1. 1.
    -1
    Burada gırgırımızı geçip, her şeyi tiye alıyoruz eyvallah. Fakat hayat o kadar da kolay değil aslında. Burada takılan bir çok kişi için böyle bu aslında. Eminim çoğunuzun içinde nice dertler var da, dışa vurmuyorsunuz. Belki de burayı bir terapi aracı olarak bile kullanıyor olabilirsiniz. Başlıkta ne yazıyor, adam ne anlatıyor diyeceksiniz ama sanırım içimde birikenleri daha fazla tutamam dan dolayı biraz duygusal bir giriş oldu.
    Her neyse arkadaşlar. Yaklaşık 13-14 yaşlarındaydım her şeyin başladığı zamanlarda. Annem ve babamın evde olmadığı bir akşam, abim ve ben yalnızdık. Her türlü ortama girmiş çıkmış, her türlü haltı yemiş bir abim var. Hani olur ya her taku bilen dayılar, benim abi de o hesap işte. Her neyse fırsat bu fırsat babam ve annem evde yokken arkadaşlarını çağırdı abim bize. Arkadaşları da hippi, onlar da tıpkı abim gibi her taku yemiş, her şeyden az çok tatmış insanlar. Olacakları hissetmiş gibiydim. Abim arkadaşlarını çağırdığında, içimi anlamsız bir huzursuzluk kapladı. Olur ya hani, hiç bir sebebi yokken canınız sıkılır, tüm yaşam sevinciniz gitmiş gibi hissedersiniz. Bende tam olarak böyle hissediyordum abim o akşam arkadaşlarını çağırdığında.
    ···
  2. 2.
    0
    Velhasılkelam abimin arkadaşları geldi. iki kişiydiler. isimlerini vermem mümkün değil, lakin birisini ahmet birisini de mehmet olarak varsayabiliriz. daha önce bir iki kere görmüşlüğüm vardı bu tipleri, fakat ne muhabbetim oldu, ne de samimiyetimiz. zaten arada epey yaş farkı vardı, ortak bir şeylerimizin olması pek mümkün değildi. ayrıca ben çok içine kapanık, daha doğrusu çok sessiz birisiydim. bana dokunmayan yılan bin yaşasın modunda takılıyordum o yıllarda ( pek farklı değilim hala ).

    Arkadaşları gelince başladılar bizimkiler hemen gırgıra, şamataya. Boş muhabbetler dönmeye başladı gene. yaşım ufak da olsa, o yıllarda dahi konuştukları muhabbet çok salakça geliyordu. bir insanın tüm hayatı karı-kız, dal-daşak muhabbeti olmaz, olmamalı agalar. bu kadar boş yaşamamalı insan. ulan pekekente bak hayat dersi mi veriyorsunuz demeyin. gerçekten de öyle. hayatı karı kız denkleminde süren insanlar var. evlerine ateşler düşe neyse. o akşam şampiyonlar ligi maçı vardı. Hatta barcelona maçı vardı. Yanlış mı hatırlıyorum emin değilim, zihnim benimle kafa bulmuyorsa Kleivert vs oynuyordu o dönem Barcelona'da.
    Maçı izledik, gırgırımızı yaptık derken abimin Ahmet isimli bin arkadaşının aklına bir şey geldi. aralarında sinsice bir gülümseme geçti. ben tabi anlayamıyorum ne olduğunu, fakat onlar daha önce böyle bir şey yapmış olacaklar ki mimikleriyle anlaşıyorlardı.
    ···
  3. 3.
    0
    ben hala ne olup bittiğini çözememiştim. Mehmet abi belki de olacakları hissetmişcesine burada olmaz, çocuk var diyordu abime ve ahmet'e. ben hala ne olduğunu anlamadan, ne çocuğu koca adam olduk triplerine girmiştim bile. başıma gelecekleri bilmeden atarlı bir ergen olmuştum o anda. mehmet'i dinleseymişiz belki de böyle olmayacaktı. her neyse... ahmet ve abim üç harfli çağıracağız, korkarsan komşu'ya git dediler bana. bense göğsümü kabartmış, ısrarcıydım. kalacaktım, ben hiç bir şeyden korkmam! allah belamı vermesin. kork lan kork gerizekalı. ne lüzum var ki kabadayılığa, külhanbeyliğine? bak hayatın avuçlarından kayıp gidiyor, ama sen hiç bir şey yapamıyorsun. insanlara anlatsan derdini, kim inanacak ki sana? hasgib... der kime anlatsam yaşadıklarımı. inanmaz, gülüp geçerler. nitekim bir iki kere böyle bir girişimde bulundum. en samimi arkadaşlarıma durumu anlatmaya çalıştım. bak en samimi arkadaşlarım diyorum. ama daha üç harfli der demez hepsi bana aynı tepkiyi verdi. gülüp geçtiler. üç harfli yok, inanma dermişcesine dişlerini göstererek sırıttılar. halbuki ben gözlerimle şahit olmuştum varlığına, ötesi var mı arkadaşlar? konuyu gene saptırdım kusura bakmayın, ama kendimi ifade edebildiğim tek yer burası. ara ara böyle çıkışlarım olabilir kusura bakmayın. blog açıp orada paylaşmayı bile düşündüm yaşadıklarımı ama çekindim, birileri ben olduğumu anlar da deli muamelesi yaparlar diye.
