-
1.
+24 -312 Ocak 2016
Sabahın ilk ışıklarıyla yatağımda yavaşça doğruldum. Odanın duvarlarını kısa bir süre gözden geçirdikten sonra bugün yapacaklarımı aklımda planlamaya başladım. Yatağın karşısında ki duvarda sol üst köşede siyah kurşun kalemle alt alta yazılmış şekilde öldürülecekler listesi duruyor (Niye başa bunu yazdıysam mk). Neyse deyip istemsizce yataktan kalktım yapmam gereken çok şey vardı. Mutfağa geçip dolabı açtım kahvaltılık bişeyler alıp incin bi şekilde masaya yerleştirdim. Ocağın başına geçip çay için su koyacaktım ki canımın istemediğini fark edip masaya geri döndüm. Bir yandan birşeyler atıştırıp bir yandan da öldürülecekler listesinde ilk sıraya adını yazdırmış olan Emin’in bilgilerini aramaya başladım. Gereğinden fazla incin olmaya başlamıştım. Sonunda kâğıtların arasından Emin’in bilgilerinin bulunduğu kağıdı bulup önüme koydum. Zaten ezbere bildiğim bilgileri tekrar gözden geçirmeye başladım. -
2.
+6 -1Yaklaşık 20 dakikadır kahvaltı masasında oturuyordum. Yeterince vakit kaybettiğimi fark edip hızlıca masayı toparlayıp üstümü değiştirmek için yatak odasında geçtim. Dolabı açıp bir süre önünde bekledikten sonra ne giyeceğime karar verdim. Hızlıca üstümü değiştirip salona geçtim kanepeyi kaldırıp montu çıkardım. Bu montu hazırlamak baya zamanımı almıştı ama sonunda istediğim gibi bişey ortaya çıkmıştı. Yeşil renkli sıradan bi mont… bu montu diğerlerinden ayıran özellikleri vardı tabi ki. Klagib çelik yelek mantığıyla güçlendirilmişti, sol bilek kısmında kalın bi kılıf içerisinde ince uzun bi bıçak, sağ bilek kısmında ise küçük bir şırınga yer alıyordu. iç kısmındaki ceplerde ise küçük bir şişe içerinde bitkisel zehir, bir cebinde elektro şok cihazı, bir cebinde bayıltıcı sprey ve bir diğer cebinde ise Glock-Gen4 marka bi silah bulunuyordu. Tüm bunlarla birlikte montun ağırlığı yaklaşık olarak 7.5 kilogramı buluyordu. Yeterince zaman kaybetmiştim. Daha fazla oyalanmadan montu ve ayakkabıları giyip evden çıktım. Elimde ki adrese doğru yürümeye başladım. Yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra adreste ki evin önüne geldim.
-
3.
+6Ve nihayet adam her sabah yaptığı gibi ekmek almak için evden çıktı. Harekete geçmenin tam sırasıydı. Adam yeterince evden uzaklaşınca binadan çıkıp evin arka tarafına doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Son kez etrafı kontrol edip önce yandaki evin duvarına oradan da yüksek duvara tırmanıp bahçenin içine atladım. Emin bu saatlerde genellikle yatağında olduğundan kapıyı annesi açacak diye düşünerek kapıyı çaldım. Kısa bi beklemenin ardından yaşlı kadın kapıyı açtı. Kocasını bekliyor olacaktı ki beni görünce kısa bir şaşkınlık yaşadı. Bu şaşkınlıktan hemen kurtulup güleç bi ifadeyle “Buyur evladım” diyerek söze girdi. Emin içerde mi diye göz ucuyla kadının arkasından evin içine bakınarak “Teyzecim ben Emin’in üniversiteden arkadaşıyım uzun zamandır görüşmüyoruz evdeyse onu görmeye geldim” dedim. Kadının yüzünde ki gülümseme biraz daha arttı. “Aa sen Ömer misin Emin senden çok bahsederdi gir içeri Emin odasında” diyerek kapıdan çekilip içeriye aldı beni. Ömer değildim inanın Ömer olmayı hiç istemezdim ama olmuştu bi kere. “Demek benden çok bahsetti öyle mi teyzecim” diyerek evin dar koridorunda ilerlemeye devam ettim. “Tabi evladım anlat anlat bitiremedi seni. Sen geç salona otur ben uyandırayım onu”. Gülümseyerek, “Sen zahmet etme teyzecim ben gireyim odasına hem sürpriz olur” dedim. Kadın kısa bi gülümsemeyle onaylayıp odasını gösterdi.
