1. 76.
    0
    Aşk, Sevi veya Sevda[1], tutku ve bağlılık düzeyinde sevme olayı.[2] Olağan sevmeden kişinin duygularını yönetememesi durumu ile ayırt edilebilir.

    Konu başlıkları [gizle]
    1 Genel tanım
    1.1 Bilimsel tanım
    2 Türleri
    3 Kaynakça
    4 Dış bağlantılar

    Genel tanım [değiştir]
    Sevginin bir başka belirtisi ise meydana getirdiği fizyolojik değişmelerdir. Aslında bu fizyolojik değişmeler sevginin varlığı konusunda en temel göstergelerdir. Bunların farkedilmesi sevginin fark edilmesinden, tanılanmasından başka bir anlama gelmez. Nitekim ibni Sina'nın bu fizyolojik hareketleri saptayarak Horasan yöresindeki bir gencin kara sevdasını tanıladığı bilinmektedir. Ünlü hekim bu tanılamadan sonra hastanın iyileşmesi için sevdiği kızla evlenmesi gerektiğini öğütlemiştir.

    Bilimsel tanım [değiştir]
    Aşkın ve sevginin hormonlarla da ilgili olduğu kanıtlanmıştır. Örneğin, annenin çocuğuna duyduğu karşılıksız, sonsuz sevginin kaynağı doğum sonrası salgılanan hormonlardır. Bu hormonlar yalnız kadınlarda (ve memeli hayvanların dişilerinde) bulunur ve yalnız doğum sonrası salgılanmaya başlar. Ancak aşk olarak tanımlanan ve karşı cinse duyulan tutkulu sevgide farklı hormonlar görev yapar. "Aşk hormonu" olarak tanımlanabilen tek bir hormon henüz bulunamasa da yapılan çalışmalarda bir deneğe aşık olduğu kişi gösterilince kanında mutluluk hormonu, cinsel istek hormonu, stres hormonu ve adrenalinin arttığı tesbit edilmiştir. Aşk olgusunda birden çok hormonun rol oynadığı ve bu hormonların görsel, işitsel veya pgibolojik etkilerle salgılandığı öne sürülmüştür.

    Bazı deneysel çalışmalarda PET (Position Emission Tomography) ve MRI (Magnetic Resistant Imaging) yardımıyla beyindeki aktif bölgeler gösterilerek Aşkın beyindeki merkezi gösterilmeye çalışılmıştır. bulunan bazı verilerin olmasına karşılık hala tam olarak bir fikir bütünlüğüne varılamamıştır.

    Türleri [değiştir]
    Bu sözcük tüm dillerde ortak olmak üzere bir erkeğin bir kadını, bir kadının bir erkeği tutkuyla sevmesine gönderme yapmaktadır. Ancak, gene başka dillerde olduğu gibi, Türkçe`de de sevgi sözcüğü bilimi, Tanrı'yı, şiiri vb. tutkuyla sevmeye de gönderme yapabilmektedir. Bu bağlamda bilim aşkı, tanrı aşkı, şiir aşkı denebilmektedir. Sözcüğün bu tür kullanımları onun zaman içinde anlam genişlemesine uğramış olduğu konusunda bir belirti olarak değerlendirilebilir.

    Bu sözcük ileride belki de taşımakta zorluk çekeceği ölçüde çok anlamla yüklü olacaktır. Belki de şimdiden böylesine anlam yüklü bir duruma gelmiştir. Kavramın uzlaşılabilir bir tanımının bir türlü yapılamaması, belki böyle bir duruma ulaşmış olduğu konusunda bir kanıttır.

    Ancak insanlık ölçüsünde eski olan bu tür sözcüklerin anlamca genişlemeleri kaçınılmazdır. Sigmund Freud da sevgi sözcüğü için benzer bir sav ileri sürmektedir. O, sevginin cinsellikten şefkate dek uzanan pek çok sözcüğün işini tek başına gördüğünü söylemektedir. Bunlar arasında doğallıkla sevi sözcüğü de bulunmaktadır. Sevgi sözcüğünün tanımlanmasındaki güçlükler de buradan kaynaklanmaktadır.

