-
51.
+1 -1Tm devam ediyorum
-
52.
0Amk ferese girip okuyun bu hırsız bine şuku felan vermeyin
-
53.
0Pipiiiii
-
54.
0Feresin hikayesi lan bu gibik
-
55.
0Feresten çalmış huur cocugu emeğe saygı goster
-
56.
0Çalıntı aq
-
57.
0Devam etme amk kör oldum
-
58.
0reserved
-
59.
0rizorvid
-
60.
0Rezaaab
-
61.
0La feres yazmıştı zaten ne ayak?
-
62.
0Sozluk ne hale gelmis be. Daha 2 hafta onceki hikayenin calinti oldugunu anlamadan rez diyen mallar var
-
63.
0feresin deil mi bu amq
-
64.
-1Devam lan
-
65.
-1Yaz kanka yolculuk yapıyo seni okuyodum
-
66.
-1Okduk ya amk
-
67.
+15 -41Okuyacağınız bu olay tamamen gerçektir korku ve endişe duyabilirsiniz +18 uygulamasına tabi olunTümünü Göster
2. CENiN_DOSYASI #Bölüm_1
Aşağıdaki hikaye Öğretmen Fuat Erdağ ve eşi Füsun Erdağ'ın
başından geçen olayları konu alacaktır. Kişilerin izni sonucu
buraya ve belli sosyal ortamlarda yazıya geçilmesi için izin
alınmıştır.
"De ki ; Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allah'a
sığınırım."
(Felak 4)
Hikaye Fuat Erdağ'ın ağzından yazılmaktadır.
1950'li Yılların başıydı... Genç bir öğretmendim. Eşimle de
çalıştığım okulda tanışmıştım. Kendisi daha sonradan sağlık
problemleri nedeni ile işi bırakmıştı. Çocuğumuz olmuyordu , o
dönemin şartlarıyla bir çok tedavi yöntemi uygulasak da Allah bize
bir evlat sahibi olmayı bağışlamamıştı. Hayatımı eşimin
mutluluğuna adamıştım , birlikte güzel bir yaşantımız vardı.
Füsun'un bir ailesi yoktu... Çocukluğundan beri yalnızdı , zaten 10
yaşından beri yetimhanede yetişmişti. Birbirimize hem aile hem
arkadaş hem de hayat arkadaşı olmuştuk. Bir gün yine babamlarla
birlikte otururken eve faks gelmişti... Faksın içeriğinde tayin
olduğum şehir yazıyordu. Aslında internette araştırırsanız yine
göreceksinizdir.Şanlıurfa'nın Karakeçi köyündeki N*** C*** A***
Orta okuluna tayinim çıkmıştı. Okulun adını okumamla evdekilerin
suratı düşmüştü... O dönemler Karakeçi köyündeki hikayeler bütün
ülkece yaygındı... Büyüye , cine inanan birisi değildim... Bana
yapılan uyarılara da gülüp geçiyordum... Eşimle 1-2 ay gibi bir
sürede hazırlandık ve yarı yıl tatilinin gelmesiyle Şanlıurfa'ya yola
çıktı.
Dönemin otobüsleri ağır ağır gidiyordu... Aslında yaşadığım şehir
ile Şanlıurfa arasında çok fazla bir mesafe de yoktu (Yaşadıkları
şehrin saklı tutulmasını istedikleri için burada detay vermiyorum.)
Beş-altı saatlik bir yolculuğun ardından Şanlıurfa'ya varmıştık...
Sömestır dönemiydi ve ortalığı kar zütürüyordu. Karakeçi köyüne
varabilmemiz zor gözüküyordu ve o geceyi Şanlıurfa'daki
öğretmen evinde geçirmemiz gerekecekti. Merkezdeki öğretmen
evine geçtik... Saat 2-3 sularıydı sabah erkenden yola çıkacağımız
için uyumaya başlamıştık. Bizden başka kalan öğretmen ya da
öğretmen yakını da yoktu... Aslında içerisi biraz terk edilmiş
gibiydi. Sabah olmuştu , kahvaltı yapmak için kafeteryaya indik. O
sırada orta yaşlı bir esnaf vardı... Macun , kağıt helva gibi şeyler
satıyordu. "Hoşgeldiniz Şanlıurfa'ya" dedi. "Hoşbulduk" dedim.
"Maşallah , çok gençsiniz... Talebe misiniz muallim mi ?" dedi.
"Öğretmenim bey amca." dedim. Hangi okulda çalışacağımı sordu.
