/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 301.
    0
    Bazı yerlerde saçmaliyosun amk
    ···
  2. 302.
    0
    Reserved
    ···
  3. 303.
    0
    Rezzers
    ···
  4. 304.
    0
    Rezerved x2
    ···
  5. 305.
    0
    Rezerve 254
    ···
  6. 306.
    0
    Cinini perini gibicem şimdi insanlardan zaman mı kalıyor bu huur çocuklarıyla uğraşalım
    ···
  7. 307.
    0
    Rezzers
    ···
  8. 308.
    0
    Rezerve
    ···
  9. 309.
    0
    rezvere
    ···
  10. 310.
    0
    Rezerved
    ···
  11. 311.
    0
    Devam et amk
    ···
  12. 312.
    +1
    Şuku ayında entry kaybolmasi lan
    ···
  13. 313.
    0
    Hadiiiiiii
    ···
  14. 314.
    0
    hadi ama ya
    ···
  15. 315.
    +22
    Gözlerim kararıyordu, belki de hayattaki son saniyelerimdi. Böyle mi olacaktı sonum, bu dünyaya veda ederken göreceğim son yüz karşımda ölümümü zevkle izleyen bu yaratığın ki mi olacaktı!
    Cin sözünde duruyordu bana ölümümün kolay olmayacağını söylemişti. Karanlığın çağırısı her saniye daha cazip gelmeye başlıyordu. Sadece gözlerimi kapatmam gerekiyordu ondan sonrasını azrail halledecekti, bu işkenceden kurtulacaktım.
    Teslim olmaya hazırlanırken vücudum titremeyi kesmişti gözlerim kapanmak için sabırsızlanıyordu, kırılan kemiklerim artık o kadar acı vermiyordu. Yaratık yavaşça bana yaklaşıyordu bu durumun her anından zevk aldığı suratındaki iğrenç gülümsemeden anlaşılabiliyordu.
    "Bitmedi! Ceheneme kadar peşindeyim Adem oğlu! "
    Kulak delen kahkahaları zihnimde yankılanırken başka bir ses daha duydum. "Uyan! " Bir kadın sesiydi bu durmadan zihnimde tekrarlanıyordu. Ardından dua okunduğunu duydum.
    Parlak bir ışığın ardından gözlerim açıldı ilk gördüğüm şey o yaratıkla aramda duran Hafsa oldu. Duayı okuyan oydu ve çember hâlâ olduğu yerde duruyordu ama ben sınırdaydım tek bir adım daha atsaydım dışına çıkmış olacaktım.
    Hafsa aşırı hızlı konuşuyordu, onu anlayamıyordum. Mustafa hoca ise ayağa kalkmış tüm gücü ile bağırıyordu "Ya Hannan, Ya Kahhar! " hiç durmadan Allahın isimlerini zikrediyordu. Yaratık Hafsaya saldırmaya çalışıyordu ancak onun ettiği dualar ve hüddamın zikrettiği isimler onları tutuyordu.
    Bilincim tam olarak yerine geldiğinde bir adım geriledim ve beni tutan elleri fark ettim bayağı zorluk çıkarmış olmalıyım ki dört kişi beni tutuyorlardı. Mesut hoca kendime geldiğimi anlayınca beni bıraktı onum ardından Tahsin, Recep ve Barış da beni bırakarak çemberin ortasında yerlerini aldılar.
    Mustafa hoca cebinden küçük siyah bir kese çıkardı ve ağzını açtı. Vefk olduğunu düşündüğüm bir kağıt çıkararak " Ya Allah! " dedi ve yanında duran gaz lambasının ateşini kullanarak yaktı. Odanın içinde öyle bir feryad yükseldi ki kıyamet kopuyor sandım. Pencerede asılı duran uzun siyah perde boylu boyuna havalandı ve cam büyük bir gürültü ile patladı.
    Bütün ev temelinden sarsılıyor gibiydi. Odadaki tüm gölgeler kara bir sel gibi dışarıya akın edip gecenin karanlığına karıştılar. Geriye sadece o cin kalmıştı, bağıra çağıra bir şeyler söylüyordu. Biz onu anlamıyorduk ama görünüşe göre mustafa hoca anlayabiliyordu.
    " Bu çocukları sana vermem! Ey deyyus sana pabuç bırakırmıyım ben! " Cin daha da hiddetlenmişti acı çektiğini anlamak zor değildi. " Tek ve bir olan yüce Allahın adıyla, Hazreti Süleyman (a.s) 'ın ahit namesi hürmetine! Defol lâin şeytan! "
    Hocanın söyledikleri üzerine yaratık lanetler yağdırarak siyah, dumansı bir şekil aldı ve diğerleri gibi camdan çıkıp gitti. Giderken bize bakan nefret dolu gözleri zihnime kazınmıştı. O gözlerdeki ateşi gördüm, o ateş hepimizi yakabilirdi.

