/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 326.
    0
    Yaz pnoa gizli okuyucular burda
    ···
  2. 327.
    0
    Hızlı yaz lan
    ···
  3. 328.
    0
    Seri seri seri partlar
    ···
  4. 329.
    0
    Rezerve okurum
    ···
  5. 330.
    0
    Okurken bile ürperdim sonunu getircek misin peki
    ···
  6. 331.
    +21
    ONUR

    Son günlerde yaşanan olaylar pgibolojimi tamamen harap etmişti. Arkadaşlarımdan da destek bulamıyordum çünkü başlarına gelen her şeyin benim yüzümden olduğunu düşünüyorlardı.

    Oysa ki bu hepimizin ortak hatasıydı kitabı getiren ben olabilirim ancak Ahmet dışında hepimiz okumayı istedik. Ahmeti de hep beraber ikna ettik. ironiktir ki okumamak konusunda direten kişi ritüeli yapmıştı.

    Ritüeli tamamladıklarında cinin gelmediğini düşündüler ama o gelmişti ben bir mumun üzerinde onun dumansı bedenini görmüştüm. O şey kitaptan yönergelerle oluşturduğumuz çemberin bozulmasını bekliyordu ben bunu anlamıştım çünkü dedem sayesinde daha önce böyle durumlarla karşılaşmıştım.

    Yaratık bizim bilinçsiz ve güçsüz olduğumuzu biliyordu. Çemberden kurtulduğu anda üstümüze saldıracaktı. Bende hem arkadaşlarım hemde kendim için onlar çemberi kırmadan önce cinin beden bulduğu ateşi söndürdüm.

    Bunun sadece onu kaçıracağını sanıyordum ama yanılmıştım. Bu hatanın bedelini ağır ödeyecektik. O gün cin bedenime girdiğinde zihnimde konuşmalarını duyuyordum. Ölümüne sebep olduğum cin kabilelerinin önde gelen ifritlerinden Kâbir'in kardeşiymiş.

    Kâbir'in kardeşinin canına karşılık bizden birini almadan durmayacaklarını söylüyorlardı. Vücudum Ahmet'e doğru ilerlerken onun gözlerindeki korkuyu gördüm, vücudumu durdurmaya çalışıyordum ama başaramıyordum bedenimdeki şerliler çok güçlüydü. Zihnim korkunun da etkisi ile zayıf düşüyordu.

    Her ne kadar onu sevmesem de ölümünü seyretmek istemiyordum, içimde haykırarak ağlıyordum ama bunun hiç bir şeye faydası olmuyordu. Onu nasıl öldüreceklerini zevkle birbirlerine anlatırlarken elimden hiç bir şeyin gelmiyor oluşu beni çıldırtıyordu. Bedenim ona iyice yaklaştığı sırada Ahmet'in okuduğu dualar işe yaradı. O mahlukların acı dolu haykırışlarını duyabiliyordum, okunan sureler onları yakıyordu.

    En nihayetinde acıya dayanamayarak vücudumu terk etmek zorunda kaldılar, giderken içlerinden biri "Bitmedi! " dedi benim ağızımı kullanarak. Bu konuda ciddi olduğunu tüm benliğim ile hissetmiştim, bu daha başlangıçtı.

    Mesut hoca beni düzelttikten sonra bayıldığımda onların sandığının aksine kurtulmamıştım.

    Ruhum onların alemindeydi. Gökyüzünün kızıl olduğu bir ormandaydım her yer göz alabildiğine simsiyahtı, neredeyse başka bir renk yoktu. Ellerim ve ayaklarım bağlı olarak yerde yatıyordum. Etrafımda dumansı bedenleri ile bir sürü cin dönüyordu ve her biri bana lanetler yağdırıyordu. Hissettiğim korkunun tarifi olamazdı.

    Aralarından çıkan kıssa boylu cübbeli bir cin elinde tuttuğu ağaç dalından asa ile ağır ağır yürüyerek yanıma geldi. Baş ucuma geldiğinde asasını havaya kaldırdı, etrafta dönen bütün cinler bir anda durdu ve başımda duran yaratık kaldırdığı asayı bütün gücüyle kaburgalarıma indirdi. Hissettiğim acı uç noktalardaydı ve dalgalar halinde bütün vücuduma yayılıyordu.

