1. 26.
    0
    kapıyı genç bir kız açtı, suratıma baktı. ferata " kim bu " dedi.

    derin nefes aldım,ama şokun da en şükelasını yaşıyordum.ne demek lan " kim bu ? " adam kapını zorluyor, girse içeri gibecek seni zütünden ferata kim bu diyorsun.

    ferat sus dedi kıza. kız aldı bizi içeri.

    salona baktım. tipik öğrenci evi,bir odayla salon birleştirilmiş.ama geniş evdi, salon da feratın anlattığını doğruluyordu. uzunköprüye fazla bir salondu burası.

    misafir odası olmalıydı, uzkopun iyi makanlarındaki insanlar bulgaristandan, sırbistandan gelen konuklarını burada ağırlamalıydı .

    kız bizi aldı, evde hol gibi küçük bir yere soktu. kafam o kadar değişik bir haldeydi ki,şarap cigara ve son yaşadığım şok beni muson ormanlarında ıslatmış ve kurutmaya bırakmıştı.

    vay amk dedim, demek ki sırf am gibmek için çektik bu kadar yolu.ben feratla bir yerde gibişecekler hasret giderecekler ağlaşacaklar sonra oradan döneceğiz sanıyordum.

    ancak öyle olmadı.tam aksi bir durum mevcuttu. kız feratın kardeşiydi. ferat bana gereksiz yere yalan söylemişti, aşk hikayesi de yalandı hani o şimdi mahkum filminde erkan can " beyler,bu koğuşta herkesin bir aşk hikayesi vardır herhalde " gibisinden bir laf ediyordu ya.aynı o durum mevcuttu. ancak bu ferat bini bildiğin ayakta gibmişti beni gereksiz yere.

    kız bizi dediğim gibi hole getirdi,bir sandığı açtı sessizce.o kadar hareketsiz duruyorduk ki her an bu yaz gecesinin hafif soğuğunda donmuş numarası yapabilirdik.

    kız yavaşça kaldırdı sandıktaki şeyleri, klagib trakya insanının klagib sandığı işte.

    en dibinde tomar tomar para mevcuttu. ferata uzun süre yeterdi.ben pay alıp almayacağımı bile düşünmemiştim.

    ancak feratın bu kadar yalan söylemesi de canımı sıkmıştı.

    ama sonunda anlamıştım, peşinde birisini istiyordu. başına bir şey geldiğinde tek dövüşmemek istiyordu.

    ben dayak yerken aradan sıvışmak istiyordu.
    ···
  2. 27.
    0
    beyler bir şeyler atıştırıp devam edeceğim.
    ···
  3. 28.
    0
    oda gerçekten küçüktü, birisi girip ışığı yaksa ve suratımıza tüfek doğrultsa tek atışta üçümüzü de vurabilirdi.

    tek atışla benim bacağımı feratın kulağını ve kızın dıbını delebilirdi... züt kadar yerde ben sandıktan çıkacakları beklerken kız ve ferat yavaş yavaş açıyorlardı sandığı.

    dibinde hayvani tomarlar vardı, ancak bunun bu hacıdayının para kumsalındaki bir kumtanesi olduğunun farkındaydım. kafam da açılıyordu yavaş yavaş.bu hacı dayıyı yolup kahpenin uzaklaşma samimiyetsizliğini karşılayabilirdim. mesela norveçe zütürüp " bak osloda millet ısınmak için birbirini gibiyor kahpe,gel bırak şu tribi dönelim istanbula " diyebilirdim.ya da iskoçyada yağmur altında gezip romantizm yaparak onu grip edip memlekete geri çevirebilirdim veya kafa dağıtmak için antalyada güzel bir yere gidebilirdik. yazı orada geçirip hep yapmak istediğim şeyi yapabilirdim. memleketin tüm deniz kıyılarını gezmeyi.

