/i/Ben

Kendini ifade et !
  1. 25.
    0
    Bu en az Angel kadar mucizevi bir hadiseydi. Seve seve bunu kabul etmiştim. Berkay’a kalsa Bosna’da bir Boşnak delisi dövmenin bedeli daha uygun olmalıydı, bense daha garantici yaklaşıyordum. Fakat ortada bir sorun çıktı. Tutanaklar tutuldu, cezanın fatuurası Boşnak para birimindeydi ve sınırların ötesinde bir yerde, Eylül ayının bir gecesinde saat 4’te euro’yu yerel para birimine çevirebilecek benzinci aramak için yollara koyulduk. Berkay iki polisle birlikte, polis arabası içinde giderken, ben ve peşime taktığım 50 kişilik bir otobüs dolusu Boşnak polis arabasını takip ediyorduk. Şansımız yaver gitmeye başlamıştı. 15 dakikalık yolda Berkay para bozabileceği bir benzinciye rast geldi ve parayı bozdu. Tutanağı da tescilletmek için bölge karakoluna gitmek durumunda kaldı. Karaklda da, oradaki polisler Berkay’ın dövmelerini beğenip kendisi ile fotoğraf çekilmişler. Bu karakol hikayesine dair daha fazla net bilgim yok, zira o süre içinde Angel ile otobüste Berkay’ın bütün gecemizi nasıl gibip batırdığından bahsetmiştik. izet ise yine bağırmalarına devam ediyordu. Ülkesine ödediğimiz 100 euro’dan dayak yediği için kendisine de pay biçilmesi gerektiğini savunuyordu. Dayak yediği ile kalması onu üzmüştü.
    Berkay işlerini hallettikten sonra bizimle aynı otobüste yolculuğa devam etti. Destinasyona 3 saatimiz kalmıştı. Yol boyunca, Türklüğümüzden, ortodoksluğumuzdan(?) ve Bosna’yı kirletiyor oluşumuzdan söylenip durdu. Bense bu sefer Berkay’ın yanına oturdum. Karslı ile arkadaşı da çantalarına sarılıp uyumuşlardı.
    Sabah saatlerinde gün ağırmışken Saraybosna’ya varmıştık. Boşnak börekleri ve cevappi bizi bekliyordu.
    ···
  2. 24.
    0
    Yolcular artık isyan ediyorlardı. Bizi bırakıp gideceklerdi, demokratik öngörü buna işaret ediyordu. Bir kısmı ise halinden memnun gibiydi. Öyle ki bir kadın asfalta uzanıp şınav çekiyordu. iki Türk, ötede bir yerde sigara içip, sinsice kendi aralarında konuşuyorlardı. Otobüsün arkasındaki grup yine gülecek bir şeyler bulmuşlardı. Yine biraz önce şınav çeken kadın, bu sefer demin dayak yiyen izet’le izet’in nasıl dayak yediğinin canlandırmasını yapıyolarlardı. Bir yandan da beni gösterip “şu kısa boylu iyi çocuk da, iri olan yaramaz” diyen emekli ablalar grubu vardı. Bu ablarlara kanım kaynamıştı, gururumu okşadıklarını söyleyebilirim. Yine de neticesinde tam anlamıyla bir deliler hastanesine düşmüştük.
    Ardından polislerin içinden conflict derecesinde ingilizce bilen, bu işi 100 euro ile bitirebileceğimizi söyledi.
    100 euro. Kurtuluş bileti sadece 1oo euro.
    ···
  3. 23.
