1. 17.
    0
    Eylül de kaydımı yaptırdım. Ertesi gün polisler yakalayıp Çorlu ceza evine üç aylık hapis cezamı çekmem için zütürdüler. Üç ay… o üç ayı anlatmanın anlamı yok. Yediğim dayaklar… ve daha kötüleri. Sadece ikinci ay geldiği zaman birilerinin tecavüz girişimi oldu. Abdullah Ağabey olmasa sanırım delikanlılık da namus da gidiyordu elden. O son ayımı onun himayesinde sorunsuz olarak geçirdim. Her neyse üç ayım dolduğunda çıktım hapishaneden. Annemi babamı bir gün görüp hemen okula gittim...
    ···
  2. 16.
    0
    @14 bir kaç kelam ediyorum kardeşim. okumak isteyen olursa diye. ağır bir derdim varda . gene kimsesiz kalmışken birilerine anlatıp rahatlatmak istiyorum kendimi. tüm olay bu yani.
    ···
  3. 15.
    0
    Bir hafta sonra da üniversiteyi kazandığım haberi düştü eve ve ev ahalisi bir kez daha sevindi. Ankara dan ablam yeğenimle beraber bu kötü günlerimizde yanımızda olmak için gelmiş ve uğurlu gelmişti. Bir hafta da iki sevinçli haberle özlediğimiz huzuru yakalamış gibiydik geceleri babam uyurken çektiği sancılara rağmen. ...
    ···
  4. 14.
    0
    sen ne diyorsun panpa
    ···
  5. 13.
    0
    biz böbrek bulamadık babamıza. Babamızda bizim böbreklerimizi almadı bizden. Ki bilirsiniz. Çocukların dokuları ebeveynlerine uyar büyük bir olasılıkla. Ancak ne dersek diyelim almadı beş çocuktan birinin böbreğini. Elem etti kulem etti olmaz dedi. Geleceğinizi karartamam çocuklar dedi. En sonunda ağustos ayına geldik. Ağustos ayı geldiğinde ben dershaneden ayrılmış ancak kaydımı silmedikleri ve bende onların parasını vermediğim için hakkımda tutuklama kararı çıkmıştı. Ağustosta evimize gelen ilk mutlu haber annemin doku örnekleriyle babamın doku örneklerinin bir biri ile uyuşması oldu. Babam annemin böbreği ile tekrardan eski sağlığına kavuşabilecekti. Ameliyat günü aralık ayının 23üne tesadüfen benim doğum günüme verilmişti. Çok sevinçliydik babamız eski sağlığına kavuşacaktı diyorduk. Ve ben ikinci sefer doğacaktım. Bu kez mutluluktan bu kez sevinçten uçarak…..
    ···
  6. 12.
    0
    ilk teşhis ve çok geç gelen teşhis böbrek yetmezliği oldu. Bu on yıl içerisinde babam çiftlikte çalışırken kendimize ev almış araba almış ve 2008 de ben liseyi bitirdikten sonra çiftlikten ayrılmış ve kendine ufak bir büfe açmıştı. Ekonomik olarak fena değildik yani. Ancak ne zaman ki diyaliz günleri başladı. Elde avuçta olan ne varsa yavaş yavaş bitmeye başladı. ilk önce arabayı sattık özel hastanelerde babamıza baksınlar diye. Sonra büfemiz gitti elimizden. Sonra evimiz… evli kaldıkları 27 yıl boyunca tek gün çalıştırmadığı karısı yani annem bulaşıkçı olarak bir iş buldu en sonunda kendine bir lokanta da…..
    ···
  7. 11.
    0
    Kendimi düzeltmeye ise ilk olarak işsizlikten bunalmış bir halde 2009 un ocak ayında bir restorana bulaşıkçı olarak girerek attım. Tüm kötü arkadaş çevremden uzaklaştım ve kendimi tamamen işime verdim. iki ay sonra bulaşıkçılıktan aşçı yardımcılığına ondan dört ay sonra ise tatlı ustası olarak tatlı reyonuna aşçı olarak geçiş yapmıştım. Ustam abim gibi olmuş ve bende yeniden okuma hevesini arttırmıştı. O yüzden bir yıl sonra 2010 ocak ayında dershaneye yazıldım. iki ay sonra ise evimizin üstüne çökebilecek en kara bulut çöktü. Babam, devrilmez dediğim rüzgarların yıkamadığı çınarım bayılmış ve hastaneye kaldırılmıştı ben çalışırken...
