1. 12.
    0
    12. Uluslararası istanbul Bienali'nin küratörlüğüne davet edilen Adriano Pedrosa, Programma Independente de Escola Sao Paulo'nun (PIESP), Jens Hoffmann ise California College of Arts Wattis Institute for Contemporary Arts'ın direktörlüğünü yapıyor.
    Adriano Pedrosa
    1965 yılında Rio de Janeiro'da doğan sanatçı, küratör, editör ve yazar Adriano Pedrosa, Artforum (New York), Art Nexus (Bogota), Art+Text (Sidney), Tate etc (Londra), Exit (Madrid) ve Frieze (Londra) gibi dünya çapında güncel sanat yayınlarında makaleler yayımladı. Pedrosa bugüne kadar Ivo Mesquita ile birlikte Madrid'deki Museo Nacional Centro de Arte Reina Sofia'da F[r]icciones (2000) sergisinin küratörlüğünü, 1998 yılında 24. Sao Paulo Bienali yardımcı küratörlüğünü ve yayınlar editörlüğünü, 2006 yılında 27. Sao Paolo Bienali eş küratörlüğünü ve eş editörlüğünü, 2001-2003 yıllarında Belo Horizonte'deki Museu de Arte da Pampulha küratörlüğünü, Tijuana'daki InSite_05'in küratörlüğünü, Sao Paolo Modern Sanat Müzesi'nde 2009 yılında düzenlenen 31. Panorama da Arte Brasileira'nın küratörlüğünü ve San Juan'da 2009 yılında yapılan 2. Poli/Grafica Trienali'nin sanat direktörlüğünü üstlendi. Adriano Pedrosa, 7. Uluslararası istanbul Bienali'nde UNESCO tarafından verilen "Promotion of the Arts", Porto'daki Serralves Müzesi'nde verilen "Premio EDP Novos Artistas" ve Guggenheim Müzesi'nde verilen "Hugo Boss" ödüllerinin jürilerinde yer aldı. Kurucusu olduğu Programma Independente de Escola Sao Paulo'nun (PIESP) halen direktörlüğünü yürüten Adriano Pedrosa The Exhibitionist: A Journal for Exhibition Making dergisinin yayın kurulunda yer alıyor.
    Jens Hoffmann
    1974 yılında Costa Rica'da doğan yazar ve küratör Jens Hoffmann, San Fransisco'da yaşıyor ve CCA Wattis Institute for Contemporary Arts'ın direktörlüğünü yürütüyor. Aralarında, Solomon R. Guggenheim Museum (New York), KIASMA - Museum for Contemporary Art (Helsinki), Kölnischer Kunstverein (Köln), The Hugh Lane Museum of Modern Art (Dublin), DIA Center for the Arts (New York), Kunstverein (Hamburg), Kunst-Werke (Berlin), Los Angeles Contemporary Exhibitions (Los Angeles) ve Museum Kunst-Palast'ın (Düseldorf) da bulunduğu birçok sanat kurumunda çalışan Hoffman, Documenta X (1997), 1. Berlin Bienali (1998) ve 9. Lyon Bienali (2007) de dahil olmak üzere birçok sergide yer aldı. 2003-2007 yılları arasında Londra'daki Güncel Sanat Enstitüsü'nün sergiler bölümünün direktörlüğünü yürüten Hoffman, San Juan'da 2009 yılında yapılan 2. Poli/Grafica Trienali'nin eş küratörlüğünü üstlendi. Jens Hoffman halen, Harrel Fletcher ile birlikte 2010 yılında Amerika'da beş müzede gerçekleştirilecek olan 1. Halk Bienali'nin (1st People's Biennial) eş küratörlüğünü yürütüyor. San Francisco, California College of the Arts'ın Küratöryel Çalışmalar Programı'nda öğretim görevlisi olan Hoffman, Milan Nova Academia di Bella Arti'de konuk profesörlük ve Londra Üniversitesi, Goldsmiths College'da Küratöryel Çalışmalar Programı'nda yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak da görev yapıyor. Jens Hoffman aynı zamanda The Exhibitionist: A Journal for Exhibition Making dergisinin kurucu editörü.
    Bienal'in küratörleri, Uluslararası istanbul Bienali Danışma Kurulu tarafından belirlendi. istanbul Bienali Danışma Kurulu, dOCUMENTA (13) Sanat Direktörü Carolyn Christov-Bakargiev, sanatçı Ayşe Erkmen, sanat danışmanı Melih Fereli, San Francisco Sanat Enstitüsü Sergiler ve Kamusal Programlar Yönetmeni ve Sergi Araştırmaları ve Müzecilik Bölümü Başkanı Hou Hanru ve The Sharjah Art Foundation ve Al-Ma'mal Foundation for Contemporary Art direktörü Jack Persekian'dan oluşuyor.
    17 Eylül-13 Kasım 2011 tarihleri arasında düzenlenecek olan 12. Uluslararası istanbul Bienali'nin, küratörleri Adriano Pedrosa ve Jens Hoffmann tarafından belirlenecek olan kavramsal çerçevesi sonbaharda yapılacak bir basın toplantısıyla duyurulacak.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 11.
    0
    seviye yükseltene am züt meme

