1. 1.
    0
    şehre ilk girdiğinizde üç dile ayrılmış toprağın, dilin ve tanrının sesini duyarsınız. ardından ezanlar, çan sesleri doluşmaya başlar şehre, sonra güneşe uzanan avuçlar. ne yana bakacağınızı şaşırır, bir çocuk gibi bir o yana bir bu yana bakınırsınız. her yanında bir ayna vardır, üç aynalı kırk odada. sonra kendinizi bulursunuz burada. sanki yıllar önce burada unutulmuş, burada terkedilmişsiniz gibi. baktığınız her yanda sizden ama size yabancı, size yabancılaşmış bir şeyler bulursunuz. şehre ilk girdiğinizde bir pazarcının üç dile ayrılmış çığlığını duyarsınız. sonra kuşların cıvıltıları, yaprakların hışırtıları. asma bahçeleri tarlada, bahçede, avluda her yana dağılmış gibi almıştır şehri kollarına. sonra tavus kuşunun o tiz sesi, yankılanmaya başlar kulaklarınızda. bin yıl kadar eski bin yıl kadar yeni gibidir durduğunuz yer. şaşırmamak mümkün mü? üç dile ayrılmıştır bu şehirde zaman. taşın, toprağın, sararmış çamların ve soğuk suyun tadında. üç dile ayrılır burada gökyüzünün renkleri. çocukların söylediği şarkılar hep üç dildedir. aşkta üç dilde yazılır burada tarihte. şehre ilk girdiğinizde telkari ustasının yüzündeki çizgiler karşılar sizi. tarifsiz bir tebessüm vardır yüzünde. ellerinde eskimiş malzemeler, rengi solmuş peştamalın üzerinde kaygısız dizilir. koşup sarılasınız gelir, koşup tenha sokaklarında oynayasınız, öpesiniz gelir şehrin tüm insanlarını, tüm çocuklarını. şehre ilk girdiğinizde üç dile ayrılmış bir sessizlik duyarsınız. tüm sözler, heceler, kelimeler gözlerde anldıbını bulur. tüm eller üç dilde kalkar tanrıya ve tanrı üç dilde rahmet ve bereket dağıtır bu topraklara. bir yanında asi i̇dil bir yanında yorgun gercüş bir yanında çocuksu dargeçit durur şehrin. hasankeyf tüm haşmetiyle selam verir bu şehre. caddelerinde kalkerden sarımtırak taşlarla örülmüştür evler, yan yana durur. bir ahmet aslan şarkısı çalınır kulaklarınıza. sewda shaye. şehre ilk girdiğinizde sonsuzluğa gider gibi hissedersiniz. manastırların, kiliselerin camilerin avlularında insanlar el açar sonsuzluğa. büyük i̇skender?in ayak sesleri duyulur dar sokaklarında şehrin. sonra at kişnemeleri, yorgun ve sevdalı orduların uğultuları çalınır kulaklarınıza. sonra karşınıza sabahın şafağında ve gün batımında güneşe uzanan eller çıkar. burası tanrının şehridir. burası midyat? tır. tek solukta üç dil dile gelir. soluğunda tanrı vardır insanların. minarelerinde muhafazid?in müjdesi, kiliseleri?nde meryem?in solgun yüzü, damlarında tavus kuşunun nağmeleri yankılanır. burası tanrının şehridir. burası midyat?tı
    ···
  1. 2.
    0
    i̇statistik bilim dalında mann-whitney u testi niceliksel ölçekli gözlemleri verilen iki örneklemin aynı dağılımdan gelip gelmediğini incelemek için kullanılan bir parametrik olmayan istatistik testdır. aynı zamanda wilcoxon sıralama toplamı testi veya wilcoxon-mann-whitney testi) olarak da bilinmektedir. bu testi ilk defa eşit hacimli iki örneklem verileri için wilcoxon (1945) ortaya atmıştır. sonradan, mann and whitney (1947) tarafından değişik büyüklükte iki örneklem problemleri analizleri için uygulanıp geliştirilmiştir. {adsense_after_intro}mann-whitney u testi iki orneklem verilerini ele alip bu verilerin ayni anakutleden mi yoksa degigib iki anakutleden mi geldigi sorununu inceler. ama bu test icin seklan biraz degigib problem sartlari ve on varsayimlar bulunmasi imkâni vardir. mann-whitney testi icin en genis kullanisi icin sifir hipoteze veri olan iki orneklemin tek bir anakutleden geldigidir ve bu nedenle bu anakutle tek bir dgilim gosterir veya dagilimlar aynene esittir. bu sinama icin iki orneklemin istatistiksel olarak birbirinden bagimsiz olmasi gerekir. orneklem verileri icin olcme olcegi en zayif sekilde sirasal olcekli ya da niceliksel olarak aralikli olcekli veya orantili olcekli olmalidir. bu varsayim yapilmasinin nedeni hic olmazsa iki gozelmin birbiriyle karsilastirinca hangisinin daha buyuk oldugunu bilmek mumkun olmasidir. bu sekilde parametrik olmayan istatistik sinamanin parametrik istatistik sinama analogu iki ortalama arasindaki fark icin t-sinamasidir. eger bu t-sinamasi icin iki orneklem de siralama sekilde sirasal olcekli veri kullaniliyorsa mann-whitney testi ile parametrik ortalamalar arasindaki fark icin t-sinamasi arasinde nerede ise hic fark olmayacaktir. mann-whitney sinamasi biraz degigib problem icin ve degigib sifir hipotez icin de uygulanabilir. bu sekildeki sifir hipotez: bir anakutleden gelen orneklem veri ile ikinci anakutleden gelen bir baska veri arasindaki farkin 0,5 olmasidir. bu degigib hipotez sinamasi icin iki anakutlenin dagilimlarin bir sabit kayma haricinde ayni oldugu varsailimaktadir. yani eger f1(x) birinci anakutleden f2(x) anakutleden gelirse bu iki degigib orneklem degeri arasindaki iliski su oldugu f1(x) = f2(x + ?) varsayilmaktadir. ucuncu bir sekilde problem uygulamasi ve degigib anlamli bir sifir hipotez sinamanin hodges-lehman kestirimi olan iki anakutlenin merkezsel konum olculeri arasindaki farkin sifir olmasidir. bu turlu iki-orneklemli problem icin hodges-lehman kestirimi birinci ve ikinci orbeklem arasindaki her bir veri gozlem farkinin medyanidir. bu sekilde problem belirlenmesi halinde bircok kisi mann-whitney sinamasinin medyanlar arasindaki farki sinadigini onermektedirler; ancak bu kesin olarak dogru degildir. her ne sekilde problem belirlenirse belirlensin genellikle mann-whitney sinamasi icin hipotezler soyle kurulur. verileri elde bulunan iki orneklemin iki degigib anakutle a ve anakutle bden geldigi dusunulsun. bu sinama icin sifir hipotez (yani h0) a ve b anakutlerinin ayni dagilim gosterdigidir. karsit hipotez h1 ise yonlu hipotez olan a anakutlesinin b anakutlesinden turel (en:stochastic) olarak daha buyuk oldugudur. h1 kabul edilirse a'dan elde edilen puanlar b'den elde edilen puanlardan 1/2 degerinde daha buyuktur. (yani matematiksel bicimle eger a a'dan ve b b'den birer gozlem iseler p(a>b>)>(1/2)). diger bir yonlu h1 hipotezi de (yani b'nin turel olarak a'dan daha buyuk olmasi da) sinanabilir. cok kere hangi yonlu karsit hipotez secilecegi sorunda belirlenmemistir. bu halde hacmi daha buyuk olan ya da orneklem hacimleri ayni ise ortalamasi daha buyuk olan orneklemin diger orneklemden daha buyuk oldugu h1 olarak kabul edilir. bu sınama u adı verilen bir sınama istatistiğinin hesaplanmasını önerir. sıfır hipotez altında u istatistiği için dağılım bilinmektedir. küçük hacimli (yani 20den küçük verili) örneklemler için u dağılımı için bir tablo hazırlanmıştır. fakat örneklem hacmi 20nin üzerinde ise normal dağılım kullanan çok iyi bir yaklaşım bulunmaktadır. bazı istatistik kitapları u istatistiğinin analogu olan (bir orneklemdeki sıralama numaraları toplamlarını gösteren) tablolar da vermektedirler. mann-whitney u sinamasi modern komputer istatistik paketlerinin cogunda uygulandigi icin , eger bu paketlerden birisi el altinda ise, hesaplamalara hic hacet kalmadan sonuclar alini tefsir edilebilir. ancak bu sinamanin nasil ve ne seklide yapildigi anlanmak istenirse, ornegin veri toplanip elle hesaplarin yapilmasi en iyi ogretici alettir. ozellikle veri hacmi kucuk ise, mann-whitney u degeri el hesaplari ile kolayca bulunabilmektedir. bu el hesabi ile mann-whitney u istatistigini bulmak icin iki biraz degigib yaklasim gerektiren yontem vardir: eger orneklem hacmi kucukse (yani gozlem sayisi 20nin altinda ise) bir direkt yontem kullanilmasi cok hizli sonuc verdigi ve hesaplar yapilirken u istatistigin altinda yatan prensiplerin hemen anlasildigi icin, tavsiye edilir. eldeki iki orneklemi acele olarak gozden gecirdikten sonra siralamada genellikle daha kucuk gorunen orneklem baz orneklem olarak secilir ve buna orneklem 1 adi verilir ve diger orneklem ise orneklem 2 olarak adlandirilir. bu secimi yapmanin tek nedeni hesaplarin biraz daha kolaystirilmasini saglamak icindir. orneklem 2'deki her bir veri tek basina alinir. orneklem 1'de bulunan veriler bu veri degeri ile karsilastirilir. her daha buyuk degere 1 puan ve her ayni degere 1/2 puan vererek, toplam puan sayisi kaydedilir. bu islem butun orneklem 2 elemanlari icin yapilir ve her eleman icin toplam puan bulunur. bu her eleman icin puanlarin tum elamanlar icin toplami u istatistigi degeri olur. eger orneklem hacmi buyuk ise bir siralama duzeni kurulmasi ve bir formul kullanimi gereklidir. tum gozlemleri bir araya alarak (iki degigib orneklem oldugunu bu hesap icin unutarak) bir siralama duzeni elde edilir. eger beraberlik varsa her bereaber degere ortalam siralama numarasi verme (yani (1 2,5 2,5 4)) stretejisi uygulanir. orneklemlerden biri keyfi olarak orneklem 1 olarak secilir. orneklem 1deki siralama numaralarinin toplami (r1 olarak) bulunur. beraberlik icin ozel (1 2.5 2.5 4) stratejisi uygulandigi icin her iki orneklem icin siralama numaralarinin toplaminin n (iki orneklemdeki toplam gozlem sayisi) oldugu bilinmektedir. n eksi orneklem 1 siralama numaralari toplami orneklem 2 siralama numaralari toplamini (yani r2 = n ? r1) verir. iki tane formul kullanilarak iki u-istatistik adayi hesaplanir. bunlardan u1 orneklem 1 icin gozlem sayisini ve toplam siralama numarasi sayisini; u2 ise orneklem 2 icin gozlem sayisini ve toplam siralama numarasi sayisini kulanir. ancak örneklem verileri için sıralamada beraberlikler varsa bu değerlerin beraberlikler için düzeltilmesi gerekir. fakat el hesaplanmalarında bu düzeltmeler çok defa kullanılmamaktadır; kompüter istatistik paket programları ise bu düzeltmeleri hemen rutin olarak yapmaktadırlar. u test iki bağımsız örneklem için ortalamalar farkı için student'in t-testi ile çok benzer şartlar bulunduğu zaman kullanılır. bunlardan hangi sınamanın ne zaman kullanılması gerektiği sorusu hemen ortaya çıkmaktadır. eğer veriler sırasal ölçekli ise u' testi, eğer örneklem verileri aralıksal veya oransal ölçekli ise genel olarak t-testi tercih edilmelidir. ancak aralıksal veya oransal ölçekli veriler halinde, eğer örneklem verileri içinde bir veya ikiden çok 'dışlak değer varsa veya eğer anakütle dağılımlarının normal olmaktan çok uzak ve örneklem hacimlerinin yeter derecede büyük olduğu biliniyor ise yine parametrik olmayan u testi tercih edilir. diğer taraftan bazı istatistikçiler, eğer iki örneklem birbirinden çok degişikse, u-testinin tercih edilmesi gerektiğini bildirirler. ancak u-sınaması sıfır hipotez doğru ise iki örneklemin aynı dağılımdan geldiğini varsaymaktadır. eğer iki örneklem değişik iki anakütle dağılımından gelmekte ise bu varsayıma göre hazırlanmış özel yaklaşımlı serbestlik dereceli t-testinın daha uygun sonuçlar vereceği isbat edilmiştir. bu halde bazı istatistikçiler (örneğin conover (1999)[3]) verilerin sıralama düzenine koyulup sıralama numaraları için t-testi uygulanmasını tavsiye etmektedirler. u-testi diğer bazı parametrik olmayan istatistik analiz yöntemleri ile ilişkili bulunmaktadır. eğer veriler iki değer (0-1)-alan isimsel ölçekli iseler, u istatistiği ve kendall sıralamalı korelasyon katsayısı teorik olarak aynıdır. ? adı verilen bir istatistik u istatistiği ile doğrusal olarak bağımlıdır. ? iki dağılım için birbirine ne kısımda çakışdıklarını ölçen bir parametrik olmayan istatistik olup 0 ile 1 arasında değişmektedir. eğer ?=0,5 ise iki dağılım tam olarak birbirleri ile çakışmaktadır. uç değerlerde, yani ?=0 veya ?=1 olursa, iki dağılım birbirine hiç dokunmamaktadır. ? değeri unun n1 × n2 ile bölünmesi sonucu elde edilmektedir
