-
1.
+15 -41Okuyacağınız bu olay tamamen gerçektir korku ve endişe duyabilirsiniz +18 uygulamasına tabi olunTümünü Göster
2. CENiN_DOSYASI #Bölüm_1
Aşağıdaki hikaye Öğretmen Fuat Erdağ ve eşi Füsun Erdağ'ın
başından geçen olayları konu alacaktır. Kişilerin izni sonucu
buraya ve belli sosyal ortamlarda yazıya geçilmesi için izin
alınmıştır.
"De ki ; Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allah'a
sığınırım."
(Felak 4)
Hikaye Fuat Erdağ'ın ağzından yazılmaktadır.
1950'li Yılların başıydı... Genç bir öğretmendim. Eşimle de
çalıştığım okulda tanışmıştım. Kendisi daha sonradan sağlık
problemleri nedeni ile işi bırakmıştı. Çocuğumuz olmuyordu , o
dönemin şartlarıyla bir çok tedavi yöntemi uygulasak da Allah bize
bir evlat sahibi olmayı bağışlamamıştı. Hayatımı eşimin
mutluluğuna adamıştım , birlikte güzel bir yaşantımız vardı.
Füsun'un bir ailesi yoktu... Çocukluğundan beri yalnızdı , zaten 10
yaşından beri yetimhanede yetişmişti. Birbirimize hem aile hem
arkadaş hem de hayat arkadaşı olmuştuk. Bir gün yine babamlarla
birlikte otururken eve faks gelmişti... Faksın içeriğinde tayin
olduğum şehir yazıyordu. Aslında internette araştırırsanız yine
göreceksinizdir.Şanlıurfa'nın Karakeçi köyündeki N*** C*** A***
Orta okuluna tayinim çıkmıştı. Okulun adını okumamla evdekilerin
suratı düşmüştü... O dönemler Karakeçi köyündeki hikayeler bütün
ülkece yaygındı... Büyüye , cine inanan birisi değildim... Bana
yapılan uyarılara da gülüp geçiyordum... Eşimle 1-2 ay gibi bir
sürede hazırlandık ve yarı yıl tatilinin gelmesiyle Şanlıurfa'ya yola
çıktı.
Dönemin otobüsleri ağır ağır gidiyordu... Aslında yaşadığım şehir
ile Şanlıurfa arasında çok fazla bir mesafe de yoktu (Yaşadıkları
şehrin saklı tutulmasını istedikleri için burada detay vermiyorum.)
Beş-altı saatlik bir yolculuğun ardından Şanlıurfa'ya varmıştık...
Sömestır dönemiydi ve ortalığı kar zütürüyordu. Karakeçi köyüne
varabilmemiz zor gözüküyordu ve o geceyi Şanlıurfa'daki
öğretmen evinde geçirmemiz gerekecekti. Merkezdeki öğretmen
evine geçtik... Saat 2-3 sularıydı sabah erkenden yola çıkacağımız
için uyumaya başlamıştık. Bizden başka kalan öğretmen ya da
öğretmen yakını da yoktu... Aslında içerisi biraz terk edilmiş
gibiydi. Sabah olmuştu , kahvaltı yapmak için kafeteryaya indik. O
sırada orta yaşlı bir esnaf vardı... Macun , kağıt helva gibi şeyler
satıyordu. "Hoşgeldiniz Şanlıurfa'ya" dedi. "Hoşbulduk" dedim.
"Maşallah , çok gençsiniz... Talebe misiniz muallim mi ?" dedi.
"Öğretmenim bey amca." dedim. Hangi okulda çalışacağımı sordu.
"Karakeçi köyü N***C***A*** Orta okulu" dedim. Yüzü düşmüştü.
"O köye daha önce gittin mi ?" diye sordu. "Hayır bu ilk gidişim
olacak" dedim... "O köye gidişin olursa dönüşün olmaz evladım...
