-
126.
+6çaycı ile olan diyalog ve trans halimin devamı üzerinden ;Tümünü Göster
artık neyin ne olduğunun bilincindesindir umarım.bu girdiğin yolun kenarları uçurum ve karanlık kaplı,tek şulen ise benim. ister itaat edersin, ister yoklukta kör bir nokta olmayı olmayı seçersin
mecburi bir ifade ile evet dedim.
başka çarem yoktu, çaycı ya da ezilen kimseler gibi sövebileceğim nesnelerim bile yoktu. insan kınadığını yaşamadıkça ölmez derler,az evvel hakkında afilli felsefik tespitler yaptığım çaycıdan da beterdim.bir sır ve o sırrı taşıma mecburiyetinin yükü omuzlarımda, siteme ise katiyen yer yok...
birden bire gözümün önünden kayboldu kadın ve ışıkla yeniden tanıştı gözbebeklerim.
çaycı yere dizi üstüne çökmüş, başım göğsünde yere serilmiş bir haldeyiz.ilk sorduğum
ne kadardır bu haldeyim ? oldu
en fazla yarım dakika kadar. biraderim,iyi misin ? şuurunu kaybettin sandım yanıtını alınca bu görüşmelerin beynimde rüyaya benzer bir halde, zaman kavramında bağımsız gerçekleştiğine emin oldum. endişesi her halinden belli olan çaycı
ölüyorsun sandım kardeşim, çok korktum, çırpınıyordun... kalbin mi ?
yok dedim.kalple falan alakalı değil. çocukluktan gelen bir rahatsızlığım var benim .kısa süreli bu hali yaşarım. endişelenme benim için, sağolasın
su içirdi bana, toparlanmama yardımcı oldu. sandalyeye oturdum, hala hafif titremekte olan ellerimle bir sigara yakmak adına çakmakla cebelleştim... elimden kaptı çakmağı... az evvel ölüyordun,ne yapıyorsun kardeşim dedi . babacan bir hale bürünmüştü... fakir ya da orta halli insanların samimiyetine hep daha çok inanmışımdır. kaybedecekleri sadece canları olduğu için, karşıdakinin en değerli malı olan canına kıymet gösterirler
onu rahatlatmak maksadı ile;
abi büyütülecek birşey değil... dedim ya çocukluktan beridir var bu... uzun zamandır krizlerim kesilmişti ilacımı bırakmıştım. eskiden çok uzun sürerdi, acaba büyük bir atak mı diye merak ettim dedim... anlık bir durumsa dediğin gibi fazla sorun yok dedim
iyi olduğumu sergilemek maksadıyla daha samimi bir hal takındım. hafif tebessümle beraber elimle omuzuna vurdum
korkma ! bu postu kolay serdirmem. dedim... iyi olduğuma ikna olmanın rahatlığı ile ;
aman ha genç çocuksun, serdirme zaten dedi... yarım saat kadar hemen hemen sohbetsiz bir şekilde vücudumu topladıktan sonra ordan ayrıldım... aslında ders -
127.
+7 -1bir süre sonra babamdan alınan parçaların sonuçları çıktı, allaha şükür temizdi.o an yaşadığım sevinci anlatamam... boynuna sarılıp onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim belki de hayatımda ilk defa. anneme dönerek 'demek ki sevdiğinizi görmem adına ölmem lazımmış ' dedi... güldük hep beraber. artık tamamen derslerime konsantre olmuştum, kadının uzun süre görüşmeyeceğiz demesi de bana kafi derecede iyi gelmişti. kısa süre içinde kayıp kilolarım telafi oldu.her ne kadar geçen yaşadıklarımız beni bunalıma sürüklese de ,son geldiğinde ki o teselli eder tavır onun üzerinde çok mu önyargılıyım hususunu sorgulamama neden oldu. insanoğlu böyledir, ders almaz. kandırılmaya en müsait yaratılandırTümünü Göster
aslında onun tek derdi daha önceden de bahsettiğim gibi benim enerjimi kullanmaktı. enerjisel değişimler, yüksek enerji onu beslediği ve kuvvetlendirdiği gibi sürekli bunalım gibi durumlar işine gelmiyordu. ancak dedim ya insanoğlu çok saf.o ana kadar korktuğun bir hususta içini ferahlatmış olması bile sana 'acaba ? ' dedirtebiliyor. hayata sarıl demesinin gayesi de muhtemelen bu olmalıydı, aslında sadece bu da değilmiş.her zaman son gülen iyi gülen olmuyor malesef, bazen son gülen en aptalımızdır, meseleye hakim olacak seviyede falan değildir.bu durumda ise muhattap olduklarım karşısında en aptal bendim. ancak öykümü yazarken bile öyle basit yerlerde ilkokullu gibi hüküm veren adamları görünce, beni kandıran bu varlıklar bunların anasının amında fırdöndü çevirirdi diyorum...