-
4.
+5Yüksek duvarlı küçük bi bahçe içerisinde tek katlı bi evdi. Evin karşısında 3 katlı terkedilmiş harabeye dönüş bi ev vardı. Evi gözetlemek için bu evi kullanacaktım. Etrafı kontrol ederek terkedilmiş evden içeri girdim. ikinci kata çıkmaya başladım ev o kadar eskiydi ki merdivenler yıkılacak gibi geliyordu. ikinci kata çıkıp evi gören odalardan birine girip pencereden evi izlemeye başladım. Herhangi bi hareketlilik yoktu etrafta. Biraz daha beklemem gerekecekti. Ev ahalisi genellikle 08:00-08:45 saatleri arasında uyanıyordu. Evde bi yaşlı çift ve tek çocukları Emin yaşıyordu. Emin’in babası uyanır uyanmaz iki sokak ileride ki fırından iki tane ekmek alıp yaklaşık 5 dakika sonra eve geri dönüyor, annesi ise uyanır uyanmaz ilk iş evin pencerelerini açıp yaz kış demeden evi havalandırıyordu. Saat 09:30 gibi ise Emin evden çıkıp işe gidiyordu. işi evde halletmem gerekiyordu. Yıllardır beklediğim anı beklemeye devam ettim.
-
5.
+4Beyler bu gecelik burda bırakıyorum derdim trend falan değil. Daha önce de hikayeler yazdım bilenler bilir. Sadece okunduğunu bilmek çok hoş bi duygu. Okuyan ne kadar çok olursa o kadar yazma hevesi oluyor insanda. Şimdilik iyi geceler bu arada bir kişi bile kalsa okuyan yine de bitirecem hikayeyi. Hadi eyvallah..
-
-
1.
0Devam pampa tutar yarin
-
1.
-
6.
+4Yaklaşık yarım saat süren bir yolculuktan sonra Ömer’in bulunduğu plazanın otoparkından içeri girdim. Arabayı otoparka çekip acil çıkış kapısından içeri girdim. Ömer genellikle işe öğleden sonra geliyordu. Son zamanlarda mali sıkıntılar yüzünden işe hiç gelmediği günler bile oluyordu. Ama bugün kesinlikle gelmesi gerekiyordu. Son umudu olan kredi başvurusu için bankadan tahkikat memurları gelecekti. Memuralar yaklaşık yarım saat sonra burada olacaklardı. işimi onlar gittikten sonra halletmeliydim. Kredinin çıkma ihtimali çok düşüktü. Eğer görüşme tahmin ettiğim gibi onun istemediği şekilde sonuçlanırsa intiharına bahane hazır olacaktı. “Ünlü iş adamı borç batağı yüzünden kendini 26. kattan boşluğa bıraktı.” Tertemiz üçüncü sayfa haberi olacaktı. Memur gelene kadar benim de halletmem gereken işler vardı. Otoparkın bir üst katında temizlik elemanlarının bulunduğu bir oda bulunuyordu. Odanın kapısı acil çıkış merdivenlerine açılıyordu. Orada durup üç ay önce temizlik elemanı olarak işe alınan Yılmaz’ı beklemeye başladım. Çıkması uzun sürmeyecekti. Zira kendisi boş durduğu her dakika çıkıp bu merdivenlerde gizli gizli sigara içiyordu. Tahmin ettiğimden uzun süre beklesem de sonun da Yılmaz merdivenlerin başında görüldü. Şaşkın şaşkın bana bakarak merdivenlerden aşağı inip yanıma geldi.
“Beyefendi bu girişi kullanmanız yasak. Lütfen diğer girişten girin.”
“Senin de sigara içmen yasak Yılmaz ben sana karışıyor muyum?”
Şaşkınlığın yerini öfke aldı. “Sen adımı nerden biliyorsun sana ne lan benim sigaramdan” diyerek bir anda hiddetlenmeye başladı.
Cebimden silahı çıkarıp ona doğrultmadan konuşmaya başladım. “Bak Yılmaz daha yeni baba oldun. Sesini fazla yükseltme. Seni çocuğunun ölüsünü bile hasret bırakırım.” Bu sözümden sonra biraz daha yumuşak bir dille konuşmaya devam etti Yılmaz.