    Mustafa hoca bu denli zor bir seanstan sonra bitap düşmüştü, koluna girerek içerideki kanepenin üzerine yatırmıştık onu. Hafsa da yorgun olmalıydı ancak hocanın başından ayrılmıyordu. Bizimkiler de ondan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyordu.
    Her ne kadar bizi kurtardığına şahit olsalarda başka boyuttan bir canlı olması ve onun türüyle sert bir sürtüşme yaşıyor olmamız ondan da korkmalarına sebep oluyordu.
    Ancak onların aksine ben Hafsadan korkmuyordum, aksine onunla aramda bir bağ varmış gibi hissediyordum. Mustafa hoca dışında bizden konuştuğu tek kişi bendim. Oturduğum yerden kalkıp onun yanına ilerledim ve yaklaşık yarım metre uzağında olan koltuğa oturdum.
    Gözlerini bana çevirdiğinde "Kimdi o? " sorduğum soruya bir cevap vermemişti ama bana bakmaya devam ediyordu. Mesut hoca beni uyarmak için boğzını temizledi. Belli ki onunla iletişime geçmeyi denememden hoşlanmamıştı.
    Hocayı dikkate almayarak gözlerimi Hafsanın gözlerine diktim ve öylece bakmaya devam ettim. Bir süre bakıştıktan sonra zihnimde onun sesini duydum " Kâbir, kabilesinin en büyük ifritlerinden. " Tamamen bana doğru dönmüştü.
    "Mustafa hocayla aralarında ne geçti? Kaçarken gözleri öfkeden alev alevdi. "
    "Sizden birini almadan gitmeyeceğini söyledi, ben ara bulmaya çalıştım, kabul etmedi. Efendi ona azap çektirip zorla gönderdi. Şimdi iş daha zor, artık köşeye sıkıştı daha sert saldıracak! Sen büyük tehlikedesin! "
    "Neden? " Özellikle beni hedef alıyor olması saçma geliyordu. Hepimizle meselesi aynıydı bildiğim kadarıyla. Hafsa dan açıklaöa beklerken araya Tahsin girdi " O seninle konuşuyor mu şu an? "
    "Yaşanan onca olaydan sonra buna mı şaşırıyorsun. " "Doğal değilmi? Sonuçta her gün cinlerle konuşan birini görmüyorum. Neyse devam et bakalım ne diyormuş. " "Sağol ya! " Ona olan stemime karşılık eliyle devam etmemi işaret etti. Gerçekten bu çocuğun lakayıtlığının sınırı yoktu sanırım.
    Onu boş verip tekrar Hafsaya döndüm. " Kâbir in özellikle beni hedef almasının bir nedeni var mı? " " Sende farklı bir şey var. Hislerin diğerlerinden daha kuvvetli. Aynı efendi gibi. " "Sadece benimle konuşuyor olmanın bununla bir ilgisi var mı? " Konuşmadan Hafif bir baş hareketi yapmakla yetindi ve tekrar Mustafa hocaya yöneldi.
    " Ne oldu, ne diyor? " Tahsinin merakı gözlerinden taşıyordu ancak ona açıklama yapamayacak kadar düşünceliydim. Hislerden kastı neydi ve neden benim bu durumumu Mustafa hocaya benzetiyordu. Daha bir gizem çözülmeden diğeri baş gösteriyordu. Sonumuzun ne olacağı ile ilgili tahmin bile yürütemiyordum. Mustafa hoca kendine geldiğinde konuşacak çok şeyimiz vardı.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 316.
    +22
    Seansın üstünden geçen iki saatin ardından Mustafa hoca hâlâ uyanamamıştı. Sabah ezanı okunmuş ve güneş ilk ışıklarını üzerimize serpmişti. Beklemek beni mümkünmüş gibi daha da sterese sokuyordu.