O köyün bütün yolları yine o köye çıkar.O köyün halkı kafirdir
kafir... Gitme o köye , gerekirse bırak mesleğini ama gitme o köye"
dedi. Eşim huzursuz olmuştu... Onu da alıp odaya çıktım. Biraz
endişeli gözüküyordu , ona nedenini sordum... Sinirliydi ayağa
kalkıp "Bak işte duyduğumuz kaçıncı kötü söz... Belli değil mi
yeterince ? Ben bu köyde yaşamak , çocuğumu orda dünyaya
getirmek istemiyorum." dedi.
Duyduklarımızın birer kuruntudan ibaret olduğunu söyledim...
Halen rahatlamış durmuyordu. Daha sonra sarılıp "Tamam söz ,
sadece 1 ay deneyelim eğer ki rahatsız olursak döneriz.. Anlaştık
mı ?" dedim. istemeye istemeye kabul etmişti... Keşke o zaman
henüz oraya hiç gitmeden dediklerini kabul etseydim. Kahvaltıdan
sonra balıklı gölün yakınındaki otobüs durağına atlayıp Karakeçi
köyüne doğru yola çıktık... Köyün girişine 5 km kala otobüs
durdu... Otobüste bir tek ben ve eşim vardı. "Ne oldu" diye şoföre
sorduk. "Son durak burası , bundan sonrasını yürüyün" dedi. Köye
daha 5 km yol olduğunu ve bavullarla oraya kadar nasıl
gideceğimizi sorduk. "Beni ilgilendirmiyor , o köye yolculuk buraya
kadar.He eğer bana sorarsanız , girmemeniz sizin için hayırlı
olandır." dedi. Ben şaşırmıştım , iyiden iyiye bu iş canımı sıkmıştı.
Eşim şoföre sinirli bir şekilde bakıyordu , adam rahatsız olmuş
olacak ki ; "Hadi , Allah sizi korusun... " dedi... Biz hiç bir şey
demeden otobüsün bizi bırakıp gidişini izliyorduk.
Bavulları ben almıştım , eşimde peşimden beni izliyordu... Sessiz ,
sakin bir yolda yürüyorduk. Bir yandan sohbet ediyorduk... "Bu
köyde anlaşılan bayağı bi aksiyon yaşayacağız" dedim gülerek.
"Bu kadar rahat konuşman beni sinir ediyor" dedi. Üstüne çok
varmadım , sonuçta eşimin bazı problemleri vardı... Bazen ani
tepkiler verebiliyordu. Köye aşağı yukarı 1-2 km kala çalılardan bir
ses duydum. Gülüşme sesleri geliyordu... Füsun korkmuştu. "Hadi
hızlanalım" dedi... "Dur , ne olduğuna bakayım" dedim. "Fuat gel
buraya , gidip ne yapacaksın" diye çıkıştı ama dinlememiştim. Ben
çalılara bakarken bu sefer yolun karşı tarafındaki çalılardan da bir
hareketlilik geldi ve eşimin başına büyük bir taş gelmişti. Füsun'un
alnı yarılmıştı , alnı kan içindeydi... Ordaki çalılara doğru koşmaya
yeltendim ama eşimi yolda yalnız bırakamazdım... Kim var ulan
orda diye bağırdım... Ses seda yoktu , kaçma sesi dahi gelmemişti
ve gülüşmeler devam ediyordu. Füsun korkmuştu , elleri ayakları
titriyordu. Onu bir süre kucağımda ileri bir noktaya taşıdım...
Çantadan bir penye çıkarıp alının sardım... Daha sonra köyün
girişine kadar konuşmadık... Sanırım ikimiz de korkmuştuk...
(Füsun hanım burada olanlar anlatılırken doktorların gözetiminde
ayrı bir odada tutulmuştur.)
Köye girmiştik. Füsun halen kendinde değil gibiydi. Açıkçası az
önce yaşanan taş atma olayı beni de bayağı etkilemişti.
