-
101.
0seviyem bi düştü bi yükseldi hislerim karıştı
-
102.
0lan hepsni okudum mal mıyım ben
-
103.
0esk, roma’da vesta bakirelerinin annesi aileden ve kadından sorumlu tanrıça vesta idi.;i̇lk vesta bakiresi rhea silvia . alba longa kralı numitor’un kızı. amcası tahtı ele geçirir ve numitor’un oğlunu öldürür. kızı rhea silvayı da vesta bakiresi olmaya zorlar.
ancak çapkın mars rhea silvia’dan hoşlanır ve ormanda ona tecavüz eder. silvia hamile kalır ikizleri olur. hain amca amulius rhea silvianın canlı canlı gömülmesini ve ikizlerin öldürülmesini emreder. ancak ikizleri öldürmekle görevlendirilen uşak onlara acır ve tiber nehrine bırakır. nehir tanrısı tiberinus ikizleri bulur ve kendiside yavrularını kaybetmiş bir anne dişi kurda ikizleri emanet eder. ardından tiberius rhea silviayı kurtarır ve onunla evlenir.
i̇kizler ise roma şehrinin kurucuları romulus ve romus’dur. mars tanrısı ile vesta bakiresi rhea silvianın çocukları
vesta bakireleri romanın kalburüstü ailelerinin kızlarından oldukça küçük yaşlarda ve kurayla seçilirlerdi. vesta bakireleri 6 adetti. aileler aslında kızlarının vesta bakiresi olmalarını istemezdi. rahibelerin sahip oldukları onur veya varsıllık öldüklerinden sonra ailelerine değil devlete kalıyordu. 30 yıl boyunca kendilerini dine adıyorlar sonra serbest kalıyorlardı. i̇sterlerse rahibe kalmaya devam edebiliyorlardı. yaşamları boyunca ahlaklı ve erdemli olmak zorundaydılar. yoksa ağır bir şekilde cezalandırılırlardı. örneğin roma i̇mparatorluğu m.s. 216’da cannes’de yenilince suç askeri yetersizliğe değil; vesta bakirelerinin günah işlemelerine bağlanmıştı. bakirelerden ikisi suçlanmış ve hücre hapsine mahkum edilmişti. hücrelerinde yavaş yavaş ölecekle -
104.
0agamemnon yunan mythos’unda tektir, eşsiz bir tiptir, yalnız i̇lyada’da değil, efsaneler boyunca onun simgelediği kavramı onun kadar etkin ve belirgin niteliklerle canlandıran başka bir kişi yoktur. agamemnon kraldır, krallar kralıdır, her biri bir bölgenin yönetimini elinde tutan birçok derebeylerinin başında, onları ordularıyla birlikte yöneten başkomutandır. buyruğuna tek bu kurultayda da başlıca kural danışmadır. yunan mythos’u tanrılar tanrısı zeus’un üstünde, ondan üstün bir güç bulunduğunu gösterdiği gibi, krallar kralı agamemnon’un kişiliğinde de krallığın erdemlerini, hem de ekgib ve zayıf yönlerini önümüze serer. bu bakımdan destana olduğu kadar, tragedyaya da esin konusu olmuştur agamemnon.Tümünü Göster
i̇lyada’nın üçüncü bölümünde helene surların üstüne dizilmiş, savaş alanına bakan troyalı ihtiyarlara en başta eski eniştesi agamemnon’u “hem iyi bir kral, hem güçlü bir savaşçı” olarak tanıtır. agamemnon’un krallık yetkisi zeus’tan gelmiştir. homeros onun asasının, kral değneğinin tarihçesini çizerken (i̇l. ii, 100vd.), soyunu pelops’a kadar zütürür, başka bir efsane koluna göre agamemnın’un ilk atası tantalos’tu.(tab. 14 ve 15). i̇lyada’da pelops oğullarının kan davasından söz edilmez, krallık normal yoldan pelops’tan atreus’a, atreus’tan thyestes’e ve ondan agamemnon’a akarılır; atreus ile thyestes arasındaki kardeş düşmanlığı ve onun sonucunda işlenen korkunç suçlar daha çok tragedyaya konu olmuştur (atreus). ama destan agamemnon’u bir krala özgü bütün nitelikleriyle canlandırır. bu kral portresi üstünde durmaya değer.
i̇lyada’nın konusu, agamemnon ile akhilleus arasındaki kavga agamemnon yüzünden kopar. ve bu kavgada krallar kralının tutumu, karakteri ve kişiliği bütün açıklığıyla ortaya serilir. agamemnon kraldır ve her kral gibi kendi çıkarını, istek ve buyruklarını emrindeki insanlarınkinden üstün görmekte ve bu inanışa göre davranmaktadır. tutsağı khryseis’i geri vermek istememesi, vermek zorunda kalınca akhilleus’unkini almakta hiçbir sakınca görmemesi kavganın asıl nedenidir. bu olayda karşısına çıkan kim olursa olsun paylar, tersler, hiç sayar (i̇l. i, 102 vd.)
