1. 76.
    0
    @127 eyvallah panpam * başlayalım o zaman.
    ···
  2. 77.
    0
    şöyle durup dışardan bakınca
    olayların seyri gerçekten film gibi.
    ama beyler, ben o filmlerin esasoğlanları kadar mal degilim
    çocuğa arabanın çarpışını izlemedim.
    korna sesini duymamla kendimi yola attı,
    doruk zaten hızlıydı az çok
    ben de arkasından onu iterek iyice hızlandırdım.
    kıl payı kurtulduk,
    pata küte karşı kaldırıma attık kendimizi.
    kenara çektim doruk'u,
    ben de bi binanın dış duvarına zütümü dayadım.
    bi sigara yaktım.
    gözüm daldı, aklım bomboş.
    sırtımdan zütüme soğuk soğuk terler boşanıyordu.
    doruk'un hareketiyle kendime geldim.
    hatunun gittiği tarafa doğru hareketlenmişti yine.
    durdurdum, kendime çevirdim.
    'onun yanına gitmek istiyorsun değil mi?' dedim.
    'evet' dedi.
    'peki... ' dedim. devam edeceğimi belli ederek;
    'o, senin annen miydi?'
    hayır anlamında başını salladı.
    ···
  3. 78.
    0
    genel olarak otistik engelli bireyler
    bu kadar az konuşmaz. hatta çok fazla konuşur,
    şımarıklık yapar, isteklerde bulunurlar.
    ama doruk, on gün içinde, evet ve hayır'ları saymazsak,
    en fazla on ya da on beş kelime kullanmıştı.
    bana hala yabancılık çektiğini hiç sanmıyordum,
    zütünü bile temizledim daha ne yabancılığı.
    sanırım doruk içine kapanık bir çocuktu.
    ...
    o karı annesi değilse gibime kadar
    daha başka gerilimle, entrikayla uğraşamam dedim.
    eve döndük.
    binaya girerken,
    üst katta oturan ev sahibim zeki amca ile karşılaştık.
    normalde hiç muhabbetimiz yoktur,
    kirayı veririm sonra gibtir olup giderim.
    doruk'u işaret etti. 'bu kim?' dedi sert bir mimikle,
    doruk'a dönüp yüzüne sahte bir gülüş yerleştirmeyi de ihmal etmedi.
    'ka.. kardeşim zeki amca... ' deyiverdim.
    zaten çocuk abi diyordu bana. ama niye kardeşim?
    babasıyım demek zorunda değildim,
    otistik engelli çocuklar vakfının gönüllü üyesiyim
    diye bir yalan sallayabilirdim, gerçekçi olmazdı
    ama gibimde de olmazdı. neden kardeşim dedim?
    bu çocukla illa bi yakınlık olmalı mıydı aramda?
    neden bu çocuğa bu kadar yakınlık duyuyordum?
    ve o yüzden mi hayatım bu çocuk olmuştu?
    ···
  4. 79.
    0
    bi arkadaşım doktor bi hatun kaldırmıştı,
    takılıyorlardı sevgili gibi.
    onu aradım, hatunun numarasını istedim.
    konuşacağım konunun sıradan bir konu olmadığını,
    durumu ilk onun öğrendiğini, bu yüzden
    arkadaşıma migren konusunda bir kaç sorum olduğu için
    aradığımı söylemesini istedim.
    delikanlı hatundu zaten ondan güvenmiştim biraz da,
    tamam dedi, anlat.
    dna testi yaptırmak istiyorum dedim.
    o kadar söz verdirdik hatuna,
    doruk'u öğrenir sorularıyla diye,
    hiç soru sormadı, ben sana bu konuyla ilgili arkadaşımın numarasını
    mesaj atayım dedi. kapattık.
    telefonu kenara bıraktım,
    doruk darbukayı eline almıştı.
    az da olsa, evin içinde istediği gibi hareket edebiliyordu.
    çalmaya başladı.
    amerikan rock n roll halimle çocuğa angara havası ritimleri öğretmiştim amk.
    ne kadar rock n roll olursan ol,
    angarada büyümüşsün içinde var amk.
    oyun havası tarzı bir ritim çalıyordu, biraz izledim.
    sonra ayağa kalkıp karşısına geçtim,
    dans etmeye başladım.
    kıvırıyorum, zütümü sallıyorum, aman sabahlar olmasın.
    amerikan rock n roll'duk türkiş asena olduk diyorum içimden.
    bu çocuk bana bunu da yaptırdı beyler.
    nefes nefese kalıncaya kadar devam ettim.
    sonra telefon aklıma geldi, elime aldım.
    mesaj gelmişti doktor hatundan,
    mesajdaki numarayı aradım. meşguldü.
    kahvaltı için mutfağa gittim.
