1. 1.
    +4 -2
    kısaca baktım ki müslümanlara ya bu dini siz mi seçtiniz başka coğrafya da doğsaydınız ne olacaktı filan empoze edildi bu size derken, ateismin de bana empoze edildiğini fark etmiyordum. zaten fikirler böyledirler, eğer kitabı açıp siz kendiniz okumaz, başkasından dinlerseniz daha çok etkilenir, size anlatan kişiden bile daha çok savunursunuz ki siz bunu kendiniz açıp öğrenmemişken yani cahilken bile, bunu bence politikacılar da çok yapıyor o yüzden millet şuan ölsem de şu partiye oy veririm 80 den beri buna verdim, züt kılıyız bilmem ne bilmem kimin askerleriyiz diyor.
    ···
  2. 2.
    +2
    ne okuduğunu bilmiyorum ama hinduizm'de ki brahma inancına yakın düşünüyorsun. soyle anlatılır. tanrı her potansiyeli barındıran bir varlıktır.ve kendisini tanımlaması için bir varlığa ihtiyaç duymaktadır.bu inanista tanrı için ekgiblik olarak değil doğası olarak tanımlanır. ışık gibi düşün. ışık her zaman ışıktır fakat kırıldığı an ışık ortaya çıkar. hayyam da şöyle der. tanrı mineralde uyudu, bitkiden uyandı, hayvanda kendini aradı, insanda buldu. kısacası her şeyin bir rüya ve iluzyon olarak tarif eder ve der ki brahma kendisini bizim araciligimizla tanır. yani sonsuz potansiyelini teke indirir ve evreni olusturur. buna benziyor senin ki.
    ···
  3. 3.
    +2
    ulan başladım sorgulamaya filan, herkes gibi zeyitgeyistle başladım yolculuğa. bunların bi ton hikaye oluşundan osiristen ra dan filan bahsediyor müslümanlıkla ilgili konuşmuyor tabi, onlar hristiyanlıktan çekmişler hristiyanlığa yükleniyorlar filan öyle. ulan baktım eğer bu hikayeler doğruysa bu da olabilir dedim. zeyitgeyist de mantıklı geldi filan. sonuçta düşünüyorum doğar doğmaz konuşmaya başlayan biri ve bakire birinden doğuyor, bununla oğuz kaan destanı arasında ne fark var filan diyorum. ikisi de benziyor birine he bu destan diyip taşak geçiyorlar diğerine ise inanıyorlar filan. madem öyle oğuz kaana da inansınlar o niye mümkün değil sadece kalkıp bir grup halk ona peygamber değil diğeri peygamber dediği için mi biri kutsal diğeri değil filan diyorum.
    ···
  4. 4.
    +2
    bir de spiritüalizm diye bir şeyle karşılaştım ki, bu çok ilginç bişi. kendilerine din demiyorlar, bilim gibi aksettirmeye çalışıyorlar ama ruh metafiziki bir kavram olduğu için bilimin konusu olamaz. ha ama sen bilim gibi sistematik bir çalışmayla ruh tanrı melekler filan üst seviye canlılar arasındaki durumları ortaya koyabilirsin bu yüzden bilim gibi aksettiriyorlar. bi baktım ulan bu çok mantıklı ama gene tutarsız bi tarafı var: kimden öğrendiniz bu bilgileri diyince 80lerde bi medyum kanalıyla mısır tanrısı ra'dan aldık bu bilgileri diyorlar. ya biz zaten insan kaynaklı diye kaç senelik dinimizi sorgulamışız sen bana medyumdan aldığın bilgileri mutlak doğruymuş gibi anlatmaya kalkıyosun ki zaten 40 küsür kutsal kitap ve 4 büyük kitap var, bunları açıp okusan biraz da kafan güzel olsa uydur uydurabildiğin kadar ki saçma argümanlar da var mesele bu üst düzey varlıklardan biri bizim uzay gemilerimiz sizin sıtar tirek filmindeki gemilere benziyor filan demiş, yani şimdi :D böyle argümanları da içinde barındırıyorken ben nasıl ha bu doğruymuş diyim.
    ···
  5. 5.
    +2
    beyler 30 dk dır çatır çatır yazıyorum bir sigara içicem, bi bardak da su alıp geliyorum. merak etmeyin seri seri yazmaya devam edicem, çok vaktim yok saat 12 gibi bırakıcam yazmayı.
    ···
  6. 6.
    +1
    okurum bi ara
    ···
  7. 7.
