1. 301.
    0
    en çok yalnız kaldığında ağlıyor insan,
    ve en çok ağladığında utanıyor aynalardan...
    en çok sarhoşken sövebiliyor ve söyleyebiliyor sevdiğini.
    en çok çaresizken susuyor..
    biri ihanet etti diye diğerine tenini seriyor.
    ve insan yitirmişse güvenini kalbini sokacak delik arıyor.

    şarkılar en çok aklındaki yaninda değilken acıtıyor yüreği.

    ve insanlar uğursuz,
    ve insanlar lanet,
    ve insanlar huur, bin, pekekent...

    en çok kafasını yastığa koyduğunda düşünür insan,
    düşündükçe düşüyor elden ayaktan.
    en çok kaybedince öfkeleniyor...
    insanlar yanan canını başkasının canıyla suluyor.

    insanlar, devasa bir gib olup bu dünyanın dıbına koyuyor.

    öğreniyorum.

    gerçek şu ki, herşey yalan..
    ve herkes.
    en çok insanlar, sonra dilleri, sözler ve yeminler..
    samimiyet.
    hepsi.

    öğreniyorum.

    bir kaç şey daha öğrensem bu hayatla ilgili
    tanrı'ya istifa mektubu bırakıp kaçarım biliyorum.

    tüm bunları öğretmek için ne aldıysa insanlar benden,
    unutturana üç mislini teklif ediyorum.

    "bak bu da yalan,
    hiç bir şey benim olan bende kalan."

    blöf yapıyorum.

    oysa inandırmaktan çok, inanmak istiyorum.
    biliyorum,
    öğretemiyorum
    ···
  2. 302.
    0
    zaman dedikleri kırmızı elbiseli fahişe salına salına geçerken yanımdan
    enkaz binaların ortasında sağa sola saçılmış
    kanlı organlara aldırmadan başım önümde ilerliyorum;
    dilimde acılı bir mekgiba ağıtı, ritim tutuyor şehirde patlayan el bombaları
    sırtımda yaralı hatıralar, gün batımında kayboluyorum...
    ···
  3. 303.
    0
    ‎"yüzüme özenle dikilmiş binliğimden arınıp, babamın kanına karışıyordu sanki kirpiklerim kollarındayken."

    şimdi sen gidersen,
    yüzünü ilk defa gördüğüm bir adamın kucağına kusarım sarhoşluktan ben.

    ihanetin dozunu artırırım,
    binlerce adam öperim, dudaklarını sakat bırakır gibi kaçarım.
    gidersen,
    günahlarıma seni de ortak ederim.
    sebebim bellerim..

    gidersen şimdi,
    hiçbirşeyim olduğunu hatırlar
    intihar bile ederim...
    üstelik gördüğüm her kız çocuğuna kefen biçerim..

    gözlerini de çok özlerim.

    sen gidersen bozarım bekaretini yüreğimin.

    saat sesine düşman kesilirim,
    dava açarım mevsimlere, güneş'e, ay'a hatta gökyüzünde ne varsa.
    gidersen, ağlar annem.
    giderim.

    şimdi "buraya dön"
    bu bir emir değil lakin hüzünlü bir filmin en komik repliği,
    oscar'a aday bir cümle,
    emir değil asla,
    ve
    "buraya dön"
    yarım kalacak hayaller kur,
    otur benimle,
    beni öldürmeyeceğimden kokun kadar emin olduğum yine de gebermek istercesine içtiğim meyler sofrasına.

    "buraya dön"
    ve delirmenin bedava olduğu bir memlette dolandır beni.
    ben yüreğimi avuçlarına bırakıyam,
    sen aklımı alıp uzaklaştır avuçlarını usulca.