    http://t1.pixhost.org/thu...d890db3b5fc70cb809792.jpg
    ···
  3. 10.
    0
    Kapdan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa, hatıralarını, bizzat Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle yazdırmıştır. Paşa anlatmış, söylediklerini, Muradi Sinan Reis kaleme almıştır. Türk tarihinin mühim kaynaklarından biri olan bu pek değerli hatıralar, bugüne kadar yayınlanmamıştır. Türkiye’de 5 el yazması nüshası vardır. Bunların biri Topkapı Sarayı’nda, diğer dördü ise istanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nin Türkçe Yazmalar bölümündedir. Biz, Üniversite Kütüphanesi yazmalanndan 94 ve 2490 numaralı olanlarının mikrofilmlerini aldırttık. Bu sayımızdan başlayarak sunduğumuz hatıralarda, 2490 numaralı yazma esas alınmış, fakat yer yer, hareketli olan 94 numaralı yazma ile karşılaştırılmıştır.

    Eseri, geniş okuyucu kitlesine sunabilmek için, dilini bugün konuşulan Türkçe’ye göre sadeleştirdik. Barbaros, önce ağabeyi Oruç Reis’ten bahsetmekte, sonra "Hayreddin Paşa" olmadan önce taşıdığı "Hızır Reis" adıyla yaptığı faaliyeti anlatmaktadır.
    Bu derece önemli bir eseri Türk okuyucusuna verebildiğimiz için şeref duyuyoruz. Barbaros gibi dünya tarihinin en müstesna amiralinin hatıralarının bile daha yayınlanmamış olması, Türk tarihinin henüz ne kadar dokunulmamış bir saha olduğunu göstermektedir.

    Hayat Tarih Mecmuası

    KANUNi SULTAN SÜLEYMAN’IN EMRiYLE HATIRALARIMI YAZDIRMAYA BAŞLADIM

    "Sen ve karındaşın Oruç, nasıl Midilli adasından çıkıp Cezayir’i fethettiniz? Bu ana gelinceye kadar denizde ve karada ne çeşit gazalar yaptınız? Bütün bu hadiseleri, ekgib ve fazla söz söylemeksizin bir kitap halinde yazdır. Kitap bitince, bir nüshasını da, hazineme konmak üzere bana getir."

    Bu emri alınca, birçok deniz cenginde arkadaşım olan zamanımızın kalem sahiplerinden Muradi'yi çağırttım. Padişahımızın fermanını söyledim. Derhal işe giriştik. Ben söyledim, Muradi yazdı.

    BABAM YAKUB AĞA’NIN MiDiLLi’YE YERLEŞMESi VE ANNEMLE EVLENMESi

    Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, Midilli’yi kafirlerin elinden fethedince, adaya Türkler’in yerleşmesini buyurdu. ilk yerleşenler arasında babam da vardı. Babam Yakub Ağa, bir sipahinin oğlu idi, kendisi de sipahi idi. Selanik civarında Vardar Yenicesi’nde tımarı vardı. Midilli’ye yerleşince, Şevketlü Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri’nin emriyle kendisine adada bir tımar verildi. Bu suretle yeni dirliğine kavuşan babam, ada halkından bir kızla evlendi. Babam, yakışıklı bir yiğitti. Anam ona dört oğul doğurdu. ishak, dört oğulun ulusu idi. Sonra ağam Oruç, sonra ben Hızır, sonra ilyas doğdular. Cenab-ı Hak her birimize uzun ömürler, nice cengler ve zaferler ihsan buyurdu.