"Karakeçi köyü N***C***A*** Orta okulu" dedim. Yüzü düşmüştü.
"O köye daha önce gittin mi ?" diye sordu. "Hayır bu ilk gidişim
olacak" dedim... "O köye gidişin olursa dönüşün olmaz evladım...
O köyün bütün yolları yine o köye çıkar.O köyün halkı kafirdir
kafir... Gitme o köye , gerekirse bırak mesleğini ama gitme o köye"
dedi. Eşim huzursuz olmuştu... Onu da alıp odaya çıktım. Biraz
endişeli gözüküyordu , ona nedenini sordum... Sinirliydi ayağa
kalkıp "Bak işte duyduğumuz kaçıncı kötü söz... Belli değil mi
yeterince ? Ben bu köyde yaşamak , çocuğumu orda dünyaya
getirmek istemiyorum." dedi.
Duyduklarımızın birer kuruntudan ibaret olduğunu söyledim...
Halen rahatlamış durmuyordu. Daha sonra sarılıp "Tamam söz ,
sadece 1 ay deneyelim eğer ki rahatsız olursak döneriz.. Anlaştık
mı ?" dedim. istemeye istemeye kabul etmişti... Keşke o zaman
henüz oraya hiç gitmeden dediklerini kabul etseydim. Kahvaltıdan
sonra balıklı gölün yakınındaki otobüs durağına atlayıp Karakeçi
köyüne doğru yola çıktık... Köyün girişine 5 km kala otobüs
durdu... Otobüste bir tek ben ve eşim vardı. "Ne oldu" diye şoföre
sorduk. "Son durak burası , bundan sonrasını yürüyün" dedi. Köye
daha 5 km yol olduğunu ve bavullarla oraya kadar nasıl
gideceğimizi sorduk. "Beni ilgilendirmiyor , o köye yolculuk buraya
kadar.He eğer bana sorarsanız , girmemeniz sizin için hayırlı
olandır." dedi. Ben şaşırmıştım , iyiden iyiye bu iş canımı sıkmıştı.
Eşim şoföre sinirli bir şekilde bakıyordu , adam rahatsız olmuş
olacak ki ; "Hadi , Allah sizi korusun... " dedi... Biz hiç bir şey
demeden otobüsün bizi bırakıp gidişini izliyorduk.
Bavulları ben almıştım , eşimde peşimden beni izliyordu... Sessiz ,
sakin bir yolda yürüyorduk. Bir yandan sohbet ediyorduk... "Bu
köyde anlaşılan bayağı bi aksiyon yaşayacağız" dedim gülerek.
"Bu kadar rahat konuşman beni sinir ediyor" dedi. Üstüne çok
varmadım , sonuçta eşimin bazı problemleri vardı... Bazen ani
tepkiler verebiliyordu. Köye aşağı yukarı 1-2 km kala çalılardan bir
ses duydum. Gülüşme sesleri geliyordu... Füsun korkmuştu. "Hadi
hızlanalım" dedi... "Dur , ne olduğuna bakayım" dedim. "Fuat gel
buraya , gidip ne yapacaksın" diye çıkıştı ama dinlememiştim. Ben
çalılara bakarken bu sefer yolun karşı tarafındaki çalılardan da bir
hareketlilik geldi ve eşimin başına büyük bir taş gelmişti. Füsun'un
alnı yarılmıştı , alnı kan içindeydi... Ordaki çalılara doğru koşmaya
yeltendim ama eşimi yolda yalnız bırakamazdım... Kim var ulan
orda diye bağırdım... Ses seda yoktu , kaçma sesi dahi gelmemişti
ve gülüşmeler devam ediyordu. Füsun korkmuştu , elleri ayakları
titriyordu. Onu bir süre kucağımda ileri bir noktaya taşıdım...
Çantadan bir penye çıkarıp alının sardım... Daha sonra köyün
girişine kadar konuşmadık... Sanırım ikimiz de korkmuştuk...
(Füsun hanım burada olanlar anlatılırken doktorların gözetiminde
ayrı bir odada tutulmuştur.)
Köye girmiştik. Füsun halen kendinde değil gibiydi. Açıkçası az
önce yaşanan taş atma olayı beni de bayağı etkilemişti.
Köye giriş yaptık... Bütün dikkatimi köydeki evlere , sokaklara ,
meydanlara veriyordum.
Kalabalık sayılacak bir köy değildi..55-60 tane hane vardı.Bu
hanelerin bir kısmı da anlatılan olaylar yüzünden köyden göç
etmişti zaten. Köy meydanına gittik , daha öğlen olmamıştı...
