1. 176.
    +17
    not
    ...

    5 dakikadır türlü arkadaşlar, cinleri nasıl pompalayabiliriz diye soruyorlar... ya sabır ya selamet...

    az evvel biride gibişi az ayrıntılı anlat demiş...

    ...

    az bekleyin lan... işte sizin gibiler oldukça mustafalar da çok oluyor... büyük resmi görün...
    ···
  2. 177.
    +1
    bu gece pek rağbet yok... kalan kısımları oturup yazayım... yarın yapıştırırım,bir şekilde bitirelim artık.
    ···
  3. 178.
    +4
    arkadaşlar o zaman 1-2 saat sonra 5-6 part atayım... hızlı yazmaya kastıkça,dil anlaşılmaz bir hale geliyor... olaylar birebir, fakat elbette kelimler aklımda değil.onu biraz daha okunur kılıyorum, manasını koruyarak

    anlayışınıza sığınıyorum... sizin 'yaz ' diye tempo tutmanız adına değil.ben de pek çok hikaye takip ettim dışardan,bir kere de bitsin istiyorsun ,emin ol yazar da istiyor...
    ···
  4. 179.
    +7
    sen istemedikçe sana ilişmeyeceğim. aramızdaki sevgi sürsün, sana istediğin yola giden tüm anahtarları elimle teslim edeceğim

    erumi ve sakil adında iki varlık hatırlıyorum. sırf bu yüzden çocuk yaşımda deli damgası yediğim oldu.bu anahtarlardan birisi onlara giden yoldaki kapıyı da açabilecek mi ?

    erumi ve sakil ??? tanımıyorum... hayallerin olmasın... hem isimlerini nerden hatırlıyorsun, gerçek olsa dahi isimlerini vermezlerdi

    nerden hatırladığımı bilmiyorum. mesele de bu ya zaten... kendi uydurduğum hayali arkadaşlar mı ? yahut gerçekte var olanlar mı ? tüm bu pisliğe bu yüzden bulaştım

    beni hala pislik olarak mı görüyorsun ?... sanırım sen haddini fazlası ile aşıyorsun, sabrımı ziyadesi ile zorluyorsun... istersen koş kitabına bak bakalım, belki benden kurtalmanın formülü yazıyordur... ne kadar kıymet bilmez bir mahlukatsın, cidden sen kendini ne sanıyorsun... varlarsa gelip alsınlar seni elimden... sanırım sürekli gevelediğin köle-efendi ilişkisini arzuluyorsun... peki o halde

