/i/Korkunclu

Korkularımız yaşamımızı yönlendirir.
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 51.
    +1 -1
    Tm devam ediyorum
    ···
  2. 52.
    0
    Amk ferese girip okuyun bu hırsız bine şuku felan vermeyin
    ···
  3. 53.
    0
    Pipiiiii
    ···
  4. 54.
    0
    Feresin hikayesi lan bu gibik
    ···
  5. 55.
    0
    Feresten çalmış huur cocugu emeğe saygı goster
    ···
  6. 56.
    0
    Çalıntı aq
    ···
  7. 57.
    0
    Devam etme amk kör oldum
    ···
  8. 58.
    0
    reserved
    ···
  9. 59.
    0
    rizorvid
    ···
  10. 60.
    0
    Rezaaab
    ···
  11. 61.
    0
    La feres yazmıştı zaten ne ayak?
    ···
  12. 62.
    0
    Sozluk ne hale gelmis be. Daha 2 hafta onceki hikayenin calinti oldugunu anlamadan rez diyen mallar var
    ···
  13. 63.
    0
    feresin deil mi bu amq
    ···
  14. 64.
    -1
    Devam lan
    ···
  15. 65.
    -1
    Yaz kanka yolculuk yapıyo seni okuyodum
    ···
  16. 66.
    -1
    Okduk ya amk
    ···
  17. 67.
    +15 -41
    Okuyacağınız bu olay tamamen gerçektir korku ve endişe duyabilirsiniz +18 uygulamasına tabi olun

    2. CENiN_DOSYASI #Bölüm_1

    Aşağıdaki hikaye Öğretmen Fuat Erdağ ve eşi Füsun Erdağ'ın
    başından geçen olayları konu alacaktır. Kişilerin izni sonucu
    buraya ve belli sosyal ortamlarda yazıya geçilmesi için izin
    alınmıştır.

    "De ki ; Düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden Allah'a
    sığınırım."
    (Felak 4)

