/i/Sözlük İçi

sözlük içi.
  1. 15.
    0
    Artık param yok, çırak olmak zorunda kalacağım. Oysa, bilindiği gibi maaşlı
    çalışan açlıktan ölür. Gerçekten çok şanssız, hatta nazara gelen biriyim.
    Karım, cüzdanıma bir aziz resmi dikti, üzerimde ise sayısız nazarlık
    taşıyorum. Sonra evin kapısına da tüm çivileriyle birlikte bir at nalı astım.
    Ama yine de şanssızım, şanssız yaşadım, şanssız ölüceğim.

    Kötülüğümü istiyen kişiyi öğrenmek için gittiğim falcı, elimi görür görmez ellerini
    gökyüzüne kaldırdı ve bağırdı: "Oh! ne görüyorum, ne görüyorum". Beni bir korku
    aldı ve ne gördüğünü sordum. Yanıtladı: "Oğlum siyah mı siyah bir yıdız...
    Herkes senin kötülüğünü istiyor". "Eee öyleyse?" diye sordum.
    "Öyleyse cesur ol ve Tanrı'ya inan" dedi. "Fakat
    ben" diye itiraz ettim, "Ben her zaman görevimi yaptım".

    O, "Oğlum çok kişi senin kötülüğünü istiyor... Böyle olunca görevini yapman
    neye yarar? Yalnızca rahat bir vicdana sahip ol".
    O zaman yanıtladım:
    "Vicdanımın şimdiki gibi rahat olması bana yeter.
    Gerisi beni ilgilendirmez".
    ···
  2. 14.
    0
    Bu olay yeni şanssızlığımım başlangıcı oldu. Bu serseri, bir süre önce beş şilteyi
    onarırken, bunların birinde tahta kuruları bulduğumu ve onları yok etmek şöyle
    dursun diğer dört şiltenin her birine bir çift tahta kurusu koyduğumu, bunu, gelecek
    mevsim, şilteleri yeniden onarılmaya göndermelerini sağlamak için yaptığımı anlatarak
    tüm mahalleyi gezdi. Doğruydu ama bir işi becermek için elden gelen yapılmalı.

    Herkes öyle yapıyor ama benimkinin öğrenilmesi için şanssız olmam gerekiyormuş.
    Kısacası, neredeyse bir ayaklanma oldu. Kadınlar dükkanda etrafımı çevirerek beni
    dövmek istediler. Sonunda polis memuru bile geldi ve benden kuşkulandı. Bu kez son oldu.
    Dikiş makinasını ve birkaç eşyayı sattım. Geceleyin hırsız gibi sessiz sedasız gittim.

    Şimdi soruyorum: Benden daha şanssızı var mıdır? Dürüst ve huzurlu çalışmak
    istiyordum. Dahası, birçok kişinin yaptığından çok değil ama işe biraz da ustalığımı
    katıyordum. Kısacası iyi bir işçi olmak istiyordum oysa, işsizdim işte.
    Hiç olmazsa biraz param olsaydı meyhane açardım. Madem ki,
    şaraba su katıldığını herkes biliyor, belki bu işi kıvırırdım.
    ···
  3. 13.
    0
    işimi yalnız başıma yürütemediğim için yanıma bir çırak aldım. Onyedi yaşında
    haylaz bir çoçuktu. Aynı Etopya imparatoru Negus'u andıran esmer derisi ve
    kıvırcık saçları olduğu için ona Negus diyorlardı. O, şilteleri zütürmek ya da almak
    için dolaşıyor, bense çalışmak için dükkanda kalıyordum.

