-
1.
+8 -3Evet sanal alemin sanal çocukları, artık bazı şeyleri düşünme zamanınız geldi. Size burda matrixcilik oynayacak değilim ama zaman daralıyor. Her geçen gün hızla -ciddi bir hızla- ölüme yaklaşıyorsunuz. Size şöyle bir örnek vererek olayı daha iyi anlamanızı istiyorum. Şu an kaç yaşındasınız ? 20 mi ? 25 ? Daha genç veya daha yaşlı. Senden şunu düşünmeni istiyorum. Hatırlayabildiğin en eski anını. Sonra da geçen zamanı düşün. Şu an ki yaşına odaklan ve zamanının hızını anlamaya çalış. Sanki bütün bu yaşananlar bir an sürmüş ve sanki seni bu ana ışınlamışlar gibi değil mi ? Sana kötü bir haberim var. Bundan 20 yıl sonra da farklı olmayacak. Şu an çoooook uza gibi görünen zaman. Seni bir an sonra oraya zütürecek. Ee peki sonrası ? Sen şimdi ateistsindir de değil mi ? Ya da inanıyorsun, neyin ne olduğunu bilmiyorsun zaten umrunda da değil. Ben inanıyorum gerisi önemli değil, en fazla yanar çıkarız diye düşünüyor da olabilirsin. Tabi canım, kendini niye kasasın ki sonuçta yalnız değilsin. Sonuçta sen ne yapıyorsan çevrendekiler de onu yapıyor. Aa çok pardon cümle şöyle olacaktı. Çevrendekiler ne yapıyorsa sen de onu yapıyorsun. Dedim ya sadece bir an sonra ölüm döşeğinde olacaksın. O zaman bütün bu yaşananlar sana bir an gibi gelecek. Ve sonra öleceksin... En iyi ihtimalle bak en iyi ihtimal diyorum yok olacaksın sana göre. Peki ya öyle olmazsa ? Şunu diyorum sana : Ya bilincin var olmaya hala devam ederse ? Hani o taparcasına bağlandığın bilim var ya ha evet işte o, beyin denen yapının her santimetresini inceledi ve bilinç denen o yapıyı bulamadı. Çeşitli teoriler var ama hepsi ya paradoksa zütürüyor ya da ruhun varlığına işaret ediyor. Neyse bunlar sadece konuya konsantre olun diyeydi. Asıl bilgiler yeni başlıyor. Ama bana hayatını değiştirme cesaretine sahip 3-5 adam lazım. Devam edebilmem için.
-
2.
+1@2 evet kardeşim giderim. Ama merak etme sen de gideceksin. Ama ölümüne daha yıllaaaaaaar var dimi senin ? Şu an ki yaşına da yıllaaaaaaar vardı merak etme sen de gideceksin. Ben senin yerinde olsam sabahtan akşama kadar ferre izlemenin, online oyunların başında saatlerce kalmanın, karı kızı için kılıktan kılığa girmenin dışında işime yarayacak bir kaç bir şey öğrenirdim.
-
-
1.
0Adamsın
-
1.
-
3.
+1Neyse beyler, ben anlatırım sizin dinleyip dinlememeniz sizi bağlar. Ancak size şunu kesinlikle söyleyebilirim ki bu dünyadan gitmeden önce bazı şeyleri bilmek zorundasınız. Evet zorundasınız diyorum çünkü bu işler o kadar kolay değil beyler. Düşünün, atomaltı parçacıklardan galaksilere kadar her bir sistemde -bakın sistem diyorum bir şeyin sistem olabilmesi için komplike bir yapıya sahip olması gerekir- yüz binlerce, milyonlarca şey olup bitiyor ve bunlar mükemmel oranlarda mükemmel zamanlarda mükemmel şekillerde oluyorlar. Kanıt : Senin şu an da bu satırları okuyabiliyor olman.
-
4.