    ···
  4. 4.
    0
    şu konuda anlaşalım arkadaşlar. kimse yazdıklarımı okumak zorunda değil. saçma sapan buluyorsanız, dikkat çekmeye çalışan, ilgi meraklısı birisi olarak görüyorsanız lütfen defolup gidin başlıktan. kimseyi yaşadıklarıma inandırmak zorunda değilim. yaşadığım zulmü bir ben bilirim bir de ben. yoğun ısrarlarım sonucunda abimler kalmamı kabul ettiler. özellikle de uyarıda bulundular gördüklerine şaşırma, ani tepkiler verme diye. ben olacakların farkında olmadan onaylarmışcasına kafamı sallıyordum, hala ciddiye almıyordum. içimde zerre de korku yoktu. üç harfli konusunda tek bildiğim, bir çok insan gibi anlatılan hikayeler. benim için oyun gibi bir şeydi belkide. ne olabilirdi ki? hazırlıklar yapılıyordu. bir yer masası kurduk. abimler kağıda bütün alfabeyi ve 0'dan 10'a kadar rakamları yazdılar. bir de evet ve hayır diye iki ufak kağıdı masaya koydular. daha sonra beni de yanlarına çağırdılar ve yuvarlak kurduk. ilk korkuyu ne zaman hissettim biliyor musunuz? işte tam o anda. gerçekten içimde bir şeyler yapma! diyordu bana. olur ya hani hissi güçlü insanlar zaman zaman dejavu yaşarlar, olacak bir şeyi zaman zaman önceden hissederler. bu bana da arada olur. o anda öyle bir hisse kapıldım işte. kötü bir şeyler olacaktı. ama içimdeki merakta beni yeyip duruyordu. artık iş işten geçmişti başlamıştı abimler. ahmet denen hergele işin başındaydı. fikirde ondan çıkmıştı zaten. ortaya konan fincanı alarak içine dua okumaya başladı. okuduktan sonra fincana üfledi. aynı işlemi mehmet ve abim de yaptılar. tipik üç harfli çağırma ritüeli gerçekleşiyordu. filmler de izlediğimiz manzarayla karşı karşıyaydım.
    ···
  5. 5.
    0
    emin olmamakla birlikte üç kulhü bir elham okunduğunu hatırlıyorum. bana okutmadılar. dua okuma işlemi bittikten sonra fincanı yer masasını üzerine koydular ve ahmet sesli bir şekilde ruhlar aleminden bir ruh istiyoruz demeye başladı. belki de 5 dk bu şekilde devam etti fakat hiç bir tepki yoktu. bu konuda epey tecrübeli olmalılar ki yeri değiştirelim dediler. evin salonuna geçtik. aynı düzenek orada da kuruldu ve aynı işlemi tekrar yaptılar. bu arada unutmadan ekleyeyim, parmakları da fincanın üstünde fakat ben hala olaya müdahil değilim. sadece etraflarında oturuyorum, onlar da çağırıyorlar. bir süre daha denediler. yaşananları görünce gözlerime inanamamıştım. bugüne kadar duyduğumuz, ala edip gırgırını yaptığımız şey gerçekmiş. arkadaşlar 13 14 yaşındasınız. düşünsenize o an yaşadıklarınızı. bütün tüylerim diken diken olmuştu. korkudan bir süre konuşamadım. fincan hareket ediyordu. zikzak çiziyordu fincan. abimler hiç bir şey yokmuşcasına, çok soğukkanlı bir şekilde fincanı izlerken, ben korkuyla onları izliyordum. içimde besmele çekmeye çalışıyorum, ama o korkuyla onu da beceremiyordum. abimler bir takım sorular sormaya başladılar. sordukları her soru da fincan hareket ediyor, üç harfli cevap veriyordu. onlar şahsi olarak ne sordu hatırlamıyorum. fakat benimle ilgili sordukları sorulara hep doğru cevabı verdi. o zaman beni seven bir kız vardı. onu sordular üç harfliye. Allahım gerçekten de doğru bilmişti. korkum iki kat daha arttı o an. ömrümden ömür gidiyordu. o yaşadığım saniyeler hiç çıkmıyor aklımdan nasıl bir etki bıraktıysa üstümde. fakat bir yandan da aklımı kemiren bir şey vardı. abimler hareket ettiriyor olamaz mıydı fincanı?
    ···
  6. 6.