    Ağam ishak, Midilli kalesinde otururdu. Ağam Oruç’la ben, derya seferlerine merak sardık. Oruç Reis, bir gemi edindi, onunla ticaret maksadıyla denize açıldı. Ben de 18 oturak bir tekne edindim. Önce Selanik ve Ağrıboz’a gidip geldik. Midilli’ye mal getirip satıyorduk. Fakat ağam Oruç, bu yakın seferlerle kanaat etmedi. Şam Trablusu'na gitmek istedi.
    Bir gün, küçük karındaşım ilyas’la beraber, Trablus’a gitmek üzere Midilli’den ayrıldı.

    AĞAM ORUÇ RODOS KAFiRLERi'NE ESiR DÜŞÜP NECE YIL ELLERiNDE ESiR KALDI

    Ağam Oruç, Şam Trablusu’na varamadı. Yolda Rodos gemilerine rasladı. Büyük cenk oldu. Karındaşım ilyas şehit düştü. Tanrı rahmet eylesin! Kafir gemileri cengi kazandı. Oruç Reis’i gemisiyle beraber esir aldılar. Zincire vurup Rodos adasına zütürdüler. Bu haber Midilli’ye erişince çok üzüldüm. Kanlı gözyaşları döktüm. Fakat hemen ağam Oruç’u kurtarmak çarelerini düşünmeye başladım.

    Krigo isminde bir kafir tacir vardı, dostumdu. Rodos’la ticaret yapardı. Krigo’yu tekneme alıp Bodrum’a geldim. Kendisine dedim ki :

    "Dostluk bugünde belli olur. Al sana 18.000 akça. Ağam Oruç’u kurtarmak için bana yardım et. Sen Rodos’a git, zemini yokla. Ben seni Bodrum’da bekleyeceğim."

    Krigo: "Baş üstüne" deyip Rodos’a gitti. Orada Oruç Reis’i bulup görüştü.

    Oruç’a dedi ki :

    "Sana karındaşın Hızır Hayreddin Reis çok selam ve dualar eder. Senin kafir elinde esir olmana çok üzülmekte, gece gündüz ağlamaktadır. Beni sana gönderdi. Şimdi karındaşın Bodrum’dadır. Bir hayır haber beklemektedir."

    Oruç, Krigo’dan bu sözleri duyunca sevincinden ağladı. Dedi ki :

    "Hemen karındaşım Hızır’a selim söyle. Ne maksatla adaya geldiğini değil kafirlere, sırtındaki gömleğe duyurma. Yine ilk fırsatta görüşelim."

    Oruç Reis’in, Rodos’ta Santurluoğlu namında bir tanıdığı vardı. Adı sanı bilinen bir kafirdi. Arada gelip Oruç’la görüşür, hatırını sorardı. Oruç, Santurluoğlu’na dedi ki :

    "Bu Rodos Şövalyeleri, beni karındaşım Hızır’a satmazlar. Belki sana satarlar. Sen de beni adadan kaçırırsın. ileride sana borcumu ederim."

    Santurluoğlu :

    "Emrin canıma minnet, dedi; satarlarsa seni alayım. Fakat doğrudan doğruya müracaat edip seni satın almak istesem şüphelenirler. En iyisi sen şehre indiğin bir gün, benim dükkanımın önünden geç. Fakat sakın dükkana doğru bakma ki, seninle tanışıklığım olduğu anlaşılmasın. Sen geçerken, ben tesadüfen seni görmüş olurum. Çok beğendiğimi söyler, şövalyelere seni bana satmaları için rica ederim."

    Oruç Reis, bu sözleri duyunca, azat olmuş gibi sevindi. Esirlik hayatı o kadar acıydı. Günlerden bir gün Santurluoğlu, Rodos kaptanları ile dükkanının önünde oturmuş, sohbet ediyordu. Güya bir hizmete gidercesine dükkanın önünden geçen Oruç’u gördü. Yanındaki kaptanlara dedi ki :

    "Şu geçip giden esir kimindir? Her zaman buradan geçtiğinde görürüm. Ateş gibi hizmet eder. Sahibi şu esiri satsaydı alırdım."

    Bunun üzerine kaptanlardan biri :

    "Sahibi benim", dedi; "istersen satarım."

    "Söyle, ne istersin?"

    "Bin altın isterim."

    "Çok para!"

    "Pekiyi, 800 altına bırakırım."