+1Beyler bu başlıktan korkmayın. Pişman olmayacaksınız. Eğer bu başlığı okumayıp tekrar o harabe hayatınıza geri dönerseniz pişman olacaksınız. işte o pişmanlıktan sonra da pek bir şey farketmeyecek.
-
5.
+1sadece bir bakın sol-frame e ne görüyorsunuz ? Ben size gördüğümü söyleyeyim mi ? Boşluk... Boş... Hiçbir şey ifade etmiyorlar. Sadece vakit kaybı. Ben size hayatınızın en önemli bilgisini vaad ediyorum beyler. Atıyor ve sallıyor diye düşünebilirsin ben sana sadece diyorum ki biraz oku eğer gerçekten attığımı düşünüyorsan bir an bile durma bu başlıkta. Ama eğer ben haklıysam okumaya devam et ve düşün.
-
6.
+13 kişi ses versin başlıyorum
-
7.
0Devam ediyorum. Evet beyler, bizler bir sistemin içinde doğduk. Irkımız, dilimiz,rengimiz, dinimiz ve daha bir çok şey biz
daha doğar doğmaz bize yüklendi. Bize öğrettiler biz öğrendik. Bize öğrettiler biz öğrendik. ilkokul, ortaokul ve lise
boyunca tamamen bu toplumsal normlarla hareket ettik. Sonrasında bir sorgulama başladı ve buna cesaret edebilenler
değerlerini gözden geçirdi. Tabi cesareti ölçüsünde yaptı bunları. Örnek verecek olursak, aşırı milliyetçi bir ailede
yetişen bir çocuk bu sorgulama evresinde o bir çok şeyi sorgulayabilir ama söz milli değerlerine gelince -onun farkına
varamadığı- bir parmaklık, koza onun adına ne derseniz deyin işte o düşünmesine engel olacaktır. 'Önyargı' ile
yaklaşacaktır olaya. Tıpkı dinci bir ailede yetişen bir bireyin -bazı kesimlerin kökten dinci diye tabir ettiği- dinle ilgili
bir sorgulamaya giremediği gibi ne zaman ki öyle bir konu açılsa kendini suçlu bile hissettiği gibi. Bu durumda
bu insanların olayı nesnel bir şekilde ele alması neredeyse imkansız olacaktır. Bir de düşünme konusunda daha özgür
olanlar vardır. Bu insanlar mümkün olduğunca aklıyla hareket etmeye çalşır ve
ekonomiyi sorgular komunist olur liberalist olur. Milli değerleri sorgular faşist olur
sosyalist olur. Dini sorgular ateist olur agnostik olur teist olur. Aslında bunları dikkatinizi bir yere çekebilmek için anlattım
Gördüğünüz gibi tüm bu akımlar görüşler bazı kabullerin sonucunda oluşur. Bu kabullerin başında ise sadece bir kabul
vardır. BEN kabulü. Kilit nokta burası beyler. Ben ne düşünüyorum ? , Ben ne hissediyorum ?, Bence nasıl?
gibi sorular bu görüşleri oluşturur. Peki şöyle bir soru var şimdi. Bu en baştaki BEN kabulü değişirse diğer görüşler de değişir mi?
Bu sorunun cevabı tabi ki evet. Eğer o kabul irdelenirse diğer kabuller de domino taşı gibi değişecektir. Başlığın ismiyle bir alaka kurdunuz
zannediyorum. -
8.
+1Benim genel olarak takip ettiğim bir plan olacak ama entrylerden sonra yorum yaparsanız,
ben bir sonraki yazımda onun da cevabını barındaracak şekilde yazarım. -
9.
+1Ben kimim ? pek de yabancı olmadığınız bir soru değil mi beyler ? Evet herkesin bir zamanlar sorduğu kendince bir cevap bulduğu
bazen de bulamayıp üstünü kapattığı bir soru bu. Şimdi de sorun bu soruyu kendnize. Ben kimim ? Ben araf mi burasi, pgibolog, yazar
Türk, mutasavvıf, gitarist, kitap kurdu vb. bir sürü etiket. Peki gerçekte bu saydıklarımın kaçı bana ait ? Veya, saydıklarınızın kaçı size ait ?
