1. 351.
    0
    Dr.Dre Eminemle tanışana kadar onun beyaz olduğunu bilmiyordu.
    ···
  2. 352.
    0
    Kanada dünyadaki en çok eğitimli nüfusa sahip ülkedir.
    ···
  3. 353.
    0
    lady gaga bir keresinde pizzacı kuyruğunda bekleyen hayranları için 1000$ değerinde pizza ısmarlamıştır.
    ···
  4. 354.
    0
    (bkz: ingilizce ders veriyorum çeviri yapıyorum/#122435882)
    ···
  5. 355.
    0
    Denizkızları Bir Efsane Mi Yoksa Gerçek Mi?

    Deniz kızları, belinden yukarısı dişi bir insan görünümünde olan, ama aynı zamanda bir balık kuyruğuna sahip olan efsaneleşmiş düşsel inanışlardır.
    Bu yarı insan yarı balık vücutlu insansıların efsaneleri M.Ö. 5,000 yılına kadar dayanır.[1] Genel bir kanı ise, bu efsanelerin oluşumunda, deniz ineklerinin büyük etkisi olduğudur. Bu teoriyi destekleyecek bir örnek olarak, Christopher Columbus’un yeni dünyaya olan yolculuğu sırasında deniz kızları gördüğünü, ama çok çirkin olduklarını ve daha cazip olmalarını beklediğini söylemesi verilebilir.
    Deniz inekleri gibi büyük vücutlu deniz memelilerinin kolları, yavrularını bir beşikte gibi taşıyabilmeleri için evrim geçirmiş ve insan kollarına benzemiştir. Denizcilerin bu deniz memelilerini görüp doğa üstü yaratıklar olduklarını düşünmeleri oldukça mümkündür. Geleneksel deniz kızı betimlemelerindeki, akan uzun saçların ise, deniz ineklerinin okyanus yüzeyine yakın yerlerde yüzerlerken kafalarına dolanan yosunların verdiği uzun saçlı görüntüsünden kaynaklandığı düşünülmektedir. Deniz kızı gördüğünü iddia edenlerin verdiği ortak bilgiler de yosun renkleriyle ve deniz ineklerinin özellikleriyle oldukça uygundur. Deniz kızlarını konuşmayan, yeşil, siyah, kahve rengi veya sarı saçlı, balık kuyruklu, genelde okyanuslarda ve bazen de nehirlerde yüzen doğa üstü insansılar olarak tanımlarlar.
    Bu doğaüstü yaraktıkların görüldüğünü iddia eden bir başka kayıt ise ingiliz denizci Henry Hudson’un günlüğüdür. Denizci,15 Haziran 1608 tarihli günlüğünde, kuzey Rusya sahillerindeyken mürettabatından iki denizcinin anlattıklarına dayanarak denizkızını şöyle tarif eder: ‘Göbeğinden üst tarafı, sırtı,kalçaları ve göğüsleri bir kadın gibi, vücudu ise normal insanın vücudu büyüklüğünde, sırtına kadar uzayan siyah saçları var, suya girdiğinde ise uskumrunun sırtını andıran çizgili vücudunun ucunda, yunus balığına benzeyen kuyruğu görülüyor.’
    Denizkızı hikayeleri neredeyse evrenseldir. Bilinen ilk denizkızı hikayesi M.Ö. 1000 yılında Asurlularda görülmüştür. Suriyede’de M.Ç. yaşamış Asur kraliçesi Semiramis’in annesi Atargatis ölümlü bir çobana aşık olan ölümsüz bir tanrıçadır. Fakat aşık olduğu genç çoban ölür ve o da bir balığa dönüşmek için göle atlar ama su,onun mükemmel vücudunu ve doğasını gizlemez, bunun yerine ona bir balık kuyruğu ve suda nefes alabilme yetisi verir.ilk Atargatis betimlemeleri insan kafası ve bacakları olan bir balık şeklindedir.(Babil tanrısı Ea gibi).Orta Doğu toplumlarının çoğunda balıkların kutsal sayılmasının nedeni de bu efsaneye dayandırılır.
    Günümüzde denizkızları, masallarıyla,çizgi filmleriyle, oyuncaklarıya ve hatta sinema filmleriyle toplum içinde canlılıklarını koruyor. Denizkızı masallarının en etkili ünlüsü, Hans Cristian Andersen’in Küçük Denizkızı’dır.Bu masal, Danimarka’nın Kopenhag limanındaki bronz denizkızı heykeliyle ölümsüzleşmiştir.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 356.
    0
    Tarot Kartlarının Tarihçesi Nedir?