sınav zamanına değin iyi bir şekilde çalışma tempomu sürdürdüm. kendime bir hedef belirledim x üniversitesi y fakültesi diyelim bu hedefe. neden bu şehri seçtim inanın o zaman için bilemiyorum. puanı ne çok düşük ne çok yüksekti ,ancak hemen hemen eş puanlarla alan diğer okullara değilde buna karşı bir ilgi duymaya başladım. gereksiz bir ilgi. hedefin neresi diyenlere burayı söyleyerek cevap veriyordum.niye o şehir lan diyene mantıklı bir cevabım yoktu, ancak fena da bir şehir olmadığından pek üstelemiyorlardı. babamda birkaç defa sordu nereyi istiyorsun vs diyererk. ona da aynı cevabı verince; bölüm için hoşnut kalsa da ,dışarda okumak zordur vs diyordu... neyse artık ismende kesinleşmiş bir hedefim vardı.. ( hala bu saçmalık var mı ? bilmem ama bizim zamanımızda rehberlik adı altında böyle abuk sabuk gazlamalar, şartlamalar vardı. işte rotası olmayan gemi bir limana varamaz gibi saçma sapan içi boş cümleler. beni de zorladılar belki bir şehir ve bölüm ismi belirtmem adına bilemiyorum, bende bunu seçtim. hayatta her seçiminin net bir açıklaması yoktur zaten
babamın sağlıklı olmasından aldığım moralle kafam rahat bir şekilde sınava girdim.bu arada ki süreçte çok farklı meseleler olmadığından anlatımın suyunu çıkarmamak adına es geçiyorum. sınava bir lisede girdim, kitapçığı açtım ve genel olarak karıştırdım. cidden çok basit gelmişlerdi, herşey benim adıma pozitif gelişiyordu. çok çalışkan bir öğrenci değildim ancak kendi seviyeme göre yine iyi birşeyler yapmıştım.hep istediğim mühendisliği kazandım o sınav sonucunda. artık inşaat mühendisi adayıydım.
kazandığım okul çok büyük bir şehirde değildi, fakat çok ufakta sayılamazdı. zaten o dönemlerde mantar gibi her şehirde türeyen üniversitelerde yoktu. babamla beraber gidip kayıt işlemleri, kalacak yer gibi hususları hallettik. baba tarafımdan olan akrabalarım ile aramız gayet iyiydi.her ne kadar eskiye kıyasla daha iyi bir maaşı olsa da memur maaşı hiç bir zaman tatmin edemez sizi, çünkü gelişen ve sürekli ihtiyaç yaratan dünyada aslında hiçbir maaş tatmin edemez sizi.
burda şundan da bahsetmek isterim ki ;
''insanlara aslında hiç ihtiyaçları olmayan şeyleri, zaruri bir gereksinimmiş gibi dayatan ve bir bakıma da statü gereği alt metnini veren taka 'reklam' denilebilir''.
elbette birçok tanımı olabileceği gibi, benim açımdan reklamlar tam olarak böyledir.taa o dönemlerden hız kazanmaya başlayan bir furyadır bu reklam dayatmaları.
bugün en sıradan insanın bile cep telefonu varsa (-ki sizi bile ne arayanınız ne soranınız var ) bu insanların ne kadar aptal olduklarını gösterir.
seni 'o telefonu' alman adına ikna etmeye çalışırlar. kiminizi özellikleri ile, kiminizi statü simgesi ile eşdeğer olarak gösterip kandırdılar. telefona takılma bu sadece bir örnek. senin kafanda öyle bir imaj yarattılar ki, sürekli gibinle oynarmış gibi elinde tutuyor ve bırakamıyorsun.(-yeaa teknolojiden faydalanıom ben, sadece konuşmak için değil ki deme dalyarak. millete gibik gibik mesajlar atıp, haberin yokmuş gibi foto çektiyorsun kabul et işte ... sanki bana atomu parçalıyor muallak)... dediğimi az çok anladı iseniz; büyücüler, cincilerde hemen hemen aynı sistemle çalışırlar.ne alakası var ya diyen ergen kardeşim,sen zorlama beynini... sen çağrışım yapmaya çalışırken devreleri yakıp, tespit sıçıyorsun ekseriyetle.her taka da açıklık getirmeyelim ki ; 0-3 yaş seviyesine düşmeyelim. çağrışım yapabilecek adamlar,leb demeden leblebi diyebilecek kıvamdakileri de düşünelim -
128.
+6her neyse... bahsettiğim üzere memur maaşı da o zaman bize az gelmeye başlamıştı.her gün yeni bir tak çıkıyordu.şu an 29 kapılı buzdolabı gibi olmasa da (-ki bence o gardrop) işte daha iyi televizyonlar, daha iyi müzik setleri, eski tarz basit çamaşır makineleri yerine otomatikleri vs...