    0
    Bosna polisi bu krminal vakayı üstlenmek niyetinde değildi. ilk akla gelen çözüm Berkay’ın Karadağ polisine havale edilerek gerisin geri Kotor Mahkemelerinde yargılanmasıydı. Bu da ayrı bir problem meydana getiriyordu. Berkay ile kontak kuramayacaktık. O zamanlar, wi-fi bağlantısı kurmayı bilemeyen bir akıllı telefona sahipti Berkay. Bu da bağlantı olanağımızı tamamen yitiriyordu. Yok yere “yollarımızı şimdi ayırıyoruz, ama seni otogarda bekleyeceğim” triplerine girmeye başlamıştık. Neyse ki, Angel yüksek Boşnakçası ve yüksek karakteriyle, izet’in aslında pek de masum olmadığını ve bize şans tanınması gerektiğini polislere açıkladı. Sonrasında, polisler kendi aralarında tekrar konuşmaya başladılar.
    ···
  4. 22.
    0
    Angel için durum çok da gülünesi değildi. Aslında sadece Angel değil, diğer insanlar için de pek gülünç bir an değildi. Zira demin izet’i kutsayan genç kızlar histerik şekilde ağlamaya başladılar. Angel bizim gevşek tavrımızı düzeltmek adına, öncesinde boğazını temizledi. Sonrasında ise kendimi hayatımda duyduğum en saçma cümleleri duyarken buldum. Berkay’ın döve döve bitiremediği sarhoş izet, aslında mental özürleri olan bir Boşnak vatandaşıydı ve yol boyunca bunca müsamaa sarhoş olmasından değil mental özrü nedeniyle tanınmıştı.
    En nihayetinde, sınırından geçmekte bulunduğun ülkenin mental özürlü vatandaşın, 50 tane aynı memlekete ait şahitin içinde, ve hatta pasaportun o ülkenin sınır polisi elindeyken döversen, yapacak çok alternatifin malesef olamıyor.
    ···
  5. 21.
    0
    Daha somut kanıtlarla ve şekilli dövmeleriyle karşısında duran bu kriminal suç makinesi öncelik meselesiydi. Fakat o konuda da bir arpa boyu yol alınamamıştı. Neyse ki, bir süre sonra şahit olarak ben içeri çağrıldım; diğer tarafın şahidi olarak da ingilizce konuşabildiklerini öğrendiğimiz bir grup genç mazlum izet’i korumaya başlamışlardı. Anlayabildiğim kadar kısıtlı Boşnakça ile bu kanıya varabiliyordum. izet o an dünyanın en masum insanıydı. Sonrasında bu deliliğe son vermek ve beklemekten sıkıldığı her halinden belli olan bir kahraman çıkageldi. Adı Angel’dı. (Angel Sloven bir vatandaş ve Bosna’daki ailesinin yanına gidiyor.) Yardımımıza koşan adamın adının Angel olması bir ilahi mesaj mıydı? Bilemiyorum. O an için Berkay’la ben garip ironiye gülüyorduk.
    ···
  6. 20.
    0
    Bu esnada, polis talimatıyla, diğer Türkler (ki biz 3 türk oluyoruz: ben ve diğer 2 tip) potansiyel suçlu kapsamında aramaya tabi tutulduk. Çantalarımızı otobüsten çıkarıp bir otobüs dolusu adamın içinde kontrle başladılar. Benim bununla ilgili herhangi bir sakıncam yoktu, o ana kadar bir şekilde bu tatsız olayı bile hiçe sayarak bize destek olan ikili bu arama talimatından sonra ansızın bize Bosnalılardan daha fazla nefret duymaya başladılar. Sonradan (belli ki o an) öğrendiğimiz üzere, bu ikili çantalarının derinliklerinde ot ve ot ürünleri taşıdıkları için tedirgin olmuşlardı. Neyse ki Boşnak polisi bu ayrı kriminal vakayı pas geçmişti.
    ···
  7. 19.
    0
    El kol hareketleriyle söylediği kelimelerin üstüne bastığını görebilirdum. Bildiği tek ingilizce cümle “What is the conflict?” olan bir Bosna polisine dert yanıyordu. Yardımcı olamayışın veya daha düz tanımıyla çaresizliğin resmini çizmek o an gayet mümkündü. Bir süre sonra, çözüm arayışının böyle olamayacağı fark edildi.
    ···
  8. 18.