    nereden baksanız 5 tomar para aldı ferat içerden. kız kalktı salona geçti. içeride bekledik. kız elinde 5 tomarla geldi içeriye.

    oha dedim dıbına koyayım, evin her tarafında mı var bu tomarlardan.

    ama öyle değildi tabi. ferat bini huur çocuğu olduğu kadar da kalpazandı. daha önceden çalmayı planladığı kadar paranın sahtesini çıkartmak için uğraşmıştı. böylece varyemez hacıdayımız paralarını yerinde görüyor ve içi rahat uyuyordu.

    ilerde bir ihaleye girip kazandığında sahte paralarla karışık bir servet ödediğinde koğuş ağanın mature fantezisine kurban gidecekti bu dayı efendi.
    ···
  4. 29.
    0
    Kız paraları yerine yerleştirdi özenle. Tekrardan kapattılar sandığı. aldıkları gibi bıraktılar.
    Hayatımdaki en adrenalin dolu anlardan birisiydi, burada başıma gelecek en ufak şeyi camdan atlamaya
    tercih ederdim.

    Ancak artık feratla kızın aralarında sessizce konuştuklarını görünce bu işi ilk kez yapmadıklarını
    anladım.

    Kız kardeşini bildiğin sırf şu adamın paralarını tırtıklamak için hacıdayının oğluna itelemişti.
    kız da zaten futursuz birisine benziyordu, büyük ihtimalle daha kimseye aşık olmamıştı.ve o yüzden
    benim seneler önce düşündüğüm gibi düşünüyordu.

    aşkın olmadığını,tek gerçeğin nefes alıp verdiğimiz sürece rahat ve konforlu yaşamak olduğunu
    düşünüyordu.

    haksız mı ? haklı.ne gerek var bu kadar sıkıntıya ?yollarını bulmuşlardı ne güzel. ferat çeşitli aralıklarla geliyor, gerçek paraları sahteleriyle değiştiriyor, birikimini yapıyor, kıza açtığı bir banka hesabına koyuyordu kızın payını ve evden çıkarken de alnından öperek abilik görevini yerine getiriyordu.

    kız saftı nihayetinde. böyle bir trakya kızını bulup uzaya kaçasım vardı.ya da aya çıkıp iki kadeh vodka koyup dünyaya bakarak türkiyeyi bulmaya çalışırdık. ayın bir çukuruna girer güneşsiz sabahlara kadar mokoko yapardık.ama olmadı tabi ki.hiç bir trakyalı hatun gözüme hatun gibi gelmiyordu kahpem oldukça.

    o da zaten ay gibiydi, benim uydumdu.su olsam ona damlardım.o derece.her neyse.

    evden çıktık. kafalarımız tamamen açılmıştı. napalım abi dedim, söyle bu gece ne istersen yapalım. farketmez dedim her evine gitmek isteyen insanlar gibi.o da farkmaz deyince gittik bir kaç şey içtik,ben yorulduğumu söyledim, kaçacağımı söyledim. tamam abi dedi.5 tomardan ikisini uzattı bana. suratına baktım.

    eğer bu tomarları alırsan her gece bu taku yiyeceğiz der gibi bakıyordu. inadına aldım.iyi para vardı çünkü.

    kahpenin finalleri de başlamıştı.
    ···
  5. 30.
    0
    kahpenin finalleri giblediği yoktu,ama hepsine girecekti,bir sene burada yetmişti kahpeme. sıkılmıştı.bunalmıştı.ve en önemlisi eski evini özlemişti. manzaraya bile alışamamıştık. camdan bakınca ağaçların arasından geçen toroslar görüyorduk sürekli.

    kahpe erkenden gitmek istiyordu ancak ne olur ne olmaz diye dikkat çekmemek için tüm final sınavlarına girmesini söyledim. hatta durumu anlatınca çalışmaya bile başlamıştı.

    aklı her kız gibi ters orantıda işliyordu.

    ben de bu durumdan daha fazla güç alıp ferhat biniyle bir iki hafta daha takılarak bu yazı har vurup harman savuracak miktarda para ihtiyacımı karşılamak istedim.

    ferhatla oturduk bir gün uzkopun beyaz saray adlı çaybahçesinde.

    dedim neden yalan söyledin oğlum ? gelmezdin abi başka türlü dedi. dedim ulan hadi o gün bana işin düştü, yardım için adam lazımdı o yüzden uydurdun iki dakikada.

    ama neden en başta tanıştığımız ilk zamanlarda yine aynı yalanı söyledin dedim.

    inandırıcı olması için dedi.

