+21
ONUR
Son günlerde yaşanan olaylar pgibolojimi tamamen harap etmişti. Arkadaşlarımdan da destek bulamıyordum çünkü başlarına gelen her şeyin benim yüzümden olduğunu düşünüyorlardı.
Oysa ki bu hepimizin ortak hatasıydı kitabı getiren ben olabilirim ancak Ahmet dışında hepimiz okumayı istedik. Ahmeti de hep beraber ikna ettik. ironiktir ki okumamak konusunda direten kişi ritüeli yapmıştı.
Ritüeli tamamladıklarında cinin gelmediğini düşündüler ama o gelmişti ben bir mumun üzerinde onun dumansı bedenini görmüştüm. O şey kitaptan yönergelerle oluşturduğumuz çemberin bozulmasını bekliyordu ben bunu anlamıştım çünkü dedem sayesinde daha önce böyle durumlarla karşılaşmıştım.
Yaratık bizim bilinçsiz ve güçsüz olduğumuzu biliyordu. Çemberden kurtulduğu anda üstümüze saldıracaktı. Bende hem arkadaşlarım hemde kendim için onlar çemberi kırmadan önce cinin beden bulduğu ateşi söndürdüm.
Bunun sadece onu kaçıracağını sanıyordum ama yanılmıştım. Bu hatanın bedelini ağır ödeyecektik. O gün cin bedenime girdiğinde zihnimde konuşmalarını duyuyordum. Ölümüne sebep olduğum cin kabilelerinin önde gelen ifritlerinden Kâbir'in kardeşiymiş.
Kâbir'in kardeşinin canına karşılık bizden birini almadan durmayacaklarını söylüyorlardı. Vücudum Ahmet'e doğru ilerlerken onun gözlerindeki korkuyu gördüm, vücudumu durdurmaya çalışıyordum ama başaramıyordum bedenimdeki şerliler çok güçlüydü. Zihnim korkunun da etkisi ile zayıf düşüyordu.
Her ne kadar onu sevmesem de ölümünü seyretmek istemiyordum, içimde haykırarak ağlıyordum ama bunun hiç bir şeye faydası olmuyordu. Onu nasıl öldüreceklerini zevkle birbirlerine anlatırlarken elimden hiç bir şeyin gelmiyor oluşu beni çıldırtıyordu. Bedenim ona iyice yaklaştığı sırada Ahmet'in okuduğu dualar işe yaradı. O mahlukların acı dolu haykırışlarını duyabiliyordum, okunan sureler onları yakıyordu.
En nihayetinde acıya dayanamayarak vücudumu terk etmek zorunda kaldılar, giderken içlerinden biri "Bitmedi! " dedi benim ağızımı kullanarak. Bu konuda ciddi olduğunu tüm benliğim ile hissetmiştim, bu daha başlangıçtı.
Mesut hoca beni düzelttikten sonra bayıldığımda onların sandığının aksine kurtulmamıştım.
Ruhum onların alemindeydi. Gökyüzünün kızıl olduğu bir ormandaydım her yer göz alabildiğine simsiyahtı, neredeyse başka bir renk yoktu. Ellerim ve ayaklarım bağlı olarak yerde yatıyordum. Etrafımda dumansı bedenleri ile bir sürü cin dönüyordu ve her biri bana lanetler yağdırıyordu. Hissettiğim korkunun tarifi olamazdı.
Aralarından çıkan kıssa boylu cübbeli bir cin elinde tuttuğu ağaç dalından asa ile ağır ağır yürüyerek yanıma geldi. Baş ucuma geldiğinde asasını havaya kaldırdı, etrafta dönen bütün cinler bir anda durdu ve başımda duran yaratık kaldırdığı asayı bütün gücüyle kaburgalarıma indirdi. Hissettiğim acı uç noktalardaydı ve dalgalar halinde bütün vücuduma yayılıyordu.
Ağzımdan kontrolüm dışında acı bir çığlık firar ettiğinde hepsi kahkahalarla gülüyorlardı avını parçalamak üzere olan sırtlanlar gibiydiler. Sonra tekrar vurdu daha sert bir şekilde, tekrar ve tekrar.
Hastalıklı kahkahaları kulaklarımı doldururken kurtulmak için dua etmek istiyordum ama her hücremi etkisi altına alan ölüm korkusundan aklıma hiç bir şey gelmiyordu.
Karşımda dikilen cin asasını tekrar havaya kaldırdı ve kendi dillerinde bir şeyler söyledi. Hemen ardından havaya kaldırmış olduğu asasının ucundan kıvılcımlar çıkmaya başladı. Bu sefer vurmak yerine sadece karnıma dokundurdu asayı.