    0
    fincana parmağımı koymak istediğimi söyledim. tamam dediler. parmağımı koydum ve bir soru sormamı istediler. özel bir soru sordum, abimin dahi bilemeyeceği. fincan ilk hareket etmeye başladığı anda, gittiği ilk harfte cevabın doğru olacağının farkındaydım. ve fincan gerçekten de abimlerin etkisi olmadan hareket ediyordu. nasıl olabilirdi ki? nasıl mümkün olabilirdi böyle bir şey? o ufacık beynim, ruhumu kemiriyordu. mantıklı bir cevap arıyordum tüm bu yaşananlara. ama yok, gözümle şahit olmuştum. bilmediğim bir varlık, bir güç o fincanı hareket ettiriyordu. belki de yanımızdaydı, bizi izliyordu ama biz göremiyorduk. benim korkmuş olduğumu fark etmiş olmalılar ki, bu kadar yeter dediler. göndermeye çalıştılar. gittin mi? diye soruyordu ahmet. ne kadar salakça bir soru gibi duruyor değil mi? biraz süre geçti, gitmiştir diye düşündüler ki fincan hareket edip harflere yönelmeye başladı. h-a-y-ı-r diyordu. benim korkumun bir kat daha artmış olmasını bir tarafa bırakın, bu işi meslek haline getirmiş abim ve tayfası bile korkmaya başlamışlardı. onların birbirlerine kuşkulu bakışları, beni daha da tedirgin ediyordu.
    sanırım daha önce böyle bir şey başlarına gelmemişti. bu arada üç harflinin de ismini hala hatırlıyorum, unutamadım. nasıl unutabilir ki insan? ama yazamam arkadaşlar. siz korku deyin adına, ne derseniz deyin fakat elim gitmiyor...
    ···
  7. 7.
    0
    bir iki kez daha gönderme girişimin de bulundular fakat üç harfli gitmemekte ısrarcıydı. musallat dedikleri şey herhalde buydu. sonun başlangıcı da buydu benim için. ahmet işin ehliydi. böyle olmayacak dedi ve abimden bir kağıt istedi. kağıdı fincanın altından sokarak, fincanı kaldırdı ve camdan aşağı atarak kırdı. hayatımda daha önce görmediğim, olağan dışı şeyler yaşıyordum. neden böyle bir şey yapmıştı ki ahmet? neden fincanı kırma gereği duymuştu? ters bir durum mu vardı. aynen böyle düşünüyordum ve heralde insanın yaşayabileceği korku eşiğinin sonuna gelmiştim. yaşadığım o anın, o huzursuz edici o dakikaların daha üst noktası olamazdı. bu gibi ters durumlar da fincanı kırıyorlarmış. musallat olmasın diye yaptığını söylüyordu, ama o kadar rahattı ki bunları söylerken. benim betim benzim atmışken, o hala büyük bir soğukkanlılık içindeydi. her neyse. ne olduysa bu dakikalardan sonra olmaya başlamıştı zaten. herkesin içinde bir huzursuzluk oluşmuştu. kağıtları yırtıp dışarıya attık, yer masasını kaldırdık ve evi eski haline getirdik hiç bir şey olamamış gibi. lakin ters giden bir şeyler vardı. lavabo'ya gitmemiz gerekirken, korkudan gidemiyorduk. salona tıkılıp kalmıştık. ahmet ise sessizleşmişti. tepkisiz bir hale bürünmüştü. hani boş boş bakar ya insan, ahmette öyle bakıyordu işte bize. o bakışlar da yaşadığım rahatsız ediciliği anlatamam arkadaşlar.
    ···
  8. 8.
    0
    arkadaşlar kusura bakmayın bir işim çıktı bilgisayar başından ayrılmam gerekti. bu arada geç yazdığım için kusura bakmayın fakat olayı yanlış anlatmamak adına, yaşadığım her anı, her saniyeyi düşünerek yazıyorum.
    ahmetin sessizliği epey korkutuyordu bizi ki bir anda yanınızda demesiyle donup kaldım. ahmet tam karşı koltuktaydı. ben abim ve mehmet ise yan yana oturuyorduk. abim ve mehmet yerlerinden fırladılar, ben ise hareketsiz kalmıştım. ne ahmete bakabiliyordum, ne de kafamı yana çevirebiliyordum. abim ve mehmet zaten şok içindeydiler. ahmetin yanınız da demesinden sonra korkudan ne yaptıklarını bilmiyorlardı. ben de bir anlık refleksle kalktığım yerden. ahmet ise sürekli şurada burada diye kafa bulur gibi yer bildirimi yapıyordu. anlatması kolay da, yaşaması bir o kadar ızdırap vericiydi. bir süre sonra gitti dedi ahmet. mutfağa gitti dedi. hepimiz yan yana oturduk. ömrümden ömür gidiyordu. neden bulaştım diye kendime sitem ediyordum. alt komşumuz da namazın da niyazında, çok ilimli bir abimiz oturuyor. o korkuyla onu aradık. durumu anlattık, adamın yüzü değişti. korktuğunu anladık onunda. nasıl korkmayacaksın ki. ortada normal olmayan bir şeyler var. adam dua edin, bir şey olursa zemine bile vursanız hemen ayak sesinizle gelirim dedi. anladık ki o abimiz de bize yardım edemeyecekti. evden çıksan bir dert, nasıl geri gireceksin ki içeri tekrar? bir gazla evden dışarı attık kendimizi. hava yağmurluydu. binadan çıkarken ayak izleri gördük. gırgır geçmiyorum, şaka yapmıyorum, tüm samimiyetimle söylüyorum çıplak ayak izleri gördük. binanın iç kısmında. tesadüf müydü yani tam biz çıkarken? bir şey bizden önce geçmişti oradan. ama garip olan ayak izinin ters değil, düz olmasıydı. üç harflilerin ayaklarının ters olduğu söyleniyor hep. ortada yanlış bir şeyler vardı. biz kuruntu yapıyorduk belki de, ya da beynimiz nasıl bir ruh halinde ise oyun oynuyordu bizimle.
