/i/Saçmalamaca

Bu altincide saçmalamak serbest !
  1. 1.
    0
    evet millet bu başlık altında hoşuma giden her türlü kısalı-uzunlu yazı ve fotoğrafları paylaşıcam kafama göre

    Edit : Okuyan olursa bir şuku atsın yeter arkadaşlar burada şizofren gibi hissediyorum :(
    ···
  1. 2.
    0
    Bazı günler uyandığımda hangi günde olduğumuzu bir türlü hatırlayamıyorum. Pazartesi, perşembe, pazar insanın hayatında günlerin bir anlamı olmalı. Hafta yedi ayrı gün değil de üç gün olsaydı ne değişirdi hayatımda? Ya da saatin kaç olduğu hangi günde olduğundan daha mı önemli? Bilmiyorum..

    Alarmı icat eden adam insanların beş dakika daha uyumak isteyeceğini nereden biliyor? Çünkü kendide beş dakika uyumak istiyor.

    Behzat Ç.
    ···
  2. 3.
    0
    iki delikanlı, iki genç komünisttik. içimizde farklı bir inanç vardı. Ülkemizi çok seviyorduk. Ha Komünisttik, komünizmin ne olduğunu nekadar biliyorduk!
    Ama şunu biliyorduk: Bir haksızlık vardı.

    Tuncel Kurtiz
    ···
  3. 4.
    0




    che
    ···
  4. 5.
    0






    Neden siz kutsalsınız, neden sizin düğmeniz altı aydan başlıyor? Benim annemin diktiği düğmenin, sizin düğmeniz karşısında hiçbir ehemmiyeti yok mu?

    Devlet nedir? Bize hizmet etmek zorunda olan bir alet, bir ütü, bir şofben gibi bir şey değil midir? Hiç, kutsal bir ütü olabilir mi?
    (Kağıt)
    ···
  5. 6.
    0
    Doğu, ebedi gerçeğe daha yakındı. Ama Batı uygarlığı maddi hayat beklentilerini karşılayarak Doğu'yu yutuverdi. Bunu anlamak için Doğu müziğiyle Batı müziğini karşılaştırmak yeter de artar bile. Batı, "işte, ben buyum!" diye bağırıyor." Bana bakın,! Dinleyin! Ben ben, ben.. Oysa Doğu kendi hakkında tek kelime etmez.

    Andrei Tarkovsky
    ···
  6. 7.
    0
    - Burada ne aradığımızı biliyor muyuz?
    - Hiçbir şey!
    - Burada hiçbir şey yok!
    - Öyleyse doğru şeyi arıyoruz.
    - Onu bulunca ne yapacağız?
    - Bilmiyorum, bunu sen söyleyeceksin...
    - O'nu tanrı ilan edelim... Bilirsin, insanların yeni bir Tanrı'ya ihtiyacı var. Önce O'nu Tanrı ilan eder, sonra da öldürürüz. Böylece O, kendisine inanmak için bilinçlerine kılıf dikenlere hak ettiğini verir; sonra onlar, O'nun adaletsiz olduğunu düşünmeye başlar. işte... Gerçek Tanrı bilinci!
    - Bir zaman, çoban, derenin başında, çocuklardan birinin konuştuğunu duyar. Ancak şimdiye dek çobanın ne hissettiği ile ilgili hiçbir şey söylenmemiştir.
    - Hiçbir şey anlamadım, bu da neydi şimdi?
    - Hiçbir şey anlamadın mı?
    ···
  7. 8.
    0




    Birkaç çalı çırpı verin de yakalım dünyayı.”