“Abi ben sana ne yaptım ne istiyorsun çoluk çocuğumdan?”
“Birincisi sen bana bir şey yapamazsın. ikincisi çocuğundan değil senden bir şey istiyorum. Üçüncüsü bana, kendi giydiğin temizlik kıyafetlerini vereceksin. Ben on dakika yukarının tozunu alıp geleceğim. Son olarak, tek bir soru dahi sorarsan yada konuşursan seni, karını, çocuğunu aynı mezara gömerim. Hadi bakalım koç.” -
7.
+4Utangaç tavırlarla oturuyordu karşımda sanki nasıl bir insan olduğunu bilmiyordum. Konuşmaya hiç niyetim yoktu. Etrafı izlemeye başladım. Ne kadar kendini zorlasa da dayanamayıp söze girdi.
“Neden öyle ani fren yaptınız ki. Az kalsın hepimiz ölüyorduk.”
“Siz görmediniz mi?”
“Neyi?”
“Şu selpak satan çocuklardan biri yola atladı bir anda. Şoför de ona çarpmamak için frene bastı.”
“Hadi ya ben görmedim çocuğu. Neyse yine de ucuz kurtulduk desenize.”
“Aynen öyle.”
“Sonuçlar çıktıysa doktora gösterelim isterseniz. Yeterince geç kaldım şirkete.”
Şov yapma zamanı gelmişti. Cebimden telefonu çıkarıp rehberden Fikret’in numarasını buldum. Zeynep’in şaşkın bakışları arasında konuşmaya başladım. Kısa bir nasılsın, ne yapıyorsun faslından sonra “ya senin çalışanın olan bir hanımefendinin aracına çarptık. Kendisiyle hastanedeyiz. ille de işe gideceğim diye tutturdu ama pek iyi görünmüyor. Bugünlük izinli olsa sorun olur mu?” dedim. Birkaç saniye duraksadıktan sonra Zeynep’e dönüp pardon isminiz neydi diye sordum. Şaşkınlığı kısa sürede üzerinden atıp “Zeynep” diyebildi. Gülümseyip tekrar telefonla konuşmaya devam ettim. “Hanımefendinin adı Zeynep’miş Fikret’cim dedim. Fikret sağ olsun beni kırmayıp bir iki gün izin kullansın dedi.
“Fikret, birkaç gün izin kullansın diyor.”
“Çok teşekkür ederim. Sizi de yordum bu kadar dertle.”
“Yok canım olur mu öyle şey.”
“Pardon siz Fikret Beyi nerden tanıyorsunuz?”
“Birkaç yıl önce kendisiyle Almanya’da bir sempozyuma katılmıştık. O zamandan beri aramız çok iyidir.”
“Hmm anladım. Tekrar teşekkür ederim.” -
-
1.
0Güzel ama yavaş
-
1.
-
8.
+4Çok geçmeden şoförün elini kaldırmasıyla bir taksi gelip yanımızda durdu. Zeynep’e dönüp “hastaneye gidelim başınıza baksınlar” dedim. “Hayır işe gitmem gerekiyor çok geç kaldım zaten” diye karşılık verdi başını tutarak.
“Bu halde işe gidemezsiniz. Lütfen hastaneye gidelim.”
“Fikret Bey çok kızar olmaz gitmem lazım.”
“Global Holding’de mi çalışıyorsunuz?”
“Evet. Neden sordunuz?”
“Fikret Beyle ben konuşurum. Ben konuşursam anlayışla karşılar.”
“Siz tanıyor musunuz Fikret Beyi?”
“Tabi ki tanıyorum. Çok sevdiğim bir dostumdur Fikret Bey. Hadi binelim taksiye.”