    ···
  9. 9.
    0
    dışarıda bir süre gezdik. herkes ruh gibiydi. yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışıyordu muhtemelen herkes. çünkü benim tam olarak yaptığım buydu. fincanın ilk hareket edişinden bu yana, sürekli kendimi rahatlatmak adına bir şekilde yaşadıklarımızı mantığa vurmaya çalışıyordum. ama neresinden tutarsan tut elinde kalıyor. yaşadığımız her şey gerçekti. biraz hava almak iyi gelmişti. eve tekrar döndük. abimlerin üzerinde ki tepkisizlik devam ediyordu. içeri girdik ve abim televizyonu açtı. televizyon izlemeye başladık. daha sonra vakit çok geç olunca uyuyalım dedik. salon'da uyuyabilir misiniz? mümkün mü olayların gerçekleştiği yerde uyuyabilmek? evin ufak odasına geçtik. 4 kişi iki koltuğa tıkıştık. kimsenin gözüne uyku girmiyordu. bir şeylerin olmasından korkuyorduk. ya yeniden ahmet görürse? ya biz uykudeyken bir şeyler olursa. gece geç saatlere doğru abimler uyuya kalmıştı. bense hala gözlerim açık ortalığı kol açan ediyordum. içlerinde en küçük bendim, olaylarından en kolay etkilenebilecek yapıya sahip olanda bendim haliyle. onlar az çok biliyorlardı. bense, benim yaşımda birisinin yaşamaması gereken şeylere şahit olmuştum. daha ne olabilirdi ki? diye düşünüyordum. elbiselerimin olduğu dolaptan sesler duymaya başladım. allahım nasıl bir korkuydu öyle. hani dolap kapaklarını açıp kapatırsınız ya arkadaşlar, tam olarak öyle sesler duyuyordum. her saniye sesler artıyordu. garip olan ise abimlerin bu sese hiç tepki vermemesiydi. tüm bu yaşananları zihnim de kendim mi kuruyordum, yoksa gerçekten bu sesleri duyuyor muydum. insanların bu olaylar karşısında neden şizofreniye varan derecede rahatsızlandıklarını daha iyi anlamıştım. insan nasıl dayanabilir ki böyle bir şeye? şundan çok emindim ki o sesler gerçekti.
    ···
  10. 10.
    0
    sesler arttıkça, daha da kötü oluyordum ama bağırsam ne yarar. ağlamak istiyordum, ama korkudan ağlayamıyordum da. sanırım üç harfliler zayıf insanlara musallat oluyormuş daha çok, belki de ben zayıf bir ruh halindeydim. bu yüzden bana musallat olmuştu, beni korkutmak istiyordu. artık kapakların açılıp kapandığını görüyordum arkadaşlar. seri bir şekilde kapaklar açılıp kapanıyordu, bense o insanın içini ürperten sesi duyuyordum. ama hala nasıl diğerleri duymuyor da sadece ben duyuyorum diye yaşadıklarımı sorguluyordum. hakikaten aklı başında bir insanın bunlara bir yorum getirmesi mümkün değildi. tutun ki ben 13 14 yaşındaydım. saatlerce yaşadım bunu, ya da yaşadığımı düşündüm bilmiyorum. ama ben gerçek olduğundan emindim yaşadıklarımın. sabah olduğunda sanki hepsi yaşadıklarından arınmış gibiydiler, hiç bir şey olmamıştı gece sanki. bense yaşadıklarımın etkisinde kalmıştım. gözüme uyku girmemişti. bedeni yaşayan, ama boşa nefes alan birisi gibiydim. Beni bu olaydan bir gün önce ve bir gün sonra diye fotoğraflasanız, bir insan bir günde bu kadar değişebilir mi derdiniz herhalde. 13 yaşında bir çocuk için çok fazlaydı tüm bunlar. o günden sonra hep keşke dedim, keşke o gün orada olmasaydım, annemler ile gitseydim de hayatımı kabusa çeviren bu olaya müdahil olmasaydım. dedim ya sonun başlangıcıydı bu yaşananlar benim için. kahvaltı yaptıktan sonra abimin arkadaşları ahmet ve mehmet gittiler. abimle yalnız kaldık evde. dedim ya abimler olayın etkisinden çıkmış gibiydiler sanki. nitekim arkadaşları gittikten sonra abim hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu. neydi bir önceki gece yaşananlar, hayal miydi? hayır hepimiz tanık olduk yaşananlara, her anı, her salisesi gerçekti. belki de içinde yaşıyordu korkusunu abim, rahatlamaya çalışıyordu. soğukkanlı olmaya çalışıyorduysa da, epey başarılıydı. en azından ben öyle hissediyordum. peki ben? hala olayların etkisindeyim. lavaboya gidemez olmuştum. o gün akşama doğru annem geldi. babam yoktu yanında. bizim