/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +1
    Okuyan birisi varsa devam edeceğim.
    ···
  2. 2.
    0
    Geldim, Okuyan var mı? yoksa bu gecelik bitiriyorum.
    ···
  3. 3.
    0
    Yarım saat işim var. Sonra devam edeceğim. Okuyan varsa belirtsin, ona göre devam edeyim bu gece.
    ···
  4. 4.
    0
    Günaydın. Okuyan olursa devam edeceğim biraz sonra.
    ···
  5. 5.
    0
    Hasan, rehber ve Boris gemiye çıktıklarında kaptan ile yanındaki tüccar hürmetle eğilerek onu selamladılar.
    Kaptan konuştu: Buyrunuz efendimiz, emirlerinize amadeyim.
    Merhaba. Tek kişilik bir kamara istiyorum. Böyle bir yeriniz var mıydı?
    Aman efendim, aman! Bir Osmanlı hayranına bu sorulur mu? Olmasada yaratırız.
    Hasan'ın kan beynine fırladı. Bir gemiye ihtiyacı ve kaptana mecbur olduğunu unutmuştu. Korkunç bir sesle gürledi. Eli kılıcının kabzasındaydı.
    Bre nadan! Dediğini kulağın işitiyor mu!
    Etraftakiler hakiki bir şaşkınlıkla ağızlarını açıp bakakaldılar.
    Fakat efendimiz bir kusur mu işledik?
    Bre daha ne olsun! Benim için olmasada kamara yaratacakmış. Yaratmak ancak Allah'a mahsusdur.
    Çok haklısınız efendimiz. Nihayet cahil gemicileriz.
    Hasan yine de mevzuyu hemen kapatmadı.
    Cahil de olsan azıcık düşününce yaratmanın yoktan var etmek manasına geldiğini farkedersin.
    Halbuki akıllı birine benziyorsun. Neyse bu seferlik hoş değilse de seni mazur göreyim.
    Kaptan içinden: Birazdan görürsün gününü diye düşündükten sonra az geride duran meymenetsiz ve kalıplı birine döndü.
    Hey Niccof. Saygıdeğer asil efendimizi en güzel kamaramıza zütüreceksin. Hürmette kusur edersen kafanı patlatırım.
    Eğer Hasan o anda bahşiş vermek üzere kara adama dönmeyipte kaptan ve tüccarın gözlerine baksaydı, alaylı pırıltıları belki de farkedecekti.
    ···
  6. 6.
    0
    Hasan, meymenetsiz tayfabaşının rehberliğinde, kıç kasaraya doğru ilerlerken memnun görünüyordu.
    Kaptanınız hakikaten cesur biri. Bu mevsimde karadeniz\\\'e açılacak bir gemi bulamayacağımı zannediyordum.
    Evet, hem cesur hem de usta denizcidir. Usta olduğu için kendini gözü kapalı riske atmaz. Bu gemi yapı itibariyle her türlü fırtınaya karşı koyabilecek şekildedir. Kaptanımız buna güveniyor.
    Birde size tahsis edilen kamarayı görünce, kaptanımızın size karşı hislerinin ne kadar büyük ve samimi olduğunu anlayacaksınız.
    iki adam bu sırada kıç kasaranın altına geçit veren kapıda kaybolmuşlardı.
    Şimdi kaptan, rehber ve tüccardan başka, etrafta dolanan gemiciler de o kapıya doğru alaylı alaylı bakıyor, manalı manalı gülüşüyorlardı.
    Hasan\\\'ın Venedikli bir papaza benzettiği boris dedi ki:
    Nasıl kaptan? herif hakkında fikrin nedir?
    Gerçekten nadir bulunur yapıda bir genç. Çok para edecek. Volga\\\'da kürek çekmek için böylesi çok para eder. Sana epeyce borçluyum sanırım. Ne kadar istersin?
    Hiç borcun yok kaptan.
    Kaptan şaşkınlıkla baktı. Sonra gözlerini kısarak siyahlı rehberi dikkatle süzdü.
    işin içinde iş vardı. Böyle kıymetli bir avı, hiç kimse bedava vermezdi.
    Acaba onu suça teşvik ederek başına çorap mı öreceklerdi?
    içinden: Ama hayır. Istanbul limanından ayrılırken, gemisini taktis eden papaz, Patrik hazretleri sizi bizzat görmek istiyor. Fenere uğrayınız demişti. Size söyleyecekleri var.