    Transylvania, 2006 / Tony Gatlif
    ···
  8. 9.
    0
    https://www.youtube.com/watch?v=LoaB4gwQEpk
    ···
  9. 10.
    0
    https://www.youtube.com/watch?v=huwGeNUK6Os Ölmeden önce izlemeniz gereken filmlerden birisi.. VENGO
    ···
  10. 11.
    0
    Halkın kendi gücünün farkına varması, bir çok hükümetin çökme sebebidir. Bundandır ki hükümetler, insanları daha fazla meşgul edicek ve onların daha fazla tüketim ihtiyacı olduklarına inandırmaya çalışacaktır. Buna tüketim çılgınlığı deriz. Cep telefonumuz çalışır durumda olmasına rağmen, bir üst modeli kullanmak isteriz. Bir ev sahibi olabilecek kadar şanslıysak eğer, ikinci bir ev almak veya evimize son moda ürünler almak için çabalarız. Yeni halılar, perdeler, geniş ekran ve özellikli televizyonlar. Belkide sesini hiç bir zaman sonuna kadar açamayacağımız ses sistemleri. Bunların hepsini yapabilmek için ömrümüzü boşuna harcamış oluyoruz. Türkiye'de insanların toplam hayat süresi ortalama 70 yıl ve biz bu seneleri gerçekten ihtiyacımız olmayan şeylere sahip olabilmek için harcıyoruz. Doğanın zaten bize karşılıksız olarak verdiği mükemmel şeyleri hükümetlerin ve büyük şirketlerin aldığını farkedemiyoruz. Sonra organik ürün reyonlarına akın ediyoruz sağlığımız için... Yeni nesilin artık uyanması ve daha güzel bir gelecek için savaşmaları gerek. Yalnız kendileri için değil, herkes için daha güzel bir gelecek..
    ···
  11. 12.
    0
    https://www.youtube.com/watch?v=W0LZ4wMV3zw
    ···
  12. 13.
    0
    *
    ···
  13. 14.
    0
    KiRAZIN TADI TASTE OF CHERRY 1997
    iRAN FRANSA IMDb 7,7 SiNEMALAR 8, 4
    iran’ın en önemli yönetmenlerinden Abbas Kiarostami'nin
    felsefi, pgibolojik, spritüel ve ilginç bir dram filmi.
    intihar etmek isteyen orta yaşlı bir adam, kendisini bir ağacın
    altında gömmek için birisini aramak üzere arabasıyla yolculuğa çıkar...
    Tanrı insanın mutlu olmasını ister.
    Mutsuz insan hem kendini hem de başkalarını incitir.
    Ya insan mutlu olamıyorsa...
    Acılar içinde kıvranıyorsa...
    Ve çıkış yolu bulamıyorsa...
    Kendisine bunları çektirmeye hakkı var mıdır ?
    Yaşama hakkı olduğu gibi ölme hakkı da olmalı mıdır ?
    Buna başkası karar verebilir mi ?
    Büyük sorular... Yönetmen bu gibi sorulara yanıt ararken.
    daha doğrusu bunları ortaya koyarken ipuçları verse bile çözümü izleyiciye bırakıyor.
    daha fazlası için:
    http://www.derindusunce.o...tadi-tam-e-gilas-1997/
    ···
  14. 15.
    0
    #Ayıp
    Sen soğanları doğra salatayı ben
    yaparım...

    Hastalıkta sağlıkta yanında olacağına söz veriyorsun ama bir gün o hastalanıyor ve sen toplantıda olduğun için yanına gidemiyorsun. Akşam televizyonda bir filme denk gelip kanepede yanına kıvrılmak geliyor içinden ama sabah yedide kalkman lazım. Sabah mırıl mırıl sarılıp biraz daha uyumak istiyorsun ama dokuzda işte olmalısın. Öyle birkaç kez gecikirsen atılırsın. O zaman ev kirasını, kredi taksitini ödeyemezsin, buzdolabına mama koyamazsın ve artık birbirinizi sevmemeye başlarsınız.

    Bir insanı sevip birlikte bir hayat kuruyorsun ama onu günde sadece üç saat görebiliyorsun. Çocuğun oluyor, hasta oluyor, elini alnına koyup “geçti bak yok bir şey” diyemiyorsun. Ona mutlulukla hatırlayacağı çocukluk anıları bırakamıyorsun. Onun nasıl güzel güldüğünü, nasıl güzel oynadığını, senin adını ilk nasıl söylediğini göremiyorsun. Fırtınalı bir okul çıkışında sürpriz yapıp elinden tutamıyorsun. Bütün günün hastalıkta sağlıkta yanlarında olacağına yemin ettiğin ailenle değil, başkalarının yanında geçiyor.

    Hayatımızı sevdiğimiz insanlarla geçiremeyeceksek niye yaşıyoruz? Onlara sarılmak için akşam olmasını bekleyeceksek, akşam sarılmaya çalışırken sadece hayatımızın çözülmesi gereken sorunlarını konuşacaksak, ortak hayatımız sadece problem çözmek haline gelecekse ve biz bu yüzden birbirimizden bıkacaksak niye aile kuruyoruz?