    Fakat satış muamelesi olmadan işler bozuldu. Şövalyeler Oruç’un namlı bir tacir olduğunu öğrendiler:

    "Karındaşı Hızır Hayreddin Reis, Bodrum’dadır," dediler; "ağası için 10000 altın vermeye hazırdır. 10000 altın verilen bir esir 800 altına satılır mı?"

    Santurluoğlu’nun parasını iade edip Oruç’u geri aldılar. Şövalyeler, Oruç’un gerçek değerini, Krigo’dan öğrenmişlerdi. Krigo, Hızır Reis’in verdiği 18000 akçayı dolandırdığı gibi, benim Oruç’u kurtarmaya hazırlandığımı Şövalyeler’e bildirmişti.

    Bunun üzerine Rodoslular, Oruç’u yer altında bir zindana attılar. Ta ki ben fırsat bulup kurtarmayayım. Eskisinden fazla eziyet etmeye başladılar. Eline, ayağına ve boğazına kadar zincir vurdular. Ancak ölmeyecek kadar ekmek veriyorlardı. Oruç, bu hale fazla tahammül edemedi. Kapatıldığı zindanın kumandanı ile görüşmek istedi. Kumandanın karşısına çıktı. Kumandan :

    "Neye geldin?" dedi.

    "Bana bu kadar eziyet etmekten maksadınız nedir?"

    "Ey Türk, anla bakalım, 800 altın verip kurtulmaya çalışmak nasıl olurmuş. Karındaşın Hızır Hayreddin Reis, dünyanın malı ile, seni kurtarmak için Bodrum’da bekler. Bundan haberimiz yok mu sanırsın? Yoksa sen bizi budala mı zannedersin?

    "Beni serbest bırakmak için kaç akça istersin?"

    "Ya sen ne kadar verirsin? Kendine ne paha biçersin? De bakalım."

    "Ben kendime değer olarak bütün Rumeli’ni arpalık, Anadolu’yu cep harçlığı verir, üstüne 100.000 altın öderim."

    "Bre divane, sen hele maskaraca sözler söylemekte devam et bakalım, akıbetin ne ola."

    Oruç’un kendisiyle alay etmesine kızan kumandan, ona eskisinden kötü muamele edilmesi için zindancıbaşına emir verdi. Oruç, bu halden çok sıkıldı. Bir gece zindanda tek başına ağladı :

    "Yarab, diye dua etti; bikes kalmışlara derman senden olur! Habibin Hazret-i Peygamber hakkı için ben biçare kuluna meded eyle, beni tez zamanda bu kafirlerin zulmünden kurtar!"

    O gece dua ede ede takatsiz kaldı, balçıklı zemine düşüp uyuyakaldı. Rüyasında parlak çehreli bir ihtiyar göründü :

    "Ey Oruç, dedi; gönlünü ferah tut. islam dini uğruna çektiğin eziyetlere katlan. Mahzun olma. Kurtulman yakındır."

    Oruç bu rüyadan büyük bir sevinçle uyandı. Gemi kasaveti dağıldı. Gönlü açıldı. O sabah, bütün Rodos kaptanları toplanmış, Oruç hakkında görüşüyorlardı. Bu mecliste kaptanlardan biri :

    "Derya işleri belli olmaz, dedi; bugün Oruç’a olan, yarın bizedir. Bu Türk’e fazla eziyet etmek doğru değildir."

    Bunun üzerine Oruç’un zindandan çıkarılmasına karar verildi. Bir tekneye küreğe çaktılar. Oruç, forsa oldu. Fakat O :

    "Yer altında olan eziyete göre derya üzerinde küreğe çakılmak nimettir, diyordu; Yarabbi şükürler olsun, dünya yüzünü gördüm."
    Tümünü Göster
    ···
  4. 9.
    0
    seviye ney lan? pazarda satılıyor mu amk
    ···
  5. 8.
    0
    @1 düşünerek yükselttin dıbına koyam
    ···
  6. 7.
    0
    kes lan bin
    ···
  7. 6.
    0
    inanamıyorum sorunsalll!!!
    ···
  8. 5.
    0
    (bkz: incinin seviye yükseltememe sorunsalı)
    ···
  9. 4.
    0
    @3 liselier tabi anlamaz seviyeden, sende haklısın yeğen
    ···
  10. 3.
    0
    gel kucağıma otur olum seni zevkin doruklarına çıkarayım
    ···
  11. 2.
    0
    inci sözlük yazarları çok popülist!!!
    ···
  12. 1.
    0
    ama nasıl yapılıcak bilmiyorum?
    ···