    Patrik ona sadece şöyle demişti: Köstence, Varna yahut herhangi bir yerde, boris adında siyah elbiseli bir adama rastlıyacaksın. Ona her kolaylığı göster.
    ···
  7. 7.
    0
    Siyah elbiseli adam şimdiye kadar bazı yollarla para kazandırılmış. Kendiside kazanmış. Fakat, şu Osmanlı kadar kıymetli bir metağı bedavaya bırakmamıştı.
    Şaşkınlığının sebebi buydu. Ama olsun. Fazla kurcalamadı ve sadece: sana hakikaten borçlu kalacağım dedi.
    Siyah elbiseli Boris o zaman koynundan bir zarf çıkarıp uzattı:
    Borcunu ödemek için, bunu o Osmanlı'ya ver. Lakin hiç kurtulma ihtimali olmadığını gördüğün zaman.
    Zarf açık?
    istersen okuyabilirsin. Mahsuru yok.
    Bu sözlerden sonra, geldikleri kayığa bindi, ve gitti.
    Kara elbiseli rehber boris, gemiden ayrılmaktayken, kıç kasaraya giren Hasan, ilk anda yarı aydınlık içinde kalmıştı.
    içinde bir huzursuzluk vardı, Ama bunun Istanbul'da bıraktığı zevcesiyle beş yaşına giren oğlunu düşünmesinden ileri geldiğini zannediyordu.
    Lakin, şimdi vazife üzerindeydi. Bu sebeple işlerinin rast gittiğini görerek:
    Neyse, işin bu kısmını hallettik diyordu. Bu mevsimde karadeniz'e çıkmak cesaretini gösterecek bir kaptan bulamayacağımı zannediyordum.
    Her ne kadar arkamdan beni süzen kaptanla şu nursuz tüccarın bakışlarını beğenmediysem de, Neyse. Bakalım hele böyle methettiklerine göre bana tahsis edilen kamara, krallara layık bir yer olmalı.
    Bu esnada kasaranın ikinci katına çıkan merdivenin başına gelmişlerdi.
    Hasan, laf olsun diye: Her ne kadar kaptan beni kızdırdıysa da, hatasını kabul etti.
    Bu büyük meziyettir. Demek ki yaradılıştan nazik bir adam.
    Tayfabaşı tuhaf bir sesle: eee, nezaket ve inceliği ile meşhurdur. Sizin tam manasıyla istirahat edebilmeniz için son derece sıkı emirler verdi.
    Öylesine rahat edeceksiniz ki, o kadar olur. Bayılacaksınız.
    Hasan içinden, gemi ararken vücudumdan ziyade sinirlerim yoruldu. Hakikaten dört başı mamur mükemmel bir istirahate ihtiyacım var.
    Bu gemide o istirahati, diye düşünüyordu ki düşüncesini tamamlayamadı.
    Ansızın sanki tavan tepesine çöktü. Ucuna sıkıca bezler sarılmış bir odun darbesi ile yere yuvarlandı.
    Kendinden geçmeden önce, o çok kısa anda son olarak düşündü: Yazık bana bre, altı yıl önce de aynen böyle bir darbe ile başım belaya girmişti. Ondan ders alıp uyanık olsana be adam!
    Sonra her şey karardı. Kendinden geçti, olduğu yerde hareketsiz kaldı.
    ···
  8. 8.
    0
    Var mı okuyan bir pampam? Yoksa devam etmenin bir alemi yok.
    ···
  9. 9.
    0
    Okuyan olmasada ara sıra birkaç part gireceğim belki birisi bir gün okur.
    ···
  10. 10.
    0
    Hasan, olduğu yerde hareketsiz kaldı. Boşlukta kısa konuşmalar duyuldu. Sakın ölmüş olmasın?
    Yok be, elimin ayarını iyi bilirim. Lakin kara elbiseli şu acayip rehberin verdiği fikir çok iyiymiş be.
    ee tabi, sopaya bez sarma fikri pek dahiyane. Yoksa bu herifi 10 kişi zaptedemezdik. Bak bakalım iyi mi?
    Baygın ama iyi. Yerine zütürmekte acele edelim. Vakitsiz ayılırsa baş edemeyiz. Gürültü çıkar. Ve tam da gürültü esnasında liman muhafızları kontrole gelirse top yekün yanarız.
    Baygın halde yatan delikanlıyı karga tulumba edip zütürdüler.