yeni çıkan şeylerde pek ucuz değildir bilirsin.bu işin tekniği budur. sürekli hükümetler gelir giderdi biz çocukken,ne nedir ne taktur belli değildi... hoş gençken de değişmedi bu durum... velhasılı baba tarafımda bize destek oldular,o dönem devlet yurdunda değilde daha kaliteli bir yurda kaydoldum. özel diyebileceklerinizden. akrabalarda üçer beşer destek mahiyetinde yardım ettiler bana kıyak geçtiler anlayacağın. daha rahat edeyim diyerek, babama vefa borcu ödeyerek. çünkü babamda çocuk yaşından itibaren çalışarak kendinden yaşça küçük amcalarıma kol kanat germiş, okumalarını sağlamış bir adam. çok çilekeş bir adamdı babam,5 yaşından beridir çalıştığını söyler... ilkokul dönemlerinde bu çalışma hız kazanır,hem de öyle bir çalışmak ki; sabah okula gitmeden simit satıp, okuldan gelince de gece yarısına kadar sinemada çalışmak gibi... hayatında en sevdiği şey uyuyabilmekti babamın. çocukken en imrendiği şeyin ne elbise ,ne ayakkabı olduğunu söylerdi sadece uyumak... insan onların hayatına eğilince, kendinin ne kadar asalak ve basit olduğunun farkına varıyor. sadece kendi çıkarları için yaşayan ,en ufak bir sorunda yakınan bizler o kadar büyük nimetlere nankörlük ediyoruz ki... varlık içinde olduğumuzdan pek çoğumuz varlığın kıymetini bilemiyor
neyse aralarda çok vakit kaybetmeden devam edeyim yurt seçimi ve kayıt meseleleri üzerinden...
rahatına aşırı düşkün bir adam olmayan benim bile hoşuma gitmişti bu özel yurt işi.az önce sizi eleştirdiğim statü farkı hikayesine bende kapılmıştım ki ; normalde en hakir insanı kardeş sayan bir insan olmama rağmen.
okuyacağım şehirden, evimize otobüsle dönüyorduk. malum yorgunluk üzere kısa süreli uykularla seyrediyor yolculuğum. yine bu kısa uykuların birinde kulağıma bir ses geldi.bu ses cızırtıların eşliğindeki bir uğultu şeklindeydi... bu onun sesiydi,ilk kez görüntüsüz bir şekilde sadece ses ile hitap etmişti... bir aşamayı daha katettik dedi... sadece bu kadar. yine aptal düşüncelere, telaşlara sürüklendim, bunun anlamı neydi ? -
-
1.
0Yarin devam. Carya.
-
1.
-
129.
+6okula ve yeni hayata biraz daha ısındığım günlerdi. arkadaş sayım çok olmasa da yavaş yavaş artıyordu. erman isimli bir sınıf arkadaşımla, diğerlerine nispeten daha iyiydi aramız. yeni gelmiş olmamız sebebiyle her türlü atraksiyon hakkında detaylı ve 'he yannanım he ' dedirtecek şeyler anlatıyordu. mecburen 'ya öyle mi' 'hadi ya' falan gibi birkaç yapmacık cümle ile destekliyordum onu, elim mahkumdu. insanlara biraz daha anlayışla yaklaşmam gerekiyordu kendime bunu telkin ediyordum, fakat çocuğun anlattığı şeyler cidden uç şeylerdi. kendini olduğundan farklı anlatan biri.bu tip adamların ilk haftalar çokça arkadaşları olur, adaptasyon sürecinde herkese bekleme salonu hizmeti verirler. insanlar genelde ortamı anlamaya çalışıp, arkadaş olacağı kişileri tahlil ederken bunların yanında vakit geçiriler. bunun gibi bin 1-2 kişi daha ders arası muhabbetlerine takılır oldu. erman cidden sürekli birşeyler anlatıyordu, bence her gece oturup acaba yarına ne sallasam diyerek kafasında yazıyordu.72 milletten insan zütürmüş bir kardeşimizdi anlattıklarına bakarsan. antalyada bir rus turisti iddia sonucu 'ne mutlu türküm diyene' dedirte dedirte gibmişti. varın siz hesaplayın, johnny sins karakterinin temelini bu adama oluşturur sanıyorum iyi bir telif alması lazım. beraber ders aralarında takılırken her gördüğü kıza 'ben bunu alırım' 'şunu kusturana kadar düdüklerim' muhabbetleri.laf çok icraat yok.laf huursu olanlardan hiç hazzetmem ben. bunla kısa süren arkadaşlığımızda bir şekilde bitti. yine birgün orda duran kızları göz ucu ile kesip, parende atarak gibebileceğinden bahsederken aramızdaki diğer binlerden biri elini silah gibi havaya kaldırıp
takkk, takkk,takkk... tırrrıııııırrrrrr şeklinde silah sesleri çıkarark ,attığını ima etti. kendimi tutamadım kahkayı patlattım.duygularıma tercüman oldun birader dedim, ancak kıpkırmızı olan erman bize biraz çatıp gitti. akabindeo çocukla konuşmayı sürdürürken benimle ilişkiyi kesti.onu da kaybetmiştim... -
130.
+6karıncayı belini incitmeden gibmek dedikleri şeyi de burda gördüm. adam akıllı bir hamle ile laf sokmuş, bense dilim ile denemiştim.
bizim millet tuhaftır her lafı kaldırmaz
muallak dersin kızarda gibersin aldırmaz
yaşadığımı bu kısa şiir özetler... cidden aklınızın bir kenarında olsun, insan ilişkileri üzerine daha iyi bir söz olamazdı.
not : (erman okul dönemlerinde ,özgür kıza kaymış : ) ... öncekiler sallama olsa da bu gerçekti... mokar hastası ile amsalak birbirlerini bulmuşlar ) -
131.
