/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 17.
    0
    Rezzzzzzz
    ···
  2. 16.
    0
    Mevlana oldum
    ···
  3. 15.
    +1
    Son olarak ta, dunyada zaten gucluler her isedigini yapip, sonuclarina da katlanmiyorlar. Zayifi eziyorlar, ve dilediklerince hukum suruyorlar. E biz zayiflara da, obur dunyada bu yapilanlarin bir karsiliginin olacagini umit etmek ve bu sekilde kendimizi teselli etmek kaliyor. Ama ote yandan, buna ragmen bircok musluman da haksizliklar karsisinda dunyevi mahkemelere gitmeyi de ihmal etmiyor. Nasil olsa cezasi ahirette verilmiycek mi? Niye sabirsizlik gosteriyorsun ve mahkemeyi mesgul ediyorsun? demezLer mi adama?
    ···
    1. 1.
      0
      Yani, Diyorsunki hiçbirşey yapmayın sadece öbür dünyayı bekleyin bizim dinimize göre öbür dünyada haksızların cezalarını çekicekleri kesindir. Ama Allah demezki bu dünyada zulüm görün hakkınızı aramayın diye. Ellbete bizde hakımı arıyacağız ama öbür dünyada yalan sölüyenlerin ve günah işleyenlerin karşı gelenlerin sonu bellidir.
      ···
    2. 2.
      0
      Ben oyle birsey demiyorum. Islam bu sekilde diyor. Islami kaynaklar gore, karincayi bile incitenin yaptigi yanina kar kalmayacak ahirette. Yani mutlak ve kesin bir adalet var. onunde sonunda. Ama buna ragmen hicbir musluman ( en azindan bircogu) bu isi ahirete birakmiyor nedense. Ustelik Allah' in ' hakkinizi bu dunyada da arayin' demesi bazi celiskileri beraberinde getiriyor. Bu dunyada cezasini ceken birisi , ahirette bu suctan muaf mi olacak? Ya burada cektigi ceza yeterli degilse Allah katinda? Veya burada haksiz bir sekilde hukum giydiyse ve yillarini bosu bosuna hapiste gecirdiyse? Allahin hak dinini doyasiya yasayip, baskalarina da yaymaktan mahrum kalmayacak mi? O insan ozgur olsaydi belki baskalarini da musluman yapacakti ve nice hayatlar dogru yolu bulacakti. Ama insan eliyle verilen haksiz kararlar sonucu, hicbir gunahi olmamasina ragmen, o da magdur olmus oldu. Dolayisiyla benim derdim, ceza sisteminin but dunyada veya obur dunyada olmasi gerekliligi degil, bu ikilemin yarattigi paradokstur.
      ···
  4. 14.
    0
    Ikinci olarak, evet yukarida baska bir arkadasin soyledigi gibi, insanin topraktan yaratildi onkabulunden Yola cikiliyor. Bunun bilimsel olarak bir ispati yapilmiyor. Bu yuzden verilen sebep-sonuc iliskisi gecerliligini yitiriyor.
    ···
    1. 1.
      +1
      Bizim inandığımız dine göre bu böledir ve yanıt bu şekilde verilmişdir ilk sorudada dediğim gibi yine mecaz anlam bulunmaktadır.
      ···
    2. 2.
      0
      Asil sorun da burada zaten baskan. Bizim inandigimiz dine gore boyle ama baskasina gore oyle degil. Bu durumda evrensel hukuk yasalari devreye girer. ( Veya en azindan girmeli). Yoksa mahkemeye dini inanclarindan getirdigin argumanlari zekice yontarak sunarsan, adamin kafasina tuglayla vurmaktan da, sopayla dovmekten de, kolunu bacagini kirmaktan da beraat edebilirsin. O sebepten, 'bizim inancimiz budur, o sebepten dogrusu budur ' diye kesin bir onkabulun evrensel hukuk kurallari ve kanunlar cercevesinde yeri yoktur. Olmamalidir.
      ···
  5. 13.
    0
    Oncelikle, evet ACI soyut bir kavramdir, fakat Adam acisini, kafasindaki sislikle, yara iziyle vs. ispatlayabilir. Herseyden once, zaten ACI bizim algi reseptorlerimizin hissettigi birseye, insanlarin karsilik buldugu bir kelimeden ibarettir. Bu kelimeti, tanrinin varligiyla bir tutup delil olarak gostermek sacma.
    ···
    1. 1.
      0
      Öncelikle Selam dostum.ilk soruna gelelim o zamanların çok eski zamanlar olduğunu biliyorsun heralde Mevlanın yaşadığı zamanlar.Bu dönemde senin dediğin gibi yürümüyordu herşey ayrıca hikayedede biraz mecaz anlam kulanılmışdır ona göre okuyup cevaplarsanız sevinirim.
      ···
    2. 2.
      0
      O zamanlarin cok eski olmasi, olaylari Belli basli bazi basit mantik suzgeclerinden gecirmeye Engel degil. Atomu parcalamalarina gerek yok. ACI, mutluluk, sevinc, huzun Gibi kavramlarin Elle tutulup gozle goeulemeyen soyut kavramlar oldugunun farkinda olsalar gerek. Primat degil, gelismis insan turleriydi bunlar sonucta.
      ···
  6. 12.
    0
    Şukularsanız sevinirim
    ···
  7. 11.
    0
    Beyler aklımda iyi fikirler var. Eyer beyenilirse yeni hikayelerde gelicektir..
    ···
  8. 10.
    +1
    Rezervasyon
    ···
  9. 9.
    +1
    rezerved
    ···
  10. 8.
    +1
    Buralar değerlenir verilen. Her şuku felsefecinin anasının dıbına 1 dildo
    ···
  11. 7.
    +1
    insan ile toprağın yapısı tamamen farklı. Bu yüzden ateist birine sen topraktan yaratıldığın için sana toprakla vuruyorum demek aaçma. Akıllı bir filozof itin zütüne sokar adamı
    ···
    1. 1.
      -1
      Eyvallah kardeş ilk hikayelerimden acemelik var tabi.
      ···
  12. 6.
    +2
    çok saçma be bilader
    ···
  13. 5.
    +1
    Krds iyi güzelde okumadım
    ···
  14. 4.
    +1 -1
    Tutarsa gibin beni
    ···
  15. 3.
    0
    Bir grup filozof, Mevlana Celaleddin Rumi’ye gelerek birkaç sual sormak istediklerini bildirdiler. Niyetleri, bir şeyler öğrenmek değil, Müslümanları dinleri hakkında şüpheye ve fitneye düşürmekti. Mevlana, adamların halini hiç beğenmedi, onları üstadı Şems-i Tebrizi’ye gönderdi. Bunun üzerine gruptakiler onun yanına gitti.