    Tümünü Göster
    ···
  2. 3.
    0
    bunun üzerine oinopion dionysos'a (şarap tanrısı) baş vurup orion'un cezalandırılmasını istedi. tanrı derin bir uykuya daldırdı avcıyı, khios kralı da fırsattan yararlanıp onun gözlerini kör etti. orion bir süre kör dolaştıktan sonra bir tapınaktan gözlerinin iyileşebiliceğini öğrendi. bunun için dünyanın doğusuna gitmesi gerekiyordü. doğan güneşin ışıkları onun yüzüne vurunca gözleri açılacaktı. anlatılanları yaptı ve gözleri açıldı. d önüp kraldan öç almak istedi ama adaya döndüğünde onu bulamadı. orion khios'tan girit'e geçti. orada artemis'in ( roma mitolojisinde diana ) avcısı olarak yaşamaya başladı. çok geçmeden onun aurora'yı ( şafak tanrıçası ) sevdiğni öğrenen av tanrıçası kısk ançlığa kapılarak orion'u öldürdü. ölümünden sonra tanrılar orion'u gökyüzüne çıkardılar. orion roma mitolojisine göre orion neptün'ün (deniz tanrısı ) ölümlü bir kadından (euryale) olan çocuğudur. bu yüzden bir yarı tanrıdır ve dolayısıyla ölümsüz değildir; ama, yarı tanrı olması ona neredeyse eşsiz bir avlanma yeteneği vermiştir . orion bir gün girit'te avlanırken av tanrıçası diana (artemis) ile karşılaşır. bir av yarışına girişirler ve bu yarışın sonunda orion diana'ya en az onun kadar iyi olduğunu söyler. bu sırada orion'un arkasında bir akrep berilir. bu akrebin kimi esrlerde diana tarafından yaratıldığı, kimi eserlerde ise orion'a kandisinin öldürülemeyecek bir yartık olduğunu düşünmesinden dolayı hera tarafından yaratıldığı düşünülmektedir. akrep orion'u sokar ve orion düşer . düşerken de akrebi sopasıyla ezerek öldürür. şi facı aesculapius onu iyileştirmeye çalışır. jüpiter (zeus) da aesculapius'a onu hayata döndürmesini söyler ve orion'u gökteki yerine yerleştirir(köpekleriyle birlikte) . bir nevi orion'u ölümsüzleştirir. birbirlerini öldüren akrep ve orion hiçbir zaman ay nı anda gökyüzünde yer almazlar. yine başka bir mitolojik metne göre ise orion'un ölümü şöyle olur: diana, orion'a derin sevgi ve saygı beslemektedir. hatta bir ara evlenecekleri bile söylenir. diana'nın abisi apollo (okçu tanrı ) bir gün denizin üzerindeki siyah bir şeyi göst erek diana'dan ona nişan almasını ister. diana vurur ve vurduğu orion'un su üzerindeki başıdır. dalgalar orion'u kıyıya çıkardığında diana hatasını anlar ve orion'u yıldızlar arasında bir yere koyar. köpeklerini de arkasına ...
    Tümünü Göster
    ···
  3. 4.
    0
    yararsız ve umutsuz çabadan daha korkunç bir ceza olmadığını düşünmüşlerdi, o kadar haksız da sayılmazlardı. homeros'a bakılırsa, sisyphos ölümlülerin en bilgesi, en uyanığıydı. başka bir söylentiye göre de haydutluğa eğilim gösteriyordu. ben bunda bir çelişki görmüyorum. ruhlar dünyasının yararsız işçisi olmasına yol açan nedenler konusunda kanılar farklı.i̇lkin tanrıları biraz hafife alması başına kakılıyor. onların gizlerini açığa vurmuştu. jüpiter, asope' un kızı egine' yi kaçırır. kızın babası bu kayboluşa şaşar, sisyphos' a dert yanar. bu kaçırmayı bilen sisyphos, korent kalesine su vermesi koşuluyla asope' a bilgi vereceğini söyler. suyu tanrıların öfkesine rağmen yeğ tutmuştur. ruhlar ülkesinde bundan dolayı cezalandırılır. homeros bize sisyphos'un ölüm'ü zincire vurduğunu da anlatır. pluton ülkesini ıssız ve sessiz görmeye katlanamaz. savaş tanrısını yollar, o da ölüm' ü kendisini yenenin elinden kurtarır. sisyphos' un ölmek üzereyken, önlemsizlik edip karısının aşkını denemek istediği de söylenir. cesedini alanın ortasına atmasını ister. sisyphos kendisini ruhlar ülkesinde bulur ve burada insan aşkına öylesine karşıt olan bu söz dinlemeye kızar, karısını cezalandırmak üzere yeryüzüne dönmek için pluton' dan izin alır. ama bu dünya' nın yüzünü yeniden görünce, suyu ve güneşi, sıcak taşları ve denizi tadınca, ruhlar ülkesinin karanlığına dönmek istemez artık. çağırmalar, öfkeler, gözdağları, hepsi boşa gider. daha birçok yıllar, körfezin eğrisi, pırıl pırıl deniz ve yeryüzünün gülümsemeleri karşısında yaşar. tanrıların bir karar vermesi gerekmektedir. mercure gelip pervasızın yakasına yapışır, sevinçlerinden kopararak zorla ruhlar ülkesine zütürür onu, burada kayası hazırdır. sisyphos' un absürt kahraman olduğu şimdiden anlaşılmıştır. tutkularıyla olduğu kadar sıkıntısıyla da absürtdür. tanrıları hor görmesi, ölüme kin duyması, yaşam tutkusu, tüm varlığı, hiçbir şeyi bitirmemeye yönelttiği bu anlatılmaz işkenceye mal olur. yeryüzünün tutkuları için ödenmesi gereken pahadır bu. ruhlar ülkesindeki sisyphos konusunda hiçbir şey söylenmez bize. söylenenler imge gücümüzle canlandırılmak için yaratılmıştır. burada yalnız kocaman taşı kaldırmak, yuvarlamak, yüz kez yeniden başlanan bir yokuşu tırmanmasını söylemek için gerilmiş bedenin tüm çabası görülür; kırışmış yüz, taşa bastırılmış yanak, balçık kaplı kitleyi yüklenen bir omzun, onu indiren bir ayağın desteği, kollarla yeniden toparlama, toprağa batmış iki elin tümüyle insansı güveni görülür. göksüz uzamla, derinlikten yoksun zamanla ölçülen bu uzun çabanın en sonunda, amaca ulaşılmıştır. sisyphos o zaman taşın birkaç saniyede bu aşağı dünyaya inişine bakar, yeniden tepelere doğru çıkarmak gerekecektir onu. gene ovaya iner. sisyphos bu dönüş, bu duruş sırasında ilgilendirir beni. böylesine taşlarla didinen bir yüz, taşın kendisidir şimdiden! bu adamın ağır ama eşit adımlarla sonunu göremeyeceği sıkıntıya doğru inişi gözlerimin önüne geliyor. bu saat, bir soluk alışı andıran, tıpkı yıkımı gibi şaşmaz bir biçimde geri gelen bu saat, bilincin saatidir. tepelerden ayrıldığı, yavaş yavaş tanrıların inlerine doğru gömüldüğü saniyelerinin her birinde, yazgısının üstündedir. kayasından daha güçlüdür.bu söylen 'trajik'se, kahraman bilinçli olduğu içindir. gerçekten de, her adımda başarma umuduyla desteklenseydi, neden kederli olacaktı? bugünün işçisi yaşdıbının tüm günlerinde aynı işlerde çalışır, bu yazgı da absürtlükte bundan aşağı kalmaz. ama ancak bilinçli olduğu ender anlarda 'trajik'tir. sisyphos, tanrıların paryası, güçsüz ve ayaklanmış sisyphos, düşkün durumunun tüm enginliğini bilir: inişi sırasında bunu düşünür. bunalımını oluşturan açık görüşlülük aynı zamanda yengisini de tüketir. horgörünün aşamadığı yazgı yoktur. kimi günlerde dönüş böyle acı içinde geçiyorsa, sevinç içinde de geçebilir. bu sözcük fazla değil. gene sisyphos' u kayasına dönerken getiriyorum gözlerimin önüne, acı başlangıçtaydı. yeryüzünün görüntüleri usa fazla takıldığı zaman, insanın yüreğinde keder yükselir: kayanın yengisidir bu, kayanın ta kendisidir. bunlar da bizim gethsemani gecelerimizdir. ama ezici gerçekler tanındılar mı yok olurlar. böylece oidipus da ilkin yazgıya bilmeden boyun eğer. bildiği andan sonra, trajedyası başlar. ama aynı anda, kör ve umutsuz durumda, kendisini dünyaya bağlayan tek elin bir genç kızın eli olduğunu anlar. ölçüsüz bir söz çınlar o zaman: 'bunca acı deneyimime karşın, ilerlemiş yaşım ve ruh büyüklüğüm her şeyin iyi olduğu yargısına zütürüyor beni. dostoyevski'nin kirilov' u gibi sofokles' in oidipus' u da absürt yenginin formülünü verir böylece.i̇lkçağ bilgeliği çağdaş kahramanlıkla birleşir.bir mutluluk kitabı yazma isteğine kapılmadıkça, absürdü bulamaz insan. 'daha neler! böylesine dar yollardan mı.. ama bir tek dünya var yalnızca. mutluluk ve absürt aynı yeryüzünün iki oğlu. birbirlerinden ayrılamazlar. yanlışlık mutluluğun ille de absürdün bulunuşundan doğduğunu söylemek olur. 'her şeyin iyi olduğu yargısına varıyorum,' der oidipus, bu söz kutsaldır. i̇nsanın vahşi ve sinirli evreninde çınlar. her şeyin tükenmediğini, tüketilmediğini öğretir. bu dünyaya doyumsuzluğumuz ve yararsız acılardan hoşlanmamız yüzünden gelmiş bir tanrıyı kovar bu dünyadan. yazgıyı bir insan işi yapar, insanlar arasında sonuçlandırılacak bir işe dönüştürür. sisyphos' un tüm sessiz sevinci buradadır: yazgısı kendisinindir. kayası kendi nesnesidir. aynı biçimde, absürt insan da sıkıntısı üzerinde gözleme başladığı zaman, tüm putları susturur. birdenbire sessizliğine bırakılmış evrende, yeryüzünün binlerce hafif, hayran sesi yükselir. bilinçsiz ve gizli seslenişler, tüm yüzlerin çağrıları, bunlar işin kaçınılmaz ters yüzü ve yenginin pahasıdır. gölgesiz güneş yoktur. ve geceyi tanımak gerektir. absürt insan evet der, çabası hiç dinmeyecektir artık. kişisel bir yazgı varsa, üstün alınyazısı yoktur, hiç değilse tek bir alınyazısı vardır, onu da kaçınılmaz bulur ve küçümser. gerisine gelince, günlerini istediği gibi geçireceğini bilir.i̇nsanın kendi yaşdıbına yöneldiği bu yüce anda, sisyphos, kayasına dönerken, kendisince yaratılan, belleğinin bakışı altında birleşen, hemen sonra da ölümüyle kapanan yazgısı olan bu bağımsız eylemler dizisini seyreder. böylece, insansal olan her şeyin tümüyle insan kaynaklı olduğunu gösterir, görmek isteyen ve karanlığın sonu olmadığını bilen kördür, hep yürümektedir. kaya hala yuvarlanır durur. sisyphos'u dağın eteğinde bırakıyorum! kişi yükünü eninde sonunda bulur. ama sisyphos tanrıları yadsıyan ve kayaları kaldıran üstün sadıklığı öğretir. o da her şeyin iyi olduğu yargısına varır. bundan böyle, efendisiz olan bu evren ona ne kısır görünür, ne de değersiz. bu taşın ufacık parçalarının her biri, bu karanlık dağın her madensel parıltısı, tek başına bir dünya oluşturur. tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insan yüreğini doldurmaya yeter. sisyphos'u mutlu olarak tasarlamak gere
    Tümünü Göster
    ···
  4. 5.
    0
    yansıbilim alanında, şiddet ve saldırganlık konusunda yüzlerce çalışma bulunmakta. özel olarak yalnızca bu konulardaki çalışmalara yer veren dergiler bulunmakta. doğaldır ki, bu çalışmaların kapsamlı bir değerlendirimi, bir dergi uzunluğundan bile taşar. burada olabildiğince anaçizgileri vermeye çalışalım.