+7 -1geceleri kızıl ifrti karşımda görmüyordum, ancak hiçbir şey görmeden ihtilam oluyordu. kendisini uzun süredir sureti ile görmemiştim ,yalnız bahsettiğim gibi bir şekilde enerjimden faydalandığını ve bunu da cinsel yolla sağladığının farkındaydım. neden cinsellik, tüm vücudunun en hızlı çalıştığı anlardan biridir. elbette dediği gibi aşk durumu da olabilir. spermin hammaddesi vücudundaki herşey gibi kandır.kan torada ruh olarak geçer. islamda ruh hakkında 'sana ondan sorarlar, onun hakkında size pek az bilgi verilmiştir' denir. materyalistler ruhun varlığına inanmazlar, maddeden öte mana olduğuna inananlar ise ruha inanır fakat bunun bilgisi ve mahiyetinin gizli olduğunu bilirler. dediğim gibi benim baktığım kaynaklardan tora da rastladığım ruhun kan olduğudur. kaldı ki sperm çok farklı bir mucizedir, içinde nerdeyse tüm kodları planlanmış canlılar barındırır.her canlıda yüce olsun ya da olmasın ruh mevcuttur. umarım bu kısım hakkında da kısmen merakı olanlara bir açıklamam olabilmiştir. bunlar benim kendi çıkarımlarımdır, belirtmekte fayda var.
kızılı görmelerim kesilmişti, sadece bahsettiğim o otobüs seyahatinde sesini duymuştum o kadar.oda arkadaşlarımla da çok yüz göz değildim. fazla samimiyet,tak çıkarır prensibine sahibimdir. herkesle en azından baş selamı vererek bir hatır yaratır ancak yine herkesle dost olmam. arkadaş kelimesi bile günümüzde anldıbını kaybetmiş. arkadaş'ın kökü arka - taş tan gelir. eskiden ok kullandıkları için sırtlarını güvene almak, vurulmamak adına yaslandıkları taş. manevi anlama gelirsek, seni belalardan koruyan ve sevgisi ile siper eden kimse. oysa günümüzde bir insan arkadaşsa ve arkanda duruyorsa emin ol zütün içindir -
132.
+7 -1olayı fazla dağıtmadan durumumu bildirdikten sonra devam edeyim. dediğim gibi pek arkadaş edinemediğimden ve muhabbetimin koyu olmadığı adamlarla aynı odada takılmakta sıkıntı verdiğinden terasa kaçıyordum...Tümünü Göster
artık yeni bir yaşam alanım var bahsettiğim gibi. teras... bazen buraya dam diyorum, zira çatısı yok kendisinin.oda arkadaşlarımdan birisinden hafif bir samimiyet yakalıyor ve ucunu bırakmıyorum. kısa sürede de olsa tek kalmamnın zararlarını görmüşüm. önceden de pek geniş bir arkadaş çevrem yoktu ama işin membaaında mahrum kalmak çok sıkıntılı.
bahsettiğim arkadaşın ismi muzaffer, kendisi trakyalı.iyi hoş bir arkadaş, çok konuşmuyor. konuşunca da olumsuz konuşmuyor. dostluk kurması için önce size yeterince güvenmesi lazım, ancak bir iki sıkı sohbetten sonra senli benli oluyor. yumuşak huylu dediğim gibi. narin bir yapıda.bir erkeğe kıyasla fazlasıyla narin.pek gelişememiş bir vücuda sahip. çocukken türlü hastalıklar geçirmiş muzaffer ama en ağırı manevi rahatsızlıklar
muzaffer daha çok küçükken ayrılmış babasından,bir daha da hiç görememiş... sebebine gelirsek ; anası ile babası sevmişler birbirlerini, o zamanlarda da varmış aşk hemde en hakikisindenmiş. kısa mesajla ilişkiye başlayıp, kısa mesajla ilişkileri 2.katip seviyesine indirmiyorlarmış hem. allem etmiş kullem etmiş kaçırmış anasını, babası olacak delikanlı. neden kaçırdığına gelirsek, kızın (muzafferin anasının) babası namı olan bir adammış, oğlan ise çulsuz. isteseler vermiyecek olan babası,bir de musallat olmasın diyerek gönderebilirmiş kızı köydeki halasının yanına. yıpranmak paslanmaktan iyidir deyip kaçmışlar beraber.bir süre sonra adam olan olmuş diye affetmiş ikisini, yalnız bir daha yakınlarında bulunmamak kaidesiyle.en azından kan dökmeyecekmiş,öldü sayar geçerim demiş.
ilk yıllar iyiymiş ilişkileri, mutlu bir aileleri varmış. muzafferin babası bir yolunu bulup almanyaya gitmiş, birkaç yıl sonrada kadını almış yanına. almanyaya gitmeden bir bebekleri olmuş, muzafferin en büyük abisi... bu bebek ile karısını kendi anasına teslim etmiş .dinleyince türk filmi tadında bir hikaye.bir süre sonra nasıl yapmış bilmem kadın ve çocuğunu da almış yanına. karı-koca sırt sırta vermiş, çalışıyorlarmış beraber... derken 2.çocukları dünyaya gelmiş gurbette,o da bir erkek... o sıralarda kızın babası vefat etmiş, parasızlıktan cenazesine bile gelememişler. birkaç yıl sonrada kadın ,ailenin son ferdi olacak bizim muzaffere hamile kalmış... işte o sırada olanlar olmuş... adam kendi bulundukları muhitten kuaförlükle uğraşan türk bir kadınla ilişki içindeymiş ve bu öğrenilmiş. kadın bir şekilde sabretmiş, haklarından yararlansın diyerek muzafferi almanyada doğurmuş,2 aylık ikende türkiyeye dönmüş. adam defalarca barışmak istemiş, yaptığının bir hata olduğunu pişman olduğunu dile getirmiş. ancak kadın barışmaya razı gelmemiş, babası da vefat ettiği için kendi anasının yanında yaşamaya başlamış.