    çünkü ferat bini uzkopun adı çıkmış muallaklerindendi. yani yanında gezen insanlara uzkopta kimse selam vermezdi, ancak ben onun için biçilmiş kaftandım. buraya kafa dinlemeye gelmiş bir turisttim. istanbulluydum.burada çevrem yoktu.her an her zütlüğü yapabilirdi bana.

    ama öyle de olmadı pek.

    benim tepkisiz kalmam çok dikkatini çekmiş olacak ki daha rahat takılmaya başladı.bir gece yunanistan ın uzunköprü sınırındaki bir kasabasına geçtik. pyhton muydu neydi adı tam bilmiyorum.

    askerlere iyi para verdiğin zaman gezip gelmene müsade ediyorlardı.

    girdik uzkopun yunan versiyonuna, hiç bir fark yoktu. ferat bini bir kaç eve girdi burada. biraz da döviz elde ettik. kasabanın merkezine kadar gidecek halimiz yoktu, ayrıca biri yakalasa savaşa neden olurduk amk.

    tekrar geçtik uzkopa, yürüye yürüye geze geze otostop yapa yapa geldik çarşıya.

    abi dedi,bir kaç yere daha gidip bitiricem bu işi, gibtirolup gidicem dedi. nereye gideceğini sordum. tabi ki istanbula gelecekti.

    dünya istanbulda akıyordu zaten.

    tanrı ilk önce istanbulun surlarını yaratmış ve etrafını da ona göre düzenlemişti. tabi ki istanbula gelecekti.

    aradan 2 gün geçti, artık gitmemize az bir zaman kalmıştı.bir gecede iki eve girecektik.ilk önce üniversite öğretmenlerinin birinin evine, daha sonra da hacıdayının eski ahbaplarından ve uzkopun haskovayla yürüttüğü projenin mimarlarından birinin evine girecektik.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 31.
    0
    devam edeceğim bir 10 dakikaya.bir kaç entry sonra da bitireceğim zaten.

    okuyanlara eyvallah.
    ···
  7. 32.
    0
    evlere gireceğimiz günün öncesinde biraz kafa dağıttık,bir düğüne gittik. içtik kalktık, uzunköprünün kavak mahallesinde bir kerhaneye gittik, başında polis bulunan devlet malı huurlardan birini gibti ferat.

    oradan çıkıp bir türkü bara geçtik,bir iki kadeh bir şeyler içtik.

    sonra atbaba ydı yanlış hatırlamıyorsam o sokağın ismi. oraya gittik,o sokağın ortalarında bir çocuk parkı vardı, feratı gören çocuklardan biri geldi yanımıza,ne olduğunu anlamadım. ferat halini hatrını sordu binin başını okşadı, sonra aldı çocuğu yanımıza. biraz çocuğu gezdirdik.ne olduğunu anlamış değildim. daha 12 bile yoktur belki çocuk.

    vakit geç olmasına rağmen bin hala yanımızdaydı. ferat ilk hangisine gidelim diye sordu.en zor olanı halledelim dedim. gittik bu uzkop haskova birleşiminin mimarlarından birisi olacak züteleğin evine.

    uzunköprü ve haskova türkiye ve bulgaristanın yetimleriydi. kendi şehirlerinin belediyelerinden bir yardım bulamamış ve kendisi gibi bir kasaba bulup güçlerini birleştirmek istemişlerdi.

    bizim kerizlerin efendisi de bu proje kapsamındaki bir konferans için gravatını takıp medeniyete olan köleliğini göstererek bulgaristana gitmişti.

    ev boştu anlayacağınız.

