseler diğer oda sakinlerinin tam tersi nitelikteydi, hepsi de pahalı giysiler içinde lüks koltuklar üzerinde oturuyorlardı. pahalı parfümlerinin kokusu odayı baştan başa doldurmuştu.