Köye giriş yaptık... Bütün dikkatimi köydeki evlere , sokaklara ,
meydanlara veriyordum.
Kalabalık sayılacak bir köy değildi..55-60 tane hane vardı.Bu
hanelerin bir kısmı da anlatılan olaylar yüzünden köyden göç
etmişti zaten. Köy meydanına gittik , daha öğlen olmamıştı...
"Daha iyi misin" diye Füsun'a sordum... Cevap vermiyordu. Etrafa
korkarak bakıyordu sadece. Alnından damlayan kan yerdeki karları
kırmızı hale getirmişti. Köyde küçük bir muhtarlık vardı , köy
kahvesinin yanında. Zaten o dönemlerde köy kahveleri muhtarın
emrinde olur , bir bakıma onun ofisi gibi olurdu. Füsun ve ben
oturup muhtarın gelmesini bekledik... Aradan 1 saat geçmeden de
muhtar S*** B*** (Rahmetli muhtar , ismi saklı tutulması istendi)
yanımıza gelmişti. Güler yüzlü bir şekilde karşılanmıştık... Bize
kalacağımız evin köyün en güzel konaklarından birisi olduğunu.
Okula bu sene katalitik soba , geniş sıralar gibi şeyler aldıklarını
anlatıyordu... Merak edip sordum. "Buraya gelirken heralde kötü
bir şakaya kurban gittik" diye "Hayırdır öğretmen bey ne oldu ?"
dedi. Eşimin alnını gösterip "Farketmediniz mi ? Bu yara köye 3-4
km uzaklıktaki patika yolda oldu... Çalılardan bir yerden taş atıldı."
dedim. Muhtarın yüzü asılmıştı... "Demeyin yaa" diyerek ayağa
kalktı. "Hayırdır muhtar bey" diye sordum. Füsun'a dönüp "Bizi
biraz yalnız bırakabilir misiniz" dedi.
Füsun ayağa kalktı , tam gidecekken "Hayır , Füsun hanım burda
kalsın.O da burada konuşulacakları duysun istiyorum." dedim.
Kötü şeylerin anlatılacağını bile bile hasta olan eşimi niye yanıma
çağırdım inanın bir fikrim yok. "Siz bilirsiniz" dedi muhtar... "Bak
öğretmen bey , bu köyle ilgili çok hikaye duymuşsunuzdur... Bu
köye Karakeçi'li olandan başka kimse gelmez , kimse uğramaz ,
bizim için de o köyün insanı kafirdir Allah onlara cezalarını veriyor
derler" dedi. Ben dinliyordum... Füsun'da biraz daha dikkatli
dinlemeye başlamıştı... "Anlatılanların her ne kadar yalan kısmı
varsa , gerçeklik kısmı da vardır... Biz bu köyde 3-4 yıldır çok
değişik şeyler çok değişik olaylar yaşadık... Köydeki bütün camileri
kapatıp boşalttık. Köyün erkekleri namaz için camiye gidince o
şerli şeyler evde yalnız kalan hanımlarımıza çocuklarımıza
saldırdı... Köy camimiz çok kere yangına kurban gitti... Duvardaki
yazılar parçalandı. Köylünün hayvanları telef edildi... Ve daha
oncası" dedi... Bunlar anlatılırken Füsun koluma girmiş , kolumu
farkında olmadan sıkmaya başlamıştı. Korktuğu her halinden
belliydi... Ben bir şey diyemedim... Köyün muhtarı bunları anlatınca
"kuruntu" demek saçma geliyor... Önümüze çaylar geldi... "Yok ,
biz eve geçelim." dedim. Konağın anahtarını alıp yola koyulduk.
Füsun muhtarın anlattıklarından sonra haklı çıktığını hissediyordu...
Kendimi onun alnının yarılmasından ben suçlu hissediyordum.Ve
daha olacak pek çok şeyin de aslında suçlusu bendim. Köyü tam
tepeden görecek bir yokuşun sonunda , bahçeli , beyaz renkli , çift
katlı bir konak vardı... Yapısıyla tam bir Ege evine benziyordu.
