-
126.
+4Tükürüklerini saçması bitince sızırtılı ve yankısız sesini duymaya başladım ama korkudan birazcık kaçırmışltım altıma. Bağıra bağıra konuşuyordu eleman.
-Altınım nerede. Tabi bende gram ses yok içimden dua ediyorum. Bu işkence erken bitsin diye. Benim sessiz kalmama sinirlenmişti sanırım daha gür daha korkunç bir sesle tekrar bağırdı.
-Altınım nerede? Belli ki eleman sinirlenmişti. Sesim yine çıkmayınca o korkunç yüzü yetmiyor gibi bir de kaşlarını çattı dişlerini sıktı bir daha sordu.
-Altınım nerede.
Bende yine ses yok beyler düşündüğüm tek şey hemen kurtulmaktı. Korku, dehşet ne arasanız vardı Allah sonumuzu hayr eylesin.
Bu benden ses alamayınca çok kızdı lan hani belli olmuyor da hissediyorsunuz ne de olsa metafiziksel bir şey. Algı var ama fiziksel bir iz yok. Korkuyu hissettiklerini biliyordum ne zaman ben felç geçirecek seviyede korksam bu eleman tapukluyordu. Şimdi de neredeyse felç geçirecek seviyeye gelmiştim. Beni tuttu kaldırdı ve evin içine doğru fırlattı. Duvara çarpıp yere düştüm. -
127.
+5Anını gibi elimö ayağım titriyordu yere düştüğümde kapıya baktım bizim servisci eleman gitmişti çoktan. Amık lan biz bunun parasını vermiştik bizim hoca bize oyun etmez başka bir tak dönüyordu bu işin içinde. Yıllardır normal seyrinde devam eden hayatım neden şimdi tekrardan taka dönmüştü bunun bir açıklaması olmalıydı.
-
128.
+4Beyler öyle bir duygu karmaşasına girmiştim ki bunalım yanında hiç kalırdı. Neden sorusu yok mu işte her şey onun başının altından çıkıyordu. Düştüğüm yerde kalbimi tutmuş öylece yatıyordum. Beni koruyup kollayan Allah’a dua ediyordum. Geçen seneler beni dine yöneltmişti. Hani beş vakit namazında niyazında olan bir adam değildim yine. Ama ara ara namaz kılıp Kur-an okur olmuştum (Not hem Arapça hem Türkçe halini)
Göğsünde azıcık imanı olmayan adam zaten bu tip şeylere katlanamazdı. Kolay kopan adam Teo gibi olurdu. Ya da Mete gibi gibik dünya hayatını seven bünyevi bir bin olmanız lazımdı.
Neyse beyler ben orada kaç dakika ya da saniye yattım bilmiyorum bir süre sonra Mete geldim yanıma. Beni o halde yerde görünce bir an telaşlandı adam. -
129.
+6Kalktım yerden Hafifce doğrularak oturdum. Kulşaklarım öyle bir çınlıyordu ki Mete başımda bir şeyler söylüyor bana sadece boğuk boğuk birkaç kelime geliyordu onu da anlamıyordum daha doğrusu umursamıyordum.
Kalbimde hafif bir ağrı vardı. Amık onca zaman hor kullandık organı haliyle o da tepkiliydi. Mete ye döndüm gözlerim seçemiyordu. Amık bini beni fena fırlatmıştı ha. Duvardan sıva felan dökülmüş düşünün kuyruk sokumumdaki ağrı ha keza saplanıyordu sinir uçlarıma.
Neyse beyler sendeleyerek ayağa kalktım ama Metenin söylediği tek kelimeyi bile duymuyordum. Kafam da sadece temiz hava almak düşünmek vardı beyler. Şöyle sigara mı yakacak insanların içinde dolaşarak düşünecektim. Dünü bugünü yarını.
Mete bir den kolumu tuttu. Karşı koydum kendimi azad etmiş bir dingil gibi sendeleye sendeleye kapıdan çıktım
-Sabah dönerim dedim. Saat zaten 4ü bir saat sonra güneş doğardı o vakit eve geri dönerdim. 1 Saat bana yeterdi lan yeterdi. -
130.
