-
351.
0Rezz 19
-
352.
0Tek bi kişi olsa bile devamm
-
353.
0Hizli yaz amk
-
354.
0Rezzzzzzzzzzzzzzz
-
355.
0Bu hikayeyi okuduktan sonra cinlerle mevzu yapmaya gidiyorum
-
356.
0REzervuar
-
357.
0Cok surukleyici 5 6 part birden hazırlayıb atsana
-
358.
0rezzerve
-
359.
0panpa hızlı yaz kurbanın olam hafsayada üzüldüm
-
360.
0Rezervasyon
-
361.
0Panpa geceye kadar bı kaç part daha at daşşaklarını ağzımda çalkalayayım
-
362.
+223 part birden atayım o zaman.Tümünü Göster
Yerde kanlar içinde yatan Hafsa'nın cansız bedenini çiğneyip geçen Kâbir yavaşça bana doğru geliyordu. Kendinden o kadar emindi ki hiç acele etmiyordu. Zaferini ilan ediyor gibiydi.
Hâlâ Hafsa'nın cansız bedeninden gözlerimi ayıramazken kaçmak için çaba sarfetmiyordum bile. Ölenin o olması mı gerekiyordu, hiç bir zorunluluğu ve suçu yokken benim için kavga etti ve bir an bile tereddüt etmeden canını verdi! Hayır bu böyle olmamalıydı!
Cin dibime kadar gelmişken son bir gayret ile kapı eşiğinden içeri süründüm. Mustafa hocanın evine onun gibiler izin verilmedikçe giremezdi. içeriye tamamen girmeyi başardığımda yalnız olmadığımızı hissediyordum ikimizden başka biri bu olayı izliyordu.
Ancak bu beni rahtlatmamış aksine daha da germişti. Kâbir eşiğe geldiğinde durup hareketsizce beni izlemeye başladı. Arkamdan duyduğum belli belirsiz adım sesleri ile ikimiz de o yöne baktık.
Gelen Mustafa hocaydı arkasından vuran gaz lambasının loş sarı ışığı sayesinde sadece karanlık bir silüet görünüyordu. O sakin adımlarla aşağı kata inerken ben kendimi tutamayarak ağlamaya başladım.
" Y-yardım et! ( Hıçkırıklarımın arasında çıkan güçsüz ve boğuk sesim ile) Hafsa öldü, beni korumaya çalışırken öldürdü onu! "
Hoca aşağı kata indiğinde ay ışığının yardımı ile yüzünü gördüm elinde tuttuğu kahve rengi bez çuvaldan yere kan damlıyordu. Gözleri yuvalarından çıkacakmışcasına açıktı. " Biliyorum! Ama bir yanlışın var onu sen öldürdün sen olmasan hepsi yaşıyor olurdu! "
" Hepsi mi! "
Elinde duran çuvalı sert bir hareket ile savurduğunda çuval ahşap duvara çarpıp yere düştü. Ardından Tahsin'in kegib başı önüme yuvarlandı. Son nefesindeki dehşetin izleri sıcaklığını kaybetmiş solgun teninde duruyordu. Gözlerindeki insanın içini ısıtan umut dolu bakışlar şimdi ölümün soğukluğunu taşıyor ve beni iliklerime kadar titretiyordu.
Mustafa hoca ağır hareketlerle gelip çuvalı kaldırıp ters çevirerek içindeki bütün bedensiz başları önüme serdiğinde hiç bir tepki veremiyordum. Sadece arkadaşlarımın ve hocamın başlarına bakıyordum.
Beraber geçirdiğimiz bütün günler gözümün önüne geliyordu. Yurtta yaşadığımız berbat günlerde birbirimize verdiğimiz yalandan teselliler. Mesut hocanın bizim için çırpınışları, Tahsin'in kendi korkularını unutup bizim neşelenmemiz için yaptığı espirileri.
Bunlar bana ağır geliyordu, kaldırabileceğiminden çok daha fazla. Ruhumun parçalara ayrıldığını hissediyordum içimde bana dair kalan her şey yok oluyordu sevgi, merhamet, neşe hepsi gitmişti. Artık yaşamanın bir önemi yoktu bedenim tek bir şey için yanıp tutuşuyordu. Tek istediğim intikam dı bunu yapan kişiyi parçalara ayırmak istiyordum. içimde yanan ateş dışarı çıkmak için bedenimi zorluyordu.