peder bey teyze oğluyla hala gençlik modunda yaşıyorlardı hayatı. teyzesinin oğlu yaşını başını almış bir adam. bekardı. babam arada gidip kalıyordu ona sırf stresini atmak için. tam iki kafadardırlar. evli barklı adamın ne işi var demeyin bekar evinde, bizimki de öyle rahat bir adamdır. abim de o gün annem geldikten sonra arkadaşına gitti, gece arkadaşında kalacağını söyledi. abim de etkisinde kalmıştı. o an hissettim tüm ne kadar korktuğunu. evden çıkarken bana attığı bakışla hissettirmişti. korkuyorum, ama söyleyemiyorum der gibiydi. özür dilerim diyordu sanki, sana yaşattıklarım için özür dilerim. abimin o kapıdan çıkıp gidişi daha da kötü yaptı beni.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    0
    çaresizdi o da. olan olmuştu artık. yapacak bir şey yoktu. abim gittikten sonra annemle yalnız kaldık. annem her şeyden habersizdi. nasıl anlatabilirdim ki ona tüm bu yaşananları? oğlunun neler yaşadığını, nasıl korktuğunu nasıl anlatabilirdim ki? dedim ya yazımın başında çekingen birisiyim diye. yaşadığım her derdi, yaşadığım her problemi o yaşlarda başlamıştım içime atmaya. aileme sıkıntılarımı anlatarak canlarını sıkmak istemiyordum. onların üzülmesini, yıpranmasını istemezdim. ne olacaksa bana olsun, yeter ki onlar üzülmesin. tekrar tekrar özür dilerim ara ara konudan uzaklaştığım için. ama aslında her şey birbiriyle bağlantılı. benim bu yaşadıklarımın benim hayatıma bu denli etki etmesinin, zedelemesinin nedeni bu kadar zayıf bir pgiboloji de olmamdır. gene o pgibolojidir beni bunlara iten, bunları yaşamama sebep olan. annem ile hiç bir şey olmamış gibi konuşuyordum, rahat davranmaya çalışıyordum. hissettirmemeye çalışıyordum kabus dolu dakikalarımı. nitekim başarılı da olmuştum. annem bende bir gariplik fark etmemişti. olsa hemen söylerdi zaten oğlum sana ne oldu diye sorardı. ah be annem keşke konuşabilseydim seninle. keşke dökülseydi kelimeler, hisler içimden de belki oğlunun derdine derman olurdun. nasıl en zor zamanımda kucak açtıysan, gene kucak açardın bana da kendimi cennetteymiş gibi huzurlu ve mutlu hissederdim. keşkeler için geç kaldık tabi. gece olmuştu artık. uyuma zamanıydı. anneme o gece yanında uyumak istediğimi söyledim. kırar mı bizimkisi hiç. annemin yanında yattım. sarıldı bana, saçımı kokladı, okşadı, sevdi. huzurluydum, çok huzurlu. yaşadıklarım sanki uçup gitmişti kafamdan. kim huzurlu hissetmez ki kendisini annesinin kucağında. onun gölgesi bile yeter insanı mutlu etmeye. bende bu duygular içindeydim. huzurlu ve mutlu. ama çok kısa sürmüştü tüm bu mutluluğum. yatak odasında annemin elbise dolabından sesler duymaya başladım gene. kapı çarpıp duruyordu. hemde bir önceki geceden daha şiddetli bir şekilde. korkuyla uyandım sesleri işitince. içimde ise inanılmaz bir huzursuzluk vardı. tarif edemeyeceğim kadar yıpratıcı, insana dünya da cehennemi yaşatan bir acı. annemi uyandırdım çünkü artık dayanamaz hale gelmiştim. sesler duyuyorum dedim, tabi o ara sesler kesilmişti, annem uyanınca yani. yok oğlum bir şey deyip bana sarıldı tekrar yattık.
    ···
  12. 12.
    0
    nickime bakarak anlattıklarımın yalan olduğu arkadaş: okumak zorunda değilsin yalan olduğunu düşünüyorsan, bari tak atma. tekrar söylüyorum kimseye yaşadıklarımı inandırmak zorunda değilim. ama ben yaşadım arkadaş, korkunun en beterini yaşadım, uçları yaşadım anlıyor musunuz. bırakın da şurada rahat rahat anlatayım içimden geçenleri, bari siz yapmayın.
    her neyse... tekrar sesleri duymaya başlayınca uyandım. artık uyumam da mümkün değildi. acı çekiyordum. her saniye bu acılar katlanıyordu. lavabo'ya gitmem gerekiyordu. bir anlık gazla kalktım yataktan ve seri bir şekilde banyo'ya girdim. zaten ev çok büyük değil. yatak odasından çıkınca lavabo iki adım.
    • * duşa gireceğim, çıktıktan sonra devam ederim arkadaşlar.
    ···
  13. 13.