Füsun evi beğenmişti.Bu bir nebze olsun beni de mutlu etmişti...
Benden önceki öğretmen bu evden 1 ay önce çıkmıştı ama ev
sanki aylardır boş gibiydi... Ortada bir çer çöp yoktu ama yine de
ağır bir kokusu vardı. Uzun süre güneş almadığı belliydi. Gaz
lambalarını , sobayı , kapıları kontrol ettim... Dolaplar temizdi.
Kıyafetlerimizi yerleştirdik ve uyumaya başladık. Füsun'un
yaşadığı olaylar da aslında bu geceyle başlamıştı.
Devam edecek... -
2.
+11Bu ne huur çocuğu gözümü gibtin
-
3.
+7 -1" diye
sordu. Söylentilere kulak asmadığımı , endişelenmediğimi
söyledim. "Ama bu taş atma olayı canımı sıktı biraz muhtar" dedim.
Muhtar biraz sıkılarak ; "Bu köyde evlerin pencerelerine , insanlara
, hayvanlara sürekli bir yerlerden taş fırlatılır... Kim fırlatır , neden
fırlatır kimse bilmez öğretmen bey" dedi... "Nasıl yani nasıl oluyor
bu" dedim... -Soruma cevap alamadan ara sokaktan genç bir
çocuk koştu... "Muhtar , Cemil ağanın evine koş" dedi... Sesi
korkmuş ve heyecanlı gibiydi. Apar topar kalktık , Cemil denen
adamın evine doğru koştuk.
Cemil ağanın da tıpkı bizimkine benzer sarı bir konağı vardı...
Konağın avlusunda paramparça edilmiş bir at yatıyordu. Zavallı
hayvan telef olmuştu. Adam atının başında ağlıyordu... Ailesi ,
özellikle çocukları da korkarak yerdeki atın parçalanmış bedenine
bakıyordu. Cemil ağa ayağa kalktı ve hanımına döndü... "Toplayın
eşyalarınızı , gidiyoruz bu köyden" dedi... Muhtar'ın yakasına
yapıştı , "Sana kaç kere söyledik onlarla mücadele etmek yerine
kaçmayı seçtin sen" diye muhtara çıkıştı... Ben çok dinlememeye
çalışıyordum ama dayanamadım. "Neylerle mücadele edecekti
Cemil bey?" dedim. "Bunlar... " dedi. "Bunlar geceleri evlerimize
taş atıyorlar , camide namaza gitmemize engel oluyorlar , gece
benim atıma binip geziyorlar" dedi... Ben adamı daha da dinlerken
muhtar koluma girip "Gel buraya öğretmen , Cemil ağanın aklı
yerinde değil şimdi" dedi.
Ordan dönerken muhtar sorular sorup onu rahat bırakmayacağımı
anladığı için kendine bir meşkale çıkarıp ofise gitti... Ben de biraz
köy kahvesinde oturduktan sonra karanlığım çökmesine yakın eve
gittim... Füsun evi tertemiz etmişti. Yemeklerimizi yiyip konuşmaya
başladık. Ona köyde bugün yaşananları anlatmamıştım...
Endişelenmesini istemiyordum. Yemeğimizi yedikten sonra
odamıza çekildik , o gün üstümde ayrı bir yorgunluk vardı hemen
uykuya daldım.
- ikinci Gece Yaşananlar (Füsun Hanım anlatıyor... )
Fuat biraz yorgun gibiydi , uykuya dalmıştı... Ben de bir sağa bir
sola dönüyordum ama -
4.
+7 -1Amma zütünün kılı oldunuz feresin sizde
-
5.
+4 -3Okuyan olmadığı için yaşamıyorum hadi eyw
-
6.
