1. 51.
    -1
    @24 korku degilki panpa aksiyon tarzı o yuzden sabah yazıyorum

    neyse devam..

    Okudukça merakım artıyor, daha fazla okumak istiyordum. Bu iki kağıtta bir hikaye anlatılıyordu. Bir kabileden bahsediyordu. Savaş nedir bilmeyen, çadırlarda yaşayan bir kabile. Bu kabile tarımla uğraşan bir halkmış, hangi ırktan olduklarından veya bunların ne zaman yaşandığından bahsetmiyordu. Mahsülleri bölgenin en iyisinden de iyiymiş, hatta öyle iyiymiş ki başka kabileler onların tanrı tarafından kutsandığını düşünüp onlara tapmaya başlamışlar. Bu kabile de onları köle olarak kullanıp nüfusunu kısa zamanda hızla artırmış. Fakat bazı kabileler bu kabileyi kıskanıp sırlarını öğrenmek için birleşip tek güç olmuş ve kendilerinden çok çok daha küçük olan bu kabilenin üzerine yürümüş. Fakat saldırmak üzerelerken bazı yaratıklar bir ışık parlamasıyla ortaya çıkıp askerleri yakalayıp kayboluyorlarmış. Sonunda koca bir ordu yokolmuş, bu kabile de cinlere (evet cinlere) teşekkür hediyesi olarak sırlarını anlatmış. Ve anlatır anlatmaz o bölgeden çekip gitmişler ve bir daha da ortaya çıkmamışlar. Devamında bunların cinlere verdikleri bu muhteşem hediyeyi ölümsüzleştirmek için yazıldığı yazıyordu. Şaşkınlığımı atamadan Furkanı çağırdım.
    ···
  2. 52.
    -1
    Furkan hiç tepki vermeden hala duvara bakıyordu. Kanka gel dedim, yavaşça bana döndü ve oha amk dedi (ondan duyduğum ilk küfürdü). Ne oldu dedim, orada yazanları anlıyor musun; hıhı dedi, yanına gittim, ee ne yazıyormuş diye sordum, cinli minli değişik bir şey dedi, kabile falan mı dedim, orada da mı yazıyor diye sordu, ben de evet dedim. Kim uğraştı bunlara lan bunların amacı ne bu hikaye neyin nesi diye hızla sormaya başladı. Ben de ne bileyim senden daha fazla şey bildiğim mi var dedim. Bir şey demedi. Ben de demedim, merakla kapının karşısındaki duvara yöneldim.