    ‘yansıbilimsel şiddet ve saldırganlık kuramı’ olarak adlandırılabilecek ilk kuram, freud’un kurucusu olduğu yansıçözümleyimsel (pgibanalitik) okuldan geldi. i̇nsanı, fizik biliminden etkilenerek, bir enerji haznesi olarak gören genç freud, insanın doğuştan getirdiği iki temel içgüdünün olduğunu ileri sürüyordu: eşeysellik (cinsellik) ve saldırganlık. çocuk, doğduğunda, bu iki içgüdü, dışavurulması kaçınılmaz olan karanlık güçler olarak ortaya çıkıyor; bu iki kaynak-enerjinin dışsallaştırılma yolları, ‘çocuğun kişisel tarihi’ olarak adlandırabileceğimiz özel yaşantılar toplamı tarafından belirleniyordu. kimisi, saldırganlığını sporcu olarak dışavururken, kimileri kasap, kimileri, cerrah, kimileri de asker olabiliyordu. elbette, insan yavrusu, genel toplumun onaylamadığı dışavurum yollarına da başvuruyordu: adam öldürebiliyor ya da ‘eşkıya’ olabiliyordu.

    genç freud’dan bayrağı devralan yaşlı freud, eşeysellik ve saldırganlık içgüdülerini genelleyip yaşam ve ölüm içgüdülerinden sözetmeye başladı. freud’a göre, insanda yapıcı ve yıkıcı iki içgüdü vardı. şiddet ve saldırganlığın kökleri de bu yıkıcı yöne dayandırılır.