+7sola dönüyordum ama bir türlü uyuyamamıştım. Uykumdan kalkıp
su içmek için alt kattaki mutfağa indim. Dolaptan su doldurdum ve
içmeye başladım. O sırada evimizin bahçesinden sesler duydum...
Zıplama , adım atma sesleri geliyordu. Salona gidip gaz lambasını
aldım , sonuna kadar açıp bahçeye baktım. Bahçede 3 tane kız
çocuğu ip atlıyordu... ikisi ipi tutuyor bir tanesi ortada
zıplıyordu.Üçünün de saçı aynı şekilde örülmüş , aynı beyaz
elbiseyi giymiş ve aynı şekilde somurtarak bakınıyorlardı. Beni
farketmişlerdi... Geriye doğru adım atmaya başladım... Bir
tanesinin eliyle beni çağırdığını hatırlıyorum. Korkmuştum yukarı
çıkıp yatağa uzandım ve uyumaya çalıştım.
- Fuat Bey anlatmaya devam ediyor
Sabah uyandığımızda Füsun benden önce kalkıp kahvaltıyı
hazırlamıştı... Uykusuz duruyordu ve normalde asla bu saatlerde
kalkmazdı. Geçirdiği rahatsızlıktan sonra uyku düzeni bizim için
çok önemliydi. "Gece rahat uyudun mu Füsun" dedim. "Evet ,
rahattım." dedi. Füsun'un yalan söylediğini gözlerinden anlarım...
Dün gece uyuyamamıştı. "Bir şey olursa her zaman yanında
olduğumu biliyorsun değil mi ?" diye sordum. Aslında bu
söylediğime şaşırması gerekirdi ama şaşırmamıştı , belli ki
korkuyordu. "Biliyorum , iyi ki varsın dedi gülerek... " Kahvaltımızı
ettikten sonra o günü eşimle evde geçirmek istiyordum... Köy
bakkalına inip biraz çikolata , şekerleme , meşrubat falan
alacaktım... Günü evde geçirmek istiyorduk. Ben kapıdan çıkıp
köye doğru inmeye başladım. O sırada sağı solu inceliyordum...
Bu sefer farklı bir yokuşu kullanmıştım inmek için ve bir çıkmaz
sokak gördüm. Tabelasında "CiN ÇIKMAZI" yazıyordu...
Şaşırmıştım , sanıyorum daha önce böyle bir şeyi Bursa
Cumalıkızık köyünde görmüştüm.
Heralde pek çok köyde bu isimde çıkmaz sokak var diye düşünüp
bakkala indim... Erkek bir bakkal bekliyordum ama 60'lı yaşlarında
zayıf bir teyze bakkalda duruyordu. Alışverişi yaptıktan sonra bana
dönüp "Yeni evli çiftsin , ne güzel mesleğin elinde , kalma bu
köyde evladım... -
7.
+5Beyler okuyanlar kendini belli etsin bölgede kendim çalıp kendim oynuyor gibi oluyorum
-
8.
+4Bu köyün insanı gariptir , bu köyün yeri tekin
değildir." dedi. "Teyzecim herkes öyle diyor ama ben okumuş
etmiş adamım , bunların hepsinin mantıklı bi açıklaması vardır
elbet" dedim... Kadın bir şey demedi , susup gülümsüyordu. Eve
doğru tekrar yokuş çıkmaya başladım , bu sefer de yine aynı Cin
Çıkmazı'nın olduğu bayırı kullanmak istedim. Bayırdan çıkarken az
önce duvarında Cin Çıkmazı yazan sokakta bir şey yazmadığını
farkettim. Elimdeki poşetleri yere bırakıp yakınına gittim... Çıkmaz
sokak aşırı dar ve uzundu... Ucu gözükmüyordu örülen
duvarlardan dolayı. Nerde bu tabela diye ararken kar yağışından
dolayı yere düştüğünü gördüm. Ama bu olayları kafama takmış
olmak bile beni geriyordu.