    Bu duvarda diğerlerinin aksine yazı dolu kağıtlar yoktu, aslında bu duvardaki tek şey siyah mürekkple yazılmış gibi duran bir yazıydı. Ama elimi sürdüğümde elim is olmuştu. Şöyle yazıyordu:
    geldik
    ... Bu da ne demek şimdi? Arkamı döndüğümde Furkan'ın yazıyı gördüğünü anladım. Tekrar yazıya döndüm ve uzun bir süre duvardaki bu yazıyı izledim... Furkan'ın beni dürtmesiyle kendime geldim, ne kadardır öyle durduğumu bilmiyordum. Elinde üstü is olmuş bir kağıt parçası vardı, bir A5 kağıdından çok da büyük sayılmazdı. Kağıdı bana doğru tutarak bir şey buldum dedi. Sonra da üstünü temizledi. Eli is olmuştu. Bu bir haritaydı. Ben neresi olduğunu çıkartamadım, zaten bir mahalleyi anca kapsıyordu. En aşağıda yazan koordinatları farkettim. Telefonumu çıkartıp okul internetine bağladım, ben koordinatları girmeye çalışırken Furkan beni durdurdu, ben burayı biliyorum galiba dedi. Onların evlerine yakın bir yermiş. Haritada işaretli bir ev vardı, onu göstererek; bu ev kendimi bildim bileli terkedilmiş eski bir evdir. Bu hiç değişmedi dedi. Öksürdü. Ben de öksürdüm, taze havaya ihtiyacımız vardı. Çıkmalıydık. Deliklerden birinden dışarıya baktım, kimse görünmüyordu. Furkan'a bunu da çek çıkalım artık dedim. O dediğimi yaparken ben de kapıya yöneldim.
    ···
  3. 53.
    -1
    ses verin beyler dinleyen varmı
    ···
  4. 54.
    -1
    3. Gün teneffüslerde yeni arkadaşlarımla konuşarak geçirdim. Fakat hala aklımda o barakamsı yer vardı. Plan yaptım, öğle tenefüsünden önceki teneffüs tıkınıp öğle arasında oraya gidecektim. Bir yandan da korkuyordum, bunları yapacak kadar cani olan o insanlar beni görse kim bilir neler yapardı. O gün korkum baskın geldi ve gidemedim. Ama 4.gün gidecektim. Ama bu sefer bana yoldaşlık edecek biri olsa, yani en azından ne bileyim fikirlerimizi paylaşırdık vs. 4. Gün yani perşembe günü ilk teneffüs en samimi bulduğum kişiye (ki bu kişi Furkandı, hafiften konu hakkında bir şeyler çıtlattığımda en çok onun ilgisini çekmişti, aynı zamanda sohbeti iyi bir çocuktu) konuyu anlattım. Gözleri dört açıldı, tabi biraz da tiksindi. Küçücük barakaya çok kişi sığamayacağımızdan (aslında bal gibi sığardık ta, şimdilik herkesin bilmesini istemiyordum. Şimdi diyeceksiniz, bu barakayı sen gördüysen herkes görür diye, aslında çok göz önünde bir yer de değildi. Okul binasının arkasındaki yeşillikler ve bir kaç ağacın arasında bir yerdeydi. Ayrıca herkes arkadaşlarıyla konuşarak, oynayarak vs. vakit geçiriyordu. Bana göre o günlerde burayı önemseyen pek kimse yoktu, tabii şu hayvan deşenler hariç) ikimiz arasında kalmasını istedim. iyice keşfedip merakımızı tatmin ettikten sonra hocalara durumu anlatacaktık.
    ···
  5. 55.
    -1
    Kapıyı açıp çıktım, Furkan da peşimden gelip kapıyı kapattı. Temiz havanın ciğerlerime işlediğini hissettim. Tam sınıfa gidiyorduk ki biri arkadan "Çocuklar ne yapıyordunuz orada birden çıkınca korktum"dedi ve güldü, ikimiz de olduğumuz yerde sıçrayıp arkamıza döndük. Arkada bir hoca vardı, ama hangi dersin hocası, adı ne falan bilmiyorum, bize girmiyordu zaten. Ağaçların arasında ayakta dikiliyordu. Refleks olarak hiiç, dedim. Furkan ise aslında hocam biz bir şey buşduk burada ne yapacağımızı bilmiyoruz dedi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ya hoca kızarsa diye düşündüm. Aslında ona söyleyen bizdik ne kızsın oğlum dedim kend kendime. Hoca neymiş o diye kapıya yöneldi. Kapıyı açtı, içeriye uzun uzun baktı ve sonra siz gidin, ben bunu müdüre söyleyeyim dedi. Biz tam gidecekken "Siz bunları yapanla ilgili bir şey biliyor musunuz?" diye sordu. Yok hocam deyip hızla uzaklaştık. Arkama şöyle bir baktığımda hocanın içeri girdiğini gördüm, Furkan da benim gibi yapıp durumu görmüştü. Öğrenci girişine doğru yürüdük.
    ···
  6. 56.
    -1
    iğrenç bir manzara. Kediyi öldürüp kenara atmışlar, sadece öldürseler de iyi (ne diyorum ben) içini boşaltmışlar hayvancağızın, bir kaç tane de fare vardı organları falan deşilmiş. Midem kalktı, ama tuttum kendimi kusmadım, öğürmekle yetindim. Ama zemin bir tezatlık oluşturacak şekilde temizdi, bazı çizgiler haricinde (Zemin diyorum da normal taş alanın üzerinde kurulmuş baraka) Ortama iyice alışınca hayvanların çok taze(!) olduklarını farkettim. Daha fazla duramadım çıktım o iğrenç yerden. Dışarı adımımı atar atmaz ciğerlerime saldıran oksijen yüzünden yine küçük bir şok yaşadım. Biraz sonra tuvalete gidip kusmam dışında başka önemli bir şey yaşanmadı o gün. Fakat içimde hep bir merak vardı o gün , daha fazla incelemek istiyordum orayı. Neyse bir kaç arkadaş bulup onlarla tanışarak bu günü de sağ salim atlatmıştım.
    ···
  7. 57.
    -1
    devam

    Ortadaki lekeyle etrafındaki küçük çember arasında bazı şekiller vardı.. aslında şekilden
    çok küçük sembollerdi desem daha doğru olur. Çizgiler ve dairelerin aksine daha ince bir şeyle çizilmişlerdi, incd bir fırça veya kalem olabilir. Ben etrafı incelerken Furkan da telefonuyla flaş patlata patlata barakanın içini fotoğraflıyordu. Eğilip sembolleri incelemeye başladım; bir göz, üst üste dalgalar, şimşek, ve ne olduklarını bilmediğim diğer semboller. Furkan'a birazdan burayı da çek deyip daha da eğildim ve onlara dokundum; onlar dediğim şu semboller işte. Dokunur dokunmaz elimi geri çektim, bunun sebebi elektrik çarpmış olmasıydı. Çok zayıftı ama bir anlık bir refleksle elimi çekmek zorunda kalmıştım. Bir daha dokundum ama bu sefer bir şey olmadı. Böyle kurumuş pütür pütür bir şeydi hissettiğim, ne olduğunu flaşı iyice yaklaştırınca anladım..
    ···