/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 1.
    +9 -3
    Ben zuzumbilesi...
    9 sene oldu sözlükten ayrılalı. Belki herşey değişmiştir. Eskilerden kalanalr yada yenilerden beni hatırlayan var ise yeni hikaye ile sizlerleyim. Umarım eski günleri yakalarız. Eskiden olduğu gibi küfür edip anancılık yapan arkadaşlar olursada umursamadan anlatmaya devam edeceğim.

    BÜYÜCÜ BABANNEM

    Herkesin hayatında çok güzel diye hatırladığı bir dönem vardır. Benim ise o dönemler sanki bir gün olmuş ve bitmişçesine, rengi solmuş fotoğraflara bakıp hayallere dalmakla geçen hatıralardan başka bir şey değildi.
    Babam öğretmendi. Samsun’un bir ilçesinde, küçük bir köy okulunda öğretmenlik yapıyordu. Ben ise ilçedeki bir okulda liseye yeni başlamıştım. Annem Samsunlu olduğu için babam ile evlendikten sonra burada yaşamaya karar vermişlerdi. Köyün, sarı boyalı, tek katlı, çevredeki diğer evlere göre, daha küçük bir bahçesi olan 70 metrekare lojmanında mutlu mesut yaşıyorduk. Ablam Zeynep benim nur yüzlü ablam… Sim siyah kocaman gözleri ile anneme öyle çok benzerdi ki. Annemi kaybettikten sonra hep onun gözlerinde aradım annemi... Onun o güzel gözleri ile anneme benzeyen kokusunu hiç unutamam. Birde can verirken elimi sımsıkı tutup ne söylediğini anlamadığım o mırıldanmasını…
    Annem ile babam evlendiklerinde babaannem ile halalarım bu durumu hiç sindirememiş, ikisini ayırmak için araya türlü türlü kişileri sokup iftiralarda bulunsalar da başaramamışlardı. Ailem ise tüm bu olanlardan kaçıp Samsun’a taşındıktan sonra, durumların artık sona erdiğini sanmışlardı. Ama aslında asıl olayların başlangıcında olduklarından haberleri yoktu…
    Kurban Bayram’ına 2 gün kalmıştı, çocuktum daha… içimde, şimdi zerresi bile olmayan bayram sevinçleri vardı. Babamın aldığı bayramlıkları giymenin hayalini kurarak ders çalışırken bahçemizin önünde gelen sesler ile başımı kaldırıp camdan baktım. Yıllarıdır görmediğim babaannem ve iki halam ellerinde çantalar ile eve doğru yaklaşıyorlardı. Annem ile ablam yer sofrasını kurmuş yaprak sarması yapıyorlardı. Anneme hem heyecanlı hem de korkak bir ses tonu ile anne, anne… babaannemler gelmiş. Eve doğru geliyorlar. Zile basacaklar dedim. Annem bunu duyduğunda o neşeli surat ifadesi öylesine bozulmuştu ki ne yapacağını bilemiyordu. Belki, babam evde olsaydı kendini biraz olsun daha iyi hissedebilirdi. Kaçıp geldikleri korkular, tam unutuldu derken yine yanı başlarına gelmişti.

    Onlar kapıya vurmadan ablam ile gidip dış kapıyı açtık. Onları gördüğümü fark etmemiş olacaklar ki, sanki etrafta bir şey ararcasına bahçeye göz gezdiriyorlardı. Annem ise perdenin arkasından onları izliyordu. Babaannem bizi gördüğünde o korkunç surat ifadesini, ne kadar gülümseyerek kapatmaya çalışmış olsa da çocukta olsam, o gözlerindeki hainlik dolu bakışları anlayabiliyordum. Yine de çocukluk belki elleri boş gelmemiştir, sevdiğimiz bir şeyler getirmiştir umudu ile koşa koşa yanlarına gittik. Bana ve ablama öylesine sıkı sarıldı ki sanki yıllardır bizim hasretimiz ile yanıp tutuşuyor gibiydi.
    Bu sırada halalarımın gözleri annemi arıyordu ama perdenin arkasından annemin onlara baktığının farkında değillerdi. Ablam çok iyi niyetliydi hemen onların sevgi dolu sözcüklerine aldanıp yakınlık göstermişti. Benim içimde ise yılardır görmediğim için en ufak bir sevdi hissiyatı oluşmuyordu.

    Bir süre sonra içeri geldiler. Annem evimize kadar geldikleri için yine de babaannemim elini öpmek için eğildi. Geçmişten gelen nefretlerinde en ufak bir soğuma yoktu. Annem eğildiği anda babaannem hemen elini arkasına tutup öpmesine izin vermedi. Ne de olsa babamın annesi olduğu için, bunca şeyler yapmış olsalar da ona saygıda kusur etmemeye çalışıyordu. Oturup konuşmaya başladıklarında sohbet daha-daha nasılsınız dan, annemi ve ablamı süzercesine bakışlarından daha fazla ileri gidemiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +4
    Aradan biraz zaman geçtikten sonra küçük halam; yenge biz çantalarımızı yerleştirelim bir oda göster. dedi. Evimiz küçük olduğu için annem onları mecburen yatak odasına almak zorunda kaldı. Zaten yatak odasından başka ablam ile kaldığımız küçük oda vardı. Bunun dışında oturma odasındaki koltukların haricinde yatılabilecek bir yer yoktu. Onlar odaya girer girmez hemen kapıyı arkadan kilitlediler. Annem durumdan istifade hemen beni okula yollayıp babamı olanlardan haberdar etmem ve eve gelirken bir şeyler almasını söylemem için beni yolladı.
    Evden çıktığımda patika yola girmem için mecburen yatak odasının önünden geçmem gerekiyordu. Zamanında eve göçerken perde ölçülerini yanlış aldıkları için evdeki bütün perdelerin boyu pencerelerin bittiği yerden bir karış yukarıda kalıyordu. Çocuk aklı işte, merak edip ellerimi yüzümün yanlarına tutup içeri baktığımda babaannemin beline kadar yatağın altına girdiğini, büyük halamın kapının pervazına çantasından çıkardığı kağıt parçalarını yerleştiğini, küçük halamın ise yastıkların üzerine yakından bakıp bir şeyler aradığını gördüm. O zamanalar ne yaptıklarını anlamamıştım. Yakalanırım korkusu ile hemen koşarak okula, babamın yanına gittim. Babam okulun bahçesindeki kırık bankta başka bir öğretmen arkadaşı ile sigara içiyorlardı. Hemen koşarak; baba, babaannemler geldi annem seni eve çağırıyor evde bir şey yokmuş eve ekgib görmen lazımmış dedim. Babam onların geldiğini duyduğunda sevinmek ile üzülmek arasında kalmıştı, o şaşkınlık ile kalkarken bardaktaki su bacağına döktü. Hızlıca okulun içine gidip yine aynı hız ile kısa sürede çıkmıştı.
    Köyümüzde market gibi bir şey yoktu, ne de olsa ilçe merkezinden gelen seyyar arabalar ile günün belirli saatlerinde meyve sebze, ekmek ve şeker gibi temek ihtiyaçları satmaya gelen birilerinden alışveriş yapıyorduk.
    Babamla birlikte yolun kenarında bekleyip arabanın geçmesini bekledik. Bir şeyler aldıktan sonra eve geldik. Babaannem, babamın geldiğini gördüğünde ağlaya ağlaya koşup boynuna sarıldılar. Halalarım ise başlarındaki oyalı eşarpları ile ağlama numarası yaparak, bu duruma üzülüyormuş gibi gözlerini siliyorlardı.