    Tam zamanıydı. Zira dışardan duyulan sesler, liman muhafızlarının gemiye kontrole geldiğini anlatıyordu.
    Kaptan, son derece güler yüzle: Hoş geldiniz kumandan, hoş geldiniz beyzadeler! diyerek onları karşıladı.
    Muhafızlar ciddiyetle araştırma ve incelemeye başlarken bir an önce yola çıkmak isteyen kaptan, muhafız zabitine:
    Asil efendim ruhsat verirse hemen demir almak istiyorum.
    Kazaylada olsa gizli bölmenin keşfedilme tehlikesini önlemek istiyordu. Zira kellesi tehlikeye gireceği için, vaziyeti sağlama almak, bunun içinde rüşvet vermek niyetindeydi.
    ···
  11. 11.
    0
    Ben her şeyi gerçek şekilde görme kabiliyetine sahip, çok zeki yaman bir herifimdir.
    Bu Osmanlı Türkler'i hiç şakaya gelmez.
    Gemimdeki ses geçirmeyen şu gizli bölme olmasaydı, üstelik azılı olduğu hemen görülen böyle biri avlanmaya cesaret edilebilir miydi?
    Burası şimdiye kadar keşfedilmedi. Osmanlı dizdarının liman muhafızları, yola çıkışımızdan önce yine kontrole geleceklerdir.
    Bu teftişi atlaktık mı gerisi kolay.
    Bak, aklıma ne geldi. Şu liman muhafızlarına üç beş kuruş versen, hani rüşvet değil de, bahşiş gibi falan.
    Herifler o kadar yumuşak ve nazik kontrol ediyorlar ki, şimdiye kadar hiç aklıma gelmedi. Hakikaten çok iyi olur ha.
    Hele şimdi daha lüzumlu. Gizli bölmeni asla bulamazlarsa, en kıymetli ve muhattaralı bir şey gizliyorsan, muhafızları daha güzel yumuşatmalısın canım.
    ···
  12. 12.
    0
    Bu sözlerden sonra, Hasan ile Boris bir çok yelkenlinin sıralandığı rıhtım üzerinde yürüyerek uzaklaştılar.
    Limanın ucunda, burnun döndüğü yerde açığa doğru uzanan taş bir iskele vardı.
    Boris ve Hasan buraya kıvrıldığında Kalafat limanı gözler önüne serildi. Sahile çekilmiş gemiler vardı.
    Çekiç testere sesleri duyuluyor, kaynayan katran kokuları hissediliyordu.
    Boris denizde demirlemiş yelkenliyi işaret etti.
    işte efendimiz. Şu tekne.
    Oraya kayıkla gideceğiz. Hey kayıkçı! yanaş, sana iş çıktı.
    Bu sırada geminin güvertesinde iki kişi konuşuyordu.
    Daha şişmanca ve tüccar kılıklı olan dedi ki:
    Bu sefer turnayı gözünden vurdunuz kaptan.
    Kara cübbeli adamımız bu defa çok kaliteli bir av yakalamış. Son derece mükemmel bir forsa kazanacaksınız.
    Çok, Çok güzel fakat bu, Ama bu bir Türk.
    Pek çok mahsurları yanında bu herifler azılı olur be!
    Daha iyi ya, çok güzel kürek çeker bunlar.
    Osmanlı limanları arasında bir Osmanlı denizi olan Karadeniz'de dolaşırken Türk forsa kullanabilir miyim?
    Gerçi onları kamçılarımız altında inim inim inletmek çok büyük bir zevk ama, gerisinide sen düşün.
    Anladım. Haklısın. Bak iyice yaklaştılar. Vay be, Hem çok genç, hem buradan bakınca nasıl ejderha biri olduğu bile anlaşılıyor.
    Zaten onun forsalığı senin gemi için pek uygun değil.
    Böyle biri, Volga nehirlerinde kürek çekmek için ağırlığınca altın eder. Tehlikeyi göze almaya değer, ne dersin?
    ···
  13. 13.
    0
    Saçindan kavra ve cezalandır
    ···
  14. 14.
    0
    Genç bir adam dünden beri limanda dolaşıyordu.
    Geceyi kaldığı handa geçirmiş, sabah namazından sonra rıhtıma çıkıp gemileri dolaşmaya başlamıştı.