    çocuk ben ve ferat eve geldik. çocuk geçti, cebinden ilginç bir alet çıkartıp girişti kapıya.bir iki kurcaladı tak diye açtı.

    tam bir çingeneydi. çocuğu o saatte alkışlayamayacağımız için ferat eline bir dondurma dolabını satın alabilecek kadar para sıkıştırıp yolladı çocuğu.

    eve girip kapıyı kapadık. içerisi çok çikçikliydi.tam bir modern insan eviydi, içeride bulgaristanlı dostlarıyla çekildiği fotoğraflardan burbon viskilere kadar her şey vardı. lincoln gelip bu eve girse köleliği kaldırdığı için kendinden utanırdı.
    ···
  8. 33.
    0
    beynim zonkluyor amk. kusura bakmayın nette cidden problem var.gri ekranla da bir iki entrym yalan oldu.

    tamamlayacağım bu hikayeyi. zaten az olay kaldı.

    bu arada bir üniversitede kaydım var, arada gidip uğruyorum. askerliği de öyle böyle geçiştiriyoruz işte.5 ay yapıp gelirim kafasındayım. onun dışında bir grup şirketinde bir firma adına çalışıyorum. herkesin yapabileceği basit işlerden birisi.

    kusura bakmayın lan, böyle muallaklik yapıyorum ama cidden feci zonkluyor kafam.bu gecelik müsade.
    ···
  9. 34.
    0
    devam ediyorum beyler.

    --

    içerisi ferat gibi bir dalyarak için müthişti. boştu,sakindi, etrafta kimse yoktu, içeride at koştursak kimse duymazdı. yine de küçük yerler tehlikelidir, çabuk yakalanma ihtimaliniz yüksektir. terfi bekleyen herhangi bir polis için iyi bir referans olurduk yakalansaydık.

    ancak ev bu kadar şaşalı olmasına rağmen feratı tatmin etmemişti, yatak odasındaki gümüşlükteki inciler uzkoplu iş addıbının bulgar dostlarıyla çekilirken ettiği tebessüm kadar sahteydi, üç beş bilezik ve bir miktar para yetmeyecekti ferata.

    ferat herhangi bir hırsız gibi etrafı dağıtmıyor, kızkardeşinin hacıdayının sandığına gösterdiği ilgiyi pahalı nevresimlere, kuş tüyü yastıklara yansıtıyordu. aldığı yeri hiç bir fark olmadan bir milim bile kaldırmadan yerine kaldırıyordu.

    bu kadar tantanaya yetecek meblağ çıkmıyordu. salondaki ikea malı bir kanepeye oturdum,bir sigara açtım. ferat camı açtı koşarak, etrafa baktı. bana döndü.

    çıkalım abi, değmez dedi.

    haklıydı, uzkoplu işadamı bu işin peşini bırakmazdı, feratın zaten adı çıkmıştı, belasını giberlerdi. uzkoptaki polisler hapishane manzaralı sitelerde kalmak için birbirleriyle yarışıyorlar, kredi çekiyorlar ve ilerde hacizle sonuçlanacak geri dönüşümü olmayan yollara giriyorlardı.

    eserlerini sabah kalkıp mutfakta çocuklarına yumurta yedirmek isterken gözlerini kaçırdıklarında eserlerini görmek istiyorlardı.

    hapishanenin yakınlarında inen mahkum yakınlarını görüp sigara yakmak istiyorlardı.

