1. 51.
    0
    ligtvblog
    ···
  2. 52.
    0
    http://volkanbk3.files.wo.../11/sakin-ol-sampiyon.jpg
    ···
  3. 53.
    0
    12454026734 bu ne amk
    ···
  4. 54.
    0
    kıllı kolları var aga.
    (limonlu bira ?, 06.08.2010 03:23)
    ···
  5. 55.
    0
    http://www.incicaps.com/r/osman-5.jpg/
    ···
  6. 56.
    0
    /resimler/iste-size-halk-ocuguclip0.swf
    ···
  7. 57.
    0
    @43 şifredir o panpa
    ···
  8. 58.
    0
    Bir devletin gücünü, sadece ‘toprak’ genişliğiyle açıklamak dün de yanlıştı, bugün de... Bizlere okutulan Osmanlı Tarihi’ndeki “Yükselme”, “Duraklama” “Gerileme” devirleri, devletin toprak genişliği ve toprak kaybından başka bir anlam taşımıyor.

    16. Yüzyılda Avrupa...

    Tarihteki olayları günümüz anlayışına göre değerlendirmek elbette yanlış olur. 16. yüzyılda Osmanlı’nın ‘bilim’e olan tavrını anlatmadan önce, aynı yüzyılda Avrupa’daki bilim anlayışına kısaca gözatmamız gerekmektedir. Ancak böyle bir yöntemle doğru zeminde konumuzla ilgili doğru yorumlar yapabiliriz.

    16. yüzyıl, Avrupa’da modern bilimlerin temellerinin atıldığı, bilimde rönesansın başladığı bir yüzyıl...

    Bu yüzyılda, daha çok ressam ve heykeltraş olarak bilinen Leonardo Da Vinci anatomik çalışmalar yapıyor; yüzyıl sonra Harvey’in kesin olarak tespit edeceği kan dolaşımı konusunda incelemelerde bulunuyor; astronomi ve mekanik bilimine hizmet ediyordu. Ve ayrıca bu büyük deha; simya, astroloji ve büyünün (11.yüzyılda El Birunî’nin de söylediği gibi) faydasız, boş bir aldatmaca olduğunu da açıkça belirtiyordu...

    Bu yüzyılda, bir Alman olan Nürenbergli Albrecht Dürer, insan üzerinde anatomik incelemeler yapıyor, matematik ve fizik üzerinde çalışıyordu.

    Bu yüzyılda, isviçreli Parecelsus, kimyasal maddeleri ilaç olarak tıp bilimine armağan ediyordu.

    Bu yüzyılda, modern maden biliminin kurucusu olarak bilinen George Agricola, madenler ve fosiller hakkında günümüz bilgilerinin ilk ipuçlarını insanlığa sunuyordu.

    Bu yüzyılda, Jerome Cardan üç bilinmezli denklem için meşhur yöntemini ortaya koyuyor; yazdığı cebir kitabıyla ortaçağ cebir usullerini alt-üst ediyordu.

    Bu yüzyılda, Botanik bilimi Alman Leonard Fuchs ile temelleniyordu.

    Ve ilk kez bu yüzyılda, Flamand Andreas Vesalius, insan ölüsünü bir bütün olarak anatomi masasına koyup, öğrenciler önünde açarak organ ve dokuları gösteriyordu.

    Bu yüzyılda, Nikolaus Kopernikus (Kopernik) astronomi alanında ilk büyük buluşunu ortaya koyuyor; “Evrenin merkezinin Güneş olduğunu ve bütün gök cesimlerinin güneş çevresinde döndüğünü” ispat ederek, eski çağın bilim dünyasını temelden sarsıyordu.

    Bacon, 16. yüzyılda “Bilgi kudrettir” diyor; 1564’de doğan Galileo, “Güneş sabit, dünya onun çevresinde dönüyor” diye bağırıyor; 1571’de doğan Johannes Kepler, günümüz uzay fiziğinin ipuçlarını ortaya koyuyor; 1578’de doğan William Harvey, günümüzde bilinen “Kan Dolaşımı”nın bilimsel verilerini açıklıyordu... Bilimi taçlandıran bu adları daha da çoğaltabiliriz.