    "Ben çıkıp etrafta biraz gezineceğim. içerde çok bunaldım. " Bir iki tur atmak bana iyi gelebilirdi. Ormanlık alnları da severdim hem. Mesut hoca bir süre düşündü "Git, ama yatsı ezanı okunmadan dönmüş ol!" Onu başımla onayladıktan sonra aşağıya uzanan tahta merdivenleri inmeye başladım.

    Evin tarihi bir yapısı vardı, bu olayları yaşıyor olmasaydım böyle bir mekânda bulunmaktan çok zevk alabilirdim. Cilalı ahşap kapıyı iterek açtığım sırada arkamdan gelen ayak sesleri ile duraksadım. "Bekle, biz de geliyoruz. " Recep ve Tahsin hızlıca merdivenlerden inerek yanıma geldiler.

    " Gündüz de olsa yalnız kalmaman daha iyi. Ayrıca Onur da uyandı onunla aynı ortam da kalmak istemedik. "

    " Gidelim o zaman. Ormanın içine girmeyi planlıyorum ne dersiniz? " Güzel bir doğa yürüyüşünün beni açacağına emindim. "Zaten gezmeye değer başka bir yer yok gibi. Önden buyur. " Tahsinin de onayını aldıktan sonra ormana doğru ilerlemeye başladık.

    • **

    Hava kararmıştı ve bizde ormandan eve dönüş yoluna girmiştik. O kadar güzel di ki ne ara akşam olduğunu bile anlamadık. Haftalar sonra ilk defa arkadaşlarımla normal bir gün geçirmiştim. Doğanın tüm güzellikleri ile iç içeydik hatta küçük bir dere bile bulmuştuk.

    Recep ile iş birliği yaparak Tahsini karga tulumba derenin içine atmıştık. Soğuk sudan şikâyet ederken ki haykırışları hâlâ beni güldürmeyi başarıyordu. Hep beraber biraz yüzdükten sonra ağaçlara tırmanmıştık, dallarda otururken bütün korkularımızı ve şu an ki akıbetimizi geride bırakıp eskisi gibi muhabbet etmiştik. Bu günleri ne çok özlediğimi iyice anlamıştım. Hatta Tahsinin yersiz ve soğuk espirilerini bile.

    " Yatsı ezanına az kaldı beyler açın pergelleri. " Recep haklı olmalıydı akşam ezanı okunalı yaklaşık on dakika olmuştu. Biz de epey derinlere daldığımızdan hızlanmazssak yetişemeyebilirdik.

    Her ne kadar ormanı çok sevsem de gece bulunmak istemediğim bir yer di. Tahsin cebinden eski tip fenerli bir telefon çıkardı ve yolumuzu aydınlatnak için öne geçti. Ormanın çıkışına yaklaştığımızda Tahsin aniden durdu Recep yanına gidip "Ne oldu, yürüsene hadi ev karşıda. " hiç bir şey söylemiyordu ve bir noktaya odaklanmıştı.

