0
Mitolojide Atlas ve yükü
Mitolojide Atlas ve yükü
"Dünyanın bittiği bir yerlerde
Güzel sesli akşam perilerinin karşısında
Dimdik durup ayakta tutuyor göğü
Başı ve yorulmaz kolları üstünde.
Akıllı Zeus’un ona ayırdığı kader bu."
"Bu Atlas görür denizin bütün uçurumlarını,
Ve koca direkleri omuzlarında taşır,
Yeri göğü birbirinden ayıran direkleri." ( Odysseia I, 53-55
“Atlas, Yunan mitolojisinde göğün taşıyıcısı, titan Iapetos ile Klymene'nin 13 çocuğundan en güçlü olanıdır. Prometheus’un kardeşidir. Olympos’a saldırdığı için Zeus tarafından gökkubbeyi omuzlarında taşımakla cezalandırılmıştır. Zeus onu bir dağ haline getirmiş göğü de omuzları üstünde tutmağa mahkûm etmiştir. Bu mitolojik dayanakla tıpta kafatasını taşıyan ilk omura da atlas adı verilmiştir.”
Atlas sanıldığı gibi dünyayı sırtında taşımakla değil, göğü tutan sütunları taşımakla cezalandırılmıştır. “Poseidon Platon'a göre Atlantis'in kurucusu ve Atlas'ın babasıdır.” Atlas mitos'unun kadim çağlarda kökenleri vardır. Herkül ile aralarında geçen olay şöyle anlatılır: “Tanrıların kralı Zeus Atlas'a çok kızmıştı. Bunun nedeni Atlas'ın koca tanrı Zeus ile savaşmak istemesiydi. Koca tanrı, Atlas'a büyük bir ceza verdi; Atlas, sonsuza kadar gökkubbeyi sırtında taşımalıydı! Bu yorucu görevden kurtulmak isteyen Atlas, Herkül kendisinden yardım isteyince sinsice bir plan yaptı. Herkül bir bahçede bir ejderhanın koruduğu üç altın elmayı ele geçirmek istiyordu. Hera, Yaşam Ağacı’nın altın elmalarını koruması için yüzlerce başa sahip bir ejderha olan Ladon’u görevlendirmişti. Atlas, Herkül'e kendisi dönünceye kadar gökkubbeyi sırtında taşırsa elmaları ona getireceğini söyledi. Atlas elmaları aldı ve geldi. Herkül'e: “Sen taşımaya devam et!” dedi. Bunun üzerine Herkül taşımayı kabul etti ama sırtına bir omuzluk yerleştirene kadar birkaç dakika Atlas'ın tutmasını istedi. Atlas alır almaz Herkül kaçtı ve Atlas kandırıldığını anladı.”
Bir başka anlatımda; “Titanlar Olimposlulara karşı isyan edince Zeus, Atlas’ı gökyüzünü taşıma cezasına çarptırdı. Bununla birlikte, Atlas çoğunlukla küre şeklinde bir şey taşırken tasvir edilir, en mükemmeli de Flaman Mercator’un toplu halde yayınlanan haritalarının kapağında kullanılanılır. Daha yakından bakılırsa bu kürenin aslında Dünya değil, gökkubbe olduğu görülecektir. Ayrıca Mercator, kitabının adını Titan’dan değil, ilk kez “göksel” küreyi ürettiği kabul edilen filozof, Moritanya Kralı Atlas’tan almıştır.” “Dikkat edilirse, bunun Dünya değil, gökkubbe olduğu fark edilecektir” diyor Cahillikler Kitabı.
Atlas Homeros’a göre de yeri göğü birbirinden ayıran direkleri taşır. Atlas omuzlarında dünyayı değil gökkubbeyi taşır. “Mısır inanç sisteminde yer alan “Şu” adını “kaldırmak” anldıbına gelen bir sözcükten alır, Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşır. “Şu” “Tefnut” (nem, yağış) gibi ilk tanrı, Re(Ra)-Atum’dan ortaya çıkar. Aslında Şu havayı ve Işığı sembolize eder. Yer Tanrısı Geb ile Gök Tanrıçası Nut birleşmelerini engellemek için arada bir engel olarak durmaktadır.”
Mitolojik hikâyeler ile yaşanılan zaman arasında her zaman bağ kurulabilinir. Daima paralellikler vardır. Yeni sözde Zeus’ların karşısına dikilmek cesaret istese de her daim yeni Atlaslar da çıkacaktır. Akıl ve zekâ, özgürlük, kaderini kendi elinle dönüştürme, cesaret, erdem ve mücadele süreklidir. Bu mit bu şekilde yorumlanırsa her daim yeni güç ve kudret sahipleri hür iradeye pranga vurmaya çalışacaktır. Bireylere düşen bu meczupları tarihin tozlu raflarından dahi silinecek şekilde hiçliğe yolcu etmektir.