    ···
  5. 80.
    +1
    gün içinde hatunla konuştuk.
    ertesi gün saç kıl tüy ne lazımsa hallettim.
    sonucu belli olunca haber vereceğim dedi.
    yalnız saçı kılı cuma günü verdim,
    hafta sonu uğraşmazlar pazartesiden sonra belli olur dedi.
    tamam dedim.
    hiç bir şey yapmadan direk eve döndüm.
    cartoon network açık.
    dış kapıyı sessizce kapatıp,
    ayakkabılığa kıçımı koydum.
    doruk'u izlemeye başladım.
    hayatım doruk'tu son 15 gündür.
    sadece sahnelerim için dışarı çıkıp
    insan arasına karışıyordum.
    müzikle onun dışında hiç ilgilenmiyordum.
    vokal karizmasının ve vokal karizmasına gelen
    karının kızın büyüsünden
    unutmuştum bas gitarı.
    elime almayalı yıllar olmuştu...
    ···
  6. 81.
    0
    beyler biraz yorum yapın lan kendi kendime takılıyomuşum gibi hissediyorum,
    hiç mi yorum yok kafanızda
    ···
  7. 82.
    0
    @137, eyvallah
    ···
  8. 83.
    0
    pazartesi günü telefon geldi,
    doktor hatundan. gelip sonucu alabilirsin dedi.
    ertesi gün gidip alsam olup olmayacağını sordum.
    sorun olmaz dedi.
    ertesi gün alacağımı söyledim, kapattım.
    nedense, öğrenmek hiç de önemli değilmiş gibi geliyordu.
    dna testinin sonucunu öğrenmekle,
    fenerbahçenin yeni transferlerini öğrenmek arasında
    hiç bir fark yok gibiydi.
    ve gerçekten çok mutluydum.
    doruk her gün küçük küçük gelişimler gösteriyor,
    küçük küçük umutlar veriyordu bana.
    çatal kaşık kullanabilmeye başladı,
    yemeklerini hapur hupur yiyordu aslanım.
    sabahları erken kalkıyordu,
    6 gibi. uyanır uyanmaz,
    yürüyüşe çıkıyorduk.
    özellikle o saatlerde çıkıyorduk,
    insanlar az olduğu için.
    çünkü ister istemez doruk'u sorgulayıcı şekilde inceliyordu insanlar.
    beni utandırdığından değil, ama doruk'un hoşuna gitmiyordu.
    ve tabi benim de.
    sabah yürüyüşlerinden sonra,
    salamlı yumurtayla başlıyorduk her güne.
    sonra o darbuka çalıyordu ben takılıyordum kafama göre.
    günlerimiz böyle geçiyordu.
    o salı günü, rutini bozup hastaneye gitmem gerekti tabi.
    sonucu aldım, teşekkür edip çıktım.
    yenimahalleye gittim.
    çocukluğum orada geçti, 18 sene yenimahallede yaşadım.
    arada yalnız kalmak için gittiğim bir park vardı,
    oraya gittim.
    etraf teyze kaynıyordu. boş bir banka oturdum.
    sigara yaktım.
    züt cebimden zarfı çıkardım.
    ···
  9. 84.
    0
    açmadım. tekrar cebime koydum.
    eve döndüm.
    cartoon network açıktı.
    içeri girdim.
    zarfı koltuğun üzerine attım.
    bilgisayara oturdum.
    televizyonu kapattı, yanıma geldi.
    youtube'dan müzik videoları izliyorduk.
    ordan oraya ordan oraya derken
    jojo mayer diye bi davulcu vardır ünlü.
    onun büyüleyici bir solosuyla karşılaştık.
    ( video bu http://www.youtube.com/watch?v=9Gxl5-4MzDY )
    sonrasında video bitti.
    doruk'a baktım.
    büyülenmişti.
    'bunu çalmak zor mu çok' dedi.
    'yani' dedim.
    'ben çalamaz mıyım?' dedi.
    'ama' dedim, 'sen ayaklarını kullanamıyorsun ki..'
    ···
  10. 85.
    0
    ayağa kalktım.
    tekerlekli sandalyesini
    salonun geniş kısmına çevirdim.
    karşısına geçtim.
    gel dedim. tekerlekli sandalyeyi
    bana doğru sürmeye başladı.
    durdurdum. eski yerine zütürdüm,
    tekrar karşısına geçtim.
    gel dedim.
    kalkmaya cesaret edemedi.
    kollarını sandalyenin kenarlarına koydu,
    kendini biraz kaldırdı.
    gözlerinin dolduğunu hissettim.
    yanına gittim.
