1. 1.
    +13 -6
    bilgilendirme: önce capslere bak sonra okumaya başla

    şeytan ayrıntıda gizlidir

    edit: şukulayan elleriniz dert görmesin

    gençler burada size tarihimizin önemli kişilerinin biyografilerini anlatacağım.

    mutlaka ama mutlaka okuyun

    mutlakaaaaaa

    capsler eşliğinde tarih öğreteceğim size
    ···
  2. 2.
    +3 -1
    şeytan ayrıntıda gizlidir

    atilla ilhan

    Attila ilhan 15 Haziran 1925’te Menemen’de doğdu. ilk ve orta eğitiminin büyük bir bölümünü izmir ve babasının işi dolayısıyla gittikleri farklı kentlerde tamamladı. izmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza Nazım Hikmet şiiri göndermesi nedeniyle 1941’de tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında kaldı. iki ay hapiste yattı.

    http://imgim.com/7344821x6r.jpg
    http://imgim.com/qlwc4.jpg

    CHP ŞiiR ARMAĞANI’NDA iKiNCiLiK ÖDÜLÜNÜ KAZANDI
    Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve istanbul Işık Lisesi’ne yazıldı. Lise son sınıftayken amcasının kendisinden habersiz katıldığı CHP Şiir Armağanı’nda Cebbaroğlu Mehemmed şiiriyle ikincilik ödülünü kazandı. 1946’ta mezun oldu.

    http://imgim.com/7344822d60.jpg
    http://imgim.com/taomc.jpg

    istanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Üniversite yıllarında Yığın ve Gün gibi dergilerde ilk şiirleri yayınlanmaya başladı. 1948’de ilk şiir kitabı Duvar’ı yayınladı.

    http://imgim.com/7344822d60.jpg
    http://imgim.com/be8rf.jpg

    1949 yılında, üniversite ikinci sınıftayken Paris’e gitti. Fransız toplumu ve orada bulunduğu çevreye ilişkin gözlemleri daha sonraki eserlerinde yer alan bir çok karakter ve olaya temel oluşturmuştur. Türkiye’ye geri dönüşünde sıklıkla başı polisle derde girdi. Bir kaç kez gözaltına alındı.

    http://imgim.com/7344818rkz.jpg
    http://imgim.com/d37rp.jpg

    1950’Li YILLARDA ADINI DUYURDU
    1951 yılında Gerçek gazetesinde bir yazısından dolayı kovuşturmaya uğrayınca tekrar Paris’e gitti. Fransa’daki bu dönem Attilâ ilhan’ın Fransızca’yı ve Marksizmi öğrendiği yıllardır. 1950’li yılları istanbul - izmir - Paris üçgeni içerisinde geçiren Attilâ ilhan, bu dönemde ismini Türkiye çapında duyurmaya başladı.

    http://imgim.com/7344819fpj.jpg
    http://imgim.com/7344820ylt.jpg
    http://imgim.com/v2vkr.jpg

    Yurda döndükten sonra, Hukuk Fakültesi’ne devam etti. Ancak son sınıfta gazeteciliğe başlamasıyla beraber öğrenimini yarıda bıraktı. Sinemayla olan ilişkisi, yine bu dönemde, 1953’te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmasıyla başlar. 1957’de askerliğini yaptıktan sonra sinema çalışmalarına ağırlık verdi. Ali Kaptanoğlu adıyla onbeşe yakın senaryo yazdı.

    http://imgim.com/upnvo.jpg

    ’YASAK SEViŞMEK’ VE ‘AYNANIN iÇiNDEKiLER’
    1960’ta Paris’e geri döndü. Babasının ölmesiyle birlikte izmir’e döndü. Sekiz yıl izmir’de kaldığı dönemde, Demokrat izmir gazetesinin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Aynı yıllarda, şiir kitabı olarak Yasak Sevişmek ve Aynanın içindekiler serisinden Bıçağın Ucu yayınlandı. 1968’te evlendi, 15 yıl evli kaldı.

    http://imgim.com/7otn3.jpg

    1973’te Bilgi Yayınevi’nin danışmanlığını üstlenerek Ankara’ya taşındı. Sırtlan Payı ve Yaraya Tuz Basmak’ı Ankara’da yazdı. 81’e kadar Ankara’da kalan yazar Fena Halde Leman adlı romanını tamamladıktan sonra istanbul’a yerleşti.