…kalktı hırslagücü yaygın agamemnon, yiğit atreus oğlu, kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği, yanıyordu iki gözüm yalım yalım…
apollon’un akha’lara gönderdiği salgının nedenini bilen kalkhas bu öfke karşısında çekinir gerçeği söylemeye (i̇l. i, 78 vd.).
kızdıracağım biliyorum akha’ların saydığı adamı,o adamın bütün argos’lulara her yerde sözü geçer. kral azgın olur kızınca çok ayak takımından birine,bir zaman öfkesini yenerse de, unutamaz kinini, dışarı vurana dek taşır yüreğince onu.
ama agamemnon ne kalkhas’ı dinler, ne de onun sözlerine uyulmazsını salık veren akhilleus’u, bildiğini yapar. bu davranışı tepki uyandırır. tepkinin, yalnız kavgaya tutuştuğu akhilleus’tan gelmemesi, ordunun alt tabakasını, simgeleye bir askerin de kralı en ağır sözlerle kınaması dikkat çeker. halkın yöneticisini eleştirmesi dünya yazınında ilk kez görülmektedir burada. bu eleştiri akhilleus’un ağzından şöyle dile gelir.
“ey doymak bilmez adam… seni gidi edepsiz, çıkarına düşkün yürek… seni şarap fıçısı, seni it gölü, seni geyik yürekli… halkını kemiren bir kralsın sen.” (i̇l. i, 122, vd.).
ama yiğidin sözlerinde daha da şaşırtıcıdır thersites’in, halktan bir adamın kralı kınaması (thersites). bu eleştiri yalnız kral değil, feodal akha düzeninin tümünü kapsamaktadır (i̇l. ii, 225 vd.).
gene mi bir isteğin var, atreus oğlu? barakaların tunçla, kadınla dolu.bir şehri alır almaz biz akha’laronları sana verdiydik ilk peşin.bir de altın mı istiyor canın şimdi? tutup getirelim troya’lılardan birini, gelsin babası kurtulmalık versin sana, altınla versin sana öyle mi?taze bir kadın mı istiyorsun yoksa, düşüp kalkmaya, bütün gözlerden uzakta, kapatmaya kendine? başbuğusun, yakışık almaz akha oğullarını yıkıma sürüklemen. size diyorum akha oğulları, hey, akha oğulları denmez size artık, akha kadınları demeli, sizi aşağılık herifler sizi, hadi yurda dönelim gemilerimizle,tek başına bırakalım troya’da onu, otursun onur payının üstüne. yardım etmeyelim de görsün sonunu, saygısızlık etti akhilleus’a, en üstün yiğidimize, aldı onur payını yoksun bıraktı onu. akhilleus’un içinde büyük bir kin yok gene de,hem gevşek davranmasaydı sana, atreus oğlu, bu senin son küfrün olurdu ona.
bu sorunu akha ordusunun nasıl çözümlediği de ilginçtir. athena’nın verdiği esinle odysseus sıraları dolaşıp söyle yatıştırır herkesi (i̇l. ii, 193 vd.):
…bilemezsin atreus oğlunun niyeti ne?akha oğullarını yokluyor şimdi o,ama ezecek yakında başlarını…öfkelenip de akha’lara yıkım getirmesin sakın, zeus’un beslediği kralların amansızdır öfkesi… daha güçlüdür onlar senden. sense savaştan anlamaz korkağın birisin.ne kurultayda geçer sözün, ne savaşta geçer.hem biz burada hepimiz kral değiliz ki.her taraftan bir ses çıkarsa iyi olmaz, bir tek baş olmalı, bir tek kral. kurnaz kronis oğlu şu değnekle bütün yetkilerisize krallık etsin diye verdi agamemnon’a!
agamemnon gene de bir zorba olarak gösterilmez i̇lyada’da, aslında talihsiz bir adamdır: akhilleus’u kırdığına bin pişman olur, barışmak için ödün vermeye hazırdır. yiğidin olumsuz tepkisiyle karşılaştıktan sonra, bir daha aynı uysallığı gösterir ve özür dileyerek barışır (i̇l.xix, 85 vd.). her davranışında sanki bir sakarlık vardır agamemnon’un: aulis’te avlanırken artemis’i kızdırması, bu yüzden kızı i̇phigeneia’yı kurban etmek zorunda kalışı bu kralın hatalarını ne kadar pahalıya ödediğini gösterir (i̇phigeneia). karısının ve onun aşığı olan kendi amcaoğlunun elinden öldürülmesi bile aynı yarı komik, yarı trajik kaderin belirtisidir (klytaimstra, aigisthos).
i̇lyada onun kahramanlıklarını ve öldürdüğü troyalı yiğitlerin adıyla doludur, ama agamemnon burada da tam başarılı değildir, ne savaşta bir akhilleus ya da bir aias olabilir, ne de kurultayda bir nestor ya da odysseus gibi üstün bir akıl gösterebilir. onun kişiliğinde homeros ve yolunu izleyen bütün ozanlar krallık kurumunun kusur ve ekgibliklerini ortaya sermek istemiş -
105.