    O akşam babaannemler öylesine mutlu ve bize karşı yakın davranıyorlardı ki, sanki geçmişte bizimkilere yaptıkları her şey unutulmuş, tüm ilişkilere yeniden başlıyor gibiydi. Babam eve geldikten sonra anneme o kadar iyi davranmaya başlamışlardı ki yemek hazırlarken bile halalarım, sen dur yorulma biz yaparız deyip mutfakta dört dönüyorlardı. Babamda ise tüm bu olanlardan çok mutlu görünüyordu. Gece olup yatma saatimiz gelmişti. Yatak odasında, küçük halamın da yatması için yer yatağı açıp onları uyumaları için hazır hale getirdik. Bir süre sonra da ablam ile annem bizim yatağımızda babam ile ben ise oturma odasındaki koltuğa yattık. Babam günün yorgunluğu ile hemen uyumuş olsa da ben yerimden rahatsız olduğum için gözüme bir türlü uyku giymiyordu. Oturma odasındaki duvar saatinin tıkırtısı da uyumamam için, sanki beynimin içinde çalıyordu. Gece su içmeye kalktım. Oturma odamızın panjurunun ipi koptuğu için açık hali ile duvara sabitlenmişti. Dışarıda ki sokak lambasının ışığı odanın içini aydınlatıyordu. Ev küçük olduğu için çok şekilsizdi. Oturma odasından mutfağa gidebilmek için yatak odasının önünden geçmem gerekiyordu. Kapının önünden geçerken içerinin aydınlık olduğunu, kapının altından gelen ışıklardan fark ettim. Bu yanan ışık odanın ışığından ziyade içeride mumların yarattığı kör bir ışık gibi yansıyordu. içeriden, fısıldarcasına, babaannemin dua gibi bir şeyler okuduğunu duymuştum ama çocuk aklı, namaz kılıyor olabileceğini düşünmüştüm. Aradan biraz zaman geçti. Neler olduğunu merak ettiğim için koridorun bir ucundan gizlice yatak odasının kapısını gözlüyordum. içerideki fısıldamalar hiç bitmiyordu. Teravih namazı dahi kılacak olsalar bu kadar uzun sürmesi imkansızdı. Fısıldamalar kesildikten sonra kapı kolunun gıcırdaması duyulmayacak şekilde yavaş yavaş açıldığını fark ettim. O anki yakalanma korkusu ile koltuğa doğru uzanıp uyuma numarası yapmaya başladım. Büyük halam annemlerin yattığı odanın kapısı kapalı olduğu için oraya bakmadan gelip bizim odaya göz ucu ile baktı. Gözümü kısıp olan biteni anlamaya çalışıyordum. Arka tarafa eli ile gel işareti yaptı. O sırada babaannem elinde bir şeyler ile tuvalete girip elindekileri tuvaletin içine attığının sesini duydum. Ardından da bir su döküp ellerini bile yıkamadan hemen odaya dönüp kapıyı kapattılar. Neler olduğunu anlayamıyordum. Sanki bana heyecanlı bir oyun gibi geliyordu ve yakalanmamış olmanın verdiği heyecanı ile içim içime sığmıyordu. Öylece yattığım yerde uyumuşum. Sabah olduğunda annemin mutfaktan gelen tıkırtıları ile uyandım. Ocakta kaynayan çay suyunun yan tarafında yufka ıslatıp kızartıyordu. Sesleri halamlarda duymuş olacaklar ki hepsinin suratı bir karış, buraya geldikleri kıyafetler ile mutfağa girdiler. Onlar otururken ben odalarına baktığımda, yatakta hiç yatılmış gibi bir bozukluk yoktu. Annemin yere serdiği yatak aynı bıraktığı gibi duruyordu sadece gelip geçerken üzerine basıldığının anlaşıldığı ayak izleri vardı. Hepsinin gözünden adeta uykusuzluk akıyordu. Gece her ne yaptılar ise sabaha kadar uyumadıkları her hallerinden belliydi. Odanın içindeki kibrit ve mum kokusu ise hala duruyordu. Kahvaltı masasında ağızlarını bıçak açmıyor gözleri ile alttan-alttan bıyık altından gülerek sinir bozucu bir ifade ile anneme bakıyorlardı. Öylesine gergin bir ortamdı ki ağızlarını bıçak açmıyordu. Babaannem birden masadan kalkıp, gelin hanım bakıyorum da çok neşelisin, merak etme kalmayacağız daha, sizi rahatsız ettik dese de annem olayı alttan alarak, anne olur mu öyle şey burası sizin de eviniz gibi mütevazi sözler söyleyip duruyordu. Tüm bu nezakete karşılık yok yerden kavga çıkarıp apar topar eşyalarını alıp biz ne olduğunu anlamadan evden çıkıp gittiler. Hepimiz kahvaltı masasında öylece kala kalmıştık. Geldiklerinde bize gösterdikleri o yalancı sevgiden bile eser kalmamıştı…
    Onlar daha evden dışarı adımını atar atmaz evimizde daha önce hiç olamamış bir olay olmaya başladı. Annem ile babam anlamsızca birbirine girip kavga etmeye başladılar. Bunca zaman evde annesinin adını anmayan, bayramlardan hariç telefon edip aramayan babam annesinin gidişini, bizim onlara karşı göstermiş olduğumuz davranışlara bağlamıştı. Öylece birbirlerine bağırıp çağırdıktan sonra babam kapıyı vurup evden gitti. Evde öyle gergin bir hava vardı ki herkes birbirine düşman gibi bakıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    +4
    Hemen annemin yanına oturdum. Annem boş duvara odaklanmış tırnaklarını yemeye başlamıştı. Ona dün gece uyuyamadığımı ve yatak odasının kapısının önünden geçerken ve babamı almaya gittiğimde camdan baktığımda içerideki gördüklerimi anlattım. Annem bunu duyunca hemen yatak odasına gitti. Gitti gitmesine ama içinde öylesine bir nefret oluşmuştu ki ilk iş olarak onların kokusunu odadan çıkartmak istedi.
    Annem ablamı da yanına çağırıp; Bu pisliklerin yattığı örtüleri yıkayalım kızım evden kokuları çıksın dedi. Annem yatak örtüsünü çektiğinde sanki bir tuzak kurulmuşçasına, yere 3,4 tane yumurta düştü ve kırıldı. Kırılan yumurtalardan hiç sıvı bir şey çıkmamıştı, hemen eline alıp baktığında, sarı, rengi solmuş kağıtlara Arapça yazılar yazılıp, şekiller çizilmişti. Hepimiz yumurta kabuklarına bakmak için eğildiğimizde, ablam yatağın altındaki tahtanın üzerinde küçük kırmızı kapaklı bir kitap buldu. Kitabı çektiğinde peşinden gelen ip ile bir düzenek kurmuşlar ki o da en son yatağın altına koyulmuş olan yumurtayı kırdı. Son yumurta kırıldığında içeriye öyle pis bir koku yayıldı ki yumurta yılarca çürümeye bırakılmış, içi küflenmişti. içinden civciv çıkacakmış gibi şekle girmiş ama hiçbir yumurtaydı bu…
    Tüm bu olanlara karşı annem öyle bir çığlık attı ki hala kulaklarımda çınlıyor. Delirmişçesine, bize büyü yaptılar, bizi bitirdiler, Allah belanızı verin diye aynı şeyleri tekrar tekrar söyleyip oturduğu yerde ileri geri sallanıp bağırıyordu. Kendini öylesine parçalıyordu ki onu sakinleştirmek için mutfaktaki sürahide yarım kalan suyun hepsini başından aşağı döktüm. Annem olduğu yere yığılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Ben annemin ağlamasına daha fazla dayanamıyordum. Elimden başka bir şey gelmiyordu. O an kalkıp dün gece tuvalete ne attılar acaba diye merak edip, tuvaletin deliğindeki beyaz kapaklı aparatı hiç iğrenmeden olduğu yerden tırnaklarımla söküp çıkardım. Tuvaletin dibinde görünen bir kalıp beyaz sabun ve birkaç tane sönmüş mum, belli belirsiz görünüyordu. Hemen onu da anneme haber verip gösterdim. Annem tuvaletin içine yatıp kolunu uzatıp almaya çalıştı ama eli delikten geçmiyordu. Hemen gel sen yat al o sabunu diye beni yere yatırdı. Yanağım tuvaletin taşına dokunuyordu ama o an bunu umursamıyordum. Annem o kadar titiz bir insandı ki bana bu yaptırdığı bir kenara dursun, tuvaletin kapı koluna dahi dokunsam ellerimi yıkamadan asla oradan çıkarmazdı hiçbirimizi… Bende tuvaletin deliğine kolumu soktum ama kolum kısa olduğu için yetişemiyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 4.
    +4
    Annem bu olanlara karşın delirmişçesine evin içinde ellerini başının arasına almış dört dönüyordu. O an camdan gördüğüm bir diğer olay olan kapının pervazına bir şeyler koydukları aklıma geldi. Boyum uzanmadığı için mutfaktaki taburelerden birini getirip üzerine çıktım. Kapının üst kısmındaki boşluklardan tırnağım ile, parça parça kesilmiş, yine aynı renkte küçük küçük, yedi parça kağıt çıkardım. Tam kapının orta bölümünde işe bir sayfa kağıt katlanmış halde oraya sıkıştırılmıştı. O anki korku ile hemen içini açıp baktım. Uzun saçlı bir insan suretinde çizilmiş olan gözleri kocaman çirkin bir varlığın baş, el ve kalp kısımlarında Arapça kelimelerden hariç olarak babamın, annemin, anneannemin ve ablamın adı yazıyordu. Ablamın adının solunda ise yine annemin adı yazıyordu. Burada sanki kişi belirtirmişçesine Remziye kızı Gülsüm ve Gülsüm kızı Zeynep yazıyordu. Bulduklarımı da hemen anneme zütürdüm. Dizlerinin üzerine çökmüş beşik gibi öylece sallanıyordu. Ne beni duyuyordu ne de dokunduğumda bir tepki veriyordu. Öylece gözleri boş bir noktaya odaklanmış bekliyordu.

    Annemin bu durumuna daha fazla dayanamayıp babamı aramak için dışarı çıktım. Babam sanki evde o kadar olay yaşanmamış gibi bir arkadaşı ile elinde sigara çay muhabbet ediyordu. Başkalarının yanında durumu belli etmemek için; baba eve gel annem çağırıyor. Ablamın eli kapıya sıkıştı kırılmış olabilir diye yalan söyledim. Babam normalde böyle bir şey olsa hemen koşar gelirdi ama beni duymazdan geliyordu. Umurunda değilmiş gibi davranıyordu. Arkadaşı; hocam sen geç istersen eve biz buralardayız haberleşiriz dedi ama babam yok bir şey çay içelim dedi. Bir adam bu kadar kısa sürede umursamaz olamazdı…
    Ben geri döndüm ama babam o gece eve gelmedi. Sonraki gecelerde aynı şey oldu. 1 hafta eve gelmedi. Düne kadar annemin bir dediğini iki etmeyen adam birdenbire bam başka birine dönüşmüştü. Okula gidip işe gidip gitmediğini sorduğumda ise izin alıp gittiğini öğrendim.