    Feneri tuttuğu noktaya bakan Recep gerilemeye başlayınca neler olduğunu anlamak adına öne ilerledim. Çalıların yanında parlayan sarı gözler bize bakıyordu, bedenin sahibini seçemiyordum ama kendimi tehlikede hissetmiyordum.

    Dikkatle bakınca ne olduğunu anladım. Yavaşca dizimin üzerine çöktüm ve ellerimi öne uzatıp. Bir ıslık çaldım. Parlayan gözler hareketlenmişti yavaş adımlarla bize yaklaşıyordu.

    Bu durumda donmuş olan Tahsin kendine geldi ve ilk tepkisi kuvvetli bir çığlık atmak oldu. Recep de ona katılınca ikisi hep bir ağızdan çığlık çığlığa koşuşturmaya başladı. O gözlerin sahibi çoktan benim yanıma gelmişti bile, yavru sayılabilecek bir köpek ti bu. En fazla beş-altı aylık olmalıydı.

    Ben köpeği severken bir yandan da onların haline kahkahalarla gülüyordum, ne zaman fark edeceklerini merak ediyordum. Tahsin hâlâ sağa sola koşmaya devam ederken panikle bağırdı " Galiba Ahmetin içine girdi! Tuhaf tuhaf gülüyor. " ardından aynı panikle Recep de ona katıldı. " Öldük biz! "

    " Bu köpek sizi öldürmez ama biraz daha bağırmaya devam ederseniz gelebilecek vahşi hayvanlar için aynı garantiyi veremem. " Kahkahaların arasında soluk soluğa söylediğim şeyin üzerine ikisi de durup her an onları öldürecekmişim gibi bana bakarken aynı anda konuştular " Ne köpeği! "

    Kendimi tutamayarak bir kahkaha daha attım. "Az önce sizi çığlık çığlığa kaçırtan şey (Kucağımda duran sarı-beyaz köpeği biraz kaldırdıktan sonra) bu küçük arkadaştı. "

    O ikisinin suratlarında ki şok ve utancı gördüğümde gülmekten öleceğimi sandım. Tahsin işaret parmağını bana doğrulttu, eminim kendini haklı çıkarmak için saçmalayacaktı. Fakat okunan ezanla birlikte sustu bu sefer ben de huzursuz hissetmiştim.

    Köpeği yere bıraktım ve hızlıca eve yürümeye başladım Recep ve Tahsin de tam arkamdaydı küçük köpeğin hırlama sesini duyduğumda ufak bir çığlığın ardından tahsin birden önümde belirdi. Sanırım hâlâ ondan korkuyordu.

    • **

    Ezan bitmeden kendimizi eve atmayı başarmıştık altta bulunan mutfaktan birer bardak su içtikten sonra yukarı kata çıktık. Yüzümüzde hâlâ az önce yaşananların neşesi dururken üst katta karşılaştığımız gergin atmosfer onu silip atmıştı.

    Mesut hoca aşırı öfkeliydi alnında atan damarı net olarak görebiliyordum. Mustafa hoca ise sandalyede bir çemberin içinde oturan bitap düşmüş Onura acıyan gözlerle bakıyordu. Hafsa bir köşede öylce onları izliyordu.

    Hızlıca Mesut hocanın yanına gittim " Ne oldu hocam, neden bu kadar sinirlendiniz? " Mesut hoca cevap vermeyince Mustafa hocaya sordum " Bir şey mi oldu Mustafa hoca! ". Ortamın bu denli negatif enerjiyle dolu oluşu doğal olarak beni de germişti. "Durum vahim oğul! " Hemen ayağa fırladım ve istemeyerek de olsa sesimi yükselttim. " Hocam uzatmanın mânâsı nedir! Söyleyin ne olduysa! "

    " Bu arkadaşın cinlere seni kısas için seni vermiş, o kâfir bu yüzden özellikle sana saldırmış! "