Gözlerindeki parıltıyı görebiliyordum. Tongaya düşmüştü. Şoföre işlemleri halledip benden haber beklemesini söyledim. Taksiye bindik. Zeynep başını tutuyor, arada bir de kaçamak bakışlar atıyordu bana. Bu kadar kolay olacağını tahmin etmemiştim. Aslında Zeynep beni hiç şaşırtmamıştı. Taksiciye en yakın hastaneye sürmesini söyledim. Yol boyunca hiç konuşmadık. Ben hamlemi yapmıştım. Hamle sırasını ona bıraktım. Ve artık hamle yapacağından emindim. Yakınlarda ki bir özel hastanenin önünde durdu taksi. Taksiciye parasını verip indik arabadan. Acil kısmından girip muayene odasına doğru yürümeye başladık. Boş bir kabin bulup Zeynep’i içeriye soktum. Birkaç dakika sonra doktor girdi kabine. Zeynep konuşacak durumda değildi diye düşünerek durumu ben anlattım. Birkaç tomografi, tahlil falan istedi. Odadan çıkıp doktorun istediklerini hallettik sonuçlar çıkana kadar hastanenin kafeteryasında oturmayı teklif ettim. Yine konuşmadan başıyla onayladı. Gidip çay alıp oturduk kafeteryada. -
9.
+4Beyler yazdığım partları attım. Okuyan olursa devam edecem yazmaya. Kendinizi belli edin...
-
10.
+4Hayatın anlamsızlığı hakkında tam kafayı bozacakken kapının çalınmasıyla irkildim. Gelen büyük ihtimalle Emin’in babasıydı. Çok geçmeden, yaşlı kadın seri adımlarla kapıyı açmaya gitti. Kadın benim gelişime olan sevincini adamla paylaşmak için hızlı hızlı anlatmaya başladı. “Bey Emin’in üniversiteden arkadaşı Ömer vardı ya, bizi ziyarete gelmiş”. Adam, dar koridordan geçip “hoş gelmiş sefa getirmiş hanım” diyerek salondan içeri girdi. Adamı görünce ayağa kalkıp önüne kadar ilerledim. Kadın gibi o da büyük bir gülümsemeyle “hoş geldin evlat” dedi. “Hoş bulduk amca” diyerek elini öpmek için hamle yaptım. Elini öptürmemek için omuzuma dokunup tekrar doğrulttu beni. “Geç otur sıcak ekmek aldım birlikte kahvaltı yapalım” dedi. Hafif bir gülümsemeyle “olur tabi amca” diyerek geçip masaya oturdum. Çok geçmeden, önce adam sonra kadın gelip masaya oturdular. Kadın çayları doldurmaya başlayınca Emin tedirgin tedirgin salondan içeri girdi. Bana nefretle bakıp masada boş kalan solumda ki tek sandalyeye oturdu. Yavaşça kulağına eğilip, “sesini çıkarma efendi efendi kahvaltını yap ihtiyarları üzme” dedim. Başını sallayarak onayladı. ihtiyarların soru yağmuru altında kahvaltı yapmaya başladık. Dersler, öğrenci evimiz, kadının evde elleriyle yapıp gönderdiği zeytinyağlı dolmalar derken kadın ikimizi buza çevirecek soruyu sordu. “Oğlum sizin bir de Selvi diye bir arkadaşınız vardı. O nerde ne yapıyor şimdi?” Birkaç saniye duraksadıktan sonra gülümseyerek Emin’e döndüm. “Cidden kardeş Selvi nerde ya hiç görüşemedik okul bittiğinden beri” dedim. Emin kaşları çatık bir şekilde bana bakarken masada ki çatallardan birinin ekgib olduğunu fark ettim. Herkesin duyabileceği bir şekilde, “Emin elindeki çatalı masaya bırak” dedim. ihtiyarlar anlamsız anlamsız bize bakınmaya başladılar. Emin pek duymuş gibi durmuyordu. Karşımda oturan ihtiyarlara dönüp kolumdaki bıçağı yavaşça çıkardım. “Biliyor musunuz Emin okulda da böyle şakacıydı” deyip bıçağı Emin’in boğazına sapladım.
-
11.
+4“Bana bak bi daha artistlik yapmaya kalkarsan annen bir hafta boyunca odanın duvarlarından senin beyninin parçalarını temizlemek zorunda kalır ne beni ne de anneni yor. Dediklerimi yap.”
“Ne istiyorsun benden? Ben sana ne yaptım? Kimsin arkadaş sen? “
“Kalk üstünü giyin içeride seni bekliyorum. Kaçmayı falan düşünecek kadar salak değilsindir herhalde. Hadi acele et!” diyerek çıktım odadan. Annesi yüzünde ki sabit gülümsemeyle gözlerimin içine bakıp “uyandı mı bizim tembel” diye atıldı önüme. “Uyandı teyzem, üstünü giyinip geliyor” dedim hafif bir gülümsemeyle. “Hadi geç salona kahvaltı yapacaktık biz de birlikte yaparız” diyerek Emin’in odasının çaprazında ki odayı işaret etti kadın. Kafamla onaylayarak salona geçtim.