+6Caddeye indim. Her yerim ağrıyor, aklım karışık duygularımda sadece Teo vardı. Ağlamak istiyor ağlayamıyordum. Saat 4 aylardan mart 30. Eskişehiri bilen bilir o keskin ayazını insanın içine içine sinen o korkunç soğuğunu.
Annemi hatırladım bir an için. Çok küçüktüm öldüğünde. Dedemin para hırsına kurban gittiğinde. Onu sadece sarı saçlarını hatırlıyorum. Siyah Beyaz fotoğraflar bırakmış geriye sadece, acaba o da görüyor muydu oğlunun derdini?
Annem geliyordu aklıma ağlayamıyordum beyler. Ellirim titriyor, sinir krizi geçiriyordum ama yine de ağlayamıyordum beyler. Ölmek ne garip şey anne dedim bir an için. Toprak olmak. Sevgini hatırlamıyorum anne, yüzünü, sesini hatırlamıyorum annem hatırlamıyorum. -
131.
+5Cadde hemen hemen boştu beyler, rüzgar serin serin esiyor ellerimi ceplerimden çıkaramıyordum. Korku özlem ve acı başka bir şey yoktu beyler başka hiçbir şey. Ölmek istiyordum sadece ölmek. Sonsuza kadar derin bir uykuya dalmak. Sonsuz karanlık ve sessizlik çok iyi gelirdi. Ruhum kalbim zihnim hepsi isyan ediyordu. Uykusuzluk, yorgunluk, duygu karmaşası hepsini aynı anda aynı beden çekiyordu.
Dilime bir türkü dolandı.
https://www.youtube.com/watch?v=nG9ByIiips8 -
132.
+9Bir yandan söylüyorum bir yandan ara sokaklardan başka caddelere çıkarak dolaşmaya devam ediyorum. Hatırlamıyorum beyler bir ara güneş doğmak üzereydi. Ben türkümü söyleye söyleye bir caddeye çıktım.
Az çok insan vardı ama genel olarak böyle genç tayfa hani anlarsınız, ünili tayfa yani. Neyse çiftler evlerine doğru yürüyor ben bir ara türkünün de verdiği efkarla donmuş ellerimi cebimden çıkardım. Amık ne vardı ki öyle hemen dışarı fırlıyon di mi montunu bari al amık bini Ahtapot. Dedim içimden. Kafamı şöyle bir az yan yatırdım sitem edercesine sonra çıkardım cepten Winston softumu yaktım namussuzu yürüyorum.
Ne kadar yürüdüm bilmem ama güneş doğmuştu yavaş yavaş ışıklar apartmanların aralarından lacivert asfaltlara kadar yayılmıştı.
Cadde de iyice boşalmış ezan okunmaya başlamıştı. Bir ara bir otobüs durağından oturan bir kız gördüm kısa saçlı benim yaşlarımda ama zil zurna sarhoş hani. Güneş doğmuş ama o mesafeden yüzünü göremiyorum. -
133.
+3 -3Akşam görüşmek üzere beyler...
-
-
1.
0Rizörvıd 9 görüşelim hacı dayı
-
2.
0Reserved bekliyorum reis
-
1.
-
134.
+5Sanırım sigarasını yakmaya çalışıyordu ama ya gazı bitmişti ya da ellerinin titremesini bile kontrol edemez hale gelmişti ayyaş bin yakamıyordu bir türlü sigarayı. Yaklaştım hani yüzüne dahi bakmıyorum sigarasıyla uğraşıyor bu hala. Cebimde çakmağımı çıkarıp elemana uzattım.
-Buyrun.
Yüzünü çevirdi lan elim ayağım titredi. Zeynep, Zeynepti lan bu. O da şaşırmıştı. Sigara dudaklarının arasından ha düştü ha düşecek. Üstüne bir ton alkol. Kalakalmıştı öylece. Ne diyeceğini bilmiyordu. -
135.