    Aradan günler geçti ne babamdan bir haber vardı ne de annemde değişen bir şey…
    Annem öylece boş noktalara odaklanıp ara sıra kendi kendine gülümsüyordu. Onun bu anlamsız tavırları karşısında bir şey sorduğumuzda yüzünü bile çevirip bakmıyordu. Çocuk başımıza ne doktora gidebiliyorduk ne de babam başımızda olmadığı için birinden yardım isteyebiliyorduk. Annemin yüzü her geçen gün daha da beyazlayıp gözündeki bakışları daha da anlamsızlaşıyordu…
    Bu günlerde ablam evdeki kalanlar ile elinden geldiği kadar yiyecek bir şey hazırlıyordu. Paramızda olmadığı için evdeki her şey günden güne azalıyordu. Evdeki tüp itmesin diye, havalarda güneşli olduğu için ablam ile sobayı dışarı çıkarıp merdivenin başında yakmaya karar verdik. Sobanın dumanını gören babamın öğretmen arkadaşlarından biri ne olup bittiğini anlamak için bizim evin önüne geldi. Gülümseyen bir yüz ifadesi ile bana dönerek;
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +5
    - Hoş geldiniz çocuklar. Uğur oğlum geçmiş olsun, hocam nerede? erken döndünüz dedi. Ablam durum anlaşılmasın diye, evet erken geldik dedi ama ben lafa girip – biz zaten buradaydık ki bir yere gitmedik, hasta değildim ki geçmiş olsun dediniz. dedim.
    Adam bu durum karşısında şaşkınlığını gizleyemeyip; hocam senin hasta olduğunu söylemişti yanlış anladım herhalde hocama selam söyleyin deyi gitti.
    Anlaşılan babam izin alırken benim hasta olduğum yalanını söyleyip gitmişti ama nereye?
    Annemin durumu da iyiden iyiye kötüleşmeye başlamıştı. Ertesi gün kapımıza gelen babamın arkadaşına gidip yaşadığımız durumların bir kısmını anlattım. Adam ise sadece babamın hastalık durumundan bahsedip gittiğini biliyordu. Bu konuşmanın ardından annemin durumunu da söylediğimde eşi ile birlikte bize geldiler. Annem eve bir başkası gelmiş olsa da en ufak bir tepki vermeyip boş boş karşısına bakıp gülümsemeye devam ediyordu. Hemen hazırlanıp doktora gittik ama o zamanlar hastanelerde hasta bakıcılar bile doktor edasında oldukları için saatlerde ahşap sarı, vernikleri soyulmuş sarı kahvehane sandalyesinde annemi düşmesin diye ayakta yanında bekliyordum. iki üç tane konu ile alakası olmayan gereksiz tahliller yapıp bizi geri gönderdiler. Adamın eşi sağ olsun bize bu olaydan sonra bir hafta yemek taşıdı ama herkesin kendine göre bir hayatı olduğu için zaman ile artık gelmemeye başlamıştı. Annemin durumunda bir değişiklik olmadığı için artık ya babamdan bir haber alacaktık ya da annemin konuşmadığı kardeşini bulacaktık. Annemin annesi ve babası ben daha doğmadan ölmüşlerdi. Annemin yaşayan tek yakını içkicinin teki olan ve anneannemeler öldükten sonra evden kaçan dayımdı. O zamanlar birinin telefon numarasını bulmak şimdiki gibi kolay değildi. Eskiden Postanelerde herkesin ev telefon numarasının olduğu kocaman bir telefon rehberi kitabı vardı. Ablam ile bir gün önceden dayımın telefonunu bulmayı kararlaştırmıştık. Sabah erkenden kalkıp köy dolmuşu ile merkeze gittim. Dayımın ismi ile aynı olup istanbul da yaşayan o kadar çok telefon numarası vardı ki, hepsini tek tek yazıp not ettim. Bu kadar zahmet etmiş olsakd da dayıma ulaştığımızda sesi o kadar kötü geliyordu ki, gırtlak kanseri olduğu için boğazında hortum takıldığını söyledi. Annem için ise, ölürse Allah rahmet eylesin ben kendime zor bakıyorum dedi. Halbuki biz ondan ne para istemiştik ne de bir yardım. Sadece o çocuk aklımız ile bize sahip çıkabilecek, en azından ben buradayım yanınızdayım diyecek 2 cümle arıyorduk.
    Çaresizlik iliklerimize kadar işlemişti. Elde avuçta bir şey kalmamıştı. Babam bizi bu kadar severken ortalıktan kaybolmuştu. Babamdan korktuğum için ona sinirlenemiyordum bile. Bu yaptıklarımızı duysa belki de gelecektim ben siz niye el aleme duyurdunuz, beni rezil ettiniz, diyerek bize kızacaktı.
    Aradan bir ay geçmişti, artık köydeki herkes babamın gittiğini ve bizim de zor durumda olduğumuzu duymuştu, hatta başka köylerde bile adımız duyulmuş olacak ki başka köyden bile gelip bizi ziyaret ettiler. Gelenler genelde yaşlı iyi niyetli teyzelerdi. Gelenlerin hemen hemen hepsi ah var inşallah gelir ölüm kalım yoktur diyerek bizi teselli ediyordu. Annem yine tüm bu olanlar karşısında olduğu yerde duruyordu. Ne konuşuyordu ne de başka bir yere bakıyordu. Tuvaletini ablam ile kollarına girip zütürüyorduk. Banyo ise bir kere ablam tabureye oturtup kendisi yaptırmıştı.
    Gelen teyzelerden birinin oğlu Manisa da kömür madeninde çalışıyormuş. Babamda Manisalı olduğu için acaba annesinin yanına dönmüş olabilir mi diye oğlundan araştırmasını istedi. Aradan 1 hafta on gün geçtikten sonra babamın Manisa da olduğunu ve başka biri ile imam nikahı kıyıp evlendiğini öğrendik. Hem bizi hem mesleğini bütün hayatını geride bırakıp gitmişti.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +5
    Aradan birkaç ay geçmişti. Artık bu duruma alışmıştık. ilçede iş bulup çalışmaya başlamıştım. Artık okul falan bana göre değildi. Bu ailenin sorumluluğunu almak bana düşüyordu. Bu süre içinde annemi birkaç defa daha doktora zütürdük ama değişen bir şey olamadı. Pgibolojik diyerek olayı kapatmışlardı. Herkesin dilinde, babam annemi terk etti o yüzden kadın delirdi diye kalmıştı. Annem artık iyi olamayacaktı. O dönemlerde çalıştığım iş yerinden benden yaşça büyük olan bir Vedat abi vardı. 35 yaşında işinde gücünde yeni evlenmiş biriydi. Bundan önce evlenme konusunda ne kadar adım atmış olsa da girişimlerinin nişanlanmaktan öteye geçmediğini söylüyordu. Komşusunun vasıtası ile başka bir köyde tek başına yaşayan kimsesiz dul bir kadından bahsetmişti. Bu kadına bir defa gittiğinde ona yaptıkları bazı karışımlardan bahsetti. Bu olayların ardından kısmetinin açıldığını söylüyordu. Bana da annemin durumu için görüşmemi tavsiye etti.
    Aradan biraz zaman geçtikten sonra bu olayı daha fazla ertelemeyerek Vedat abi ile birlikte kadının evine doğru yola çıktık. Eski, boyaları dökülmüş serçe model bir arabası vardı. Araba zaten zor gidiyordu ama betonarme yol bittikten sonra öyle bir yola girmiştik ki yol değildi. Sadece arabaların lastik izlerinin geçtiği yerlerde toprak olan, gerisi tamamen otların kapladığı bir yoldu. Yol o kadar kasvetli duruyordu ki içim daralıyordu. Sabah erkenden yola çıkmış olsak ta kadının evine yaklaştığımızda ikindi ezanı okunuyordu. Kadının evine köy yolu bittikten sonra 20 dakikadan fazla yürüyerek ancak varabilmiştik. Evin etrafında kesilmiş onlarca büyük ağaç vardı. Normal bir insanın getirmesi bir kenara dursun 5 kişinin kaldırıp zütüre bileceği odunlar gibi bile değildi. Eve daha fazla yaklaştığımızda evin altındaki ahırdan gelen kuzu melemeleri ile biraz olsun rahatlamıştım. Kapının önüne kadar sessizce gelmiştik. Evin kapısı çok eskiydi. Tahtalar griye dönmüş ve araları o kadar açıktı ki kapıyı kapatsalar elimi aradan geçirip arkadan açabilirdim. Kapıyı çaldık ama açan yoktu, Vedat abi kadına seslendi ama evde kimsenin olmadığı belliydi. ikimiz birlikte ayakkabılarımız ile kapıdan içeri girdik. Sağ tarafa döndüğümüzde ikinci bir kapı ile karşılaştık. Vedat abi, birazda, bana kadın ile samimi olduğunu söyleyip, namaz kılıyordur diye direkt paldır kürdür içeri girdi.