    +1
    başka bir şekilde de şöyle açıklayabilirim, insanın büyük bir kısmının su ve kalan kısmını oluşturan atomların da yer kürede bulunan atomlarla aynı olduğunu fark edersek topraktan gelmeyle, aminoasitlerin oluşması arasında bir fark kalmıyordu biri topraktaki minerallerin ve moleküllerin elektrik akımıyla aminoasitleri oluşturduğunu söylüyordu ki bu materyallerin geldiği yer gene topraktı, diğeri de sizi direk topraktan yarattım diyordu ki kaynak gene topraktı. ve her iki formülün diğer bileşeni de su. kısaca ben fark göremiyorum ama arkadaşlar bu noktada ne müftü ne evrimbilimci olduğumu belirtmek isterim yaptığım yorumlar çok yüzeysel ve cahilce olabilir, ama ben gene de yeterince araştırılır ve derinlere inilirse bunların arasında çok fark olmadığının görüleceğine inanıyorum, öyle düşünüyorum.
    ···
  8. 8.
    +1
    ayrıca şöyle bir nokta da var, evreni 17 mi 19 mu ne atom altı parçacığın ilginç bir ahengiyle bi şekilde yaratmış ya da yaratılmasına sebep olmuş, en basitinden elektriksel alanı: E = frac{V}{d} a={qE over m} mathbf{E} = - nabla phi - frac { partial mathbf{A} } { partial t } mathbf{F} = frac{1}{4 pi varepsilon_0}frac{Qq}{r^2}mathbf{hat{r}} = qmathbf{E} bu tarz bağıntılar, kütle çekimini :mathbf{F} = Gfrac{Mm}{r^2}mathbf{hat{r}} = mmathbf{g}. böyle bağıntılarla ortaya koymuş bir varlığın topraktan testi yaptım içine de ruhumden üfledim diyip hokus pokus vari bir durumla insanı yaratmasını beklemek bana çok saçma geliyordu, insanı da illa belirli bir sistematikle yaratmalıydı ya da oluşacağı ortamı belirli bir sistematikle ortaya koymalıydı. (bu formüller ctrl v yapınca biraz karışmış, google a elektrik alan ve kütle çekimi yazarsanız vikipediden görebilirsiniz formülleri)
    ···
  9. 9.
    +1
    @432 biz de o fikri tartıştık zaten dostum :D ama daha önce söylemişmiydim bilmiyorum venedikte karşılaştığım kız, ki venedikte yaşayan 2 türkten biriyle gene floransadaki gibi planımızı değiştirdiğimiz için karşılaştık, kız şöyle bişiler dedi biz nasıl karşılaştık ya bu kadar insan içinden diye sorunca "iyi kalpler tanışmak için vardır, bu yüzden iyi insanlar karşılaşır" gibi bişi demişti beni baya etkilemişti
    ···
  10. 10.
    +1
    @29 bu adamlar da o zamanki atmosferik koşulları labaratuvar ortamında oluşturuyorlar. ve bu ortamın içinden yıldırım gibi yüksek voltajlı elektrik geçiriyorlar ve bir bakıyorlar canlılar olmadan da aminoasit sentezlenebiliyormuş. abiyogenez teorisi de diyor ki bu aminoasitler bir şekilde birleşerek proteinleri oluşturuyor, bu proteinler de birleşerek organelsiz ve en basit canlıyı oluşturuyor. burdan sonra da bir şekilde genetik materyal oluşuyor bu canlıda ve evrim süreci başlıyor.
    ···
  11. 11.
    +1
    @153 malesef sokamıyorum kendime bir şeysin demek çok isterdim ama, içimde büyük fırtınalar kopan koca bir deniz var diyebilirim. insan bu kadar argümanı öğrendikten sonra ne yapacağını şaşırıyor. ancak şunu diyebilirsin ya bunları gibtir et koy bir kenara unut, öbür tarafa yönel ve rahatla. ama bu kolaya kaçmak olur. tabiki yüzyıllardır insanların net bi şekilde yanıtlayamadığı soruları ben de yanıtlayamayacağım. bu beni korkutuyor da ama yapacak bir şey yok. tanrıyı sırf ya cennet varsa, ya ceza varsa diye samimiyetsiz bir şekilde kabul edemem, o varsa şayet benim içimi biliyor. onu gerçekten hissettiğim, algıladığım zamanda bağrıma basacağımı biliyor. ama ya varsa diye samimiyetsiz bir şekilde, ya da hiç sorgulamadan ibadet edip cenneti umarak ona inanmam çok saçma geliyor bana. öyle karışık durumlar velhasıl kelam.
    ···
  12. 12.