"Daha iyi misin" diye Füsun'a sordum... Cevap vermiyordu. Etrafa
korkarak bakıyordu sadece. Alnından damlayan kan yerdeki karları
kırmızı hale getirmişti. Köyde küçük bir muhtarlık vardı , köy
kahvesinin yanında. Zaten o dönemlerde köy kahveleri muhtarın
emrinde olur , bir bakıma onun ofisi gibi olurdu. Füsun ve ben
oturup muhtarın gelmesini bekledik... Aradan 1 saat geçmeden de
muhtar S*** B*** (Rahmetli muhtar , ismi saklı tutulması istendi)
yanımıza gelmişti. Güler yüzlü bir şekilde karşılanmıştık... Bize
kalacağımız evin köyün en güzel konaklarından birisi olduğunu.
Okula bu sene katalitik soba , geniş sıralar gibi şeyler aldıklarını
anlatıyordu... Merak edip sordum. "Buraya gelirken heralde kötü
bir şakaya kurban gittik" diye "Hayırdır öğretmen bey ne oldu ?"
dedi. Eşimin alnını gösterip "Farketmediniz mi ? Bu yara köye 3-4
km uzaklıktaki patika yolda oldu... Çalılardan bir yerden taş atıldı."
dedim. Muhtarın yüzü asılmıştı... "Demeyin yaa" diyerek ayağa
kalktı. "Hayırdır muhtar bey" diye sordum. Füsun'a dönüp "Bizi
biraz yalnız bırakabilir misiniz" dedi.
Füsun ayağa kalktı , tam gidecekken "Hayır , Füsun hanım burda
kalsın.O da burada konuşulacakları duysun istiyorum." dedim.
Kötü şeylerin anlatılacağını bile bile hasta olan eşimi niye yanıma
çağırdım inanın bir fikrim yok. "Siz bilirsiniz" dedi muhtar... "Bak
öğretmen bey , bu köyle ilgili çok hikaye duymuşsunuzdur... Bu
köye Karakeçi'li olandan başka kimse gelmez , kimse uğramaz ,
bizim için de o köyün insanı kafirdir Allah onlara cezalarını veriyor
derler" dedi. Ben dinliyordum... Füsun'da biraz daha dikkatli
dinlemeye başlamıştı... "Anlatılanların her ne kadar yalan kısmı
varsa , gerçeklik kısmı da vardır... Biz bu köyde 3-4 yıldır çok
değişik şeyler çok değişik olaylar yaşadık... Köydeki bütün camileri
kapatıp boşalttık. Köyün erkekleri namaz için camiye gidince o
şerli şeyler evde yalnız kalan hanımlarımıza çocuklarımıza
saldırdı... Köy camimiz çok kere yangına kurban gitti... Duvardaki
yazılar parçalandı. Köylünün hayvanları telef edildi... Ve daha
oncası" dedi... Bunlar anlatılırken Füsun koluma girmiş , kolumu
farkında olmadan sıkmaya başlamıştı. Korktuğu her halinden
belliydi... Ben bir şey diyemedim... Köyün muhtarı bunları anlatınca
"kuruntu" demek saçma geliyor... Önümüze çaylar geldi... "Yok ,
biz eve geçelim." dedim. Konağın anahtarını alıp yola koyulduk.
Füsun muhtarın anlattıklarından sonra haklı çıktığını hissediyordu...
Kendimi onun alnının yarılmasından ben suçlu hissediyordum.Ve
daha olacak pek çok şeyin de aslında suçlusu bendim. Köyü tam
tepeden görecek bir yokuşun sonunda , bahçeli , beyaz renkli , çift
katlı bir konak vardı... Yapısıyla tam bir Ege evine benziyordu.
Füsun evi beğenmişti.Bu bir nebze olsun beni de mutlu etmişti...
Benden önceki öğretmen bu evden 1 ay önce çıkmıştı ama ev
sanki aylardır boş gibiydi... Ortada bir çer çöp yoktu ama yine de
ağır bir kokusu vardı. Uzun süre güneş almadığı belliydi. Gaz
lambalarını , sobayı , kapıları kontrol ettim... Dolaplar temizdi.
Kıyafetlerimizi yerleştirdik ve uyumaya başladık. Füsun'un
yaşadığı olaylar da aslında bu geceyle başlamıştı.
Devam edecek...
başlık yok! burası bom boş!