    Yukarıda değinilen cinslerüstü örnekleri de olabilmekle birlikte sevi denildiğinde daha çok Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, inanna ile Dumuzi, Romeo ile Juliet gibi kişilerin birbirlerine kavuşma çabaları anlatılmak istenmektedir. Bu yaklaşımın nedeni belki de halk deyişleri arasında "Kavuşamayınca aşk olur" gibi ünlü bir sözün bulunmasıdır. Ne var ki, bu yaklaşım çok hoş görünmekle birlikte doğruya yaklaşmamaktadır. Aslında kavuşamayınca sevi olmamaktadır, çünkü birbirlerini seven kişilerin geçmişlerinde bakışmayla sınırlı kalsa da en az bir kez kavuşma vardır. Bu da demektir ki, sevinin başlama anı aslında bir çeşit kavuşma anıdır. Bu kavuşmanın şu ya da bu nedenle bir ayrılığa dönüşmesi ise sevgiyi acılı bir duruma getirir ve onun toplumsal bir ilgi konusu olmasını sağlar. Dolayısıyla bir topluluğun bir sevgiyi fark edebilmesi için onun bu acılı aşamaya varması gerekir. Ancak bir noktayı belirtmek gerekir ki, topluluğun bir seviyi fark etmesini sağlayan acılı ayrılık sona erip de bakışmanın ötesindeki kavuşma yaşantısı gerçekleşince sevinin sona ermesi gerekmez (Kavuşamayınca aşk olur sözü aşkı değil, aşkın toplulukça fakedilmesini anlatan bir söz olarak değerlendirilebilir).

    Bu bağlamda denebilir ki, sevinin işlevi karşıt cinsler arasındaki birlikteliği kurmak ve bu birlikteliğin bozulmasını önlemektir. Dolayısıyla yukarıda değinilen bu işlev, birlikteliğin oluşturulması ölçüsünde sürdürülmesini de içerir. Öyleyse sevi varlığını kavuşamama borçlu olan bir tutku değildir; yalnızca kavuşmama durumunda varlığını en çok duyuran bir itici güçtür. Nitekim kavuşamamanın sonuçları dramatik olabilmektedir. Sevdiğine kavuşamamış oldukları için intihar eden kişiler bu dramatik sonuçların nerelere dek uzanabileceği konusunda her yıl bir ipucu sunmaktadır. Sevdiğine kavuşamamış olduğu için intihar eden yüzlerce kişinin varlığına işaret eden istatistikler bu konuda yadsınamaz kanıtlar sunmaktadır.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 77.
    0
    renneissance
    ···
  3. 78.
    0
    http://capsverlan.tr.cr/s...1f9d88c5054246fb053d37c03
    ···
  4. 79.
    0
    @63 özet istiyoruz http://www.incicaps.com/r/giberator22.PNG/k/3/
    ···
  5. 80.
    0
    her insanın bazen hissettiği çok iğrenç bi duygu vardır beyler. türkçede tam karşılığı yoktur. almancada 2 kelimesi vardır rusçada bir. kötü mutluluk diye geçer dostoyevski romanlarının çevirilerinde. hani sevdigin birinin başına kötü bisey gelir sen sanki o bela sana ugrayamaz artık arkadasına gelince sıranı savmıssın gibi sevinirsin. yani direk arkadasını basına bisey gelince sevinirsin.bu duygu direk ortada deildir gariptir pusludur.biz türklerde azdır sanki olsaydı bi isim uydururduk heralde.ama gerçektir, vardır herkez içine bakınca orda onu görecektir. sabahatin ali kürk manto lu madonnasında işlemistir aslında bunu. bende oluyo valla.ama sebebini bilemiyorum. arkadasım hiç sigara içmediği halde ciger sönmesi teshisiyle hasteye yatı ameliyat oldu.ben sigara içerim günde bi paket hemde ama essek gibi saglıklıyım. arkım hastaneye yatınca sevindim lan hafif ten.ama sag cigerinden cıkan bi boru bi makinaya baglı yatıyodu ark ım aynı zamanda üzülüyordumda. kötü mutluluk bu iste beyler. adını koymadık çünkü hiç birimiz hiç bi aydınımız yazarımız itiraf edemedi anlatamadı insanlara böyle bi seyi gerçek oldugunu bizlerin aslında ne kadar ikili oynayan assalık hayvanlar oldugumuzu. adını koyamadık incici binler.
    ···
  6. 81.
    0
    arkadaşlar burda yazılanları özetsiz okuyalım ki gelişelim değil mi ama ?
    ···
  7. 82.
    0
    @69 bu da fena değil
    ···
  8. 83.
    0
    seviyeyi çok pis yükseltiyorum bir ata sözü ile!!!

    gibmeyeceğin eşşeğe ot verme
    ···
  9. 84.
    0
    bildiğim tek şey varsa hiç bişe bilmediğimdir
    ···
  10. 85.
    0
    Jean-Louis Lebris de Kerouac (12 Mart 1922 - 21 Ekim 1969) ABD'li yazar, ozan ve Beat kuşağının öncülerinden.

    Jack Kerouac 12 Mart 1922’de Lowell/Massachusetts’te doğdu. Yolda (On The Road) adlı romanın yazarı olarak, beat hareketinin lideri ve sözcüsü haline geldi.