    Bende onu takip ederek içeri girdim. Ev o kadar pis kokuyordu ki yerlerde bir dürü ölü böcekler vardı. Böyle pis bir ortamda bırak namaz kılmayı dua bile ederken insanın içi bir tuhaf olurdu. Evin bazı kısımlarında yerde halı olmadığı için alt katta yanan sarı ışık yukarı vuruyordu. Kafamı eğip aşağı baktığımda sim siyah giyinmiş bir kadın koyunu yere yatırmış bacağından kan akıtıp kovasındaki sütün üstüne dolduruyordu. Bunu gördüğüm anda korkudan Vedat abi diye bağırdım. O anda kadın benim ona baktığım deliğe doğru kafasını kaldırıp korkunç bir gülümseme ile bana baktı. Elim ayağım birbirine dolaştı. Hemen dışarı doğru çıktığımda daha adımımı atamadan karşımda elinde süt dolu bakraç ile yaşlı, iki büklüm bir kadın karşımda duruyordu. Bu aşağıdan bana bakan kadının ta kendisiydi ama kadının kıyafetleri kırmızı siyah karışımı yöresel bir kıyafetti. Hiç bozuntuya vermeden beni tekrardan geri çevirerek gel oğlum içeri buyur dedi. Vedat abi ile öyle ayakta kala kalmıştık. Hemen bakraçtaki sütü sobanın üzerindeki kazana döktü. Kadının yüzündeki korkunç gülümseme hala duruyordu. Vedat abi bir süre hal hatır sorduktan sonra benim konumla ilgili bildiği kadarını anlattı. Kadın ise sen baştan anlat diyerek bana anlattırdı. Babaannemlerin yaptıklarını ve babamın evden gittiğinden başlayıp annemin son durumuna kadar anlattım. Kapının arkasında duran ahşap sandığını açıp içinden çıkardığı kavanozdan çıkardığı suya bir şeyler okuyup bana verdi. Annenin içme suyuna bunu önümüzde ki perşembe gecesi dök sonra yanıma getir dedi. Annemin yürüyemediğini söylesem de ben bu halimle gelemem onu buraya getir dedi. Bir süre daha oturduktan sonra bize tarlasından topladığı sebzelerden verip gönderdi.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 7.
    +4
    Yol boyu aşağıda gördüğümü Vedat abiye ne kadar anlatsam da o kadına olan güveninden ve annemi iyi edeceğinden başka bir şey söylemiyordu. Ne kadar içime sinmemiş olsa da ablam ile perşembe akşamı annemin suyuna bundan az az damlatarak 4,5 seferde hepsini içirdik. Annemde bir değişiklik yoktu. Zaten bir şey de olmasını beklemiyordum. Geceye doğru annem uyumuştu, ablam ile ben eskilerden konuşuyorduk. Annem birde yatarken gözlerini açtı. Göz bebekleri öylesine hızlı hareket ediyordu ki hemen ona seslendim. Gözleri açık olsa da bedeni hala uyuyor gibiydi. O an bizim evin merdiveninden gelen ayak sesini duyduk. Bu saatte kimse bize gelmezdi. O an kapı çaldı ve gözlerime inanamadım. Yaşlı kadın Vedat abi ile birlikte kapının önündeydi. Vedat abi benim köydeki evimi bilmiyordu. Ev telefonundan başka telefonumuzda yoktu o zamanlar. O an bunun bir rüya olduğunu düşünmüştüm. Vedat abi kusura bakma kardeşim. Bizim hanıma söylemiş teyze, beni bugünkü delikanlının annesine zütürün demiş dedi. Elim ayağım tutulmuştu. Kadın sanki bizim evi biliyorcasına önden giderek annemin yattığı odaya girdi. O anda annem kendi başına elleri ile destekleyerek yatakta oturur vaziyete geldi. Annemin bunları yapması imkansızdı. Daha birkaç saat öncesine kadar parmağını bile oynatamayan annem oturmuş başını sağa sola çeviriyordu. O kadar sevinmiştik ki, bu bir mucizeydi. Annemin iyi olacağı düşüncesi öylesine mutlu etmişti ki beni o an evi nasıl buldukları konusunu sormak daha aklıma bile gelmemişti. Yaşlı kadın annemin yanına bağdaş kurup oturdu ve ona doğru bir şeyler okuyup üflemeye başladı. Daha sonra yeleğinin cebinden çıkardığı kolonya kutusundaki şeyi evin içine saçarak dökmeye başladı. Elimiz ayağımız kesilmişti, kimseden çıt ses çıkmıyordu. Yaşlı kadın daha sonra anneme yüzünü dönüp hızlı hızlı ağzı köpük saça saça bir şeyler okumaya başladı. Aradan bir süre zaman geçti ama kadın hala okumaya devam ediyordu. Vedat abi bana dönüp sigara içeceğim deyip işaret yaptı. Birlikte çıktık, ona bizim evi nereden bulduğunu sordum. Yaşlı kadının eşini aradığını bu gece orada olalım kadının durumu iyi değil öyle hissediyorum demiş. Öyle denilince Vedat abi gidip kadını alıp getirmiş. Bizim evin telefonunu da bilmediği için önceden haberde verememiş. O an sora sora bulmuşlardır diye kafamda kendi kendime kuruyordum. Çocukluk aklı, etrafımda bir şeyler oluyor ama ben bunun farkında bile değilmişim. Birkaç dakika sonra ablamın heyecanlı-heyacanlı bana çağırması ile hemen içeri koştum. Annem konuşuyordu. Kadına o gün başından geçenleri anlatıyordu ama bize dönüp bakmıyordu bile. Buna rağmen öylesine mutluydum ki kadının elini ayağını öptüm dua ettim. Ama bir sorun vardı konuşan ses annem değildi. Kalın, korkunç bir ses yaşlı kadına bakıp anlatıyordu. Ara ara sinirlenip öylesine kükrüyordu ki içim titriyordu.
    Yaşlı kadın bizi odadan çıkarttı. Oturma odasının kapısının cdıbının bir kısmı kırık olduğu için içerisi görünüyordu. Tek başına annemi yatağın ortasına çekip oturttu. Daha sonra hiç durmadan bağıra bağıra hızlı hızlı okumaya başladığı anda annem yatakta kendini dümdüz gerdirdi. Bacakları yere değiyordu ama sırtı dümdüzdü. Annemin asla söyleyemeyeceği şekilde ağır küfürler edip ona bağırıyordu. Kadın buna rağmen istirfini bile bozmadan okumaya devam ediyordu. O an annem kendi normal sesi ile öyle bir çığlık attı ki dayanamayıp içeri girdim. Ne yapıyorsun sen anneme diye bağırdım. Yaşlı kadın bana elinin tersi ile git işareti yapsa da gitmedim. Bırak okumayı diye kadına bağırdıkça kadın daha yüksek sesle okuyor annem de o korkunç sesi ile; OĞLUM GÖNDER BU KADINI BURADAN BENi ÖLDÜRMEYE ÇALIŞIYOR. BU KADINI NEDNE EViMiZE SOKTUN. BABAANNEN Mi GÖNDERDi. diyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +4
    Öylesine sinirlenmiştim ki kadını itekleyip anneme sarıldım ve o anda annem beni omuzumdan öyle bir ısırdı ki etimi kopardı. Sonra da öyle korkunç bir kahkaha attı ki, HEPiNiZi KANINI AKITIRIM. dedi.
    Yaşlı kadın doğrulup; oğlum bu anne değil. Annene büyü yapmışlar hala anlamadın mı? O annenin bedenine girmiş 125 yaşında bir cin dedi. Kadın bunları söylerken annem kahkaha atıyordu. Omuzumdan akan kanı hemen atletimle sarıp durdurmaya çalıştık. Biz o hengame ile uğraşırken annem tekrar eski haline dönmüş ve yatakta uyur vaziyete geçmişti. Yaşlı kadın daha fazla yormayalım bu gece dedi. Sonra bana dönüp bana ; ben burada bir şeyler yaparken seni bu odada görmeyeceğim dedi. Ablama; bana bu odada bir yer yatağı hazırla kızım sen, ben burada yatacağım dedi. Ama biz zaten orada yer yatağı serip yatıyorduk. Heleki bu olaylardan sonra bu korku ile başka bir odaya gidip yatamazdık.
    Vedat abileri evlerine uğurlayıp annem uyurken sohbet etmeye başladık. Kadına, babaannemlerin tuvalete attıkları şeylerden bahsettim. Hemen gidip tuvalete baktı. O an geri dönüp yatak odasına doğru baktı. Elini duvarlara sürüp içinden fısıldaya-fısıldaya bir şeyler arıyordu. Daha sonra yatak odasının kapısının arka tarafındaki pervazını açmamı istedi. Ama burası öyle diğer taraf gibi açılmıyordu. Tornavida ile kapının o taraflarını kırarak açtım. içerisine bem beyaz mum parçaları ufalanmıştı. Elime alıp kokladığımda kadın pat diye elime vurdu. Koklama sakın dedi. Mum parçasına benziyor teyze ondan baktım dedim. Ne mum parçası, domuz yağı sürmüşler evin her tarafına mum değil o dedi.
    O zaman benim tuvaletin deliğinde gördüğüm sönmüş mum sandıklarımda domuz yağı olabilirdi. Ama oradaki beyaz sabunu gördüğüme emindim. Kadına tuvaletteki diğer şeyin sabun olduğunu söylediğimde ablama dönerek kolunu tuttu. Sen iyi misin bir şeyin var mı diye sordu. Ama ablam sapa sağlamdı. Ablamın gözlerinin içine bakarak birkaç defa daha tekrarladı ama ablamda olumsuz olan bir şey yoktu. Sonrasında sen kendini kötü hissedersen hemen bana haber ver kızım. Bu sabun ise gerçekten sabun eridikçe annen eriyecek, sonra peşinden gelene de yapmış olabilirler dedi. Ardından bana kıble yönünü sorup gidip namazını kıldı. Kadının bu bir andaki ani değişimleri de beni ürkütüyordu.
