1. 1.
    0
    http://imgim.com/sergenkursunb.jpg
    ···
  1. 2.
    0
    gerçekmi la bu
    ···
  2. 3.
    0
    @2 gerçek panpa
    ···
  3. 4.
    0
    açtım başla amk... bunu daha öncede görmüştüm
    ···
  4. 5.
    0
    sessizce içten içe güldüm

    not anam babam uyuyo xD
    ···
  5. 6.
    0
    capsa nedir yaa amk kürdü
    ···
  6. 7.
    0
    rizörvd
    ···
  7. 8.
    0
    @6 ahhahahh mal caps yazıldığı gibi okunuyor burda hiç mi duymadın capslı şeklinde
    ···
  8. 9.
    0
    @6 agzımdan aldın panpa
    ···
  9. 10.
    0
    gulmedim. Muamele hakkimi @7ye devrediyorum
    ···
  10. 11.
    0
    @9 olm mal mısınız siz capslı lafını duymadınız mı hiç
    ···
  11. 12.
    0
    @6 tespitlemis beyler kürdü. gibtrip gidelim bian önce
    ···
  12. 13.
    0
    @1 bobiler terk amk
    ···
  13. 14.
    0
    @1 zerre gülmedim amk
    ···
  14. 15.
    0
    sergen mi lan o.
    ···
  15. 16.
    0
    @15 nerden çıkariosun böle şeleri panpa
    ···
  16. 17.
    0
    gülemedik aq espiri anlayışına şaplatayım
    ···
  17. 18.
    0
    sergen senin babannenin yannanını gibiyim o.ç
    ···
  18. 19.
    0
    hayatını fahişelikle kazanan kadınlarla da konuşmam şarttı.
    bir gece yarısından sonra foto muhabiri arkadaşım sebati karakurt’la birlikte aksaray’ın karanlık ara sokaklarını turluyoruz. buz gibi havada, sabahın 03’ünde bina girişlerinde öbeklenip öylece bekleyen adamlara bir anlam veremiyoruz.
    müşterisi bol bir marketin önünde beklerken üst katındaki kuaför salonunun işlekliği, üçlü gruplar halinde çıkan kadınlar ilgimi çekiyor. derken sıradan giyimli ve makyajsız bir kadın, iki erkekle dışarı çıkıp bir erkeğe sesleniyor.
    herhalde kuaför çalışanı, diye düşünüyorum...
    erkekle birlikte kuaföre çıkıyorlar. bir süre sonra kuaför salonunun perdesiz pencerelerine gözlerim takılıyor. gördüklerime inanamıyorum, dilim tutuluyor.
    kadın soyunuyor ve üç erkekle birlikte ciks yapıyor!

    sabaha karşı, aksaray’ın arka sokakları... neonlar yanıp sönüyor. bu saatte kaldırımlar o kadar kalabalık ve işlek ki. erkeklerin hepsinin yüzü karanlık ve fısıldaşıyorlar. biri aracımıza yanaşıyor, foto muhabiri arkadaşım levent arslan’a bir şey teklif edecek gibi oluyor ama beni görüp vazgeçiyor.
    derken üç beyaz minibüs, peş peşe fren yapıyor. yelek ve kasketlerinde ‘i̇stanbul asayiş’ yazılı kadınlı erkekli polisler, hızla bir diskoya giriyor. dışarıda bir süre bekledikten sonra herkesin baskınla meşgul oluşunu fırsat bilip sessizce içeriye süzülüyorum. gördüğüm manzara şöyle: sanki ‘pause’ düğmesine basılmış, film donmuş gibi. adı disko olsa da içerisi salaş bir çay bahçesine benziyor. ortadaki geniş alanda tahta masa ve sandalyeler var. duvar diplerinde loca sistemiyle sıralanmış bordo kadife kanepeler... erkekler genellikle ikişerli oturmuş. ortada mum, limon suyunda havuç dilimleri, buz kovalarında soğuyan içkiler... küllüklerdeki sigaraların yanan filtreleri, havayı daha da ağırlaştırıyor. 50 kadar erkek, sessiz bekleyişte. yan tarafta bir karış yüksekliğindeki sahnede 29 kadın, yüksek platformlu ayakkabılarının üzerinde yorgun görünüyor. kimi iri gözenekli dantel body’li, kimi varla yok arası giysili. bazı sarışın, esmer, çekik gözlü kadınlar polis geldiğinde susan müzikle birlikte dansı bıraksalar da boruları bırakmayı unutmuş gibiler. nüfus cüzdanları, pasaportlar toplanıyor. mekanın sahibi çıkageliyor. başkomisere yalvarıyor: “mahkeme kararıyla daha yeni açtırdık mührü. kaç aydır kapalıydı. ekmek yiyoruz, ne olur mani olmayın.” mekanın evrakları isteniyor, garsonların sigortalı olup olmadığını kontrol ediliyor. polis, içeriye açılan bir kapıya yöneliyor. dar ve kirli bir geçit, bitişikteki otele açılıyor. kadınlar, anlaştıkları müşteriyle bu otelde birlikte oluyor.