    bu sözleri işittim ve vücudum o kadar tuhaf bir sarsıntı yaşadı ki; uyanmamın ardından 5 dakika kendime gelemedim...
    ···
  5. 180.
    +11
    dediğim gibi paranoyanın dibine vurduğum zamanlardı... hangisi gerçek, hangisi yalan... doğru diyemem artık birşeye çünkü tüm doğru dediklerim bir zaman sonra geniş çaplı bir komplonun halkalarından ibaret oldukları açıklanıyor... birşeyler bulabilir miyim ? bence araştırmalıyım... kitabı elime aldım, şifreleri çözmek adına bir kalem ve defter ile yere bağdaş kurdum... güven hissi verecek ancak anlamsız bir eyleme girişerek sırtımı duvara döndüm... güya arkamdan gelebilecek saldırılara hazırdım ... şu an pek çoğunuzun ara sıra arkasını kontrol ettiği gibi... (dön önüne birşey yok, genelde pat diye burnunun ucunda beliriler... çok fazla korku filmi izliyorsun )... o an allah'a yalvarma ihtiyacını en çok hissettiğim anlardan birisiydi. kitabın yalan olduğu söylenmişti, fakat dediğim gibi belki bu da bir yalandı... ilahi bir işaret bekler gibi elimdeki bölümün daha önce pek karıştırmadığım bir kısmını rasgele açtım... böyle anlar vardır bilirsiniz,ya da hepimiz çok fazla film izlemişiz... insan o an çıkacak sayfada senin durumunla alakalı bir husus bekliyor... kelimeleri yavaş yavaş deşifre ederken,bir yandanda her an karşıma çıkabilecek bir yaratığın zulmünden korkmuyor değildim... kelimeler bir anlam ifade ediyordu, ancak uçuk malzemeler... şunu şöyle yap,şu saatte yap... artık emin oldum ki,bu kitap uydurma olmasa dahi benim bunları yapabilecek gücüm kuvvetim yoktu... başımı ellerimin arasına aldım, kafatasımı ufak ritimlerle duvara vurdum... keşke patlasaydı kafam ve kan mecralarımda dolaşan bu aşağılık şıllık defolsaydı vücudumdam... hürriyet nedir çok iyi anlıyorsun, parmaklıklar yok fakat bir mahkumsun... tek çare intihar etmekti, oysa deli gibi korkuyordum ölmekten... salak adam, hani eninde sonunda ölecektin... lafta adamsın, yalancı pehlivan diye geçirip, kendimi suçluyordum içimden... belki kendimi bir hamlede aşağı bırakabilirdim, kısa süreli bir panik ve özgürlüğe süzülürken çarpma anında dağılan onlarca organ yanında özgür kalacak bir ruh... denemeye değermiydi ? kesinlikle değerdi, lakin yemiyordu... ulan bir meta olsam, yolda düşürsen eğilip almaya tenezzül etmeyeceğin ben,bir sex objesine dönüşmüştüm... giberken gibilmek bu olsa gerek,bir boynumda tasmam ağzımda topum ekgib
    ···
  6. 181.
    +7
    allah_u ekber sesleri çınlatırken siyah gökyüzünü,ben de içimden tekrarlıyordum allah_u ekber o ekberdir ki; beni kurtaracak... hayyal el-felah diyor yani haydi kurtuluşa diyor... en sonunda ise esselatu hayrun minen nevm (namaz uykudan hayırlıdır) ..anlamı tam olarak namazı teşvik etse de,insan o an durumuna uyarlıyor... uyku kelimesinin çağrıştırdığı malum...

    cidden, madem müslümandım neden namaz kılmıyordum... parmak ucunda banyoya ilerledim, tüp mutfakta olduğundan pek ortada gezinmem doğru olmazdı. evdekiler zaten şüpheleniyordu tavırlarımdam... bayram değil seyran değil nedir bu din iman derler, gerçi ondan ziyade saatlerdir uyumamış... kendiyle oynamış oynamış, şimid de kaça kaça banyoya koşuyor derler... uzun bir bahçe hortumumuz vardı,onu taktım musluğa buz gibi suyla yıkadım bir cesedi andıran bedenimi... su her değdikçe kesilen nefesim, ölümün pek uzak olmadığını hatırlatıyordu bana... kendimin gassalı olmuştum,bir de zütüme pamuk tıkasam gitmeye hazırdım bu dünyadan... gusülü aldım, temiz bir nevresimimi yere serdim...

    tekbir aldım allah_u ekber ! o büyük olan kurtaracak beni...

    fatihayı okurken nasıl bir ağlama tuttu beni iyyake nabüdu ve iyyake nestain derken, şirke saplandığımı hissettim... suratıma suratıma vuruyordu iyyake nabüdü ve iyyaka nestain oysa ben ne yapmıştım ...

    beni ''sırat'el mustakim' e eriştirmesi dileği ile , ilk kez anldıbını hissede hissede kıldım bir namazı...

    bir 5 dakika secdede kaldım, nevresim sırılsıklam olmuştu... öyle bir haldeydim ki; tüm benliğim tek noktada toplanmış o an kesseler kanım akmaz... yoğun bir ruh hali...
    ···
  7. 182.
    +5
    sünnet üzerine sağ omzum üzerine uzandım, gözlerimi kapatıp içimden allah diye zikretmeye başladım... içim resmen kaynıyor, tuhaf bir yükseliş hissettim sonsuz bir huzurla uykuya daldım...
    ...
    (inancı ayrı olan arkadaşları kırmak incitmek ya da din tartışması yapmak gibi bir niyetim yok ... herkesin düşüncelerine saygım var ancak bendeki böyle)
    ...