    Ağzımdan kontrolüm dışında acı bir çığlık firar ettiğinde hepsi kahkahalarla gülüyorlardı avını parçalamak üzere olan sırtlanlar gibiydiler. Sonra tekrar vurdu daha sert bir şekilde, tekrar ve tekrar.

    Hastalıklı kahkahaları kulaklarımı doldururken kurtulmak için dua etmek istiyordum ama her hücremi etkisi altına alan ölüm korkusundan aklıma hiç bir şey gelmiyordu.

    Karşımda dikilen cin asasını tekrar havaya kaldırdı ve kendi dillerinde bir şeyler söyledi. Hemen ardından havaya kaldırmış olduğu asasının ucundan kıvılcımlar çıkmaya başladı. Bu sefer vurmak yerine sadece karnıma dokundurdu asayı.

    Beni canlı canlı yakıyordu! Öyle bağırıyordum ki ses tellerim parçalanacak gibiydi. Ateş sadece derimi yakmakla kalmıyor iç organlarıma da işliyordu. Bağırmamaya çalışıyordum ama kendimi durduramıyordum.

    Sürekli bağırdığım için nefes alamıyordum, kendi çığlıklarımın arasında boğuluyordum. Burnumdan ve ağzımdan boşalan sıcak kanı hissedebiliyordum.

    Ciğerlerimin parçalandığını hissediyordum, kalbim sıkışıyordu beni bir an önce öldürmesi için yalvarmak istiyordum ancak onu bile yapamıyordum.

    Acıdan kıvranan aciz bedenim karşıdında kahkahalarla gülen varlık kulak tırmalayan tiz sesi ile konuştu " Sizin cehenneminiz ben olucam! ". Ben hâlâ acıyla haykırmaya devam ederken arkamdaki kalabalıktan bir çığlık sesi yükseldi.

    Cin dikkatini oraya yönelttiğinde asayı üzerimden çekti ve en sonunda nefes alabildim. Bulunduğum mekânın havası soluduğumda zaten mahvolmuş olan ciğerlerimi daha yakıyordu.

    Bir süre kendi aralarında konuştuktan sonra yaratık cübbesinin başlığını çıkardı, korkunç yüzünde katıksız bir öfke vardı. " intikamı alınacak! " sinirle haykırışı titrememe sebep olmuştu. Büyük bir hışımla bana tekrar vurmaya başladı, dayanılmaz acı karşısında tek yapabildiğim ağlamaktı. " Yanan askerimin yerini sen alacaksın!"

    Neyi kast ettiğini anlamasam da her şeyi kabul etmeye hazırdım yeterki bu işkenceden kurtulayım. " Tamam, tamam ne istersen kabul! " Yaratık bana vurmayı kestiğinde çarpık dişlerini göstererek gülümsemeye başladı " Bana çağıranın ismini söyle, senin yerine geçecek! "

    Hiç düşünmeden "Ahmet" dedim çünkü bu işkenceyi bir daha yaşamak istemiyordum. Hem kendi çapında korunabilecek biriydi. Ben olacağıma o olsun. " Askerlerim yanında olacak! Benim için çalıştığın müddetçe senin için çalışacaklar! "

    itiraz etmedim, zaten istesem de edebileceğimi sanmıyordum. "Şimdi git benim için kapıları aç! " daha ne kapısı demeye kalmadan gözlerimi yurdun yatakhanesinde açtım.

    Dışarıdan gelen sokak lambasınım sarı ışığı içeriyi biraz olsun aydınlatıyordu. Etrafta biraz göz gezdirip herkesin uyuduğuna emin olduktan sonra yavaşça yatağımdan kalktım. Odayı aradığımda kapının ve camların üzerine yapıştırılmış olan üç tane vefk gördüm.

    Benden bunları kaldırmamı istiyordu anlaşınan, yavaş adımlarla odanın köşesinde duran dolabıma gittim ve metal kapağını yavaşça açtım. Bavulumun yandaki küçük bölmesinde duran çakmağı alıp cama ilerledim. Elimi vefke uzattığımda bir an kararsız kaldım. Bunu yaparsam Ahmet'in başı büyük belaya girecekti ama yapmazssamda korkuç işkencelerin bir sonu gelmeyecekti.

