1. 31.
    0
    düştüğüm yer öyle açık seçik ki
    başucumda bir sen varsın bir de evren
    saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
    yalnızlığım benim çoğul türkülerim
    ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi
    ···
  2. 30.
    +1
    Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
    Küçük bir sahil kasabasına,
    Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...

    Hayatından memnun olan yok.
    Kiminle konuşsam aynı şey...
    Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

    Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
    Bir kendisi.
    Bu yeter zaten.
    Herşeyi, herkesi zütürdün demektir.
    Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
    Ama olmuyor.

    Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
    Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

    Böyle gidiyoruz işte.
    Bir yanımız "kalk gidelim",
    öbür yanımız "otur" diyor.

    "Otur" diyen kazanıyor.
    O yan kalabalık zira...
    iş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
    Güvende olma duygusu...
    En kötüsü alışkanlık.
    Alışkanlığın verdiği rahatlık,
    Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
    Kalıyoruz...
    Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

    Evlenmeler...
    Bir çocuk daha doğurmalar...
    Borçlara girmeler...
    işi büyütmeler...
    Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.

    Misal ben...
    Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
    Değil bu şehirden gitmek,
    iki sokak öteye taşınamıyorum.
    Alıp zütürsem gelmez ki...
    Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
    Herkes onu, o herkesi seviyor.
    Hangi birimizle gitsin?

    "Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
    Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
    Kendi imalatımız küfeler.

    Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
    Ölüm var zira.
    Ölüme inat tutunmak lazım,
    inadına kök salmak lazım.

    Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
    Var tabii yapanlar, ama az.
    Sadece kaymak tabakası.
    Hepimiz kaçabilsek...
    Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
    Gün içinde mesela...
    Küçücük gitmeler yapabilsek.

    Ne mümkün.
    Sabah 9, akşam 18
    Sonra başka mecburiyetler
    Sıkışıp kaldık.
    Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
    Bu kadar ağır olmamalı.

    Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
    Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
    Ne saçma...
    Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
    Galiba.

    Ben her bahar aşık olmam ama
    Her bahar gitmek isterim.
    Gittiğim olmadı hiç,
    Ama olsun... istemek de güzel.

    özet:am züt meme
    ···
  3. 29.
    0
    bir gün siyaset meydanı programında dönemin ülkü ocakları başkanı mehmt gül ile beraber konuktur. konu nazım hikmete gelir. mehmet gül nazım hikmeti karalamak ndıbına sürekli olarak "nazımın annesi yahya kemalle yatıyordu. bu yüzden de konümist oldu. bu tür şeyler çocuklarda ters etki bırakır" deyip durmakta ve nazımın annesine dil uzatmaktadır. bir ara dayanamayan can yücel sertçe çıkışarak; "ulan onu anladık tamam da senin ananı hangi komünist s*kti de sen faşist oldun" şeklinde ayarını vermiştir.
    ···
  4. 28.
    0
    bir gün bir konferansta can baba gelir konuşur konuşur ama bir terslik vardır can baba'nın ağzından tek bir küfür çıkmamıştır. millet artık can baba acaba hasta falan mı diye düşünmeye başlar. tam kürsüden ayrılır 3-5 adım atar ve geri döner mikrofona "kusura bakmayın akşam akşam beyninizi gibtim" der herkes rahat bi nefes alır.
    ···
  5. 27.
    +1
    “Memleketin hali benim halim,
    öyle bir kabız olmuşum ki
    boğazıma kadar tak içindeyim... ”
    ···
  6. 26.
    0
    Eşcinsellerle ilgili bir konuşmasında "kendi zütüne sahip çıkamayan davaya nasıl sahip çıksın" diyerek homofobisini dillendirmiş
    ···
  7. 25.
    0
    can baba, bir takım hayranları ve arkadaşlarıyla bir yerlerde içer, sohbet eder. aynı grup, sabahın 5i 6sı gibi pek de kimsenin bulunmadığı kıbrıs şehitleri caddesinde yürürken, can baba birden durur ve yere yatar. yanındakiler de aynı şeyi yaparlar. can baba, gözlerini kırpmadan gökyüzüne bakmaktadır. hayranlardan birisi dayanamayıp sorar:
    - can baba, ne görüyorsun, bize de söyle...
    can yücel, gözlerini gökyüzünden gözlerini ayırmadan, ondan Ulvi ya da şairane bir cevap bekleyen vatandaşa cevap verir:
    - çok sarhoşum, .mına koyim..
    ···
  8. 24.
    0
    can babaya bir gün sormuşlar hangi takımı tutuyorsunuz diye kendi takımlarımı demiş.
    ···
  9. 23.
    +1
    “kadınlar doğurdular beni bağıra bağıra
    gine onlar öldürecekler beni aşktan
    bağırta bağırta... ”
    ···
  10. 22.
    +1
    Bir panelde üniversiteli öğrenci sorar:
    -Neden okuduğumuz bütün şairler erkek kadınlardan iyi şair çıkmaz mı?
    Can yücel: biz şiiri gibimizle mi yazıyoruz ne bileyim ben..
    ···
  11. 21.
    +1
    Hayata tersten başlamak (bkz: The Curious Case of Benjamin Button)
    ···
  12. 20.
    +1
    ördek çükü gibi bi şey bu hayat
    tuhaflığı ölümden geliyor
    daha doğrusu doğmaktan..