    0
    Hava soğuktu. 10 metre ilesinde artık uzak bir ütopya gibi uzanan Bosna toprağı vardı ve sanki o da bizimle olan biteni izliyordu. Ortalık mümkün olduğu kadar durulmaya başlayınca, polis Berkay’ı sorgulamak üzere ayrı bir köşeye aldı. Ve ben hala sınır kapısında, yaşadığım bu fantastik rezalet için idrak arayışındaydım. Polisler için Berkay kriminal bir suçlu kisvesindeydi. Berkay’ın ahenkle dans eden uzun dalgalı saçları ve kol boyu uzanan güllü Kara Kule gösterimi ve baldırına kazıdığı “analrapist” yazısı gibi muhtelif dövmeleriyle çok da iyimser bir tablo çizemiyorduk. CSI Bosna rüzgarları tüm otobüsü sarmıştı. Peki ya gerçekten de CSI Bosna mıydı? Neden CSI Karadağ değildi? Zira hala Bosna’ya girememeiştik. Oysa Karadağ’dan ayrılmıştık da. Olay daha da garipleşiyordu. Berkay’a şimdiye kadar göstermiş olduğum fahri desteği taçlandırmak için karakolun içine girmeye çalıştım. Fakat “tsıh” şeklinde gülüşlerle durdurdu beni Bosna polisi. Ben de kim oluyordum? Adamlara hak vererek uzaktan Berkay’ı dikizlemeye devam ettim...
    ···
  9. 17.
    0
    Boşnak kızların çığlıkları, benim bu başarımı çok da umursuyor değildi.
    Yol boyunca uyuyan muavin bu sefer zamanında olay mahaline gelmişti. Tam bir arbedenin içindeydik. Nihayet Boşnak sınır polisi de bize katılmaya karar verdi. Öncesinde Berkay, sonrasında dudağı patlamış izet ve arkalarından ben otobüsten indik.
    ···
  10. 16.
    0
    Artık tepki vermeye başlamıştım. Bir an için yanımdaki Türk’ü ekarte ettim ve Berkay’ın yanına fırladım. Berkay’ı çekiştirmeyi denedim, nitekim bunu başarmıştım da. (Başarabileceğimi düşünmemiştim.)
    ···
  11. 15.
    0
    Karadağ ile Bosna-Hersek arasında bir yerde, çığlıklar atan Boşnak kızları ve vurdukça küfür eden bir Berkay ve dayak yediğine pek de memnun olmayan bir izet ile Allah’ın belası bir otobüste bu şekilde vakit geçiriyorduk.
    ···
  12. 14.
    0
    Berkay için bu kadarın fazla olduğunu biliyordum. Yine de Berkay benim gibi sakin karşılamalıydı. Ama Berkay ben değildi. Berkay sakin karşılamadı. Berkay, çantasının yanındaki koltuktan kalktı, izet’in yanına bir hışımla fırladı ve kafasını otobüsün orta kapısına yapıştırdı. Bu sahneyi daha çok film sahnelerinden biliyordum ama Bosna sınırında henüz herhangi bir ülkeye ayak basmıyorken daha yakından şahit olmuştum. izet’in ağzı, yüzü otobüsün orta kapısına preslenmişti. Bununla yetinmemişti Berkay. izet’in kapıya yapışan yüzü, Berkay’ın çelik yumruklarıyla tanışıyordu. Sayabildiğim kadarıyla iki sağlam yumruk ve kafaya geçirilen bir tekme(?) ile bu güzide performans tamamlandı.
    Olanları o an için izlemekle yetindim.
    ···
  13. 13.
