/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +24 -3
    12 Ocak 2016

    Sabahın ilk ışıklarıyla yatağımda yavaşça doğruldum. Odanın duvarlarını kısa bir süre gözden geçirdikten sonra bugün yapacaklarımı aklımda planlamaya başladım. Yatağın karşısında ki duvarda sol üst köşede siyah kurşun kalemle alt alta yazılmış şekilde öldürülecekler listesi duruyor (Niye başa bunu yazdıysam mk). Neyse deyip istemsizce yataktan kalktım yapmam gereken çok şey vardı. Mutfağa geçip dolabı açtım kahvaltılık bişeyler alıp incin bi şekilde masaya yerleştirdim. Ocağın başına geçip çay için su koyacaktım ki canımın istemediğini fark edip masaya geri döndüm. Bir yandan birşeyler atıştırıp bir yandan da öldürülecekler listesinde ilk sıraya adını yazdırmış olan Emin’in bilgilerini aramaya başladım. Gereğinden fazla incin olmaya başlamıştım. Sonunda kâğıtların arasından Emin’in bilgilerinin bulunduğu kağıdı bulup önüme koydum. Zaten ezbere bildiğim bilgileri tekrar gözden geçirmeye başladım.
    ···
  1. 2.
    0
    REZarvatif
    ···
  2. 3.
    0
    Hey, bu ne hikayesi değildir?
    ···
  3. 4.
    +1 -1
    Şizofreni bilimsel olarak yoktur sadece ruhsal olarak vardır bu arada ruhsarın amk ilk 31imi ona çekmiştim
    ···
  4. 5.
    0
    Tutmaz amina
    ···
  5. 6.
    +6 -1
    Yaklaşık 20 dakikadır kahvaltı masasında oturuyordum. Yeterince vakit kaybettiğimi fark edip hızlıca masayı toparlayıp üstümü değiştirmek için yatak odasında geçtim. Dolabı açıp bir süre önünde bekledikten sonra ne giyeceğime karar verdim. Hızlıca üstümü değiştirip salona geçtim kanepeyi kaldırıp montu çıkardım. Bu montu hazırlamak baya zamanımı almıştı ama sonunda istediğim gibi bişey ortaya çıkmıştı. Yeşil renkli sıradan bi mont… bu montu diğerlerinden ayıran özellikleri vardı tabi ki. Klagib çelik yelek mantığıyla güçlendirilmişti, sol bilek kısmında kalın bi kılıf içerisinde ince uzun bi bıçak, sağ bilek kısmında ise küçük bir şırınga yer alıyordu. iç kısmındaki ceplerde ise küçük bir şişe içerinde bitkisel zehir, bir cebinde elektro şok cihazı, bir cebinde bayıltıcı sprey ve bir diğer cebinde ise Glock-Gen4 marka bi silah bulunuyordu. Tüm bunlarla birlikte montun ağırlığı yaklaşık olarak 7.5 kilogramı buluyordu. Yeterince zaman kaybetmiştim. Daha fazla oyalanmadan montu ve ayakkabıları giyip evden çıktım. Elimde ki adrese doğru yürümeye başladım. Yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra adreste ki evin önüne geldim.
    ···
  6. 7.
    +5
    Yüksek duvarlı küçük bi bahçe içerisinde tek katlı bi evdi. Evin karşısında 3 katlı terkedilmiş harabeye dönüş bi ev vardı. Evi gözetlemek için bu evi kullanacaktım. Etrafı kontrol ederek terkedilmiş evden içeri girdim. ikinci kata çıkmaya başladım ev o kadar eskiydi ki merdivenler yıkılacak gibi geliyordu. ikinci kata çıkıp evi gören odalardan birine girip pencereden evi izlemeye başladım. Herhangi bi hareketlilik yoktu etrafta. Biraz daha beklemem gerekecekti. Ev ahalisi genellikle 08:00-08:45 saatleri arasında uyanıyordu. Evde bi yaşlı çift ve tek çocukları Emin yaşıyordu. Emin’in babası uyanır uyanmaz iki sokak ileride ki fırından iki tane ekmek alıp yaklaşık 5 dakika sonra eve geri dönüyor, annesi ise uyanır uyanmaz ilk iş evin pencerelerini açıp yaz kış demeden evi havalandırıyordu. Saat 09:30 gibi ise Emin evden çıkıp işe gidiyordu. işi evde halletmem gerekiyordu. Yıllardır beklediğim anı beklemeye devam ettim.
    ···
  7. 8.
    +3
    Beyler okuyanlar rez alsın 5 dk ya yazıyorum..
    ···
  8. 9.
    +6
    Ve nihayet adam her sabah yaptığı gibi ekmek almak için evden çıktı. Harekete geçmenin tam sırasıydı. Adam yeterince evden uzaklaşınca binadan çıkıp evin arka tarafına doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım. Son kez etrafı kontrol edip önce yandaki evin duvarına oradan da yüksek duvara tırmanıp bahçenin içine atladım. Emin bu saatlerde genellikle yatağında olduğundan kapıyı annesi açacak diye düşünerek kapıyı çaldım. Kısa bi beklemenin ardından yaşlı kadın kapıyı açtı. Kocasını bekliyor olacaktı ki beni görünce kısa bir şaşkınlık yaşadı. Bu şaşkınlıktan hemen kurtulup güleç bi ifadeyle “Buyur evladım” diyerek söze girdi. Emin içerde mi diye göz ucuyla kadının arkasından evin içine bakınarak “Teyzecim ben Emin’in üniversiteden arkadaşıyım uzun zamandır görüşmüyoruz evdeyse onu görmeye geldim” dedim. Kadının yüzünde ki gülümseme biraz daha arttı. “Aa sen Ömer misin Emin senden çok bahsederdi gir içeri Emin odasında” diyerek kapıdan çekilip içeriye aldı beni. Ömer değildim inanın Ömer olmayı hiç istemezdim ama olmuştu bi kere. “Demek benden çok bahsetti öyle mi teyzecim” diyerek evin dar koridorunda ilerlemeye devam ettim. “Tabi evladım anlat anlat bitiremedi seni. Sen geç salona otur ben uyandırayım onu”. Gülümseyerek, “Sen zahmet etme teyzecim ben gireyim odasına hem sürpriz olur” dedim. Kadın kısa bi gülümsemeyle onaylayıp odasını gösterdi.
    ···
  9. 10.
    +3
    Kapıya doğru yönelip yavaşça açtım kapıyı. Emin hala yataktaydı. Kapıyı kapatıp yatağın yanına doğru ilerledim. Kapının kapanma sesiyle birlikte Emin uykulu gözlerle arkasını döndü. Bi gözünü eliyle ovuşturarak şaşkın şakın yüzüme bakmaya başladı.