    öptüm.
    ortamı yumuşatacak bir iki şaka
    ve mal mal hareketler yaptım.
    gülümsedi.
    arkasına geçtim,
    'bana güven tamam mı?' dedim.
    evet demesini beklemedim,
    bana güvendiğini biliyordum.
    koltuk altlarından onu kavradım.
    kaldırdım.
    ayakları yere basıncaya kadar
    yavaş yavaş aşağı indirdim.
    koltuk altlarında ellerim,
    ayakta duruyordu.
    yaklaşık 40 kiloydu
    ve ben o 40 kilonun 40 ını da
    ellerimde hissediyordum.
    ayakları sadece yere dokunuyordu.
    vücudunu taşımıyordu.
    belki de buna,
    o izin vermiyordu.
    ···
  11. 86.
    0
    adım atmasını istedim,
    atmadı.
    ayaklarını hareket ettirmesini istedim,
    yapmadı.
    bacaklarını isterse hareket ettirebilirdi,
    çatal batırdığımda acımıştı.
    ama hareket ettirmedi.
    tekerlekli sandalyesine oturttum.
    akşam sahnem vardı.
    evden çıkarken cartoon network'ü kapadım.
    youtube'da jojo mayer'ın davul solosu videosunu
    yüz yüz elli kere arka arkaya koydum playlistte,
    tam ekranda çalıştırdım.
    karşısına doruk'u geçirdim.
    evden çıktım.
    ···
  12. 87.
    0
    eve geç döndüm.
    sahneye gittikçe,
    yavşak arkadaşlarımın
    yavşak ortdıbına girdikçe
    eski doruk oluyordum.
    bu kadar sorumluluğun,
    düzenin, yaptığım babalık taklidinin
    alışık olmayan bünyeme fazla geldiğini düşünüyordum.
    ama eve gidince unutuyordum gidiyordu.
    anlamıyordum.
    beni kendine bu kadar bağlayan,
    eve geldiğimde bana resimler yapan,
    evde beraber top oynadığım,
    sokakta koşup oyunlar oynadığım,
    parkta arkadaşlarıyla nasıl oynadığını izlediğim bir çocuk değildi.
    o zaman nasıl bağlıyordu beni kendine,
    bu embesil embesil duran çocuk?
    eve girdiğimde tekerlekli sandalye yan yatmıştı.
    endişelendim.
    hışımla içeri girdim.
    tekerlekli sandalye yerdeydi,
    ama bizimki kanepeye uzanmış uyuyordu.
    'güzel 'dedim,'bi taku becermişsin.'
    sonra kendi kendime düzelttim.
    'aferin, aferin... '
    ···
  13. 88.
    0
    gözüme zarf çarptı koltuğun üzerindeki.
    zarfı aldım,
    tekerlekli sandalyeyi kaldırıp,
    oturdum.
    elimde zarf,
    ayağımla sandalyeyi ileri geri yapıyor,
    kendimi hafif hafif sallıyorum.
    hoşuma gidiyor.
    bu zarfın da dışı sarıydı.
    ebatları aynıydı.
    acaba gayrımeşru bir oğlum daha mı var
    diye düşündüm.
    zarfı kenara koydum,
    yatağıma gidip uyudum.
    ···
  14. 89.
    0
    tuvalet alışkanlığı edinmişti.
    banyoya gidip kapıyı tıklattığında
    ben yanına gidiyor,
    altındakini indirip onu kaldırıyor,
    klozete koyuyordum.
    sifona bastığındaysa
    onu almak için geri dönüyordum.
    ancak son zamanlarda,
    tuvalete benden kaçmak için gider olmuştu.
    onu yürütmeyi kafama koymuştum,
    sürekli jojo mayer'ın videosunu yüksek sesle açıyordum.
    ben videoyu açınca,
    tuvalete gidip kapıyı tıklatıyordu.
    sifon sesi ise, ben videoyu kapadıktan
    on ya da on beş dakika sonra geliyordu.
    yaptığımın onu sadece üzdüğünü,
    baskıladığını anladım.
    cartoon network'ü açtım,
    dışarı çıktım.
    ···
  15. 90.