    dolayısıyla, freud’a göre, insan, kaçınılmaz olarak, doğuşu gereği, saldırgandır. ancak, insanın bu saldırganlığını olumlu biçimlerde dışavurması, bireysel tarihe ve toplumsal koşullara dayanmaktadır. demek ki, freud’çu yaklaşımda, insanın saldırgan doğasının yıkıcılığının uysallaştırılması olanaklıdır. zaten freud, bütün bir uygarlık kavrdıbını insan doğasında varolan yıkıcılığın ‘ehlileştirilmesi’ üzerinden tanımlamaya yönelmiştir.

    yansıçözümleyimsel yaklaşıma koşut olarak, ayaktopu karşılaşmalarına toplumda bu kadar çok önem verilmesine iki türlü bakılabilir: birinci yaklaşım, verilen değerin gereksiz ve usdışı olduğuna vurgu yapıp insanların ilgisinin, sözgelimi, dünya kupası yerine, bilimcilerin, sanatçıların ve düşünürlerin başarılarına kaydırılması ve bunların kutlanmasına yönlendirilmesi gerektiğini ileri sürer. i̇kinci yaklaşım ise, saldırganlığı insanda doğal bir veri olarak kabul edip “cinayet oranları yükseleceğine, insanlar, spora duygusal ve düşünsel yatırım yapsınlar daha iyi. zaten, spora ilginin bu kadar yüksek olması, saldırganlığın ya da genelde yıkıcılığın insanın doğasındaki yeriyle açıklanabilir” demektedirler.

    freud’un yaklaşımı, toplumsal koşulları, tek tek insanlardaki yıkıcılığın kipleyicisi (moderator) olarak görse de, saldırganlığı birey üzerinden temellendiriyor ve yıkıcılığın bir gizilgüç olarak kaçınılmaz olduğunu söylüyor. bunun tersi bir yaklaşım, yansıbilim alanı dışından, lenin’in sömürgecilik kuramından ve lenin’in esinlendiği marksçı kuramdan geliyor. bu yaklaşıma göre, saldırganlık ve genel olarak, savaşlar, kaçınılmaz değildir. savaşlar, sömürgecilik çağında, pazar paylaşımı kavgasından ileri gelir. sermaye düzeninin ortadan kalktığı bir dünyada, önce toplumsalcı sonra ortaklamacı düzenin kurulmasıyla, insanların kan dökmesi için bir neden kalmayacaktır. dikkat edilirse, bu yaklaşım, kurumsal düzeyde bir yaklaşım, tek tek bireylere ilişkin değil.

    freud ve lenin karşıtlığı, günümüz savaşlarının açıklanmasında da karşımıza çıkıyor: amerikalı araştırmacıların çoğu, savaşları, savaşı başlatanların kişiliğiyle, oradan da çocukluk yaşantılarıyla ilişkilendiriyor. şöyle ki, “hitler, hasta; stalin, deli; bush, kan dökme meraklısı; çünkü çocukluklarında şöyle şöyle olaylar yaşamışlar” deniyor. bu tür bakışlar, çok sayıda yandaş toplasa da, son derece yetersiz: hitler’i başa getiren toplumsal koşullar ve hitler’in kolu bacağı olmuş nazi kadrolar gözardı edilmektedir. freud, gerçekte, toplumsal koşulları yıkıcılığın kipleyicisi olarak görmekle, bu tür bireysel açıklamaları geri çevirmiştir.