    Bu Negus, çamaşırcılık yapan annesinin baş belasıydı. Onu bir faturayı ödemesi
    için gönderdiğim günlerden birinde geri dönmedi. Futbol maçına ve
    sonra da başka yerlere giderek paraları yemişti. Ama sonunda; dükkana
    gelerek, cüzdanını çaldırdığını söyleyecek kadar yüzsüzlük etti. Ona hırsız
    olduğunu söyledim, o da bana kötü sözlerle karşılık verince bir tokat attım ve
    dükkandan kovmak için zor kullanmak zorunda kaldım.
    ···
  4. 12.
    0
    Bu kez fikir karımındı çünkü, kayınpederim de şilteciydi. Bir dikiş makinesi,
    birkaç demir somya, birkaç portatif yatak, birkaç top şilte kumaşı ve yün ile at
    kılı satın aldım. Zavallı karım, bebek beklemekle birlikte makinede dikiş dikiyor,
    bense yünü tel tarakla taramak gibi daha ağır işler yapıyordum.

    Mahalle çok fakirdi, çok seyrek olarak sipariş geliyordu. Yiyecek yemek bile
    bulamıyorduk. Karıma söylediğim gibi bu kez şanssızlığımı başımızdan savmamız
    çok güç olacaktı. Fakat ilkbahara doğru işler iyi gitmeye başladı.

    Fakirler de temiz olmak isterler, fakir aileler de evi temiz tutmak için her türlü
    özveride bulunurlar. ilkbaharda mahalledeki kadınların çoğu şiltelerini yeniletmek için
    bana geldiler. Bu işlerin nasıl yürüdüğü bilinir. Bir ay önce kimse gelmiyordu, şimdi
    ise elimi hangi işe atacağımı bilemiyordum.
    ···
  5. 11.
    0
    Bu kez gerçekten şanssızlığın etkisi dışındaydım. Fakat hiç bir zaman büyük
    söylememek gerek çünkü, yaptığım bozukluklardan biri önüne
    geçemeyeceğim kadar büyüdü. Bir banyo ısıtıcısı dışarı fırladı. Ateş, bir dolaba,
    sonra da tüm daireye sıçradı. Şanssızlık eseri, teknik işlere meraklı olduğu anlaşılan
    bir çocuk, beni izlemişti. Neler çektiğimi anlatamam. Ceza evine girmeme ramak
    kaldı. Bu kez de dükkanı kapatarak mahalleden çekip, gitmek zorunda kaldım.

    inat bu ya, üçüncü kez dükkan açmak istedim. Artık paralar azalmıştı. iki çocuk
    bir de yoldakiyle durumumuz pek ümit verici değildi. Kent dışında, mezbaha
    taraflarında fakir halkın otuduğu mahalleye gittim ve ufak bir şilteci dükkanı açtım.
    ···
  6. 10.
    0
    Bunu düşünürken, aklıma müşterileri elimde tutmama, hatta işimi arttırmama
    yarıyacak iyi bir fikir geldi. Diyelim ki, bir banyo ısıtıcısını yerine yerleştiricektim.
    ingiliz anahtarıyla civata somunlarını sıkıştırarak zaten eski ve yıpranmış olan
    boruyu duvarın içinde kırılacak biçimde burkuyordum. Gece evi su basıyor, müşteri
    beni çağrıyor, ben de duvarı yararak boruyu değiştiriyor ve iş yapmış oluyordum.

    Böylece daha önce onarmış olduğum yerlerde yapmamaya dikkat ederek, bazı
    bozukluklar yaratıyordum. Sonunda durumu düzelttim. O sıralarda ikinci
    oğlum doğdu ve derin bir nefes aldım .
    ···
  7. 9.
    0
    O yıl şiddetli bir kış oldu ve kar bile yağdı. O, çürük ve eski
    evlerin tümünde patlıyan borular, sayılamayacak kadar çoktu. Öte yandan iyi bir lehimci
    her zaman kolay bulunmadığı için bir banyo ısıtıcısı ya da bir kahve değirmeni bozulunca
    halk su tesisatçısına Tanrı'ya güvenir gibi güveniyordu. Suların akmadığı ya da banyolarının
    su bastığı zaman zengilerin bile ne büyük umutsuzluğa kapıldığını bilemezsiniz. Telefon
    ederler, yalvarırlar, sizi göklere çıkarırlar ve zamanı gelince de soluk almadan parayı öderler.