muzafferin babası ise bu kuaför kadınla evlenmiş, muzafferin iki abisi ile beraber almanyada yaşamış. amacı onları orda okutmakmış, muzafferin annesi de bunu talep etmiş zaten, evlat hasreti çekse de çocuklarının geleceğini düşünmüş...
muzaffer hem kardeş hem baba sevgisinden habersiz büyümüş yıllarca. hiç tatmadığından habersiz ancak, çevresindekilere gıpta ettiğinden hep buruk... işte o büyüme evrelerinde türlü rahatsızlıklar geçirmiş. muzafferin babası bir süre sonra 2.karısı ile sıkıntıya düşmüş; muzafferin 2 abisi konusunda. onları da türkiye'ye yollamışlar. anneleri çeşitli dükkanlar açmış, çoğunu batmak üzere iken devretmiş... ekmeği zor kazanmışlar ancak bir şekilde büyütmüş onları. hatta bir dönem sıkıntıya düşmüş, muzaffer'in yaşı küçük diye ilgilenemiyormuş ve bunu başka bir şehirdeki dayısına yollamış,2 yıl kadar onlar bakmış muzaffere (yaklaşık ilkokuldayken).babası bizim tanıştığımız bu dönemden 2 yıl kadar önce ölmüş muzaffer'in.muzaffer baba sevgisi olmadan büyümüş,o yüzden dedim ya bir tarafı hep buruk... abileri ile de bir türlü ısınamamışlar, aynı evde olsa da kardeş gibi değillermiş onca yılın ardından... ben babamdan bahsederken gözleri buğulanıp sitem ediyor kendi babasına.ben de o rahatsız olmasın diye pek açmıyorum bu bahisleri.ilk başlarda aldığım genel ve temel bilgiler sadece bunlarla sınırlı... -
133.
+6bana sordu
peki sen hiç iletişimde bulundun mu ? çağırdın mı ?
birkaç kez denedim ancak başaramadım, belki beraber deneriz birde... hem seni bulmuşum bırakmam dedim... amacım onu bir şekilde sınamaktı
aslında çok basit bir yolla çağrılabiliyorlar, sadece işi bilen biri olmalı dedi
sen varsın ya dedim... artık gereken gazı almıştı, denemeye mecburdu. -
134.
+6bunları ben mi yazdım ? diye sordum.Tümünü Göster
el yazılarımız apayrı... sence ? dedi.
ufakta olsa yalan yalandır. hayatında hiç dostluk kuramamış bir adam olan muzaffer bu mesele hakkında kandırılmış olmanın sıkıntısını yaşıyordu,bu belliydi. zarureten söyleyemediğimi yine zarureten söyleyemezdim.bu da bir şekilde onun gözünde beni savunmasız bırakıyordu. insanlar her zaman çıkarı adına ya da oyun olsun diye yalan söylemez, bazen gerçekleri saklamak zorundadırlar ve bu yalan gibi kabul görür. dediğim gibi hafif kırgındı, bana karşı olan inancına şaibe düşmüştü fakat başımda bir bela olduğu belliydi, bunun adına da tedirgindi. tuhaf duygular içinde olduğu yüzünden belliydi.hem aldatılmanın öfkesi, hemde merhametli bir insanın hissebileceği acıma hissi.
müjgan benim annem dedi. sanırım ona gitmemiz lazım .henüz kısa süreli dostluğumuz adına bu biraz fazla samimi bir olay olacaktı.
belki bilinç altımdır dedim
annemin adını bilmiyordun, böyle bilinç altı mı olur... yeterince dürüst değilsin, sakladığın bir şeyler var ve bunlar açığa çıkmalı... emin ol ! yazdıkların bir tesadüf değil,bu meselenin burda açılması bir tesadüf değil. annemin adını yazman bir tesadüf değil. çaren onda diyerek ne kastettiğini anlayamadım ancak bir şekilde gitmeliyiz... annemi arayıp durumu bildireceğim dedi
çok mahçup oldum. gerçekten hem tedirginlik hem mahçubiyet. tüm bunların yanında ifritler yaşadığımız son diyalog ve vukuatlar, bugün duyduğum sesin tehditkâr tutumu... allak bullak oldum... hepsinden önemlisi erumi sakil yazmış olmam, beni çok etkiledi ...
annesini aramak için yurttaki büroya indik. yurt görevlisi adamdan özel olduğunu, biraz uzun sürebileceğini isterse ücret verebileceğimizden falan bahsettik. adam sıkıntı değil dedi ve ricamız üzerine odayı terketti.
ben ve muzaffer başbaşa kaldık. muzaffer numarayı çevirdi.bir yanda eli ile saçlarını karıştırıyor bir yandan da açılmasını bekliyordu. bazı anlar vardır her saniyesi beynine nakşedilir,bu da onlardan biriydi.her saniye bir dakika gibi.
