1. 27.
    0
    Uplayın lan
    ···
  2. 26.
    -1
    @24 korku degilki panpa aksiyon tarzı o yuzden sabah yazıyorum

    neyse devam..

    Okudukça merakım artıyor, daha fazla okumak istiyordum. Bu iki kağıtta bir hikaye anlatılıyordu. Bir kabileden bahsediyordu. Savaş nedir bilmeyen, çadırlarda yaşayan bir kabile. Bu kabile tarımla uğraşan bir halkmış, hangi ırktan olduklarından veya bunların ne zaman yaşandığından bahsetmiyordu. Mahsülleri bölgenin en iyisinden de iyiymiş, hatta öyle iyiymiş ki başka kabileler onların tanrı tarafından kutsandığını düşünüp onlara tapmaya başlamışlar. Bu kabile de onları köle olarak kullanıp nüfusunu kısa zamanda hızla artırmış. Fakat bazı kabileler bu kabileyi kıskanıp sırlarını öğrenmek için birleşip tek güç olmuş ve kendilerinden çok çok daha küçük olan bu kabilenin üzerine yürümüş. Fakat saldırmak üzerelerken bazı yaratıklar bir ışık parlamasıyla ortaya çıkıp askerleri yakalayıp kayboluyorlarmış. Sonunda koca bir ordu yokolmuş, bu kabile de cinlere (evet cinlere) teşekkür hediyesi olarak sırlarını anlatmış. Ve anlatır anlatmaz o bölgeden çekip gitmişler ve bir daha da ortaya çıkmamışlar. Devamında bunların cinlere verdikleri bu muhteşem hediyeyi ölümsüzleştirmek için yazıldığı yazıyordu. Şaşkınlığımı atamadan Furkanı çağırdım.
    ···
  3. 25.
    0
    Sakın bırakma up up up
    ···
  4. 24.
    0
    Neymiş amk meraka düşürme
    ···
  5. 23.
    0
    sabah sabahmı yazılır lan bunlar ahahahaha
    ···
  6. 22.
    -1
    Buradaki kağıtlar belki arapça belki latince ya da ibranice; bilmediğim bir dilde yazılarla doluydu. Bunlar da kanla yazılmıştı.. Furkana bunları gördün mü dedim, neyi dedi, duvarı gösterdim. Yaklaştı, oğlum flaş çakarken farketmedin mi dedim, yok yere tutuyordum dedi. Neyse o bunları çekmeye başladı, ben de sol duvara yaklaştım. Burada da yazı dolu kağıtlar tüm duvarı istila etmişti, ama beni asıl şaşırtan duvarın üst yarısının yukarıdan aşağıya sağdan sola komple kağıt dolu olmasıydı, diğer duvarda da aynı şekildeydi. Ama buradaki kağıtlar arasında Türkçe yazılı olanlar da vardı. Şaşkınlığım gittikçe artıyordu, bir barakayı kim (ya da kimler), neden böyle döşesinlerdi ki. Amaçları neydi, niye kanla bu kadar takıntılılardı, neden tuhaf şekiller kullanmışlardı ve bilmediğim dillerle sayfalarca şeyler yazıyordu? Tüm duvara bakınca sadece 2 sayfa Türkçe yazı bulabildim. Okumaya başladım.
    ···
  7. 21.
    -1
    Bu kandı, evet kan! Bunu renginden anlamıştım. Korkuyla aniden geri çekildim, hemen arkamdaki Furkan a çarpıp onunla yere düştüm. Furkan noldu olum dedi, ben de gel kendin gör, dedim. Yaklaştı, şekilleri incelerken ışığı oraya doğru tutunca bir an öylece kaldı, sonra yavaşça (ve hafif korkarak) doğruldu. Burası nasıl bir yer hele okulun yanında dedi, ben de ben ne bileyim gel şunu da çek gidelim dedim kekeleyerek. O çekerken gözüm duvarlara takıldı, ışığı duvara tuttuğumda şok oldum. Duvarlar boydan boya kağıtlarla kaplıydı, üstelik her kağıt baştan sona yazılarla doluydu. Sağ taraftaki duvara yaklaştım.
    ···
  8. 20.
    -1
    devam