    Su tesisatçısı çok gereklidir ve gerçekten de tümünün kibirinden geçilmez, onlarla iyi
    geçinmeyenin vay haline! Söylediğim gibi işlerim hemen iyi gitmeye başladı. Dükkan
    küçüktü, karanlıktı, vitrinine bir düzine musluktan başka bir şey koymuyordum
    ama bir çok kişi beni çağırıyordu. Kısa zamanda bütün gün çalışmaya başladım.

    Eğer, benimkinin tam karşısına bir başka tesisatçı dükkanı açmamış olsaydı,
    bu kez işlerim kesinlikle pürüzsüz gidecekti. Bu sarışın, ufak tefek, sezsiz, büyük kafalı
    bir gençti. Hemen hemen hiç boynu olmadığı için kafası göğsüne gömülmüştü.
    ilk iş olarak müşterileri elimden almaya koyuldu. Bana zarar vermeye kararlı
    göründüğü için; eğer, önlem almazsam başarılı olacağına inandım.
    ···
  8. 8.
    0
    Ayakkabıcılıkta ısrar etmenin boş olduğunu anlayınca meslek değiştirmeye karar
    verdim. Delikanlılığımda bir sıhhi tesisatçının yanında çalışmıştım, onun için bir
    lehimci dükkanı açmayı tasarladım.

    Bu kez de herşeyi düşünerek yaptım, kentin merkezinde, su boruları çürük ve tüm
    tesisatları yıpranmış olan, tümüyle eski evlerden oluşan bir mahalle seçtim.
    Nemli, güneş görmeyen, tıpkı bir mağaraya benziyen bir sokakta, biri kömürcü diğeri
    ütücü olan iki dükkan arasında yer buldum. Birkaç demir, birkaç kurşun boru, birkaç
    lavabo ve musluk aldım ve üzerinde, şu yazıların bulunduğu bir levha yazdırdım:
    "Sıhhi tesisat ve teknik işler bürosu, evlere sevis yapılır, isteğe göre önceden
    fiyat bildirilir." iş, çabucak iyi gitmeye başladı.
    ···
  9. 7.
    0
    Böylece hep neşeli, hep nazik ve keyifli, hevesle çalışarak yeterince kazanmaya
    başladım. Herkes beni seviyordu. Bilindiği gibi ihtiyar ayakkabı tamircisi dışında.

    O sıralarda ilk oğlum dünyaya geldi. Aynı günlerde nasıl oldu bilmiyorum, belki de
    yağmurdan, ne yazık ki pençe yaptığım ayakabılardan biri açıldı. Müşteri itiraz etmek için
    dükkana geldi. Raslantı eseri tam o günlerde onardığım ayakkabılar açılmaya başladı.

    Bu gibi şeylerin nasıl yayıldığı bilinir. Tüm mahallede herkes olayı biribirine anlattı ve
    o günden sonra hiç kimse bana gelmedi. Müşterilerin tümü ihtiyara döndü. O, dükkanın
    camları ardında kendi kendine gülüyor ve kınnapı batırıp çekmekten başka iş yapmıyordu.
    Bense toptancının beni dolandırdığını, benim suçum olmadığını açıklayarak bas bas
    bağrıyordum ama kimse bana inanmıyordu. Sonunda; devralacak birini buldum
    ve birkaç kuruşla birlikte oradan çekip gittim.
    ···
  10. 6.
    +1
    Rezerve
    ···
  11. 5.
    0
    Başlangıçta herşey iyi gitti. Başarılıydım, gençtim, cana yakındım,
    çalışırken şarkı söylüyor, patronlarının ayakkabılarını getiren hizmetçilere
    her zaman söyliyecek güzel sözler buluyor ve onlarla şakalaşıyordum. Dükkanım
    artık mahallenin salonu haline gelmişti ve kısa zamanda o kötü ihtiyarın
    tüm müşterilerini elinden almıştım. Öfkeleniyordu ama yapacak birşey yoktu
    çünkü ben aramızdaki rekabeti kızıştırmak için daha düşük fiyata çalışıyordum.