    Hiçte neşeli hali yoktu ara sıra kendi kendine mırıldanıyordu: padişahımız acele etmekte çok haklı. Zira korkunç Ivan denilen imansız moskof gavuru işi azıttı.
    Osman'lıya ödeyeceği yıllık vergiyi vermediği gibi, kazan ve asrahan'da müslümanları yediden yetmişe katletti.
    Neyse ki padişahımız bir yolla bu zalim kefereyi terbiye etme niyetinde olmalı. Benide bu yüzden oralara gönderiyor.
    Genç adam böyle düşünmekle beraber, son derece dikkat etmek mecburiyetindeydi. Çünki bütün Hristiyan devletleri, Osmanlı karakulaklarının Varna, Köstence'den, Silistre'den Tuna yoluyla çeşitli yerlere gönderildiğini hiç şüphesiz biliyordu.
    Genç Osmanlı ise, kırıma gitmek üzere Karadeniz'e açılacak bir gemi aramaktaydı.
    ···
  15. 15.
    0
    Okumadim
    ···
  16. 16.
    0
    işte zorluk burada başlamıştı. Karadeniz'de fırtına mevsimiydi. Hiç bir kaptan sefere çıkmak cesaretini gösteremiyordu.
    Genç adam: hakları da var. Baksana fırtına hiç dinmiyor. Denizin azgınlığı ise gözümüzün önünde. Diyordu.
    Böyle sıkıntı içerisinde dolaşırken, kim bilir kaçıncı defa kalmakta olduğu hanın önünden geçti. Pek tabidir ki dönüpte o yana bakmadı.
    Eğer şöyle bir başını çevirebilseydi, hancının halinden şüphelenebilirdi.
    Hancı, korkak tabiatlı, kendine hakim olamayan, vücudu şişman kendi zayıf biriydi.
    Bu yüzden, Osmanlı'yı görür görmez telaşını gizleyemeden bitişik handa satıcıların bulunduğu dükkanından avluya geçti.
    Tepeden tırnağa siyah renkli, uzun cübbesine bürünmüş kötü bakışlı adamın yanına koştu.
    Nerelerdeydin? Osmanlı sabah çıkarken şimdiye kadar sakladığı maksadını nihayet bana söylemek zorunda kaldı. Kırım'a gitmek üzere bir gemi bulmak peşinde.
    Benden istediğin bilgi de bundan ibaretti sanırım.
    Bir gemi bulamadı mı?
    Çok aradıysada bulamadı.
    Mükafatını göreceksin. Şimdi hemen onun yanına git. bu limanın her zorluğunu halleden en usta rehberini tesadüfen gördüğünü söyle. Ve onu bana getir.
    ···
  17. 17.
    0
    Hancı kımıldamaya niyetli görünmüyordu. Kara elbiseli adam: Hadi hadi! hizmetinin karşılığını peşin aldın demektir. Çünki müşterinin atı sana kalacak. Yalnız odasındaki eşyalarından pay isterim ha. Hadi Osmanlı'yı getir bekliyorum.
    Sen hiç merak etme. Sadece herifi ucuza kaptırma. Son derece kuvvetli, dayanıklı birine benziyor.
    Kara adam ona, şöyle yandan öyle bir bakış attı ki, Benim ne yaman herif olduğumu bilmemek, anlamamak en büyük suçtur. Demek istedi.
    Bir bakıma haklıydı. Herifin suratından hilekarlık, alçaklık akıyordu. Hancı sevinçle kendi hanına geldi, avlu kapısında beklemeye başladı.
    Bir yandan da ellerini ovuşturuyordu. Bu işten karı büyüktü:
    Osmanlı'nın atı gibi cins hayvan ender bulunur. Ve kara cübbeli adamı kastederek: Kara koncolos iyi ki bu atı görmedi. yoksa bol keseden bağışlamazdı. Diye düşünüyordu ki, Osmanlı genç gözüktü.
    Bir gemi bulamadığı halinden belliydi. Hancı büyük bir sevinç göstererek ona doğru koştu.
    ···
  18. 18.
    0
    Müjde! müjde efendimiz.
    Ne o? bir gemi mi bbuldun?
    Hayır, lakin bu şehirde her meseleyi halletmesiyle meşhur olan ustalar ustası rehberi buldum. Osmanlı'ları çok sevdiğim için, onu her tarafta arattırıyordum. Buyrunuz.
    Beraberce yan avluya geçtiler. Hancı, işte şurada oturan siyahlı adam.