    http://imgim.com/woycl.jpg

    ‘SEKiZ SÜTUNA MANŞET’, ‘KARTALLAR YÜKSEK UÇAR’ VE ‘YARIN ARTIK BUGÜNDÜR’
    istanbul’da gazetecilik serüveni Milliyet ve Gelişim Yayınları ile devam etti. Bir süre Güneş gazetesinde yazan Attilâ ilhan, 1993-1996 yılları arasında Meydan gazetesinde yazmaya devam etti. 1996 yılından beri köşe yazılarını Cumhuriyet gazetesi’nde sürdürmekteydi. 1970’lerde Türkiye’de televizyon yayınlarının başlaması ve geniş kitlelere ulaşmasıyla beraber Attilâ ilhan da senaryo yazmaya geri dönüş yaptı. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür senaryosunu yazdığı dizilerdi.
    http://imgim.com/moj5r.jpg
    http://imgim.com/qrhlr.jpg
    http://imgim.com/chxsd.jpg

    Türk edebiyatının usta kalemi Attila ilhan, 80 yaşında hayatını kaybetti. ()
    http://imgim.com/rdf1m.jpg
    http://imgim.com/tacys.jpg
    http://imgim.com/gxlmx.jpg

    • **

    nasreddin hoca

    Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinin Hortu köyünde 1208 yılında doğdu. Babası Hortu köyü imamı Abdullah Efendi, annesi aynı köyden Sıdıka Hatun'dur. Önce Sivrihisar'da medrese öğrenimi gördü, babasının ölümü üzerine Hortu'ya dönerek köy imamı oldu. 1237'de Akşehir'e yerleşerek, Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı ibrahim'in derslerini dinledi, islam diniyle ilgili çalışmalarını sürdürdü. Bir söylentiye göre medresede ders okuttu, kadılık görevinde bulundu. Bu görevlerinden dolayı kendisine Nasuriddin Hâce adı verilmiş, sonradan bu ad Nasreddin Hoca biçimini almıştır. Onun hayatıyla ilgili bilgiler, halkın kendisine olan aşırı sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, yer yer olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Bu söylentiler arasında, onun Selçuklu sultanlarıyla tanıştığı, Mevlânâ Celâleddin ile yakınlık kurduğu, kendisinden en az yetmiş yıl sonra yaşayan Timur'la konuştuğu, birkaç yerde birden göründüğü bile vardır. 1284 yılında Akşehir'de öldü.

    http://imgim.com/njnuk.jpg
    http://imgim.com/bol26.jpg
    http://imgim.com/jdb74.jpg
    http://imgim.com/8uqpu.jpg

    • **

    köroğlu

    on altıncı asrın sonlarında Anadolu’nun her yerinde ve özellikle doğu bölgelerinde şöhret kazanmış; Özdemiroğlu Osman Paşa’nın iran Seferi’ne katılmış, gür sesli bir dağbaşı şairi olarak bilinir. Aslında bir celali olması; Osman Paşa’nın ordusuna bir sebeple katılmış bulunması büyük ihtimal dahilindedir.

    http://imgim.com/z9irv.jpg
    http://imgim.com/snbmc.jpg
    http://imgim.com/oioxh.jpg
    http://imgim.com/atnle.png

    Son araştırmalara göre Köroğlu hakkında ilk doğru bilgi veren Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde onun Anadolu’nun kuzeybatı taraflarında eşkıyalık etmiş, şöhretli bir haydut olduğunu kaydediyor. Diğer yandan Başbakanlık Arşivi’nde bulunan bazı vegibalarda asıl adı Ruşen Ali olan, Köroğlu diye şöhret kazanmış bir Celali eşkıyasının 16. asır sonlarında Bolu taraflarında faaliyette bulunduğu doğrulanmaktadır.

    http://imgim.com/a9o5a.jpg
    http://imgim.com/wowou.jpg
    http://www.imgim.com/image/qfutb.png/

    Fakat iran Seferi’ne katılışı sebebiyle Köroğlu’nun şöhreti ve hatırası daha çok Doğu Anadolu bölgesinde yayılmış ve yaşanmıştır. Doğu illeri halkı, masalımsı bir ifadeyle, onu dağ başlarında yaşayan, zulmeden zenginlerin cezasını verip, mallarını fakirlere dağıtan bir kahraman olarak tanıyıp sevmektedirler.