    0
    özür dilerim beklettiğim arkadaşlar olduysa. kendimi buraya bağlayıp, saatlerce yazamıyorum arkadaşlar. vakit buldukça yazıyorum.
    lavaboya girdikten sonra işler daha da kötü olmaya başladı. bizim lavabonun kapısının camı mozaikli, dışarısı pek net belli olmaz. birisi geçtiği zaman gölgesi belirir az da olsa. tam lavabo'dan çıkacağım esnada gölgenin geçtiğini fark ettim. bildiğiniz insan silüetin de bir gölge geçti arkadaşlar. kitlendim, yerimden hareket edemedim. seslendim, cevap gelmedi annem değildi. korkum daha da arttı. ya bi insan daha ne kadar korkabilir ki, anlatamıyorum artık yaşadıklarımı. o gördüğüm gölge'den sonra nasıl lavabo'dan çıkabilirdim ki? kapıyı kitledim, neye yarayacaksa. içeride yarım saat kaldım. lavabo'da bir köşeye geçtim oturdum kafamı eğdim ve ağlamaya başladım. çok fazlaydı iki gündür yaşadıklarım. ağlamam az da olsa rahatlamıştı ama hala dışarı da bir yerlerde evin içinde bilmediğim bir varlığın dolaşıyor olması boğuyordu beni. hanginiz cesaret edipte, o an çıkabilirdi ki. hayat filmlerde ki gibi değil arkadaşlar. tıpkı filmde ses ya da bir gölge görünce peşinden giden oyuncu gibi, gidemiyorsunuz gölge'nin peşinden. neyle karşılaşacağınızı bilmiyorsunuz. biraz daha bekledikten sonra hemen lavabo'dan kafamı öne eğerek çıktım ve etrafıma bakmaya cesaret edemeden yatak odasına gittim, hemen annemin yanına sokuldum. annem gene sarıldı bana. nasıl rahatlamıştım, tarif dahi edemem. farkında olmadan koruyordu beni annem, cesaretlendiriyordu. ama onun yanındayken buluyordum güç, kuvvet. o yanımda olmayınca, tek başıma lavabo'ya bile gitmeye korkuyordum işte. sabaha kadar debelenip durdum yatakta, herhangi bir ses duymadım ya da herhangi bir şey olmadı. sabah olduğunda kahvaltı yaptıktan sonra annem teyzemlere gitmek üzere evden ayrıldı. babam ve abim ise henüz yoklardı. bütün hikaye'min en can alıcı noktası burası aslında.
    ···
  14. 14.
    0
    arkadaşlar biraz daha yazıp yarın devam edeceğim. bazı arkadaşlar sanırım çok ekstrem şeyler anlatmamı bekliyorlar. havada uçan ya da kafası dönen birisini görmedim arkadaşlar, daha heyecanlı bir şey arıyorsanız ortalık hikaye dolu onları okuyabilirsiniz. daha bu konuda açıklama yapmayacağım. 3.defadır söylüyorum, kimseye kendimi inandırmak gibi bir zorunluluğum yok. sadece şunu söyleyebilirim ki buraya yazdıkça rahatlıyorum, siz ne düşünürseniz düşünün.

    bir gazla salona girdim. gündüz olmasının da etkisiyle çok fazla korku ya da endişe duymuyordum evde, ama hala içimde bir tedirginlik vardı. salonumuz da klagib her evde olduğu gibi aynalı, çekmeceli bir dolap var. salona girdiğimde garip bir şekilde etrafı gözlemliyordum. bir insan salonun ortasında neden durup etrafı izler ki? bir süre olduğum yerde etrafı izledim. daha sonra anlık bir tepkiyle aynaya baktığımda, hayatımı karartan bir şey gördüm. inanması zor hakikaten ama, aynada arkası dönük bir kadın silüeti gördüm. bembeyaz'dı, sanki beyaz kefen ile kapanmıştı her yeri. koridor'dan abimin odasına doğru gitti. allahım nasıl bir korkuydu o. gördüklerim gerçek miydi? gerçek olmamasına imkan yoktu ki. gördüm işte, arkamda birisi arkası dönük bir şekilde koridor'dan abimin odasına ilerledi. arkamı dönemedim. bir süre donup kaldım öyle. kendime gelince gene kafamı kaldırmadan ani bir şekilde kapıya ilerledim, anahtarı aldım ve evden çıktım. bizimkiler gelene kadar da eve giremedim. evin etrafında deli danalar gibi geziyordum. park var evimizin hemen yakının da. parka gittim hızlı adımlarla. başka ne yapabilirdim ki. eve girmem mümkün değildi birisi olmadan, bir daha tek kalamazdım o evde.
    ···
  15. 15.
