-
153.
0s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅTümünü Göster
s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅ
s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅ
s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅ
s̶̝̹̰̩̟̄̑ͨ̑̊̑ͤͭ̎̍ͧ́́͡ͅw͔̙̯̠̤̅͋̎̂͆̈̓̔̿̓̔͠ǎ̡͍̰̥̜̦̦͉͕̯̥̭̲̗̫͋ͩͫͥ̔͘g̦̠̳̟̗̹̼̎ͫ̊ͣ̈́̔̊͊͒̄̐͋͌͐͝͡y̨̢̫̣̮̟̠͓̘̻̣̤̬̳͈̝̯̭͍͖̆̍͆ͫͤ̑͆ͭͥ͗̀ͤͮ̉͛ͦ̏͝͞ͅo̷̢̙͓̠̩͈̯̪̘͓̹̲̗̳͓̦̞̞͋̊̒͊̇̀͠͞ḽ̸̴͙̘̽̀ͦͧ́͘o̷̥͉̦̟̝͐͊ͫ̓̂ͤ̏ͤ̈́͒ͮ͒ͭ̄̅ͯͭ͘͢͟ ̅ͪ̔̅̈̓ͫ̅ͩ̐̇̍͋̇̿͢҉̧̯̻͉̲͎̙̩̪̜̝̝͚͙̺̰̠s̢̧̛̖̩̤̻̝͑̈́̾ͭ̇̿̉̊̅͜͝w̨͕̼̜͈̩͓͈͎̋̔̄̅̎̔ͭ̿̅̀̇͒̆ͨ́́̾̀ͅa̴̵̶̪̭͇̭̟̯̹̫̱̼̞̲͈̭͇͖ͭ́̈̊͆́ͦ͋̿̑̍̈́͌̇ͨ͜ĝ̵͛ͤ̇҉̮̞̟͙̖̖̖͕͔͎̯̩̣̻̣̬ ̸̬͔̼͓͎̟͍͋̐̐̔̆ͨ̽͊ͩ̓ͦͬͮ̽ͭ̿̽ͦ͊͠yͣ̇͒͗ͬ͒ͤ̋ͧ͏͝͏̝̙͙̣̪̲̙͇͍͖̺͞o̐̈͛ͪ҉͏̻͙̦̪̣͎͝l̸̒̅ͥ̓ͩ͛ͭ̃͘҉҉̭̲̦͍͕̬̻̠̜͉̻̲̩͔̻̥ǫ̷͔̪͎̻̰̱̝͈̼̥̬̪̺͈̓̌͑̄ͥͧͅy̗̘̞̮̘̮̘̯͇̟̫̫̦̻̓ͨ̆͐̔̀̇̕̕͜͢ǫ̶̷̨̱̭͉̘̙̻͙̪̖͔̫͔̺͕̣͎̘̝́ͬ͐̔ͩ̾́ͤͩ͆̔͐̊ͫ́̏͢l͛̆̀ͣ̿̆҉͙̩̤̘̥̰̹͕̭͇̥͙̳̮̲̖ǫ͓̳̣̼͇̦̤͎̗̮̭̝̲̩̦̼̳̫͉̂̿ͥ̀̄̈ͪ̎̋̔̔̀͟ ̫͚̫̳̰̱̞͎̫͇͎̖̜̍̇̿̅͛̆ͩͣͪ̾̃ͣ̅ͬ̔͋̚͝ͅ -
152.
0Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık... -
151.
0Dışarı çıkıyorum. Sokakları ev basmış.
-
150.
0Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız -
149.
0yokluğun cehennemin öbür adıdır,
üşüyorum kapama gözlerini. -
148.
0Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum. -
147.
0ben
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
toprağa beraber dalacağız.
ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
ben
daha ölümü düşünmüyorum.
ben daha bir çocuk doğuracağım.
hayat taşıyor içimden.
kaynıyor kanım.
yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
ama ölüm de korkutmuyor beni.
yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
içimden bir şey :
belki diyor. -
146.