    “Sen kimsin?”

    “Tanıyamadın mı?”

    “Hayır, tanıyamadım kim aldı seni içeriye? Annem, babam nerede?”

    “Annen seni en yakın arkadaşın Ömer’le baş başa bıraktı. Baban da her zaman ki gibi ekmek almaya gitti. Utanmıyor musun lan yaşlı başlı adamı her sabah ekmeğe gönderiyorsun dingil?”

    “Ne saçmalıyorsun lan sen. Kimsin adam gibi konuş benimle.”

    “Koç sinir yapma ya sen eve gelen misafire böyle mi davranıyorsun? Kalk üstünü giyin kahvaltı yapacaz.”

    “giberim lan seni” diyerek yataktan bi hamlede kalkıp yakama yapıştı. Sağ kolunu bileğinden yakalayıp boynuna doladım. Kolunun acısıyla arkasını dönünce dizinin arkasına tekmeyi basıp diz üstü yere çöktürdüm. Montun fermuarını açıp silahı çıkardım. Ensesine dayayıp konuşmaya kaldığı yerden devam ettim.
    ···
  10. 11.
    +4
    “Bana bak bi daha artistlik yapmaya kalkarsan annen bir hafta boyunca odanın duvarlarından senin beyninin parçalarını temizlemek zorunda kalır ne beni ne de anneni yor. Dediklerimi yap.”