    Ortadaki lekeyle etrafındaki küçük çember arasında bazı şekiller vardı.. aslında şekilden
    çok küçük sembollerdi desem daha doğru olur. Çizgiler ve dairelerin aksine daha ince bir şeyle çizilmişlerdi, incd bir fırça veya kalem olabilir. Ben etrafı incelerken Furkan da telefonuyla flaş patlata patlata barakanın içini fotoğraflıyordu. Eğilip sembolleri incelemeye başladım; bir göz, üst üste dalgalar, şimşek, ve ne olduklarını bilmediğim diğer semboller. Furkan'a birazdan burayı da çek deyip daha da eğildim ve onlara dokundum; onlar dediğim şu semboller işte. Dokunur dokunmaz elimi geri çektim, bunun sebebi elektrik çarpmış olmasıydı. Çok zayıftı ama bir anlık bir refleksle elimi çekmek zorunda kalmıştım. Bir daha dokundum ama bu sefer bir şey olmadı. Böyle kurumuş pütür pütür bir şeydi hissettiğim, ne olduğunu flaşı iyice yaklaştırınca anladım..
    ···
  9. 19.
    0
    ses ver dedin veriyorum fanfa. vermesemde yaz başlık takibe aldım. ben okuyorum bunu bil yeter
    ···
  10. 18.
    -1
    dabuıl part d

    Furkan kapıyı kapattığı gibi içeri kustu. Bu kadar çabuk koyvermesini beklemiyordum, yine de haksız sayılmazdı. Ben de kusacak gibi oldum ama artık az da olsa alışmıştım ortama (marifet sanki) etkisi çabuk geçti. içerisi bıraktığım gibiydi, ama bu sefer ilk girdiğimde farketmediğim şeyler olduğunu gördüm