    leninci yaklaşımları andıran bakışlar, saldırganlığı açıklamak için, çeşitli toplumsal değişkenlere bakmışlar; bunların saldırganlığa etkisini ele almışlardır.

    freud’un kullandığı yöntemler ve kurdıbının fazla putkırıcı olması nedeniyle, akademik dünyadan aforoz edilmesi sonucu, akademik yansıbilim, önemli bir açıklama gücünden, yansıçözümleyimsel açıklamalardan yoksun kaldı. bunun yerine, yansıçözümleyimden beslenen ama onu anmayan toplumsal yaklaşımlar ortaya çıktı. bunlardan biri olan engellenme kuramı, insanların şiddete başvurmasını engellenmişlik duygusuna dayandırırlar. buna en ünlü örnek, trafikteki saldırganlıktır: yolda sıkışıklık nedeniyle tutsak edilen insanların saldırganlaşması, oldukça olasıdır. ancak, bu tür bir-taşkını (monomaniac) yaklaşımlardan, yani herşeyi tek bir değişkenle açıkladığını ileri süren yaklaşımlardan kuşku duymak gerekir. yaşam, bir değişkenli kipçiklerden (model) taşacak karmaşıklıkta bir dizge sunmaktadır. trafikte bekleyenlerin hepsi de saldırgan olmadığına göre, başka değişkenlerin de saldırganlığın dışavurumuna katkıda bulunduğunu çıkarsayabiliriz.

    bu öneriyi siyasal şiddete de elbette uyarlayabiliriz: kendini siyasal olarak dışavurabilecekleri alanların yaratılmadığı toplumlar, şiddete başvurmaktadır. yine şerh koyalım: bu tür toplumlardan kimisi, şiddete başvururken; kimisi başvurmuyor. siyasal şiddeti de, tek başına engellenmeyle açıklayamıyoruz. yıkıcılığın toplumca kabul edilen dışavurumlarındaki değişmeleri incelemekte yarar var: sözgelimi, vietnam’ın amerika’ya karşı verdiği bağımsızlık savaşında, vietnam toplumunun şiddete bakışı değişmiştir. i̇nsanlar, sporcu, cerrah ya da kasap olabileceklerken, gerilla olmuşlardır. bu da, o koşullarda oldukça doğaldır.

    baskın olan yaklaşımların büyük bir yanılgısı, intihar bombacılarını ve filistin’deki ve irak’taki direnişçileri ‘terörist’ olarak adlandırıp bunları hastalıklı kişilikler olarak görüp tanı koymaya kalkmalarıdır. bu yaklaşımlar, bir insanın asker olmasıyla intihar bombacısı olmasının aynı altyapıyı paylaştığını görememektedirler. i̇ki durumda da, yaşamak için başka bir seçeneği kalmamış yoksul insanlar savaşmakta ve savaşımları, ‘vatan sevgisi’ ve benzeri kutsal olduğu savlanan değerler üzerinden gerekçelendirilmektedir. dolayısıyla, intihar bombacılarını üreten toplumsal yapı, askerleri üreten toplumsal yapı anlaşılmadan kapsamlı bir değerlendirmeden geçirilemez.

    aynı biçimde, saldırganlık incelenirken, ‘belirginlik yanlışı’na (error of salience) düşülmemelidir. saldırgan insanlar, yaşantısal anlamda daha belirgin diye, saldırgan olmayan insanların da incelenmesinden geri durulmamalıdır. saldırırlık kadar saldırmazlık da ele alınmalıdır. dolayısıyla, içinde bulunduğumuz küresel adaletsizlik çağında, neden kimi insanların savaş karşıtı olduğunu neden kimi insanların barış karşıtı olduğunu incelemek, önemli bir gündem maddesi olarak önümüzde durmaktadır.

    burada ele aldığımız noktaları açmak ne yazık ki kısa bir yazıda olanaklı görünmüyor. bulanık da olsa bir resim çizebildiysek ne mu
    Tümünü Göster
    ···
  5. 6.
    +1
    ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme!
    ···
  6. 7.
    0
    ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt
    ···
  7. 8.
    0
    özet geçin binler
    ···
  8. 9.
    0
    türkiyeli hukuk insanları için inanması güç olabilir ama yapay hukuk alanı, artık, yapay zeka çalışmalarının klagib alanlarından biri olarak görülüyor. alandaki en saygın yayın uzvu olan yapay zeka (artificial intelligence) dergisi, kasım 2003 sayısını tümüyle yapay hukuk’a ayırırken; alana özgü bir dergi olarak çıkış yapan yapay zeka ve hukuk (artificial intelligence and law) dergisi de yapay hukuk çalışmalarına ivme kazandırıyor.


    yapay hukuk çalışmalarının 30-40 yıllık bir tarihi var. bu tarihte, 1971’de norveç bilgisayar ve hukuk özeği’nin kurulması; ardından 1978’de, carole hafner’in çığır açan doktora tezinin tamamlanması; 1981’le birlikte robert kowalski’nin daha sonra en yaygın yapay zeka dili olacak prolog dilinde, britanya yasalarını modelleme çalışmaları gibi altbaşlıklara rastlanmaktadır. 1980’lere dek, yargılama süreci, kuralların örneklere uygulanması olarak görülürken, 1980’lerde kevin ashley’in doktora tezi ile birlikte, ‘davaya dayalı uslamlama’ yaklaşımı kabul görmeye başladı. bu, benzetmeli (analojik) düşünmenin, yapay hukuk alanındaki kılgısal (teknik) adıydı. 1985’te harvard hukuk okulu’nda başlatılan yapay zeka ve hukuksal uslamlama seminerlerini, diğer üniversitelerdeki benzer başlıklı seminerler izledi. aynı yıl, yapay hukuk alanında çalışmak üzere hollanda ve japonya’da araştırma kurumları oluşturuldu. 1987’de ilk uluslararası yapay zeka ve hukuk konferansı düzenlendi. bu iki yıllık konferansların ikincisinde, bir uluslararası oluşuma gidilmesi kararının alınmasının ardından, 1991’de uluslararası yapay zeka ve hukuk derneği kuruldu. 1992’de ise, yapay zeka ve hukuk dergisi yayınlanmaya başladı. öte yandan, hollandalı araştırmacılar da, 1988’den başlayarak, ‘jurix konferansı’ başlığı altında yıllık toplantılar yaparak bilişim ve hukuk konusuna odaklandılar. 1988’de amerikan yapay zeka derneği, yapay hukuk için ayrı bir altöbek açtı. 1990’larda dikkat çekici bir gelişme, avustralya’da, avustralasya hukuksal bilişim kurumu’nun oluşturulması idi.

    yapay hukuk izlencelerine örnek vermek gerekirse, kevin ashley’in geliştirdiği hypo, ticaret sırları yasası’nında tarafların ileri sürebilecekleri görüş ve tartışmaları modellemektedir. vincent aleven’in geliştirdiği cato dizgesi ise, hukuk öğrencilerine, davaya dayalı uslamlama yapmayı öğretmektedir.