Jeanett Winterson, “Atlas’ın Yükü” adlı eserinde farklı çıkarımlar yapıyor bu mitten. “Winterson'ın mitinde öne çıkan nokta, Atlas'ın konumu. Bütün dünyanın, göklerin, derinliklerin yükü Atlas'ın omuzlarında. Ona verilen ceza kibrini kırmak içindir. Ve nitekim azgın yürekli kahramanın kibri kırılır: "Dünyanın altında böyle iki büklüm dururken insanların bütün sorunları gelir kulağıma, onlar kendi paylarına düşeni sorguladıkça, her şeyin boş olduğunu daha çok anlarım."”
“Winterson'ın Atlas'ı, adeta bir dağ gibidir. Gücünden dolayı değil, suskunluğundan dolayı. Atlas, düşünür durur. Yaşadıkları Atlas'a, varoluşun sınırlarını bozulmuş bir plak gibi sürekli fısıldar… Yazar, Atlas'ın güçlü ama özgür olmadığına dikkat çeker. Atlas ise özgürlüğün var olmayan bir ülke olduğunu çoktan kabul etmiştir.”
“Zeus, Atlas’a dünyayı veya gökkubbeyi değil, varlığını ceza olarak yüklemiştir. Varolduğunu unutamayacağı bir ağırlığın altında olmasıdır onun bitmeyen cezası.” Sorumluk, var olmak, sorgulamak, nedenlerle, niçinlerle içinden çıkamayacağı bir sarmalda düşünür durur koca Titan.
Hayat bir armağan mı, yoksa bir yük mü? Hakkı ile tamamlanması gerekli bir serüven mi yoksa üstlenilen bir görev mi? Hayat, yel değirmenleri ile bitmek tükenmek bilmeyen bir savaş mı yoksa biricik barış yapacağı kişinin kendi olduğunun algılanması mı? Değişimin kişinin kendisinden ailesine ve topluma yayılacağını idrak etmek mi, yoksa önüne gelene nasihat etmenin kolaylığına sapmak mı? Asıl mesele budur. Bizim yaşama bakışımız, bizim maceramızın yönünü tayin eder. Atlas’ın çekeceği çilenin sonu yok gibi gözükmektedir. O geçirdiği düşünce aşamasının hakkını verir ise kendini bağladığı kendi sınırlarını yine kendi eli ile un ufak edebilirse sonsuzluğa kadar süreceğini farz ettiği görevini, aslında kendisinin üstlendiğini fark edecektir.
Başkasının sorumluluğunu ebediyete kadar taşımak mıdır Atlas’ın görevi, yoksa bunun bilincine varıp dur diyebilmek midir? Yükü başkasının omzuna bırakıp gitmek değil, yük gözüken ağır görevin üstesinden hakkı ile gelmektir. Doğduktan sonra sonsuza kadar aynı kişi olmaktan ve aynı düşünmekten, aynılıktan, bayağılıktan, bağnazlıktan, klişelerden, kolaycılıktan, ebeveyn yaşamları kopyalamaktan kurtulmaktır, kudretli Atlas’ın iki büklüm halde bize hatırlattığı. Gözleri yeni bir gerçekliğe açmak, bakmak değil özün ile görebilmektir. Bireyin kendi koyduğu sınırları yine kendi yıkmasıdır. Yeni arzular, yeni farkındalıklar, yenilenmiş ve yeniden doğmuş bir algıyla yaşama farklı bir bağlantı kurmak, ezber yaşam biçimleri ezber yükleri atıp hür sorumlulukları, hür görevleri üstlenmektir. Toplumun, ailenin, çevrenin bireyin üzerine yüklediği sözde beklentiler kümesini alaşağı etmektir.
Atlas’ın yükü bizim yükümüzdür, kişi umudunu asla yitirmeden düşünceden eyleme geçen yenilenmesi ile bu yükü hafifletir. Atlas ebedi bir köleden, hür bir kahramana bizde dönüşür. Yaşamın sonu herkesin kendi sınavının sonudur. Ölüm için bir ozan şöyle der: “Ölmek değildir ömrümüzün en feci işi, müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi.”
“Yaşamın ve çalışmanın temel amacı, kişinin başlangıçta olmadığı kişi olmasıdır
Tümünü Göster