Eve vardığımda Füsun uyuyordu... Dün geceki uykusuzluğu belli ki
bugün çıkıyordu.Ben de ortalığı toparladım. Kitaplığımı
düzenledim. Okulların açılmasına zaten çok da fazla bir dönem
kalmamıştı. Füsun'un uykusu kısa sürmüştü... Aslında bu biraz iyi
olmuştu , uykusunu alamamıştı bari gece rahat uyuyabilecekti.
Birlikte karnımızı doyurduk , beraber kartlardan fal baktık ,
anlayacağınız iyi bi zaman geçirdik... Gece uykumuza çekilmeden
önce Füsun bana köyde kalıp kalmayacağımızı sordu... "Derse
girene kadar karar vermemekten yanayım" dedim. Peki der gibi
başını salladı , gaz lambalarını söndürüp kapıları kitleyip odamıza
çıktık ve uyumaya başladık.
- Üçüncü Gece Yaşananlar (Füsun Hanım anlatıyor... )
Fuat banyoda sakal traşı oluyordu... Ben de pencere önünde
saçlarımı tarıyordum... Aradan 10-15 dakika geçtikten sonra Fuat
geldi. Yorgunluğu gözünden belliydi ama bu gece uyumasını
istemiyordum.Bir önceki gece gördüğüm çocuklar beni hayli
korkutmuştu... Ama ona bunu anlatamazdım. Fuat uykuya dalmıştı
bile... Ve benim için kabus gibi bir gece yine başlamıştı... Ortalık
sessiz sakin olmasına rağmen , sokaktan insan geçmemesine
rağmen her yerden tıkırtı sesleri duyuyordum. Sanki kapımız
zorlanıyor gibi hissediyordum ama artık aşağı inmeye gücüm
yetmezdi. Ben uykuya dalmaya çalışıyordum -
9.
+3anlat" dedim.. "Bahçemizdeydi... Ata atlayıp gitti ama
yine gelicek" diye ağlamaya devam etti... iyice sinirlenmiştim ve
sağlıklı düşünemiyordum. "Kim o kim ? Füsun söylesene kim o ?"
diye bağırdım... "Adını bilmiyorum... Ne olursun gidelim burdan... "
dedi. Füsun'un uyku ilacını alıp onu bir şekilde uyuttum ama bütün
gece gözüme uyku girmemişti... Artık kabul etmiştim , bu köyde bir
şeyler vardı... Gecenin bir vakti gaz lambası elimde kapıdan çıkıp
muhtarın evine doğru yol aldım.Tam konağımızın kapısından
çıkacakken vazgeçtim gitmekten. Eşimi yalnız bırakmak
istemiyordum. Konağa geri döndüm ama bir sıkıntı vardı , elimdeki
anahtar bir türlü kapıyı açmıyordu.
Kapı bir türlü açılmıyordu... Ben evin dört bir tarafında turluyor ,
girebilecek bir yer arıyordum ama bir türlü bulamıyordum. O sırada
yatak odasındaki gaz lambasına gözüm ilişti... Evden çıkarken
kapattığıma emindim ama şimdi yanıyordu... Füsun diye
sesleniyordum duymuyordu... Kapıyı çaldım açan yoktu... Anahtar
hala kapıyı açmıyordu. Daha sonra tekrar yatak odasını izlemeye
başladım... Duvarda asılı olan gaz lambası birden yere düşmüştü..
Gölgesinden fark edebiliyordum. Ve perdelerin yavaş yavaş
tutuştuğunu gördüm. Odanın içindeki dumanların gölgesi dışarıdan
fark edilebiliyordu. Mutfak penceresini kırıp eve daldım... Füsun
Devam edecek... -
-
1.
0lan hepsine şuku verdim bitirecek misin
-
1.
-
10.
+2 -1Beyler ben ferres ten felan calmadim Allah kuran nimet carpsinki zaten olay bana ait demedim zaten sadece sizlere yazmak için yazdım he ayrıca anama bacima şoven bebekler maks yaslari 12 dır eğer benlede bir sorunu olan varsa da tel yada adres versin sıkıntısını aliyim
-
-
1.