Hatta bu etiketler ve sorular burda kalsın. Biz daha temelden başlayalım. Şu an bu satırları okuyan gözlerinizden, fareyi tutan elinizden, aynaya baktığınızda
gördüğünüz kişiden.
Hiç gerçekliğinden şüphe duymadığınız bir rüya gördünüz mü ? Hani o kesinlikle ama kesinlike gerçek diye düşündüğünüz. Şimdi o rüyayı düşünün, o rüyadan
uyanamasaydınız nolurdu? Hangi varlık siz olurdunuz? Rüyayı gören varlık mı? Yoksa çevreyi algılayan bedeni olan gerçekten farkı olmayan bir dünyada yaşayan o
varlık mı ? Şunları dediğinizi duyar gibiyim. Tabi ki de şimdi ki varlık benim. Çünkü o rüyadan uyandım ve onun gerçek olmadığını anladım. Şimdi ise gerçek hayattayım.
Peki şu anda da bir rüyadaysanız ? Tıpkı o gerçekliğinden emin olduğunuz rüyada olduğu gibi şu anda da sanal bir gerçekliği hissediyorsanız. Bu varlığınız mı gerçek ?
Yoksa şu an da bu rüyayı gören o varlığınız mı ? Düşünün beyler. Kendinizi serbest bırakın ve beyninizin düşünmesine izin verin. -
10.
0Bizim işimiz teoriler, paradokslar, paradigmalar değil beyler. Ben size gerçeği vaad ediyorum. Bu verdiğim örnek kafa karıştırmak için
değil aksine bir hayli karışmış olan kafaların uzun zaman önce sorduğu bazı soruları tekrar hatırlatarak bizi gerçeğe ulaştırmasını sağlamak için
ve ulaştığımız da ise onu idrak edebilmek için.
Şimdi önceki yazının vermek istediği mesaja dönelim. Paragrafın sonunda sorduğum soruya neden cevap veremiyoruz ? Neden net bir sonucu yok ? Halbuki
olması lazım değil mi ? Çünkü rüyayı beynimizin içinde görüyoruz ama gerçekte dışarda bir dünyada yaşıyoruz. Durum böyleyse o soruya net bir cevap verebilmemiz lazım.
Ama veremiyoruz. Hmmmmm bu işin içinde başka bir iş olmalı. Ama ne ? Acaba, gerçek hayat diye düşündüğümüz şey de beynimizin içinde olabilir mi ? Yok canııım,
Ben de iyice saçmaladım ya. Öyle şey mi olur !? Sonuçta ben bedenimi şu an görüyorum ve gayette dış dünyadayım yani. Ya da olabilir mi böyle bir şey ? Peki
bilim ne diyor bu konuda ? işte 21. yüzyıl bilimi şunu diyor : -
11.
0Nasıl Görüyoruz, Duyuyoruz, Tadıyoruz?Tümünü Göster
Görme işlemi çok aşamalı bir biçimde gerçekleşir. Görme sırasında, herhangi bir cisimden gelen ışık demetleri (fotonlar), gözün önündeki lensin içinden kırılarak geçer ve gözün arka tarafındaki retinaya ters olarak düşerler. Buradaki hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülen görme uyarıları, sinirler aracılığı ile, beynin arka kısmındaki görme merkezi adı verilen küçük bir bölgeye ulaşırlar. Bu elektrik sinyali bir dizi işlemden sonra beyindeki bu merkezde görüntü olarak algılanır. Yani görme olayı, gerçekte beynin arkasındaki küçük, ışığın hiçbir şekilde giremediği, kapkaranlık bir bölgede yaşanır.