0burdakilerin hepsini okudum ve @1 sen haksızsın muallak.
-
106.
0tadimlik
bilge bir ulak çehresiyle
git, balad, gecikmeden,
seni yolladığım o güzel kadına,
ve söyle ona nasıl iğreti hayatım.
şöyle gir söze: gözlerim
meleksi çehresine bakmak için
arzu tacını giymişti;
şimdi, onu göremedikleri için,
öyle korkutarak yok ediyor ki onları ölüm,
şehitlik halesi kuşatmış çevrelerini.
ah, bilmiyorum nereye döndürsem onları
zevkleri için, o yüzden neredeyse ölmüş
bulacaksın beni, avuntu getirmezsen
ondan: bunun için tatlı yakarışım sana. -
107.
0sen ne getirdin bana çocukluğundan?
şen kahkahalar ulumalar dona kalmalar mı?
üzüncün senin hangi çağrışımlara uzandı
benim eskil saatlerimde?
geçmişsiz ve geleceksiz suç sevinçleri,
deniz kıpırtılarınca yürek dalgalanmaları?
titreyerek uçurulan köpükten balonlar,
anlık aşkın tasarımlar mı?
nasıl bir ak konutun isteklendiricisi oldun
anılarıma düz baktıran
ah, ben pembe fistanımla kuşanırdım
dantelalı tafta yumuşaklıkla
savaşırdım kovmaya, çifte yetkeyi
hiçlemeye annemi ve uykuyu
öğle sonlarında ürkünç odaların!
diledin mi yanında tümden varolmayı an için
ve bir kaç sonrasında hiç yokmuşçasına
beklememeyi bir şey çevremdekilerin uyumundan başkaca?
yok böyle bir şey yok!
sunduğun sağaltımı kaçkın bir geçmiş,
sayrılık tutsağı bir gelecek duyumu bulanık,
sisi varlığının üzünç kanıtı bir vaktin
şimd'i_
beni bağışlayan sarsan
aşan bizleri mor birliktelik.. -
108.
0parktaki bir bankta oturmuştuk seninle
yüzünde bir garip endişe
aramızda duru bir ilişki başlayabilir demiştim
ikimze ait
gelecekten bahsetmiştim sürekli
onlarda bulamayacağını beni
ben ki demiştim önemli değilim
başka banklarda da oturdum ve oturacağım
başkalarıyla, ama sen ezip geçme bizi-
biz diye birşey yok dedin
sandığımız şeyler var
bir iki film karesi belki
macera olmadan tadı yok dedin bir de
biraz kan akmalı ve ortalık karışmalı-
sadece benim olduğun
benim sana dokunduğum
ilgilendiğin herşeyle ilgilendiğim
bir tek seni bildiğim
bir tek sana güvendiğim
bir tek aşk yok mu?
bu banktan kalkmadığın sürece var
ve sen herkes gibi kalkıp gideceksin buradan
hayatla oynamayı seviyorsun her genç aşık gibi
onların da elinde bir tat olucaksın
ve başka bankta oturacağız bir gün
bu muhtemelen kuğulu park olacak
ve demiştim diyeceksin-
onlarda seni bulamadım
onlarda bende seni
herkes gibi harcadım cebimdekileri
bölüştürdüm herkese
kırık dökük ne varsa yanıma aldım
paramparça ettim onların da hayatlarını
ve dönüp geldim
seni bir yara iziyle büyüledim sandım
meğerse sevişirken gülümseyen yüzüm imiş
sana ayna olamadığım için üzgünüm.
kaç kişi sana ayna olamadı?
sana yüzünü gösteremedi mi hiç kimse?
sana bu cezayı mı uygun görmüşler?
nice sevdiğin yüzü duvar
nice tanımazsın kendini
körlüğün senden bilme, bak
bu bankta, sana ait olanı geri veriyorum
eğer centilmensen aşk sana kördür
çok uzun zaman sonra
soğuk bir duşla sana geri dönebilir
bu tıpkı kanada'lı bir kadına aşık olmak gibidir
ya da isveç'li bir kadına akdeniz erkeğini sunmak gibidir
aşkı yaratanlar bilir;
aşk, cesaretin en zor ve en tehlikeli şeklidir
cesaret, aşkın en çaresiz, takdire şayan ve asil çeşididir.
sen benden almadığını bana geri veremezsin
bende senden bende kalanı
bir artığız sadece bu bahar;
bir bahar artığı,
parktaki bahar artıkları. -
109.