    http://i.imgur.com/vqukr.jpg
    http://imgim.com/lzrbd.jpg
    http://i.imgur.com/pdsjb.jpg

    Diğer yandan eşkıya Köroğlu bir taraftan savaş destanları, mersiyeler, kahramanlık şiirleri, öte yandan ince duygulu aşk şiirleri söyleyerek sanatında adeta iki ayrı şahsiyeti birleştirmiş bir halk şairidir.

    http://imgim.com/qlkb9.jpg
    http://imgim.com/olft7.jpg
    http://imgim.com/pn9bf.jpg
    http://imgim.com/vl2pi.jpg
    http://imgim.com/awlix.jpg
    http://imgim.com/qzb9f.jpg

    • **

    dede korkut

    dede korkut

    Büyük Türk destan bilgesi Dede Korkut'un kişiliği üzerinde bilgilerimiz yetersiz kalıyor. Korkut-Ata adıyla da tanınan Dede Korkut, söylentilere göre Oğuzların Bayat Boyundan Kara Hoca’nın oğludur.

    http://imgim.com/pn9bf.jpg
    http://imgim.com/vl2pi.jpg
    http://imgim.com/awlix.jpg

    Onun, IX. ve XI. yüzyıllar arasında Türkistan'da Sir-Derya nehrinin Aral Gölüne döküldüğü yerde doğduğu, Ürgeç Dede adında bir oğlu olduğu, Oğuz Türklerinden büyük saygı gördüğü, bu bölgelerde hüküm süren Türk hakanlarına akıl hocalığı ve danışmanlık ettiği destanlarından anlaşılmaktadır.

    Dede Korkut'un Türkler arasında, ağızdan ağıza, dilden dile dolaşan destan niteliğindeki hikâyeleri XV. yüzyılda Akkoyunlu'lar devrinde Dede Korkut Kitabı adıyla bir kitapta toplanmış, böylelikle sözden yazıya dökülmüştür. Destan derleyicisi, Dede Korkut kitabının önsözünde Dede Korkut hakkında şu bilgileri verir ve onun ağzından şu öğütlerde bulunur:

    (Bayat Boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. 0 kişi, Oğuz'un tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi... )

    (Korkut Ata Oğuz Kavminin her müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata'ya danışmayınca yapmazlardı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup tamam ederlerdi... )

    (Dede Korkut söylemiş: Lapa lapa karlar yağsa yaza kalmaz, yapağılı yeşil çimen güze kalmaz. Eski pamuk bez olmaz, eski düşman dost olmaz. Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz, kara çelik öz kılıcı çalmayınca hasım dönmez, er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul olsa ocağının korudur... )

    http://imgim.com/4b8um.jpg

    http://imgim.com/4b8v8.jpg

    http://imgim.com/4b8vv.jpg

    http://imgim.com/4b8w7.jpg
    Tümünü Göster
    ···
  3. 3.
    0
    ···
  4. 4.
    0
    okuyun beyler pişman olmazsınız
    ···
  5. 5.
    0
    ···
  6. 6.
    0
    genç osman

    Sultan Dördüncü Murad’ın Bağdat Seferine katılan Genç Osman adlı delikanlı ile ilgili menkıbe. Olay 17. yüzyılın yeniçeri âşıklarından Kayıkçı Kul Mustafa’nın destanıyla da bestelenerek günümüze kadar gelmiştir. Günümüze farklı manzum metinler halinde gelen menkıbenin konusu şu şekildedir:

    http://imgim.com/6nn4m.jpg
    http://imgim.com/g93qc.jpg

    iran şahı, Dicle Nehrini geçip Bağdat’ı fetheylemiş, Ehl-i sünnet Müslümanlarına şiddetli eziyetler ve mübârek makamlara karşı hürmetsizlik etmektedir. Haber Sultan Murâd Hana ulaştığında Pâdişah’ın canı sıkılmış, harp dîvânını toplamış ve Bağdat’a sefer için ordunun hazır olmasını dilemiş.

    http://imgim.com/y9ngv.jpg
    http://imgim.com/bvown.jpg
    ···
  7. 7.
    0
    ···
  8. 8.
    0
    ladikli ahmet ağa

    1888 yılında Konya’nın Sarayönü ilçesine bağlı, Lâdik (Halıcı) kasabasında doğdu. Babasının adı Mehmet, annesinin adı Emine'dir. Yusuflar Sülâlesi'ndendir. Üç erkek, bir kız olmak üzere, dört kardeştir. Yıllarca çobanlık yaptığından dolayı, muhitinde, ‘Çoban Mehmet’ olarak tanındı. Sonradan Elma soyadını aldı.

