/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    +10 -7
    (Ç)alıntı
    şu sıralar sözlükte deep web'in popülerleşmesi sonucu kendi hikayemi anlatmak ve sizleri bir konuda aydınlatmak istedim. orada iyi insanlar için hiçbir şey yok, bunu kafanıza sokun. ayrıca anlatacağım şeyler " çok iğrenç şeyler vardı ya, kustum. " şeklinde değil, deep web'in bizzat gerçek hayatıma nüfuz etmesini konu alıyor.
    herkes gibi başladım ben de... deep web'in varlığından haberdar olup büyük bir şaşkınlığa uğradım. bu zamana kadar nasıl haberimiz olmazdı? ve her küçük insan gibi, büyük şeylerden etkilenmeye meyilliydim. belki de deep web beni bir kahraman yapardı ha? evet evet, hepimizin içinde vardır bu kahraman olmak isteği lakin bu amaç uğruna hiçbir zaman önümüze çıkan fırsatları değerlendirmez, boş boş nutuklar atarız kendi kendimize.

    öğrendiğim ilk gün deep web'in ne olduğunu araştırmakla geçti. şu klagib buzdağı resmi korkutmuştu beni, özellikle fbi kısmı. say hi to fbi ha? fbi'la karşılaşsam, hi en son diyeceğim şey olurdu herhalde... tüm bu olumsuzluklara rağmen kendimi önemli hissetmek güdüme karşı koyamadı hiçbir şey ve tor browser'ı indirmeye başladım.

    olacakları önceden görebilme yetim olsa, bu işe girişmemek adına parmaklarımı feda etmeye hazırdım...
    deep web'e giren herkesin bildiği süreçleri yaşadıktan sonra hidden wiki'ye ulaştım sonunda. bir yandan da her an içeri polis girecekmiş gibi saçma bir his vardı içimde. dediğim gibi, küçük bir insandım ben. adeta bir mastürbasyondu bu deneyim benim için. kendimi diğer insanlardan farklı hissedecek, bilinmeyeni bilmek, saklı olanı keşfetmek onuruna erişecektim. bunların bedeli hakkında en ufak bir fikrim olsa, emin olun küçük bir insan olarak kalmaya devam ederdim.
    ···
  1. 2.
    +2 -2
    hidden wiki'deki linklere tıklamaya korkuyordum adeta. ya birisi bilgisayarıma girerse? ya kredi kartlarım ele geçirilirse? bir süre sonra bu saçma hislerden kurtulmaya başladım, zira bunların kimseye faydası yoktu. çocuk ferresindan olabildiğince uzak durmaya çalışarak herhangi bir linke tıkladım. acemice kodlanmış bir forum topic'indeydim sanki, en azından izlenimim bu yöndeydi. çeşitli başlıklar sunulmuştu karşıma, güncel bir hidden wiki adresi veriyordu bir tanesi, bir diğeri ot satıyordu ucuz ve kaliteli mala sahip olduğunu iddia ederek... fazla korkmadığımı fark ettim o anda, savaşa girmiş bir asker pgibolojisi yaşıyordum. egom, korkularıma galip gelmişti bu savaşta. başlıkları incelemeye devam ettim.

    kiralık bir katil, kendi rekldıbını yapıyordu bir başlıkta. şaka olduğunu düşünerek tıkladım ve herkesin aşina olduğu o sayfayla karşılaştım. bana kalırsa hala şakaydı bu, hiç kimse bu kadar ucuz yollu bir katil olamazdı... en azından ben öyle düşünüyordum o sırada, eski ciddiyetimi ve korkumu kaybetmiştim nedense. kiralık katilin sayfasını okumaya başladım.
    deep web'e yabancı olanlar için ince bir özet geçeyim. adam sanki küçük esnaf gibi kendince bir fiyat tablosu hazırlamıştı. sanki ekgib olan tek şey veresiye veren, peşin satan resmiydi. ödeme bitcoin şeklinde oluyordu. ayrıca herhangi bir yamukluk çıkması hususunda söylediği şey, risk alınmadan hiçbir şeyin gerçekleştirilemeyeceğiydi.