    Günümüzün en popüler fal türlerinden olan Tarot falının kartları yakın zamanda ortaya çıkmıştır. Uzak Doğu’da ya da Hindistan’da Tarot kartlarına benzer kartların var olduğu ya da Tapınakçı Şövalyelerin bunlara sahip olduğu söylenir;ancak bilindiği kadarıyla ilk Tarot kartları Batı’da 15. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
    ilk Tarot kartlarının üzerinde Orta Çağ’a ait figürler bulunduğu bilinir.ilk desteler tamamen el yapımı olup elde renklendirilmiştir. Bilinen en eski destelerden biri,1400′lü yılların ortalarına ait olan ‘Visconti-Sforza’ destesidir.1415 yılında ölen Pizza prensi ‘Francis Fibbia’nın da bir deste kart hazırlamış olduğu bilinir.En meşhur destelerden biri olan ‘Mantegna’ destesi,onu çizen kişinin adı ile anılır.Bu deste beş gruba ayrılmış ve 1′den 50′ye kadar numaralandırılmış kartlardan oluşur.
    15. yüzyıl ortalarında ortaya çıkan Marsilya destesi ise günümüzde de en popüler olan destelerden biridir.Bu deste de numaralandırılmamış olup kalan Arkana Majör kartları üzerine çalışan Court de Gebelin, Arkana Majör’ün Mısır kültüründen geldiğini ve Dünya’nın yaradılışıyla ilgili olayları sembolize ettiğini söylemiştir. Gebelin’e göre bu olayda da yedi sayısının sembolizmi basittir. Buna göre, Arcina Majör 22 karttan oluşur (3*7=21+Deli),kalanlar ise 14*4=56 karttan oluşur ve destede toplam 78 kart vardır.Bu günümüzdeki Tarot kartlarının da sayısıdır.
    19. yüzyılda Eliphas Levi, Tarot’u Yahudi mistisizmiyle birleştirmeye çalışmıştır. Papus ise Tarot kartlarının Eski Mısır ile ilişkisini ve inisiyasyon için sembolizmi temsil ettiğini ortaya koymuştur. Günümüzde en çok kullanılan destelerden biri olan ‘Rider’ destesi ise ’1857-1942′ yılları arasında yaşamış olan Dr. Arthur Edward Waite’in eseridir. Kendisi bir Golden Dawn üyesi olan Waite, birçok Gül-Hac ve hermetizm sembollerin kullanarak kendi destesini hazırlamış ve Pamela Coleman Smith’e çizimlerini yaptırmıştır. Waite,Tarot’a birçok yenilik de getirmiştir. Bunlardan en önemlileri, Arkana Minor için oluşturduğu sembolik resimler ve bazı kartların yerlerinin değiştirilmesidir.
    Waite, Tarot vasıtasıyla ezoterik sembolleri de vermeye çalışmış ve hepsini kapsayan bir sembolizm oluşturmak istemiştir.Bu şekilde ilk olan bu deste günümüzde de popülerliğini korumaktadır. Yüzyılımızda hazırlanmış olan desteler için de en ilginçlerinden biri de kuşkusuz Aleister Crowley’in hazırlattığı ‘Thoth’ destesidir.Bu kartlarda da Mısır, Doğu,Yunan, Hristiyan ve Orta Çağ sembolleri kullanılmıştır. Tarot’un tarihi henüz tamamlanmamıştır. Bunun nedeni ise her kişi ya da topluluğun kendine uygun olan desteyi hazırlamasıdır.
    Tümünü Göster
    ···
  7. 357.
    0
    Suyu 0 Derecede Kaynatmak Mümkün Müdür?

    Evet mümkündür! Önce kaynama olayını kavramak gerekir. Bir sıvının kaynaması için o sıvının yüzeyindeki buhar basıncının hava basıncına eşit olacak seviyeye yükselmesi gerekir. işte kaynama için ya sıcaklığı artırarak buhar basıncını hava basıncına eşit duruma getirmek veya sıcaklığı sabit tutup dış basıncı vakumla azaltmak ve böylece dış basıncı buhar basıncına düşürmek gerekir. işte 0 derecedeki suyun da bir buhar basıncı olduğu için bu suyu bir vakum kabına yerleştirip dış basıncı yeterince düşürürsek bu sıcaklıkta da kaynatırız
    ···
  8. 358.
    0
    Elektrik Neden insanı Çarpar?

    Günümüzde her alanda elektrik kullanımı yaygınlaşmıştır. Evimizde bile tüm eşyalar elektrikle çalışır ve bu eşyaların bakımlarını yaptırmamız zorunludur.Çünkü bozuldukları takdirde ufacık bir elektrik kaçağı bile yaşamamıza mal olabilir. Dolayısıyla elektrik hayatı kolaylaştırmasının yanında, tehlikelidir de.Bu tehlikeden korunmamız için de sürekli uyarılırız. Peki,elektrik insanı neden çarpar?
    Elektrik akımı, şiddetine ve süresine bağlı olarak, insan vücudundan geçtiği zaman, ölüme kadar giden hasarlara sebep olur. Elektriğin insan vücudundan akmasının nedeni vücudumuzun iletken olmasıdır. Hücre sıvıları, başta tuz olmak üzere çözülmüş iyonlar içerdiğinden oldukça iletkendir. Kaslarımıza gelen sinirsel sinyaller normalde küçük elektrik akımlarıyla iletilir. Elektrik akım şiddeti 16 ma’i geçtiği zaman kaslarımızı kontrol etmemizi, böylelikle elektrik akımına neden olan nesneyi bırakmamızı engeller.20 ma’i geçtiği zaman solunum sistemimizi etkiler ve geçici felce sebep olabilir.100 ma’lik akım kalp kasılmalarında düzensizlik yaratır. Kalbimiz, küçük elektriksel sinyallerle çalıştığından,bu düzeni bozan akımlar kalp krizine neden olur.2 A’lik akımlar organlarmızda ısıya neden olur ve büyük hasar verir.
    ···
  9. 359.
    0
    Çift Sarılı Yumurtalardan Çift Civciv Çıkar Mı?