    bu çalışmaların dikkat çekici bir yönü, kimi izlence (program) ve bulguların diğer uslamlama alanlarına genellenebiliyor olması; kimilerinin ise, alana özgü bulgular olarak karşımıza çıkmasıdır. yapay hukuk izlencelerinde kullanılan mantıklar farklıdır: zorunlulukları ve izinleri simgeselleştirmeyi olanaklı kılan ödevler mantığı (deontic logic) yanında, hukuksal süreçlerdeki süreç boyu yaşanan değişimleri yansıtabilmek için, tekdüze olmayan mantık (nonmonotonic logic) ve kaldırılabilir mantıktan (defeasible logic) yararlanılmaktadır.

    yapay hukuk çalışmaları, daha önceki yapay zeka çalışmalarının ekgiblerini gözler önüne serme noktasında önemli bir turnusol kağıdı işlevi görmektedir (rissland, ashley, & loui, 2003): özelde yapay zeka ve genelde bilişsel bilimler ve bilişim bilimleri alanları, yapay hukuk çalışmalarına, benzetmeli düşünmenin altyapısını ve çeşitli uygulamalarını borçludur.

    benzetmeli düşünme

    benzetmeli düşünme, bir eyleyicinin (agent) en az iki dizge (sistem) arasında bir biçimde ilişki kurmasıdır. ancak, böyle bir tanım, genel olduğundan, oldukça yüzeysel kalıyor: herhangi iki dizge arasında elbette ilişki kurulabilir. öte yandan, daha olası ve daha az olası eşleştirmeler vardır. demek ki, benzetme sürecinin birtakım kısıtlamaları vardır. bu kısıtlamalarla ilgili iki kuram (ve bunlara dayalı iki bilgisayar modeli) ortaya atılmıştır: holyoak, & thagard (1995; 1990)’ın kuramında, üç kısıtlama vardır. bunlar, yapısal tutarlılık, anlamsal benzerlik ve niyettir. ‘yapısal tutarlılık’la kastedilen, yapıların birbirlerine ne kadar uyduğudur. örneğin, aşağıdaki ilk iki tümcenin, bir sonraki çiftle karşılaştırıldığında, benzetilmeleri daha olasıdır:

    t1) suçlu bulunmuştur.
    t2) suçsuz bulunmuştur.

    t3) suçluluğu sabit olup para cezasına çarptırılmasına…
    t4) müvekkilime yönelik suçlamalar yersizdir.

    anlamsal benzerlik, iki dizgenin birbirleriyle anlamca benzerliklerinin olmasıdır. niyet öğesi ise, son derece önemlidir. yapılan bilgisayar modellemesi çalışmalarında, niyet belirtilmediğinde, izlencenin beklenmedik ve dolayısıyla daha az olası benzetmeleri gerçekleştirdiği görülmüştür. örneğin, körfez paylaşım savaşı’nda insanlar, aşağıda iki benzetme seçeneğinden birine bağlı kalırken; izlence, üçüncü seçeneği ortaya atabilmektedir:

    b1) almanya: polonya :: irak: kuveyt (açıklama: irak, almanya’ya benziyor; aynı almanya’nın polonya’yı işgali gibi, kuveyt’i işgal etti. amerika, müdahale etmezse, irak, başka yerleri de işgal eder ve 3. dünya savaşı başlar).

    b2) amerika: vietnam :: amerika: irak (açıklama: amerika, vietnam’da nasıl batağa saplandıysa, irak’ta da öyle olacak. amerika, irak’a girmesin, yenilecek.)

    b3) amerika: irak :: çin: tibet (açıklama: ???)

    oysa, izlenceye, benzetmenin niyetinin amerika’nın irak’a müdahale edip etmemesi olduğu girilseydi, izlence, daha olası yanıtlar verebilirdi.

    buna karşılık, keane (1990a; 1990b)’ın parça parça benzetme modeli, bu üç kısıtlamaya üç tane daha eklemektedir: çalışan bellek kısıtlaması, denetleme ve doğrulama kısıtlaması. bu modelde, çalışan bellek kısıtlaması vardır çünkü insan, sonsuz bir bellek gücüne sahip değildir. sözgelimi, aynı anda 10 dizge arasındaki benzerlikler arayamaz. i̇kinci olarak, benzetme süreci, hızlı, ancak adım adım olur (denetleme). son olarak, benzetme sürecinde, insan, bir yandan, benzetmenin doğru olup olmadığına bakar.

    i̇lk bakışta, benzetmeli düşüncenin, yapay hukuk alanı tanıtılırken ele alınması, şaşırtıcı, hatta yanıltıcı gelebilir. ancak, büyük bilişsel bilimci hofstadter (2001) başta olmak üzere bir çok araştırmacı (goswami, 2001; holyoak, gentner, & kokinov, 2001; mitchell, 1993) benzetmeli düşünmeyi düşünme türlerinden yalnızca biri olarak görenlere karşı çıkarak, benzetmeli düşünmenin her düşünmede var olduğunu ve her tür sorun çözme etkinliğinde, yaşamsal önemde olduğunu belirtmektedir. konuşmak bile, tek başına, bir benzetmeli düşünce örneğidir. bir durumu anlatırken, daha önce benzer durumlarda kullanılan sözcüklere benzer sözcükler kullanırız. bir söz dağarımız (lexicon) vardır ve söz dağarından, uygun sözcükleri seçeriz. daha genel bir ölçekte, bir kaynak belleğimiz vardır; bir de, çalışan belleğimiz vardır. bir soru çözerken, soru, çalışan belleğimizde, çeşitli bilişsel birimleri tetikler; milisaniyelik bir sürede, kaynak belleğimizden veri alıp çalışan belleğimizde bu veriyi kullanarak, soruyu çözmeye çalışırız.

    hukuksal süreçler, kuşkusuz, bundan farklı değildir: yasalar vardır, dava vardır ve hukuk insanı, davanın hangi yasaya bağlı olduğunu düşünmek yanında; bir de ve belki de daha fazla, benzer davalarda alınan kararları (bu ilke, ‘stare decisis’ olarak adlandırılmaktadır) düşünür.
    Tümünü Göster
    ···
  9. 10.
    0
    yapay hukuk’un hedefleri
    yapılan çalışmalarda, yapay hukuk’un dört hedefi olduğu görülmektedir (gezgin, 2003/2546):
    1) eğitsel hedef: hukuk öğrencilerini nasıl eğitebiliriz? birçok meslek alanında eğitime bakıldığında, son çeyrek yüzyılda çığır açıcı bir gelişmenin eğitimde yansılamaların (simülasyon) kullanılması olduğu görülmektedir. sözgelimi, pilot eğitiminde, sanal uçuşlar, büyük ağırlık kazanmıştır. i̇lerleyen yıllarda, yansılamanın meslek eğitimindeki ağırlığının hukuk da içinde olmak üzere toplumsal bilim alanlarında da duyumsanacağı beklenmektedir.

    2) hukuk süreçlerini yansılayabilmek: hukukçular nasıl karar almaktadırlar? yapay hukuk, bu soruyu yanıtlamakta, geleneksel hukuk yaklaşımlarına önemli bir bağlaşık olma gizilgücüne (potansiyel) sahiptir. bu tür yaklaşımlar, bilişsel bilimlerde önemli gelişmelere yolaçmıştır: satranç örneğini ele alalım. felsefeciler, satranç ustalığının genel ussallıkla ilişkileri üzerine kuramsal açılımlar getirmiş; yansıbilimciler (pgibolog) ise, bellek gibi çeşitli değişkenleri değişimleyerek (manipülasyon), çeşitli bulgular elde etmişlerdir. bilgisayısal (computational) yaklaşımlar ise, bu bulguların doğruluğunu sınamak için, ‘bilişsel mimarlık’ olarak adlandırılan bilişsel modelleme izlenceleri ile, satranç ustalığına ilişkin modellemeler yapmışlardır. yapay hukuk, henüz bu alanda, kapsamlı çalışmalar gerçekleştirmiş değildir. ancak, yukarıda belirtildiği gibi, böyle bir gizilgüce sahiptir. satranç ustalarını modelleyebildiğimiz gibi, hukuk insanı tiplemeleri çıkartıp bunları bilişsel modelleme izlenceleriyle yansılamak, belki de olanaklı olacaktır.