    rüyamda , mustafanın bahsettiği üzere yaptığım ilk ritüelin bahçesindeydim... sanırım hatırlarsınız.. tuhaf tuhaf yaratıklar olan ve bana kegib başımı gösterdikleri trans hali... her biri bana sırtlarını dönmüş bir halde... kayıtsızlar, öğretmen yüzümüzü tahtaya döndürüp nasıl bekletiyorsa, aynı şekilde dönükler... bir istikamete bakıyorlar
    ···
  8. 183.
    +4
    yavaş adımlarla ilerliyorum ... ilerliyorum... yaklaştıkça daha net algılıyorum, sıcak ve nem gibi huysuzluk veren bir durumdayım... ancak geri gidemiyorum,bir çeşit akıma kapılıyorum her adımda ... tam arkalarına kadar yaklaşıyorum... çok az bir mesafe kala ,bir tanesi ortaya geçiyor... diğerleri ise etrafında sıkı bir çember kuruyorlar evet yüzlerini görebildiğim,ilk ritüeldekiler... ortalarındaki ise göz pınarlarında kurumuş kan birikintileri olan benimki... elinde bir sepet, sepetin kapağını açıp yere doğru bırakıyor... kafam ayaklarımın ucuna yuvarlanıyor
    ···
  9. 184.
    +6 -1
    dehşete düşmüyorum, neden düşmedim bilmiyorum. tüm duygular, düşünceler anldıbını yitirmiş yeterince.bir anlam veremiyorum, benim bir vakit namazımın ona bu zararı verebilme ihtimaline. klagib tekrar uyanıyorum, dilimi ısırmışım ve ağzım kan içinde... ağız dolusu tükürüyorum lavaboya, tüküreyim böyle hayatın içine

    o olaydan sonra uzunca bir müddet görmüyorum rüyalarımda, hala bir üniversite kazanma telaşındayım.8 kilo vermişim, suratım o kadar ufalmış ki mesut özil gözlerine sahip olduğumu yeni öğrenmişim...

    namaza bağlıyorum bir şekilde,o kurtardı herhalde diyerek... mümkün olabildiğince kılmaya başlıyorum, ancak herhangibir cemaate tarikata gitmiyorum... sadece farzları kılıyorum... ufak tefek göğüs ağrılarım devam ediyor, ancak olsun o kadar da diyorum... bir dargın bir barışık sürdürdüğüm mustafa ilişkimde asla ama asla görüşme taraftarı değilim... bahsettiğim gibi son olanlardan sonra başım çok sıkışmadıkça gitmem de yanına diyorum

    birgün derneğe uğramak geçiyor içimden. karşı konulamaz bir istek, hani hepimize olur bazen. içerde bir tek çaycı var. içeri girince hortlak görmüş gibi şaşkın bir ifade ile bakıyor ;

    birader nerelerdesin,ne oldu ? mesele nedir diye yapışıyor koluma

    ne bu telaşın abi ? okul kazanmaya çalışıyorum... bir meselemi var ki ? diyorum

    olum mustafayı vurmuşlar ya lan... sen hep onla takılıyordun, haberin yok mu ? diyor, gözler faltaşı gibi

    ananı gibeyimmm diye mırıldanıyorum, çöküyorum tahta ufak sandalyenin üstüne... bir sigara yakıyorum
    ···
  10. 185.
    +5
    ulan haberin yoksa, nasıl birşey sormuyorsun ? diye hayretle soruyor çaycı...

    haydi gelde söyle kolaysa,su testisi su yolunda kırılır diye. çaycı nerden bilsin ne fırıldaklar döndüğünü

    şok oldum abi,bir kendimi toplayamadım ki deyip geçiştiriyorum... nasıl olmuş, durumu ağır mı

    ağır mı ? ölmüş olum adam ... ölmüş ,ölmüş

    kim vurmuş ? (sorularım gayet umarsızca yöneltilen sorulardandı )

    muhtarın kızı
    ···
  11. 186.
    +6
    elim titredi, boğazım düğümlendi... o gencecik, yüzüne bakmaya kıyamayacağın kız katil oldu he...

    peki nasıl olmuş diyebildim, zangır zangır titrerken... (ben palayı tahmin etmiştim )