    O gece herkes yatağına çekildi. Yaşlı kadın annemin yatağının dininde yatmıştı, ben ve ablam ise ayaklarımız birbirimizin yastığına bakarcasına kalan yere sığmaya çalışmıştık. Herkes uyumuştu, horlama sesleri sanki kulağımın dibinde gibiydi, gözümün önünden annemin o korkunç sesli hali gitmiyordu. Herkesin nefesi yavaşlamıştı. Gözü benden başka açık olan kimse olmadığından, kalkıp yavaşça, kimseyi uyandırmadan koridorun ışığını yaktım. En azından bu ışık korkularımı hafifletiyordu. Açtığım Işık tam annemin yüzüne vuruyordu, annemin yüzü o kadar soluklaşmıştı ki, teni bem beyaz olmuş, kanı çekilmiş gibiydi. Yavaş yavaş yanına yaklaşıp yüzüne dokundum, Teni buz gibi olmuştu ama, nefes alma sesi beni yine de rahatlatıyordu. Yorganını biraz daha üzerine çekip yerime geçip yattım. Kafamı yastığa tam koydum ki, annem gözlerini bana dikmiş, gözleri kan çanağı gibi olmuş hali ile bana bakıyordu. Tam ona doğru hareketlenecek gibi oldum ki, hemen hızlıca kapattı gözlerini.
    Bir türlü sabah olmak bilmiyordu. Duvardaki eski saatin sesi sanki beynimin içinde çalıyordu. O an kalkıp pilini çıkarmak istiyordum. Kafamda öylesine hayaller dönüyordu ki, pili çıkardığımı tekrar yerime gelip yatığımı düşünüyordum ama aslında daha kılımı bile kıpırdatmadığımı fark ediyordum. Beynim uyumak için kendince hayaller kuruyor olsa da gözlerimin kuruluğundan gözümü kapatacak halim bile yoktu. Tıpkı annemin eskiden bir yere odaklanıp donup kaldığı gibi, beynim durmuşçasına boş boş bakıyordum. Tüm bunları hatırlıyor olsam da bedenimi hareket ettirecek halim hiç kalmıyordu. O an sabah ezanının okunması ile irlikdim. Yaşlı kadın yatağından yavaş yavaş kalktı. Önce anneme sonra ablam ile bana doğru baktı. Ablam uyuyordu. Ben ise hala aynı odaklandığım noktaya baksam da gözümün ucu ile kadını görebiliyordum. Uykusundan yeni uyanmıştı ama hemen yatağını kenara toparlayıp namaza durdu. Namaza durdu durmasına ama yatsı namazını kıldığı yönün tam tersine doğru kılıyordu. Hem de uyanmadan önce horlama sesleri ortalığı yıkıyordu. Abdest olmadığı gibi kıbleye de dönmeden hızlıca 2 rekat namazı kılıp tekrar yatağını açıp uyumaya devam etti.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +5
    Tüm bu olanalar karşısında beynim öylesine boş bakmaya odaklanmıştı ki ağzımı açıp tek kelime edemiyordum.
    Sabah olduğunda ablamın sesi ile irkildim. Ne zaman uyuduğuma dair hiçbir fikrim yoktu. Tüm hatırladıklarım sadece geceden olan olaylardı. Hep birlikte kahvaltı yaptık. Annemin geceden kalan halinden eser yoktu. Yine yaşlı kadın gelmeden önceki haline dönmüştü. Biraz zaman geçtikten sonra kadın bana tuvaletin içindeki sabunu tekrardan sordu. Sabunun büyüklüğünü rengini ve tuvalet borularının nereden geçtiğini sordu. Tüm bunları sormaktaki amacının da sabunu bulmak ve kurutmak olduğunu söyledi. Eğer o sabunu bulamazsak annemde o sabun gibi eriyerek zaman ile yok olacakmış. Bunları duyunca hemen boruların gittiği yerleri kazarak kanalizasyonun nereye gittiğini buldum. Köy yerinde herkesin bahçesinde betondan yapılan kanalizasyonu bulunuyordu. Betonun başındaki tutma yeri olan örme taşı kaldırdığımda içeriden öyle pis kokular geliyordu ki, buraya girip de sabun aramak mümkün değildi, zaten var ise de en diplere kadar battığı için bu asla bulunamazdı. Gelip bunu yaşlı kadına anlattım. Bir süre sonra Vedat abi bize geldi, Yaşlı kadın daha sonra yine geleceğini söyleyerek bizden ayrıldı.
    Yine üçümüz tek başımıza kalmıştık. Ne olursa olsun ben ailemin yanındaydım. Yaşlı kadınında yine gelip bize yardımcı olacağını biliyordum. Bir şekilde bizi bu belalardan kurtaracaktı. Aradan birkaç gün geçti ama ne kadından ne de Vedat abiden ses soluk yoktu. Ben arada işe gittiğim için sadece gittiğim günlerin parasını alıyordum. Vedat abi sabahtan akşama kadar sürekli çalışıyordu ama işe gelmiyordu. O benim köydeki evimi biliyordu ama ben onun nerede oturduğunu dahi bilmiyordum.
    Aradan 1 ay gibi bir zaman geçmişti, bu sürede annem çok ağırlaşmıştı. Bu nedenle artık işe de gidemiyordum. Ablam ile annemin bakımı ile uğraşıyorduk. O dönemde iş yerim durumumu bildiği için ben gelmesem de bana daha sonra verirsin diye haftalık para veriyordu. Elimde bir miktar para kalmıştı. Ablam da tuhaf hareketler başlamıştı. Bir şey sorduğumda hiç alakası olmayan cevaplar veriyordu. Ben soru ile alakası olmadığını söylediğimde de verdiği saçma cevabın farkında olup durumu kıvırmaya çalışıyordu ama bu durum sürekli olduğu için artık ciddileşmeye başlamıştı.
    O gün yine annemin bakımı ile uğraşırken kapımız çaldı. Yaşlı kadın bize gelmişti ama Vedat abi ortalıkta yoktu. Yaşlı kadının evinden buraya kadar onlarca yol vardı. Biri onu buraya getirmediyse kendinin gelme ihtimali yoktu. Yaşlı kadın burada bir hafta kadar kaldı, her akşam ilk geldiği zamanki gibi bir şeyler okuyup anneme üflüyordu ve yine o bağırışlar çığırışlar oluyordu. Artık bu durum bile bu kadar sürede bana normal gelmeye başlamıştı. Hiç alışamayacağımız şeylere alışmaya başlamıştık. Kadının evimizde olması bana güven veriyordu. Artık ailemizin bir ferdi gibi bizimle yatıp kalkıyor annemin bakımında da ablama yardım ediyordu. Annemin durumuna o kadar alışmıştım ki babamın varlığını hiç hatırlamıyordum. Sanki babam hiç var olmamış. Doğduğum anda böyle bir durumun içine düşmüş gibi hissediyordum. Kalbimdeki, eskiden olan acıma ve korku duygusunu da git gide kaybediyordum. Ne kadar bu durumların içinde olsam da babaannemlerin bizi bu duruma düşürmüş olması onlara karşı olan kinimi nefretimi artırıyordu. Eskiden babama çok saygı duyuyordum ama şimdi onu ellerimle boğmak istiyorum. Babaannemi ateşlerin içinde yakmak istiyorum…
    Zamanla düşüncelerim tamamen bu olmaya başlamıştı. Öylesine büyük bir kin oluşmuştu ki içimde gidip babamı babaannemi halalarımı öldürme fikri aklımdan hiç çıkmıyordu. Yaşlı kadın bazen bize geliyor bazen ortalıktan kaybolup yine kapının önünde beliriyordu. Artık bu durumları bile sorgulamıyordum. Etrafta bir şeyler kendi kendine olup bitiyordu. Ben ise tüm bu olanlara seyirci kalıyordum. Artık sorgulama hissiyatımı bile kaybetmiştim… içimdeki tek his kin olmuştu.
    Daha fazla dayanamayıp sabah erkenden Manisa ya gitmek üzere yola çıktım. Cebimde çok bir param yoktu ama Samsun merkeze gelip Manisa ya bilet aldım. Gözümün önünde sürekli babamı öldürdüğüm, babaannemi ateşlerin içinde yaktığım sahneler canlanıyordu. Bunu öylesine yaşıyordum ki, ellerim kollarım bu davranışları gerçekleştiriyorcasına reflekslere dönüşüyordu. Akşam otobüsüne binip sabaha karşı Manisa ya vardım. Bu Manisa ya ilk gelişimdi hiçbir yeri bilmiyordum ama bana nedense her yer tanıdık geliyordu. Her attığım adım öncesinde karşıma ne çıkacağını biliyordum. Belki kurduğum hayallerden belki de asıl memleketim olduğu için canım bu toprakları çekiyordu. Kimselere sormadan gidip elimle koymuş gibi babaannemlerin evini buldum. Şehrin dışında iki katlı dışı sıvasız tuğlalı, önünde söğüt ağacı olan büyük bir evdi. Kapının önündeki o söğüt ağacında çocukken babamın beni salladığı geliyordu gözümün önüne ama ben buraya hiç gelmemiştim. Bu olamazdı. Bu hayaller beynimin uydurduğu birkaç şeydi. Ben bu kahrolası ağaçta hiç sallanmamıştım.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 10.