    “Ne istiyorsun benden? Ben sana ne yaptım? Kimsin arkadaş sen? “

    “Kalk üstünü giyin içeride seni bekliyorum. Kaçmayı falan düşünecek kadar salak değilsindir herhalde. Hadi acele et!” diyerek çıktım odadan. Annesi yüzünde ki sabit gülümsemeyle gözlerimin içine bakıp “uyandı mı bizim tembel” diye atıldı önüme. “Uyandı teyzem, üstünü giyinip geliyor” dedim hafif bir gülümsemeyle. “Hadi geç salona kahvaltı yapacaktık biz de birlikte yaparız” diyerek Emin’in odasının çaprazında ki odayı işaret etti kadın. Kafamla onaylayarak salona geçtim.

    Ev, bahçesinin büyüklüğüne kıyasla çok küçük kalıyordu. Odanın bir kısmında eski koltuklar, diğer kısmında ise küçük dört kişinin oturabileceği ahşap bir masa bulunuyordu. Odanın tam ortasında bir odun sobası bu küçük evin tüm odalarını ısıtmaya çalışıyordu. Emin aslında iyi para kazanıyordu ama anlaşılan üniversitede ki, kadınlara para yedirme huyu devam ediyordu. Bu iki ihtiyara da gereksiz yük olmaktan başka bir işe yaramıyordu. Ağır adımlarla ilerleyip masanın etrafında ki sandalyelerden birine oturdum. Odanın duvarlarını eski fotoğraflar, el yapımı küçük halılar ve birkaç tane de manzara resmi doldurmuştu. Sırayla her birini incelemeye başladım. Eski fotoğraflarda muhtemelen ölmüş olan insanlara uzun uzun baktım. Ne hatıraları ne hayalleri ne planları varken bir anda toprağa karışmışlardı.
    ···
  11. 12.
    +4
    Hayatın anlamsızlığı hakkında tam kafayı bozacakken kapının çalınmasıyla irkildim. Gelen büyük ihtimalle Emin’in babasıydı. Çok geçmeden, yaşlı kadın seri adımlarla kapıyı açmaya gitti. Kadın benim gelişime olan sevincini adamla paylaşmak için hızlı hızlı anlatmaya başladı. “Bey Emin’in üniversiteden arkadaşı Ömer vardı ya, bizi ziyarete gelmiş”. Adam, dar koridordan geçip “hoş gelmiş sefa getirmiş hanım” diyerek salondan içeri girdi. Adamı görünce ayağa kalkıp önüne kadar ilerledim. Kadın gibi o da büyük bir gülümsemeyle “hoş geldin evlat” dedi. “Hoş bulduk amca” diyerek elini öpmek için hamle yaptım. Elini öptürmemek için omuzuma dokunup tekrar doğrulttu beni. “Geç otur sıcak ekmek aldım birlikte kahvaltı yapalım” dedi. Hafif bir gülümsemeyle “olur tabi amca” diyerek geçip masaya oturdum. Çok geçmeden, önce adam sonra kadın gelip masaya oturdular. Kadın çayları doldurmaya başlayınca Emin tedirgin tedirgin salondan içeri girdi. Bana nefretle bakıp masada boş kalan solumda ki tek sandalyeye oturdu. Yavaşça kulağına eğilip, “sesini çıkarma efendi efendi kahvaltını yap ihtiyarları üzme” dedim. Başını sallayarak onayladı. ihtiyarların soru yağmuru altında kahvaltı yapmaya başladık. Dersler, öğrenci evimiz, kadının evde elleriyle yapıp gönderdiği zeytinyağlı dolmalar derken kadın ikimizi buza çevirecek soruyu sordu. “Oğlum sizin bir de Selvi diye bir arkadaşınız vardı. O nerde ne yapıyor şimdi?” Birkaç saniye duraksadıktan sonra gülümseyerek Emin’e döndüm. “Cidden kardeş Selvi nerde ya hiç görüşemedik okul bittiğinden beri” dedim. Emin kaşları çatık bir şekilde bana bakarken masada ki çatallardan birinin ekgib olduğunu fark ettim. Herkesin duyabileceği bir şekilde, “Emin elindeki çatalı masaya bırak” dedim. ihtiyarlar anlamsız anlamsız bize bakınmaya başladılar. Emin pek duymuş gibi durmuyordu. Karşımda oturan ihtiyarlara dönüp kolumdaki bıçağı yavaşça çıkardım. “Biliyor musunuz Emin okulda da böyle şakacıydı” deyip bıçağı Emin’in boğazına sapladım.