annesi telefonu açınca 1-2 dakika kadar hal ,hatır sordu... akabinde anne sana anlatmam gereken birşey var diyerek sözün ,meseleye getirdi
kısa bir şekilde benden ve arkadaşlığımızdan bahsetti. böyle br iş yaptığımızı ,yaptığımz yöntemi ve yöntem sonucunda da kağıtta annesinin isminin yazdığını belirtti.
annesi sanırım onu biraz azarladı bu işi neden yaptığımız hususunda ... bir kere oldu anne,ilk kez denedik gibisine kendini savunup, durumu yatıştırmaya çalıştı. kağıtta yazan kelimeleri aynen okudu. annesi telefona beni istedi. ağzımda rahmet niyetine tükürük kalmamıştı, kalbim yerinden çıkacak gibi
kısa bir hal hatır sordu,ona karşı dürüst olmamı istedi. doğum tarihimi ve annemin adını istedi, doğum saatimin tahminen kaç gibi doğumun gerçekleştiğini sordu. bunları seri bir şekilde cevapladım
erumi ve sakil denilen şeyler ne diye sorunca ,o seriliğim kayboldu... ben kemküm edince, kısacası bu isimler, yerler ya da artık herneyse ; haberdar mıydın daha önce ?... bu isimleri duymuşmuydun ? dedi...
evet diyebildim. sadece .. -
135.
+6çok fazla duygu ve düşüncelere dalarak işi uzatmayı sevmiyorum, ancak kendime engel olamıyorum. hayatımda ilk kez öykümü anlatıyorum ve içimde hapsolan onca duyguyu kusabilmenin huzurunu yaşıyorum.o sebepten affedin. normal hayatımda kısa işi severim, gibiş hariç
aileme gelemeyeceğimi bildirmem lazımdı. biraz düşündüm, karar verdim gidecektim... sorunuma çözüm bulacaktım belki, fakat onları görmemekte içime oturdu. aradım.saat geç sayılırdı
baba benim skortak. nasılsınız ? dedim, moralimi iyi göstermek adına canlı bir tonla giriş yaptım
iyidir oğlum,sen nasılsın.bir yaramazlık yok inşallah ? ne zaman geliyorsun ,annen kardeşin falan seni çok özledik be oğlum
ne zaman geliyorsun deyince boğazım doldu. içim şişti
'' baba dersler ağır, burda kalmaya karar verdim .bende sizi çok özledim, ancak gelirsen çok kopukluk olacak. çalışacak vakit bulamayacağım' falan dedim. babam mesele 'ders' ve 'istikbal' olunca tüm duyguları bir yana iterdi
peki oğlum,o zaman gelme zaten dedi...
telefonu kapadım, başımı kapıya yasladım hıçkıra hıçkıra ağladım.o pgibolojiyi yaşayanlar bilir ne olduğunu. görevli geldi ( görevli dediğim o atarlı çocuk değil )
kardeşim ne oldu, kötü bir meselemi var dedi
hayır dedim,eve gidemeyeceğim... biraz teselli etti, çay ikram etti. işte dışarda okumak insana bunları öğretir vs dedi
odaya çıktım, muzaffere kaş göz işareti yapıp terasa çıktım. tamam geliyorum, yarın gidip bilet alalım bana da dedim
onun biletini de iptal edip, yanyana 2 koltuk aldık... benim çayı hazırlattık, adam cins cins bakıyordu bunla ne yapacaksınız,ne işe yarıyor diye... birine yaptırıyoruz dedik, örttük... çok pahalı tutmamıştı. yurda geldim eşyalarımı hazırladım ve uyudum, yine kuvvetli bir istifra hissi ile uyandım bu kez tuvalete kadar tuttum kendimi... bunlar normal, annem olacağını söyledi... gidene kadar içmeye devam edeceksin dedi muzaffer -
136.
+6uyandığımda burnumdan kanlar fışkırıyordu, delirmiş gibi hissediyordum kendimi. muzaffer üstüme çökmüş halde, nerdeyse bedeninin ağırlığını kullanarak ile beni yere yapıştırma gayretindeydi. ondan iri yapılı olmam sebebi ile çok zorlandığı belli idi
müjgan muzaffere çekilmesini söyledi... bana elinden hazırladığı karışımı içirdi... hiçbirşey soracak durumda değildim
ardından büyük bir soğanı göğsümün üzerine koydu... bir çakmak yaktı ve toplu iğneyi ısıttı... 99 kere bir ismi zikretti,100.de ise tekbir getirerek iğneyi soğana sapladı.o an sanki kalbim yerinden sökülmüş gibi bir acı hissettim... kalkabilirsin dedi, geçmiş olsun... -
137.