Şimdi genelde herkesçe bilinen bu bilgi üzerinde bir kez daha dikkatlice düşünelim: Biz, “görüyorum” derken, aslında gözümüze gelen uyarıların elektrik sinyaline dönüşerek beynimizde oluşturduğu “etki”yi görürüz. Yani “görüyorum” derken, aslında beynimizdeki elektrik sinyallerini seyrederiz.
Bir cisimden gelen ışık demetleri retina üzerine ters olarak düşerler. Burada elektrik sinyaline dönüşen görüntü beynin arka tarafındaki görme merkezine ulaştırılır. Görme merkezi dediğimiz yer küçücük bir alandır. Beyin ışığı geçirmediği için, görme merkezine de ışığın ulaşması mümkün değildir.
Yani biz, ışıl ışıl ve derinlikli bir dünyayı küçücük ve ışığın asla ulaşamadığı
bir noktada algılarız.
görüntü beynimizde oluşur
Bir ateşin ışığını ve sıcaklığını hissettiğimiz anda bile beynimizin içi kapkaranlıktır ve ısısı hiç değişmez.
Hayatımız boyunca gördüğümüz her görüntü bir kaç cm3‘lük görme merkezinde oluşur. Okuduğunuz bu satırlar da, ufka baktığınızda gördüğünüz uçsuz bucaksız manzara da, bu küçücük yerde meydana gelmektedir. Bu arada gözden kaçırılmaması gereken bir nokta daha vardır. Az önce belirttiğimiz gibi, kafatası ışığı içeri geçirmez, yani beynin içi kapkaranlıktır. Dolayısıyla beynin, dışarıda var olan ışığın kendisiyle muhatap olması asla mümkün değildir.
Buradaki ilginç durumu bir örnekle açıklayalım. Karşımızda bir mum olduğunu düşünelim. Bu mumun karşısına geçip onu uzun süre izleyebiliriz. Ama bu süre boyunca beynimiz, muma ait ışığın aslı ile hiçbir zaman muhatap olmaz. Mumun ışığını gördüğümüz anda bile kafamızın ve beynimizin içi kapkaranlıktır. Kapkaranlık beynimizin içinde, aydınlık, ışıl ışıl ve renkli bir dünyayı seyrederiz.
R. L. Gregory, görme olayındaki mucizevi durumu şöyle ifade etmektedir:
Görme olayına o kadar alışmışız ki, çözülmesi gereken sorular olduğunun farkına varmak büyük bir hayal gücü gerektiriyor. Fakat bunu dikkate alın. Gözlerimize minik tepetaklak olmuş görüntüler veriliyor ve biz çevremizde bunları sağlam nesneler olarak görüyoruz. Retinaların üzerindeki uyarıların sonucunda nesneler dünyasını algılıyoruz ve bu bir mucizeden farksız aslında.43
Aynı durum diğer algılar için de geçerlidir. Ses, dokunma, tat ve koku, birer elektrik sinyali olarak beyne ulaşır ve buradaki ilgili merkezlerde algılanırlar. -
12.
0Konuya ek olarak bu videoyu izlemeniz sizin olayı daha iyi anlamanıza yardımcı olacaktır.
https://www.youtube.com/watch?v=x2N_O7zN_eg -
-
1.
0Dostum iyi guzel de bu adam hic iyi degil ya. Ben de bi ara bu adamin videolarını izliyodum da sonra bıraktım. Cok kurcaliyor. Ben de napsam simdi bilemedim amk : (
-
-
1.
0Kardeşim ben de başlarda senin gibi düşünüyordum ama sonradan tarafsız bakınca öyle düşünmemin sebebinin çevremin şartlandırmaları olduğunu gördüm. O yüzden okumaya devam ettim ve din-bilim-tasavvuf konusunda kesinlikle takip edilmeye değer birisi.
-
1.
-
1.
başlık yok! burası bom boş!