    '' falanca mahallede bir oyun salonu var... sahibi itin biri, yatmışlığı da var... mustafa ile pek bir sıkı fıkılardı... mustafa'yı başına oturttu kahvenin... o günden sonra da biti kanlandı mustonun... hanzo demiştin ya ,harbiden hanzo bu adam... geçenlerde kafası mı kıyakmış artık neyse muhtarların evin oraya gidiyor, altında araba ile kör gece vakti... muhtardan para falan istiyor diyorlar, aralarında sürtüşme çıkıyor... bayağı hırpalıyorlar birbirlerini... kız paniğe kapılıyor, bıçak ile bunun boyna sallıyor 2-3 tane... mustafa vurulup dışarı çıkıyor avazı çıktığınca bağırıyor can havli ile ama çok geç... kızı alıp zütürüyorlar, mustafa'yı da palalar alıp zütürüyorlar... bilirsin pek kimi kimsesi yoktu... memleketine gömüyorlar''
    ···
  12. 187.
    +6
    daha sonra öğrendiğim üzere olayın aslı...

    pala ve tayfası aynı zamanda torbacılık yapıyorlarmış. muhtar dediğimiz adamda bunların daimi müşterilerinden biriymiş.bir süre sonra para takmaya başlamış palagile. hatta herkesin içinde analı avratlı sövmüş palaaya. bilen bilir bu işte itibar, racon çok önemlidir. allahın pislik adamlarının kendilerine göre yasaları vardır. şehrin en daşşaklı elemanlarının takıldığı mekanda böyle bir vukuat olursa, sadece mekan sahibine değil o adamlarada yapılmış sayılır. palada bunun canını nasıl yakalım diye düşünürken

    mustafa en ağır bedeli ödetmek lazım, yoksa bu kadar adam önünde itibarın sarsılır demiş... pala ne yapılabilir diye sorunca kızın kaldıralım demiş mustafa.

    pala düşünmüş taşınmış,bu iş riskli iş kız reşit değil cezası ağır. kendisi zaten mapusluk çekmiş adam. hakan ve ali'de yaklaşmayınca

    bu işi becerebilirsen, burayı sana tümü ile bırakırım ,eğer ki dediğin gibi cezasız kalırsa berbat oluruz diye söz vermiş

    mustafa sabah vakti araba ile oraların yakınlarına getirilmiş hakanla, akşamı etmişler... hava kararınca kızı kaçıracak.eee kaçıran adam ırzına da geçer. içeri dalmış, muhtarla cebelleşmiş. muhtarı da haşat etmiş adam can havli haber vermeye kaçmış evden. kızı odadan çeke çeke zütürecekken kız sallamış boğazına bıçağı...

    mustafa cartayı çekmiş. muhtar ses edememiş. sonra palalar sahip çıkmışlar cenazesine alıp zütürmüşler yozgata
    ···
  13. 188.
    +5 -1
    inanmanızı hala beklemiyorum. bunları ben değil de ,siz bana anlatsanız;bi gibtir git derdim...

    güzel bir hikayeydi deyip geçin. başarısız bir yazarın yaptığı yoklama deyip geçin.bir şizofrenin hatıra defteri deyip geçin.

    ancak devam edecek...

    edit : vurmuşlar kısmına takılan var... arkadaşlar benim yetiştiğim yörede sadece ateşli silah yaralanması için 'vurmuşlar' demezler... belirtmek istedim
    ···
  14. 189.
    +2
    beyler bitti mi ? şeklinde sıkça sorular alıyorum... bitmedi... kaldı ki ben , biti falan da demediğim halde ne alaka anlayamadım... ben bitirince belirtirim sizlere
    ···
  15. 190.
    +11
    çaycının anlattıkları bir bakıma içimi soğutmuştu, lakin hala acıyan bir yanım varsa bu muhtarın kızından ötürüydü. gerçekten çok narin, yumuşak huylu ve sevecen bir kız,iş namusuna ve iffetine gelince nasıl aslan kesilebiliyormuş tekrar tecrübe ettim. palaların ne sebeple mustafanın leşine sahip çıktıkları kafamda soru işareti yaratmıştı. boşver dedim leşleri gömecek adamlar, üstüne leş sinmiş olanlardır ancak. herkes muamele ettiği gibi muamele görür şu hayatta. elbette palaların bir menfaati olmalıydı,bu deyyusun toprak olmaya ramak kalmış leşinden.bu tip adamlara takun derman desen gider ıssız adaya , uçsuz bucaksız çöllere sıçarlar. peşlerinde komiser kolombo oynayacak halim yoktu ancak dediğim gibi, yüreğimi sızlatan bir musibete sebep olmaları beni düşünmeye, irdelemeye sevk ediyordu.