    ···
  12. 13.
    +4
    Beyler yazdığım partları attım. Okuyan olursa devam edecem yazmaya. Kendinizi belli edin...
    ···
  13. 14.
    0
    Rez qanqa sardı yaz yaz seri yaz
    ···
  14. 15.
    0
    Daha önce açıldı başlık bu farklimi
    ···
    1. 1.
      +1
      Aynı hikaye panpa başlığın uuygun olmadığını düşündüğüm için değiştirdim.
      ···
  15. 16.
    +3
    Bir anda ev dünyanın en sessiz yerine döndü. Bu birkaç saniyelik ölüm sessizliği bir anda yerini kadının kulakları çınlatan çığlığına bıraktı. Kısa geçişlere alışırcasına bu çığlık da uzun sürmedi. Kadının bana kilitlenip kalan gözleri bir anda boşluğa kaydı. Sonra kafası büyük bir gürültüyle masada ki tabakların üzerine düşüverdi. “Sende bayılacak mısın amcacım” diyerek karısı gibi donuk bakan adama döndüm. Adam, bakışları Emin’in üzerindeyken zorla da olsa kafasını bana çevirerek “neden?” diyebildi sessizce. “Ben kimseye neden diye soramadım amca. Ölen de yaşayan da bu soruyla yaşasın.” Deyip ayağa kalktım. “Lavabo ne tarafta amca” diye sordum ama adam şoka girmiş olacak ki sorumu duymadı bile. Neyse diyerek evin koridoruna çıkıp lavaboyu aramaya başladım. Kısa bir aramadan sonra lavaboyu bulup Emin’in üzerimde kalan son hatırasını, kanını temizledim. Tam o sırada içeriden bir çığlık sesi daha duyuldu. Kadının sesiydi. Artık evden çıkmanın zamanı gelmişti. Hızlıca kapıya yönelip ayakkabılarımı giyinip çıktım evden. Sabah saatleri olduğu için daha çığlıkları duyan olmamıştı herhalde. Geldiğim gibi, duvardan atlayıp çıktım bahçeden. Cebimden not defterimi çıkarıp düzeltmeleri yapıp evime doğru yola koyuldum.
    ···
  16. 17.
    0
    Yaz panpa
    ···
  17. 18.
    +2
    Eve doğru yürürken saatin daha çok erken olduğunu fark ettim. Listeden, gün içinde öldürebileceğim birini bulmak için tekrar not defterimi çıkarıp bakınmaya başladım. Sırlamayı bozmak istemiyordum aslında ama Emin’e sırf babasıyla annesi hatırına bir güzellik yapabilirdim. Biraz zor olacaktı belki ama sırada Ömer vardı. iki dostu aynı gün öldürmek onlara yapılacak en büyük iyilik olurdu herhalde. Ömer uzun zamandır mali çöküntü içerisindeydi. intihar baya yakışacaktı ona. Planım hazırdı ama bir sorunum vardı. ilk cinayetin işlendiği yere yürüyerek gelmiştim. ikincisinde de aynısını yapamazdım. Bir araba bulmalıydım. Sokaklarda gezinmeye başladım. Sabah sabah araba çalmak zor olacaktı. Hem alarmı çalar korkusuyla hem de çalması zor olur diye lüks arabaları eliyordum. Sonunda çıkmaz bir sokağa girdim. Sokağın sonunda tahtalarla yapılmış derme çatma kapısı olmayan bir garaj vardı. Etrafı kolaçan ederek garaja doğru yürümeye başladım. Tam istediğim gibi bir arabaydı hem eski hem de alarmı