    +5
    Bu durumlar iyice sinirlerimi bozmuştu. Kapının önünde su deposu vardı orada duran baltayı alıp küfürler yağdırmaya başladım. Babamı çağırdım ama ses yoktu, babaanneme küfürler ettim kimse dışarı çıkmadı. Sonrasında başı eşarplı bir kadın, beni gördü. Bu küçük halamdı Ama geçen bu kadar kıza zamana göre çok yaşlanmıştı. Neredeyse çökmüştü, onun bu halini görünce duraksadım ve o bana bağırmaya başladı.
    - Ne oldu? Anneme bir şey mi oldu? neden geldin buraya? söyle anneme bir şey mi oldu dedi.
    O kadar kin doluydum ki baltayı halama doğru salladım. O arada iki tane yirmi li yaşlarda çocuk beni tutup yere yatırdılar. Ben ise BABA BABA diye bağırıyordum. Babam çıkmıyordu. Halam bana öyle bir tokat attı ki… Ne babası baban öleli kaç sene oldu? Sen delirdin mi ne oldu diye beni tuttular. Bu olamazdı. Babam bunların hesabını vermeden ölemezdi. Onu benim öldürmem gerekiyordu. Hele o babaannem olacak cadıyı ellerimle boğacaktım.
    Beni bırakmadılar. Biraz sakinleştikten sonra babam ile ilgili olanları, beni tutan çocuklara anlattım. Onlarda bana; dayı senin baban öldü. Bak mezarına zütürelim deni dediler. Halam hüngür hüngür ağlıyordu. Oğlum kendine gel diye. Neler oluyordu anlayamıyordum. Etrafa bakındıkça da bana o kadar tanıdık geliyordu ki az ilerideki aile mezarlığında babamın yattığı gözümün önünde canlanıyordu. Babamın cenaze namazını, hep beraber köyde kıldığımız anlar gözlerimde canlanıyordu. Ama ben bunları hatırlayamıyordum.
    ···
  11. 11.
    +5
    Gözlerimin önündeki hayaller artık o kadar gerçeğe dönüşmeye başlamıştı ki elimi uzatsam sanki geçmiş beni içine çekecek ve o hayallerini gördüğüm zamanda yaşayacak gibi hissediyordum. Ağzımın kuruluğu ve yol boyunca bir şey yememiş olduğum için başım dönüyordu. Daha fazla ayakta kalamayıp olduğum yere oturup öylece kaldım. Halam ve diğer çocuklar beni kollarımdan tutup eve kadar taşıdılar. Eve doğru çıkan merdivendeki paspaslar geldi aklıma… Ben eskiden o paspaslarda, bu merdivenden kaymaya çalışıyordum. Neden böyle oluyordu? Daha fazla dayanamayacaktım bu hayallere…
    içeri girdiğimizde beni köşede duran koltuğa oturtup bacaklarımı uzatmam için sandalye verdiler. Duvardaki fotoğraflar sanki hareket ediyor, birbirlerine gülümsüyor gibiydi. Bir yandan da gözlerinin ucu ile beni selamlıyorlardı. O kadar çok eski fotoğraf vardı ki hangi fotoğrafta kimin olduğu belli değildi. Biraz daha göz gezdirdikten sonra annemin fotoğrafını gördüm. Babam beni ve ablamı kucağına almış annemde doğru bakarak öylesine güzel gülümsüyordu ki o anları kalbimin en derinlerinde hissediyordum.
    Biraz zaman geçtikten sonra büyük halamda yanımıza geldi. Beni görünce kollarını açıp bana sarıldı. Onlardan nefret ediyor olsam da bana olan bu sevgilerinden dolayı öylece tutulup kalmıştım. Birlikte yemek yedikten sonra kendi aralarında konuşmak için benim yattığım odanın kapısını çekip gittiler. Evin içindeki her şey bana geçmişten gelen anıları anımsatıyordu. Bu durum beni öylesine daraltıyordu ki nefes almakta güçlük çekmeye başlamıştım. Biraz yatakta doğrulduktan sonra Odanın kapısı açıldı. Ama odadan içeriye kimse gitmiyordu. Sanki birisi kapının kolunu açmış ama içeri girmeden kaçmış gibiydi. Kafamı biraz daha eğip baktıktan sonra Vedat abinin içeriden bana doğru bakarak gülümsediğin gördüm. Onun burada ne işi vardı anlamamıştım. Herhalde ablamdan benim gittiğimi öğrenip gelmişti. En azından bana sahip çıkacak bir abimin olması hoşuma gidiyordu. Ona doğru seslendim ama duvara sırtını yaslamış sağ ayağının üzerine basıp sol ayağını duvara yaslamış çamurlu ayakları ile duvara iz yapıyordu. Ona seslendim ama yanıma gelmedi. Ben duymadığını düşünüp tekrar seslendim ama nafile… Bana bakıyor ama yanıma gelmiyordu. Ben tekrar çağırınca oradan hemen kaçtı ve halam kapıyı açarak içeri geldi. Ama bu kapı zaten açıktı. Kimse kapatmamıştı. Halam hemen yanıma gelip neler olduğunu sordu. Vedat abinin geldiğini söyledim. Halam arkasına dönüp baktı ve küçük halama Vedat kim diye sordu. Ama onalar Vedat abiyi tanımıyorlardı ki. Daha önce buraya gelmemişti ama şimdi beni yalnız bırakmamak için buraya gelmişti. Onlar duvarda ayak izi var bakın çamurlu dediğimde hep birlikte dönüp duvara baktık ama duvarda ayak izi falan kalmamıştı…
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +4
    Aklımı kaybediyordum. Daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım nefesim artık bana yetmiyordu. Kendimi odanın camından belime kadar çıkarıp nefes almaya çalıştım. Öylesine daralmıştım ki kendimi aşağı atsam o kadar rahatlayacaktım ki…. O esnada Vedat abini yol boyu bana arkası dönük gittiğini gördüm. Seslendim ama bana dönmedi.
    Halamlar beni pencereden içeri aldılar. Vedat abin gelecek oğlum birazdan gelir sen otur sakin ol diyorlardı ama yüzlerindeki o acı ve güz yaşı durumu anlatıyordu…
    Halam, gel seni babanın mezarına zütüreceğim ayağa kalk benim sözümü dinle dedi. Hep beraber kalkıp köydeki mezarlığa doğru yola çıktık. Yolda giderken insanalar selam veriyor. Bana adım ile seslenip hoş geldin diyorlardı. Artık bunlara aldırış bile etmemeye başlamıştım. Hep beraber mezarlığa girdik ve üç tane yan yana olan siyah mermer ile örülmüş üzerinde güller olan mezarlığa geldik. içimde öyle bir heyecan vardı ki yerimde duramıyordum. Aniden boğazıma kadar gelen baskı nefesimi kesmeye başlamıştı. Babamın mezarına geldiğimizde halamlar ellerini açıp dua etmeye başladılar. Mezar taşlarına baktığımda babamın isminin yazılı olduğu mezar taşının yanında annemin adı, annemin mezar taşının olduğu yerde ise ablamın adı yazıyordu. Gözlerime inanamadım. Bana oyun oynuyorlardı. Bu kadarı da olamazdı. Bunlar hep babaannemin başının altından çıkıyordu. Onlar dua ederken birden ayağa kalkıp koşa koşa evin oraya kadar geldim. Kimse beni takip etmiyordu. Oradan koşa koşa ayrıldım. Bunlar benimle alay ediyorlardı. Bu entrika ve oyunlar beni yıldıramazdı. Hemen annem ile ablamın yanına dönmek istedim. Hiç durmadan koştum. Saatlerce yürüdüm hiç durmadım… Otogara geldiğimde Vedat abi karşıdan bana bakıyordu. Hemen yanına gidip neden geldiğini sordum. Ablamlar beni çok merak etmişler annemin durumu iyice kötüleşmiş. Hemen bilet almak için içeri girdim. Bilet kesen adamın yanına gidip samsuna iki tane bilet istedim. Adımı soy adımı söyleyip bileti aldım. ikinci bilet içinde Vedat abiyi söyledim ama soy adını bilmiyordum. Az önce yanımda duruyordu. Bilet almaya gelirken birden ortadan kaybolmuştu. Onun bu gerektiği zaman kaybolmaları iyice sinirimi bozmaya başlamıştı. Soy adını bilmediğim için para verip diğer bileti de kendi adıma aldım. Param iyice azalmıştı zaten. Gelmeseydi boşuna para vermeyecektim…
    Otobüsün kalkmasına daha birkaç saat vardı. Gidip dışarıdaki bankların birine oturdum ama Vedat abi hala ortalıkta yoktu. O kadar yorgundum ki uyumak üzereydim. Halamlar beni takip edip otogara gelmiş olabilirler diye arka tarafta bir yere gidip çimenlere doğru uzandım. Aradan birkaç saat geçti. Otobüsün gelip gelmediğini sormak için bilet aldığım yere gittim. Otobüs izmir üzerinden geldiğini ve benim tek yolcu olduğumu söyleyip, araç otogara girmeyecek sizi yoldan bindirelim mi dediler. Gözlerim Vedat abiyi arıyordu ama ortalıkta yoktu. Zaten bilet parasını da ben verdiğim için içime oturmuştu. Görevli çocuk ile yola çıktık. Otobüs geldi arka kapıdan içeri bindim. Tam koltuğuma geldiğimde, Vedat abi zaten otobüsün içindeydi. Ona o kadar kızgındım ki, bana neden haber vermeden gittin, seni aradım her yerde dedim ama başını pencere tarafına çevirip ellerini yanaklarının arasına sıkıştırıp uyumaya başladı. Yolculuk boyunca ağzını bıçak açmadı. Tuvalet molasında bile bir kere inip gitmedi. Herhalde bilet parasını isteyeceğimi düşünüp benimle alakayı kesmişti.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +3
    Uzun bir yolculuğun adından otobüsten inip eve geldik. Vedat abi daha arabaya binmek istemediği için saatlerce yürüye yürüye eve geldik. Beni evin önüne kadar bırakıp işe gidiyorum diyerek yanımdan ayrıldı. Eve geldiğimde kapı açıktı. Hızlıca içeri girdim ama annemin yattığı yatak toplanmıştı. Ablama seslendim ama ablamda ortalıkta yoktu. Evin etrafında öylece dolaşıyorken köydeki komşularımızdan biri beni görüp; Babaannen her yerde seni arıyormuş polise gitti haberin olsun. Sen nereye saklandın dedi. Ne babaannesi, sen ne konuşuyorsun… Halamlardan geliyorum babaannem orda yoktu, şimdi benden önce buraya mı gelmiş diye çıkıştım. Bana elinin tersi ile git hareketi yaparak iki eli arkadan bağlı yürüyerek gitti.