+6küçüklükten itibaren erumi ve sakili görme sebebim işte tam olarak buymuş. gün gelirde ifritin tacizine maruz kalırsam diyeymiş. çünkü onları sevecen ve iyi olarak görmemden ötürü, içimde hep bir merak besleyecekmişim. onların gidişi ardından onları ararken ise bilgilenecekmişim. gitme sebepleri 6-7 yaşlarına ve duruma göre biraz daha geç yaşlarda çocukların göz perdesinin inmesindenmişTümünü Göster
ifrit zaten birgün ne yaparsam yapayım gelebilirmiş. kısacası onlara olan merakım yüzünden ifrit bana musallat olmamış.tek hatam mustafa üzerinden sırf güç kazanmak hissiyatını dile getirmesemde bu işlere girmem olmuş. allahın haram kıldığı bir usulle,ucu harama varacak işler yapmak. kısacası kılıfına uydurmaya çalışmakmış.
mustafa şerri işlerle uğraşan bir adammış, suriyeye gittiği ve bu işleri orda öğrendiği doğruymuş ancak suriyeli diye bir kimse yokmuş. mustafa daha öncesinde bulduğu ilk defineyi şansla bulmuş birazda. bugün nasıl ki define bulanlar var, aynen o şekilde bir bulmakmış bu.evet defineyi kaçırmak için suriyeye gittiği ve orda bu işleri öğrendiği doğruymuş. şamda kalmış mustafa, bilen bilir ki en çok olaylar şam ve mısırda görülür. manevi yaşanmışlıkları fazla, enerjisi yüksek yerlerdir. mustafa öğrendiği bazı şerri bilgiler ile nam salmış, ancak gücü asla ve asla define çıkarmaya yetmezmiş. diyeceksin ki bu şerri işler sonucu mustafa define bile çıkaramıyorsa şeytani varlıklar ona nden yardım etmişler de insanlara şifa dağıtmış...
çok basit, şeytani varlıkların eli ile deva bulan bu varlıklar mustafayı tıpkı benim yaptığım gibi ilahlaştırmışlar. bunu kabul etsemde etmesemde böyleydi. ilah kelimesini araştırır iseniz anlarsınız.her şirk açıktan allahı inkar ile olmaz. allahtan başkasından medet dilersen ve onun eli ile olduğuna inanırsan bu da bir şirktir. kısacası deva bulan insanlar da allahtan değil mustafadan bilmişler.
mustafanın kaydığı muhtarın karısı bile kocasını eve bağlamak adına kendini sunmuş mustafaya.var sen hesap et.
şeytanların amacı budur zaten, seni hakk yoldan alıkoyup bu tür harikaları rabb edinmeni sağlamak.
palada mustafadaki harikaları haber alınca, acaba bu işi yapar mı diye onu yedirmiş içirmiş maddi olarak beslemiş. mustafa bir yandan rahatın tadını çıkarırken öte yandan bu işi nasıl yapacağını kara kara düşünüyormuş. adam sakat, göster kerametini der mal gibi kalırsan; tatlı tatlı yediklerini acı acı kusturur sana. işte bu esnada o şehirde bulunmamı fırsat bilen ifrit mustafaya yaklaşmış onunla anlaşmış. -
138.
+6 -1'erumi' ve 'sakil' bahsettiğim o odanın dışına çıkmayan,kâh büyük gardrobun kâh misafir döşeklerini koyduğumuz hurcun üstünde oturan 2 varlıktı. insan değillerdi, eruminin vücudu toprak renginde el ve ayak parmak kıvrımları olmayan kırmızı dudaklı ve iri siyah gözlü idi. sakil ise yeşille gri arası bir renkte erumiye göre daha heybetli gözlerinde beyazı olan ancak kalan yüz hatlarını hatırlamadığım bir varlıktı... bunları aileminden bildiğinden emindim, nasıl ki gidip baba evde annem var demiyorsam yani bu olay olağanüstü gelmiyorsa, erumi ve sakilden de hiç bahsetmemiştim.ta ki 7 yaşıma kadar.o kısma değineceğim.. ancak merakınızı gidermek adına bu iki canlı ile aramdaki ilişkiden bahsedeyim
-
139.
+6 -1ne zaman odaya girsem uzandıkları yerde bana doğru doğrulurlardı,bir iki gündelik sohbet ederdik. benimle oyun oynamalarını istediğimde oynamazlar beni izlemeyi sevdiklerini söylerlerdi. bizim evin koruyucularıydı bunu kendileri söylemişti. aramızda diyalogdan çok telepatik bir iletişim mevcut gibiydi saf sevgi ve korunma hissini alıyordum onlardan. çok yüz göz olmazları benimle. hatta bizden öncede orda olduklarını buranın onların da evi olduğunu vs söylemişlerdi bir kez. bazen seni falanca yere zütürelim mi derlerdi,ben de annem izin vermez ki biraz büyürsem gelirim derdim. başlarını sallar gülümserlerdi. asla bir korkutma vs olmadı aramızda. isimlerini nasıl öğrendim hatırlamıyorum ancak erumi ve sakil şeklinde hitap ederdim... hatta bir keresinde oyuncak robotum (ilkel olanlardan) bozulmuştu ve erumi onu tamir etmişti, içeri geçip oyuncağımla oynadığımı gören babam bayağı şaşırmıştı nasıl yaptın dediğinde ,erumi kurcalarken gördüğüm, robotun içindeki dinamo benzeri yapıyı vs kastederek birşeyler anlatmıştım... yine ikna olmamıştı, ancak bilirsiniz çocukların bu meseleleri üstünde fazla durulmaz.
-
140.