    kaderlerini gibtikleri kader mahkumlarından birisi olmak istemeyen feratta bir sigara yaktı. üniversite deki öğretim görevlisi olacak muallaknin evine de girmekten vazgeçtiğini söyledi. zaten atmden para çeker gibi hacıdayının sandığından çekiyordu istediği miktarı.
    ···
  10. 35.
    0
    üniversitedeki öğretim görevlisini kahpenin anlattığı kadar az buçuk tanımıştım,su katılmamış, katı katı çırpılmış bir huur çocuğuydu.

    ziraat bankasından burs çekecek gariban öğrencileri iş bankasından alakasız bir şekilde işte üniversiteli kartlarından aldırmak zorunda bırakıyordu. eğer öğrenciler o kredi kartlarını alıp kapitalizmin tc kimlik numaralarını alınlarına yapıştırmazlarsa burslarını alamayacaklarını söylemişti bin.

    240 liralık burs için 300 lira limitli kredi kartı satıyordu öğrencilere, bildiğin pazarlıyordu öğrencileri bu bankacı olup paramızı koruyacak huur çocuklarına.

    bankacılar da zaten öğrencilerin bu kredi kartının dıbına koyacaklarını biliyorlardı.bir bankacı arkadaşımla konuşmuştum bu konu hakkında yakın zamanda. " abi zaten kredi kartını ödeyemeyecek insanlara satıyorlar, öğrenci adam da her daim sıkışık, öyle ya da böyle kullanacak o kartı, ödeyemeyecek asgarisini ödeyip kurtulmaya çalıştıkça daha da büyüyecek, banka da gencecik çocuklardan milyarlarca para kaldıracak " demişti. harfiyen hatırlıyorum.

    eğer üniversiteye başladığınızda böyle bir olayla karşılaşırsanız reddedin.o bursu kazandıysanız gibe gibe vereceklerdir ve hiç bir bankanın hiç bir güvencesine güvenmeyin. hepsi huur çocuğu, müslümanız diye gezen bankasya bile, yeşil bir huur.

    uzattım yine sinirden, neyse .

    kısacası öğretim görevlisi olacak şerefsizin porselen dişlerine limon sıkacak kadar sinir küpü olmuştum o kafayla. ferat gelmese de ben gidip uykusundan kaldırıp zütünden para çekme kartımı geçirmek istiyordum. ancak hala içimde uktedir bu durum.

    feratla evden çıktık, ağzımızda cigaralar evin dışarısında, uzkop mezarlığın karşısında bir duman aldık, karşı kaldırımdan birisi geçiyordu, yanımıza yaklaşıp seslendi " usta ateş var mı ? "

    var desek dert yok desek dert.bu saatte bu kasabada bir kişi sizden ateş istiyorsa sıkıntı vardır.var dedik gel,gel de dıbına koyalım.
    ···
  11. 36.
    0
    travel is dangerous.

    yanımıza gelen bin feratı, feratta bini tanıdı. onların deyimiyle birbirlerine uyandılar,ben de yavaş yavaş uyanmaya başladım. gözlerim açılıyor vucudum atalarımızdan kalma kendini tehlikeye karşı kitleme içgüdülerini tamamen kaldırmış durumdaydı. karabasan denilen meselede bu kitlenmeye tabiidir. ağaçlarda yaşayan insan nesli iki de bir ağaçtan düştüğü için bünye kendine mekanizma geliştirmiş.ben de gözlerimden akan uykunun verdiği bitkinlikle gözlerimi patlatıp patlatıp duruyordum.

    yanımıza gelip ateş isteyen eleman, ateşini alır almaz bir de sigara istedi.

    tam bir girişimciydi huur çocuğu.ama çekinmeden verdim bir sigara. kendi dilinde teşekkür etti, uzunköprüde dostlar meclisinde " teşekkür ederim " derseniz " muallak misin ? ne teşekkür ediyon amçık ağızlı " derler.

    neyse. tanıştığım her trakyalı gibi bana sorduğu ilk cümle " ne gib aramaya geldin buralara " anldıbına gelen " nerelisin sen be usta " cümlesiydi. cevabını verdim.iki üç dakika beraber yürüdük bu tıfıl pekekentle, feratın içi içini yiyordu resmen,ben adama cevap verdikçe dönüp bana bakıyordu " uzatma " der gibi.