    Şems-i Tebrizi mescitte talebelere ders veriyordu. Konu teyemmüm abdestiydi; talebelere bir kerbinle teyemmüm abdestinin nasıl alınacağını gösteriyordu. Gelen grup üç sual sormak istediğini belirtti.

    Şems-i Tebrizi, “Sorun” dedi. Adamlar içlerinden birini sözcü seçtiler.

    Adam ilk olarak şunu sordu: “Siz Müslümanlar Allah var dersiniz, ama Allah’ı göstermezsiniz; varsa gösterin, görelim ki inanalım, görmediğimiz bir şeyin varlığına neden hangi mantıkla inanalım ki?” dedi.

    Şems-i Tebrizi, “Öbür sorunu da sor!” dedi.

    Filozof, “Sizler şeytanın ateşten yaratıldığını söylüyor, sonra da onun ahirete cehenneme atılıp ateşle azap edileceğine inanıyorsunuz. Hiç ateş ateşe azap eder, acı verir mi?” diye sordu.

    Şems-i Tebrizi, “Peki, diğer sorunu da sor!” dedi.

    Filozof, “Sizler ‘Herkes dünyada yaptıklarının cezasını ahirette çekecek, orada mahkeme kurulacak, hesap sorulacak’ diyorsunuz. Bırakın insanları, nasıl isterlerse öyle özgür yaşasınlar, ne istiyorlarsa yapsınlar; mahkemeye ne gerek var?” dedi.

    Adam sorularını tamamlamıştı. Şimdi bunların cevabını istiyordu. Kendine göre cevap verilmeyecek sorular sormuştu. Herkes Şems-i Tebrizi’ye bakıyordu. O ise gayet sakindi. Yerinden kalktı, filozofun yanına geldi ve elindeki kerpici adamın başına vurdu. Filozof “Vah başım” diyerek başına sarıldı. Şems-i Tebrizi çok şiddetli vurmamış olsa da adamın canı yanmış ve başı biraz şişmişti. Adam bir sağa bir sola baktı, bu kadar insana birkaç kişi ile yapacağı bir şey yoktu. Hemen dışarı çıktı, başını tutarak o bölgedeki Kadı’ya (Hakim’e) şikayete gitti. Şems-i Tebrizi’yi Kadı’ya şikâyet etti.