0Ulan huur evladı 1 ay önce yazılmış hikayeyi çalıp koymuşsun işte artistlik yapma alırım ayağımın altına giberim belanı.
-
2.
0Amin çocuğu özele gel
-
1.
-
11.
+3ama tıkırtı sesleri
arttıkça artıyordu... Daha fazla dayanamayıp aşağı inmeye
başladım. Merdivenlerden inince bahçede bembeyaz bir at
olduğunu farkettim. Hayatımda gördüğüm en güzel hayvandı
belkide... Bizim bahçemizde otlanıyordu. Öylesine güzeldi ki Fuat'ı
uykusundan kaldırıp ona göstermek istiyordum... Açıkçası uzun
zamandır hiç bu kadar mutlu olmamıştım.O hayvanı orda görmek
ilginç bir şekilde beni mutlu ediyordu ama gecenin karanlığında
elimde gaz lambası olmasına rağmen beni farketmemişti. Tek bir
noktaya odaklanmış , ordan kafasını ayırmıyordu..Ben de onun
baktığı noktaya baktım , hiç bir şey yoktu.Ama hayvan sanki ordaki
biriyle iletişime geçiyor gibiydi ve aniden şaha kalkıp ormanın
derinliklerine doğru koşmaya başladı... Ben de onunla birlikte
hemen üst kata koştum... Üst kat ormanı görüyordu. Ve sihirli bir
şey görmüştüm adeta... O beyaz at bembeyaz ışıkların arasında
ormana yürüyordu... Arkasından koşmak istedim ve o sırata
Fuat'ın beni tuttuğunu gördüm. Pencere açıktı , tek ayağım
dışarıdaydı ve belki Fuat 2 saniye daha geç kalsa pencereden
aşağı atlamış olacaktım.
- Fuat Erdağ anlatmaya devam ediyor
Füsun'a pencere önünde en az 20 kere seslenmiştim ve hiç
birinde de ses vermemişti. Sanki hipnotize olmuş gibi dışarıya
bakıyordu. Sırtı bana dönüktü , yataktan kalkıp yanına doğru
yaklaşmaya başladım. Bir şeyler mırıldanıyordu... Belki yıllar geçti
ama hiç unutmadım söylediği şeyi. "Le mehhüme bil lükateyş"
arka arkaya bunları mırıldanıyor , ben ona yaklaştıkça sesi daha da
artıyordu. Ve en son çığlık atarak pencereyi açıp atlamaya
yeltendi... Zorlukla tutuyordum. Eşim çok güçlü ya da yapılı birisi
değildi ama o an gerçekten çok güçlüydü... Bütün gücümle onu
tutmaya çalıştım ve içeri çektim.
Füsun yavaş yavaş kendine gelmişti... Söylediği şeyin anldıbını
sorduğumda bir şey demiyordu. Hiç bir şey söylemiyordu nefes
nefeseydi... Su getirdim , suyu içtikten sonra... "Fuat... Fuat ben
çok kötüyüm" diyip ağlamaya başladı... "Ne oldu hayatım , ne
olduğunu anla -
12.
+3yaşlarda bir çocuğun sesiydi bu... Kapıyı araladım. Güler yüzlü bir
gençle karşılaştım... Elinde bir vazo benzeri heykeli de andıran bir
şey vardı... "Köyümüze hoşgeldiniz" dedi. "Teşekkür ederiz ama
saat çok geç , neden bu saatte verdiniz" dedim. "Kusura bakmayın
, gaz lambanızı açık unutmuşsunuz.Biz de evdesiniz uyumadınız
sandık" dedi.. O gaz lambasının merdivenlerden inerken kapalı
olduğuna yemin edebilirdim...
- Fuat Erdağ anlatmaya devam ediyor ;
Aslında hafif bir uykum vardır... Çıt sesi duysam uyanırdım çoğu
zaman ama o gece ne kapı sesi ne de gülüşme sesi duymuştum...