+6Ne yapmam gerekiyordu. Ne söyleyecektim. Onu seneler önce makus kaderiyle baş başa bırakmıştım. Ne diyebilirdim ki beyler. Hayatımın aşkı karşımdaydı ama bir şey diyemiyordum. Yine o tebessümünü yapmıştı. Ben kendimi zor tutuyordum lan sarılmamak için. içim titriyordu bir yandan da.
Beyler bilirsiniz belki sırtınız buz gibi olur eliniz ayağınıza dolanır, içinize tam göğsünüzün üzerine biri oturur konuşamazsınız bu tip durumlarda belki başına geleniniz vardır işte o an ki duygularım aynen öyleydi.
Ne diyeceğimi kestiremiyordum. Ama Allah razı olsun o beni bu iğrenç andan çıkarmıştı. Söze başladı.
Kaşlarını çattı emin olmak istiyordu sanırım. Yay gibi kaşlarından birini kaldırıp.
-Ahtapot sen misin? Dilim tutuldu bir süre sadece bakakaldım. Halimde ki esrarı ve ifadesizliği anlamış olmalıydı sanırım hemen kenara kaydı.
-Otursana. -
136.
+5Yüzümde ki ifadesizlik ve dilimde ki mühür bir türlü çözülmüyordu. Sadece onu izliyordum ne tuhaf bir karşılaşmaydı lan seneler sonra aynı durumda farklı bir şehirde sabahın köründe kargalarla beraber aynı duygulara mahzar oluyorsunuz beyler. O saflık o güzellik hala aynıydı. Gözleri ah o gözleri baktıkça bakasım geliyordu. O an hiç bitmesin istedim. ince koyu kırmızı dudaklarını araladı ve konuşmaya başladı.
-Ahtapot dedi. Elini gözümün önünde savurdu. Dalmışım lan deniz gibi pürüzsüz tenine bakarken dalmışım olum hala düşünüyorum da tekrar ağlayacak gibi oluyorum lan.
Öyle her gün sevgili değiştiren cinsten adamlardan olamadım ben. Bir kişiyi kalbimi çalan kişiyi bekledim lan hep. Sadece birini Zeynep’i onu da kirletmişlerdi be. Ah lan namussuz dünya dedim içimden.
Elini savurmasıyla kendime geldim. Biraz önce üşüyen bedenim yanıyordu beyler terlemiştim bile. Hem de gözle görülür derece terlemiştim.
-Zeynep bu sen misin?
-Garip değil mi?
-Sadece garip mi diyorsun buna bu imkansızın gerçekleşmiş hali?
-imkansızlara inanmamak gerek o zaman. -
137.
+4-imkansıza değil şu ana inanalım sadece Zeynep.
-inanalım o zaman.
Her ağzını açtığından alkol kokusu yayılıyordu etrafa dehşet bir koku. Ne kadar içtiyse artık.
-Ne kadar içtin
-Haddimden fazla diyelim. Dedi hınzır hınızr ardından yine çaktı tebessümü. Vay anasına kız benim sözlerimi bana karşı kullanıyordu.
-Vay sözler geri dönüyor ha. Dedim
-Sadece sözler mi baksana tarih bile tekerrür ediyordu.
-Karakterler değişmiş sanki
-Karakterler değil hayatlar değişti.
-Nasıl yani
-Bittik yani Ahtapot bitti.
Ayağa kalkmaya çalıştı. Ama yürüyemeyeceğini bildiğim için hemen kalktım. Biliyordum hemen düşmeye yattı. Tuttum. -
138.
+5-Beni evime bıraakır mısın? Ahtapot
-Bırakırım evin nerede
Hafif hareketlerle sokağı işaret etti ve devam etmemi söyledi. Onun tenine temas etmek beni yıllar öncesine tekrar zütürmüştü. O kadar huzur bulduğum başka bir an daha yoktu. Hayatım lanet bir Türk dizisi gibi rutindi. Bu kız bu kız beni etkiliyordu ama nasıl beni bağlıyordu, düğümlüyordu kendine.