    Çift sarılı yumurtalar, genellikle yeni yumurtlamaya başlayan ve yumurta oluşumları henüz senkronize olmamış genç tavuklarda görülür. Ancak bazı tavuklar kalıtımsal biçimde bu özelliğe sahiptirler ve hayatları boyunca çift sarılı yumurtlama özelliği gösterebilirler. Peki,hiç merak ettiniz mi,çift sarılı yumurtalardan çift civciv çıkar mı?Çift sarılı yumurtalarda yavru gelişimi çok olası bir durum değildir. Embriyo için yaşamsal bir gıda kaynağı olan yumurta akı,iki embriyo için yeterli değildir.Çift sarılı bir yumurtada yavru gelişimi meydana gelse de,yavrulardan biri yaşam savaşında diğerini yener;ancak genellikle iki yavru da henüz yumurtadan çıkmadan yaşamlarını yitirirler.
    ···
  10. 360.
    0
    Yerküre’ye Ay’ın Her Zaman Aynı Yüzü Dönüktür. Güneş Sistemimizdeki Diğer Uydular için De Aynı Durum Geçerli Midir?

    Ay’ın Yerküre ile eşzamanlı dönüşü rastlantı değil, bu iki cisim arasındaki kütleçekimi etkileşiminin sonucudur. Kütleçekiminin şiddeti, ağırlıklı olarak uzaklığa bağlıdır. Bu yüzden Ay’ın çekimi, Yerküre’nin Ay’a bakan yüzünde öteki tarafa göre daha güçlüdür. Bu değişken kuvvet, Yerküre üzerinde bir “çekim şişkinliği” yaratır. Yerküre Ay ile eşzamanlı dönmediğinden Ay’ın yol açtığı bu şişkinlik Yerküre üzerinde hareket eder ve yerkabuğu ile okyanuslarda yol açtığı eğilmeler ve sürtünmelerle Yerküre’nin içinin önemli ölçüde enerji yitirmesine neden olur.
    Bu enerji yitimi sonucunda Yerküre’nin dönüşü her 500 yılda yaklaşık 1 saniye yavaşlar. Yerküre-Ay sistemi açısal momentumunu korumak durumunda olduğundan, Ay her yıl Yerküre’den 4 cm kadar uzaklaşmaktadır. Yerküre, Ay’a çekimsel olarak “kilitlenene” ve onunla eşzamanlı dönene dek dönüşünü yavaşlatacaktır. Buraya kadar anlatılan kuvvetler Ay üzerinde de etkilidir. Ancak Yerküre’nin kütlesi daha büyük olduğundan, uygulanan kuvvet daha şiddetli olmuş ve Ay’ın dönüş hareketi, Dünya ile eşzamanlı noktaya daha hızlı ulaşmıştır.
    Bu süreç bütün Güneş Sistemi’nde yaşanır. Dolayısıyla, gökbilimcilerin, aylar ve gezegenleri arasında eşzamanlı dönüşlerin birer istisna değil, kural olduğunu görmeleri fazla şaşırtıcı değil. Bir uydu, gezegenine ne kadar yakınsa ve gezegenin kütlesi ne kadar büyükse, bu uydunun eşzamanlı dönüşü yakalaması o ölçüde hızlı olur.
    Eşzamanlı dönüş sadece aylar ile gezegenleri arasında değil, birbirinin yörüngesinde dönen her türlü iki cisim için geçerlidir.
    ···
  11. 361.
    0
    Gözler Neden Fotoğraflarda Bazen Kırmızı Çıkar?

    Gece flaşla çekilen çoğu resimde gözlerimiz kırmızı bir renk alır. Peki,bu renk nasıl meydana gelir? Sabah flaşla çekilen fotoğraflarda neden gözlerimiz kırmızı çıkmaz, hiç merak ettiniz mi?
    Gözümüz iç içe birleşmiş 3 farklı tabakadan oluşmuştur. 1. tabakada gözümüzü koruyan göz akı bulunmaktadır. ikinci tabaka kan damarlarından meydana gelen ve ortasında gözbebeğinin bulunduğu tabakadır. Bu damarların en büyük görevi ise çok ışıkta gerilerek göz bebeğinin küçülmesini sağlamaktır. Yine aynı şekilde az ışıkta göz bebeklerinin büyümesini ve daha kolay ışık almasını sağlamaktadır. Üçüncü tabakada ise retina yani ışığa oldukça duyarlı kılcal damarlar bulunmaktadır.
    Köpek kedi gibi hayvanların retina tabakasında ayna görevi yapan bir yansıtıcı vardır. Karanlıkta ışık veya flash gibi ışınlar tutulduğunda bu aynada yansıyan ışınlar bu havyanların gözlerinin parlak olmasına neden olur. insanlarda ise böyle bir sistem mevcut değildir. Fotoğraf makinasından çıkan flash ışınları çok ani ve hızlıdır bu sürede gerilip tekrar eski haline gelemeyen retina tabakası kılcal damarların görüntüsünü yansıtmaktadır. Bunun sonucunda ise fotoğrafta insanların gözü kırmızı olarak belirmektedir.
    ···
  12. 362.
    0
    Hayvanlar Hava Durumunu Tahmin Edebilirler Mi?