0shakespeare konuların i̇ngiliz tarihindeki olaylardan alan birkaç oyun da yazdı. bunlardan ilki, rakiplerine ve düşmanlarına acımasız davranan kötü ruhlu ve kambur kral iii. richard'ı anlatan iii. richard`dır. kurbanları arasında londra kulesi'nde öldürülen iki genç prens de vardır. yaşdıbını yitirdiği bosworth field çarpışmasından bir gece önce prenslerin ve öteki kurbanlarının hayaletleri uykusunda richard'a görünür.
tarihsel oyunlarından bazıları bir dizi oluşturur: ii. richard'ın trajedisi, henry iv’ün iki bölümü ile henry v. the tragedy of richard i'ı da güçsüz kral tahtından vazgeçerek tacını iv. henry adını alan henry bolingbroke'a bırakır. öbür iki oyunda, yeni kralın yönetimi sırasında sorunlar ve ayaklanmalar baş gösterir; bu sırada kralın öz oğlu prens hal avare ve savurgan bir yaşam sürer. ama babasının ölümüyle tahta geçerek v. henry adını alan prens halin döneminde düzen yeniden kurulur. v. henry'nin orduları fransa'da büyük zafer kazanır. henry'nin fransız prensesiyle evlenmesi her iki ülkeye de barış getirir.
shakespeare'in, konularını eski yunan ve roma tarihinden alan oyunlarından en ünlüsü ise julius caesar`dır. bu oyunda dürüst ve erdemli bir kişiliği olan brutus, jül sezar'ın kendisini roma imparatoru ilan etmesini önlemek amacıyla, arkadaşlarıyla birlik olup çok sevdiği jül sezar'ı özgürlük adına öldürür. ama bunun cumhuriyetin yok olmasını önleyememesi üzerine de kendi canına kıyar -
110.
0intihar kaçış değil, reddediştir…
• ask; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır. boşuna bir çaba çünkü insan kendi bilincine mahkumdur…
• en büyük günah pişmanlıktır…
• varlığında, varlığın var olmasının söz konusu olduğu bir varlık olarak var olan bir varlığım…
• nesnelerin bir ters yüzü vardı, insan aklını kaçırdığı zaman bunu görürdü…
• benim gibi yaşlı bir devrimciye böyle bir ödül vermek, kapitalizmin öç alma girişiminden başka bir şey değildir. ( nobel ödülünü reddederken )
• birini sevmeye koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. güç ister, yürek ister, körlük ister... hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister; düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu...
• en bayağı bir olayın serüven haline girmesi için onu anlatmaya koyulmamız gerekir ve yeter. i̇nsanları aldatan da bu zaten. kişioğlu hikâyecilikten kurtulamaz, kendi hikâyeleri ve başkalarının hikâyeleri arasında yaşar. başına gelen her şeyi hikayeler içinden görür. hayatını sanki anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır.
• düşünce özgürlüğünden yoksun olmak düşündüğünü söyleyememek değil hiç düşünememiş olmaktı -
111.
0ayagındaki bu dikeni çıkarmadıkça gözün görmez. nasıl dönüp dolasabilirsin?
ne sasılacak sey, cihana sıgmayan âdemoglu, gizlice bir dikenin basında dolasıp durmakta!
mustafa bir hemdem elde etmek için geldi; “kellimînî yâ humeyrâ” dedi.
“ey humeyrâ! nalı atese koyda bu dag, lâl haline gelsin” buyurdu.
humeyrâ kelimesi, müennestir, can da müennsi semâidir. araplar cana müennes demislerdir.
1975. fakat canın müenneslikten pervası yok. çünkü, ruhun ne erkekle bir alakası var, ne kadınla!
müzekkerden de yükselir, müennesten de. bu, kurudan yastan meydana gelen ruh (-u hayvanî) degildir ki.
bu can, ekmekten kuvvetlenen, yahut kâh söyle, kâh böyle bir hale gelen can degildir.
bu ruh hosluk verir, hostur, hoslugun ta kendisidir. ey maksadına erismek için vesilelere bas vuran! hos
olmayan, insanı hos bir hale getiremez.
sen sekerden tatlı bir hale gelsen bile o tat bazen senden gidiverir, bu mümkündür.
1980. fakat fazla vefakârlık sebebiyle tamamen seker olursan buna imkân yoktur. nasıl olurda sekerden tat
ayrılır, imkânı var mı?
ey hos arkadas! âsık, halis ve sâf sarabı, kendisinden bulur, onunla gıdalanırsa bu makamda artık akıl
kaybolur, (bu sırra akıl ermez).
aklı cüzi sırra sahip gibi görünürse de hakikatte askı inkâr eder.
zekidir bilir; fakat yok olmamıstır. melek bile yok olmadıkça seytandır.
aklı cüzi sözde ve iste bizim dostumuzdur. ama hal bahsine gelirsen orada bir hiçten, bir yoktan ibarettir -
112.
0tanrı beni ilk başta sana kul yaptı, sonra
keyfine el koymayı kurmamı yasak etti.
ya da özlem duymamı hesaplı zamanlara;
kölenim ya, boş vaktin olsun diye bekletti.
ah, bırak katlanayım, el pençe divan: değer,
senin özgürlüğünün tutuklu yokluğuna;
her mihnete sabreder, her azara baş eğer,
i̇ncittin diye hiç suç yüklemez bile sana.
sen nerde olursan ol, yetkin, güçlü, özgürsün;
hâkimsin dilediğin gibi kendi vaktine:
canın neyi isterse varsın o keyif sürsün,
kendine suç işlersen kendin bağışla yine.
beklemek cehennemdir, ama beklerim seni,
i̇yi kötü demeden, suçlamadan keyfin -
113.