    Birlikte yemek yapamadığımız, misler gibi sofralar hazırlayamadığımız, “Sen soğanları doğra, salatayı ben yaparım” demediğimiz insana karı, koca ya da sevgili diyebilir miyiz? Bunu yapamıyorsak, yaşadığımız hayata hayat diyebilir miyiz?

    insanın bir ailesi yoksa hiçbir şeyi yoktur. Ailenin tanımı da kadın-erkek-çocuk-kardeşler değildir. Dostlar da ailedir. “Haberleşelim” diye kapatılan telefonun ucundaki sesler, bir kahve bile içemediğimiz, alelacele bir araya gelip dağıldığımız, başımıza bir hal gelince aklımızdan, karnımızdan konuştuğumuz insanlar da ailemizdir.

    Geçip giden her an bir anı ve mutlu anılar biriktirerek yaşamaktan daha önemli bir şey yok. Her şeyi, herkesi yitirdikten sonra o anlar kalıyor. Geçip giden koca bir hayatın tek tesellisi parmaklarınla toplayabildiğin hatıralar, hepsi o kadar. Güzel anıların yoksa dünyanın tapusu üzerine olsa ne olur ki?

    Ne bütün gün ısıtıp içinde oturamadığımız evlere, ne üzerinde oturup eskitemediğimiz koltuklara sahip olmanın bir anlamı var. Özleyecek bir kokun, kolun kanadın kırıldığında bütün yükünü bırakacağın bir kucağın olmadıktan sonra parayla aldıklarını ne yapacaksın?

    Bir gün her şeyini bir anda yitirebilirsin ve geriye sığınacağın anların kalır. Biriktirebildiysen şanslısındır.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 16.
    0
    Evet, ne çıkardı vakit varken
    Ona bir merhaba desem.
    Çekip gitti az sonra hafifçe sallanaraktan
    Geri vermiş oldu kurduğum düşü bana
    Gitti
    Kağıttan gülü ve kadife şapkasıyla...


    Edip Cansever
    ···
  16. 17.
    0
    Bukowski kendisini şöyle tanıtır: “Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. iyi işleri olan sinek kaydı tıraşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. ilgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerden yana rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.” Şiirlerinde, öykülerinde, romanlarında daima kural tanımazlığı, boş vermişliği, şiddeti ön plana çıkaran, aylakları, kaybedenleri sürekli kutsayan Bukowski’nin gerçekte yaşamı boyunca en çok eser veren yazarlardan, şairlerden biri olması ve kendini insanüstü disiplinli, titiz ve özverili bir çalışmayla işine vakfetmesi adeta ironik bir tablo oluşturur. ilginç bir bilgi daha ekleyelim. Charles Bukowski, kitap hırsızlarının da sevdiği bir yazar. Amerika’da yayımlanan Publisher Weekly Dergisi’nin yaptığı araştırmaya göre, kitapçılardan en sık çalınan ve bu yüzden tezgah arkasında sergilenmek zorunda kalan kitaplar sıralamasında Bukowski açık ara birinci oldu.
    ···
  17. 18.
    0
    Dedem duvar örerdi.
    Babam duvar örerdi.
    Ben de duvar örüyorum.
    Peki nerde benim evim?

    Amarcord / Federico Fellini
    ···
  18. 19.
    0
    "Birbirimizi anlayamayacağız korkusuyla sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. Konuşmamanın, iletişim kurmayı reddetme anldıbına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. Ayrıca, çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır."

    Gündüz Vassaf/ Cehenneme Övgü
    ···
  19. 20.
    0
    Amirim, biri seni görmek istiyor. Kim dersen, bilemeyeceğim.
    Nasıl yani?
    ''Valla, ben de 'kimsin,' dedim. Şule, Jale... Bir ton isim saydı, biraz kafadan kontak galiba. Eli kolu rahat durmuyor.
    Tamam, gelsin.''
    Harun'la Eda soru dolu ve alaysı gözlerle bakarken; en son hastanede gördüğü Şule, Jale, Berna ya da Selma onların arasından koşarak geçip odaya daldı. Behzat Ç.'nin boynuna sarılıp Kışın en güzel tarafı ne biliyor musun? dedi. Mandalina yiyebilmek.
    Emrah Serbes / Behzat Ç. Her Temas iz Bırakır
    ···