    Köpeklerin yağmur öncesi kendilerine kapalı alanlar bulmaya çalıştıklarına hiç dikkat ettiniz mi?Kar yağınca kediler nereye kaybolur? Size deprem olacağının haberini veren bir evcil hayvanınız var mı?
    Çok yaygın bir inanış da kilometrelerce ötede olsa bile hayvanların deprem gibi büyük doğa olaylarını önceden hissetmeleridir. Bu fark etme depremin olduğu yere çok yakın olan insanlara fazla yarar sağlamasa da uzakta olan insanlar için hayat kurtarıcı olabilir. Hatta bazı araştırmacılar büyük doğa olayları başlamadan önce hayvanların tedirgin ve huysuz olduğuna inanmaktadır. Fakat bu konuda somut bir bulgu olmamakla birlikte olan verilerde yetersizdir.
    Acaba hayvanların gerçekten altıncı hissi var mıdır?Pek çok araştırmacı bunun aksini iddia ediyor. Onlara göre, insanlarla kıyaslandığında hayvanlar beş duyularını çok daha iyi kullandıklarından algı eşikleri de daha düşüktür.Bu durumda hislerden değil, algılardan söz etmek daha doğru olur. ayvanların en kritik duyuları, işitmedir.insanlar sadece 20 ve 20,000 Hz aralığındaki sesleri duyabilirken örneğin filler 16 ila 12,000 Hz arasındaki sesleri duyabilirler. Sığırlar ise 16 ila 40,000 Hz arasındaki sesleri işitirler.Bu durumda insanların işitemeyeceği bazı sesleri hayvanların işitebildiğini söylebiliriz;deprem ve okyanus dalgaları gibi. Bazı araştırmacılar fillerin depremi önceden algıladıklarını çünkü şok dalgalarını ve alışık olmadıkları titreşimleri kulaklarının aksine ayaklarıyla kilometrelerce öteden hissedebilirler.
    Deniz martıları, büyük fırtınalar öncesi karaya dönerler. Fırtına öncesi hava basıncındaki düşüş,bu tür hayvanlar için bir uyarıdır. Hava basıncındaki düşüş aynı zamanda hidrostatik (su) basıncının da düşmesini sağlar. Bunun sonucunda denizde yaşayan hayvanlar daha derin sulara giderek fırtınanın etkisinden korunmak isterler.
    Bu ve bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür;ancak yine de elimizde hayvanların doğa olaylarını önceden sezmeleriyle ilgili önemli bulgular olsa da,daha tam olarak bilimselliği kanıtlanmış bir bilgi yoktur
    ···
  13. 363.
    0
    Fare Kapanı icat Etmek ilk Kimin Aklına Geldi?

    Eyvah, evde fare var! Hemen gidilir bir fare kapanı alınır, kapan kurulur, fareyi kapana çekmek için yem olarak en sevdiği peynir konulur ve şak, fare yakalanır. Böyle basit bir mekanizmayı icat etmek kimin aklına gelmişti acaba?
    Bu basit düzenek aslında yüzlerce yıl mucitlerin beceri sınırlarını zorlayıp durdu ama 19. yüzyıla gelindiğinde ABD’de dört bini aşkın fare kapanı patenti verildi. Fare kapanının en bildik ve klagib şekli, çizgi filmlerde sıkça karşılaşılan ve icadından beri geçen yüzyılı aşkın süredir hala günlük kullanımda olan yaylı tuzak yani kapandır.ilk yaylı kapanı icat edense William Hooker’dır ve icadının patentini 1894′de almıştır. Hooker’ın 1865-1908 yılları arasında aldığı yirmi yedi patentin,ilk patenti olan çalı budama makası hariç, yirmi altısı hayvan tuzaklarıyla ilgiliydi.
    Hooker’dan beş yıl sonra, John Mast bugün dünyanın en çok satan fare kapanı olduğu söylenen Victor’u icat etti ve pazarlamak için Lititz’de bir fabrika kurdu.Bu fabrika halen Woodstream Corp. adıyla aynı ürünü üretmeye ve pazarlamaya devam ediyor.
    Hooker’ın ABD’de patentini almasından dört yıl sonra, ingiltere’de James Henry Atkinson başka bir fare kapanının ptentini aldı. Kapanı Hooker’ınkinden mi kopyaladığı tartışmaya açıktır. Atkinson,aardından 30 Aralık 1898′de pedallı kapanın patentini almak için başvuruda bulundu. Pedallı kapan, fare kapanın üzerinde koştuğunda harekete geçiyordu. Atkinson,Little Nipper adını verdiği fare kapanını daha da geliştirerek sadece yem çekildiğinde çalışacak bir kapan icat etti ve 1899 yılında patent aldı. Little Nipper da Amerika’daki akrabası Victor gibi zamana meydan okuyan bir icat olarak Procter Brothers tarafından ingiltere’de hala üretiliyor.
    ···
  14. 364.
    0
    Astronotların Uzayda Giydikleri Giysi Ve Özellikleri Nelerdir?