" Çok mu üzüldün! (Histerik bir kahkahanın ardından) merak etme seni yalnız bırakmak niyetinde değilim! " Kuşağından çıkardığı büyük bir hançer ile üzerime yürümeye başladı. Kapıda duran cin büyük bir zevk ile bizi izliyor ve iğrenç tiz kahkahalar atıyordu. Hüddam hançerini havaya kaldırmıştı ki bütün gücüm ve hırsım ile üzerine atladım adam benim iki katım kadardı ama öfke ve intikam gözümü döndürmüştü. Ölümden korkmuyordum.
Hançeri tutan elini yakaladığımda büyük bir kuvvet uygulayarak elimi büktü. Ardından duyulan çatırdama sesi kırılan bileğimden gelmişti ama umursamadım acıyı hissetmiyordum bile. Hâlâ onu tutmaya çalışıyordum.
Sert bir hareket ile beni geriye itip hançer ile kolumda derin bir kegib açtı. Bu zaten sınırlarımı çoktan aşmış olan öfkemi daha da katladı. Kendi kanının kokusunu alan yaralı bir hayvan gibiydim.
Bütün gücümle diz kapağına bir tekme atıp yere düşmesini sağladım aşırı bir hız ve güç ile hançeri elinden aldığım gibi bir an bile duraksamadan kalbine sapladım. Ete giren hançerin çıkardığı ses kulaklarıma müzik gibi gelmişti. Dudaklarının arasından çıkan boğuk inilti ile gözleri iyice açıldı.
Ağzından fışkıran kanlar eşliğinde son nefesini verirken durmaya niyetim yoktu. Hançeri çevirerek göğsünden çıkardım ve tekrar sapladım tekrar, tekrar ve tekrar. Artık kahkahalar atıyordum gerçekten hoşuma gidiyordu. Canını aldığı her bir arkadaşım için daha sert saplıyordum.
En sonunda hırsımı alıp yorulduğumda üzerinden çekildim ve hemen yan tarafına devrildim. Gülmeye devam ederken benim sesime karışan diğer kahkahalar ile kendime geldim daha işim bitmemeşiti.
Yerden hızlıca kalkıp o şeyin üzerine doğru koşmaya başladım. Kaçmıyor veya herhangi bir girişimde bulunmuyordu. Onun yanına vardığım sırada ayaklarım ilerlemeyi kesti ve ona doğrulttuğum hançeri kendime çevirdim.
Bunların hiç birini isteyerek yapmıyordum o beni kontrol ediyordu. Birden dizlerimin bağı çözüldü ve yere çöktüm sanırım bu yolun sonunuydu ölümden zerre korkum yoktu ama o yaratığa zarar verememiş olmak beni kahrediyordu. Her ne kadar dirensemde ellerimin boğazıma ilerleyişini durduramıyordum.
Soğuk çelik boğazım ile buluştuğunda nefesim kesildi ve vücudum titremeye başladı gözlerim kapanmadan önce gördüğüm son şey Kâbir'in gülümsemesiydi. " En başında direnmesen ölen sadece sen olurdun. " -
-
1.
+1Bitti mi lan
-
1.
-
363.
+19En büyük korkum her yanımı kuşatmıştı. Ama bir farklılık vardı korkumun gözlerinin içine bakarken benim olabileceğimden daha güçlüydüm. Zifiri karanlığın içinde yalnız dolaşırken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Ölmüşmüydüm?Tümünü Göster
Diğer dünya bundan mı ibaretti soğuk ve karanlık! Nereye gittiğimi bilmeden ilerliyordum. Görünen bir ışık veya ses yoktu, fazla sessizliğin insan akıl sağlığı için iyi olmadığını söyleyenler sanırım haklıydı.
Burada yalnız hissediyordum ve gerçekten deliliğin sınırlarında geziyordum. Bu işkenceden farksız dı kim bilir ne zamandır yürüyordum susuzluk boğazımı kavururken bacaklarım da artık dayanamıyordu.
içimdeki umut kırılmamak konusunda kararlı olsa da bedenimdeki her bir hücre isyan bayrağını çoktan çekmişti bile. Ne yapacağımı bilmiyordum, nasıl dayanacağımı bilmiyordum bildiğim tek şey bir an önce bulunduğum durumdan kurtulmak istediğimdi.
Bir süre daha titreyen bacaklarımla yürümeye devam ettikten sonra artık sürünmeye başlamıştım. Umutlarım yerini tükenmişliğe bırakmaya hazırlanırken bir şey oldu.
Yer sallanmaya başladı saniyeler içinde zifiri karanlığı bıçak gibi yaran kör edici bir ışık dört bir yanı kuşattı. En nihayetinde bir ses duydum derinlerden gelen puslu bir ses. Ruhumun en ücra köşelerine kadar işliyordu. Gözlerimi açmaya çalışıyordum ama mümkünmüş gibi git gide artan parlaklık buna izin vermiyordu.