    Duyduğum şey ile kan beynime sıçramıştı, Onur'un üstüne yürüdüğümde Mustafa hoca kolumdan tutarak beni durdur du. Ayağa fırlayan Tahsinin önüne de Hafsa geçmişti. "Onu öldürsen de bir şey değişmez oğul, bu saatten sonra kimse bu çocuğu onların ellerinden alamaz! Bir kere anlaşmış onlarla geri dönüşü olmaz!"
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      rezerved
      ···
  17. 317.
    0
    AGA BEE HIZLI YAZ AQ SÖZLÜĞE SIRF BU HiKAYE iÇiN GiRiYOM
    ···
  18. 318.
    0
    Aga sağlam yazıyosun be rez 267
    ···
  19. 319.
    0
    Serefsiz Onur biliydim böyle olacağını
    ···
  20. 320.
    +24
    Oda da hakim olan gerilimin başlıca kaynağı bendim. En çok sinirlendiğim mesele böyle bir şey yapmasına rağmen hâlâ başı dik gözlerimin içine bakabiliyor olmasıydı. " Başımıza açtıkların yetmedi bir de kendini kurtarmak için beni kurban etmeyi mi planlıyorsun! "

    Ona saldırma ihtimalime karşılık Mustafa hoca kolumdaki elini daha da sıkılaştırdı. Bunu yapmakta haklıydı da, çünkü engellenmezssem o pisliği öldürmeden rahat edemezdim.

    " Bunu yapmayı ben mi istedim sanıyorsun! Günlerce resmen işkence gördüm, başka çarem yoktu! Eğer birini onlara vermezsem öldürülecektim! "

    "Bunun seni haklı çıkarması mı lazım! Hepimiz aynı şeyleri yaşadık! içimizden birini onlara satmak yerine birbirimizi kollamayı tercih ettik! "
    " Bunu nasıl yapacaktık peki! iki dua bilenin altından kalkabileceği bir iş değil bu! Mesut hocanın da bize bir faydası yoktu, bende kendi yolumu buldum! "

    "Aptallıkta sınır tanımıyorsun! Beni onlara vermeyi başarsaydın bile seni ömrünün sonuna kadar rahat bırakmazlardı! "

    " En azından bir ömrüm olurdu! "

    Karşımda kendini pişkince savunabilmesi sinir kat sayımı çok fazla yükseltiyordu. Bedenim öylesine kasılmıştı ve damarlarımdan akan kan öylesine deliydi ki burnum kanamaya başladı. Bir an kafam patlayacak sandım.

    "Sana sözüm olsun eğer onlar seni öldürmezse ben yapacağım! "

    " Tabi hayatta olursan! "

    Fısıldayarak söylediği bu cümle defalarca zihnimde yankılanmıştı, ona saldırmak için kuvvetli bir dürtü duyuyordum. Artık dayanamıyordum ve olan oldu. Sert bir hareketle kendimi hocadan kurtardım.

    Onurun suratına sağlam bir yumruk yerleştirdim. Oturduğu sandalyeden düştüğünde aşırı bir hızla üzerine atladım ve delicesine yumruklamaya başladım. Bütün gücümle bağırarak " Senin ölümün benim elimden olacak! " O pisliğin dağılan suratı ve elime bulaşan sıcak kan içimdeki öfkeyi dindirmiyordu, daha fazlasını istiyordum!

    Birileri beni tutmaya çalışıyordu ancak öfkeden kör olan gözlerim sadece Onur'a odaklanmıştı. Beni çekmeye çalışsalar da başaramıyorlardı. Hâlâ bütün gücümle haykırarak ona vuruyordum. Gözlerim onun gözlerine kaydığında tuhaf bir parıltı gördüm ardından dudakları hafifçe yana kıvrıldı, gülüyordu!

    Bir anlığına duraksadığımda beni onun üstünden çekmeyi başardılar. Onur kahkahalarla gülmeye başladı. Buna anlam veremiyordum acı çekiyor olması gerekirdi ama o ağzı kulaklarında kahkaha atıyordu.