    3) hukuksal süreçlerin sonuçlarını öngörebilmek: bir davadan ne sonuç çıkarılabileceği öngörülebilir mi? bilişsel modelleme yaklaşımı geliştikçe, olumlu bir yanıta yaklaşılabilecek.

    4) yapay hukukçular: uzak bir hedef ise, davalara yapay hukukçuların bakabilmesidir. hukuk süreçleri modellenebilir süreçlerse, çeşitli hukuk alanlarında, yapay hukukçular, ilk evrede karar verip gerisini insan hukukçulara bırakabilirler. i̇lk bakışta, bilim-kurgu korkunçluğunda gelse de, yapay hukukçular, çeşitli nedenlerle, insan hukukçulardan daha üstün olabilirler: duygularını kararlarına katmazlar. konu, yasaları uygulamaksa, veritabanları ve bellekleri, daha güçlüdür. elbette, yapay hukukçuluk kavramı, oldukça tartışmalıdır. yapay hukuk alanında çalışanların neredeyse hiçbiri, dördüncü hedefi açıkça savunmamaktadır (rissland, ashley, & loui, 2003). ancak, bu konuda tartışmaların olması bile, en azından şimdilik, ileri bir adımdır.

    bu hedeflere, daha bilişimsel bir hedef de eklenebilir: bütün hukuksal belgelerin bulunabileceği ve hızlı işlemleme yeteneğine sahip veritabanları yaratabilmek. bu hedef, büyük oranda gerçekleşmiştir.

    yapay zeka ve hukuk buluşmasının altında, üç önemli nokta yatmaktadır: birincisi, modellemelerde, gizli gündemler, açıkça yazılmadığında; izlence, beklenen sonuçları vermemektedir (gezgin, 2003). dolayısıyla, hukuk modelleri, alınan kararların yasaların ve onların yorumlarının mı yoksa gizli gündemler türü karanlık nedenlerin mi bir ürünü olduğunu göstermek için, etkili bir ölçüt olarak ortaya çıkmaktadır (bkz. gezgin, 2004).

    i̇kincisi, hukuk, gizemli bir etkinlik alanı değildir. yasaların varlığının yanısıra, hukuksal süreçler, kalıp-yargılama (stereotyping) ve örüntü (pattern) olarak değerlendirilebilecek çeşitli düzenliliklere sahiptir (rissland, ashley, & loui, 2003).

    üçüncüsü, kowalski’nin britanya yasasını modelleme çabasında, insan hukukçuların kısıtlılıkları nedeniyle gözden kaçırdıkları yasalar arası çelişkileri saptamakta, hukuk modellemelerin işe yarayabileceği gözler önüne serilmiştir.

    bu yazıda, yapay hukuk alanını kısaca tanıtmaya çalıştık. bilişim ve hukuk köşesinde, önerileriniz doğrultusunda, geleceğin hukuku üzerine düşünmeyi ve düşündürmeyi sürdürece
    Tümünü Göster
    ···
  10. 11.
    0
    ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt
    ···
  11. 12.
    0
    ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt
    ···
  12. 13.
    0
    ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt
    ···
  13. 14.
    0
    ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt
    ···
  14. 15.
    0
    Düşünce nedir sorusuna; diyalektik ve tarihsel materyalist açıdan bir açılım..

    maddeye an vermek, onu an-lamak;
    düşünceyi, toplumsal üretimin gerçekleştirilmesi sürecinde; nesnel doğadan yansıyan tüm nesnel gerçekliğin, insan beynindeki tüm faaliyetleri olarak tanımlayabiliriz.

    i̇nsanın düşüncesi; toplumsal emeğin yaratımı sürecinde, herhangi bir nesneye 'an' verilmesiyle başlar ve o nesnenin, başka nesnelere verilecek olan an-larla bağıntısı kurularak, yani an-lanmasıyla gelişir.
    bu noktada diyebiliriz ki; nesne ve düşünce bir an-da var olur. ancak, bu bir an-da var oluş, nesne ve düşünceyi parmenides’in dediği gibi, bir ve aynı şey yapmaz ve nesnenin düşünceden önce var olduğunu ötelemez.
    an verilecek nesne olmazsa, an verme eylemi gerçekleşemez. kaldı ki, an veren yetenek, kendisi de bir nesne olan beynin bir yeteneğidir. marx’ın “beyinsiz düşünce olmaz” diyerek ortaya koyduğu temel gerçeklik tam bu noktaya dikkat çeker.

    duyu uyarımlarının alıcısı olan beyin, sinir sisteminin merkezidir. i̇nsanın düşünsel ve bedensel faaliyetlerinin tümünün yönetimini beyin gerçekleştirir. doğanın bir ürünü olan omurgalı hayvan, beyninin gelişimi sonucunda insanlaşmıştır. beynin gelişmesi, el, dil diyalektiğiyle gerçekleşmiştir. hayvansal doğanın, değişik yaşam koşullarına uyum sağlama zorunluluğundan oluşan beyin; işlevsel yeteneklerin çoğalması ve ilerlemesiyle insanlaşmıştır.
    düşünme eylemi ve düşüncenin kendisi, insanın organsal yapısı içinde gelişen beynin fonksiyonudur. doğa tarihinin belli bir aşamasında meydana gelen ve yine belli bir aşamasında gelişip düşünebilen beyin; doğaya göre ikincil bir durumdadır ve doğadan önce düşünebilen bir beynin varlığından söz etmek hayalcilikten öte saçmacılıktır.

    düşünme ve düşünce sadece insana özgü bir şeydir. çünkü insanın yarattığı aletler doğada bulunmaz. bununla birlikte, insandan başka, alet üreterek doğayı değiştirebilen başka bir canlı da yoktur. i̇nsan organizmasında ise beyinden başka bir düşünme organı yoktur. burada bir ayrıntı olarak dokunulması gereken nokta şudur ki, beyin bir düşünme organı olmasına karşın, tek başına en küçük bir düşünceyi oluşturamaz.
    düşünceyi oluşturan, beyinde toplanan, sinirler aracılığıyla dış dünyadan gelen ve beyinde yansıyan işlemlerdir. düşünce, doğanın; eş deyişle nesnel gerçeğin bir yansısıdır.

    antikçağ atomcuları, demokritos ve epikuros, düşüncenin, nesnelerden yayılan atomların yarattığı duyumlardan oluşan imgeler olduğunu düşünmüşlerdi. 'eidola'lar (imge-suret) cisimlerden sürekli kopuyor ve duyular içine akıyor ve bu kopmalardan dolayı yiten atomlar geri dönmedikleri için nesneler eskiyordu..
    atomların oluşturduğu varsayılan bu imgelere yaklaşık bir anlayışla platon idea adını verdi. platon’un idea kavrdıbına yüklediği anlam, insanların yüzyıllar boyu boş inançlar peşinden koşmasına neden oldu.
    platon’a göre idea, yani düşünce, tüm nesnelerin özü ve ilk örnekleridir. nesnelerin zaman içinde yok olup gitmeleri, gerçek olmadıklarının kanıtıdır. düşünce asıl gerçekliktir ve asla kaybolmaz. güzel olarak değerlendirilen herhangi bir nesne zaman içinde yok olup gider, ama güzel düşüncesi her zaman varlığını sürdürür. platon’un nesneyi gelip geçici, düşünceyi nesnenin belirleyicisi saydığı bu anlayışı, elbette ki içinde yaşamış bulunduğu köleci toplum biçiminin, topluma egemen güçlerinin platon’dan yansımasıydı. ustasının idea anlayışını eleştiren aristoteles, idea kavrdıbının yerine biçim kavrdıbını koyarak, gerçekte platon idealizmini geliştirdi.