    0
    önder diye bi arkadaşım var liseden.
    diğer arkadaşlarımın aksine oturaklı,
    yaşının ağırlığını taşıyan, iş güç sahibi biridir.
    lisedeyken ben haşarı çocuktum o olgun çocuk,
    benim yaptıklarımı kalben yapmak istediğini
    mantıken yapmaktan hep vazgeçtiğini hep hissetmişimdir.
    onu o yapan mantığıydı zaten,
    hayatını şekillendiren de o oldu.
    uçak mühendisi, tai'de.
    ayda yılda bir görüşsek de,
    her zaman aramız çok iyidir.
    kimseye anlatamayıp sadece ona anlattığım bi sürü derdim vardır.
    ve onlara bir yenisi daha eklenecektir.
    lisede gittiğimiz bi mekanda buluştuk,
    kivili oralet içiyoruz.
    doruk'tan bahsettim.
    kapıdaki karşılaşmamızdan,
    kucağındaki mektuptan,
    embesil yüz ifadesinden,
    müziğe olan yeteneğinden,
    'evet' kelimesinden,
    yürüyememsinden,
    ona aldığım küçük darbukadan,
    pastanedeki huur hatundan,
    herşeyden bahsettim.
    bir bir anlattım.
    hiç şaşırmadı,
    gözlüğünü çıkardı.
    gülümsedi...
    ···
  16. 91.
    0
    daha ne istiyosun olum
    allah katında sevabı büyük
    engelli çocuğa bakmanın.
    yirmi sene daha bakarsan, kesin cennetliksin dedi.
    güldük.
    önder boş zamanlarında bateri çalar,
    30 yaşlarda elemanlardan oluşan
    bir grupları var, 70ler 80ler çalıyolar.
    ona doruk'un bateriye olan ilgisinden bahsettim.
    ve bana güzel bir fikir verdi.
    ···
  17. 92.
    0
    ertesi gün saat 6 gibi,
    davul çalışma stüdyoları vardır;
    iki bateri karşılıklı durur,
    birine hoca oturur birine öğrenci,
    o stüdyolardan birine gittik.
    bir davula önder oturdu,
    diğerine doruk'u oturttum.
    önder önce bagetlerle bir iki kolay ritim çaldı,
    doruk'un tekrarlamasını istedi.
    tekrarladı, becerdi bizim kereta.
    zilleri de katarak bir iki ritim daha çalıştılar önderle.
    doruk çok mutluydu,
    ve önder darbeyi indirdi.
    ayağıyla davulun kick pedalına dokundu.
    doruk'tan da aynı sesi çıkarmasını istedi.
    gözlerinin dolduğunu hissettim.
    bagetleri yavaşça trompetin üzerine bıraktı,
    gözleri dolu dolu bana baktı, gülümsedi;
    beni sandalyeme zütürür müsün dercesine.
    ···
  18. 93.
    0
    önder'in üzüldüğünü gördüm.
    teşekkür ettim.
    eve döndük.
    paspasın altında sarı bir zarf daha.
    giberim ben bu huuryu diyerek,
    zarfı aldım içeri girdim.
    açtım.
    'son bir kez daha görmek istiyorum.'
    yazıyordu.
    camı açtım,
    pastanede oturuyordu.
    yukarı çağırdım.
    ···
  19. 94.
    0
    saçları kızıl, omuzlarına kadar,
    kıvırcığa yakın, dalgalı.
    ince kaşları, ince pembe dudakları,
    burnunun üzerinde bir kaç küçük çili
    ve gök mavisi gözleri var.
    bir kaç saniye gözü gözüme değdi,
    içeri buyur ettim.
    kapıyı kapadım.
    arkadan doruk'un sesi geldi.
    'abla?'
    ···
  20. 95.
    0
    öpüştüler koklaştılar.
    kahve ikram ettim.
    doruk dizinde uyuyakalıncaya kadar oturdu.
    doruk uyuyakalınca mutfağa çağırdım,
    sigara ikram ettim.
    kullanmadığını söyledi.
    dumanından rahatsız olup olmayacağını sordum,
    sorun olmaz dedi.
    'abla, ha?' dedim.
    'yirmi yaşında,
    ailesiyle yaşayan üniversite öğrencisi
    ve yalnız bir kız,
    bu benim oğlum diyemez muğla'da' dedi.
    'ailem, emekli olduktan sonra
    bir evlat edinmiş gibi davranmak zorundaydılar.
    ben de abla gibi davranmak zorundaydım' dedi.
    'niye geldin?' dedim.
    'sizi özledim' dedi.
    biraz daha konuştuk.
    kalmak istedi, engel olmadım.
    ayakkabılarını giydi,
    kapıdan çıktı.
    'bir daha gelmem' dedi,
    'misafirperverimdir ablası.' dedim.
    dudaklarımı öptü.
    ben de onun beline sarıldım.
    sonra gitti.
    cama doğru yürüdüm,
    perdeyi kapadım.
    ···