    Kadı, “Bu nasıl olur” diyerek Şems-i Tebrizi’yi mahkemeye çağırttı. Durumu sordu. Şems-i

    Tebrizi, “Ben ona kötülük etmedim, sadece sorduğu sorulara cevap verdim” dedi.

    Kadı, “Bu nasıl cevap vermektir. Adam acı içinde kıvranıyor, senden şikâyetçidir, işin aslı nedir?” diye sordu.

    Şems-i Tebrizi şöyle anlattı:

    “Efendim, bu adam bana ‘Allah varsa göster, göreyim ki inanayım’ dedi. Ben de buna, ‘Olan her şey baş gözü ile gözükmez, işte misali’ dedim; başına darbe vurup acıttım. Şimdi bu felsefeci, başındaki acıyı göstersin de görelim. Eğer başında bir acı yoksa niçin beni şikâyete geldi? Varsa göstersin!” dedi.
    Filozof, şaşırarak, “Başımda acı var ama gösteremem” dedi. Şems-i Tebrizi de, ‘işte bu acı gibi, Allah Teala da vardır, fakat kafa gözüyle görülmez, O ancak akılla bilinir, kalple tanınır, ruhla sevilir, ahirette nurla görülür” dedi.

    Şems-i Tebrizi ikinci soruya verdiği yanıtı şöyle açıkladı:

    “Bu adam, sizler ‘Şeytan ateşten yaratıldı, ahirette ateşe atılacak ve ateşle azap görecek’ diyorsunuz; ateş ateşe ne zarar verir ki?’ dedi. Ben de topraktan yaratılan bu insana topraktan yapılmış bir kerbinle vurdum. Ona, ‘Bak toprak toprağa nasıl acı veriyor, biraz daha hızlı vursaydım öldürürdü, demek ki ateş ateşe azap eder demek istedim’ dedi.
    Şems-i Tebrizi üçüncü sorunun cevabını şöyle açıkladı:

    “Bu adam bana, ‘Bırakın insanları dünyada herkes istediğini yapsın, niçin ahirette mahkeme, hesap ve ceza var?’ dedi. Ben de onun başını vurmak istedim ve vurdum. O niçin hemen mahkemeye koştu? Ben ona şunu demek istedim:

    “Bu dünya da herkes istediğini yaparsa âlemi zulüm kaplar. Kendisine zulüm yapılan çok insan var ki zayıftır, zalimden hakkını alamaz. Herkes mahkeme bulamaz. işte Allah ahirette mahkeme kurup herkese yaptığının hesabını soracak, zalimden mazlumun hakkını alacak, gereken cezayı verecek ve adalet yerini bulacak” dedim.
    Felsefeci bu güzel cevaplar karşısında hayret etti, mahcup oldu söz söyleyemez hale düştü. Hâkime dönüp,

    “Ben sorduğum soruların cevaplarını şimdi anladım” dedi.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 2.
    0
    Beğenilirse devamı gelecek.
    ···
  17. 1.
    +7 -2
    Bir grup filozof, Mevlana Celaleddin Rumi’ye gelerek birkaç sual sormak istediklerini bildirdiler. Niyetleri, bir şeyler öğrenmek değil, Müslümanları dinleri hakkında şüpheye ve fitneye düşürmekti. Mevlana, adamların halini hiç beğenmedi, onları üstadı Şems-i Tebrizi’ye gönderdi. Bunun üzerine gruptakiler onun yanına gitti.

    Şems-i Tebrizi mescitte talebelere ders veriyordu. Konu teyemmüm abdestiydi; talebelere bir kerbinle teyemmüm abdestinin nasıl alınacağını gösteriyordu. Gelen grup üç sual sormak istediğini belirtti.

    Şems-i Tebrizi, “Sorun” dedi. Adamlar içlerinden birini sözcü seçtiler.

    Adam ilk olarak şunu sordu: “Siz Müslümanlar Allah var dersiniz, ama Allah’ı göstermezsiniz; varsa gösterin, görelim ki inanalım, görmediğimiz bir şeyin varlığına neden hangi mantıkla inanalım ki?” dedi.

    Şems-i Tebrizi, “Öbür sorunu da sor!” dedi.