    +1
    örnek vermem gerekirse bu derinliklere: şeytanla olan diyaloglardan bahsedilir ki ben şeytanı tam olarak bir varlık değil insanın egosu olarak sembolize edildiğini düşünüyorum. siz şimdi bana ulan ne alaka ego yok ne alaka evrim ne alaka homo sapiens diyeceksiniz ama allah kurani kerimde 7. yüzyılda yaşayan topluluklara pgibolojiden apacık, pozitif bilimlerden biyolojiden fizikten apacık bahsedecek değil, zaten bunlar o dönemlerde yazılmış bile olsa o dönemin insanı bunları nasıl anlayacak. bu yüzden bir sembolizmin olduğunu düşünüyorum kitabı mukaddeste.
    ···
  13. 13.
    +1
    bos bi ugras.
    ···
  14. 14.
    +1
    @89 bu arada ibadetimize ihtiyacı var mı yok mu bunu bilmiyorum, ama bence böyle muazzam bir varlığın ihtiyacının olmaması gerekiyor. ha ibadet önemli mi değil mi orasını da bilmiyorum. ama biz varsa bir sistemin içinde bir yerlerde varız. ve bir işlevimiz var bence. bu işlev ya da görev her neyse bunu yerine getirmek için bizim bir şeylere ihtiyacımız olduğu kesin eğer gerçekten bu kutsal kitaplar ve ya bilgiler kutsal bir yerlerden geliyorsa.
    ···
  15. 15.
    +1
    @53 bu çok karışık bi konu aslında, bunu tam olarak da yapmış değilim bir sürecin içindeyim ve bu süreç çok da eski değil. yeni başladık desek yeri ama neyse laf ebeliğini keseyim: matematiksel olarak açıklıycam tanrının sonsuz vasıflara sahip olduğunu düşünürsek ve tanrıyı matematikte ∞ ile gösterdiğimizi düşünelim. ayrıca allahın özelliklerinden biri içine bir şey girmeyen ve içinden bişi çıkmayan, bir mekanın içerisinde bulunmayandır. dolayısıyla hepimizi allahın varlığının içerisinde onun bir parçası olarak görebiliriz ve bu ∞'lugun bi yerlerindeyiz biz. matematik bilenler bilir sayı/∞=0 dır yani siz istediğiniz herhangi bir sayıyı alın ne kadar büyük ne kadar küçük olursa olsun sonsuz her zaman daha büyük hatta muazzam büyük olduğu için sonsuzluğun içerisinde siz her zaman bir hiçsinizdir. yani ne olursanız olun 0'a, ∞'a olduğunuzdan daha yakınsınız. hele ki allahın zamandan bağımsız olduğunu düşünürsek siz onun için bir an varsınız desek bile an kavramı çok büyük bir zaman dilimi kalır. ya da matematik bilmeyenler için açıklayayım, siz tanrının varlığı içerisinde bir çöldeki kum tanesi bil değilsiniz, sonsuzluk öyle bir kavramdır ki, bütün dünya çöl olsa merkezinden yüzeyine siz gene de o kum tanesi büyüklüğünde değilsiniz, bütün güneş sistemi çöl olsa siz gene o çöldeki kum tanesi değilsiniz, tüm samanyolu galaksisi çöl olsa siz hala kum tanesi değilsiniz, tüm evren çöl olsa siz hala bir kum tanesi değilsiniz o sonsuzluğun içerisinde. bilmem anlatabiliyo muyum bu kadar muazzam bir varlıktan bahsediyoruz burda.
    ···
  16. 16.
    +1
    belki de nefsimizi öldürtükten sonra, dünyevi maddiyata dair ihtiyacımız kalmayınca tanrının varlığı içerisinde başka bir yerde başka bir görevimiz bir şeyimiz, bir sürecimiz olabilir bunu bilmiyorum. ama cennetin bir özelliği daha var, dediğim gibi insanoğlu tanrının bünyesi içerisindeyse onun bazı özelliklerini belirli ölçülerde barındırıyor olmalı, cennette de yaratma özelliğinin kazanılacağını düşünüyorum kısmen, çünkü her isteğiniz anında oluyorsa bir nevi bir şeyleri ucundan kıyısından yaratma yetkisi veriliyor size. ve bu yetkiyi de kötüye kullanmamak adına, hırslarınızdan ve nefsinizden arınmanız gerekiyor. belki de bu özellikleri kazandığımızda dediğim gibi bize başka görevler verilir veya başka bir şeyi oluştururuz bilemiyorum. tanrı bizden nefsimizi bir şekilde öldürmemizi şeytana kulak vermememizi bir şekilde onu bulmamızı istiyor dostum bence, ama bunu nasıl yapman gerekiyor bunu bilmiyorum. sorularına net bir cevap veremedim özür dilerim ama bu çerçeve içerisinde bir yerlerde olduğunu düşünüyorum.
    ···
  17. 17.