    Çektiğim acıları düşününce hemen vefki yerinden söktüm ve ateşe verdim. Yaklaşık yarısına kadar yandığında hemen söndürüp yerine astım. Aynı işlemi diğerlerine de yaptıktan sonra odadaki ani ısı artışını fark ettim. O burdaydı.

    Hemen yatağıma geçip olacakları seyretmeye başladım. Kâbir odanın ortasında belirdiğinde içimde büyük bir korku baş gösterdi. Ya anlaşmayı bozup bana saldırırsa diye düşürken zihnimde onun sesi yankılanmıştı. " Bu gün benden sana zarar gelmez! "

    Ahmetin yanına ilerleyip baş ucunda bir süre dikildikten sonra elini sertçe karnına bastırdı. işini bitirdiğinde bana son bir bakış atıp ortadan kayboldu. O gittikten sonra aklımda takılan şey kurduğu cümle oldu. Daha doğrusu cümlenin başında ki "Bu gün" kısmı. Üstü kapalı bir tehditdi bu!
    Tümünü Göster
    ···
  7. 332.
    0
    Hadi lan yaz hizli
    ···
  8. 333.
    0
    Rez devam 277
    ···
  9. 334.
    0
    Rezerved
    ···
  10. 335.
    0
    vay huur onur
    ···
  11. 336.
    0
    Yaz hadi aq seri ol biraz
    ···
  12. 337.
    0
    reserved.
    ···
  13. 338.
    0
    seri yaz pnpam
    ···
  14. 339.
    0
    Oğlum su karıyı görünce ödüm takuma karışıyor amk
    ···
  15. 340.
    0
    Rezzzzzbxhxkg
    ···
  16. 341.
    0
    Okuyalım bebisim
    ···
  17. 342.
    0
    Olm bunlar piskopat lan :d
    ···
  18. 343.
    0
    Rezzers
    ···
  19. 344.
    0
    Baya uzunmuş bir yıla bitiririm ben bunu
    ···
  20. 345.
    +21
    Onur'un ortadan kaybolmasının ardından yaklaşık beş saat geçmişti saat gece ikiye yaklaşıyordu. Bana hazırlanan yatakta uzanmış öylece tavanı izliyor ve yaşananları düşünüyordum.

    Mustafa hocanın dediğine göre cinlerin vesvesesi yüzünden öyle davranmışım. Belki biraz hakkı vardı ama bunu yapmamın asıl nedeni vesveseler değildi. Derinlerde bir yerde ben de bunu istemiştim. Hemde olayların başladığı ilk günden itibaren.

    Şu an yaptığım şeyden pişman olup olmadığıma emin değildim. Bir yanım Onur'un başına gelenleri sonuna kadar hak ettiğini söylese de kanlar içindeki yüzü aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Şu an uyanık olmamın yegane sebebiydi.

    Ona saldırdığım zaman ilk başta kontrolü kaybetmiştim ancak daha yere damlayan ilk kanda kendime gelmiştim. Yinede durmadım, durmayı istemedim. Yaptığı her şeyin hesabını bu şekilde ödetmek istedim. Asıl problem o durumdan zevk almış olmam dı durmak zorunda olmamak engelenememek hoşuma gitmişti.

    Vicdan mukayesemin içinden çıkamayacağımı anlayınca düşünmekten vaz geçmiştim. Boş vermek en iyisiydi bu durumda. Zaten her şey olacağına varmıyormuydu! Hem belki onu zütürdükleri için biz kurtulurduk da. Sonuçta artık Onur işlerine yaramaz, onu sağ tutmaları için bir neden yok.

    Ama içimden bir ses Onur'u zütürmüş olmalarının kurtuluşumuz için yeterli olmayacağını söylüyordu. Kaçırılmadan önce gülümsüyordu hatta teşekkür bile etmişti. Yaklaşık yarım saat bu düşüncelerle boğuştuktan sonra göz kapaklarım ağır gelmişti ve uykuya daldım.

    • **
    Sisli karanlık bir ormanda dolaşıyordum. Normalde karanlıktan hoşlanmazdım ancak burada farklı bir durum söz konusuydu. Karanlık beni rahatlatıyordu, dünyanın sorunlarına ve korkularına göz yumabilmemi sağlıyordu. Sanki karanlığın dışına çıkarsam aydınlıkta bekleyen sorunlar üzerime çullanıp beni boğacak gibiydi.