    Babaannem tek başına gelmiş olamazdı. Halamlar kesin benden önce buraya geldiler Annemleri buradan alıp zütürdüler diye düşünmeye başlamıştım. içeri girip üzerimi değiştirdikten sonra hemen Vedat abinin yanına doğru yola çıktım. iş yerinden çıkmadan ona yetişeyim diye koşa koşa gittim. Birkaç saat yürüdükten sonra iş yerinin önüne geldim. Beni görünce patronum halimi hatırımı sordu. Çay içtik birlikte. Ona Manisa ya gittiğimi ve başımdan geçen olayları anlattım. Ben olanları anlatırken bana öyle babacan ve tebessüm içinde bakıyordu ki, Allah ondan razı olsun. işe gelmedim diye beni işten de kovmamıştı. Daha sonra maaşını almaya gelmedin al maaşını da vereyim dedi ama, ben kaç zamandır çalışmıyordum. Hak etmediğim parayı alamazdım. O kadar iyi bir insandı ki, sen her hafta gel maaşını al oğlum benden dedi. Parayı alınca, halamlar benden önce gelip annemi ablamı zütürmüş olabilirler diye, Vedat abiye ulaşmam gerektiğini söyledim. Patron Vedat kim oğlum sürekli aynı şeyi söyleme öyle biri çalışmıyor. Vedat falan yok, seni araba ile evine bırakayım babaannen merak etmesin dedi. Birlikte patronun arabası ile evin önüne kadar geldik. Yolun bittiği yerde beni bırakıp geri dönüp gitti. Araba ile rahatça gelmiştim. Belki Vedat abiyi bulursam o da beni araba ile Manisa ya zütürürdü. Hem de annemle ablam araba ile daha rahat gelirdi. Hem paramda vardı patronum maaşımı da vermişti. O kadar yorgun ve uykusuzdum ki bu gece hiçbir şey yapacak halim kalmamıştı. Vedat abiyi yarın bulurum diye düşünüp eve doğru yaklaştım. Ablam cama kollarını dayamış beni bekliyordu. Onlar gitmemişti, buradalardı. Ablamı görünce o kadar rahatladım ki, bir daha Manisa ya gidip onları buraya getirmek çok yorucu olacaktı.
    Hemen koşarak içeri girdim. Kapıdan girer girmez yaşlı kadın ile karşılaştım. Beni görünce hemen bağırmaya başladı. Sen neden halanlara gittin. Oğlum sen beni delirtecek misin. Sana bir şey oldu diye ortalığı ayağa kaldırdım. Polis her yerde seni arıyordu dedi. Bir daha benden izin almadan evden ayrılmayacaksın diye bağırdı. Sen kim oluyordun da bana bağırıyorsun be kadın diyerek karşılık verdim. Benim tepkimi görünce odanın kapısını çekip çıktı. Ablam bu tartışmadan rahatsız olmuştu. Korkup evin köşesine saklanıp ellerini avuçlarının içine almış ağlıyordu. Annem ise yine yerinde oturmuş öylece duvarı izliyordu. Üzerinde ben giderken giydiği elbise hala duruyordu. Ablama neden annemin üstünü değiştirmedin, ben yokken sen ona iyi bakmamışsın. Sen kendin bile üzerini değiştirmemişsin, iyice pislik içinde kalmışsınız diye bağırdım. Hemen anneme temiz kıyafetlerden giydirdim ama kıyafetler ona büyük geliyordu. Annem zaten zayıflamıştı ama bu kıyafetler kocakarı işi örme yelekler ve penyelerden başka bir şey değildi. Ablam da aynı kıyafetlerden giydi. Ona çok kızmıştım, annemin yanına girip orada öylece uyumaya başladılar.
    Kaç gündür evde değildim. Onlara haksızlık ediyordum belki de… Tüm bu olanların sorumlusu bendim. Gelir gelmez de hemen ablamın kalbini kırmıştım. Özür dilemek için odalarına girdiğimde annem yine yatakta oturuyor ablam ise arkası dönük pencereden bakıyordu. Verdiğim kıyafetleri çıkarıp yine aynı kıyafetlerini giymişlerdi. Daha fazla üstelemeyip karşı koltuğa geçip yattım. Sabah yaşlı kadının bağırma sesi ile uyandım. Neden kıyafetlerimi dağıttın. Oğlum artık kendine gel, seni haftaya doktora zütüreceğim. Ben seninle artık baş edemiyorum diyerek ağlamaya başladı.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +1
    O kadar bağırıyordu ki, artık kendi evimde onun emirlerini uygular duruma gelmiştim. Artık onun kendi evine gitmesi gerekiyordu. iyice burayı mesken tutmuştu kendine…
    Bir şeyler atıştırıp evden çıktım. Kafam artık bedenime ağır geliyordu. Etrafımda bir olaylar dönüyor ama benim gücüm artık yetmiyordu tüm bu olanlara, Vedat abiyi bulup bu kadını evden zütürmesini söylemek için onu aramaya başladım. Sabahtan akşama kadar her yerde onu aradım ama bulamadım. Akşam eve dönerken onun bizim bahçede oturduğunu gördüm. Aynı çamurlu ayakkabılarını oturağa uzatmış bana bakıyordu. Hızlıca yanına gidip yarın sabah o kadını evden zütüreceksin, senin yüzünden başıma musallat oldu. Onu bu evde istemiyorum dedim. Beni dinliyor ama asla cevap vermiyordu. Daha fazla umursamayıp yanımdan kalktı gitti. Bir süre sonra eve doğru yaklaşan bir araba ışığı gördüm. Vedat abinin serçe arabası kapının önüne geldi ve içinden halamlar indi. Yaşlı kadında evden çıkıp hemen onları karşıladı. Öylece uzaktan onları izliyordum. O kadar samimilerdi ki birbirlerine sarılıp duruyorlardı.