    "buraya dön"
    bu şiir senin olsun.
    olsun ki adın konsun..
    konsun "ki adın aşk"
    ayrılık koca ağzını aça aça üzerime yürümekten korksun.

    buraya dön,

    çünkü, sen gidersen
    beni en imansız idamların koynunda bulursu
    ···
  4. 304.
    0
    bir yumrukta ağzımı dağıtıyor hayat. dişlerim kırılıyor. ben ne kadar kanlı, pgibopat bir kahkaha atarsam, o kadar yaşandığını hissediyorum. her gün suratımın ortasına yumruk yemekten memnunum. bu yaşadığım anldıbına gelir.
    ···
  5. 305.
    0
    öylesine bir geceydi, ölesiye seviyor gibi sevişmişti.
    geçti.
    saatler, aylar, mevsimler, yıllar..
    unutamadım.
    benimde, adı "aşk" koyulmuştu katilimin, kurbanlık koyun gibi en ön sıradaydım..
    aldırmadım, hatırladım.
    ···
  6. 306.
    0
    dışarıya bağımlı olmayan gelişmiş bir ülkeyim artık. kendim hasat ediyorum cesetlerimi tarlalardan. hüzün reaktörlerim her hücremde güvenle çalışıyor. turizm bir patlama yaptı bu yıl ki sorma, yalnızlık çok kalabalık geliyor. ve kırılan her kalp güzel döviz bırakıyor...
    ···
  7. 307.
    0
    bir bin, bir bin daha.. sonra bir bin, bir bin daha.. topladım hepsini inanır mısın sevgili bir "sen" etmedi. öyle kaliteli huur çocuğusun yani.
    ···
  8. 308.
    0
    uyudum;
    geceler boyu, yıldızların gökyüzünde parlaması kadar sabitti yanaklarımda sahip olduğum ıslaklığım. sanki yüzümde yırtılmış bulutlar vardı, yüzümden yağmurlar yağdırdım. pırıl pırıl ve pür. aldırma, yağmur yağar. yağmurlar yağmak için vardır, gözler ağlamak için vardır. muhtemelen bir bulutun kalbinde fay hattı kırıkları vardır. düşünsene, bir çocuğun hayal gücü için şu gezegen ne kadar da dardır.

    uyandım;
    sakallarımın arasında adamlığıma biriktirdiğim kırıntılar saklıyordum. ulaştığımda beslerim. yorgun düşersem eğer yol boyu, yorgun düşürülürsem birtakım aşka bürünmüş kadınlar tarafından, başımı kesip bütün hatıralara pay ederim. - biraz da annem yesin, rica ederim.- elbet günü geldiği vakit infilak edecek şu çağın ortalık yerinde bütün kalpler. ki ölmek; nefes almamazlıktan gelinen bir oyundur daha çok eyleme benzeyen. öylesine dahi ölsen, üç parça ve yedi metre kumaştan ibarettir bütün sığınabileceğin evren.

    koştum;
    şeytanla girilen bir kovalamacada, günahtan kaçar gibi, topuklarım yerinden fırlarcasına bir yorgunlukla. hedef sendin. sendin kurtuluş olacak o yüksek tepe, bütün bu yalnızlığın baskın verdiği sellerde sığınılması gereken, tırmanılması gereken eteklerine. ruhtan bahsettiler yıllar boyu anlama kabiliyetimize. ruhları anlattılar. ruhların yakınlaşmalarını, ruhların isyanlarını. ruh; tımar edilmiş bir tımarhaneydi bir vücuda gelmeden önce.

    düştüm;
    kırıldı en sağlam bastığım yerden ayaklarım. ayaklarımdan önce de vardı kırılan yanlarım. oysa ki ben hiç yüzümü acıtmadım, anlatmadım hiçbir akbabaya yakın tarihte meze olacağıma dair öyküler. işte biliyorsun, bu ayaklar, arkadan yapılan bir müdahale ile kırılmadı gole giden bir oyuncu gibi. daha çok sana yaklaşıyordu bir mülteci, dilenci nezaketinde ve bir ağırlık kandırıldığınca gözlerinde.

    kaldım;
    bu hissettiklerimi başka türlü açıklayamıyorum. artık azrail’e sarılıp uyuyorum, yaşasın…
    ···