0ya bi gibtir git amk
-
145.
0bir bahçesi olmalı insanın
iki kulaç duvarın üstünde
erguvanları yerlere inmeli
ve bir köşesinde iki kat çiçek açmalı bir ev
nohut oda bakla sofa
çiviti biraz kaçmış leylakça bir ev
bahçeye açılan kanatlanmış sedirden bir kapı
ve önünde pembe sardunyaları
giyotin pencereleri nazarları kesmeli
cumbalarında denizin ışığı oynaşmalı
bir yeri olmalı insanın en azından bir gönülde
bir yari olmalı kafeste kuşuyla konuşan
ve katırlarıyla başı belada
yanaklarından kan damlayan yaşlı bir sütçü olmalı
sabahları didişmeleriyle uyanmalı insan
robdöşambrın bir kolunu giydirmeli bir koluna yetişememeli insan
sütçü gidecek
elleri olmalı insanın biri tellere vururken
diğeri akor basmalı
ve balkonda bir resim şövalede unutulmuş gibi
hiç bitmeyecek bir resim bir hayat
ve yaban dağları olmalı insanın bahar ayılarının tepiştiği
ve gözleri olmalı insanın her şeyi eşit gören
bir yürekte olmalı tabii içi dopdolu gardrop gibi
çekmecelerinden her an bir sevgi fışkıracak
darmadağın
veeee tavukları olmalı insanın
folluğunda her zaman yumurta olmamalı
yalvartmalı çilli horoza kibar ol diye
gönülleri yetince yumurta vermeli
yav bir sahili olmalı insanın
kıratın koşabileceği uzunca bir sahil
yelelerine al değmemiş bembeyaz
dereler o sahile akmalı
içinde güllerin yaprağını seçebildiğin
kan akmamış dereleri olan bir sahil
bir denizi olmalı insanın
içinde yunusların oynaştığı
sahili vurulmamış
her kıtaya komşu
her su damlasıyla akraba
bir deniz ki
hudutları hayal dünyanla genişleyen bir deniz
ve hayat, hayat bir aşk olmalı
hayatta bir aşk olmalı arkadaş
olmazsa olmaz
sevsen de sevilsen de sevilmesen de
bir aşk ki tarifi imkansız
ilahi gibi
ufka dalıp dalıp ulaşamadığımız ... -
144.
0ömür hanımla güz konuşmalarıTümünü Göster
ve güz geldi ömür hanım. dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. yağmur ha yağdı ha yağacak. in-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
hüznün bütün koşulları hazır. nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. kalbimin üstünde binlerce
bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı,
yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir
engebeler atlası. yaşamak bir can sıkıntısı mıdır ömür
hanım?
her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı
görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek
kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan,
umuttan, sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi gör-
meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? bir güz dü-
şünün ki ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış,
böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? başlamanın bir
anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa
başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tut-
mak tükenmektir. yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı
aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların
sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik
olur tükenmek değil de?
yağmur yağıyor ömür hanım... gökten değil, yüreğimin
boşluğundan ömrümün ıssız toprağına... ve ben sonsuz
bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi-
diyorum. seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka-
tından?
dönelim... dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır
çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü
kabuklarına sığınmaktır... olsun dönelim biz yine de. bi-
lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var.
evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın
görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö-
nelim. ölçüsüz yaşamak bize göre değil ömür hanım.
büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. küçücük
avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın
binlerce engeli yığıldı önümüze. hangi birini yenebilirdik
bunca olanaksızlık içinde. umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi
öğrendik böylece.
yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı ömür hanım.
bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden.
sahi nedir yaşamın anlamı? geriye dönüyorum sık sık
yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır
yükler aldığı zamanın derin denizlerine. bakıyorum umut
karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka
ne ki? yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi
içine alan kocaman bir yanılsama... değil mi yoksa?
öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim,
özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni
oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım
eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi
avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir
yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice
eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va-
rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...
oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının
eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla
dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek
ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal-
gınlığımdan her döndüğümde... bir ben ki tüm ilişkilerin
perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya-
kınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir
ömür hanım?
susmak yalnızlığın ana dilidir, ömür hanım, şiiridir, beni
konuşmaya zorlama ne olur. sözün sularını tükettim ben,
kaynağını kuruttum. geriye bir büyük sessizlik kaldı yü-
reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük... yalnızım
ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ka-
ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım... sularım
toprağa sızıyor bak. yüzümü geceler örtüyor. binlerce taş
saklanıyor içimde. kim kimin derinliğini görebilir, hem
hangi gözle?
kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko-
nuşuyorlar ki... bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? düşlerinden
mi yoksa gerçeğinden mi? ve kaç kapıdan geçip yerini
bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten? sözü
yasaklamalı ömür hanım yasaklamalı... kimsenin kimseyi
anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor
muyum? olsun. yanıldığımı biliyorum ya...
yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun
aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan.
belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik
sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü,
iç zenginliği verir insana. dünyanın usul usul ağaran o
puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin
akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. anlık
izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü,
kalıcı ömürlüdür... alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi,
bizi değişmek çirkinleştirir de.
kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir
adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz
olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı
yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya-
şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız,
ne yerinde ne yersiz...
biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par-
çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. en büyük hü-
nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı
kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak... kıyılarımız duy-
gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir;
ufuklarımızsa sisler içinde... o kıyısız gökyüzü nasıl sığar
küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen-
cereye... nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? ve nedir
ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir
içimize. çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek,
bu ezbere yaşamla.
dünya bir testidir, de, ömür hanım, ömür bir su... sızar
iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir
yudum mutluluk için. ve bir gün ölümün balkonundan...
dökülür toprağa el içi kadar bir su. yerde birkaç damla
nem, bir avuç ıslaklık... ölümü bilerek nasıl yaşar insan,
geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün
acıların anasıdır, de...
sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. değişik şeyler
söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. yıldım ömrümün ka-
lıplarından. beni duy ve anla.
yağmur dindi ömür hanım. gökyüzü masmavi gülümsedi
yine. doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. umudun
ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi
atlasından. ne aldanış! bulutların rengi mavi-beyaz mıdır,
kurşuni-külrengi mi yoksa?
gökyüzünü öpmek isterdim ömür hanım, gözlerimle değil
dudaklarımla. yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı-
maktan. delilik mi dedin? kim bilir... belki de yerde sü-
rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir
aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim
değil mi? kim ne diyebilir ki?
kimseler görmedi ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim.
içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş
ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim
olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına,
ben geçtim... yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir
saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde,
ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kı-
rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü
ve incinlığı ile... yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.
ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak
yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum. bir
at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so-
kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. içimde bir çocuk,
yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş
umut ölülerini çiğneyerek. sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş,
yanılmış bir çocukluk olmasın ömür hanım? -
143.
0gitme demiyorum, hobi olarak gene git
biraz dolaş, hava al, hava ver, ekonomiye can ver
köpeğini gezdir mesela, parklar hepimizin
elimde senedin var sen kaybedersin
kutuna gidebilirsin yahut sinemaya
hava güzel olacakmış yarın şemsiyeni alma
sen yokken ben biraz uyurum, elma soyarım
çıkmışken ceketimi de terziye verirsin
gitme demiyorum, hobi olarak gene git
saçlarını boyat, ne bileyim balyaj yaptır
sahafları dolaş mesela, ucuz oluyormuş
elimde elinin izi var, yıkarım görürsün bak
suyuma gidebilirsin yahut yoğurt almaya
hava sıcak olacakmış yarın öğlene kalma
sen yokken ben biraz özlerim, çekirdek yerim
çıkmışken raketimi de servise verirsin
gitme demiyorum sevgilim, hobi olarak gene git
hatta ayı yogi olarak git, kobi olarak git mesela, kredi al
yüzde on büyü, değişiklik olsun
gitme yani
bak, hobi lazımsa ben olurum hobi
gitme
bir daha söylemiycem -
142.