    ben bu satırları okurken zilin çalması bir anda hayatı sorgulamama sebep oldu. absürd bir şekilde kapıdakinin polisler olduğunu düşünüp, içinde bulunduğum aptal duruma güldüm. tor'u kapatıp yavaşça kalktım sandalyemden, kapıya doğru ağır adımlarla ilerlemeye başladım.
    ···
  2. 3.
    0
    REZZZZ ANASINI gibEYIM REZZ TEKRAR BAŞLIYORUZ
    ···
  3. 4.
    +1
    kim o?
    - benim deniz.
    deniz'le yaklaşık 6 ay önce ortak bir arkadaş vasıtasıyla tanışmıştım. işsizdim o sıralar, bana kendi çalıştığı yerde iş bulup hayatımı kurtarmıştı bir anlamda. zor zamanımda bana böyle bir faydası dokunan deniz'den istemsizce hoşlanmaya başlamıştım o sıralar. hoş kızdı, kahverengi uzun dalgalı saçları, koyu kahverengi gözleri ile her ne kadar sıradışı olmasa da gözlerindeki anlam onu diğer kızlardan ayırıyordu.

    duygularımı ona da açmaya karar verdim. birkaç cümle sarf etmiştim ki eliyle ağzımı kapattı. yapma, dedi. sakın aramızdaki ilişkiyi bozma. şaşkın bakışlarla süzüyordum onu, gururum kırılmıştı. fakat öyle bir güç yayıyordu ki karşı koyamadım o anda. uysalca itaat ettim. ve o günden beri sıkı birer arkadaş olmuştuk. o gün ona karşı hissettiğim duyguları alıp arkadaşlığımıza katkıda bulunması için yeniden düzenlemişti sanki.

    - iyi oldu geldiğin, canım sıkkındı zaten.
    - hayırdır?

    deep web'den söz etmeli miydim ona? sır saklamazdım ondan fakat yine de boşboğazlık etmemeye karar verdim.

    - hiç ya, genel bir sıkkınlık var üstümde.
    - iyi ben de seni almaya geldim zaten, hadi çıkıyoruz. ahmet de bekliyor.
    - ya inan hiç çıkasım yok, bugün bensiz takılın.
    - iyice ev kuşu oldun sen de. son kararın mı?
    - evet kenan bey.

    güldü. onu güldürünce kendime olan saygım artardı. iyi eğlenceler dileyerek kapattım kapıyı, deep web beni bekliyordu.
    bir kahve hazırlayıp tekrar bilgisayarın başına geçtim. deep web'i biraz daha keşfetmeye çalışacaktım. bu yoldaki tek yoldaşım tor'la birlikte seyahatime başladım. bu defa ferrelara da göz atmak istiyordum. anlatılanlar gerçekten ürkütücüydü, acaba ne kadarı gerçek olabilirdi ki?
    ···
  4. 5.
    +2
    izlediğim yolları anlatıp da deneyimsiz kardeşlerime kötü örnek olmak istemediğim için ayrıntıya girmeyeceğim. her neyse, az buçuk bilgisayar bilen herkesin ulaşabileceği türde ferrelara rastladım. daha fazlası olmalıydı, bunlar sıradandı dedim kendi kendime ali ağaoğlu misali. içimde altı delik bir kova vardı sanki, dolmak için aradığı sıvının deep web'de olduğunu fısıldıyordu bana.

    daha da hırslanıp yeni videolar aramaya koyuldum.

    yaklaşık bir hafta önce inci'de de paylaşıldığına şahit olduğum ve şu an normal web'de de yer alan bir video buldum aperatif olarak. bir yatakta yarı baygın yatan bir erkeğe buz kıracağı saplanıyordu pgibopatın biri tarafından. daha sonra eline bıçak alıp kurbanının vücuduna kegibler atmaya başladı ki midemin bulandığını fark ettim.

    bunların hoşuma gittiğini inkar etmek için bir savunma mekanizmasıydı sanki midemin yaptığı. istemsizce merak duyduğumu hissettim, midemin bulanmasına rağmen. devam ettim. olanları anlatmama lüzum yok, aynı hızla devam etti olanlar.

    lakin ben doymamıştım. merak kisvesi altında şiddete aç olduğumu hissediyordum. yeni videolara bakınmaya devam ettim. olacakları bilseydim, muhtemelen değil deep web, normal web'den bile uzak kalırdım...