0Kırgızistan
Kırgızistan Cumhuriyeti
Кыргыз Республикасы
Kırgız Respublikası
Кыргызская Республика
Kyrgyzskaya Respublika
Marş: Kırgızistan'ın Milli Marşı -
114.
0anacığım,
bundan önceki mektubunu da almış hemen cevap vermiştim. her halde eline ulaşmıştır. sáre teyzeme, dediğin gibi mektup yazdım, içine nimet teyzeme yazdığım mektubu da koydum. her halde kendisine gönderir.
ayşe’nin beni görmeğe gelmek istemesi pek hoşuma gitti. kızcağızın aklında fikrinde böyle bir şey yoktu her halde, sen yalvarıp yakarmışsındır. her ne hal ise, kızcağızı durup dururken rahatsız ettiğimi düşünmekle beraber onu görmekten memnun da olacağım. ah, anacığım ‘gelecek bayrdıbını evinde yaparsın inşallah’ diyorsun. hiç sanmıyorum. çünkü, bir kere, daha bayramlarca bayram buralarda kalacağımı biliyorum. sonra, evim barkım mı var ki, çalacak kapım mı var ki. günün birinde, belki beş on yıl sonra, sakat ve göçmüş burdan çıksam bile meskenim bekár odaları olacak. ne diye bunları sana yazıyorum? alışasın diye, hayale kapılmıyasın diye. beni, bir kere ölmüş farzetsen, bunu kabul etsen, acısına bir kere katlanmış olursun ve her acı gibi bu da geçer, sonra alışırsın. acılara ancak hapiste alışılmıyor, hapiste insan hiçbir şeyi unutamıyor, halbuki dışardaki insanlar için unutulmıyacak, alışılmayacak acı yoktur.
bütün bunları sana, hakikati olduğu gibi görmen, hayallere kapılıp boşu boşuna üzülmemen için yazıyorum. farzet ki, ben öldüm. beni bir ölüyü düşünür gibi düşün, daha rahat edersin, daha az üzülürsün. senin daha az üzüldüğünü bilmek de benim için bir bahtiyarlık olur.
i̇şte böyle anacığım. ellerinden öperim, nimet teyzemin gönderdiği parayı aldım. dedim ya, kendisine sáre teyze eliyle mektup da yolladım. bir kere daha ellerinden öperim -
115.
0"geleceği görüyorum. i̇şte orada, sokakta. şimdiden daha silikçe. daha ne bekliyor gerçekleşmek için sanki? gelecek, bu ihtiyar kadına daha fazla ne sağlayabilir ki? i̇htiyar kadın topallayarak uzaklaşıyor. aniden duruyor. başörtüsünden sarkan aklaşmış bir tutam saçı yana doğru itiyor. yeniden yürümeye koyuluyor. demin oradaydı, simdi ise burada... hiç anlayamıyorum içinde bulunduğum durumu: hareketlerini gerçekten görebiliyor muyum, yoksa onları tahmin mi ediyorum? şimdiyi gelecekten hiç ayırt etmiyorum artık. çünkü, sürüp gidiyor bu, yavaş da olsa gerçekleşiyor; ihtiyar, koskocaman erkek ayakkabılarını sürüye sürüye ilerliyor issiz sokakta. budur iste zaman, hem de çırılçıplak zaman, yavaşça varoluyor. kendini beklettirir ve geldiğinde de tiksinti verir. çünkü, zaten, uzun süredir onunla birlikte bulunulduğunun farkına varılır. i̇htiyar, sokağın kösesine yaklaşıyor. ufacık kara bir kumaş yığınından başka bir şey değildir artık o. evet, doğru, bu, yeni bir şey. demin orada değildi. ama bu, insanı şaşırtmayan tatsız ve silik bir yenilik. sokağın kösesini dönmek üzere ihtiyar kadın, dönüyor iste... bitmek bilmeyen bir süreden beri.
pencereden söküp atıyorum kendimi. sallana sallana odada başlıyorum dolaşmaya; birdenbire aynaya yapışıp kalıyorum, kendime söyle bir bakıyorum, tiksiniyorum kendimden: hala bitmez tükenmez bir süre daha. sonunda, bu görüntümden kurtulup yatağın üzerine yığılıyorum. tavana bakıyorum, bir uyuyabilsem.
sakinlik, sessizlik…… -
116.