Saatler ilerliyor, güneş yavaş yavaş semada kırılıp tüm şehri aydınlatıyordu. Soğuk, ayaz ve bozkır Eskişehir'in kısaca tanımı buydu. Etrafta okullarına doğru yürüyen çiftler ve tabiki bir sarhoşla amansız bir deli.
Hastalık gibiydi bu kıza duyduklarım, sanki beni ona bağımlı eden bir şey vardı. Kollarımda yarı baygın bir şekilde evini tarif ediyor, gözlerinin altında biriken siyahlıkla ara sıra bana bakıyordu.
Suratında anlamsız bir ifade, bir kin bir öfke vardı sanki. Bana mı sinirliydi acaba yoksa zamanın ta kendisine mi?
Son gördüğüme göre biraz kilo almış yüzü çökmüş ve o güzelim saçları biraz yıpranmıştı. Önceden yüzüne her baktığımda içimdeki negatif enerjiyi söküp atan bu kız artık kalbimi olumsuzluklarla dolduruyor. Onu her gördüğümde dünyayla bağlantısını koparan aklım artık soru işaretleriyle kaplanıyordu.
Ne vardı ne olmuştu ya da ne olmak üzereydi.
1 Saat kadar yürüdükten sonra evini zar zor bulmuştuk saat 6 buçuk civarıydı. Alkolün etkisiyle bir süre 2 cadde de sürekli dolandığımızı hatırlıyordum. Ama o kollarımda olduğu sürece buna en ufak bir itirazım yoktu.
Bir apartmanın önünde durduk. Cebinden bir anahtarlık çıkardı ve apartman girişini açtı ve merdivenlere doğru yol aldı.
Gitmek için arkamı döndüğümde.
-Gir içeri?! dedi. Sesinde öfke ve birazda belirsizlik vardı.
içeri adımlarımı attım.
3 Kata çıktık kapıyı açtı. içeri girdik. Seneler önce girdiğim evin biraz daha değişiğiydi ama ana hatlar aynıydı 2+1 lüx sayılabilir bir ev. Sıcak ve huzurluydu. Sallana sallana kapıyı kapattı salona geçti bir koltuğa uzanıp bana da bir köşe yatmamı söyledi uyandığımızda konuşuruz dedi. Ağzını gevrete gevrete.
Karşısındaki koltuğa uzandım. Onu uyurken birkaç dakika izledikten sonra uyuyakalmışım. -
139.
+4Öğleden ssonraydı sanırım güneş pencereen girip yüzümü yakıyordu. Zeynep'in hunharca öğürme sesiyle uyandım. Sanırım geçen gece içtiği alkolü şimdi çıkarıyordu. Yanına gitmek yerine yattığım yerde neler olacak onu düşünüyorudum.
Neden yıllar sonra tekrar karşılaşmıştık bu bir tesadüf müydü yoksa bir işaretmiydi.
Neydik? Ne Olduk?
Hiçbir şeyi hatırlamak istemiyor geçmişi hemen burada arkamda bırakmak istiyordum.
Mete, Teo hepsi bir anda silinip gitmişti bu kızın yanında. -
140.
+5-Ahtapot Ahtapot
-Efendim
Cılız ve tinsinen bir ses duydum ardından
-Kahvaltı hazır.
Toparlandım üstüme birşeyler alıp yanına gittim üzerinde ince bir pijama vardı. Saçlar incin makyajı hafiften bozulmuştu ama bu haliyle de çok çekiciydi
Hah Zeynep ne güzel şeydin sen ya
Halada öylesin bu aşk değildi beyler bu bambaşka birşeydi. Maddeyi geçmişti artık duygularım manaya yükselmiştim tasavvufum bu kızı sevmekti. -
141.
+3Hafif ve yüzünü ekşilterek mutfağı işaret etti bana sanki biraz çekimsedi ama bunden bir anlam çıkarmadım. Hafif ve yalpalayan adımlarla...