    düşünce, hiçbir zaman düşünen varlıktan başka bir şey olamayacağı için ve toplumsal üretim süreçlerinin bir yansıması olması bakımından, toplumsal üretim düzeninden ayrı değerlendirilemez.
    toplumsal üretimin gerçekleşmediği bir doğada düşünce var olamaz. düşünceyi yaratan şey, insanın toplumsal eylemidir. i̇nsanın nesnel yanının ortaya koyduğu eylemlilik, onda öznel bir yansıma yaratır ki; düşünce bu nesnel eylemin bir sonucu olarak belirir. düşünce eylemden gelir ve yine eyleme dönerek eylemde somutlanır. somutlandığı oranda da eylemi etkiler ve geliştirir.

    bir köle, (ya da ezilen) köle gibi düşündüğü için köle olmaz, köle olduğu düşüncesini, kölece sürdürdüğü yaşam koşullarından öğrenir. kendisine dayatılan kölece yaşam koşullarını an-lamak, (ki, an- lamak eyleme geçmektir) onu özgürlük mücadelesine yönlendirir. bu karşılıklı düşünce-eylem diyalektik hareketidir.
    i̇nsan doğanın bir ürünüdür, düşünce ve bilinç de, insan beyninin ürünleridir. düşünce nesnel gerçekliğin bir yansımasıdır, ancak bu yansıma, yalnızca kendisiyle sınırlı pasif bir yansımayı değil, nesnel gerçekliği yeniden üreten aktif bir yansımayı dile getirir.

    düşünce, nesnel gerçeklikten yansıyan gereçlerle, sözcükler, kavramlar, yargılar, teoriler oluşturur. bunların aracılığıyla, duyu organlarıyla algılayamayacağı olgu ve olayların analizlerini ve sentezlerini gerçekleştirir. gerçekleşen bu sözcük, kavram, yargı ve teoriler izlenebilir olgu ve olaylarla doğrudan bağlı olmayabilirler. örneğin adam düşüncesi, doğadaki insanlardan yansımış olmasına rağmen belli bir insana denk düşmez. bu nedenle, sözcük, kavram. yargı ve teorilerin, yani düşünce ürünlerinin göreli bir bağımsızlıkları vardır. bu göreli bağımsızlık, pratikle denetlenmediği zaman düşünceyi gerçeklerden koparabilir. düşünce maddi bir doğanın yansıması olmasına rağmen, yalnızca maddeye indirgenemez. nasıl ki çocuk anneye indirgenemezse, düşünce de maddeye indirgenemez.
    i̇nsanın maddi yaşdıbının yeniden üretimi sürecinde, nesnelerle kurduğu ilişkilerin bir yansıması olan düşünce, bu ilişkilerin bağıntılarının kavranmaya başlanması noktasında bilgi ve bilince dönüşür.

    bilginin ne olduğu, nasıl kazanıldığı düşünce tarihinin en temel sorunlarından biridir.
    bilginin oluşumu, biçimi ve sınırları üzerinde yapılan çalışmalar, çok çeşitli varsayımlar ve öğretiler ortaya çıkarmıştır. antik yunan düşüncesinde şüpheciler ve bilgiciler, bilginin olanaksızlığı, eş deyişle bilinemezcilik anlayışında birleşmişlerdi. bilinemezcilik genel olarak idealizmin en temel çıkış noktasıdır. sokrates, “bildiğim tek şey, bir şey bilmediğimdir” diyerek bilginin olanaksızlığını ileri sürüyor ve bilinemezci bir anlayışı sergiliyordu. sokrates’in bu bilinemezcilik anlayışı kant, comte, sartre, camus eliyle günümüze kadar taşınmıştır.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 16.
    0
    @15 devamı

    bilinemezci sürecin karşısında oluşan ve bilginin olanaklı oluşunu savunan öğretiler, bilginin nasıl elde edileceği konusunda ikili bir anlayış sergiliyorlardı. usçular genel başlığı altında toplanan düşünürler, bilginin, insanın doğumundan itibaren insanda var bulunduğunu, duyumcular genel başlığı altında toplanan düşünürler ise, bilginin ancak duyumlarımızla elde edilebileceğini savunuyorlardı.
    bilinemezcilik ve bilginin tanrısallığını savunan boş düşünceleri bir yana bırakıp, bilginin nesnelliği izlemeye devam edecek olursak, bilimselliğe çok yaklaşmış olan duyumcu felsefenin bile, bilinemezciliğin ve bilginin tanrısallığının yerine bireyciliği koyduğunu görürüz.
    bilginin, birey insanın deneylerinden elde edildiği görüşü üzerine kurulan duyumcu felsefe anlayışı, bireysel çıkarcı felsefe anlayışının da çıkış noktasını oluşturur. oysa ki insanı insan eden bireysel çıkarlar değil, toplumsal çıkarlardır. toplum bireylerin aritmetik dizilişiyle değil, toplumsal üretim ilişkileriyle oluşur. toplumsallığın olmadığı yerde ise, ne insan, ne insan düşüncesi, ne de insanın bilgisi gerçekleşmez. i̇nsanın toplumsal pratiği gözardı edilerek, hiçbir bilgi, gerçek bilgi niteliğine ulaşamaz.
    “i̇nsanın toplumsal çalışmasıyla elde ettiği bilgi, doğanın bilinçte yansıtılmasıdır. bu yansıtma aynanın doğayı yansıtması gibi basit bir fiziksel yansıtma değil, birtakım karmaşık işlevleri gerektiren bilinçsel bir yansıtmadır. bilgi nesnenin kendisinde başlar. duyularla algılanır. i̇nsan bilincinde çeşitli soyutlamalara ve sentezlere uğrar. kavramlaşır, yasalaşır. sonra yeniden doğaya, nesneye döner ve kendini pratikle denetler, doğrular. i̇nsan bilincinde kavramlaşan, yasalaşan yansı yeniden doğaya dönerek pratikle doğrulanmadıkça bilgi olmaz. bilgi, somuttan gelir, soyuttan geçer ve yeniden somutta gerçekleşir”.

    bilgi, her zaman tamlığın doğrultusunda ilerleyen ekgib ve tamamlanmamış bir süreçtir, her zaman da öyle kalacaktır. ama bu da, hiçbir zaman tam bilgiye ulaşılamayacağı anldıbını içermez. çünkü her bilgi ekgibliği, diyalektik olarak tamlığını içermek zorundadır.

    kısaca özetleyecek olursak, düşünce ve bilgi; ne idealist usçuların sandıkları gibi tek başına usla, ne de materyalist duyumcuların sandıkları gibi tek başına duyumla elde edilebilir.
    öncelikle o insanın pratik yaşam mücadelesiyle üretilir. bu üretimin oluşumu iki aşamada gerçekleşir. birinci aşama, nesnel doğanın algılanıldığı duyum aşaması, ikinci aşama, algılanılmış bulunan nesnel doğa verilerinin işleme tabi tutulduğu mantık aşamasıdır. üretilmiş bulunan düşünce ve bilginin denetimi yine toplumsal pratikle sınanır. bilgi süreci böylelikle tamamlanır. “canlı algılamadan soyut düşünceye ve buradan da pratiğe: işte gerçeği tanımanın, bilgi edinmenin diyalektik yolu budur"
    Tümünü Göster
    ···
  16. 17.
    0
    `ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt
    ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt`
    ···
  17. 18.
    0
    `ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt
    ben bu oyunu bozarım am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt meme! am züt`
    ···
  18. 19.
    -1
    anan zaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa *
    ···
  19. 20.
    +1
    @19 arada kaynayacağını sandın dimi? gibtir ordan liseli
    ···