    Can Baba
    ···
  13. 19.
    0
    seviye yükseltme bin
    ···
  14. 18.
    0
    eğer şiirin adı gerisi ezberimde değil copy paste yapmayın lan amcıklar
    ···
  15. 17.
    0
    ekşici bin dolu bu başlık
    ···
  16. 16.
    0
    SEKE SEKE
    çatlak yüreğimle türkülü yollara
    düştüm ki o kadar olur
    seke seke ben geldim
    gibe gibe gidiyorum...
    ···
  17. 15.
    +1
    Yaşamak ne güç şeymiş
    Kadınlar öğrettiler bana
    Başta anam
    Hamamda kaynar sular dökerek başımdan
    Onlar uyandırdılar beni çocukluktan
    Erkek olup üstlerine çıkayım diye
    Bu öyle bir esatır ki
    Hem yesir tüccarı olacaksın, hem yesir
    Ve vücutlarının akkağıtlarına yazdığım o şiir değil,
    med-cezir...
    Kadınlar doğurdular beni bağıra bağıra
    Gine onlar öldürecekler beni aşktan
    Bağırta bağırta...
    ···
  18. 14.
    +1 -1
    sarhoştu lan bu şair
    ···
  19. 13.
    0
    içerimde bir takluk var
    yıkıyorum, yıkıyorum, yıkılmıyor.

    yüzümde bir maske var
    çekiyorum, çekiyorum, çıkmıyor.

    böğrümde bir ölü çocuk
    ölüyorum, ölüyorum, ölmüyor.

    gözümde bir çakmak var
    çakıyorum, çakıyorum, çakıyor

    suratınıza!
    ···
  20. 12.
    0
    bütün kızlar, erkeklerin lodoslarına karşı
    hem giyinmiş hem soyunmuşlar
    hem de kapanmışlar içlerine
    badem taneleri gibi
    ve lodos vurdukça
    o eteklerini kaldıran lodos
    doğdukça doğurdukça kendilerini
    kocasız bir bebek gibi...
    deniz tanrısı gelecek de o güzelim kızları
    öpüp okşayacakmış...
    başka ve o yaşta
    niye beklesinler ki
    kayaların başında
    o dallı giysileriyle
    kimi bekler ki onlar
    poseydon'dan başka
    bu kayalarda durmuş
    bu kızlar ne bekler ki
    bir aşk için boğulmaktan başka...
    ···