    düşünce çok farklı bir nimet, zorladıkça sınırların açılır ve bir süre sonra ciddi anlamda kapasiteni artmış olarak bulursun. gündelik hayatında pek önemsemediğin olaylar çağrışımlara yol açar zihninde.bu düşünceler bazen uyutmaz seni günlerce ve harap eder, bazen ise o uykusuzluğun bedelini zerresine kadar sana takdim eder.ne olacak yani düşününce ? deme, bir çözüme ulaşabilir misin, çözebildin mi aralarındaki irtibatı yahut en güzel çağında kodese tıkılacak olan bir masumun acılarını ? bunu hiç deme... insan neden yalnızlıktan korkar bilir misin ? çünkü sorularıyla başbaşa kaldığı anlardır bu yalnızlık dilimleri. normal hayatında her soruyu bir muhattabına yöneltirsin, tatmin etsin yahut etmesin cevaplar alırsın. derdini paylaşır, kafanda çözemediğin ve vicdanında leke bırakmış olayları uzun uzun anlatırsın karşındakine.tek beklediğin ise onaylanmaktır. kendi vicdanını başkasının onayı ile temizlersin. bazen inanmasan ,haksız olsan bile meseleleri öyle bir anlatırsın ki,lehine dönsün diye ; ruhunun sırtına yapışmış bir kamburdan kurtulmaktır tek amacın...

    oysa tek kaldığında öyle mi ? bir döngüye girersin... pişmanlıkların, sevapların,utançların, keşkelerin,kırgınlıkların birer birer dikilir karşına. ufak bir mahkeme kurarsın iç dünyanda oysa bu kez yargıçta sensin, sanıkta,tanıkta, maktülde... bu kez derdini paylaştığın andaki gibi senin beraatine karar veren bir dostun yoktur, yığılı dava defterlerinde... kendini yargılar, kendi cinayetini anlatır, kendi ölüm anına şahitlik eder ve en sonunda kendi celladın olur, ilmiği boynuna geçirirsin... işte bu yüzden yalnız kalmaktan korkar insan... kendi mahkemesinde kendini asmasın diye.

    bahsettiğim ufku açılan düşünce ve çağrışımlar yaratma gayreti ise seni çoğu kez idamdan kurtaracak bir son dakika delili gibi sunulur, sert bakışlı yargıcının önüne.bu muallak bakışlı yargıcın adı vicdandır.ve vicdan en masum hislerin yuvasıdır, süt gibidir bir toz zerresi düşse farkedersin... düşünmek ve kendinece deliller bulmak vicdanını rahatlatır ve seni özgür kılar... hürriyetini teslim edemezsen vicdanına belki demir parmaklılarda değil ama kafatasında mapusluk çekersin bu dünyada
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +2
      kendini yargılar, kendi cinayetini anlatır, kendi ölüm anına şahitlik eder ve en sonunda kendi celladın olur, ilmiği boynuna geçirirsin... işte bu yüzden yalnız kalmaktan korkar insan... kendi mahkemesinde kendini asmasın diye.
      ···
    2. 2.
      +1
      birinin gelip birkaç cümleni çekip , sana göstermesi için yazarsın ... teşekkür ederim , daha mutlu olamazdım ...
      ···
  16. 191.
    +7 -1
    çay içer misin ? uzun zamandır hasret kalmıştık be biraderim sana deyiverdi bizim çaycı

    hasretler kavuşana kadar güzelmiş be abi dedi başımı iki yana sallayarak.bu koca yıl bana bunu gösterdi

    yüzüme bön bön bakarak olaydan mı kederlendin nedir, aşık mısın ,divane misin ne bu edebiyat... bekle çay alıp geleyim diyerek iç odaya yöneldi