    Devam ediyorum. Önceki ziyaretimde bazı çizgiler dışında zeminin tertemiz olduğunu görmüştüm. Ama kısmen yanılmışım. Zemindeki tek şey çizgiler değildi. Tam ortada yaklaşık 1 metre çapında bir çember, onun içinde de (bir cetvel kadar) daha küçük bir çember vardı. Onun da tam ortasında simsiyah, krem kutusu kadar geniş bir leke vardı. Leke diyorum da aslında çok düzgün bir daireydi diyebilirim. Bu şekli zihninizde canlandırın, buna ilaveten ortadaki lekeden dıştaki çemberi de aşıp yine krem kutusu kadar geçip orada duran çizgiler düşünün. Ama bu çizgiler bir çarpı işareti oluşturuyordu, çarpının ortasında da bu çizgilerden daha geniş olan şu bahsettiğim düzgün leke vardı. Zemin taş demiştim, ama düzgün bir zemindi, dediğim gibi bu çizgiler dışında hiç bir yerde leke yoktu. Bir şey daha hariç...
    ···
  11. 17.
    -1
    upupuppupupupuppuup
    ···
  12. 16.
    -1
    devam
    Öğle arasına girdikten sonra Furkanla barakanın yanına kadar gittik. Ben kapıyı açmaya yeltendiğimde Furkan beni durdurdu. Oğlum mal mısın önce bir etrafa bakalım falan sonra girelim dedi. Sonra telefonunu çıkarıp gülerek bana gösterdi. Ekran kapalıydı, maksat eğer birileri bizi görmüşse sadece takılmak için boş bir yer aradığımızı düşündürmekti. Adam haklıydı, sonra ben de telefonu çıkarıp ön kamerasıyla bizi çekiyormuş gibi yapıp etrafa bir göz attım. Kimsecikler yoktu. Telefonun flaşını açıp kapıyı açtım, ve ben önden Furkan arkadan içeriye girdik, Furkan girer girmez kapıyı kapattı.
    ···
  13. 15.
    0
    Hadi lan bin devam
    ···
  14. 14.
    -1
    ses verin beyler dinleyen varmı
    ···
  15. 13.
    -1
    3. Gün teneffüslerde yeni arkadaşlarımla konuşarak geçirdim. Fakat hala aklımda o barakamsı yer vardı. Plan yaptım, öğle tenefüsünden önceki teneffüs tıkınıp öğle arasında oraya gidecektim. Bir yandan da korkuyordum, bunları yapacak kadar cani olan o insanlar beni görse kim bilir neler yapardı. O gün korkum baskın geldi ve gidemedim. Ama 4.gün gidecektim. Ama bu sefer bana yoldaşlık edecek biri olsa, yani en azından ne bileyim fikirlerimizi paylaşırdık vs. 4. Gün yani perşembe günü ilk teneffüs en samimi bulduğum kişiye (ki bu kişi Furkandı, hafiften konu hakkında bir şeyler çıtlattığımda en çok onun ilgisini çekmişti, aynı zamanda sohbeti iyi bir çocuktu) konuyu anlattım. Gözleri dört açıldı, tabi biraz da tiksindi. Küçücük barakaya çok kişi sığamayacağımızdan (aslında bal gibi sığardık ta, şimdilik herkesin bilmesini istemiyordum. Şimdi diyeceksiniz, bu barakayı sen gördüysen herkes görür diye, aslında çok göz önünde bir yer de değildi. Okul binasının arkasındaki yeşillikler ve bir kaç ağacın arasında bir yerdeydi. Ayrıca herkes arkadaşlarıyla konuşarak, oynayarak vs. vakit geçiriyordu. Bana göre o günlerde burayı önemseyen pek kimse yoktu, tabii şu hayvan deşenler hariç) ikimiz arasında kalmasını istedim. iyice keşfedip merakımızı tatmin ettikten sonra hocalara durumu anlatacaktık.
    ···
  16. 12.
    -1
    iğrenç bir manzara. Kediyi öldürüp kenara atmışlar, sadece öldürseler de iyi (ne diyorum ben) içini boşaltmışlar hayvancağızın, bir kaç tane de fare vardı organları falan deşilmiş. Midem kalktı, ama tuttum kendimi kusmadım, öğürmekle yetindim. Ama zemin bir tezatlık oluşturacak şekilde temizdi, bazı çizgiler haricinde (Zemin diyorum da normal taş alanın üzerinde kurulmuş baraka) Ortama iyice alışınca hayvanların çok taze(!) olduklarını farkettim. Daha fazla duramadım çıktım o iğrenç yerden. Dışarı adımımı atar atmaz ciğerlerime saldıran oksijen yüzünden yine küçük bir şok yaşadım. Biraz sonra tuvalete gidip kusmam dışında başka önemli bir şey yaşanmadı o gün. Fakat içimde hep bir merak vardı o gün , daha fazla incelemek istiyordum orayı. Neyse bir kaç arkadaş bulup onlarla tanışarak bu günü de sağ salim atlatmıştım.
    ···
  17. 11.
    -1
    içeri girince direk tıkandım o nasıl bir kokudur arkadaş. Hemen dışarı attım kendimi, kısa bir şokun arkasından (kısa diyorsam kısadır 10 sn falan ) Tamam eski de kaç asırlık lan bu çürümüş resmen. Neyse işte, kısa bir aralıktan sonra mide bulantımla olan savaşını merak kazandı ve içeri girdim. Bu sefer pek etkilenmedim kokudan. Çok büyük bir şey değil 2 taş çatlasa 3 metrekare bir yer burası. Pencereleri tahtalarla kapatılmış, farkedilmemek için girince direk kapıyı kapattığımdan ortam karanlık pek bir şey göremiyordum başlarda (deliklerden sızan ışığı saymazsak tabi). Gözlerim ortama alışınca kokunun sebebini görme şansım oldu.
    ···
  18. 10.
    -1
    Beyler arada ses verinde kendi kendime yazmıyayım
    ···
  19. 9.
    -1
    part1 geldi
    ···
  20. 8.
    0
    rezbiyen
    ···