    ···
  8. 10.
    0
    Neyse konumuza dönelim…2008 den 2010 senesinin ağustos ayına kadar bir daha asla babam ile eski samimiyetimiz olmadı. Ne benim serseriliklerim bitti o zamana kadar ne de onun bana darılıp gücenmeleri. Okulunda derslerinde başarılı hocalarına saygılı ve çalışkan evlat gitmiş yerine liseyi bitirdikten sonra iyice serserileşen uyuşturucu ve alkol bağımlısı bir fabrika işçisi olmuştum.
    ···
  9. 9.
    0
    Bana en yakın yaşta olan Bilal de her zaman bizimle beraber ava balığa yada yüzmeye gelmiş. Ancak hiçbir zaman ben ve babamın sevdiği gibi sevmemiştir bu aktiviteleri. işte bu yüzdendir ki benimle babamın arası her zaman daha samimi olmuştur. Ta ki 2008 nisan ayına kadar. Serserilik zamanlarımda zirve yapmış ve hocalarımdan birini dövdüğüm için verilmiş olan tasdiknamem ile eve geldiğimde bana darılmıştı rahmetli. Yeni bir okulda daha verimli bir karne ile gelsem de bana dargınlığı geçmedi. Yeni okulumdan diplomamı alıp yanına gittiğimde sadece aferin oğlum demiş ve iki ay boyunca bana kurduğu tek cümle olmuştu bu. işte o zaman ağlayarak baba be konuşsana benimle oğlunum ben senin demiştim. Ellerinden öpmüş öyle kalmıştım dizlerimin üstünde. Gülümsemiş göz yaşlarımı eliyle silmiş ve yerden kaldırmıştı. Sen şimdi böyle çöktün kaldın ya evlat, dizlerinin üstüne düştün ya. işte iki ay önce sende beni böyle düşürdün. Ele güne karşı övünerek derslerinde ki başarısından dem vurarak anlata anlata bitiremediğim evladım da beni böyle dizlerimin üstüne düşürüp ele güne rezil etti. Ama şimdi sen beni bende seni tekrardan ayağa kaldırdım. Aramızda ki dargınlık bitmiştir demiş ve ben ona sarılıncaya kadar konuşmuştu öyle...
    ···
  10. 8.
    0
    2001 kışında babam batı illerinden birinde bir çiftlikte iş bulur kendine. Çobanlık işte. Öyle ahım şahım meziyetleri olan ya da özel meziyetler isteyen bir iş değil. Bu yıldan sonra hayatımız düzelmiş çiftlikte hayvanların arasında güzel bir okul ve güzel bir çocukluk geçirdim. Babam oldum olası en yakın dostum oldu hep. Beraber barajlara, göllere, ya da en yakınımızda hangi deniz varsa ya yüzmeye yada balık tutmaya giderdik yanımızda diğer kardeşimle. Ava çıkar beraber keklik avlardık. Kırklareli ormanlarında domuz avına çıkmışlığımız zirvemiz olmuştur. Kendimi iki kardeşli biri olarak lanse etmiş gibi oldum. Aslında bir ablaya ve benden ufak üç kardeşe sahip biri olarak beş çocuklu bir ailenin en büyük erkek çocuğuyum...
    ···
  11. 7.
    0
    ···
  12. 6.
    0
    1989 yılının bir kış günü bir Gebze gecekondusunda bir fabrika işçisinin oğlu olarak gelmişim dünyaya. ilk çocukluk zamanlarım Gebze’nin en pis kenar mahallesi olan bugün ilçe olmuş Dilovası’n da geçti. 1998 de Pendik de oturan amcam babama Salih sen bu arsayı gecekonduyu sat biz seninle Pendik de bir apartman yapalım. iki daire senin olsun ikisi de benim demiş. Babam elde avuçta olan ne varsa hepsini satmış- ki o zamanlara ait tek anım. Evimizi sattığımız için 2 ay tamamlanmamış bir inşaatta yaşamamızdır.- amcamla beraber apartmanın yapımında usta olarak çalışmıştır. Kendisi aslında bir inşaat işçisi olduğu için apartman yapılırken fabrikadan ayrılmış kendi evinin inşaatında işçi olarak çalışmıştır. Ama ne yazık ki finalde amcam tapuları kendi üstüne almış babama hiçbir şey vermemiş ve biz de kendi memleketimize göçmek zorunda kalmışız.. hayatımızın belki de en yoksul en yoklukla geçen üç yılını köyümüzde geçirdik. O üç yıl boyunca insanlar beni ve kardeşimi istanbul bini diye dışlamış ve çocukluğumuzun da en kötü zamanları o köyde geçmiştir…
    ···
  13. 5.