    0
    bir süre dolaştıktan sonra gittim eve. herkes tam kadro evdeydi. abim arkadaşlarıyla iyi vakit geçirmiş olmalıydı ki hiç bir şey yokmuş gibiydi. rahat görünüyordu. ya da dedim ya belki de bana hissettirmemeye çalışıyordu. babam ve annem ise her şeyden habersizdiler. oğulları dipsiz bir kuyunun içinde mücadele ederken, onların hiçbir şeyden haberi yoktu. evde tek kalamamaya başlamıştım. odam ayrı olduğu için geceleri tek başına yatmak işkence gibi geliyordu. sürekli dua ediyordum. düşünsenize sanki sürekli birisi tarafından izleniyormuşsunuz gibi, ama göremiyorsunuz sizi kimin izlediğini. hep bunlar vardı kafamda. benim göremediğim birisi beni sürekli izliyor, sanki nefesi her an ensemdeymişcesine. okulda da durumlar iyi gitmemeye başladı haliyle. yapısal olarak pimpirikli ve takıntılı olduğum için, sürekli kafamda bunları kuruyordum. düşünsenize etrafında ki insanlarca sevilen bir insansınız, ama bir anda tüm ruh haliniz değişiyor ve kimseyle konuşmak, görüşmek istemiyorsunuz. git gide daha da fazla uzaklaşıyorsunuz insanlardan, sanki her an karşınıza o çıkacakmış gibi düşünüyorsunuz. ya insan siluetin de çıkarsa da ben fark edemezsem diye korku içinde her gördüğünüz insanı dikkatlice süzüp, bir şeyler hissetmeye çalışıyorsunuz. insanlar deli olduğunuzu düşünmez mi, elbette ki düşünür. çok insan düşünmüştür benim hakkımda böyle şeyler de eminim. bunun yanında evimizde de huzursuzluklar çıkmaya başladı. hiç kavga gürültü bilmezken, ailemde de tartışmalar çıkmaya başladı, evin bereketi kalmadı. sürekli aksilikler, sürekli bir şeyler kırılır, evde olmaması gereken olağan şeyler olur. hepsi o günden sonra olmaya başlamıştı. tesadüf müydü tüm bunlar, yoksa o gecenin izleri miydi. bu kadar tesadüf üst üste gelemezdi herhalde.
    ···
  16. 16.
    0
    evde durmak istemiyordum artık. ne evde huzuru bulabiliyordum ne de dışarı da arkadaşlarımla birlikteyken ya da okuldayken. hayat tabir-i caizse zindan olmuştu. nasıl katlanabilir insan böyle bir hayata. her günün çileli, her günün ızdırap dolu, kafanda onlarca soru, kuşkulu bir hal içindesin ve çevrende ki insanlar sende ki bu değişimi çok derinden hissediyorlar. çok duydum arkadaşlarımdan sana ne oldu böyle gibi lafları. evet içime kapanıp, biraz çekingen birisiydim ama insanla konuşmayacak kadar değildim. tüm bunlardan sonra tamamen içime kapanmaya başladım. odamdan çıkmamaya başlamıştım, salonda pek fazla vakit geçirmiyordum, lavabo'da fazla kalmamaya çalışıyordum. duş alırken bile lavabo'nun kapısını açık bırakıyordum her hangi bir şey olduğunda bağırınca beni duysun diye evdekiler. akşamları duş almak mı? mümkünü yok. gündüz vakti, evde birileri varken duş alabiliyordum. akşamları dular ile uyuyabiliyordum. en azından beni az da olsa rahatlatıyordu. sürekli namaz kılan, cami'ye giden birisi değilim. fakat inançlıyım. ve dua etmek gerçekten rahatlatıyor insanı. pgibolojik mi dersiniz, ilahi mi dersiniz nasıl adlandırıyorsanız adlandırın. ancak dua ettiğim zamanlarda sıkıntılarım biraz daha azalıyordu. gel zaman git zaman uzun bir süre böyle yaşamak zorunda kaldım. asosyalleştim, arkadaş çevremi kaybettim, ailemle aramızdaki bağlar gevşedi, soğuduk birbirimize adeta.
    en acısı da ne biliyor musunuz arkadaşlar, insanların sanki ben olarak kasıtlı onlara soğuk davranıyormuşum gibi düşünmeleri yok mu, en çok yaralıyordu beni. akrabalara gidemiyordum artık. insanlardan uzak kalmak istiyordum çünkü bendeki bu gariplik halini çok fazla insanın görmesini istemedim. bir çok kuzenimle 3-4 yıl görüşmedik aynı şehir de yaşıyor olmamıza rağmen. adım hayırsıza kadar çıktı.
    ···
  17. 17.