    şi̇mdi̇ erkeklere öğretmeni̇m

    erkeklerin gbt (genel bilgi toplama) kontrolü yapılıyor. i̇şletmeciden evrakları isteniyor. kadınlar, yabancı aksanlı türkçeleriyle “pasaportumuzu verin” diye polise yalvarıyor. bazıları, ilk fırsatta giyecekleri daha kapalı giysilerini yanına alıyor. minibüslere taksim ediliyorlar. bizde son sürat peşlerine düşüyoruz. şişli etfal hastanesi’nin bahçesinde duruyorlar. minibüsün birine yaklaşıyorum. i̇çeride 17 kadın var. önce konuşmuyorlar. bir süre sonra diyaloğumuz başlıyor. yanımda kısacık saçlı, mini minnacık bir kadın hıçkırarak ağlıyor. adını soruyorum, “guzo” diyor. 20 yaşında ve özbek. adı, ‘güzel’ demekmiş. üç buçuk yaşındaki oğluyla bir aylığına gelmiş. vizesinin bitmesine üç gün kalmış. sınır dışı edilince türkiye’ye bir daha giriş yapamayacağı için ağlıyor. çaprazımda, uzun bacakları koltuk aralığına sığmayan ludmila (26) oturuyor. kızıl kumral saçlarıyla o kadar güzel ki. moldova’da öğretmenmiş. maaşını soruyorum, “20 dolar bile değil” diyor. kahkaha atarak, “şimdi erkeklere öğretmenim” diyor.

    gecede ortalama dört erkek

    minibüsteki kadınlardan ikisi türk. diğerleri özbekistan, kırgızistan, türkmenistan ve moldovalı. ne hikmetse hepsi bir aydır i̇stanbul’da olduğunu söylüyor ama türkçeyi gayet iyi konuşuyorlar. neden bu işi yaptıklarına hepsi aynı cevabı veriyor: “ülkemizde hayat şartları çok kötü!” aralarında 1993 doğumlular da var. en büyükleri moldovalı irina, 46 yaşında.
    zelda (32) ile gül (25), polise tuvalete gitmek istediklerini, izin verilmezse minibüse yapacağını söyleyince polis nezaretinde ikişerli olarak gitmelerine izin veriliyor. minibüste bekleyiş sürüyor. polisle samimiyet kurmak isteseler de olmuyor. o kadar çok şamata yapıyorlar ki. kimlik ve pasaport kayıtları tek tek okunduktan sonra bir sağlık görevlisi geliyor, “sağlığından şikayeti olan var mı” diye soruyor. hepsi de “hayır” diyor. minibüsün koltuk altlarına atılmış prezarvatifleri görüyorum. polis de fark ediyor. “en son inene minibüsü temizleteceğim. suç delili değil ki neden atıyorsunuz?” diyor. kadınlar kahkaha atarak yanıtlıyor: “siz kullanın bari!”
    zelda, balıkesirli. neden bu işi yapıyorsun, soruma, “mecburdum. yapmadığım iş kalmadı. pazarda sergi bile açtım” cevabını veriyor. i̇ki çocuğu ve ailesinin haberi yokmuş ne yaptığından. hayali, birkaç sene daha çalıştıktan sonra antalya’da yepyeni hayata başlamak. yanındaki gül, neşeli ve fıkır fıkır. “sevgilin var mı”, diyorum. “var” diyor. kesinlikle evlidir ve parana el koyuyordur, diyorum. “evli ama parama dokunmuyor. bana çiçek alıyor.”
    bir erkekle birlikte olmanın karşılığında ne aldıklarını soruyorum. hepsi, “belli bir fiyatı yok, değişiyor” diyorlar. israrla en az kaç liradan başladığını soruyorum. “200 lira” diyorlar. müşterinin talebine göre rakam yükseliyormuş. gecede kaç erkek soruma, “en az iki, ortalama dört erkek” olduğu cevabını alıyorum. gayrettepe’ye hareket vakti geliyor, kadınlarla konuşmam
    Tümünü Göster
    ···
  19. 20.
    0
    @12 sen de dahil 3 gerizekalı oldunuz caps caps diye okunur burda keps diye değil tey allam hesabım silinmesine en çok bu yüzden üzülüyom
    ···