    yıllarca içine hapsolduğum silikliğimden dolayı bu videolara mide bulandırıcı bir hayranlık duyduğumu hissetim. bunları yapanlar normal, senin benim gibi insanlar olamazdı, onlar farklı olmalıydılar belki de üstün...

    bu düşünceler eşliğinde yeni açtığım videodaki kadının kahverengi saçları dikkatimi çekti. tanıdık geliyordu sanki bir yerlerden... yüzünde maske olması sonuca varmamı engelliyordu. kaşlarımı çatarak düşünmeye devam ettim. kimdi bu?
    ···
  5. 6.
    +2
    aklıma gelen ihtimal bile kanımı dondurmaya yetti. yo yo bu kadar şiddetli görsele şahit olmam zihnimin düzgün çalışmasını engelliyor olmalıydı. uyku vakti gelmişti artık zaten yarın erken kalkmalıydım.

    uykuda bile peşimi bırakmadı deep web, şiddet dolu rüyalarla devam ediyordu bu pgibopatlığın resitali.

    saatin cırtlak alarm sesiyle uyandım. kendimi kilometrelerce koşmuş gibi yorgun hissediyordum, buna rağmen aç değildim. şiddet beni doyurmuştu adeta. bir çay içtim, akabinde hızlıca giyinip işe doğru yola koyuldum.

    ünlü bir bilgisayar pazarlama şirketinin küçük bir şubesinde satış görevlisiydim. ruh gibi içeri girdim, arkadaşların verdiği selamlara robotik şekilde karşılık verip deniz'e doğru yanaştım.

    - günaydın.
    - günaydın naber?
    - iyi. naptınız dün?

    gözlerim istemsizce saçlarına takılmıştı. deniz bir şeyler anlatıyordu fakat anlamıyordum.

    gözlerimin karardığını hissettim. bayılmışım o anda.
    - uyanıyor galiba.

    gözlerimi kırpıştırarak etrafıma baktım. deniz ve şef başımda bekliyorlardı. dehşetle deniz'e baktım tekrar, o da şaşkın şekilde beni izliyordu.

    - noldu aykut, dedi şef.
    - şey kahvaltı etmedim, şekerim düştü galiba.
    - al iç şu meyve suyunu. adam gibi gelin şuraya, işleri aksatıyorsunuz.
    - özür dilerim şef.
    - 5 dakika içinde işinin başına geç.

    diyerek çıktı. deniz'le baş başa kalmıştım.
    - niye öyle garip garip bakıyorsun bana?
    ···
  6. 7.
    +2 -1
    Kanka hemen bitnesin biraz bekliyip öyle atıcam devdıbını otobüsteyim midem bulandı telefona bakmaktan
    ···
    1. 1.
      0
      tamam panpa ama cok da bekletme ha
      ···
      1. 1.
        0
        Yatım saat sonra devam ederim
        ···
  7. 8.
    0
    hikayeyi gibip bıraktın
    ···
    1. 1.
      0
      Öteki öyle bitiyosu bunun bitişi biraz daha farklı
      ···
  8. 9.
    +2
    kendime gelmeliydim bir an önce. deniz'e bir şey çaktırmamalıydım ayrıca durumdan da emin değildim. muhtemelen son günlerde maruz kaldığım görseller ve açlık birleşince zihnimi bulandırmıştı.

    - hiç ya, dün uyuyamadım da.
    - iyi ben işe başlıyorum, müşteriler birikmeye başladı. sen de iyi hissedince kendini gelirsin.
    - tamam.

    iş, para o an umrunda değildi. bir an önce eve gidip deniz'in durumunu kesinleştirmeliydim. zira eğer videodaki gerçekten oysa, büyük bir sıkıntımız vardı. yavaşça ayağa kalkıp şefin yanına gittim.

    - şef, bugünlük izin verir misin?

    sıkıntıyla baktı yüzüme. onun gözünde 24 saat çalışması gereken bir makineydim sadece, biliyordum.