    Tepkili uçak pilotları ve özellikle astronotların vücutları sımsıkı saran özel bir elbise giyerler.Bu elbise vücutlarındaki kanı doğal haliyle tutmaya yarar ve bayılmalarının, ölmelerinin önüne geçer.
    Uzay aracının gittikçe artan bir hızla boşluğa doğru yol alması sırasında astronotları büyük tehlikeler bekler.Bu tehlikelerden biri de hız artışı sırasında astronotlarda ağırlıklarının artmasıdır.Bu sırada astronotun damarlarındaki kanın ağırlığı erimiş bir demirin ağırlığına eşit olur,kan vücudun bazı yerlerinden çekilerek başka yerlerde toplanır. Beynin kansız kalması da ölüme yol açar. işte astronotun vücudunu bir korse gibi sıkan bu özel elbise kanı vücutta doğal haliyle tutmaya yarar.
    Uzaya çıkan bir astronotun giydiği özel elbise,onu uzaya ulaştıran roket ve kapsül kadar önemlidir.Bu özel elbise olmadan astronotlar uzay boşluğunda,Ay üzerinde veya herhangi bir gezegende yürüyemezler,bir araçtan ötekine geçemezler;çünkü uzayda atmosfer olmadığından astronotlar nefes alamazlar. Nefes almalarını sağlayan bir oksijen tüpü taşısalar bile,bu sefer de atmosfer basıncı olmadığı için kanları fışkırır ve yaşayamazlar. Ayrıca buz gibi soğuk, fırın gibi sıcak bir ortamda, özel koruyucu olan uzay elbisesini giymek zorundadırlar. Demek ki uzay elbiseleri astronotları havasızlıktan, basınçsızlıktan,şiddetli soğuk ve sıcaktan hava tüplü olduğu için nefes almalarını sağlamakta, suni basınçla vücutlarını dengede tutmaktadır.
    Uzay elbiseleri önce biraz sert idi ve taşınması güçtü. Fakat zamanla daha esnek ve taşınması daha kolay elbiseler yapıldı. Uzay kabininde astronotun özel uzay elbisesine ihtiyacı yoktur. Çünkü sımsıkı kapalı kabinin içi ya saf oksijenle ya da atmosferdeki tabii hava ile doldurulmuştur. Burada bir havacı tulumu giymeleri yeter. Tabii, kabin ağırlıksız bir mekan olduğu için oturdukları yere kemerle bağlanırlar. Bu tulumlar da elektronik aletlerle donatılmıştır. Astronotun kalp atışları ve vücudunun ısısı bu aletlerle her an tespit edilir ve yerdeki kontrol merkezinde bulunan hekimler uzaydaki astronotun sağlık durumunu muayane edebilirler. Fırlatılış sırasında astronotlar kapsül tulumu ile birlikte özel uzay elbiselerini de giyerler. Bir kaza olursa, bu elbiseler onları daha iyi koruyacaktır. Fakat, kalkış başarlı olmuşsa, bir saat kadar sonra uzay elbiselerini çıkarabilirler.
    Uzayda veya Ay’da yürüyecek astronotun elbisesi her şeyden önce müthiş sıcağa karşı dayanıklı olmalıdır. Bunun için astronot iki elbise giyer. Birinci elbisenin içinde (Buna uzay çamaşırı da diyebiliriz) soğuk su akımı sağlayan ince tüpler vardır. Vücut etrafına dolanan bu tüplerin içindeki serin su, astronotları sıcaktan korur. Tüpteki suyun ısısı sırt çantasındaki bir cihaz tarafından sabit tutulur. Uzay çamaşırının üzerine giyilen özel elbise kat kattır. iç kısmı futbol topu gibi hava ile şişirilmiştir ki bu basıncın normalde kalmasını sağlar. Bunun üzerinde tam 15 kat daha vardır. Plastik ve alüminyum tabakalardan yapılan bu katlar tehlikeli radyasyonlara ve küçük göktaşlarına karşı astronotları korur. En dışta bir çelik çember bulunur. Elbisenin ikinci önemli bölümü olan başlık, başın rahat hareket edebileceği büyükçe bir kafes gibidir. Başlığın ön kısmı kırılmaz camdan yapılmıştır ve onun da yukarısında bir kask daha vardır. Uzay elbisesinin üçüncü bölümü ayakkabılardır. Elbise gibi kat kat olan sağlam, kalın ve ısı geçirmez özellikteki bu ayakkabı daha çok çarığa benzer. Astronotun sırt çantasında, oksijen ve serinletme suyunun dolaşımını sağlayan cihazdan başka bir de telsiz cihazı vardır. Astronotun Dünya ve uzay kabini ile devamlı bağlantısını bu cihaz sağlar. Bu cihaz onun yalnız konuşmasını değil, sağlık durumunu da otomatik olarak yerdeki kontrol merkezine bildirir.
    Şu bilgiyi de küçük bir dipnot olarak vermek de fayda vardır. Astronot ve kozmonot kelimeleri arasında anlam olarak bir fark olmasa da – her ikisi de uzay adamı anldıbına gelir- astronot Amerikalı, kozmonot ise Rus uzay adamlarıdır.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 365.
    0
    vay amk
    ···
  16. 366.
    0
    Sera Etkisi Ne Demektir?