Sabah olunca aşağı inip heykeli görünce anladım eve birinin
getirdiğini... "Füsun , bu nerden geldi" dedim... Olanları anlattı.
Allah Allah dedim , gecenin üçünde neden bizim evimizi izlesinler
ki diye düşünüyordum. Fazla üstelemeden devam ettim... Kahvaltı
için mutfağa geçtik. Karlar eriyince bahçede kahvaltı etmek keyifli
olacaktı. Füsun'a bir isteği olup olmadığını sordum , köy kahvesine
gidip köylü ile tanışacaktım. "Fazla geç kalma , uyuyabilirim belki"
demişti. Merak etmemesini söyleyip yokuşu inmeye başladım...
Sokakta kimse görmemiştim yine. Penceler kapalı perdeler
çekiliydi. Heralde yaşam belirtisi olan tek ev bizimkiydi... Ve köyde
sadece muhtarı , çay ocağında çalışan çocuğu ve Füsun'un
gördüğü hediye bırakan çocuğu görmüştük. Köy kahvesine
oturduğumda da ortalık yine sakindi. Bi çay isteyip beklemeye
başladım.
Yine kahveye ilk muhtar geldi... Ofisine geçmeden doğruca
yanıma gelmişti... Muhtar sıcakkanlı , sevecen , çalışkan bir
adamdı. "Nasılsın öğretmen bey , rahat uyudun mu gece" dedi.
"Çok şükür , evimizi aramadık muhtar bey." dedim. Geceler biraz
daha da serin olur ama alışırsınız dedi. Muhtar bir şey söylemek
ister ama söyleyemiyor gibiydi... Daha sonra dayanamadı , lafa
atıldı "Bu köye tayinin çıktığında hiç endişelenmedin mi ?" diye
sordu. Söylentilere -
13.
+3-birinci gece yaşananlar (geceyi fusun hanım anlatıyor )
Fuat kütüphane gibi bir raf bulmuş kitapları yerleştiriyordu... Ben
de temiz çarşafları seriyordum... Yatak odasındaydım.Ona bugüne
kadar hiç bahsetmedim ama çalılardaki gülüşme sesleri yatak
odamızın baktığı bahçeden de geliyordu. Yatak odamız üst
kattaydı ama yine de duyuyordum... Heralde olanların etkisinde
kalmışım diye düşünüp fazla üstelememiştim... Fuat'ın işi bitip
yanıma gelmişti... Zor bir gün geçirmiştik. Yaşadığım hastalık
nedeni ile aramızda cinsel bir şeyler uzun zamandır geçmemişti.
Yine her zaman olduğu gibi uzun uzun birbirimize baktık ve
uyumaya başladık... O gece saat 2-3 sularıydı... Evin kapısı
çalıyordu. Gecenin bu saatinde kim gelmiş olabilir diye
düşünüyordum. Fuat'ı uyandırmaya çalıştım , uyanmamıştı. Kapı
ısrarla çalıyordu.Ben de geceliğimi üstüme giydim ,
merdivenlerden inmeye başladım. Kapıda bir erkek gölgesi vardı.
Kaçmıyordu. Elinde bir şey vardı... Yavaş yavaş gölgeye doğru
yürüdüm. Kapıyı açmadan "Kim o ?" diye sordum. "Öğretmen beye
hoşgeldiniz hediyesi getirmiştik yenge... " diye bir ses geldi. 20'li -
14.
+2Bunu feres paylasmamismiydi?
-
15.
+2Nie caliyon lan feresten
-
16.
+1 -1Tm devam ediyorum
-
17.
-1Yaz kanka yolculuk yapıyo seni okuyodum
-
18.
+1Devamı gelecek dusa girip geliyorum
-
19.
+1Geldim yaziyorum
-
20.
-1Okduk ya amk
başlık yok! burası bom boş!