    - bir daha olursa, kovulursun. git bugünlük.

    deniz'e hiçbir şey demeden ceketimi alıp çıktım.
    o kadar hızlı yürüyordum ki bileklerim acımaya başlamıştı. bilgisayara olan mesafem kilometrelerce uzunlukta gibiydi, bir an önce orda olmalıydım. tuvalete yaklaştıkça çişin artması gibi, ben de eve yaklaştıkça heyecanlanıyordum.

    sonunda kapıya ulaştım, hızla içeri girip kaydettiğim videoyu oynatmaya başladım tekrar. ilk önce gizli bir kamera kaydıyla başlıyordu yayın, deniz olduğunu sandığım kişi ve kurbanı öpüşerek eve giriyorlardı. kameranın konumundan dolayı yüzleri gözükmüyordu.

    buradan sonra görüntü bir anda adam çırılçıplak şekilde bir döner sandalyeye bağlanmış şekilde devam ediyordu. kendi rızasıyla bağlanmış gibi konuşuyor, gülüyordu. fakat videoda ses olmadığı için anlamıyordum söylediğini.

    daha sonra meçhul bayanın çıplak sırtı giriyordu görüntüye. saçları tıpkı deniz'in uzunluğundaydı ve vücut yapısı da tıpkısı gibiydi. o sırada bir ayrıntı dikkatimi çekti, poposunun hemen üstünde küçük bir orak dövmesi vardı.
    ···
  9. 10.
    +1
    Aq bana da bağımlılık yaptı yazmadan duramıyom devam aq
    ···
  10. 11.
    0
    çalıntı
    ···
  11. 12.
    0
    bu ipucundan devam edebilirdim.
    kafamı boşaltıp düşünmeye başladığımda, o kızın deniz çıkmasını istediğimi fark ediyordum her seferinde. hareket istiyordum, değişiklik istiyordum, kaos istiyordum. fakat nedense bunlar ateşten yükselen duman gibi, mesafe kat ettikçe dağılıp zayıflıyordu. yani, bilincime tam olarak ulaşıp düşüncelerime hakim olamıyordu bu fikirler.

    videoyu durdurdum ve deniz'le olan geçmişimi gözden geçirmeye başladım. dövme konusu geçmemişti hiç aramızda. sıradaki hedefim bir şekilde bu konuda ağzını aramak olmalıydı.

    artık hayatımın bir amacı vardı, hem de önemli bir amaç. adeta filmlerdeki havalı dedektifler gibi hissediyordum kendimi. hiçbir şey umrumda değildi artık, tek bir amaca adanmıştım. gerçeği bulmak...
    - alo deniz müsait misin?
    - evet aykut, noldu bu arada ya haber vermeden çıkmışsın, iyi misin?
    - iyiyim ya şu an. bak ne diyeceğim bugün müsaitsen çıkalım dağıtalım biraz.
    - iyi olur ya, ahmet'e de haber vereyim.
    - yok onu çağırma, bir şey konuşmak istiyorum senle.

    bir anlık sessizlik oldu. yok yere konuyu saptırmıştım istediğim yönden.

    - peki tamam, 8 gibi buluşuruz ... pub'da.
    - tamam görüşürüz.

    son zamanlarda deniz'e karşı olan şüpheli davranışlarımı, son derece normal davranarak telafi etmeliydim. duşa girip bir plan hazırlamaya başladım.
    benden önce oturmuştu. etraftaki erkeklerin onu süzdüğünü fark edebiliyordum. ortalamanın hayli üstünde bir güzelliği ve çok nadir rastlanan garip bir cazibesi vardı. böylesi bir kızın karşısına oturarak, etraftaki erkekleri hayal kırıklığına uğrattım.

    - hayranların üzüldü baya.

    güldü yine. düşündüklerim adına utandım bir anda, deniz öyle birisi değildi... yine de kendime söz vermiştim, gerçeği buluncaya kadar devam etmeliydim.

    - ee ne konuşacakmışsın benle?
    - şeyy.. son zamanlarda sana garip davrandığımı hissettim biraz. özür dilemek istedim.

    gözlerini açarak bana baktı.

    - bu konuyu sen açmasan ben açacaktım. gerçekten de normal değilsin son günlerde. hele şu bayılma olayı tuz biber oldu tüm bu olanların üstüne. bir sıkıntın mı var?
    - yo yo, modern insanın şımarıklıkları işte...
    - peki öyleyse.
    şüpheyle bakmaya devam ediyordu. artık planın ikinci safhasına geçmeliydim.
    ···
  12. 13.
    +1
    deniz, bildiğin bir dövmeci var mı?
    - noldu ki?
    - bir dövme yaptırmak istiyordum da.
    - hmm ben bir aralar yaptırmıştım ama hala açık mıdır bilmem.

    bingo.