    Yine buraya gelip bir şeyler karıştıracakları ama artık onlara karşı koyacak halimde kalmamıştı. Onlar eve doğru yönelmeden hemen kalkıp eve annemlerin yanına koştum. Odaya girdiğimde ablam yerde yatıyordu. Hemen koçağıma aldım. Ağzından köpükler geliyordu. Gözlerime bakıp ağzı köpük saçarak konuşmaya başladı. Bizi sakın bırakma… Biz seni hiç bırakmadık. Biz... biz…. Dedi ve bütün ağırlığını kollarıma bıraktı. Ablamın o güzel gözleri artık kapanmıştı. Söyleyeceğini söyleyemeden ellerimden kaydı ve gitti. O gece ablamı kaybettim. Annem ise tüm bunlar yaşanırken bir an bile dönüp bize bakmadı…
    Acı ile öyle bir bağırdım ki, Halamlar yanıma geldi. Bana sarıldılar sakinleştirmeye çalıştırdılar. Daha sonrasına hiçbir şey hatırlamıyorum. Sabah olmuştu. Gözüme vuran güneş ışığı ışık ile uyandım. Beni başka bir odaya yatırmış ve odanın bütün perdelerini çıkarmışlardı. Kalkıp annemin yanına gittim ama odada değildi. Ablamın cansız bedeni ise öyleye yerde yatıyordu. Kimse gelip neler olup bittiğine bakmamıştı. Ben yerden ablamı kaldırmaya çalışırken birileri de benim kolumdan tutup beni yerden kaldırmaya çalışıyorlardı. O an kalkıp evden kaçtım. Belki beni de ablam gibi öldüreceklerdi. Onlardan kurtulmak için kaçtım… Yolda koşarken yaprakları yere dokunan söğüt ağacının yanında ki çimenlerin üzerinde Vedat abinin beni beklediğini gördüm. Aynı kıyafetlerini giymişti. Her ihtiyacım olduğunda bu şekilde ansızın karşıma çıkıp yardımıma koşuyordu. Ben onunla sohbet ederken Vedat abinin arabasının içinde halam ve kocasının geldiğini gördüm. Vedat abinin arabası olsa da bu durum karşısında hiçbir tepki göstermiyor. Sanki arabasını onlara vermiş gibi davranıyordu. Hemen ayağa kalkıp koşmaya başladım. Vedat abi önde ben arkada koşuyorduk. Arabanın gelemeyeceği yollara girip onlara izimizi kaybettirdik. Vedat abiye ablamın öldüğünü anlattım. Ben bu tür acılarımdan bahsederken bile yüz ifadesinde hiçbir değişiklik olmuyordu. O kadar soğuk kanlı davranıyordu ki, onun bu davranışı, her olayda yanımda olması bana güven veriyordu. Biraz dinlenmek için çimlere uzandım. Vedat abi de benim karşıma geçti ve ağzına altığı ot parçasını çevire çevire gökyüzüne bakarak keyifle uzanıyordu. Gözlerimi açtığımda hava kararmıştı, Vedat abi yanımda değildi. Ben uyurken haber bile vermeden oradan ayrılmıştı. Havalar biraz soğumaya başladığı için üzerimde gece orada kalacak kadar kalın bir kıyafetim yoktu. Tek çare olarak eve gidip bir yerlere saklanmaktan başka bir şey gelmiyordu aklıma… Olduğum yerden çıktıktan sonra ellerinde fenerler ile bir grup insanın bana seslenip, gel buraya olduğun yerden çık diyorlardı. Her yerde beni arıyorlardı. Onların gittiği tersi yönünde ormanın içinden dolaşarak evin arka kapısına kadar geldim. Evdeki bütün ışıklar yanıyordu ve ablamın öldüğü odanın penceresinden ablam bana bakarak el sallıyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +2
    Onu görünce o kadar sevindim ki, dünyalar benim olmuştu. Hemen koşarak evin ön tarafına geçtim. Evin ön tarafında köyden birileri sanki beni beklercesine ayağa kalkıp bana doğru koşmaya başladılar. Bir anda etrafımı çevirip üzerime saldırdılar ama aradan çıkıp ablamın olduğu odaya çıktım. Ben içeri girdiğimde annem aynı yerinde oturmuş ablam ise yine yere yatmış ve ağzından köpükler gelmişti. Yine gözlerini bana dikmiş bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ki tam o sırada arkadan biri boynuma sarılarak beni yere düşürdü. Gözlerimi açtığımda karşımda şişman, sakalları göbeğine kadar inmiş başında sarığı ile bir şeyler okuyup bana üfleyen bir adam vardı. Benim ona baktığımı fark ettiğinde okumayı bırakıp arkada duranlara, bizi yalnız bırakın kapıyı dışarıdan kapatın dedi. Adamın bem beyaz sakallarından yüzü çok güzel parlıyordu ve bana bir güven veriyordu.
    Bana bakarak, sakin ol oğlum, benden sana zarar gelmez, herkesi gönderdim. Ben senin yanında olacağım dedi. Ben ise ablamın öldüğünden bahsettim. O ise ablan ölmedi sen yanlış gördün. Allah’ın izni ile ben sana yardım edeceğim dedi.
    Arkadaşın yanında mı o nerde dedi. Ayağa kalkıp sağa sola baktığımda Vedat abinin giyişi dolanına yaslanıp bir ayağını yere basıp diğer ayağı ile de çamurlu ayakkabılarını dolaba sürttüğünü gördüm. Ben ona bakıyordum ama o başını öne eğmiş yere bakıyordu. Seslenip yanıma gelmesini söyledim ama yerinden kıpırdamıyordu bile…
    Yaşlı amca, tamam oğlum sakin ol. Gelmek istemiyorsa gelmesin dedi ve bana Vedat abiyi tarif etmemi istedi. Bende ona karşında duruyor neyi tarif edeyim dediğimde, Ey güzel evladım, senden başka onu gören yok. Hiç onun başkası ile konuştuğunu gördün mü dedi. Evet görmüştüm. Onunla yaşlı kadının köydeki evine gittiğimizde onlar konuşmuştu ayrıca onun bir eşi de vardı dedim. Ben onu dedikten sonra gel o zaman gidelim. Vedat abine söyle eşini de alsın gelsin. Hadi köye gidelim dedi. Vedat abiye bunu söylemek için arkamı döndüğümde ortalıktan kaybolmuştu. Hemen ayağa kalkıp baktım ama gitmişti. Benim onu aradığımı gören yaşlı amca, otur oğlum öyle birisi yok, bunlar sana aklının bir oyunu, onu ilk ne zaman gördün diye sordu. En baştan itibaren olanları ona anlattım. Ben anlatırken gözlerimin içine bakıyor, her cümlemin sonunda kafasını sallayarak beni onaylıyordu. Sonrasında ise, peki oğlum sen onu ilk gördüğünden bu zamana kadar hiç yüzünde, kıyafetinde ya da saçını sakalının uzadığını gördün mü dedi. Hayır hiç görmemiştim her gün aynı şekilde gelip gidiyordu. Adam haklıydı, o hiçbir zaman ayağındaki çamurlu ayakkabılarını bile çıkarmamıştı.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    +2
    Bu kelimeleri duyunca irkildim. Bir anlığına olsun aklım başıma geldi. Ayağa kalkıp başımı avuçlarıma alıp ağlamaya başladım. Benim ağlama sesime babaannem kapıyı açarak içeri geldi. Oğlum güzel oğlum hocanın dediğini yap onu sözünü dinle bizi üzme dedi. Hoca konuşmaya başladığında babaannem yan tarafa geçip durmaya başladı. Bir süre sonra yine o yaşlı kadın olup odadan bana kötü kötü bakarak ayrıldı. Hoca gidene kadar da başımdan geçen bütün olayları ona anlattım.
    Ertesi gün sabah ezanı ile uyandım. Evde kimse kalmamıştı. Gizlice evden çıkıp Vedat abinin beni zütürdüğü köye doğru yola çıktım. Peşimde birilerinin sürekli beni takip ettiği hissi olduğu için iki adım ileri bir adım geri, sürekli arkama baka baka ilerliyordum. Yolda Vedat abi ile karşılaşmayı umut ediyordum ama ne kadar istesem de bir türlü karşıma çıkmıyordu. Yürüye yürüye köye kadar geldim. Güneş artık batmış ve hava soğumaya başlamıştı, gök yüzündeki turuncuya dönmüş bulutlar gözümün önünde öylesine hayaller oluşturuyordu ki, annem ve ablamı görüyordum.
    Yollar o kadar farklılaşmıştı ki, yerde bir tek ayak izi yoktu, yollar tamamen otlar ile kaplanmış ve gitmek iyice zorlaşmıştı. Eve gelmeden önceki son virajı döndüğümde, gözlerime inanamadım. Evin olduğu yer tamamen çökmüş, sarmaşıklarla kapanmıştı. Buraya neredeyse 50 60 yıldır kimse uğramamıştı. Ama ben buraya ilk geldiğimde evin altında ahırı bile vardı. Artık iyice daralmaya başlamıştım. Bana neler oluyordu böyle, hangi yaşadığım gerçekti, hangi yaşadığım an asıl yaşadığım andı anlayamıyordum. Yanlış yere gelmiş olabileceğimi düşünüp etrafına iyice bakındım ama, bu bölgede bu harabeden başka ne bir ev ne de yakınlarında insan izine rastlana bilir bir yapı vardı….
    Hava tamamen karardığı için artık yolumu bulabileceğimi sanmıyordum. Sönük vuran ay ışığının altında araba yoluna kadar indim. Yolun biraz ilerisinden gelen farlarını yakmış bir minibüsün geldiğini duydum. Artık bu karanlıkta kendi başıma bir yere gidemeyeceğim için arabanın geleceği yola doğru koşmaya başladım. Araba benim olduğum tarafa gelmeden önce iç tarafa girince far ışıkları kesildi. Yine karanlığın içinde kaldığım anda yaşlı kadının evinin ışıklarının yandığını ve patika yolun başında, Vedat abinin bana doğru baktığını gördüm. O an tek hatırladığım başıma ok gibi saplanan ağrı ve dizlerimin bağının çözülmesiydi.
    Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum gözümü Samsun merkezdeki akıl hastanesinde açtım.
    Şimdi bunları yazarken o anlara gidip gidip geliyorum. Aslında annemi babamı ve ablamı trafik kazasında yıllar önce kaybetmiştim. Babaannem ise samsuna gelip bana yıllarca baktı büyüttü. Ne bir işte çalışmıştım ne de okuluma devam edebilmiştim. Gördüklerimin hepsi hayallerdi. Hastanede 1 buçuk sene yatıktan sonra aralıklarla gidip gelmeye başladım. Vedat abi… Güzel insandı, ya da her ne ise…. ilaçlarımı alsam da almasam da bazen pencereden baktığımda dışarıdan beni izlediğini görüyorum. En kötüsü, gerçek olmasa da arada annemi ve ablamı görüyordum. Şimdilerde evliyim, 1 tanede oğlum var… Babaannem öleli 7 sene oldu, onu da Manisa da annem ile babamın yanına gömdük. Bazen ilaçları tamamen bırakıp eskiye dönmek istiyorum. Nede olsa yıllarca, gerçek olmasalar da ailemle beraber yaşıyordum.
    Buraya kadar okuyan arkadaşlara teşekkür ederim.
    Yorma kendini, bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsinler….
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +2
    Bu çerez hikaye ile dönüşün ardından talep durumuna göre yeni ve altınıza molfix giymeniz gereken hikayeler ile devam edeceğim.
    Bu Entry altında 15 20 kişi yaz zuzum pampam der ise bu akşam hikayeye başlarım. ( Prim amacında değişim buradan bir kazancımda yok. Eski günleri yakalayalım istiyorum..)
    ···