+4
-3
bir gün babamla parka gittik. çok sevinçliydim çünkü bigiblet sürecektim ve babam olduğu için özgürce takılabilecektim. babam bir banka oturdu ve at yarışı bülteni incelemeye başladı. ben de -ben dolaşıyorum baba- diyerek dolaşmaya başladım. her pedal çevirişimde -ohuiyhuyiiyi- şeklinde anlamsız sesler çıkartarak gülüyordum. parkın diğer çıkışına geldiğimde babama baktım ve hala bültenle uğraştığını gördüm. fırsat bu fırsat diyerek aşağı saldım kendimi. artık tamamen özgürdüm. ilk gördüğüm sokağa saptım, sokağa saparken hayalimdeki hareketi yapmayı denedim; ön kaldırma. abilerden öğrendiğim kadarıyla çok basit bir şeydi. sokağa sapmamla beraber yaradana sığınarak gidona asıldım. gidon elimde kaldı ve bigiblet 5 metre kadar gittikten sonra beraber düştük. ayağım yara bere içindeydi. işte o an her halinden evsiz olduğu belli olan bir çocuk gülümseyerek yaklaştı. yanıma geldi ve -alık kızan öle mi kaldırılır- dedi. bana üç dört tokat attı ve bigibletimi alıp kaçtı. daha doğrusu hepsini alamadı, gidona ananın yavrusuna sarıldığı gibi sarıldığım için onu benden koparamadı.
o an babam geldi ve ah moonlight niye bana haber vermeden uzaklaşıyorsun oğlum? bak düşmüşsün, ayakların yara bere içinde. hayattaki en kıymetli varlığımın sen olduğunu bilmiyor musun? niye yaptın bunu? neyse... hadi gel yaralarını yıkayıp çikolata alalım. bigiblete de üzülme, hiçbir şey senden değerli değil- diyecek gibi oldu. ama gerçekte ağzından -dıbına kodumun evladı kaç para biliyor musun o bigiblet itoğluit? sen anasını gib diye mi çalışıyorum lan ben?- kelimeleri fırladı. sonra da sokağın ortasında beni gidonla dövdü.
o evsiz olmasaydı bu muhteşem dayağı yemeyecektim ve her şey ekgib kalacaktı. işte bu yüzden nerede muhtaç, evsiz veya gerizekalı görsem yanında olurum. derdini dinler omzuyla boynunun arasında elimi gezdirerek üzülme derim.