olmayan bir araba. Üstelik sokak da çok sakindi. Daha fazla oyalanmadan bıçağı çıkarıp kilidi kurcalamaya başladım. Arada bir de dönüp etrafı kontrol ediyordum. Fazla uzun sürmeden kapıyı açmayı başardım. Sıra arabayı çalıştırmaya gelmişti. Ara kontak yapmayı öğrenmiştim ama daha önce hiç uygulamamıştım. Teoride öğrendiklerimi uygulamaya başladım. Ve sonunda beklediğim ses gelmeye başladı. Birkaç deneme daha yaptıktan sonra araba büyük bir gürültüyle çalıştı. Bunu hiç hesaba katamamıştım. Eski bir külüstür fazla ses çıkaracaktı. Ama yapacak bir şey yoktu şimdi çıkıp gitmek olmazdı. Geri vitese takıp fazla gaza yüklenmeden yavaş yavaş çıktım sokaktan. Şansım vardı ki kimse çıkmamıştı dışarıya. Artık Ömer’i ziyarete gidebilirdim.
    ···
  18. 19.
    0
    Reserved
    ···
  19. 20.
    +4
    Yaklaşık yarım saat süren bir yolculuktan sonra Ömer’in bulunduğu plazanın otoparkından içeri girdim. Arabayı otoparka çekip acil çıkış kapısından içeri girdim. Ömer genellikle işe öğleden sonra geliyordu. Son zamanlarda mali sıkıntılar yüzünden işe hiç gelmediği günler bile oluyordu. Ama bugün kesinlikle gelmesi gerekiyordu. Son umudu olan kredi başvurusu için bankadan tahkikat memurları gelecekti. Memuralar yaklaşık yarım saat sonra burada olacaklardı. işimi onlar gittikten sonra halletmeliydim. Kredinin çıkma ihtimali çok düşüktü. Eğer görüşme tahmin ettiğim gibi onun istemediği şekilde sonuçlanırsa intiharına bahane hazır olacaktı. “Ünlü iş adamı borç batağı yüzünden kendini 26. kattan boşluğa bıraktı.” Tertemiz üçüncü sayfa haberi olacaktı. Memur gelene kadar benim de halletmem gereken işler vardı. Otoparkın bir üst katında temizlik elemanlarının bulunduğu bir oda bulunuyordu. Odanın kapısı acil çıkış merdivenlerine açılıyordu. Orada durup üç ay önce temizlik elemanı olarak işe alınan Yılmaz’ı beklemeye başladım. Çıkması uzun sürmeyecekti. Zira kendisi boş durduğu her dakika çıkıp bu merdivenlerde gizli gizli sigara içiyordu. Tahmin ettiğimden uzun süre beklesem de sonun da Yılmaz merdivenlerin başında görüldü. Şaşkın şaşkın bana bakarak merdivenlerden aşağı inip yanıma geldi.

    “Beyefendi bu girişi kullanmanız yasak. Lütfen diğer girişten girin.”

    “Senin de sigara içmen yasak Yılmaz ben sana karışıyor muyum?”

    Şaşkınlığın yerini öfke aldı. “Sen adımı nerden biliyorsun sana ne lan benim sigaramdan” diyerek bir anda hiddetlenmeye başladı.

    Cebimden silahı çıkarıp ona doğrultmadan konuşmaya başladım. “Bak Yılmaz daha yeni baba oldun. Sesini fazla yükseltme. Seni çocuğunun ölüsünü bile hasret bırakırım.” Bu sözümden sonra biraz daha yumuşak bir dille konuşmaya devam etti Yılmaz.

    “Abi ben sana ne yaptım ne istiyorsun çoluk çocuğumdan?”

    “Birincisi sen bana bir şey yapamazsın. ikincisi çocuğundan değil senden bir şey istiyorum. Üçüncüsü bana, kendi giydiğin temizlik kıyafetlerini vereceksin. Ben on dakika yukarının tozunu alıp geleceğim. Son olarak, tek bir soru dahi sorarsan yada konuşursan seni, karını, çocuğunu aynı mezara gömerim. Hadi bakalım koç.”
    ···