+1
çevre ve orman bakanı veysel eroğlu, bloomberg tv’de gülin yıldırımkaya‘ya boğaziçi’nde gürültülü müzik yapılan eğlence mekânlarının saat 23.59’dan sonra kapatılacağını söyledi ya, şimdi kıyametler kopuyor...
bir taraf “bakan haklı, gürültü canımıza tak ettirdi” diyor, karşı taraf gürültü konusunun sadece bahaneden ibaret olduğunu, kararın gerisinde eğlenceyi ve içkiyi yasaklamanın bulunduğunu söylüyor, işi demokrasiye ve özgürlüklere kadar getiriyor ve 23.59 sınırına karşı çıkıyor.
ben de veysel bey’e karşı olanların, yani yüksek volümlü müziğin geceyarısına tam bir dakika kala kesilmesine karşı çıkanların tarafındayım ama gerekçem başka:
şehrin göbeğinde kulakları ve sinirleri böylesine tahrip eden gürültülere tam 23. 59’a kadar izin verilmesini bir tarafa bırakın, hiç müsaade edilmemesi gerekir!
şimdi, bu yazdıklarıma “aman nasıl ilkel, ne kadar beylik lâflar” diyecek olanların çıkacağını bilerek söyleyeyim: bizdeki gürültü rezaletinin benzeri, dünyanın sadece bir yerinde vardır: hindistan’da... zenginlerle fakirler arasındaki gelir farkının mukayese bile edilemediği memleketlerde kıyametler kopartarak eğlenmek bir matah zannedilir, oralarda zaten “parası olmayanın canı çıksın” düşüncesi hâkimdir ve parası olanlar gürültü ve gümbürtü ötesi bir ortamda tepinip dururlar.
cehennem geceleri̇
ama, medenî memleketlerde vurdumduymazlığın böylesine rastlayamazsınız. vur patlasın, çal oynasın misâli gamsız bir şekilde sefa süren ve azınlık bile denemeyecek kadar küçük bir grubun müdavimi oldukları boğaziçi’ndeki mâlûm mekânların benzerleri, medenî memleketlerde gürültünün yerleşim merkezlerinden işitilemeyeceği kadar uzak mesafelerdedir. şehirlerin içinde yüksek volümlü müziğin çalındığı dünya kadar eğlence yeri vardır ama bunlar açık havada değil, kapalı mekânlardadır; yalıtımları mükemmeldir ve dışarıdan hiçbirşey duyulmaz.
i̇stanbul’daki mesele, birkaç yüz kişinin eğlendiğini zannetmesi uğruna, yüzbinlerin gecelerinin cehenneme çevrilmesinden ibarettir. bunun özgürlüklerle yahut i̇stanbul’un gelişmişliğinin ölçüsü ile hiçbir alâkası yoktur, ortada sadece bir vurdumduymazlık vardır ve artık bir eziyet haline gelmiş olan bu derdin halledilmesi de şarttır.
sosyal tuhaflik
bilmem dikkat ettiniz mi? gürültüsüz yaşayamamak, bizde son senelerde âdet haline geldi. koskoca i̇stanbul’da yemeğinizi huzur içerisinde yiyebileceğiniz, dostlarınızla rahatça konuşabileceğiniz ve tepenizden gümbürtülü bir müziğin yükselmediği şık ve sessiz restoranlardan sadece birkaç tane kaldı. tam bir sükûnunhâkim olması gereken kitapçılarda bile artık kıyametler kopuyor, sonuna kadar açılmış müziğin gürültüsünün refakatinde kitap seçmeye çalışıyor ve tabii, yapamıyorsunuz.
gürültü bizde artık bir sosyal tuhaflık hâline gelmiştir! merak ediyorum: neden 23.59? görevleri vatandaşın huzurunu sağlamak olan yetkililer niçin günün her saatinin sükûn içesinde geçmesini temine çalışmıyorlar da “huzurun başlama ânı tam geceyarısıdır” diyorlar? devlet, semt sâkinlerinin gecelerini kâbusa çeviren gürültünün mimarlarına neden “gidin, kendinize uzaklarda bir yer arayın, uygun görürsek izin veririz” demiyor da yer gösterme hazırlıkları yapıyor?
çevre ve orman bakanı veysel eroğlu gürültü kirliliği konusunda söylediklerinin tamamında, bir husus haricinde haklıdır:
müziğin saat tam 23.59’da kesilmesi kararı dışında... zira, “huzurun başlama saati” diye bir şey olmaz, sadece adı “eğlence” ve “müzik” denen o gürültülerin hiçbir zaman işitilmemesi gerekir.
bakan bey’in açıklamasına “müzik yasaklanacaksa ezanın da sesi kısılsın” gibisinden tuhaf yorumlar getirenleri ciddiye almak ise, sadece ve sadece vakit kaybıdı
Tümünü Göster