    "Sen ne yaptın oğul! "
    Mustafa hocanın telaşlı sesinin ardından Onur'un boğuk sesi duyuldu. "Teşekkürler! " yattığı yerde biraz doğruldu ağzından akan kanlar yerlere damlıyordu. Kollarını iki yana açtı, odanın içinde beliren gölgeler biz daha ne olduğunu anlamadan onun etrafını sardılar ve hepsi birlikte ortadan kayboldu!

    "Gitti, kaçırdılar onu! " zihnimde Hafsanın sesini duydum ama hâlâ şaşkınlığımı üstümden atamadığım için herhangi bir tepki veremiyordum. Mustafa hoca bana bir tokat atınca sendeleyip yere düştüm. "Onların oyununa geldin, vesveselerine yenik düştün! Kendi ellerinle onu cinlere teslim etmiş oldun! "

    "N-neler oldu az önce" hocanın söylediklerini duyuyordum ama idrak edemiyordum. " Onur onlarla sürekli iletişim halindeydi. Sizi takip edip onlara haber yetiştiriyordu. Benzinliğin arkasında ki olayaın nedeni de Onur du! Sizin yalnız çıktığınızı görünce onlara haber vermiş. "

    Duyduklarım ağır geliyordu, nasıl olurda arkadaşlarının ölebileceğini bile bile bunu yapardı! Beraber geçirdiğimiz onca zamana arkadalığımızın anısına hiç mi önem vermiyordu! Ben konuşabilecek durumda değildim hâlâ yerde duruyordum az önce yaşananlar vicdanımın terazisini zorluyordu. Bir yanım hak ettiğini buldu diyordu ama diğer yanım suçlunun ben olduğunu söylüyordu.

    Tahsin " Nasıl öğrendiniz? " derken sesindeki acı çok netti, onlar uzun zamandır arkadaşlardı aileleride yakındı yani beraber büyümüşlerdi.

    "Siz dolaşmaya çıktıktan yaklaşık dört-beş saat sonra o da biraz dolaşmak istediğini söyledi. Arkadaşlarınız biz de gelelim dediğinde istemedi yalnız gideceğini söyleyip çıktı. Ben de ne olur ne olmaz diye Hafsa'ya onu takip etmesini söyledim.

    izlendiğinden habersiz olduğu için ormanın karanlık bir köşesine gidip onlarla iletişime geçmeye çalışmış. Hafsa hemen müdahale edip bana haber verdi. Bende hocanıza olup biteni anlattım ve gidip onu aldık. Kaçmaya çalışınca da onu sandalyeye oturtup ritüeldeki çemberin aynısıyla cinlerin ona ulaşmasını engelledik.

    Hafsa da üzerine baskı yaparak onu orda tutuyordu. Ahmet onu çemberden çıkarana kadar gayet iyi gidiyorduk bir çok şey öğrenebilirdik. Hafsa da seni tuttuğundan dikkati dağıldı. Sonuç olarak da cinler gelip arkadaşınızı zütürdü. Bütün uğraşlar boşa gitti. Şimdi onu nasıl ellerinden alırız benim bile fikrim yok! "

    Mustafa hocanın siniri gözlerinden taşıyordu ve elleri titriyordu. Sinirlenmekte haklıydı da işini tahminlerimin ötesinde zorlaştırmıştım. Ben de kendime kızıyordum çünkü anlayıp dinlemeden hareket ederek bizimle uğraşan şerlilere büyük bir koz vermiş oldum.

    istediklerini yapmış olmak beni yıkmıştı. Nasıl böyle bir oyuna gelebildim nasıl beni kullanmalarına izin verdim. Onur her ne kadar yalnış yapmış olsa da benim yüzümden hayatının bitebilecek olduğu düşüncesi içimi kemirmeye başlamıştı bile. Ben onun gibi değildim bu düşümceyle başa çıkamazdım!
    Tümünü Göster
    ···