Beni canlı canlı yakıyordu! Öyle bağırıyordum ki ses tellerim parçalanacak gibiydi. Ateş sadece derimi yakmakla kalmıyor iç organlarıma da işliyordu. Bağırmamaya çalışıyordum ama kendimi durduramıyordum.
Sürekli bağırdığım için nefes alamıyordum, kendi çığlıklarımın arasında boğuluyordum. Burnumdan ve ağzımdan boşalan sıcak kanı hissedebiliyordum.
Ciğerlerimin parçalandığını hissediyordum, kalbim sıkışıyordu beni bir an önce öldürmesi için yalvarmak istiyordum ancak onu bile yapamıyordum.
Acıdan kıvranan aciz bedenim karşıdında kahkahalarla gülen varlık kulak tırmalayan tiz sesi ile konuştu " Sizin cehenneminiz ben olucam! ". Ben hâlâ acıyla haykırmaya devam ederken arkamdaki kalabalıktan bir çığlık sesi yükseldi.
Cin dikkatini oraya yönelttiğinde asayı üzerimden çekti ve en sonunda nefes alabildim. Bulunduğum mekânın havası soluduğumda zaten mahvolmuş olan ciğerlerimi daha yakıyordu.
Bir süre kendi aralarında konuştuktan sonra yaratık cübbesinin başlığını çıkardı, korkunç yüzünde katıksız bir öfke vardı. " intikamı alınacak! " sinirle haykırışı titrememe sebep olmuştu. Büyük bir hışımla bana tekrar vurmaya başladı, dayanılmaz acı karşısında tek yapabildiğim ağlamaktı. " Yanan askerimin yerini sen alacaksın!"
Neyi kast ettiğini anlamasam da her şeyi kabul etmeye hazırdım yeterki bu işkenceden kurtulayım. " Tamam, tamam ne istersen kabul! " Yaratık bana vurmayı kestiğinde çarpık dişlerini göstererek gülümsemeye başladı " Bana çağıranın ismini söyle, senin yerine geçecek! "
Hiç düşünmeden "Ahmet" dedim çünkü bu işkenceyi bir daha yaşamak istemiyordum. Hem kendi çapında korunabilecek biriydi. Ben olacağıma o olsun. " Askerlerim yanında olacak! Benim için çalıştığın müddetçe senin için çalışacaklar! "
itiraz etmedim, zaten istesem de edebileceğimi sanmıyordum. "Şimdi git benim için kapıları aç! " daha ne kapısı demeye kalmadan gözlerimi yurdun yatakhanesinde açtım.
Dışarıdan gelen sokak lambasınım sarı ışığı içeriyi biraz olsun aydınlatıyordu. Etrafta biraz göz gezdirip herkesin uyuduğuna emin olduktan sonra yavaşça yatağımdan kalktım. Odayı aradığımda kapının ve camların üzerine yapıştırılmış olan üç tane vefk gördüm.
Benden bunları kaldırmamı istiyordu anlaşınan, yavaş adımlarla odanın köşesinde duran dolabıma gittim ve metal kapağını yavaşça açtım. Bavulumun yandaki küçük bölmesinde duran çakmağı alıp cama ilerledim. Elimi vefke uzattığımda bir an kararsız kaldım. Bunu yaparsam Ahmet'in başı büyük belaya girecekti ama yapmazssamda korkuç işkencelerin bir sonu gelmeyecekti.
Çektiğim acıları düşününce hemen vefki yerinden söktüm ve ateşe verdim. Yaklaşık yarısına kadar yandığında hemen söndürüp yerine astım. Aynı işlemi diğerlerine de yaptıktan sonra odadaki ani ısı artışını fark ettim. O burdaydı.
Hemen yatağıma geçip olacakları seyretmeye başladım. Kâbir odanın ortasında belirdiğinde içimde büyük bir korku baş gösterdi. Ya anlaşmayı bozup bana saldırırsa diye düşürken zihnimde onun sesi yankılanmıştı. " Bu gün benden sana zarar gelmez! "
Ahmetin yanına ilerleyip baş ucunda bir süre dikildikten sonra elini sertçe karnına bastırdı. işini bitirdiğinde bana son bir bakış atıp ortadan kayboldu. O gittikten sonra aklımda takılan şey kurduğu cümle oldu. Daha doğrusu cümlenin başında ki "Bu gün" kısmı. Üstü kapalı bir tehditdi bu!
Tümünü Göster