0sırtıma dokunup gözlerime bakışın gibi bir şey
-
141.
0bırak kalsın masada ekmek
testide su
ayna puslu, pencere camı kirli
bırak kalsın saçların incin,
gözlerin uykulu.
saksıdaki çiçek susuz, kedi
yalını bekler bir köşede
bırak kalsın meyve ağaçta,
kırlangıç havada
dama düşen ince bir yaz yağmuru...
yoruldun artık, bütün gün
didinip durdun
toprak bile, gök bile, deniz bile
bir yerde yorulur.
bırak kalsın süpürge duvarda,
sabun kovada
anne, gel yanıma otur -
140.
0Aşk yasaklandı
artık halka açık yerlerde
El tutmak yol açıyor diye
hesapsız
Susmalara
kaldırdık tüm tutuşmaları
Yasak
kelime oyunu yapmak
Yalan söylemek
mecburi
ve
serbest ayyuka çıkmak
Artık yağmur sonraları
toprak kokmak yok
Tomurcuklanmak
günah
Ve
bir insan gözü yüzünden
yüz gün ard arda
uyumamak
Kimse ölmesin diye
Kimsenin aklında
her sevdalı
verdiği sözü geri alacak
Güneşi ayı
ve hatta
hiç bir tabiat olayı
Şahit gösterilmeyecek
hiç bir sevdaya
Ne deniyorsa
onu atacak kalp
Ve
süresi 24 saate çıkarılacak
meskun mahallerde
ağlamanın
Ne verdinde ne istiyorsun
ilk okul fişlerinde yazacak
Ve
hergün
her sevişmeden
veresiye değil
Peşin satan
kazanacak! -
139.
0Dünyada hiçbir şey yoktur ki;
insanın sevdiğinden vazgeçmesine değsin.. -
138.
+1rezerved+takip
-
137.
0bunca yaşanmışlık ardında gördüğüm
aşk dediğim şey
ellerinle boğazıma geçirdiğin bir kör düğüm.
ince bir veda havası sarıyor dört yanımı
sen umursamıyorsun.
ölüm diyorum ölüm,
dayandı kapıma
bilmiyorsun.
makyajı akıyor farkının, herkesleşiyorsun. -
136.
0Yıldızları süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın... -
135.
0"Okur musun,
Gözlerimden akan
Kelimeleri?.." -
134.
0Sen aklıma gelince
her şey gülümserdi.
-
banane olm
-
bazi insanlar sadece dunyanin
-
cccrammsteinccc ve jordi el nino adlı yazarlar
-
buraya uğrayınca
-
turkiyede dogmak
-
niye yaşıyoruz harbi
-
bozdun mu ulan kızı
-
bu evrende ölürsek diğer evrenlerde de
-
dua lipa travlara benziyor
-
abi karı milleti sevilmez zaten
-
çoook sıkıcı
-
40 yasında abınız olarak sozlugu bırakıyorum
-
vajinanın sidikli tadı ve kekremsi kokusu
-
sozlugun yavaslik
-
sozluge gelen tum trafik ferredan geliyo aq
-
allah dünya hayatına müdahele etmiyor
-
benim bi akrabam var kıçında don yok
-
sözlüğe 1 gigolayt ram vermişler amg
-
ateistlere de bise demiyorum
-
simetrik olmayan yüz ve göz
-
başladıysa geç yazmalar
-
karının makata aparat taktırnak istiyorum
-
travesti ile el ele gezen incici
-
keşke manifest grubundan bir kızla sevgili
-
sıradan bir incici cuck aile fotosu
-
beyler geelin re cep tayyibe neden oy verdiklerini
-
aceyip iti hangi ilde okuyacan
-
muallak taşı gerçekten havada duruyor mu
-
izmirde yine grev mi var
-
incelller benim kardeşimdir
- / 2