0hamlet'te, babası öldükten sonra annesiyle evlenen amcasının aslında babasının katili olduğunu öğrenen danimarka prensi hamlet derin bir acıya kapılarak öç almaya karar verirse de, bunu bir türlü gerçekleştiremez.
shakespeare trajedilerinin en korkuncu, ama belki de en önemlisidir. hamlet'in oyun boyunca tek arzusu babasının öcünü almaktır. sürekli planlar yapar fakat kendi iç çekişmesinden dolayı buna bir türlü ulaşamaz. bu plan uğruna eline geçen fırsatları da değerlendiremez. hamlet in babsının katili olan kral claudius onu öldürmek istediğini anlar ve o da hamlet i ülkeden i̇ngiltere'ye göndermeye karar verir. öcünü almak için tekrar dönen hamlet e, kendi canını tehlikede hisseden claudius, laertesle bir olup hamlet i öldürmeye karar verir oyunun sonunda hamlet, claudius, gertrude, laertes ölür. -
117.
0othello venedik'te yaşayan mağripli zeki bir askerdir. mağripli, desdemona adında, olağanüstü bir güzelliğe sahip olan bir kadınla evlenir. oyun, othello'nun kıbrıs'a, osmanlı ile yapılacak olan şavaşta görev almaya gitmesiyle şekillenmeye başlar. othello'nun, emir eri olan iago adındaki hırslı ve mevki düşkünü asker tarafından kandırılmasıyla karısı desdemona'yı boğarak öldürmesi ve ardından iago'nun tüm sinsi planlarının ortaya çıkmasıyla sonuçlanır.
-
118.
0shakespeare yaşdıbının sonlarına doğru kötülük ve acıyı içerdikleri için tam olarak birer komedi sayılmayan, ama ölümle değil de bağışlama ve mutlu sonla bittikleri için trajedi de sayılmayan birkaç oyun yazdı. bu oyunlardan biri olan kış masalı'nda, leontes adlı bir kral hiçbir neden yokken karısı hermione'yi kıskanır, karısıyla tüm ilişkisini keser ve bebek yaşındaki perdita adlı kızının yabani hayvanlara yem olsun diye ıssız bir yere bırakılmasını emreder. perditayı bir çoban kurtarır ve büyütür. sonunda kız, babasına geri döner. kralın uzun yıllar boyunca pişmanlıkla andığı ve öldü diye yas tuttuğu hermione de geri döner, böylece sonunda geçmişin hataları bağışlanır.
fırtına'da ise olay, düklüğü elinden alınan prospero'nun yönetimindeki bir adada geçer. büyü gücüne sahip prospero, hava perisi ariel'i ve yarı insan yarı canavar caliban'ı yönetmektedir. yıllar önce hileyle düklüğü ele geçiren prospero'nun kardeşi antonio, adanın yakınında bir deniz kazası geçirir. prospero büyü gücüyle kendisine haksızlık edenleri cezalandırır. ama daha sonra onları bağışlar ve kızı miranda'nın antonio'nun oğlu prens ferdinand ile evlenmesine izin verir. oyun prospero'nun büyülü değneğini kırması, büyü kitabını denize atması ve tüm grubun düşmanlıkları geride bırakıp büyüyle onarılmış gemiyle i̇talya'ya yelken açmasıyla sona erer.
eserlerinin bir çoğu türkçe’ye çevrilerek, ülkemizde de sergilenmiş, bazıları da sinema filmi olarak çekilmişti -
119.
0sosyoloji̇ nedi̇r?Tümünü Göster
sosyoloji insan toplumlarını bilimsel, sistematik ve eleştirel olarak inceleyen sosyal bir bilimdir. bu sosyolojinin en genel düzeyde tanımlanmasıdır. sosyolojinin araştırma konusu toplum ve toplumsal yaşamla ilgili olgu ve olaylardır. toplumun yapısı, organizasyonu, değişimi, işleyişi, ... sosyolojinin ilgi alanı içine girer. toplumun yapısını keşfetme, toplumdaki grupları bir arada tutan veya onları birbirinden ayıran, uzaklaştıran güçlerin neler olduğunu ortaya koymak, toplumsal yaşamı değiştiren ve dönüştüren koşulları belirlemek, insanlar arası ilişki ve etkileşimlerin yapısı ve işleyişi ile ilgili kural ve ilkeleri ortaya koymak, sosyal davranışı toplumsal bağlam içerisinde açıklamak,... sosyolojinin en temel amaçları arasında yer alır.
yukarıda da ifade edildiği gibi toplum ve toplumsal yaşamla ilgili olgular (evlenmek, boşanmak, göç, kentleşme, suç,terör, spor,... )sosyolojinin araştırma konusunu oluşturur. toplum sosyolojik açıdan sosyal bir gerçekliktir. ancak bu gerçeklik, fiziksel bir gerçeklik gibi doğrudan algılanan ve deneyimlenen bir gerçeklik değildir. sosyal gerçeklik insanlar arası ilişki ve etkileşimleri, grup yaşdıbını, gruplar arası ilişkileri, kültürü, sosyal kurumlar ve tüm bunların insanların sosyal davranışları üzerindeki etkilerini anlatan bir kavramdır. bu bağlamda sosyal gerçeklik sosyal davranışlarımızı şekillendiren sosyal bir güç olarak tanımlanabilir. örneğin; nasıl mevsimler faaliyetlerimizi, giysilerimizi ve yaşamla ilgili seçimlerimizi etkileyebiliyorsa , sosyal gerçeklikte sosyal davranışlarımızı biçimlendirir.