Ev, bahçesinin büyüklüğüne kıyasla çok küçük kalıyordu. Odanın bir kısmında eski koltuklar, diğer kısmında ise küçük dört kişinin oturabileceği ahşap bir masa bulunuyordu. Odanın tam ortasında bir odun sobası bu küçük evin tüm odalarını ısıtmaya çalışıyordu. Emin aslında iyi para kazanıyordu ama anlaşılan üniversitede ki, kadınlara para yedirme huyu devam ediyordu. Bu iki ihtiyara da gereksiz yük olmaktan başka bir işe yaramıyordu. Ağır adımlarla ilerleyip masanın etrafında ki sandalyelerden birine oturdum. Odanın duvarlarını eski fotoğraflar, el yapımı küçük halılar ve birkaç tane de manzara resmi doldurmuştu. Sırayla her birini incelemeye başladım. Eski fotoğraflarda muhtemelen ölmüş olan insanlara uzun uzun baktım. Ne hatıraları ne hayalleri ne planları varken bir anda toprağa karışmışlardı. -
12.
+4Odadan çıkmam gerekiyordu. Ortalık fena karışacaktı. Hızlıca kapıya yönelip büyük koridora çıktım siren sesleri duyulmaya başladı uzaklardan. Geldiğim yoldan dönemezdim o kadar zamanım yoktu. Tek yol asansördü ama bu kadar kamera varken olmazdı. Koşar adımlarla odalardan birine girdim. Içeridekilerin olaydan daha haberi olmamıştı. içeride bir kadınla adam iki ayrı masada oturuyorlardı. Sakinliğimi koruyarak "Kamera kayıt odası nerede acaba?" Diye sordum. Adamla kadın ağır ağır kafalarını kaldırıp yüzüme anlamsız anlamsız bakmaya başladılar. Adam benim meraklı bekleyişime daha fazla dayanamamış olsa gerek "Bir alt katta" diyerek geçiştirdi. Tek şansım odaya girip kameraları devre dışı bırakmaktı. Tekrar merdivenlere yönelip hızlıca bir alt kata indim. Kayıt odasını aramaya başladım. Çok geçmeden kayıt odasını bulup odaya girdim. Bir güvenlik görevlisi, onlarca monitörün olduğu bir masada oturuyordu. Beni görünce arkasına dönüp "hayırdır ne oldu" dedi. "Abi Ömer bey intihar etti bütün güvenlik görevlilerini aşağı çağırıyorlar" dedim. Bir anda yerinden fırlayıp "ne diyorsun sen ne intiharı" diye sormaya başladı. "Abi yeminle doğru söylüyorum siren seslerini duymuyor musun?" diyerek ikna etmeye çalıştım. Güvenlikçi tek kelime etmeden koşarak çıktı odadan. Siren sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Hemen işe koyuldum. Önce eski kayıtlara girip girdiğim saatten itibaren kayıtları sildim. Daha sonra kayıtları durdurup çıktım odadan. insanlar haberi almış olacak ki asansörlere doluşmaya başlamışlardı bile. Artık işim bitmişti acele etmeme de gerek kalmamıştı. Merdivenleri kullanmak en doğrusuydu. Yavaş yavaş merdivenleri inerken son basamaklarda Yılmaz'ın beni beklediğini gördüm. Korka korka konuşmaya başladı.
"Sen yaptın değil mi?"
"Evet, ben yaptım."
"Neden?"
"Ben kimseye neden diye sormadım. Ölen de yaşayan da bu soruyla yaşasın."
Yılmaz şaşkın şaşkın arkamdan bakarken. Üzerimi değiştirip montumu alıp otopark kısmından dışarı çıktım. -
13.
+3Kapıya doğru yönelip yavaşça açtım kapıyı. Emin hala yataktaydı. Kapıyı kapatıp yatağın yanına doğru ilerledim. Kapının kapanma sesiyle birlikte Emin uykulu gözlerle arkasını döndü. Bi gözünü eliyle ovuşturarak şaşkın şakın yüzüme bakmaya başladı.
“Sen kimsin?”
“Tanıyamadın mı?”
“Hayır, tanıyamadım kim aldı seni içeriye? Annem, babam nerede?”