    0
    anlatamıyordum insanlara yaşadıklarımı, neler çektiğimi, ne taktan bir hayat sürdüğümü. onlar beni asosyal bir insan olarak görüyorlardı, bilgisayara bağımlı hale gelmiş, insanlarla konuşmayan bir insan olarak. halbuki tüm bunların bir nedeni vardı. beni bu bu hale getiren bir şey vardı. insanlarla arama mesafe koymama kadar neden olan bir şey. elimde değilde bütün bu olanları engellemek. o kadar sıkıntı'ya, derde rağmen asla isyan etmedim, neden ben demedim. belki de yaradan beni bunlarla sınıyor diye düşündüm hep. orta okulun son dönemlerinde ve lise yıllarında hep böyle yaşadım. gizli bir hayat. dışarı mümkün olduğunca az çıkan, hayatını bilgisayar başında geçiren bir insana dönüştüm. ne mi oldu sonra? üniversiteye başladım. bu arada üniversiteye de 1 sene geç başladım. o dönem babam rahatsızlandı, masraf olmak istemediğim için aileme, okulu 1 sene erteleme kararı aldım. 1 sene sonra okula başladım. ismi lazım değil bir vakıf üniversitesine %75 burs ile girdim. üniversite de çok kötü başlamıştı. hazırlık okuyordum, ama ölü gibiydim. insanlar da bende ki garipliğin farkında olmalı ki, benden uzak duruyorlardı. bu nasıl bir hayattır böyle. isyan etmesem de, dik durmaya çalışsam da artık fiziksel olarak da zayıf düşmeye başladım. insan yemekten kesiliyor arkadaşlar, iştahınız kesiliyor. yapa yalnız bir insan haline gelmiştim. 1-2 arkadaşım kalmıştı beni arayıp soran. gerçek dost dedikleri insanlar, bu insanlardı işte. beni en zor dönemlerimde arayıp soran dostlarım vardı. belki de işin tek iyi tarafı buydu. kimin dost, kimin dost olmadığının farkına varmıştım.
    ···
  18. 18.
    0
    dikkat ettiyseniz çok olağan dışı şeyler yaşamadım üniversite dönemine kadar. içimde sıkıntı vardı, ama gördüğüm, duyduğum şeyleri yaşamıyordum. bir şey olup bitmiyordu, ama bende izleri vardı hala. atamamıştım. gene de evde varlığını anlamlandıramadığım şeyler görmekten, kapıların açılıp kapıldığını duymaktan iyidir. fakat böyle gitmedi bu.
    bir süre sonra gene garip bir takım olaylar olmaya başladı. ben tam kafa olarak kendimi toparlamaya başlamışken daha doğrusu toparlamaya çalışırken, olağan dışı olaylar gelişmeye başladı gene.
    apartmanın kapısı bir çok yer de olduğu gibi otomatikti. ne gariptir ki ben kapı önüne geldiğimde bina kapısı otomatikmen birisi tarafından açılıyordu. tam giriş kapısının orada kamera var. ben gene olayları mantık çerçevesinde değerlendirmek adına, birisinin benim geldiğimi görüp, kapıyı açtığını düşünüyordum. bir iki böyle devam etti, ama artık olay öyle bir hale geldi ki ben daha kapıya varmadan, kameranın kapsama alanına bile girmeden kapı açılıyordu. ve sanki ensemde birisinin nefesi vardı.
    ···
  19. 19.
    0
    bu durum canımı sıkmaya başlamıştı. neden? tam her şey az da olsa düzelmeye başlamışken, neden gene başladı hayatımı zulme çeviren bu gariplikler silsilesi. her okuldan ya da dışardan eve dönüşümde kapı sanki birisi beni izliyormuşcasına, birisini beni bekliyormuşcasına otomatik açılıyordu. göremediğim bir güç, otomatiğe basıyor gibiydi. sırf bu yüzden okula gitmek istemiyor, dışarı çıkmaya çekiniyordum. tesadüf olmaktan çıkmıştı durum. sürekli bu şekilde oluyordu. keşke sadece bunun kalsa. uyurken sanki birisi kulağım üflüyor gibiydi. bildiğiniz hissediyordum, kulağımda bir esinti oluyordu. birisi sanki kulağımın başında üflüyor gibiydi. tam uykuya dalmaya çalıştığım anlarda oluyordu bu. bir de parmak şıklatması sesi duyuyordum nadir de olsa. o daha da tedirgin ediciydi. ama ben bunlara hep anlam bindirmeye çalışıyorum kendimi rahatlatmak için. işe yarıyor muydu derseniz, hayır. aksine daha da kötü yapıyordu beni. kendimle çelişen bir insanı yapıverdi beni. bu şartlar altında nasıl yatabilirsiniz. mümkün değil. zulüm adeta. sabahları kalkarken ise boşluktan düşüyormuşcasına kalkmaya başlamıştım. sanki yüksek bir yerden düşüyormuşum gibiydi. tam düştüğüm, yere çakılacağım anda ise uykumdan uyanıyordum. uyandığımda yataktan kafamı kaldırıyordum hemen. o anları yaşıyormuş gibiydim. bir arkadaşımın annesi burada dergah'ta ders veriyor kadınlara. arkadaşım vasıtasıyla annesine bu uykudan kalkma hallerini sordum. annesi namaz kılmamı, dua etmemi söylemiş bol bol. zira arkadaşın annesine göre din'den uzaklaşmaya başlamışım. hakikaten de öyleydi. arada sırada da olsa cami'ye uğrardım ama artık hiç gitmiyordum. inançlı biriyim diyorsunuz ama bayram namazına bile gitmiyorsunuz. ben o hale gelmiştim artık.
    ···
  20. 20.
    0
    özür dilerim çıkmam gerekiyor. yarın devam etmeye çalışacağım. bir şeyler sormak, öğrenmek isteyen arkadaşlar mesaj atarlarsa geri dönerim.
    ···