Parlaklık arttıkça ses daha yakın ve güçlü gelmeye başlıyordu. Işık gözlerimin kapalı olmasına rağmen göz kapaklarımdan içeri sızmayı başarıyordu. Bu canımı o kadar yakıyordu ki çığlıklarım bu boş mekânı titretiyordu.
Çığlıklarımın arasından kulaklarıma ulaşan gür sesi en sonunda tanıyabilmiştim. Bu ezan sesiydi!
• **
Derin bir nefes eşliğinde gözlerimi açtığımda kendimi odada buldum sabah ezanı okunuyordu! Bütün arkadaşlarım başıma toplanmış bir şeyler söylüyorlardı. Onları görmemle içime dolan sevinç kelimelere sığamayacak cinstendi. Yaşadığım onca korkunç olay rüyamın içinde gördüğüm bir rüyadan ibaretmiş.
Ayağa fırlayıp bana en yakında duran Tahsine sarıldığımda şaşırdığı anlık tepkisizliğinden anlaşılabiliyordu. Kendine geldiğinde o da sarılmama karşılık verdikten sonra geri çekildik.
" Bu ne sevgi rüyanda mı gördün. " " Evet, başın bedeninde değildi! "
Aldığı cevaptan sonra bir anda gülen yüzü düştü ve elini boynuna zütürdü. Sanırım o sahneyi hayal etmişti.
" Siz neden başımda toplandınız? " Cevap yine Tahsinden gelmişti. " Çünkü yaklaşık on dakikadır çığlık atıp tepiniyordun seni o kadar sarsmamıza rağmen uyanmadın. Uyku faslımı berbat ettin. " Her zaman ki gibi kendince espiri yapmaya çalışmıştı sanırım. Ama olsun başsız bir bedendense ağzını bir türlü kapatamayan bu insanı tercih ediyordum. Biz kendi aramızda sohbet ederken kapı birden açıldı ve içeriye Mustafa hoca girdi.
" Sana büyü yapmışlar oğul! "
Hocanın girer girmez kurduğu bü cümle ve kireç kesmiş suratı neşeli ortama bomba gibi düşmüştü.
" Sen Onur'la kavga ettiğin sırada saçından almayı başarmış. Cinler onu kullanarak sana büyü yapmışlar seni delirtmek için ellerinden geleni yapacaklar! " -
364.
+14Hocanın sözleri karşısında hiç bir tepki veremiyordum. O korkunç rüyanın akıbeti belli olmuştu. Düşünebildiğim tek şey bundan sonra tüm gecelerimin böyle mi geçeceğiydi.Tümünü Göster
Sadece bu rüyaların devamlılığını düşünmek bile delirecek gibi olmamı sağlıyordu. Bütün bunların bir sonu varmıydı varsa da ben görebilirmiydim bilmiyorum.
" Ama siz onu kurtarabilirsiniz değilmi hocam? "
Tahsinin sorusuna karşılık Mustafa hoca olumsuz anlamda başını hafifçe salladı. " Tek başıma yapamam. Bu ifritlerin gözü dönmüş." Hocanın suratındaki tereddütten anladığım kadarıyla aklında pekte hoş olmayan bir fikir vardı. Konuşmaya devam etmesi için hiç bir tepki vermedim. " Sana cin bağlayacağız oğul. Ateşe ancak ateşle karşılık verilir!"
Herkes ağzı bir karış açık Mustafa hocanın suratına bakarken birden içeriye Mesut hoca daldı. " Katiyen olmaz, buraya cinlerden kurtulmaya geldik sen ebediyen onlarla yaşamasını istiyorsun!" Sanırım bir süredir kapıda bizi dinliyordu.
" Bende keyfimden istemiyorum hoca. Gencecik çocuğun günden güne erimesini izlemek mi istiyorsun!" Son kurduğu cümle ile Mesut hocayı biraz sakinleştirmeyi başarmıştı ama hâlâ izin vermeye niyetli görünmüyordu. " Yapalım hocam, ben kabul ediyorum!"
itiraz kabul etmeyeceğimi sonuna doğru yükselttiğim sesimle vurgulamaya çalışmıştım. Mesut hocanın küplere binmiş olmasından mesajı anladığı belliydi. Söylene söylene odadan çıkan hoca kendi odasına gidip kapıyı sertçe kapattı.
Ben de meraklı değildim ömrüm boyunca onlarla yaşamaya ama kurtulmanın tek yolu buysa doğal olarak başka seçeneğim kalmıyordu. " Kalk bir abdest al oğlum hemen gereğini yapmamız lazım!"