Tam köşeyi döndüm mutfağa girdim sandalyemi çekeceğim karşımda bir çocuk 2-3 yaşlardında kumral saçlı renkli gözlü bir kız çocuğu o ana fark ettim durumu.
Zeynep, Zeynep'im çocuğa kıyamamış aldırmamış. Doğurmuştu.
Ah be içim cız etti o çocuğu görünce, ayrılmamızın sebebiydi bu kız babası olacak huur çocuğuydu onu sevememiin sebebi ne kadar sürecekti bu içimdeki uğursuzluk, nefret, kin, çaresizlik
Çaresizlik... -
142.
+4Ardından Zeynep geldi arkamdan otursana dedi bana düşmüş biz yüzle ama suratıma bakamıyordu, utanıyordu sanırım ama onun utanması gerekmiyordu.
Ben Oturdum oturmasında sofraya iştahım kaçmıştı, bırak yemeği neredeyse midemi dolduran mide öz suyunu bile çıkarmak üzereydim...
Kalbim sıkışmıştı, çaresizlik her hücremi zabdetmişti. Biraz daha dursaydım kafayı yiyecektim. Hemen kalktım ayağa fırladım lavaboya. Kapıyı kilitleyim ağladım ama ne ağlamak, hıçkıra hıçkıra, salya sümük beyler.
Bu nasıl bir duygudur bilmiyorum tarif edemiyorum.
Sevgi, korku, endişe, suçluluk duygusu, dehşey ne kadar huur çocuğu duygu varsa kalbimi esir almıştı.
Ağladım aynaya baka baka ağladım.
Zeynep geldi kapının önüne Oda ağlıyor belli
Arada hıçkırarak.
-Ahtapot senin bir suçun yok
-Var dıbına goyim var işte
-Seni o sahilde bırakmayacaktım, sahip çıkacaktım
-Nasıl yapabilirdin bunu Ahtapot olmayız olamayız biz beraber
-Olurduk, oluruz -
143.
+7Kilidi açtım, kapının hemen ardındaydı zaten çıkar çıkmaz kucakladım. Sıktım sıktım oda beni, hayatımda bu kadar iyi hiçir zaman hissetmemiştim.
-Bırakmayacağım seni asla bırakmayağım
-Bırakma beni
-Söz veriyorum bırakmayacağım seni artık
Hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk...
Sanki senelerin hüznü bir andan akıp gitmişti gözlerimden.
Yılların intikdıbını alırcasına ağlıyorduk. -
144.
+5O küçük çocuk geldi bir anda yanımıza sevimli ve zorlanarak yürüyerek.
Zeynep daha sonra herşeyi anlattı bana
Vicdanı el vermemiş kürtaja onun yerine doğurmaya karar vermiş, Eskişehir'e kuzeninin yanına gelip herşeyi anlatmış haftada 3 gün bir barda şarkı söyleyerek hayatını kazanmaya başlamış doğum yaklaşınca da işi bırakıp iyice kuzene yerleşmiş.
Çocuk doğmuş ardından da kuzeni Kayserili bir gençle evlenince ev ona kalmış, Şimdi Gündüzleri çocuğu bakıcıya bırakıp bir kursta gençlere entürüman dersi veriyor haftada birkaç gün şarkı söylüyormuş.
O anlattıkça ben ağladım.
Ama benim hayatımla ilgili hiçbir şey bilmiyordu. -
145.
+5Zaten istese de şu an için hiçbir şey anlatamazdım, ah o güzelliği yok mu beni böyle kilitleyen o güzelliği.
Çocuğun ismi Sabah'mış. Sabaha karşı sancılı bir doğumun izi olduğu için. Fazla gürültücü ve yaramaz bir çocuk olmamış tek kaldığı 2 buçuk senelik hayatında Zeynep'i çok üzmemiş.
Onunla hayata tutunduğunu anlattı ZZeynep bir de benimde yanında olmamı dilediğini.
Dualarının kabul olduğunu söyledi.
Bir süre sonra gülmeye başlamıştık artık. Sabah benim kucağımda Zeynep kolumun altındaydı.