    Rehber yerlere kadar eğilerek, onları karşıladı.
    Hancı: işte, işte asil Osmanlı efendimiz dedi.
    işte böylece hürmetle yerlere kadar eğilerek selam veren rehber, emrinizdeyim. Hizmetinizdeyim. Diyerek doğruldu.
    Osmanlı genç, bir an kimsenin anlamadığı bir şaşkınlık geçirir gibi oldu.
    içinden: hayret, ne kadar benziyor. Fakat imkansız, o değil. Enikonu zayıf. Boyu da daha uzun gibi dedi.
    Sadece bir an gayri ihtiyari böyle düşünmüştü. Üzerinde hiç durmadı.
    Pek becerikli görünüyor. istediğim gemiyi bulsun yeter. Her ne kadar rabbiesiri silik suratı varsa da, banane.
    Bu sırada kara elbiseli rehber, Osmanlı'ları çok seven hancımız, gemi için üç gün üzüldüğünüzü görünce beni aratmış.
    Bir haftadır yoktum. Talihiniz var ki gelir gelmez rastlaşabildik.
    Rum hancı tastik etti: Osmanlı bizim veli nimetimizdir. Misafirimizin üzüntüsüne çok hassas olan kalbim dayanamadı.
    Ey değerli arkadaşım Boris. Çok asil ve yiğit misafirim aziz efendimiz Hasan beyi, senin usta klavuzluğuna emanet ediyorum.
    Bu hususta hiç endişeniz olmasın. Kırım'a gidecek gemi az değilse de, Karadeniz'in kasırgalar mevsimidir. Yola çıkmak cesaretini gösterecek kaptan az bulunur.
    ···
  19. 19.
    0
    Ancak Türk kaptanlar bunu göze alır. Fakat bildiğim kadarıyla şu sıralar limanda Osmanlı kaptanı olan gemi yok.
    Aman, Aman Gospodin Boris. Senin rehberliğinde imkansız diye bir kelime yoktur. Aziz misafirimizi mutlaka sevindirmelisin.
    Bir Osmanlı için canımı bile veririm. Bana üç çeyrek saat kadar müsade ediniz. Bazı yerleri dolaşmalıyım.
    Boris gittikten sonra, hancı ellerini ovuşturdu.
    Sözünün eri, çok mert bir adamdır. Dediği saatte gelir. O zamana kadar gönül rahatlığı ile istirahat ediniz efendim.
    Hasan odasına çıkarken sevinçliydi. Şu Boris denilen herif, bana yıllar önce italya'da gördüğüm birini hatırlatıyor.
    Yalnız boyu daha uzun, ondan zayıf gibi. Konuşurken dili italyan aksanına çalıyor.
    Genç adam, öylece gelişi güzel düşünmüştü. Venedik ve Roma günlerinde, kendisine can düşmanı kesilen bir papaz bozuntusu vardı.
    Lakin Boris adındaki Bulgar rehber, elbette ki o olamazdı.
    Yıllar bir insanı değiştirsede, boyunu uzatamazdı.
    Bu herifin ise daha uzun boyu vardı.
    Hani insan birisine rastlar, ve, şu şahıs filana benziyor der ve geçer gider. işte Hasan'da bu kadarlık düşünmüştü.
    Acaba yanılıyor muydu? Zira birisi hayli zayıflar ve üstelik siyah elbiseler giyerse, daha uzun boylu gözükürdü.
    Rehber Boris, hakikaten tam 45 dakika sonra geldi. Yüzü gülüyordu.
    ···
  20. 20.
    0
    Kalafat limanına bakmamışsınız dedi.
    Denize yeni indirilmiş bir çektiri yakında hareket edecek. Hatta yolcu bile almamış. Kaptanımız yinede denize açılmayı göze almayacakmış.
    Ancak gemisinin denizciliğine güveniyor.
    Hasan sevindi. Öyleyse eşyamı hazır edeyim de alıp gidelim. Ben dönene kadar atım hancıya emanet.
    Hancı ile Boris kısa bir an endişe ile ve gizlice bakıştılar. Boris anladı. Acele konuştu:
    Evvela kaptanla bir anlaşalım.
    Evet, kabul ederse Boris haber verir. Seyehat sandıkçılarını hemen gönderirim. Boris'e gelince çok cömert ve kanaatkardır. Üç beş mangır verirseniz yeter.
    ···