    Gerçekten 16. yüzyılda bilim ve fikir insanlarının kitapları, Avrupa’da, yüz yılı aşkın bir zamandır matbaalarda basılıyor; insanlar ‘bilginin’ gücüyle donanıyordu.(1)

    16. Yüzyılda Osmanlı...

    Osmanlı Devleti, kuruluşundan beri imparatorluk içindeki milletleri hak ve adalet üzere yönetme geleneğini kuşkusuz 16. yüzyılda da sürdürdü. Ne var ki Osmanlı, insanları hak ve adalet üzere yönetmede gösterdiği başarıyı, bilim anlayışında gösteremedi. Türk tarihinin önemli bir zaman kesitine egemen olan Osmanlı yönetimi, acı ama gerçek; -Fatih Sultan Mehmet Han’ın ilk yılları dışında- bilimi tanımadı, insan aklının donanımına ilgisiz kaldı. Üzüntü vericidir ki; 16. yüzyılda Avrupa’da insan aklı fırtına gibi eserken; ‘küffar’da onca işler olurken; Osmanlı Devleti’nde ise, bir Şeyhülislam(2), “Gökleri incelemek uğursuzluk getirir” diye, padişaha görüş bildiriyor ve çağın en büyük rasathanesi bir gecede yıktırılıyordu!

    Nasıl olmuştu bu olay?

    Astronom Takiyüddin Mengüberdi, istanbul’da Tophane bayırına padişah izniyle Avrupa’nın en gelişmiş rasathanesini kurar ve göğü incelemeye başlar... Takiyüddin Efendi, gökteki cisimleri incelemekle kalmaz; elde ettiği sonuçları “Sidretu’l Münteha” adlı bir kitapta toplar. Takiyüddin’nin çalışmaları şaşırtıcıdır: Güneş parametrelerini üç gözlem noktası yöntemini uygulayarak hesaplar. Ve Takiyüddin eski Yunanlılardan beri çözüme ulaştırılamayan üç problemden birisi olan Delos probleminin, üç çözüm yolu üzerine kafa yorar.

    Gerçek şu ki; Tophane bayırındaki bu rasathane, günümüz ABD’sindeki NASA gibidir... Gel gör ki, kör zihniyet aman vermez!

    Şimdi, tarihimizin bu acı sayfalarına biraz daha yakından bakalım.

    Rasathanenin kuruluşu...

    Yıl 1578...

    Devir; anası Yahudi, karısı italyan olan ve tahta geçtiği gece beş kardeşini birden boğduran Sultan 3. Murat devridir...

    Müneccimbaşı Mustafa Çelebi’nin yerine eski Türk Beyleri ailesinden gelen Astronom Mengüberdi Takiyüddin Efendi getirilir.

    Takiyüddin Efendi, geniş ufuklu ve bilimin ne olduğunu farkeden değerli bir aydındır. Görevi müneccimliktir. Yani, yıldızlara bakarak, padişaha uğurlu, uğursuz saatleri bildirmektir. Fakat o, bu görevi, zamanın en donanımlı rasathanesini kurmak ve gökleri incelemek için, önemli bir fırsat olarak değerlendirmek ister. Böyle bir rasathaneyi kurmak için padişahtan ‘irade’ alma şansı da vardır. Çünkü bir güzel rastlantıdır ki; padişahın hocası olan Sadettin Efendi ile çok iyi dosttur.

    Takiyüddin Efendi, Hoca Sadettin’e sunduğu raporda şöyle der:

    “Uluğ Bey Zic’nin (yıldızların sıralanmasının) yeni rasatlarla düzeltilmesi gerekir. Mevcut Zic’e göre yapılan hesap sonuçları her zaman doğru çıkmamaktadır. Bu sebeple yeni bir rasathane kurulması gereklidir”

    Aynı zamanda bir tarihçi olan Hoca Sadettin Efendi, Takiyüddin’in bu isteğini yerine getirmek için durumu padişaha anlatır. Padişah, konunun önemini anlamasa da, aracı Sadettin Efendi’ye olan güveni tamdır. Padişah 3. Murat hiç tereddüt etmez ve Tophane Bayırı üzerinde yeni bir rasathane yapılması, bu rasathanenin müdürlüğüne Takiyüddin Efendi’nin getirilmesi için istanbul Kadısı’na, (Hoca Sadettin Efendi’nin kaleminden çıktığı anlaşılan) şu hükmü gönderir:

    “istanbul Kadısı’na hüküm ki, müteveffa Lütfullah’ın vakfı olan müneccim kitapları mahmiye-i mezburede Mimar Sinan Mahallesi’nin imamı ve müezzini ellerinde olduğu ilan olunmağı alınıp, rasathaneye verilmek emredüp buyurdum ki, vardukta tehir etmeyüp müteveffa-yi mezburun ellerindedir ve eğer âhardadır her kimde ise getirip dahi bilfiil rasad hizmetinde bulunan Mevlana Takyeddin’e cümlesin teslim edilsin... fi 12 Safer 986”(3)

    Başlangıç güzeldir...