    çaycımız aynı zamanda telefonlara bakan bir garip adamdı.o dönemin lotosundan, totosundan para vurmak heveslerinde olan bir adam... her ne kadar kafası çok basmasa da , o bile anlamıştı dünyanın ekonomik döngüsünü... birkaç ihtimalin vardır bu devirde parayı bulmak için... o ise kendince en masum olanını seçmişti... her insan kadar paraya açtı.

    içerde suya, şekere,ocağa, çay kaşığına küfrede küfrede çayları doldururken, hırsını ancak cansız nesnelerden çıkarabilecek çapta bir adam olduğunu da kanıtladı. hayatın her alanında sille yemiş adamlar böyledir. işte iken hükmedeceği kimse olmadığından ataç, kalem,delgeç çaycı ise bardak, demlik,süzgeç demeden söver geçerdi. evine gittiği zaman ise yok olmayan ancak birkaç saatliğe haşat edilen egosunu karısı ve çocuğu üzerinden tatmin ederdi. takımı 5-0 geride olan bir taraftarın 'hakem senin düğününün içindeki nohutu' gibeyim veryansınını gördüm ben. imkanların ne kadar kısıtlı ve durumun ne kadar taktansa o kadar fantezilere açık bir dünyan oluyor
    ···
    1. 1.
      0
      ne güzel yazmışsın be reis. her entry den birden fazla ders çıkarıyorum kendime
      ···
      1. 1.
        0
        eyvallah mutlu oldum ...
        ···
  17. 192.
    +14 -1
    tam içeri girecekken ayağı yeri boydan boya kaplayan, parçalar şeklinde yapıştırılmış kağıt, keçe karışımı halıya takıldı tökezledi ve bardakları un ufak etmeyi başardı.

    gibtiğimn halısı dedi yere tükürdü... kardeşim bu hayatta herşey mi bana karşı dedi, aynen az önce bahsettiğim onaylanmayı bekleyerek. sorumluluğu üzerinden atma pgibolojisi budur, sanırım anladınız. haziran ayında pikniğe gidince yağmur yağsa ya mikail biz sana ne yaptık diye serzenişte bulunacak bir adam tipi... çaresiz ve bu kadar sitemkar oluşu da bu yüzden. canlı nesnelere sitem edemiyor, çünkü o genelde sitem edilen taraf...

    insanları eğitim durumu, cinsiyeti,ırkı ya da cüzdanına göre ayırmamam,bu tip adamların ağlama duvarı olmama sebep olmuştur... pişman mıyım ? asla... güzelleştim yasla : )
    ···
  18. 193.
    +4 -2
    tekrar çay doldurmak için içeri girdiği vakit,sol bacağımdan diz kapağıma doğru sirayet eden bir ağrı hissettim. küçük gerilimlerde dahi olsa elektriğe çarpılanlar varsa bilir, hemen hemen aynı his. bu çok kısa bir sürede boynumun sol tarafını ve sol sırt bölgemi esir aldı. kalbim adeta kademeli olarak ilerleyen bir press makinesina sokulmuş gibi. saniyeler geçtikçe nefes alamamaya başlıyorum. çaycı içerden laf yetiştiriyor bana, ülkeyi,dünyayı falan eleştiriyor.'çekerim emaneti, giberim adeleti' tarzı nutuklar atıyor,ben ise muhtemelen çaycıyı bir daha göremeyeceğimi düşünüyorum. ölüme çok ama çok yaklaştığımı hissettim, dilim bile ağırlaşmıştı... okuduğumuz kadarı ile bu sekaretti, şehadet bile getirecek dermanım yoktu... haşa sanki erkekliğim bile benden gitmişti... yüzümde artan kan basıncı ile kırmızının en koyu tonlarını resmederken, çayı içeri dalıverdi... o bakışını unutamam, kocaman açılan gözleri ve hemen tam önüme doğru atılmasını. fakat dokunamıyor, soramıyor ve konuşamıyor ... bu da ne yapacağını bilemenin getirdiği bir hal... şoku kısa sürdü

    skortaakkkk,ne oluyor gardaşım, kalbin mi... ?

    ses veremiyorum ağlamak istiyorum ağlayamıyorum, sadece ı lıyorum... belirli belirsiz bir hırıltı...