    Hikaye Fuat Erdağ'ın ağzından yazılmaktadır.
    1950'li Yılların başıydı... Genç bir öğretmendim. Eşimle de
    çalıştığım okulda tanışmıştım. Kendisi daha sonradan sağlık
    problemleri nedeni ile işi bırakmıştı. Çocuğumuz olmuyordu , o
    dönemin şartlarıyla bir çok tedavi yöntemi uygulasak da Allah bize
    bir evlat sahibi olmayı bağışlamamıştı. Hayatımı eşimin
    mutluluğuna adamıştım , birlikte güzel bir yaşantımız vardı.
    Füsun'un bir ailesi yoktu... Çocukluğundan beri yalnızdı , zaten 10
    yaşından beri yetimhanede yetişmişti. Birbirimize hem aile hem
    arkadaş hem de hayat arkadaşı olmuştuk. Bir gün yine babamlarla
    birlikte otururken eve faks gelmişti... Faksın içeriğinde tayin
    olduğum şehir yazıyordu. Aslında internette araştırırsanız yine
    göreceksinizdir.Şanlıurfa'nın Karakeçi köyündeki N*** C*** A***
    Orta okuluna tayinim çıkmıştı. Okulun adını okumamla evdekilerin
    suratı düşmüştü... O dönemler Karakeçi köyündeki hikayeler bütün
    ülkece yaygındı... Büyüye , cine inanan birisi değildim... Bana
    yapılan uyarılara da gülüp geçiyordum... Eşimle 1-2 ay gibi bir
    sürede hazırlandık ve yarı yıl tatilinin gelmesiyle Şanlıurfa'ya yola
    çıktı.
    Dönemin otobüsleri ağır ağır gidiyordu... Aslında yaşadığım şehir
    ile Şanlıurfa arasında çok fazla bir mesafe de yoktu (Yaşadıkları
    şehrin saklı tutulmasını istedikleri için burada detay vermiyorum.)
    Beş-altı saatlik bir yolculuğun ardından Şanlıurfa'ya varmıştık...
    Sömestır dönemiydi ve ortalığı kar zütürüyordu. Karakeçi köyüne
    varabilmemiz zor gözüküyordu ve o geceyi Şanlıurfa'daki
    öğretmen evinde geçirmemiz gerekecekti. Merkezdeki öğretmen
    evine geçtik... Saat 2-3 sularıydı sabah erkenden yola çıkacağımız
    için uyumaya başlamıştık. Bizden başka kalan öğretmen ya da
    öğretmen yakını da yoktu... Aslında içerisi biraz terk edilmiş
    gibiydi. Sabah olmuştu , kahvaltı yapmak için kafeteryaya indik. O
    sırada orta yaşlı bir esnaf vardı... Macun , kağıt helva gibi şeyler
    satıyordu. "Hoşgeldiniz Şanlıurfa'ya" dedi. "Hoşbulduk" dedim.
    "Maşallah , çok gençsiniz... Talebe misiniz muallim mi ?" dedi.
    "Öğretmenim bey amca." dedim. Hangi okulda çalışacağımı sordu.
    "Karakeçi köyü N***C***A*** Orta okulu" dedim. Yüzü düşmüştü.
    "O köye daha önce gittin mi ?" diye sordu. "Hayır bu ilk gidişim
    olacak" dedim... "O köye gidişin olursa dönüşün olmaz evladım...
    O köyün bütün yolları yine o köye çıkar.O köyün halkı kafirdir
    kafir... Gitme o köye , gerekirse bırak mesleğini ama gitme o köye"
    dedi. Eşim huzursuz olmuştu... Onu da alıp odaya çıktım. Biraz
    endişeli gözüküyordu , ona nedenini sordum... Sinirliydi ayağa
    kalkıp "Bak işte duyduğumuz kaçıncı kötü söz... Belli değil mi
    yeterince ? Ben bu köyde yaşamak , çocuğumu orda dünyaya
    getirmek istemiyorum." dedi.
    Duyduklarımızın birer kuruntudan ibaret olduğunu söyledim...
    Halen rahatlamış durmuyordu. Daha sonra sarılıp "Tamam söz ,
    sadece 1 ay deneyelim eğer ki rahatsız olursak döneriz.. Anlaştık
    mı ?" dedim. istemeye istemeye kabul etmişti... Keşke o zaman
    henüz oraya hiç gitmeden dediklerini kabul etseydim. Kahvaltıdan
    sonra balıklı gölün yakınındaki otobüs durağına atlayıp Karakeçi
    köyüne doğru yola çıktık... Köyün girişine 5 km kala otobüs
    durdu... Otobüste bir tek ben ve eşim vardı. "Ne oldu" diye şoföre
    sorduk. "Son durak burası , bundan sonrasını yürüyün" dedi. Köye
    daha 5 km yol olduğunu ve bavullarla oraya kadar nasıl
    gideceğimizi sorduk. "Beni ilgilendirmiyor , o köye yolculuk buraya
    kadar.He eğer bana sorarsanız , girmemeniz sizin için hayırlı
    olandır." dedi. Ben şaşırmıştım , iyiden iyiye bu iş canımı sıkmıştı.
    Eşim şoföre sinirli bir şekilde bakıyordu , adam rahatsız olmuş
    olacak ki ; "Hadi , Allah sizi korusun... " dedi... Biz hiç bir şey
    demeden otobüsün bizi bırakıp gidişini izliyorduk.
    Bavulları ben almıştım , eşimde peşimden beni izliyordu... Sessiz ,
    sakin bir yolda yürüyorduk. Bir yandan sohbet ediyorduk... "Bu
    köyde anlaşılan bayağı bi aksiyon yaşayacağız" dedim gülerek.
    "Bu kadar rahat konuşman beni sinir ediyor" dedi. Üstüne çok
    varmadım , sonuçta eşimin bazı problemleri vardı... Bazen ani
    tepkiler verebiliyordu. Köye aşağı yukarı 1-2 km kala çalılardan bir
    ses duydum. Gülüşme sesleri geliyordu... Füsun korkmuştu. "Hadi
    hızlanalım" dedi... "Dur , ne olduğuna bakayım" dedim. "Fuat gel
    buraya , gidip ne yapacaksın" diye çıkıştı ama dinlememiştim. Ben