i̇çinde yaşadığımız toplumun ekonomik yapısı, aile düzeni, kültürü, yönetim biçimi, nüfusu, dini, ahlak anlayışı... sosyal davranışlarımızı şekillendirir. örneğin; hangi partiye oy verdiğimiz, eş seçimimiz, yaptığımız meslek , boş zamanları değerlendirme biçimimiz ,…toplumsal koşullardan etkilenir.
i̇nsan davranışları üzerinde toplumsal koşulların etkili olması sosyal davranışın çözümlenmesinde, toplum ve toplumsal yaşamla ilgili olgu ve süreçlerin bilinmesini önemli bir hale getirmiştir. bu çerçevede sosyoloji daha özel olarak sosyal davranışı açıklamayı amaçlar. sosyal davranış toplumsal bir bağlamı içeren, diğer insanların davranışlarını içeren ve /veya çağrıştıran örgütlü insan eylemleri olarak tanımlanabilir. örneğin; bir fabrikada çalışan işçilerin veya bir okulda ders anlatan öğretmenlerin davranışları sosyal davranışlardır.
sosyoloji, sosyal davranışı çözümlemek için sosyal davranışın bağldıbını, yine en genel düzeyde toplumu ve onunla ilişkili olgu ve süreçleri dikkate almak durumundadır. sosyolojiye özgünlüğünü
ve önemini kazandıran da budur. toplumsal çözümlemede toplumsal bakış açısını içermeyen bir sosyoloji anlayışı oldukça ek***r. bu nedenle toplum ve toplumsal yaşam üzerinde biraz ayrıntılı durmanın gerekli olduğunu düşünüyoruz.
bilindiği gibi insanlar toplum içinde yaşayan sosyal varlıklardır. toplum halinde yaşamak insan için zorunlu, kaçınılmaz ve onun doğasıyla ilgili bir özelliktir. i̇nsanların sosyal varlık olduğu; yani diğer insanlarla ilişki kurarak bir arada bulunması bir çok filozof ve sosyologun paylaştığı temel bir fikirdir.
i̇nsanın sosyal bir varlık oluşu , toplumun hem bir nedeni ve hem de bir sonucu olarak ortaya çıkar. i̇nsanların yapısı ve mahiyeti (temel özelliği) onların bir arada yaşamasını gerektirmiş ve böylece toplum hayatı ortaya çıkmıştır. aynı zamanda toplum hayatı da insanları tarihsel süreç içerisinde değiştirmiş ve insanların toplumsal yaşamdan etkilenen ve hatta belirlenen varlıklar olması üzerinde etkili olmuştur. ancak burada önemli olan insan mı?, toplum mu?, ayrımı değil, insan ve toplum arasındaki etkileşimdir. i̇nsan ve toplum bir bütünün iki önemli yüzü ve gerçekliğidir.
toplum yapısı çeşitli türden grupları ve bu grupların organizasyonunu içerir. sosyolojik açıdan toplum en büyük, en karmaşık ve en gelişmiş sosyal gruptur. toplumu bir tür gruplar ağı veya organizasyonu şeklinde ele almak olanaklıdır. coser (1985:3)’a göre toplum, örgütlü insan grupları arasındaki etkileşim kalıplarına verdiğimiz bir isimdir. gruplar içinde ve gruplar arasındaki etkileşimin örüntülenmesi veya kalıplaşması toplumsal yaşamın düzenliliğini işaret eder. oldukça karmaşık toplumlar da bile sosyal yaşamın dikkatli bir gözlemi, toplumsal yaşamda kaos ve kargaşa yerine düzenliliğin olduğunu ortaya koyar. örneğin; sabahleyin evimizden ayrılıp işimize giderken genellikle içinde yaşadığımız sosyal dünyanın dünkü gibi olacağını umarız veya böyle bir beklenti içinde yaşarız. bu düşünüş toplumsal yaşamın öngörülebilirliğini de ifade eder. ancak, sosyal yaşamın bu düzenli yapısı onun şaşırtma, uyumsuzluk, gerilim ve sosyal gruplar arasındaki çeşitli türden anlaşmazlıkları içermemesi anldıbına gelmez. sosyal yaşam bu ve benzeri süreçleri de içermesine rağmen tüm bu süreç ve oluşumlar belirli kural, ilke ve kalıplarla ortaya konur. örneğin;işçi ve işverenler arasındaki çatışmalar ve anlaşmazlıklar sendika, grev, lokavt toplu iş sözleşmesi gibi kurum ve örgütlenmelerle düzenlenmiştir. çatışmaların topluluğun istikrarını bozduğu durumlar genellikle bir değişim durumunu ifade eder. bu sürecin yöneldiği durum göreli de olsa yeni bir denge veya istikrardır.