    bismillah, bismillah,bismillah yüzüme kolonya çalıyor... peşi sıra beni yerimden kımıldatmak istiyor fakat yaptığı her hareket nefes almamaı daha da imkansız kılıyor... birden bire gözümün feri kesildi, karanlık ve her yer karanlık...
    ···
  19. 194.
    +4 -1
    elinde kıymetli sayılabilecek bir yüzükle, karşımda benimki belirdi... fon yine simsiyah... küçümser bir bakışlar elini sağa sola doğru hareket ettirdi ve ardından yüzüğü öptü... bu yüzük mustafa ile definede bulduğumuz yüzüktü...

    alemim değişti... ben bu hale trans derim,siz ise cinlenme, sallamasyon,rüya yada sanrı diyebilirsiniz... fakat fiziki durumum hala aynı, ölümün kıyısındayım ,aşkın öfkeye ve o öfkeninde dünyadaki en büyük gözükaralıklara sebep olduğunu anlamaya nail oldum. yüzüğü gösterdi, elini bana doğru uzattı

    eee kahramanımız nasıllarmış acaba ? diye sordu ( bunların hepsi aşağılayıcı ifadeler ile )

    cevap veremedim, veremiyorum zaten... kalbim uyuşmuş gibi,sol yanım bildiğiniz felç inmiş gibi, tüm duygular ölmüş gibi.

    demek konuşamıyorsun... oooo ama doğru ! sanırım can çekişiyorsun... yaptığın şeylerin bedelsiz kalacağını zannettin demek... intikam... hıhhh intikam... cidden soğuk yenen bir yemek... ne o,bir namazla kendini evliya mı sandın, kendimi sana zayıf gösterince ve uzun süredir irtibatı kesince cidden galip geldiğini mi düşündün... kendi derdini bırakıp, başkalarının derdi ile mi dertlendin

    belki güleceksiniz ama içimden 'kısa kes huur ölüyorum aq '' diye geçiyor... ama geçenleri düşünecek takaatin bile yok
    ···
  20. 195.
    +3 -1
    o takaatim olmamasına rağmen;

    demek canın çok yanıyor,bu acıyı sen seçtin... tıpkı budalanın birinin yaptığı gibi... siz insanlar neden sadakatten bu kadar yoksunuzsunuz, neden tüm anlaşmaların limitlerini bu kadar hoyratça sınamak derdindesiniz... devam etti

    ''mustafa sana bir söz etmişti hatırlıyor musun ? seni kurban seçmişti... kurbanlık koyun yerine koymuştu değil mi ? benle akdi karşılığında seni bana teslim etmişti, aramızdakilerin sır olacağına dair kavilleşmişti... oysa sadece seni bana teslim ederek, ancak diğer kurallara uymayarak kurtulacağını sanarak çok büyük bir yanılgıya düştü... burda kuralları ben koyarım,kim kurban kim değil ben karar veririm... bunu sende gördün... sana kurban diyen adamın bir kurbanlık gibi boğazı kesilerek geberdiğini duydun... peki tüm bunlara rağmen, hala aklınca yarattığın basit prosedürlerin arkasına sığınarak mı sakınacaksın... hala anlayamıyorsun ? diyordu ya mustafa , sanki kendi anlamış gibi... sende mi kalın kafalılık edeceksin... bana itaat edeceksin... sana verdiğim şansı değerlendiremedin, seni insanlar arasında üne, şöhrete boğabilirdim... kendimi o namaz kıldığın gece sana aciz gösterdim ve seni denedim... sadakatini tartım, pişmanlık duymanı bekledim... oysa sen beni aciz düşürdüğünü sanarak aklınca türlü senaryolar uydurdun'

    içimden cidden boğuluyorum huur

    korkma ölmeyeceksin... ölüm bir anlık, benimle aşık atmak neymiş sana bunu en ince detaylarına kadar ispatlamak istedim... benim gücüm senin tankın, tüfeğin,silahından çok öte... ben senin varlığını sürdürmene sebep olan mekanizmana ambargo koyarım, şimdi elimi üstünden çekiyorum... sana denileni yap... dedi

    elindeki yüzüğü dudağıma kadar yaklaştırdı... çaresiz bir biçimde öptüm...
    ···