    - harbi mi? ne dövmesi?
    - boşver ya çocukça bir şey.
    - söyle ya merak ettim.
    - şey orak.

    70'lik bardağı tutan elimin titrediğini hissettirmemek için bir kahkaha patlattım. içim fena halde kaynıyor olsa da, dışım aynı oranda normaldi. istemsizce duruma uyum sağlamıştım... kahkahalarım içinde bulunduğum tuhaf durumdan dolayı haddini aşmaya başlamıştı. deniz'in telefonun çalması kendimi toplamam adına bir fırsat yarattı. " beni istediğin zaman arayabileceğini kim söyledi sana?" dedi kısık sesle telefondaki kişiye, eliyle müsade isteyerek kalktı masadan o güzel şeytan.

    ne olacaktı şimdi? hiçbir şey olmamış gibi devam edebilecek miydim? bunu istesem bile yapamazdım, zira içten içe bu durumla karşılaşmaya can attığımı biliyordum. burada duramazdım, daha fazla heyecan lazımdı bana. hayatımda ilk defa önemli bir şeylerin parçası olmuş gibi hissediyordum kendimi.

    - özür dilerim aykut. nerede kalmıştık?
    - dövmenden bahsediyordun.
    - ah evet, hayırdır sana nerden esti bu istek?
    - değişiklik iyi gelir diye düşündüm. gelip geçici tatminler işte naparsın?

    konuşurken gözlerinin derinlerine bakıyordum, o şeytana dair bir ipucu bulmak adına. hayır, bunca kanıta rağmen sanki yanılmıştım, bu kızda kötülüğe dair hiçbir emare yoktu. bir adım daha ileri atmayı düşündüm ve ağzımdan şu sözler döküldü:

    - bana gelsene film falan izleriz.

    her şey benim dışımda gelişiyor gibiydi, planlar kuruyor, eyleme geçiyordum fakat sanki bunları yapan ben değildim...
    olur ya sıktı zaten burası.

    hesabı ödedim ve dışarı çıktık. cebinden çıkardığı kısa parliament pakedini bana doğru uzattı, kendisi de bir sigara aldı.

    - güzel bir hava var.
    - öyle.

    konuşası yok gibiydi. ilişkimizde üstün tarafın o olduğunu ikimiz de bilirdik. o benle ilgilendiği için kendimi şanslı sayardım, onu sıkmaktan da fena halde çekinirdim. dolayısıyla eğer bir muhabbeti uzatmazsa, o muhabbet bitmiş demektir. o gece de değişen bir şey olmadı. sessizce eve doğru yürüdük. o sessizlikle yol her zamankinden daha uzun geldi...
    ···
  13. 14.
    0
    - ne izleyelim?
    - bir dakka, filmden önce sana bir şey göstermek istiyorum.

    elim sağlamdı, bakalım onun elinde neler vardı?
    ona kendi videosunu izletmek gibi bir aptallık yapmayacaktım elbette. yine benzer bir video açarak tepkisini gözlemleyecektim.

    - şey, ilginç bir şeye rastladım internette. senin fikirlerini merak ediyorum.
    - aç bakalım.
    - miden bulanabilir ama uyarayım.

    videoda kurban öldürülüp tecavüz edildikten sonra sofraya oturtuluyor ve hep birlikte yemek yeniyordu. değişik bir absürdlüğü vardı videonun, sofraya ölü adamla birlikte oturan katiller görgü kurallarına olabildiğince özen göstererek neredeyse komik bir video çekmişlerdi.

    - nedir bu?
    - internette rastladım da garip geldi.
    - sever misin böyle şeyleri?

    etkilenmemişe benzemiyordu, sanki havadan sudan bahseder gibi soğukkanlı şekilde konuşuyordu.

    - sevilecek şeyler değil ki bunlar?
    - neden?

    istemsizce yutkundum. başıma büyük bir bela almaya hazırlıyordu tükürük bezlerim beni.