    Dünya, enerjisinin büyük bir bölümünü fosil yakıtları yakarak sağliyor – sadece petrol değil, kömür ve doğal gaz da dahil; bu yanma sonucunda karbondioksit açığa çıkiyor. Karbon, yüz milyonlarca yıldır yeryüzündeki fosil yakıtlarda depolanmıştı. Özellikle son yüzyılda, büyük miktarlarda fosil yakıt yakılması sonucu, açığa çıkan karbondioksitte de artış oldu. Bütün karbondioksit atmosferde kalmaz; bir kısmı okyanus ve göl sularında çözünür ve bir kısmı da, kalsiyum ve magnezyum karbonat formunda kayaya dönüşür. Fakat ölçümler, atmosferdeki karbondioksit miktarının her yıl yavaşça arttığını göstermektedir. Atmosferdeki karbondioksit miktarının artışı, önemli bir problemi de beraberinde getirdi. Karbondioksitin görünür ışığa karşı geçirgenliği vardır, fakat kızıl-ötesi ışığı emer. Dünyanın güneşten aldığı enerji, çoğunlukla görünür ışık formundadır. Atmosferdeki karbondioksit, görünür ışığa karşı geçirgen olduğu için, enerji direkt olarak yeryüzüne ulaşır. Fakat yeryüzünden yansıyan ışık genelde kızıl-ötesi formundadır ve atmosferdeki karbondioksit tarafından emilir. Karbondioksit molekülü bu enerjiyi tutmaz ve bütün yönlere olmak üzere tekrar yayar ve böylece, bir kısmını yeryüzüne geri göndermiş olur. Karbondioksitin etkisi, güneşten gelen enerjinin yeryüzüne ulaşmasını engellemek şeklinde değil, fakat bu enerjinin bir kısmının uzaya geri gitmesini önlemek şeklindedir. Bu sürece, “sera etkisi” denmektedir.
    Atmosferdeki karbondioksit miktarının her yıl arttığı düşünüldüğünde, yeryüzündeki ortalama sıcaklıkta derece derece gerçekleşecek bir artış beklentisi ortaya çıkiyor. Dünyanın ikliminde ciddi etkileri olması için, sıcaklık artışının çok büyük olması gerekmez. Antarktika buzulunun eriyerek, dünyanın kıyı şehirlerinde sel haline dönüşmesi için, yaklaşık 4°C’ lik bir artış yeterli olacaktır. Ve 1975 yılından bu yana, ortalama sıcaklık yavaş yavaş artmaktadır!
    ···
  17. 367.
    0
    Kızılötesi Işınları Nerelerde Kullanılır?
    Kızılötesi (Kızılaltı, IR veya Infrared) ışınım, dalgaboyu görünür ışıktan uzun fakat terahertz ışınımından ve mikrodalgalardan daha kısa olan elektromanyetik ışınımdır. Teknolojide kabul edilen ismi olan infrared Latince’de aşağı anldıbına gelen infra ve ingilizce kırmızı anldıbına gelen red kelimelerinden oluşmaktadır ve kırmızı altı anldıbına gelir. Kırmızı görünür ışığın en uzun dalgaboyuna sahip rengidir. Kızılötesi ışınımın dalgaboyu 750 nanometre ile 1 mikrometre arasındadır. Normal sıcaklığındaki insan vücudu 10 mikrometre civarında ışıma yapar. Doğrudan alınan güneşışığı %47 kızılötesi, %46 görünür ışık ve %7 morötesi ışınımdan oluşur.
    Kızılötesi görüntüleme hem sivil hem de askeri kullanım alanları bulmuştur. Hedef tesbiti, gözlemleme, gece görüşü, güdüm ve takip sistemleri gibi askeri kullanım alanlarının yanında, ısıl verimlilik analizi, uzaktan sıcaklık ölçme, kısa mesafeli kablosuz iletişim, spektroskopi ve hava tahmini gibi alanlarda da kullanılmaktadır. Kızılötesi gökbilim algılayıcılarla donatılmış teleskoplar kullanarak uzayın normal teleskoplarla, moleküler bulutlar gibi uzay tozları yüzünden görüntülenemeyen alanlarını görüntülemekte, gezegenler gibi soğuk cisimleri bulmakta ve Evren’in uzak geçmişinden kalan yüksek miktarda kırmızıya kayma’ya sahip nesneleri görüntülemekte kullanılmaktadır.
    Kızılötesi filtreler birçok farkli malzemeden üretilebilir. Bunlardan bir tanesi görünür ışığın %99′unu kesebilen polysulphone isimli plastiktir. infrared filtreler asker gece görüş dürbünlerinde sahneyi kızılötesi ışıkla aydınlatırken, görünür ışığı keserek, dürbünün kullanıcısının dışarıdan görülmesini engeller.
    Kızılötesi takip sistemleri (kızılötesi güdüm sistemleri olarak da bilinir) hedefin yaydığı kızılötesi ışınımı, hedefi takip etmek için kullanır. Kızılötesi takip sistemi kullanan füzeler, sıcak cisimler kızılötesi ışık yaydığından “ısı güdümlü füze” olarak da bilinir. insanlar, araç motorları ve uçaklar gibi birçok nesne ısı ürettiğinden kızılötesi dalgaboylarında arkaplandan kolayca ayırt edilebilir.
    Kızılötesi ışınım bir ısı kaynağı olarak kullanılabilir. Kızılötesi sauna ve bazı elektrikli sobalarda ısınma amacıyla, uçak kanatlarında ise oluşan buzu eritmek amacıyla kullanılırlar. Kızılötesi ışınım aynı zamanda bir sağlık ve fizyoterapi alanında da kullanılmaktadır. Kızılötesi ışınım etraflarındaki havayı ısıtmadan sadece ışık geçirmeyen cisimleri ısıttığından yemek pişirme için de kullanılabilir.