    0
    izet’in onca çığırışına rağmen, Berkay artık sazı eline almaya başlamıştı. Allahını seven şunu sustursun anldıbını çıkarabileceğimiz ingilizce cümlelerle bağırıyor, otobüste ingilizce bilen veya o an için çevirmekle uğraşmayan biri olmadığı için çağrısı cevapsız kalıyordu. Berkay’ın bu çıkışı, izet’in çok hoşuna gitmişti ve ben hala Karslı’nın yanında oturuyordum. izet sarhoş olmasına karşın zeki bir adamdı. Bu hamleyi kendi lehine çevirmesini bilmişti. Boşnakça bilsem komik olacağını düşündüğüm cümleler sıraladı ve bu otobüste haddinden fazla reaksiyon aldı. Gerçekten haddinden fazlaydı.
    ···
  14. 12.
    0
    Kamaşan gözlerle neden durduğumu anlamaya çalışırken, şişman muavin pasaportları toplamaya başlamıştı. Sınır bölgesindeydik. Saat gecenin 3’üydü. Bir otobüs dolusu insanla ve Berkayla ve izet’le ve yanımdaki diğer iki Türk ile pasaport kontrolünden geçiyorduk.
    Bu noktada, Berkay’a tekrar geri dönmeliyim. Çünkü artık sınırlarının çok ötesinde, öfke kontrolüne denen bir mevhum yok.
    ···
  15. 11.
    0
    Muavin sarhoşun yanına gitti. iki üç kelime ile uyardı. Sadece uyardı!? Oysa ben bu aşamada kolezyumlarda aslanlara atılan gladyatör muamelesi görmesini beklemiştim. Batı uygarlığı burada devreye giriyor ve benim beklentilerime ket vuruyordu. izet sarı kart bile almadan, ufacık tefecik bir uyarı ile 2-3 saati atlatmış demekti.
    ···
  16. 10.
    0
    Muavin sonunda yerinden kalktı.
    ···
  17. 9.
    0
    Otobüs yavaşladı, yavaşladı ve durdu. Işıklar yanmıştı ve ben kamaşan gözlerle diğer herkes gibi izet’i izliyordum. izet içiyor, bağırıyor ve debeleniyordu.
    ···
  18. 8.
    0
    Abartmaya başlamıştı izet. Önümdeki ufaklığın ağzına bira damlatıyor seviyesine çoktan gelmiştik. Üstelik bu eylemler, hiç gereği yokken yüksek desibelde gerçekleşiyordu. izet’in bu abartmaları artık sadece bizi değil aklı başında diğer Boşnakları da rahatsız etmeye başlamıştı. isyan çığlıklarını duymak bana ve Berkay’a ve Karslı’ya adeta bir destek, umut vermişti.
    ···
  19. 7.
    0
    Uyuduğuna inanmak istediğim Berkay, kan çanağı gözleri ile sarhoşu süzüyor ve koltuk kolçağını sıkıyordu. (Böylesi durumlarda öfkeli arkadaşınızın yanında oturmalısınız, 3 saat önce tanıştığınız ve muhtemelen bir daha hiç görmeyeceğiniz bir başka Türk’ün yanına değil.) Yine de izet konuşmaya devam etti.
    ···
  20. 6.
    0
    Aradan 10-15 dakika geçti, bir süreliğine her şey rayına oturmuş gibiydi. Berkay’ın her şeye rağmen uyuyabildiğine inanmaya başlamıştım. Ne var ki sonrasında, orta kapıdan bir sarhoş sahne almaya başladı. Sarhoşun adı, daha sonrasında tutanaklardan göreceğimiz üzere izet’ti. Tek z ile okunuyor ve öyle yazılıyordu. izet 50li yaşların ortalarında bir ayyaş, aynı zamanda bir kaslı ve saç kesimine bakarsak muhtemelen bir asker emeklisiydi. izet de diğer Boşnaklar gibi kahkaha atmayı seviyordu. Bunun yanı sıra izet’in güldürmeyi sevdiğini de görmüştüm. Arka koltuklardaki heyecanlı kalabalık da izet’i istiyordu. Sanki sarhoş bir Beyazıt Öztürk ve sürekli kahkaha atan düşük IQ sahibi seyircileri Karadağ’ın dağlık bölgelerinden şen şakrak geçiyor gibiydi.
    ···