“Annen seni en yakın arkadaşın Ömer’le baş başa bıraktı. Baban da her zaman ki gibi ekmek almaya gitti. Utanmıyor musun lan yaşlı başlı adamı her sabah ekmeğe gönderiyorsun dingil?”
“Ne saçmalıyorsun lan sen. Kimsin adam gibi konuş benimle.”
“Koç sinir yapma ya sen eve gelen misafire böyle mi davranıyorsun? Kalk üstünü giyin kahvaltı yapacaz.”
“giberim lan seni” diyerek yataktan bi hamlede kalkıp yakama yapıştı. Sağ kolunu bileğinden yakalayıp boynuna doladım. Kolunun acısıyla arkasını dönünce dizinin arkasına tekmeyi basıp diz üstü yere çöktürdüm. Montun fermuarını açıp silahı çıkardım. Ensesine dayayıp konuşmaya kaldığı yerden devam ettim. -
14.
+3Beyler okuyanlar rez alsın 5 dk ya yazıyorum..
-
15.
+3Bir anda ev dünyanın en sessiz yerine döndü. Bu birkaç saniyelik ölüm sessizliği bir anda yerini kadının kulakları çınlatan çığlığına bıraktı. Kısa geçişlere alışırcasına bu çığlık da uzun sürmedi. Kadının bana kilitlenip kalan gözleri bir anda boşluğa kaydı. Sonra kafası büyük bir gürültüyle masada ki tabakların üzerine düşüverdi. “Sende bayılacak mısın amcacım” diyerek karısı gibi donuk bakan adama döndüm. Adam, bakışları Emin’in üzerindeyken zorla da olsa kafasını bana çevirerek “neden?” diyebildi sessizce. “Ben kimseye neden diye soramadım amca. Ölen de yaşayan da bu soruyla yaşasın.” Deyip ayağa kalktım. “Lavabo ne tarafta amca” diye sordum ama adam şoka girmiş olacak ki sorumu duymadı bile. Neyse diyerek evin koridoruna çıkıp lavaboyu aramaya başladım. Kısa bir aramadan sonra lavaboyu bulup Emin’in üzerimde kalan son hatırasını, kanını temizledim. Tam o sırada içeriden bir çığlık sesi daha duyuldu. Kadının sesiydi. Artık evden çıkmanın zamanı gelmişti. Hızlıca kapıya yönelip ayakkabılarımı giyinip çıktım evden. Sabah saatleri olduğu için daha çığlıkları duyan olmamıştı herhalde. Geldiğim gibi, duvardan atlayıp çıktım bahçeden. Cebimden not defterimi çıkarıp düzeltmeleri yapıp evime doğru yola koyuldum.
-
16.
+3Bir müddet daha bekledikten sonra Zeynep’i alacak araba kapının önünde görüldü. Zeynep hanım birkaç dakika sonra salına salına çıktı evden. Her zamanki gibiydi havalı, güzel, burnu havada. Arabaya bindikten sonra aracı sokaktan çıkıp gözden kayboldu. Şoföre takip etmesini söyledim. Uzaktan takip etmeye başladık. Ana caddeye çıkınca şoföre, önlerine geçmesini söyledim. Dediğimi yapıp önlerine geçti. Şoföre “biraz hızlan arkadaki araba iyice yaklaşınca frene asıl” dedim. Dikiz aynasından anlamsız anlamsız bakınmaya başladı. “Beyefendi şirket hesabını bana sorar benim bu zararı karşılayacak gücüm yok” dedi. “Zararı ben karşılarım. Sen dediklerimi yap dedim.” Başıyla onaylayarak hızlanmaya başladı. Emniyet kemerini takıp beklemeye başladım.
“Yapabileceğin anda tereddüt etmeden yap.”
“Emredesiniz beyefendi.”
Sözü bittiği anda şoför frene asıldı. Hızımız o kadar fazla değildi ama yine de baya sarsıldık ikimizde. Umarım Zeynep ölmemiştir diye içimden geçirerek şoföre, “in arabadan ne zarar varsa biz karşılarız de” dedim. Dediğimi yaptı. Eğilip dikiz aynasından izlemeye başladım. Zeynep arabadan inince arabadan inip güneş gözlüklerimi taktım. Yavaş yavaş onlara doğru yürümeye başladım. iki şoför hararetli hararetli tartışmaya devam ederken Zeynep’in yanına gidip “iyi misiniz hanımefendi?” dedim. Şoka girmiş olacak ki ne dediğimi anlamamış gibi yüzüme bakınmaya başladı.