    Kerouac, Columbia Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Yarı otobiyografik bir roman olan Yolda, kaygısız beat hayatının örneklerini sunuyordu. Hikayenin ana kahramanı, arkadaşı Dean Moriarty (Kerouac bu karakteri beat yazarı arkadaşı Neal Cassady’den esinlenerek yaratmıştı) ile otostop çekerek ülkeyi baştan başa dolaşıyor, günlük arkadaşlıkların ve aşkların tadını çıkarıyordu. Ana kahramanların anti-materyalist hayat tarzları okuyucu tarafından çok sevildi ve Kerouac neredeyse efsanevi bir kişilik haline geldi.

    Kerouac ingilizce’yi ikinci dil olarak öğrenmişti. Ailesi aslen Fransız-Kanadalı’ydı. Bir süre Deniz Kuvvetleri’nde görev yaptı, fakat şizoid bir kişiliği olduğu gerekçesiyle buradan uzaklaştırıldı. Ardından deniz ticaretine yöneldi. Sonunda gezgin olmaya karar verdi ve bu kararı gelecekteki edebi çizgisini belirledi.

    ilk kitabı The Town and the City 1950’de yayımlandı. Kerouac, geleneklerle ve çağın standart roman anlayışıyla mücadele ediyordu. Yolda, üç haftadan az bir süre içinde yazılmıştı ve yeni bir tarz ortaya koyuyordu. Bu spontane ve görünüşe göre redaksiyondan geçmemiş yazım tarzı, enerjisiyle, tanınmış yazarları oldukça şaşırtmakla beraber, Kerouac’a hak ettiği bir ün kazandırdı.

    Kerouac’ın bütün kitaplarının otobiyografik olduğu söylenir. Aslında bunu özellikle belirtmek gereksizdir çünkü yazarların yaşamlarının, eserleri üzerindeki etkisi açık seçik ortadadır. Kerouac, yazar ve sanatçı arkadaşları Allen Ginsberg, Corso, William S. Burroughs ve Gary Snyder ile birlikte, romanlarında ortaya koyduğu hayatı yaşadı ve Amerikan Edebiyatı’nı büyük ölçüde etkileyen beat kuşağı yazarlarından biri oldu.

    Romanlarından biri olan Dharma Bumbs (Zen Kaçıkları) da aynı şekilde beat döneminde var olan kişilerin yaşantılarını anlatmaktadır. Roman karakterlerinden Ray Smith Kerouac'ın ta kendisi olduğu gibi, kitabın Japhy Ryder'ı, Gary Snyder'ı ve Alvah Goldbook ise, Allen Gingsberg'i adeta birebir canlandırmaktadır.

    ingilizceyi 6 yaşında öğrenmesine rağmen anne ve babası quebeclidir), Amerika`nın en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilir.

    Göçmen bir ailenin çocuğu olan Kerouac, hayatı boyunca nereye ait olduğunu aradı. Bu arayış içinde, yaşadığı toplumun ve dönemin değerlerini reddetmeye çalışan Jack Kerouacin yazılarında hayatına bir anlam bulma ve toplumun kalıplarını kırma çabası görülmektedir bu arayış kerouacı zaman zaman uyuşturuculara da yakınlaştırmıştır. Yazarın en bilinen eseri, 1957'de yayınlanan otobiyografik bir roman olan On the Road'dur (Yolda).
    Yolda (ingilizce orijinal adı On the Road) Beat kuşağı yazarlarından Jack Kerouac 'ın 1951'de yazıp Viking Press tarafından 1957'de yayınlanan romanının adıdır. Büyük ölçüde otobiyografik olan ve bilinç akışı tekniğiyle yazılan ve çoğu unsuru gerçek hayattan alınan romanda Kerouac'ın yüzyılın ortasında ABD'yi baştan başa dolaşmak için çıktığı yolda başından geçenler ve arkadaş çevresi anlatılır. Savaş sonrası Beat Kuşağını en iyi tanıtan eser kabul edilen kitap caz, şiir ve uyuşturucu kullanımına ilham vermiştir.

    Yolda'nın filme çevrim süreci uzun yıllar almış ve halen tamamlanmamıştır. Russell Banks yapımcı Francis Ford Coppola için romanı senaryoya aktarmıştır. Şu an Brezilyalı yönetmen Walter Salles projenin başındadır

    • beat kuşağıyla seviye yükseltmek ? (kanal d çizgi film kuşağıyla daha iyi yükselir)
    Tümünü Göster
    ···
  11. 86.
    0
    "bu başlıkta seviyeyi tavan yapıyoruz" hakkında kafanızda bir tanım veya verebileceğiniz bir örnek varsa eklemekten çekinmeyin:

    ne demiş spinoza 'tanımlamak öldürmektir.'
    ···
  12. 87.
    0
    iran sineması gerçekten çok iyi,o doğallık baş... dayanamadım lan olmadı
    am züt meme
    am züt meme
    am züt meme
    ···
  13. 88.
    0
    aksam cannes a ucuyorum kiz arkadasimla. jetim de yer olsa sizde gelin diyecegim ama, iste malum. hah hah hah. buzlu badem ve viski de sinirsiz
    ···