toplum kavramı sosyolojide merkezi bir kavramdır. sosyal grup boyutu kadar diğer boyut ve özellikleri de vardır. giddens (2002:621)’a göre bir toplum belirli bir toprak parçasında yaşayan , ortak bir politik otorite sistemine tabi olan ve çevrelerindeki çeşitli gruplardan (toplum) ayrı bir kimlikleri olduğunun farkında olan bir insan grubudur. giddens’ın bu tanımı açısından örneğin; türk toplumu, i̇ngiliz toplumu, amerikan toplumu,... bir toplumdur.
toplum kavrdıbının çözümlenmesinde kültür ve kurumlar da önemli bir yere sahiptir. kültür toplum yaşdıbının kurucu ögelerinden birisini oluşturur. toplumsal yaşamın çeşitli alanları kültürle bir yapıya bir düzene kavuşur. bauman (1998:163) kültürü “ yapay düzen kurma işi” olarak tanımlar. bu yapay düzen insanın toplum halinde yaşamasının zorunlu bir sonucu veya gereği olarak ortaya çıkar ve insan ilişkilerini düzenleme, insanların çeşitli türden ihtiyaçlarını karşılama işlevlerini yerine getirir. kültür, bu bağlamda insani; insana özgü ve toplumsal bir karaktere sahiptir. fichter (1990:120) kültürü “insan ürünü” olarak değerlendirir.
sosyolojide kültür kavramı bir grubun (az yada çok geniş ) üyelerinin ortak edinimlerinin bütünü ifade eder. bu edinimler şeyleri algılamada, yapılanları değerlendirmede bilinç dışı ve sürekli referans işlemi görerek, davranışların yönlendirilmesinde etkili olurlar. (muchielli,1991:9).
kültürün insan davranışları için referans oluşturması toplumsal açıdan oldukça önemlidir. bir toplumda bireyler arası ilişkilerin düzenlenerek toplum hayatının meydana geldiği bilinmektedir. kültür, sosyal kurumlarla çok sıkı bir ilişki içinde bulunur. sosyal kurumlarda temel olarak toplum içerisinde bireyler arasındaki sosyal ilişkileri düzenler. fichter (1990:123) kültür ve kurumlar arasındaki ayrımın daha çok analitik olduğunu söyleyerek kültürü toplumdaki kişilerin ortaklaşa paylaştıkları toplam kurumların bileşkesi olarak tanımlar. aynı sosyologa göre , kurum kültürün en geniş parçasını oluşturur. kültürün en küçük ve indirgenemez temel oluşturucusu yürürlükteki davranış örüntüsüdür. sosyal rol, statü ve etkileşim formları ise sosyal kurumların oluşturucuları olarak değerlendirilir. kültür bünyesinde bir topluma veya gruba ait temel değer, norm ve davranış kalıplarını içerir. bir toplumun kültürü onun inançları, ahlakı , sanatı , hukuku, dili, gelenek, görenek örf ve adetlerden oluşan karmaşık bir bütündür. sosyal kurumlar ise düzenlenmiş, tesis edilmiş veya yapılanmış davranış örüntüleri ve bunlardan oluşan sosyal bütünlerdir.
i̇nsanlar toplumsal yaşam içerisinde gereksinimlerini karşılamak için diğer insanlarla sosyal ilişkilere girerler. çünkü, insanlar gereksinimlerini tek başlarına karşılayamazlar. örneğin; beslenmek, giyinmek, evlenmek,güvenlik, sevgi gibi gereksinimlerimiz tek başımıza karşılayamadığımız , diğer insanlarla ilişkiyi içeren sosyal boyutlu ihtiyaçlarımızdır.
sosyal ilişki ve etkileşimin toplum hayatı için en temel önemi grup oluşumunu, grup yaşdıbını ve bu yaşamla ilgili yapıları; kalıpları ortaya çıkarmasıdır. sosyal ilişki ve etkileşimin bu bağlamda içinde yaşadığımız karmaşık modern toplum da dahil, bütün sosyal oluşum ve yapıları ortaya çıkaran temel bir toplumsa -
120.
-1anan zaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa *
-
sabah sabah cok eslilik tek eslilik
-
koca nesil kurye kasiyer amg
-
jew slayer kafayi beyaz ustunluguyle bozmus
-
furkycan ne isle mesgulsun burom
-
sılık caylak derken 15 kısı kalmısız
-
sözlüğe gelmiş geçmiş en delikanlı admin
-
helix nerede la amg
-
çaylak yapılan yazarları önüme sunuyorlar
-
ne salak muhabbet yabiyonuz
-
su tipi utanmadan paylasmak ozguven degil
-
muhtar ne hayaller vardi la
-
belirli suphelerim olmakla birlikte
-
helix senin baci ne durumda la
-
la beni iyi dinleyin amg
-
kons abi mesajss
-
incisozluk 10 onlije
-
babama öfkeliyim akpli olduğu için
-
daha resimli baslik acamiyorsun
-
ben zenci olup
-
caylaklama artik milleti
-
pipim kalın ve 18cm
-
44 cm kol 24 cm penis 194 cm boy
- / 1