    Gerçekten inşaat hemen başlar ve çok kısa bir zamanda yapılan rasathane her türlü astronomi aletleriyle donatılır. Takiyüddin Efendi de hemen çalışmaya koyulur... Yaptığı rasatları bir bilim insanı olmanın titizliğiyle kaydeder.

    Takiyüddin gerçek bir bilgindir. Matematik ve trigonometriye tam anlamıyla hâkimdir. Teorik ve pratik çalışmalarını bir kitapta toplar. Kitabın önsözünü dostu, tarihçi Hoca Sadettin Efendi yazar... Takiyüddin Efendi bu kitabında, rasathanede kullanılan aletlerin adlarını, görevlerini, kullanılış biçimlerini tek tek anlatır. Takiyüddin’in bir değil birkaç kitabı vardır. “Kitaplarından birisi yaptığı gözlemlerin sonuçlarını topladığı Sidretu’l Münteha adlı eserdir. Yazar bu eserinde trigonometrik çizgileri tarif ve dairelerin kesişmesinden meydana gelen açı hesaplarını açıklamıştır. Bundan sonra da gözlem araçları, gözlem usulleri ile ay ve güneşin hareketlerinin gözlemi ile ilgili bilgiler vermiştir. Takiyüddin bu eserinde güneş parametrelerini üç gözlem noktası yöntemi uygulayarak hesaplamıştır. Bu yöntem, Batı dünyasında (Avrupa’da) ilk kez XVl. yüzyılda uygulandığı halde islâm dünyasında Beyrunî (El Birunî)den beri bilinmektedir. Takiyüddin’in matematik ile ilgili eserlerinde ise ondalı kesirler hakkında bilgi verilmiş ve aynı zamanda Yunan çağında çözüme ulaştırılmaya çalışılan üç problemden biri olan Delos probleminin üç çözüm yolu üzerinde durulmuştur.”(4)

    O, aynı zamanda bir mucittir. Rasathanesine kendi bulduğu bir Astronomik Saat’i de ilâve eder...

    Takiyüddin Efendi çalışmalarında rahattır... Gerçi devlet, zevk ve sefa âlemlerine dalmış, bu yüzden sar’a hastalığına tutulmuş bir padişahın yönetimindedir ama, Takiyüddin’in dilinden anlayan biri vardır: Hoca Sadettin Efendi! Sadettin Efendi etkilidir. Çünkü, padişahın şehzâdeliği sırasında hocası idi. Dolayısıyla Saray’da saygınlığı vardı.

    Biri bilgin, biri yazar...

    Bu ikili, birşeyler yapmaya; müspet bilimleri yavaş yavaş zihinlerde öne çıkartmaya çalışıyordu.

    Rasathanenin yıkılışı!

    Ne acıdır ki, Takiyüddin’in bilim yolunda koşma çabaları çok geçmeden engellenecektir.. Bu engelleme, din adına hüküm veren Şeyhülislam’dan gelecekti!
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    0
    @14 o karının adı ne
    ···
  10. 60.
    0
    Soner Sarıkabadayı Seveni Arıyorum Yeni Single 2011
    ···
  11. 61.
    0
    709 alt 710 iy2 712 iy1
    ···
  12. 62.
    0
    nothing else madder
    ···
  13. 63.
    0
    biliyorum aşkım çok büyük ama yapacak bir şey yok alışırsın diye düşünüyorum.
    ···
  14. 64.
    0
    http://inciswf.com/2xhwoca5.swf
    ···
  15. 65.
    0
    http://inciswf.com/1292016331.swf
    ···
  16. 66.
    0
    https://twitter.com/canrclk
    ···
  17. 67.
    0
    anan★ 。 • ˚ ˚ ˛ ˚ ˛ •
    •。★bizde★ 。* 。
    ° 。 ° ˚* _π_____*。*˚
    ˚ ˛ •˛•*/______/~\。˚ ˚ ˛
    ˚ ˛ •˛• |田田 |門| ˚
    ···
  18. 68.
    0
    türk ceza kanunu madde 104
    ···
  19. 69.
    0
    http://www.youtube.com/watch?v=lAf9P5taLAk
    ···
  20. 70.
    0
    http://www.youtube.com/watch?v=Dkw0vwIiSlU
    ···