    +1
    vay be inandıklarımızın aslında göreceli olmasına çok şaşıyorum lan baksana mesela ben bu 72 üzüm olayını ilk defa duyuyorum belki doğru belki yanlıştır. daha bügün arkadaşıma dedim bir yunus bir mevlana olabilmek çok önemli insanın hedefi bu olmalıdır bana göre. bunu tamamıyla uygulayamasak bile en azından kıyısından köşesinden bir şeyler tutturmaya çalışmalıyız. ciddiyim bak farkındayım ben iş fakirlik, zenginlik meselesi değil. bunu görüyorum ama bu dünya da bunu görebilen çok az insan var. ben ne yaşlı amcalar tanıyorum hala daha fazla para kazanmanın peşinde. ben sana ibadetten felan bahsettim belki bu tarz düşüncelere sahip olmak bile varlığını tasvir edemedğimiz için önemli şeylerdir. ölüm çok büyük bir sır bu bile hayatı anlamlı kılmaya değer. özeti vermiyorsun:) napalım takip edicez artık.
    ···
  18. 18.
    +1
    @75 telefondan zor oluyor yazmak. kısa cevaplar verebiliyorum. sonra devam ederiz, çıkmam lazim. yazarim.
    ···
  19. 19.
    +1
    size şeytanın ego manasına geldiğini söylemiştim. ya da buna benzer bir şey, insanın insani arzu istek ve hırsları kendi şeytanıdır, her insanın şeytanı kendi içindedir bence. eğer siz de yunus emre gibi bu dünyada kamil insan seviyesine erişebilirseniz, dünyevi hiç bir şey istemezsiniz, bir lokma bir hırkayla bu dünyada yaşar ve burdan göçer gidersiniz. bu tarz bir insanın nefsi ölmüştür, nefsin maddi şeylere duyulan arzu olduğunu söylesek çok yanılmış olmayız diye düşünüyorum. ve nefsini öldüren biri maddi herhangi bir şey arzulamaz örneğin yunus emre gibi ne huri ne köşk gerek bana der, böyle bir insan dünyevi hiç bir şey için mutlu olmaz, hiç bir şey için de üzülmez. bunların hepsinin tanrıdan geldiğini bilir ve onun bir parçası olduğunu görür. böyle bir insan artık tanrıya dönmüştür, nasıl dönmüştür: dediğim gibi böyle bir insan her şeyin tanrıdan geldiğini anladığı için tanrı olgusunu kavramış ve geldiği yere dönmüştür. bunu daha açmak gerekirse nasıl açabilirim, hmm. tanrıyı karşına alıp onu kendinden ayırmaktansa nefsini öldürdüğünde herşeyin ve kendinin de ondan bir parça olduğunu anlarsın ve bu yüzden bu dünyadaki şeyler seni üzmez ve mutlu da etmez. bu noktada cennetin de şöyle bir işlevi var, nerdeyse hiç birimiz yunus emre gibi bu dünyada nefsimizi öldüremiyoruz, ve diğer tarafa bu şekilde göçüp gidiyoruz. bu yüzden cennetteki ödüllere bu kadar takmış durumda insanlar. bu arada bir belgeselde harekesiz kuranda 72 huri diye bahsedilen şeyin 72 çeşit üzüm olduğunu öğrenmiştim. eski bir kuran da böyle geçiyormuş ve üzüm bilginin sembolü olarak görülür mesela hristiyanlıkta ve böyle kabul edersek, nefsimizi öldürmek için bize bu dünyada öğrendiğimiz bilgiler gerekli.
    ···
  20. 20.
    +1
    @66 şimdi kurani kerimde ANKEBÛT - 57 der ki her nefis ölümü tadıcıdır, sonra da bize dönücüdür. burda nefis derken candan bahsedilmiyor bence.
    Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
    Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni
    Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
    Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni
    • ** ***
    Aşkın aşıklar öldürür, Aşk denizine daldırır
    Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni
    Aşkın şarabından içem, Mecnun olup yola düşem
    Sensin dün ü gün endişem, Bana seni gerek seni
    • ** ***
    Sufilere sohbet gerek, Ahilere ahret gerek
    Mecnunlara Leyla gerek, bana seni gerek seni
    Eğer beni öldüreler, külüm göğe savuralar
    Toprağım anda çağırır, bana seni gerek seni
    • ** ***
    Cennet dedikleri ne ki, bir kaç köşkle birkaç huri
    isteyene ver onları, bana seni gerek seni
    Yunus-durur benim adım, gün geçtikce artar ödüm
    iki cihanda maksudum, bana seni gerek seni

    yunus emrenin bu şiirini okuyun önce devamı geliyor.
    ···