    http://imgim.com/qzb9f.jpg
    http://imgim.com/g2p8f.jpg

    Manevi bir yolla kendisine Hüdâî adı verildi:

    Ol Mevla’m koymuştur Hüdâî adım
    Melekler ederler gökte feryadım
    Mevla’mın aşkından almışım tadım
    Yansa da ayrılmaz haktan Hüdâî

    http://imgim.com/upf5m.jpg
    http://imgim.com/smc6p.jpg

    Ladikli Ahamet Ağa, Hatice Hanım'la evlendi. ikisi erkek, dördü kız olmak üzere, altı çocuğu vardır.

    Askerliği

    26 sene askerlik yapan bir istiklal Savaşı gazisidir. Kanal Harekâtı'nda ingilizlere karşı savaşırken, sağ omzundan hilal şeklinde yaralandı. En yakın dört arkadaşının kahramanlıklarını ve şehit düştüklerini, yaralı bir vaziyette seyretti. Sonra oraları düşman istila etti. Düşman askerleri, yaralı askerlerimizi ‘ölmeyen kalmasın’ diyerek süngüledi. Bu esnada başını bir şehidin kolunun altına soktu. Düşmanlar hiç diri asker kalmadı diyerek uzaklaştı.

    Askerlik Sonrası

    http://imgim.com/ssmwk.jpg
    http://imgim.com/cqisg.jpg

    Vatanın kurtuluşundan sonra askerden bir gazi olarak memleketi Lâdik’e döndü. Vefatına kadar burada örnek bir şahsiyet olarak yaşadı. Hayvancılık ve tarımla geçimini sağladı.

    Zamanının çoğunu odasına gelen misafirleriyle sohbet ederek geçirdi. insanları iyiliğe ve hayra davet etti. Sohbetine katılan hiç kimseyi eli ve gönlü boş çevirmedi. Boş kaldığı zamanlarda dağlarda çobanlık yaptı. Tarla ve bahçelerini ekip biçmekle meşgul oldu. 8 Haziran 1969 tarihinde vefat etti. Kabri, Lâdik Kasabası mezarlığındadır.
    ···
  9. 9.
    0
    okuyun okuyun gençler pişman olmazsınız okuyun
    ···
  10. 10.
    0
    capsleri kütüphanelerden buldum mutlaka bakın
    ···
  11. 11.
    0
    capsleri kütüphanelerden buldum mutlaka bakın
    ···
  12. 12.
    0
    tarih sınavlarından kalma derdine son veriyorum
    ···
  13. 13.
    0
    ···
  14. 14.
    +3 -1
    kiziroğlu mustafa

    HAKKINDA YAZILANLAR

    Zor Beyin Oğlu Kiziroğlu Mustafa
    irfan Özfatura
    Türkiye 3 Mart 2004

    http://imgim.com/boah3.jpg

    Efendim rivayetlere bakarsanız Köroğlu, Bolu civarlarında zor işler başarıp efsane olunca, uzak illere de el atar. Tutar Bolu gibi şirin bir memleketi bırakıp Doğu Anadolu’da ferman okutmaya kalkar.
    O diyar senin, bu diyar benim derken, gider kalesini, Çıldır gölünü ayaklar altına alan bir tepeye kurar. Bazı ozanlara göre Kısır Dağları’nı yaran Ferro deresinin kenarını mekân tutar.
    Tutar ama civarda hüküm süren Kizir (bir nevi idareci, muhtar gibi bir şey) ve avenesi buna çok bozulurlar. “Biz Osmanlıya sadık bir tebayız, yöremizde haydut, eşkıya barındırmayız” diye posta koyarlar. (Bir de Malatya, Arapkir, Divriği civarlarını haraca kesen isyankâr “Geziroğulları” var ki onlar mevzumuzun dışındalar.)
    Neyse, Köroğlu bu, tehditlere aldırır mı? “Ben koskoca Bolu Beyini hizaya getirmişim, adsız sansız bir kizirden mi çekineceğim” diye haber yollar.
    Kizir akıllı uslu, gün görmüş bir adamdır, lâkin oğlu Mustafa kabına sığamaz. Boyuna posuna bakmadan Köroğlu’na meydan okur, ünlü cengâver ile karşılaşmak için can atar. Bu arada sözler taşınır, fitneler kaşınır ve iş gelir “bire bir” dövüşe çıkar.