“Bir şeyiniz var mı?”
“Başımı çarptım galiba.”
“Ambulans çağırmamı ister misiniz?”
“Hayır, hayır geçer birazdan.”
Fırsatı değerlendirme zamanı gelmişti. Şoföre dönüp, “şuradan bir taksi çevir” dedim. -
17.
+3Beyler gün içinde elimden geldiğince part atacam ama daha önceki hikaylerimden bilenler vardı genelde geceleri yazıyorum. Hikayelerimi okuyup da pişman olan yada kötü eleştiri yapan olmadı. Umarım bu hikayede de hayal kırıklığı yaşatmayacam. Sizden tek ricam başlığı biraz üstlere çıkarın. Suku falan istemiyorum sadece okuyucu sayısı artsın yeter.
-
18.
+3Yılmaz tedirgin tedirgin kafasıyla onaylayarak yeni yakmış olduğu sigarayı yere atıp temizlik odasına geri döndü. Çok geçmeden elinde bir çantayla yanıma geldi. Merdivenlere açılan kapıyı arkadan kapatıp çantadan çıkardığım temizlikçi kıyafetlerini giyinmeye başladım. Fazla acele etmeme gerek yoktu daha zamanım vardı. Elbiseleri giyip şapkayı taktım kafama dış görünüş olarak hazırdım. Saatimi kontrol ettim yaklaşık yarım saatim vardı. Merdivenlere oturup notlarımı kontrol etmeye başladım. Ömer evliydi üç buçuk yaşında dünya tatlısı bir kızı vardı. Koskoca şirketi hovardalıkla batmanın eşiğine getirmişti. Neyse ki ben bu kötü gidişe bir son verecektim. Tekrar saatimi kontrol ettim. Ömer artık yalnızdı odasında. Ama her an çıkabilirdi kalkıp montu Yılmaz'ın getirdiği çantaya bıraktım. Asansörü kullanamazdım. Ne kadar az kameraya yakalansam benim için o kadar iyi olacaktı. Önümde 26 kat vardı. Koşar adımlarla basamakları çıkmaya başladım. Bu kısmı pek hesap edememiştim nedense. Saatimi tekrar kontrol ettim. Tahmini çok az zamanım kalmıştı. Bacaklarımı olabildiğine zorlayıp daha da hızlandım. Bazı katlarda soluklanarak sonunda 26. kata gelmiştim. Kapıyı açıp etrafı kontrol ettikten sonra Ömer'in odasına doğru ilerledim. Kapıyı açıp odaya girdim. Kapının sesiyle irkilen Ömer bana döndü.
"Çık dışarıya." diye çıkıştı bir anda.
"Efendim burayı temizlemem için haber gönderdiler." dedim.
"Ne temizliği lan çık dışarıya diyorum sana."
Şapkayı çıkarıp şaşkın bakışları arasında yanına kadar ilerledim. "Selvi gönderdi beni. Dünyadan senin gibi bir pisliği atayım diye haber yolladı."
"Ne Selvi'si ne saçmalıyorsun sen?"
"Gidince kendisine sorarsın." deyip boğazına sarıldım. Üniversitede de böyle çelimsizdi. Bana karşı koyabilecek gücü yoktu. iteleyerek masasının arkasındaki pencerenin önüne kadar zütürdüm. Pencereyi açıp gözlerinin içine baktım. Korkudan yüzü bembeyaz olmuştu. Kurtulmak için hamle yapıyor ama yaptığı her hamle boşa gidiyordu. "Gözün arkada kalmasın eşine ben bakacam." Deyip bir bacağından tutup kaldırarak pencereden aşağıya bıraktım. Çığlık atmaya başladı. Giderek azalan çığlık sesi yere çakılınca son buldu. Çok geçmeden yerini başka çığlıklar aldı. Burdan çıkmanın zamanı gelmişti. -
-
1.
0Sen yaz ben hep okuyorum
-
1.
-
19.
+2Öldünüz mü beyler bi ses verin
-
20.
+2Beyler okuyan yoksa sabah devam edecem. Okuyanlar kendini belli etsin lütfen
başlık yok! burası bom boş!