    Ormanda huzurla yürümeye devam ederken küçür bir dereye rastladım. Derenin kenarına diz çöküp serin suyu avuçlarımın arasına aldım ve kana kana içtim. Su bana çok iyi gelmişti her bir yudumda içim daha da ferahlamıştı. Avuçlarıma biraz daha su alıp yüzümü yıkadım.

    Ayağa kalkmak üzereydim ki sol tarafımdan bir çığlık yükseldi. içimdeki tüm huzur yerini katıksız bir korkuya bırakırken kalbim boğazımda atıyordu. Yakınımda bir şeylerin varlığını hissediyordum. Kafamı yavaşça sesin geldiği yöne çevirdiğimde tam karşımda bir mağara gördüm. Dolunayın altında tüm kudreti ile yükseliyordu.

    Çığlığın kaynağı orasıydı ve içinde belli belirsiz bir ışık vardı. Bütün iç güdülerim arkamı dönüp gücümün yettiğince koşmam için haykırsa da kendime engel olamıyordum. Beni oraya yönlendiren şey kesinlikle irademden daha güçlüydü. Ayak sürüterek mağaraya doğru ilerlemeye başladım.

    Her bir adım sona yaklaştığımın habercisi gibiydi. Ölümün uğursuz soğukluğu tüm bedenimi sarmıştı. Bu fikre nereden kapıldım bilmiyorum ama o mağaraya girmenin benim sonum olacağını biliyordum.

    Artık iyice yaklaşmıştım, nefesim daralıyor ve gözlerim yanıyordu. Mağaranın içinden yanık et kokusu geliyordu. Girişine geldiğimde ise uzaktan görülen o loş ışığın ateş olduğunu anlamıştım. Bir adım daha attığımda yanık et kokusunun da kaynağını öğrendim.

    Atşenin hemen önünde yarı çıplak yatan Onur'un başında kıssa boylu cübbeli bir şey vardı. Ateşin içinden çıkardığı ak kor halindeki demir sopayı onun göğüsünden başlayarak boylu boyunca gövdesinde gezdirdi.

    Onurun acı haykırışları mağarayı inletirken o şey kahkalarla gülüyordu. Ağlayarak durması için yalvaran Onur'u duymuyormuş gibi hiç bir tepki vermiyordu. Onurun yüzüne doğru epilip bir şeyler fısıldadığında hızlı bir hareketle bana döndü.

    Bu Kâbir di! Ben daha kımıldamaya fırsat bulamadan burnumun ucunda belirmişti. Elindeki demir sopayla bana vurmaya hazırlanırken tanıdık bir ses duymamla irkildim.

    • **
    Gözlerimi açtığımda önümde uzanan kasvetli ormanı gördüm. Neler döndüğünü anlamam uzun sürmedi. Rüyamda bana sahte bir huzur verirken buraya kadar sürüklemişlerdi. Evin karşısındaki ormana gelmiştim. Uyanmakta biraz daha geç kalsam ormanın içine girmiş olacaktım.

    Hafsanın "Kaç!" diyen korku dolu sesini duyduğum da gözlerim hemen karşımda duran ormanda bana bakan ateş kırmızısı gözlerle buluştu. Korkudan donup kalmıştım parmağımı bile oynatamıyordum.

    Gözler bana yaklaşırken Hafsa aramıza girdi. Bana sert bir tokat attığında biraz geriledim ve kendime geldim. O şerli hızlanarak üzerime gelmeye başladığında Hafsa önüne geçip onu omuzlarından kavradı. Benim için onunla kavga ediyordu! Hemen bağırarak eve koşmaya başladım.
    "Mustafa hoca! Yardım et! "

    Bildiğim bütün duaları okuyarak tüm hızımla eve koşuyordum. Kapı eşiğine vardığımda tiz bir kadın çığlığı duydum. Aklıma gelen şeyle gözlerim dolmaya başladı ve yere düştüm. Düşündüklerimin gerçek olmaması için dua ederek kafamı arkama çevirdiğimde dünyam başıma yıkıldı. Hafsa yerde yatıyordu ve bulunduğu kısım kan gölüne dönmüştü. O, o beni korurken öldürülmüştü!!
    Tümünü Göster
    ···