    Kızılötesi ısıtma sanayide boya kurutma, plastik üretimi, tavlama, plastik kaynaklama gibi alanlarda da popüler olmaya başlamıştır. Bu tip uygulamalarda kızılötesi ısıtma yavaş yavaş geleneksel fırın ve ısıtma elemanlarının yerini almaktadır. Malzemenin karakteristiğine uygun kızılötesi frekans seçimi enerji verimliliğini de arttırmaktadır.
    IR veri iletişimi bilgisayar cihazları arasında kısa mesafe iletişimde kullanılmaktadır. Bu tip aygıtlar genellikle IrDA protokülüne uygun üretilmektedir. Uzaktan kumandalar ve IrDA cihazlar, plastik bir mercek tarafından odaklanıp, dar bir ışın haline getirilen, kızılötesi LED ışığı kullanmaktadır. Bu LEDi kapatıp açarak (modüle ederek) bilgi kodlanır ve karşı tarafa aktarılır. Alıcı bir silikon fotodiyot kullanarak kızılötesi ışığı yeniden elektrik akımına çevirir. Fotodiyot sadece verici tarafından üretilen hızla titreşen sinyala tepki gösterir, bu şekilde ortamdaki yavaş değişen ışığı filtrelemiş olur. Kızılötesi ışık duvarları geçemediğinden başka odalardaki cihazları etkilemez, bu yüzden yoğun yerleşim alanlarında kullanılmaya uygundur. Kızılötesi iletişim aynı zamanda uzaktan kumanda aletlerinde en sık tercih edilen iletişim metodudur.
    Kızılötesi lazer kullanan açık hava optik iletişim cihazları şehirlerde noktadan noktaya yüksek hızlı iletişim sağlamanın, fiber optik kablo çekmenin masrafıyla karşılaştırıldığında ucuz bir yoludur.
    Kızılötesi lazerler aynı zamanda fiberoptik iletişim sistemlerinde de kullanılır. 1.330nm (en az saçılım) ve 1.550nm (en iyi iletim) frekanslarındaki ışık fiberoptik iletişimde tercih edilir.
    Kızılötesi spektroskopi atomlar arasındaki bağları analiz ederek molekülleri tanımlamaya yarayan bir tekniktir. Her kimyasal bağ kendine has bir frekansta titreşir. Bir moleküldeki bir grup atom (mesela CH2) bağların esneme ve bükülme hareketlerinden dolayı birden fazla titreşim moduna sahip olabilir. Eğer bir titreşim molekülün dipol momentinde değişime yol açarsa molekül aynı frekansa sahip bir foton soğurur. Çoğu molekülün titreşim frekansları, kızılötesi ışığın frekanslarına denk düşer. Genellikle bu teknik 4000-400cm-1lik orta-kızılötesi ışınım kullanarak organik bileşikleri analiz etmekte kullanılır. Örneğin soğurduğu tüm frenkanslar kaydedilir. Bu tayf kullanılarak örneğin içeriği ve saflığı hakkında bilgi edinilebilir.
    Meteoroloji uyduları termal ve kızılötesi fotoğraflar çekebilen radyometrelerle donatılmıştır. Bu fotoğrafları kullanarak eğitimli analistler bulutların yüksekliklerini ve tiplerini belirleyebilir, kara ve deniz sıcaklıklarını ölçebilir ve okyanus yüzey olaylarını görebilirler. Tarama genellikle 10,3-12,5 µm frekanslarında yapılır.
    Sirrus ve Kümülonimbüs gibi yüksek buz bulutları parlak beyaz, Stratus ve Stratokümülüs gibi daha alçak ve sıcak bulurlar ise gri olarak güzükür. Sıcak yüzey şekilleri koyu gri veya siyah olarak görülür. Kızılötesi görüntülemenin bir dezavantajı stratus veya sis gibi alçak bulutların sıcaklığının yüzey sıcaklığına yakın olması sebebiyle bazen yer ve deniz yüzeyinin görüntülenememesidir. Avantajı ise gece de kızılötesi fotoğraf çekmenin mümkün olması sayesinde hava durumunun sürekli izlenebilmesidir.
    Bu tip kızılötesi görüntüler nakliye endüstrisi için çok önemli olan Gulf Stream gibi okyanus akıntılarının ve anaforların görüntülenmesini sağlar. Balıkçılar ve çiftçiler hasatı donmaya karşı korumak ve çıkarılan deniz mahsulü miktarını arttırmak için kara ve deniz sıcaklıklarını öğrenmek ister. El Niño gibi fenomenler de bu şekilde görüntülenebilir. Bilgisayarlı renklendirme teknikleri kullanılarak, normalde siyah-beyaz olan termal resimler, ilgilenilen bilginin daha kolay göze çarpması için renklendirilebilir.
    iklimbilim alanında, dünya ile atmosfer arasındaki enerji alışverişindeki trendleri izlemek amacıyla atmosferik kızılötesi ışınım takip edilir. Bu trendler dünyanın iklimindeki uzun dönem değişiklikler hakkında bilgi verir. Küresel ısınma araştırmalarında güneş radyasyonu ile birlikte takip edilen en önemli iki parametreden biridir.
    Sanat tarihçilerinin verdiği isimle kızılötesi reflektogramlar resimlerin alt katmanlarında gizli çizimleri günışığına çıkartabilir. Karbon siyahı resmin tüm arkaplanını boyamak için kullanılmadığı sürece reflektogramda iyi görüntü verir.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 368.
    0
    Dünyada Kaç Ülke Vardır?