Arkadaşlarımın inanmaz bakışları arasında odadan çıkıp alt kata indim. Bundan sonra hayatım hiç normale dönemeyecekti.
• **
Abdestimi alıp tekrar yukarıya döndüğümde geçen sefer o şerlileri çağırdığımız odanın açık duran kapısından içeri girdim. Arkamdan gelen Tahsin de tam odaya girmek üzereydi ki Hafsa birden önünde belirip onu durdurdu. Tahsin korku ile irkilip bir adım geri attı.
" Ahmet yalnız gelecek oğul sen var git odana." Mustafa hoca gözünü acele ile bir şeyler karıştırdığı kaptan ayırmadan konuşmuştu. Tahsin bir Hafsaya bir de bana baktıktan sonra hiç bir şey demeden asık suratı ile dönüp gitti ve kapının biraz ilerisinde duran kanepeye oturup kollarını birbirine bağladı. Aynen küçük bir çocuk gibiydi.
Hafsa hafif bir el hareketi ile kapıyı kapattıktan sonra ağır adımlar ile Mustafa hocanın yanına ilerledi. Ben de gidip hocanın karşısında yerimi aldım ve bağdaş kurdum. " Elini uzat."
Biraz tereddütte kalsam da elimi hocaya uzattım eline aldığı iğne ile parmağımda küçük delik açtı. Hissettiğim ince sızı ile suratım kasılmıştı. Üç damla kanı önünde duran kaba damlattı. Ardından hazırlamış olduğu vefklerden birini alıp parmağımı üzerinde gezdirerek ona da kan bulaşmasını sağladı.
" Şimdi sana vereceğim duayı okuduktan sonra kağıdını yakıp bu kabın içine atacaksın oğul." Hoca kağıdı ve yakıp eski tip bir şamdana tutturmuş olduğu mumu bana uzattı. Elinden onları alıp mumu önüme koydum. Duayı okumaya başlamadan önce " Bunun geri dönüşü yokmudur! " diyerek kafamı kurcalayan o soruyu sordum.
" Maselesef yoktur. Dikkat etmen gereken hususlar var oğlum. Ne yaparsan yap korkunu belli etme yoksa işler ters tepebilir. Ayrıca aklına esen her şey için onlardan yardım isteme kızmalarına sebebiyet verebilir." Aslında hoca bunları söyleyene dek çok bir korkum yoktu. Sesli bir şekilde yutkunduktan sonra gözlerimi elimde duran kağıda çevirip morumsu rengi olan mürekkep yazısını okumaya başladım.
Okudukça dilim pelktekleşiyor ve beynim karıncalanıyordu. sonlara yaklaştığımda göğsümde büyük bir baskı hissetmeye ve fısıltılar duymaya başladım. Gelmişlerdi odada dolaşan gölgemsi bedenleri görebiliyordum. Benim etrafımda daire şeklinde dönüyorlardı ve fısıldaşıyorlardı.
Kendi aralarında konuşuyor gibiydiler. En sonunda duayı okumayı bitirdiğimde hızlıca kağıdı muma tutup yaktım ve karışımın içine attım. Alev birden öylesine parladı ki sanki odanın içinde şimşekler çakıyordu.
Mustafa hoca bu yükselen aleve yazdığı vefkleri de attığında ateş yükseldiği hızda geri söndü. Artık kaptan sadece dumanlar yükseliyordu. Hafsa Mustafa hocanın yanından ayrılıp benim yanıma geçti ve hafif bir baş hareketi yaptıktan sonra üç kere " Esselamu aleyküm ve rahmetüllahu" diyerek beni selamladı. Ardından etrafımdaki bütün gölgeler dönmeyi bırakıp Hafsa ile aynı şekilde beni selamladılar.
" Selam almak farzdır oğul durma." Mustafa hoca yüzünde tebessüm ile konuştuğunda her şeyin yolunda gittiğini anladım.
" Vealeykümü-s selam ve rahmetullah" Ben de aynı şekilde üç kere selamlarına karşılık verdiğimde tekrar hafifçe başlarını eğdikten sonra Hafsa dışında hepsi kayboldu.
O hâlâ yanımdaydı ve bana bakıyordu.
" Ben dahil kabilem emrindedir." -
365.
0Reza anan
-
366.
0Rezzz bee
-
367.
0adamsın rezerve 306
-
368.
0Reeeezzzzzzx
-
369.
0Rezerve ee
-
370.
0Rezerved
başlık yok! burası bom boş!