0
Cin Konusunda Yazılmış bir Kitap’tan Kısa Başlıklar:
Âkâmu’l-Mercân fî Ahkâmi’l-Cânn
(Türkçe Çevirisi: Cinlerin Esrarı, imam Şiblî)
Bedru’d-Dîn Ebû Abdillâh muhafazid eş-Şiblî
(v.789 H)
آكام المرجان فى احكام الجان
بدر الدين أبو عبد الله محمد الشبلي
Bazı köpekler cinn’dir (Siyahları). > Cehaletten kaynaklanıyor.
Şâirlere “Cinn Köpekleri” denir. > Cehaletten kaynaklanıyor.
Cinn, çarpılmışın bedenine girer. (Kusan çocuğun kusmuğunda hareket eden cinn > Kusmukta parazit olabilir)
istihâze kanı cinn’dendir. > Cehaletten kaynaklanıyor.
Vebâ hastalığı ‘cinn çarpmasından’dır. > Cehaletten kaynaklanıyor.
Geyikler cinn’lerin sürüleridir. > Cehaletten kaynaklanıyor.
Şeytân Âdemoğlu’nun kanının dolaştığı yerde dolaşır. > Mecâz bir ifade olabilir.
Üzerinde yatılmayan yatakta şeytan yatar. > Yılan kasdedilmiş olabilir.
Şeytan öğlen uykusuna yatmaz. > Yılan kasdedilmiş olabilir.
“Şeytan boynuzu”nun Necd’den doğması. > Mecâz olabilir (irtidâd olaylarının Necd merkezli oluşu hatırlanırsa).
Şeytân görünce eşeğin anırması. > Yılan kasdedilmiş olabilir (?)
Dâru’n-Nedve’de Necd’li şeytan. > “ismi gizleme” endişesi / ihtiyatı ile olabilir (Şeytan: “Şerîr insan” demektir).
Akabe tepesinde bağıran “şeytan/cinn” > Mechûl şahıs! (Şeytan: Şerîr insan)
iki Sa’d’ın Hz. Peygamberi himaye ettiklerini ihbar eden cinn. > Mechûl şahıs veya gizleme endişesi.
Bedir’de ‘Şeytan’ın hazır olması. > (Şeytan: Şerîr insan)
Uhud günü Ayneyn tepesinde ‘Şeytan’ın bağırması. (Şeytan: Şerîr insan)
Hz. Peygamber’in hicretini ihbar eden cinn. > Sonradan Müslüman olan bir şahsı (Ebû Ma‘bed’i) gizleme endişesi.
Bizim iki tespitimiz:
. Basra girişinde haykıran atlı cinn > Karanlıkta şahsın tanınamaması.
.Sa‘d b. ‘Ubâde’yi (r.a) cinler öldürdü iddiası > Faili mechûl cinâyet (?) veya yılan sokması.
SON SÖZLER
Buraya kadarki çalışmamızı şöyle özetleyebiliriz:
‘Cinn’ kelimesi Kur’ân’da ve Arab literatüründe tek anlamda değil, birçok anlamlarda kullanılmıştır.
Kelimenin kök anlamında: Kapalılık, gizlilik, bilinmezlik, yabancılık… vardır.
Hangi kullanımın ne mânâya geldiğini, -her dilde olduğu gibi- kullanımın ‘bağlam’ı (sıyak‑sıbak) belirlemektedir.
Kur’ân’da, ‘Cinn’ kavramı ile ifade edilen insanlardan farklı varlıklar sadece ‘Melek-iblis-Şeytân”dan ibarettir. Bunların da, insanlara mânevî etkilerinin dışında, ‘maddî/cismânî’ hiçbir etkileri yoktur.
(“Cin Çarpması” veya “Şeytan Çarpması” gibi iddiaların aslı olamaz. Bu ifadeler, olsa-olsa ‘felçli’ veya ‘sârâlı’ bir hastanın, câhilî bir teşhisle tanımı olabilirler).
Kur’ân’da “Cinn” ve “ins” ikilisi beraber kullanıldığında; olumlu cümlelerde “herkes – hepsi”; olumsuz cümlelerde ise “hiç kimse – hiçbiri” gibi anlamlara gelmektedir (yani bir‘bütün’ü ifade ederler).
Hz. Süleyman’la ilgili ‘cinn’ler, yönetimindeki “angarya isdihdam edilen yabancılar”ı ifade etmektedir.
Yeryüzünde, “Kur’ân’la mükellef” ve “son Peygamber’e (a.s) ümmet” olarak ‘insan’dan başka hiçbir varlık yoktur. Kur’ân’da geçen“Kur’ân dinleyen cinn’ler” kıssaları, aslında ‘kimlikleri açıklanmayan insanlar’dan başka bir anlam ifade etmemektedirler. (Bu konudaki rivâyetler bir sürü çelişki ve saçmalığı da beraberinde getirmektedirler. Buna rağmen, ‘Nusaybîn’ veya ‘Nineva’li cinler iddiası, bu kavramın ‘yabancılar’ anlamında kullanıldığının zımnen ifadesidir).