    Aslında bu sorunun net bir yanıtı yoktur. Hangi kaynağı araştırırsanız araştırın farklı rakamlarla karşılaşma ihtimaliniz çok yüksektir;çünkü bir ülkeyi tam olarak ifade eden genel bir tanımlama mevcut değildir.Bu nokta da Birleşmiş Milletlere üye olan ülke sayısı referans alınabilir ancak.Bu durumda diyebiliriz ki uluslararası ortamda tanınan yüz doksan üç ülke, Birleşmiş Milletler’e üye olan yüz doksan iki ülke ve Vatikan vardır. Bunun dışında Birleşmiş Milletler’e üye olmadığı halde uluslararası ortamda tanınan ülkeler de vardır:

    Çin Cumhuriyeti (Tayvan): 1971′den itibaren Birleşmiş Milletler’e üye olmayan ancak uluslararası hukukuna ve Montevideo Konvansiyonu’na (anlaşmasına) göre devlet olarak tanımlanır.

    Sahra Arap Demokratik Cumhuriyeti (Batı Sahra):Bu ülke,BM’nin alt üyesi tarafından tanındığı halde,BM üye olma talebini kabul etmiyor.
    Kosova:Sadece Çin Cumhuriyeti ve BM’nin otuz dokuz üyesi tarafından tanınır.

    Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (Kıbrıs):Diplomatik olarak Türkiye dışındaki BM üyesi tarafından tanınmayan ülkedir.

    Abhazya(Gürcistan) ve Güney Osetya (Gürcistan): Diplomatik olarak Rusya ve Nikaragua dışındaki BM üyesi tarafından tanınmayan ülkedir.

    BM’nin hiçbir üyesi tarafından tanınmayan ancak fiilen bağımsız ülkelere gelince, bunlar: Dağlık Karabağ Cumhuriyeti (Azerbaycan), Transdinyester (Moldova), Somaliland (Somali), Sealand (Birleşik Krallık), Tami Eelam (Sri Lanka), Lakota Cumhuriyeti (ABD)’dir.
    Bir bölgenin ülke olarak kabul edilmesinde önemli bir karar mekanizması olan BM,24 Ekim 1945′te dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir işbirliği oluşturmak amacıyla kurulmuştur.ilk üyesi Amerika Birleşik Devletleri’dir.Son üyesi ise 28 Haziran 2006′da Sırbistan ile kurduğu ortaklıktan ayrılan Karadağ’dır.
    ···
  19. 369.
    0
    ilk Dikiş Makinesini Kim icat Etti?

    ilk dikiş makinasının mucidi net olarak bilinmiyor. Bunun nedeni birçok mucidin olması. 1790 yılında ilk patenti alan kişi olarak kayıtlarda Thomas Saint görünüyor. Daha sonraları Isaac Singer ve Elias Howe Jr. gibi mucitlerin bulacağı birçok teknik özelliği başvurusunda belirtmesine karşın hiçbirini gerçekleştirememiştir.
    Birçok patent alındı ancak hiçbiri ticari bir başarı elde edemedi. 1830 yılında Fransa’da yaşayan Barthelemy Thimmonier ticari başarıyı yakalayan ilk dikiş makinasının patentini aldı. Zincir dikiş yapabilen bu makinalardan 80 tane yapıldı ve ordunun kıyafetlerinin dikiminde kullanıldı. Bu makinaların işlerine zarar vereceğini düşünen bir kısım işçi tüm makinaları talan etti. Thimmonier bu olayın ardından yoksul bir hayat yaşadı.1833 yılında ABD’de Walter Hunt isimli bir mucit tarafından geliştirilen çift dikiş yapabilen makina icat edildi. Hunt bu makinanın patentini almadı. 10 yıl gibi bir süre sonra Elias Howe Jr. Hunt’tın buluşundan habersiz bir çift dikiş makinası buldu ve patentini aldı. Howe’un eşi aileleri geniş olduğu için geçimlerine katkı olması açısından zengin ailelere dikiş yapıyordu. Howe eşini iş yaparken izlemesi sayesinde dikiş makinası geliştirme fikrini edinmişti. Amerika’da 1846 yılında ürettiği başarılı dikiş makinası için bir üretici bulamadı. ingiltere’ye giden kardeşi Amasa, William Thomas isimli bir korse üreticisi ile anlaştı. Howe makinayı uyarlamak için gittiği ingiltere’de anlaşmazlık yaşayınca beş parasız ABD’ye geri dönmek zorunda kaldı. Howe daha sonra fikrinin kopyalanmış olduğunu farketti. Bu kopyacılara dava açtı ve mahkeme tarafından haklı bulundu. Kendisine tazminat ödemek zorunda kaldılar. Howe daha sonraları ABD’nin en zenginleri arasına girdi
    ···
  20. 370.
    0
    hmm faydalı gibi
    ···