    Alapaça püsküllü belâ
    Bey oğlu dediğin tebasının önünde dövüşecek değildir ya, ikisi haberleşir katran renkli kayaları, berrak berrak suları, zümrütvari çayırları olan bir kuytuda buluşurlar.
    Köroğlu karşısına dikilen onbeşlik delikanlıya, Kırat ise huysuz huysuz eşinen Alapaça’ya bakar. ikisi de rakiplerini ciddiye almaz, hem acır, hem kızarlar. Kesinlikle canlarını yakmak istemezler ama yine de bir ders vermeli, kulaklarını çekip, enselerine bir şaplak atmalıdırlar.
    Köroğlu kendinden emin bir şekilde “haydi” der, delikanlı “kolla kendini” diye haykırıp atını topuklar. Alapaça boşanmış yay gibi fırlar. Kırat son anda kenara sıçrar da ilk elde yenilmekten kurtulurlar. Ama daha kendilerine gelemeden Alapaça dönüp üzerlerine varır, yeniyetme veled gürzünü patlatır. Köroğlu tecrübesini konuşturup darbeden kurtulur ama kargısı elinden düşer, kalkanı boydan boya yırtılır. Kiziroğlu Mustafa bu fırsatı kullanmaz. Tutup kargısını yere atar, kalkanını taşa çalar. Köroğlu hayatı boyunca ilk kez ürperdiğini hisseder, ki yiğidin böylesi ile oyun oynaş olmaz.
    Nitekim Alapaça kartal hızıyla gelir ve bodoslama Kıratın böğrüne dalar. Köroğlu atıyla birlikte yuvarlanır ama sıçrayıp ayağa kalkar. Evet piyade dövüşen birinin süvariye, hele hele böylesi atı olan bir süvariye karşı hiç şansı olmaz ama Kiziroğlu Mustafa da atından iner, yayan yapıldak karşısına çıkar.

    http://imgim.com/motg3.jpg

    Zor beyin zorlu oğlu
    Köroğlu, benzeri az bulunan bir silahşördür ama bütün darbeleri sıska çocuğun kılıcına toslar, meydan şakır şakır şakırdar, dört bir yana kıvılcım saçarlar. Bu kavga saatlerce sürer, ele sığmaz veled, Köroğlu’na yanağına burnuna ufak ufak kegibler atar, kâh bıyıklarını, kâh kaşlarını budar. Kiziroğlu Mustafa istediği anda hakimiyeti ele alabilecek kırattadır ki bunu Köroğlu da anlar.
    Nitekim genç yiğit bir ara güneşe bakar, “artık eğleşmesek iyi olacak” gibilerinden birşeyler mırıldanır ve Köroğlu’nun kılıcını dilim dilim doğramaya başlar. Kılıcı dört parmak kalınca Köroğlu kamasına sarılır. Delikanlı sakin sakin kılıcını kınına sokar ani bir hamleyle Köroğlu’nun bileğinden yakalar, sonra bi kafa, bi diz. Köroğlu’nu üstünden aşırıp yere çalar. Ünlü şaki son bir gayretle hançerine uzanır ama Kiziroğlu ondan evvel yetişir kabzaya basar. Artık akıbet aşikardır, Kırat acıyla gözlerini yumar.
    O güne kadar yenilgi yüzü görmeyen Köroğlu pes eder, kafasını yere koyar. Ancak boynunda soğuk bir çelik değil, omuzunda sıcak bir el bulur. Yeniyetme çocuk onu koltuklayıp kaldırır, pınar başına zütürüp, yaralarını yıkar. Beraber abdest alır, birlikte namaza dururlar. Sonra...
    Sonra delikanlı bir kâğıt uzatır ki üstünde “bundan böyle asayişi bozmayacağım, Devlete kafa tutmayacağım, Sultana sadık kalacağım. Eğer emredilirse zalimlere, şakilere ve kara donlu kâfirlere karşı vazife almaya hazırım” yazar. Köroğlu hiç düşünmeden mührünü çıkarır ve altına basar. Sakın erkekler ağlamaz demeyin ağlar, hem nasıl ağlar! Birbirlerine abi kardeş gibi sarılır ve içli içli hıçkırırlar.
    Kiziroğlu Alapaça’ya binip kaybolur, Köroğlu düşüncelere dalar. “Ömür geldi geçiyor, sen nelerin peşindesin” diye muhasebe yapar.