Yaygın anlamıyla ‘cinn’ (ya da üç-harfliler) inancı ‘hurâfe’den ibaret olup ilmî hiçbir değeri yoktur. Böylesine bir hurafe asla ‘islâm îmanı’nın konusu edilmemelidir.
islâm kültürü adına bize ulaşan tefsir, hadis, tarih vb. Kur’ân-dışı kaynaklarda geçen ‘cinn’lerle ilgili “garîb / acaib” rivayetler, bu rivayetleri üreten ortam ve genel kültür seviyesi dikkate alınarak incelenirse, izah edilebilir niteliktedirler.
Yaygın şekliyle “Cin Hurâfesi” bilimin gelişmesine de köstek olacak niteliktedir. Ailesindeki veya bedenindeki bir rahatsızlığı cinlerle irtibatlandıran bir zihniyet ortamında, bilimsel araştırma ihtiyacı zaafa uğrar veya en azından, gerçekçi teşhis ve tedavilerin elde edilmesi gecikir.
Hz. Peygamber’in (a.s) 23 yıllık risâlet mücadelesinde, ‘yaygın’ anlamıyla ‘cinler’in hiçbir katkıları olmamıştır. Bedir’de, Uhud’da, Hendek’te , Huneyn’de… hiçbir yerde, cinlerin izine rastlanmamıştır. Bu durum da, ‘yaygın dogma’nın ne kadar asılsız olduğunun açık delilidir.
Hz. Peygamber (a.s) ve seçkin arkadaşlarının Kur’ân’daki ‘cinn’ kullanımını doğru kavradıklarına ve doğru kullandıklarına inanıyoruz. Bu konudaki yaygın hurafeci zihniyet zaman içerisinde gelişmiş ve yaygınlaşmıştır.
Temelsiz bir ‘hurafe’nin, âdeta “üzerinde ittifak edilmiş” dinî bir dogma haline getirilmiş olması ‘vakıa’sının izahı –bazılarınca– zor görünebilir.
Ancak, düşünelim ki;
v Hz. isâ’nın tebliğinden iki asır sonra galip gelmiş Pavlus’cu bir “müşrik hıristiyanlığın”, “muvahhid bir din”in yerini alarak milyarların imanı haline gelmesinin de;
v “imâmiye Şî‘ası”nın “bin-şu-kadar senedir yaşamakta olan ‘Hz. Mehdî’” dogmasının da ..
.. dışarıdan bakan birileri için, izahı mümkün görünmüyor – fakat bunlar birer ‘vakıa’!..
‘Sünnî Müslümanlık’ın on-dört asırlık geçmişinde benzer sapmaların vuku bulmaması için herhangi bir teminatın olduğunu kim iddia edebilir? (Kur’ân metninin korunmuşluğu dışında).
O mâhîler ki deryâ içredir, deryâyı bilmezler.
En sahih kaynağımız Kur’ân’ı ilk sıraya almadan, ve onu da usûllerine riayetle doğru anlamadan, islâm adına sahip olduğumuz kültür mirasımızı tahkik etmek şansını elde edemeyeceğimizi düşünmekteyiz.
3 Not:
Buraya kadar verdiğimiz bütün meâllerde –şimdilik– ‘cinn’lerle ilgili klagib ve yanlış yorumu düzeltmeyi hedef aldık. ‘Cinn’ kelimelerinin anlamları dışında kalan meâl kısımlarında –elbette– alternatif ifadeler tercih edilebilir.
Kitaplık bir konunun böyle kısa bir çalışmayla ihata edilemeyeceğinin bilincindeyiz. Ancak burada yazdıklarımızın bu konuda bir ajitasyon etkisi yapmasını ve daha derin araştırmalara vesile olmasını umuyoruz. Biz de, burada yazıya dökemediğimiz bilgi ve belgelerle konuyu daha da genişletmeyi düşünüyoruz.
Cin Sûresi’nin 26-27. Âyetler’de bahsi geçen ‘gayb’ konusu, “Kur’ân ve Sünnet Üzerine – Makaleler” adlı kitabımızda 2 makale şeklinde detaylı işlenmiş olup ayrı bir konu olarak ele alınacaktır, inşâallâh.
Ve min’allâhi’t-Tevfîk; Ve’s-Selâmu ‘alâ men’ittebe‘a’l-Hudâ…
“Hurâfesiz Bir Dîn” elde etme yolundaki gayretlerimizde, Rabbimizin bizi Hakk’a ve Doğru’ya muvaffak ve müyesser kılmasını diliyoruz.
Hikmet Zeyveli
not:panpalar bu bilgiler %100 doğrudur demiyorum ama kuran kaynaklı olarak araştırın bakın edin , her hurafeye inanmayın bence araştırın öğrenin sonra neye inanmanız gerektiğine iyi karar verin