    Filozof, “Sizler şeytanın ateşten yaratıldığını söylüyor, sonra da onun ahirete cehenneme atılıp ateşle azap edileceğine inanıyorsunuz. Hiç ateş ateşe azap eder, acı verir mi?” diye sordu.

    Şems-i Tebrizi, “Peki, diğer sorunu da sor!” dedi.

    Filozof, “Sizler ‘Herkes dünyada yaptıklarının cezasını ahirette çekecek, orada mahkeme kurulacak, hesap sorulacak’ diyorsunuz. Bırakın insanları, nasıl isterlerse öyle özgür yaşasınlar, ne istiyorlarsa yapsınlar; mahkemeye ne gerek var?” dedi.

    Adam sorularını tamamlamıştı. Şimdi bunların cevabını istiyordu. Kendine göre cevap verilmeyecek sorular sormuştu. Herkes Şems-i Tebrizi’ye bakıyordu. O ise gayet sakindi. Yerinden kalktı, filozofun yanına geldi ve elindeki kerpici adamın başına vurdu. Filozof “Vah başım” diyerek başına sarıldı. Şems-i Tebrizi çok şiddetli vurmamış olsa da adamın canı yanmış ve başı biraz şişmişti. Adam bir sağa bir sola baktı, bu kadar insana birkaç kişi ile yapacağı bir şey yoktu. Hemen dışarı çıktı, başını tutarak o bölgedeki Kadı’ya (Hakim’e) şikayete gitti. Şems-i Tebrizi’yi Kadı’ya şikâyet etti.

    Kadı, “Bu nasıl olur” diyerek Şems-i Tebrizi’yi mahkemeye çağırttı. Durumu sordu. Şems-i

    Tebrizi, “Ben ona kötülük etmedim, sadece sorduğu sorulara cevap verdim” dedi.

    Kadı, “Bu nasıl cevap vermektir. Adam acı içinde kıvranıyor, senden şikâyetçidir, işin aslı nedir?” diye sordu.

    Şems-i Tebrizi şöyle anlattı:

    “Efendim, bu adam bana ‘Allah varsa göster, göreyim ki inanayım’ dedi. Ben de buna, ‘Olan her şey baş gözü ile gözükmez, işte misali’ dedim; başına darbe vurup acıttım. Şimdi bu felsefeci, başındaki acıyı göstersin de görelim. Eğer başında bir acı yoksa niçin beni şikâyete geldi? Varsa göstersin!” dedi.
    Filozof, şaşırarak, “Başımda acı var ama gösteremem” dedi. Şems-i Tebrizi de, ‘işte bu acı gibi, Allah Teala da vardır, fakat kafa gözüyle görülmez, O ancak akılla bilinir, kalple tanınır, ruhla sevilir, ahirette nurla görülür” dedi.

    Şems-i Tebrizi ikinci soruya verdiği yanıtı şöyle açıkladı:

    “Bu adam, sizler ‘Şeytan ateşten yaratıldı, ahirette ateşe atılacak ve ateşle azap görecek’ diyorsunuz; ateş ateşe ne zarar verir ki?’ dedi. Ben de topraktan yaratılan bu insana topraktan yapılmış bir kerbinle vurdum. Ona, ‘Bak toprak toprağa nasıl acı veriyor, biraz daha hızlı vursaydım öldürürdü, demek ki ateş ateşe azap eder demek istedim’ dedi.
    Şems-i Tebrizi üçüncü sorunun cevabını şöyle açıkladı:

    “Bu adam bana, ‘Bırakın insanları dünyada herkes istediğini yapsın, niçin ahirette mahkeme, hesap ve ceza var?’ dedi. Ben de onun başını vurmak istedim ve vurdum. O niçin hemen mahkemeye koştu? Ben ona şunu demek istedim:

    “Bu dünya da herkes istediğini yaparsa âlemi zulüm kaplar. Kendisine zulüm yapılan çok insan var ki zayıftır, zalimden hakkını alamaz. Herkes mahkeme bulamaz. işte Allah ahirette mahkeme kurup herkese yaptığının hesabını soracak, zalimden mazlumun hakkını alacak, gereken cezayı verecek ve adalet yerini bulacak” dedim.
    Felsefeci bu güzel cevaplar karşısında hayret etti, mahcup oldu söz söyleyemez hale düştü. Hâkime dönüp,

    “Ben sorduğum soruların cevaplarını şimdi anladım” dedi.
    Tümünü Göster
    ···