    - ne demek neden? normal bir insanın yapacağı şeyler mi bunlar?
    - normallik nedir ki?

    ben onu sıkıştıracakken o beni sorgulamaya başlamıştı sanki. suçlu olan benmişim gibi ter basmıştı her tarafımı. terli ıslak ellerimi tişörtüme silerek devam ettim.

    - insan öldürmenin normal bir şey olduğunu savunmayacaksın değil mi?
    - her gün binlerce insan öldürülüyor çeşitli sebeplerden ve kimsenin buna tepki gösterdiği yok. sence anormal olsa tepki çekmez miydi?

    omlet yapmaktan bahsediyorduk sanki. artık emindim, ve yavaş yavaş kendimi tehlikede hissetmeye başlıyordum.

    - bu konuyu kapatabilir miyiz artık?
    - sen başlattın, sen kapat elbette.

    saçma bir komedi filmi açtım, bir kez bile güldüğümüzü hatırlamıyorum. kafamdan binbir çeşit düşünceler geçiyordu ki deniz'in sesiyle kendime geldim.

    - aykut gitsem sıkıntı olur mu? baya yoruldum, dinlenmek istiyorum biraz.
    - tabi tabi geçireyim seni.
    - iyi geceler.
    - sana da.

    kapı kapandı, derin bir soluk verdim yaşadığım her şeyi dışarı atmak istercesine. deniz'in soğukkanlı şeytaniliği karşısında buz kesmişti her tarafım. kaç kişiyi öldürmüştü? nasıl bu kadar normal gözükebiliyordu? beni de öldürecek miydi? ve en önemlisi neden yapıyordu bütün bunları?
    ···
  14. 15.
    +2
    anlamak istiyordum. anlamak için her şeyimi verebilirdim, geri dönüşüm yoktu artık.
    yaklaşık bir hafta boyunca normal hayatıma devam ettim. deniz de aynı oyunu oynuyordu, bir şeylerden şüphelendiyse bile kesinlikle belli etmiyordu. iyi bir oyuncu olduğunu biliyordum zaten... 1 hafta sonunda aramızdaki sessizliği bozacak bir hamle geldi deniz'den.

    - aykut benim televizyonun uydu alıcısında sorun var galiba. bugün gelip bakabilir misin?

    bakabilir miyim? bakabilirdim elbette. soğukkanlı bir katil olmasaydın eğer...

    - şey, bugün işim var aslında biraz. başka bir zaman baksam?
    - yarın?

    kurtuluşum yoktu bu pislikten.

    - pekala yarın olur.

    içeriye bir grup müşterinin girmesiyle bir süreliğine kurtuldum deniz'den.

    o gece, tüm bu olanları düşünmek adına yatağıma uzandım, son bir haftadır hep yaptığım gibi. deniz'in beni evine davet etmesi temkinli hareketlerimi alt üst etmişti. eninde sonunda gidecektim şeklinde düşünürken ne kadar haklı olduğumu kanıtlarcasına telefonum çalmaya başladı.

    - aykut?

    deniz'di bu, sesi ağlamaklı geliyordu.

    - noldu deniz, iyi misin?
    - çok kötüyüm, hemen gelebilir misin?

    bu işte bir pislik vardı. lakin, hayır gelemem çünkü sen bir katilsin diyemezdin deniz'e...

    - ne oldu söyle?
    - gelmen lazım.

    evet, gidecektim... bugün belki de hayatımın son günü olacaktı ama gidecektim yine de. sıkılmıştım artık bu oyundan, ne olacaksa olacaktı.
    artık plan yapmaya gerek yoktu, işler deniz'in istediği gibi yürüyecekti ne de olsa. korkmuyordum garip bir şekilde, hissettiğim en baskın duygu meraktı. deniz'in evine vardım ve kapısını çaldım, kimbilir kaç kişinin son gördüğü ev olmuştu burası?
    ···
  15. 16.
    +1
    kapı açıldı. gayet normal görünüyordu deniz, ağlamış birinin ifadesi yoktu yüzünde. hiçbir şey söylemeden kolumdan tutarak içeri aldı beni.

    - teşekkür ederim geldiğin için.
    - önemli değil. ne oldu?
    - göstereceğim.

    salona aldı beni. içerde bir adam daha vardı.
    - aykut, doruk. doruk, aykut. siz takılın ben çay hazırlayıp geliyorum.