    http://imgim.com/hhjdz.jpg

    Peh peh peh... Hey hey hey!
    Vakit ilerleyince Köroğlu’nun hanımı Nigâr pencerelere koşar. Sahi en zorlu kavgalardan dakikada sıyrılan yiğidi nerelerde kalmıştır? Hoş, bu cılız çocuğa yenilecek değildir ya! Saatler ilerledikçe içi daralır, kâh seccadesini serer, kâh tesbihine sarılır. Her şeye gücü yeten âlemlerin Rabbine (Celle Celalüh) sığınır.
    Köroğlu gecenin bir vakti gelir, kapıyı çalar, döndüğüne göre o haylazı haklamış olmalıdır ama yüzü sirke satar.
    Nigâr Hatun büyük bir merakla kavganın neticesini sorar. Köroğlu cevaben öyle bir türkü yakar ki hâlâ kulaklarımızda çınlar:
    Bir atı var Alapaça, peh peh peh! / Mecel vermez, Kırat kaça, hey hey hey! / Az kaldı ortamdan biçe / Ağam kim, paşam kim? / Nigâr kim, hanım kim? / Kiziroğlu Mustafa Bey / Bir Bey’in oğlu, Zor Bey’in oğlu. / Bir fendinen geldi geçti, peh peh peh! / Hışmı dağı deldi geçti, hey hey hey! / Ağam kim, paşam kim... Nigâr kim, Hanım kim? / Kiziroğlu Mustafa Bey, / Bir Bey’in oğlu. Zor Bey’in oğlu…

    http://imgim.com/u3a0b.jpg
    Tümünü Göster
    ···
  15. 15.
    +1
    ···
  16. 16.
    0
    ···
  17. 17.
    0
    ···
  18. 18.
    0
    evliya Çelebi ( 03.10.1609)
    seyyah, yazar

    Asıl adı Derviş Mehmed Zillî olan Evliya Çelebi 1611 yılında istanbul Unkapanı'nda doğdu. Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaşıydı.Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip istanbul'un Unkapanı yöresine yerleşmişti. ilköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi. Mugibi ile ilgilendi. Kuran'ı ezberleyerek "hafız" oldu. Enderuna alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV. Murad'ın hizmetine girdi.

    http://www.stooorage.com/show/1073/4917925_1.jpg
    http://www.stooorage.com/show/1073/4917926_2.jpg
    http://www.stooorage.com/show/1073/4917927_3.jpg

    SEYAHAT YA RESULALLAH

    Evliya Çelebi Seyahatname’nin girişinde seyahate duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece rüyasında Sevgili Peygamberimiz Hazreti muhafazid'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyerek şefaat isteyecek yerde, şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri görme imkanı verdiğini yazar.

    NERELERi GEZDi

    Evliya Çelebi bu rüya üzerine 1635'te, önce istanbul'u dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı. 1640’larda Bursa, izmit ve Trabzon’u gezdi, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup zütürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı. 1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu.1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu. Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi bölgelerini gezdi. Bir ara Revan Hanı'na mektup zütürüp getirmekle görevlendirildi, bu sebeple Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı. 1648'te istanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl bölgeyi gezdi. 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi.

    SEYAHATNAME’NiN ÖZELLiKLERi

    Evliya Çelebi 50 yılı kapsayan bir zaman dilimi içinde gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez,araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar. Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insanla ilgili olan her şeyi kapsar. Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür. Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir marifet ürünü sayılır, ağdalı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır.Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Bu özellik anlatılan hikayelerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur. Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavrdıbını ortadan kaldırır. Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, eğlence, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar Evliya Çelebi insanlara ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır. Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına,çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Eserin bazı bölümlerinde, gezilen bölgenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir. Evliya Çelebi'nin eseri dil bakımından da önemlidir. Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken orada kullanılan kelimelerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, kelimelerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmuştur. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına rağmen, ilmi bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır.1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da istanbul'da öldüğü sanılmaktadır.

    http://www.stooorage.com/show/1073/4917928_4.jpg
    http://www.stooorage.com/show/1073/4917929_5.jpg
    http://www.stooorage.com/show/1073/4917930_6.jpg
    Tümünü Göster
    ···
  19. 19.
    0
    ···
  20. 20.
    0
    ···