+6 -1dediğim gibi orta halli ailelerdik, hatta ekonomi o zamanlar daha kötüydü... 'kemer sıkma ' sloganı ile yetişmiş sayılırız kısmen... şimdi ki gibi her önüne gelen lokanta evlere paket servis yapmıyor, kebap falan da bu kadar ele ayağa düşmemiş... sabah kahvaltılarında biraz kıymalı biraz peynirli iç malzeme hazırlardı,bu bahsettiğim komşumuz aynur abla... sabah babamlar işe gidince bu malzemeleri getirirdi ,beni fırına yollarlardı yaptırıp getirirdim beraber yerdik vs.çocuğu gibi de ilgilenirdi bizlerle aşırı samimi olmuştuk... sonra babam birgün huysuzlandı, misafirdir gelsin gitsin ancak ne bu her gün evin içinde vs dedi... adamda haklı o sıcağın altında arazi denetliyor vs,evine gelince insan donunu pijamasını çekip bir oh demek istiyor... annem bana sen biraz dışarı çık dedi
-
141.
+7 -2koridorlu bir yapıydı evimiz, çocukluk işte beni göremeyecekleri noktadan dinliyorum... annem babama bu kız evde birşeyler görüyormuş ondan pek kalamıyor dedi... babam işte sordu soruşturdu kocasının haberi var mı gibisine... adamda biliyormuş meseleyi ancak zaten çocukları olmuyor diye kızı ailesi istemiyormuş,bir de bu mesele dillendirilirse aynı bana küçükken yaptıkları gibi 'ilgi fukarası' yaftasını yapıştırırlar diye çekiniyormuş. haliyle küçük yer, başında ağrısa, gibinde kopsa, delirsen de aynı doktora gidiyorsun. adamın ailesi de o şehirde olduğundan pek sıcak yaklaşmamış... annemin anlattığına göre kadın yatak odalarında 'gelin ve güvey ' görüyormuş... oturuyorlar ve ona bakıyorlarmış... tabi o zaman gelin nedir biliriz de güvey hiç anlamamıştım
-
142.
+6 -1beyler akşam 11 gibi devam ederim... hem gidip birşeyler yiyeyim,hem de az biraz daha yazayım... yavaş olduğumdan yakınan arkadaşları bekletmemek adına...
yine söylüyorum okuyana saygılar, okumayana saygılar... ama hala yazma diyenlerin bacısını gibeyim -
143.
+5ortaokulda bir arkadaş edindim, adı muhafazid di... babası vefat etmişti, sadece annesi ile yaşıyorlardı... muhafazid'de dönemin modası olarak cinlerden perilerden avratgiben yaratıklarından bahsediyordu... ben ona ne erumiden ne sakilden bahsettim... erumi ve sakil, onun anlattıklarının yanında teletubies gibi kalırdı... muhafazid işi ileri zütürdü ve babası sağ iken bu varlıklarla görüştüğünden vs bahsetmeye başladı...
-
144.
+5işte evimizde bulunan kitapları alıyoruz, cinler vs hakkında yazılanları okuyoruz... bizde bir ilmihal vardı, yeşil koca kapaklı kütük gibi birşey... orda cinlerle ilgili bilgiler vs vardı... sara hastalığına kadar bunların sebep olduğundan bahsederdi... işte putperestlerin puta tapma sebeplerinden biri olarak bu varlıkların bazı zamanlar putun içinden ses verip konuşması olduğu gibi meseleler işte... felak nas okuyorduk kendimizce 'oturumu' bitirirken.
-
145.
+5ve herşey bundan sonra start aldı,bu işlerin uygulamalı olarak içinde yer alacağın olaylar silsilesi ve yaşadıklarımın nasıl olduğunu ,detaylıca anlatmaya çalışacağım... arkadaşlar kısa geçmek isterim ancak kimsenin aklında soru kalmaması gerekir diye düşünüyorum... devam ediyorum
-
puberte o foto 300 tl
-
kayranin annesi ifsa hehoguehahhaha
-
1 hafyadir stresten kalbim agriyor
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 17 11 2024
-
ateizm imkansiz dostum
-
anani rusyada
-
melek gozlu oçun annesi
-
siyasal islam diye bir şey yok sadece islam var
-
hani turkuye yuzyili
-
babam akp kuran kurslarını açtı diye oy veriyor
-
bu sozluk putperest kemalik dolmus
-
aradığınız karı bu şimdi rahat uyabilirsiniz
-
nasıl yeneceksin soruyorum
-
italya fransa maci ev 2 5 ust ve ya ms1 oynanir
-
siyasal islamcıların çektiği çile
-
beyler eski sevgilim 60 bin lira yolladı
-
1 milyar dolarlık loto oynasanız
-
taş kebabı ile taşak kebabı
-
o çukura girecez amg
-
allah nurunu biz gibi insanlar eliyle tamamlayacak
-
ustad kadir misiroglunu taniyalim
-
zaragoza malaga ev iy 05 ust
-
memeati2008 ozelden beni israil
-
memati eziği ekşidemi takılıyorsun
-
instagram ile pentegram arasında
-
batuhan ne geziyon burda
-
ben de vs atmak istiyorum
-
dana gibi bir şeysin aga zaten
-
taşaklarım harita gibii
-
bi yandan inciye girip lezbiyen ferresi
- / 3