    çay? çay nedense ortama pek uygun değildi. çay içilen bir evde bu tip cinayetler işlenmesi nereden baksan saçmaydı aslında... bu absürd düşünceleri kafamdan atarak doruk'a odaklandım. kimdi bu herif?

    - arkadaşı mısınız deniz'in?
    - evet, bir süredir tanışıyoruz.
    - nereden?
    - internetten.

    bu gece bu evde bir şeyler olacağı belliydi.
    - kabalığımı bağışlayın ama beni neden çağırdınız?
    - deniz anlatmadı mı durumu?

    neyi ulan neyi?

    - yoo?
    - öyleyse onun anlatması daha uygun olur.

    hava iyice ağırlaşmıştı artık evde. göğsümü sıkıştırıyorlardı sanki.

    - çaylar geldi. buyrun.

    titreyen elime verdi çayı deniz, imalı imalı bakmayı da ihmal etmedi. deniz, onun gerçek kimliğini bildiğimi biliyor olmalıydı. artık hiçbir şüphem kalmamıştı.

    bugün bu evde birisi ölecekti.
    - şeker alabilir miyim denizciğim?
    - tabi doruk ne demek.

    karşımda kalitesiz bir ilkokul müsameresi oynanıyordu sanki. titreyen ellerimle çayı içemeyeceğimi fark edip yanımdaki sehpaya yerleştirdim bardağı. genzim kurumuştu, konuşmaya çalıştım fakat başaramadım. tüm gücümü toparlayıp,

    - biri bana neler olduğunu anlatacak mı, diyebildim ve koltuğa yığılırcasına yaslandım.

    ikisinin de gözleri bana bakıyordu şaşkınca.

    - bir şey mi oldu aykut?

    bitir artık şu saçma oyunu anlamında sırıttım deniz'e. birbirimizi o kadar iyi tanıyorduk ki...

    - eh madem öyle küçük sırrımızı senle de paylaşabiliriz.
    - öldürecek misiniz beni?

    birbirlerine bakıp ortamın ağırlığına hiç de uymayan bir kahkaha patlattılar.

    - o nasıl söz aykut, ne saçmalıyorsun sen?

    deniz anlamsızca rolüne devam ediyordu.

    - her şeyi biliyorum deniz.
    - güzel, bu bize zaman kazandırır. aykutçuğum doruk'un bizden küçük bir isteği var. sen anlatmak ister misin doruk?

    bardağın dibinde kalan soğumuş çayı bir hamlede içen doruk söze başlamak için boğazını temizledi.

    - aykut lafı çok dolandırmayacağım. sen temiz bir delikanlıya benziyorsun, öncelikle seni de bu işe karıştırdığımız için özür dileriz. fakat deniz senin bunu kaldırabileceğini düşündü.

    neyi ulan neyi? deniz barbie bebek yapmacıklığında bir gülümseme oturtmuştu suratına.

    - beni öldürmeni istiyorum senden.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      hasgibtir
      ···
  16. 17.
    0
    yazsana amk
    ···
  17. 18.
    +2
    odada sessizlik konuşuyordu artık. doruk ve oturduğu koltuk nedense yan dönmüştü ve yukarı doğru çıkıyordu. sorunun onda değil, benim, bayıldığım için yere doğru düşen kafamda olduğunu uyandığımda fark ettim.

    uyandığım anki pgibolojimi kelimelere dökmeye dünyanın hiçbir dili yetmez. etrafıma bakındım, uyandığım zaman evimde olduğuma ilk defa şaşırdım o sabah. evet, yaşıyordum ve evimdeydim. dün yaşananlar rüya mıydı? sanmıyordum, sanki o lanetli çayın kokusu hala burnumdaydı...

    deniz'i bulmalıydım. cevaplarım ondaydı. üstüme giyinip doğru işyerine yollandım. kapıdan içeri girdiğimde deniz'i 9 yaşındaki bir çocuğa, alacağı bilgisayarın özelliklerini anlatırken buldum. böylesi şeytanlar sokaktaydı, aramızda yaşıyorlardı. işin sosyolojisini sonraya bırakarak deniz'in karşısına dikildim.

