+10
-1
Uzun yıllar önce bir adam vardı. Cebinde beş kuruş olmayan, hayatın ne olduğunu tam anlamıyla idrak edememiş bir adam... Bu adam gururluydu, tek başınaydı, yoksuldu aynı zamanda da yalnızdı. O kadar yalnızdı ki... En güzel insani duyguları bile kendi içinde yaşardı... Misal sevgi ve aşk dediğimiz insani duyguları bile kendi içinde yaşardı...
Peki bu nasıl olurdu ki... Nasıl yapabilirdi bunu?
Cevabı basit...
Hayal kurardı... Hayaller...
Kaşını, gözünü, ses tonunu, saçını, saçlar önemli... Uzun deniz dalgası...
Gözler kocaman kahverengi... Duruşu...
Duruşu önemli...
Kendi kendine kafasında çizerdi... Ne zaman sıkıntıya düşse ona sarılırdı... Olmayan birisinin hayalini kurup, kendi yarattığı gerçeklikte yaşardı hayallerini... Şizofrence belki ama.. Ne yapabilirdi ki... Hayalden başka ne yapar bu adam...
Peki ya...
Bu hayal bir gün reel hayatta karşılık bulursa ne olacaktı...
Bir tarafta hayal, bir tarafta gerçeği...
Ne yapar ki insan bu durumda...
Peki bu adam bu durumda ne yapmıştır..
Bu adam reeldeki olana gitmiş hayalini bırakıp... Hayal ile gerçeğin harb meydanında yekten kavgası gibi...
Kavgada reel kazanmış... Kazanmış ama... Adam bu savaşı kaybetmiş..
Şimdi ne hayal kurabiliyor, ne de birisine karşı en ufak bir bağlılık duygusu hissedebiliyor...
Hayal yok...
Duygu yok..
His yok...
Bu hikayeden belki hiçbir şey anlaşılmayacak...
Zaten Anlaşılmak için değildi bu..
Geceniz güzel geçsin...