1. 26.
    0
    @18 eyvallah panpa doğru diyorsun. öyle abartmadan uzatmadan yazıyorum valla. ne olursa artık.
    ···
  2. 27.
    +1
    böyle bi saray yavrusu mu desem ne desem, öyle bir ev gördük. aşk-ı memnu dizisindeki yalıyı hepiniz bilirsiniz, ha işte o yalı, bu evin yanında bekçi kulübesi gibi kalır * abartmadan söylüyorum.
    ulan evin kocaman bir özel koruluğu, gül bahçesi vardı. adamlar organik yiyecekler yemek için kocaman sera yaptırmıştı, arazi nerden baksan topkapı sarayı kadardı. şimdi noldu oralar bilmiyorum, müteahhit girmiştir kesin.

    evi uzaktan görünce salak ben tahmin edemedim tabi alaattinlerin olduğunu. "yuh be" dedim. çocuk oralı olmadı. dedim ya, adam asil, mütevazi. sonra evin kapısına gelince yüzümde aptal bir gülümseme belirdi, orası harbiden komikti: http://galeri.uludagsozlu...ptal-g%C3%BCl%C3%BCmseme/

    yanılmıyorsam gülüştük. hayal meyal hatırlıyorum işte baya geçti.
    ···
  3. 28.
    +1
    evde gözlemlediğim ilk şey, aile-hizmetçi arasında katı soğuk bir ilişki yoktu. hepsi aile gibiydi, 5-6 tane hizmetçi vardı işte. her iş ellerinden gelirdi. bir tek en daşşaklı hizmetçi olan serpil ablayı hatırlarım. serpil abla, evin bildiğin hanımı. alaattin'in annesiyle sıkı bir kanka gibiydi, her işi birlikte yaparlardı. alaattin'in annesi -ki adını hatırlamıyorum maalesef- çoğunlukla mutfağa iner onlarla birlikte yemek yaparmış. bulaşık yıkamazmış yalnız, ne zaman bulaşığa elini sürse bişey kırılırmış.

    eve daha sonra çok gidip çok geldiğim için birçok muhabbete davranışa şahit oldum. alaattin'in annesi bulaşık yıkamak istemişti de serpil abla "bırak bırak yine kırarsın bişeyleri" demişti. baya gülmüştüm, onlar da benim gülmeme gülmüştü * harbiden güzel bir ortamdı. insan öyle bir yerde yaşamalı.
    ···
  4. 29.
    +1
    düşünüyorum da şu osmanlı yazarlarının yazdığı yalıda geçen romanlara benziyordu o aile. ben de o romandaki bir figürandım işte.

    neyse işte evin içindeyiz. dışarıdan çok büyük görünen ev içeride o kadar devasa değildi. belkide çok fazla eşya vardı ondan. içeri girdiğinizde sofayı aydınlatan kristalden muazzam bir avizeyle karşılaştım. tüm ayrıntıları iyi hatırlıyorum çünkü o eve daha sonra yüz defa girdim. yukarı katlarda aynı gösteriş terkedilmiş, sadece bir görünüm hakim olmuştu. alaattin salona zütürdü işte. orda konuştuk falan. sonra tek tek müzikler dinlemeye başladık, koyuyordu müzik setine, yüksek sesle dinliyorduk. yabancı müzikler ağırlıktaydı.

    nedendir bilinmez alaattin şu eski ve tuhaf müziği çok severdi. http://inci.ca/u1fk87a6mb bu müziği herkes hala bilmektedir galiba.

    la neyse işte alaattin işin takunu çıkardı baya gürültü yaptı. ben de alışmışım işte dergilere falan bakıyorum baktığım dergiler de bilim teknik dergileri dıbına koyim, tam dayaklıkmışım.

    işte o sırada kapı gürültüyle açıldı. içeri bildiğin bir melek girdi. kumral, boyu 1.70'den biraz uzun bir kız. kapkara gözleri simsiyah saçları incecik kaşları, çok zarif bir yüzü vardı. tek makyaj belirtisi yoktu, saf güzellik.

    valla vurulmuştum.. neslihan.
    ···
  5. 30.
    +1
    girdi içeri, beni görüp gülümseyerek selamladı ve alaattin'e dönerek "kıs şunu" diye bağırdı. böyle kardeş kavgası oldu işte, alaattin geri adım attı. sonra kız odadan çıkarken alaattin seslendi, yanılmıyorsam "sen tarihi çok severdin dimi" dedi. o da ee falan dedi işte. alaattin de beni gösterdi. la yer yarılsaydı da içine girseydim, utanç olmuş %100 özgüven olmuş %0 altıma edicem. heyecan işte.

    kız şaşırdı baya, ara sıra bana bakıyor işte. sonra tarihten bişey sordu, yalnız tarih hakkında bilgim ne ölçüde onu ölçmek için sorduğu çok belliydi. ben de bunu farkederek tüm detaylarıyla söyledim. kızın sorduğu soru 1666 londra yangınıyla alakalıydı. şaşkınlığını pek gizleyemedi, "ben bunu alayım" dedi gülerek. beni tuttuğu gibi zütürdü. alaattin de "hayır o benim" diye diğer koluma yapıştı. şakacıktan çekiştiriyorlar işte, alaattin yine geri adım attı, "5 dakika sonra alıcam ama" dedi. ben de gidiyorum işte mandafon gibi.. suskunum, mal gibiyim.
    ···
  6. 31.
    +1
    balkona zütürüyordu beni. bu arada küçük bir çocuk gibi kolumu tutmuştu, o önde ben arkada, kolumu çekerek zütürüyordu. pek olgun sayılmazdı, belki de onu çekici kılan buydu. beni zütürürken evin muhteşemliğine daha da hayran oluyor, etrafa bakınıyordum (harbiden film sahneleri gibiydi).

    balkona oturduk. orada evin muhteşem koruluğunu serası gül bahçesini tümüyle görebilirdiniz. oturdu karşıma. bişey ister misin? dedi. ben de hayır teşekkür ederim dedim. normalde teşekkürü özrü hiç bilmeyen ben, orda bildiğin kibarcık oluvermiştim. ekonomi dilinde ifade edersek arz-talep meselesi işte *

    kız harbi meraklıydı. böyle her taktan soruyordu. ilk önce günümüz koşullarından girdi, osmanlıyla devam edip orta çağ avrupasından çıktık. roma tarihine geçmek ister gibi oldu, roma tarihine ilgi duymadığımı belirterek konuyu başka yere yönlendirdim.
    ···
  7. 32.
    +1
    yalnız o sırada dikkatimi çeken şey, ben konuştukça onun dediklerime değil de gözlerime yoğunlaşıp başını yana eğmesiydi. o sırada biraz korku duydum la alaattin gelicek de mahcup olucam diye; bi an başımı sola çevirip koruluğa baktım o da kendine çeki düzen verdi. ama tekrar soru-cevap başlayınca aynı duruma geçiyordu. öyle başını hafif yana eğip masum masum baktıkça bi tuhaf oluyordum.
    ···
  8. 33.
    +1
    çok yorgunum, kahve biraz giderdi uykumu ama nafile * iyi geceler panpalar, başka zaman devam ederim. uykumu alırsam belki birkaç saat sonra gelip yazarım yine.
    ···