    - dün ne oldu?
    - ne?
    - dün ne oldu!!
    - neden bahsediyorsun?
    - doruk'tan.

    tuhaf bir şekilde suratıma bakıyordu.

    - oturup sohbet ederken bayıldın bir anda. biz de seni evine bıraktık.
    - doruk nerde şu anda?
    - şey, yurtdışına çıktı uzun bir süre gelmeyecek.

    hadi ya?
    omuzlarından tutup sertçe rafa çarptım. görevli arkadaşlar bizi izliyorlardı.

    - oyun oynama benle.
    - bırak beni, canımı acıtıyorsun.
    - türk filmi çekmiyoruz burada, neler olduğunu anlatacaksın bana.

    suratıma baktı, ilk defa bu kadar keyifsiz gözüküyordu.

    - iyi bu akşam 22'de geçen gittiğimiz pub'da buluşalım.
    - tamam.

    çıkmak üzere döndüm ki arkamdan seslendi.

    - aykut, unutma bu işe kendi isteğinle karıştın. bu dünyayı bir kez gördükten sonra istediğin anda unutamazsın.

    o sırada omzumda bir el hissettim. şefti bu.

    - kovuldun aykut.
    - çok da gibimdeydi.

    içinde bulunduğum durumun iyi tarafı da buydu belki... dünyevi şeylere verdiğim önem hayli azalmıştı.
    dünyayı algılama biçimim değişmişti şu son günlerde yaşanan olaylardan dolayı. insan hayatına verilen önemin ne kadar düşebileceğine şahit olmuştum. şu dünyada yaşama verilen önem bile bu kadar düşükse, neyin değeri kalırdı ki? bugüne kadar inandığım tüm değerler yıkılmıştı bir anda. hiçliğin sularında yüzüyordum sanki.. tuhaf ve hoş bir histi bu.
    ···
  18. 19.
    +1
    buluşma saatine kadar 4 paket sigara bitirdim. para durumum da sıkıntılıydı, hoş paraya değer vermesem de şu dünyada onun sözü geçiyordu. giyindim ve dışarı çıktım. eskiden olsa param olmadığı için hesabı nasıl ödeyeceğimi dert edinirdim fakat şu anda gibimde bile olmadığını fark ettim.

    pub'a vardım. deniz aynı masaya oturmuştu. süzüldüm ve yanına oturdum. bardağındaki birayı süzüyordu.
    sessizliğini bozmasını bekledim 5 dakika boyunca. sonunda konuşmaya başladı.

    - aykut şu hayatta en değerli şey nedir biliyor musun?
    - nedir?
    - güçlü olmaktır.

    felsefe yapmaya gelmemiştim buraya... konuşmasına müsade ettim bir süre, eninde sonunda açıklayacaktı olanları.

    - canından çok sevdiğin annen öldükten sonra bile ayakta kalabilmektir. annenin yası bitmeden bir gece babanın senin yatağına süzülmesine ses çıkarmadan katlanabilmektir. o tecavüzcü pisliği, hiç beklemediği bir anda öldürebilmektir güçlü olmak.

    kendi kendine konuşuyordu. anlattıkları umrumda değildi, ben istediğimi hala alamamıştım.
    - dinliyor musun aykut?
    - ne?

    dalıp gitmiştim o sırada, günahlar içinde boğulmuş iç dünyamdaki bataklıklarda yüzüyordum.

    - bak, benim hikayemi anlamadan sorularına cevap bulamazsın. şimdi dikkat kesil ve dinle. bu taka girdiysen boğazına kadar batacaksın, başka yolu yok.

    aslına bakarsanız hikaye dinlemeyi oldum olası sevmişimdir. herkesten öğrenecek bir şeylerim olduğunu düşündüğüm için de iyi bir dinleyiciyimdir genel olarak. fakat şu an içinde bulunduğumuz durum normal değildi. uzun zamandır yoksunluk çeken bir madde bağımlısı gibi cevaplara açtım. bütün bunlara rağmen önümde tek bir yol gözüküyordu..

    - pekala anlat.
    ···
  19. 20.
    0
    Beyler ankaraya girdim şimdi otele yerleşcem falan 1 2 saat yokum gelince tam hız devam
    ···