    0
    Öncelikle biraz kendimden bahsedeyim. Esmer orta boylarda pek yakışıklı olmayan bir tipe sahibim. Ancak her zaman neşeli hazır cevap ve espirili olarak tanımlar beni arkadaş çevrem. Hiçbir lafın altında kaldığım görülmemiştir ve arkadaş çevremde hep en değişik model olmuşumdur. Vurdumduymazlığım ve sorumsuzluğum tembelliğimle birleşince hangi evde yaşarsam yaşayayım o ev pislikten geçilmez. Babamı üniversite başladıktan 21 gün sonra kaybettim... o yüzden biraz başa alarak her şeyi anlatmak en doğrusu olacak gibi.
    ···
  14. 4.
    0
    Ben onu daha önce hiç hatırlamasam da o ilk tanışmamızı her zaman şu şekilde anlattı. Birinci sınıfta olduğumuz zamanlar kantine gelmiş tükenmez kalemi olan kimse var mı diye seslenmişim. O vermiş kalemini bana. Hatta birde şaka yapmış şakayı hiç hatırlamazdı. Çok kötü laf vurmuş rezil etmişim çünkü kendisini. Bu yüzden seninle tanışana kadar ne zaman seni görsem başımı çevirirdim gıcık herif geldi diye derdi. Ben de gülümser e yavrum o gıcık olduğun adama aşık oldun ya lan derdim. Gülerdi gönül bu ota da konar taka da derdi ve eklerdi. Benimkisi taka konmuşsa suç benim mi sevgili der. Gülümseyerek yanımdan kaçardı. Beni sevmeyi taka konmak olarak tanımladığı için her zaman kızardım. Ama o sadece gülerdi…
    ···
  15. 3.
    0
    Sene 2011 üniversite de ikinci yılım. Şimdi ismini vermek istemediğim bir gazetenin üniversiteler için yayınladığı eki satıyorum kampusde. Ekibim güzel, ailemi de sıkıştırmadan kendi kendime yetmeye çalışıyorum. Çalıştığım gazete de bir öğrenci için güzel para veriyordu o zamanlar Allah var. Bizim fakültede bu zamana kadar hiç görmediğim insanlarla tanıştım bu gazeteyi satacağım diye. Esra da onlardan birisiydi. Ona ilk gazeteyi sattığımda bana gülümsemiş ve hoşsohbeti ile benden iyi arkadaş olur beni kaçırma sakın dedirtmişti bana içten içe. Arkadaş olmuştuk. iki yıldır aynı koridorlarda yürümemize aynı kantinden yiyip içmemize rağmen hiç fark etmemişim onu. Hatta onunla arkadaş olduğumuz ilk zamanlar ondan bir erkeğin bir kızdan hoşlandığı gibi hoşlanmamış normal arkadaş olarak sevmiştim.
    ···
  16. 2.
    0
    devam et
    ···
  17. 1.
    0
    Bir Sinancık varmış…
    Çok çirkinmiş, çirkin ördek yavrusuymuş…
    Bana aşık olmuş…
    Çok güzel çok yakışıklı olmuş !!...
    Derdi çıkmaya başladığımız ilk zamanlarda hep. Koyu ela gözleri, çıkık elmacık kemikleri Türkan Şoray dan çalmış gibi olduğu iri gözleriyle ne zaman gülümsese o kömür saçlarının altında ki beyaz tene o iri dudaklarına aşık olurdum. Çok güzel bir kızdı Esra. Benim gibi biriyle sevgili olamayacak kadar güzel. Öyle ahım şahım bir yakışıklılığım yok. Hatta standartların altında bir güzelliğe bir çekiciliğe sahibim. Sanırım onu sadece sempatiklik yada samimiyetimden kazandım.
    ···