    Doğal olarak bir de planım vardı; tüm müşterilerimi avucumum içinde hisseder
    hissetmez onu uyguladım. Bir ayakkabıya kösele taban, diğerine ise kösele taklidi
    olan işlenmemiş bir taban koyarak sırayla yapmaya başladım. Yani birine koyuyor
    diğerine koymuyordum. Daha sonra bu işin farkedilmediğini görerek cesaretlendim ve
    tümüne koymaya başladım. Gerçekte bu tam anlamıyla karton değildi ama savaş
    boyunca üretilmiş olan sentetik bir üründü ve yemin ederim ki, köseleden daha da iyiydi.
    ···
  12. 4.
    0
    Başkalarından daha dürüstçe olmasa da her zaman işlerimi dürüst olarak yürütmeye
    çalıştım. Çünkü, bilindiği gibi hepimiz kusurluyuz yalnızca Tanrı kusursuzdur.

    Evlendikten hemen sonra karımım parasıyla bir dükkan açarak ayakkabı
    tamirciliğine başladım ve bir memur mahallesi seçmekle iyi yaptım. Memur olarak
    çalıştıkları ve işyerinde iyi görünmek zorunda oldukları için, halktan kişiler olan
    bizim gibi yırtık ayakkabıyla gezemezler. Dükkanım, mahallenin tam ortasında,
    içinde en az binlerce memurun oturduğu köhne evlerin arasındaydı.

    Aynı caddede, benim tam karşımda başka bir ayakkabı tamircisi vardı.
    Yetmiş yaşlarında ve nereydeyse önünü göremeyen yarı kör bir ihtiyardı.
    Dükkanı açtığım gün benimle kavga etmeye geldi. Baykuş öyle kötü bir
    adamdı ki, karım bana nazardan korunmam için dikkatli olmamı söyledi.
    Bense ona kulak asmamakla iyi etmedim.
    ···
  13. 3.
    0
    Ne olur ne olmaz tutarsa okurum rez
    ···
  14. 2.
    +1
    gibseler okumam bune aq özet geç tutmaz
    ···
    1. 1.
      0
      Bi BiSKREM VERSEM
      ···
    2. 2.
      0
      Ozaman okurum şuku
      ···
  15. 1.
    +1 -1
    iLK HiKAYEMDiR LÜTFEN GEREKSiZ ENTRY GiRMEYiNiZ

    EDiT:HiKAYE BiTTi
    5 PARTTA BiTER

    Şanssızlık beni her yerde izliyor, eminim ki,
    doğduğum gün gökyüzünde birkaç kötü yıldız,
    gezegen ya da herhangi bir gök cismi vardı.

    Bir süre önce çalışmak için Fransa'da bulunmuş ve dönmüş olan bir
    teknisyenle tanıştığımı anımsıyorum; o da şanssız olduğunu söylerdi.

    Bu teknisyen birkaç delikanlıyla el ele vemişti: Geceleri arabayla
    dolaşıyorlar dükkanların kepenklerine zincir bağlayarak arabayı çalıştırıyorlar,
    böylece kepenk fırlayarak sarılıyor, onlar da içeri girip eşyaları çalıyorlardı.

    Her neyse, bu teknisyenin göğsünde bir giyotin dövmesi vardı. Üzerinde ise fransızca
    sözcüklerle; italyanca'da "hiç şansım yok" anldıbına gelen şu yazı yazılıydı:
    "Pas de chance" göğsünün kaslarını hareket ettirdiği zaman giyotinin
    bıçağı gibi görünüyor, teknisyende sonunun böyle biticeğini söylüyordu.
    Gerçekten de, giyotine gitmedi ama beş yıllık hapis cezasına çarptırılmayı başardı.

    Şimdi aynı yazıyı benim de göğsüme yazdırtmam gerekiyor. Çünkü herkes
    benim yaptığımı yapar ama onların işleri iyi giderken benimki ters gider.
    Demek ki şanssızım ve birisi kesinlikle kötülüğümü istiyor,
    ya da dünyanın benimle alıp veremediği var.
    ···