    çalılara bakarken bu sefer yolun karşı tarafındaki çalılardan da bir
    hareketlilik geldi ve eşimin başına büyük bir taş gelmişti. Füsun'un
    alnı yarılmıştı , alnı kan içindeydi... Ordaki çalılara doğru koşmaya
    yeltendim ama eşimi yolda yalnız bırakamazdım... Kim var ulan
    orda diye bağırdım... Ses seda yoktu , kaçma sesi dahi gelmemişti
    ve gülüşmeler devam ediyordu. Füsun korkmuştu , elleri ayakları
    titriyordu. Onu bir süre kucağımda ileri bir noktaya taşıdım...
    Çantadan bir penye çıkarıp alının sardım... Daha sonra köyün
    girişine kadar konuşmadık... Sanırım ikimiz de korkmuştuk...
    (Füsun hanım burada olanlar anlatılırken doktorların gözetiminde
    ayrı bir odada tutulmuştur.)
    Köye girmiştik. Füsun halen kendinde değil gibiydi. Açıkçası az
    önce yaşanan taş atma olayı beni de bayağı etkilemişti.
    Köye giriş yaptık... Bütün dikkatimi köydeki evlere , sokaklara ,
    meydanlara veriyordum.
    Kalabalık sayılacak bir köy değildi..55-60 tane hane vardı.Bu
    hanelerin bir kısmı da anlatılan olaylar yüzünden köyden göç
    etmişti zaten. Köy meydanına gittik , daha öğlen olmamıştı...
    "Daha iyi misin" diye Füsun'a sordum... Cevap vermiyordu. Etrafa
    korkarak bakıyordu sadece. Alnından damlayan kan yerdeki karları
    kırmızı hale getirmişti. Köyde küçük bir muhtarlık vardı , köy
    kahvesinin yanında. Zaten o dönemlerde köy kahveleri muhtarın
    emrinde olur , bir bakıma onun ofisi gibi olurdu. Füsun ve ben
    oturup muhtarın gelmesini bekledik... Aradan 1 saat geçmeden de
    muhtar S*** B*** (Rahmetli muhtar , ismi saklı tutulması istendi)
    yanımıza gelmişti. Güler yüzlü bir şekilde karşılanmıştık... Bize
    kalacağımız evin köyün en güzel konaklarından birisi olduğunu.
    Okula bu sene katalitik soba , geniş sıralar gibi şeyler aldıklarını
    anlatıyordu... Merak edip sordum. "Buraya gelirken heralde kötü
    bir şakaya kurban gittik" diye "Hayırdır öğretmen bey ne oldu ?"
    dedi. Eşimin alnını gösterip "Farketmediniz mi ? Bu yara köye 3-4
    km uzaklıktaki patika yolda oldu... Çalılardan bir yerden taş atıldı."
    dedim. Muhtarın yüzü asılmıştı... "Demeyin yaa" diyerek ayağa
    kalktı. "Hayırdır muhtar bey" diye sordum. Füsun'a dönüp "Bizi
    biraz yalnız bırakabilir misiniz" dedi.
    Füsun ayağa kalktı , tam gidecekken "Hayır , Füsun hanım burda
    kalsın.O da burada konuşulacakları duysun istiyorum." dedim.
    Kötü şeylerin anlatılacağını bile bile hasta olan eşimi niye yanıma
    çağırdım inanın bir fikrim yok. "Siz bilirsiniz" dedi muhtar... "Bak
    öğretmen bey , bu köyle ilgili çok hikaye duymuşsunuzdur... Bu
    köye Karakeçi'li olandan başka kimse gelmez , kimse uğramaz ,
    bizim için de o köyün insanı kafirdir Allah onlara cezalarını veriyor
    derler" dedi. Ben dinliyordum... Füsun'da biraz daha dikkatli
    dinlemeye başlamıştı... "Anlatılanların her ne kadar yalan kısmı
    varsa , gerçeklik kısmı da vardır... Biz bu köyde 3-4 yıldır çok
    değişik şeyler çok değişik olaylar yaşadık... Köydeki bütün camileri
    kapatıp boşalttık. Köyün erkekleri namaz için camiye gidince o
    şerli şeyler evde yalnız kalan hanımlarımıza çocuklarımıza
    saldırdı... Köy camimiz çok kere yangına kurban gitti... Duvardaki
    yazılar parçalandı. Köylünün hayvanları telef edildi... Ve daha
    oncası" dedi... Bunlar anlatılırken Füsun koluma girmiş , kolumu
    farkında olmadan sıkmaya başlamıştı. Korktuğu her halinden
    belliydi... Ben bir şey diyemedim... Köyün muhtarı bunları anlatınca
    "kuruntu" demek saçma geliyor... Önümüze çaylar geldi... "Yok ,
    biz eve geçelim." dedim. Konağın anahtarını alıp yola koyulduk.
    Füsun muhtarın anlattıklarından sonra haklı çıktığını hissediyordu...
    Kendimi onun alnının yarılmasından ben suçlu hissediyordum.Ve
    daha olacak pek çok şeyin de aslında suçlusu bendim. Köyü tam
    tepeden görecek bir yokuşun sonunda , bahçeli , beyaz renkli , çift
    katlı bir konak vardı... Yapısıyla tam bir Ege evine benziyordu.
    Füsun evi beğenmişti.Bu bir nebze olsun beni de mutlu etmişti...
    Benden önceki öğretmen bu evden 1 ay önce çıkmıştı ama ev
    sanki aylardır boş gibiydi... Ortada bir çer çöp yoktu ama yine de
    ağır bir kokusu vardı. Uzun süre güneş almadığı belliydi. Gaz
    lambalarını , sobayı , kapıları kontrol ettim... Dolaplar temizdi.
    Kıyafetlerimizi yerleştirdik ve uyumaya başladık. Füsun'un
    yaşadığı olaylar da aslında bu geceyle başlamıştı.


    Devam edecek...
    Tümünü Göster
    ···