    ben de olaydan habersiz gevşek ağızlı gibi konuştum o kafayla.

    adam bana gel sana bişeyler ikram edelim anldıbına gelen cümleler kullandı. reddettim,gidip kafayı vurup yatacağımı söyledim,bu sefer de ferat " gidelim abi, oturalım iki bişey içelim " dedi.

    başımıza geleceği biliyordu.en ucuz şekilde kurtulmak için çabalıyordu ya da beni ateşe atıp seaways yazıp ergene nehrini arabayla geçmeyi düşünüyordu kim bilir.

    uzkopun gta vice dan eksiği yoktu,bir malibu yoktu işte canınız sıkılınca girip tarayabileceğiniz.

    uzkopun şehitlik bölümünün arkasındaki mezarlığa girdik. önümden yaşadığım hayatı 20 ye çarpıp ikiye bölecek kadar yaşlı bir kaplumbağa geçti, ayağımın ucuyla ters çevirip kabuğunun üstüne bıraktım, geri kalan senelerinini tanrıya dua ederek geçirmek zorunda kalacaktı.
    ···
  12. 37.
    0
    ilerde bir kaç telefon ışığı ve bir kova diye tabir ettiğimiz takun etrafına oturmuş bir kaç insan vardı.

    uykum vardı, adrenalin salgılıyordum ve aynı anda da yanımda kafa giben bir tıfıl vardı. yaklaştıkca ibrahim tatlıses in " kim bu gözlerindeki yabancı " şarkısı kulağıma girmeye başlıyordu.

    şarkı beynimin içine dolduğunda bir mezarlığın kenarına oturmuş uzkop un üçüncü sınıf delikanlılarına cevap veriyordum. şuradan geldim buraya gidiyorum minvalinde.

    ferat suskundu, kovadan bir kapak alıp ayağa kalktı bir sigara yaktı. tüm dumanlar emrine amadeydi.

    içlerinde en sözü geçen dalyaraklardan biri ferata dönüp " hayırdır " dedi " canın mı sıkıldı ferat " ferat yok dedi bir şey yok, devam edin siz.

    sözügeçen bin sıra kimdeydi lan diye sordu,iki kişi de birden bende abi deyip pete uzanınca tartışma çıktı, yannanı yemiştik. devlet hastanesine kadar yolu vardı bu tartışmanın.

    zaten o kafayla tartışmaya girdin mi kafayı yaşamaya başlarlardı. uzun süre ikili aralarında tartıştıktan sonra sözü geçen bin " durun lan sıra misafirde, baştan başlıyoruz o alıyor sonra ben alıyorum sonra ferat sonra sen sonra o sonra da sen alırsın işte " dedi boş bakan gözlerle.

    eyvallah dedim, tartışma bitsin de o suya değen dumanı bile çekerim içime. problem yok.

    aldım kapağı, sıra sözügeçen bine geldi,o da aldı. bana istanbulda bulamazsın böyle ortam dedi, güldüm haklısın dedim.

    sıra ferata geldiğinde sözügeçen bin dur dedi ferata.sen alıcan dumanı da ben ne alıcam ferat ? dedi,ver de biraz para yakalım dedi.

    ferat klagib nah işaretini arabaların önlerindeki köpek kafaları gibi sallıyordu.

    sözügeçen bin cins cins bakmaya devam etti.

    ayağa kalktı.

    kardeş, nereye girdiğini gördüm, sabah giderim emniyete ihbar ederim seni, kimsenin gibinde olmazsın,ne anan kurtarır ne baban dedi.

    feratta gibtir lan dedi. yannanımın kafasını alırsın enişte dedikten sonra adam gerilip afilli bir tekme attı feratın göbeğine, feratın ensesi mezar taşına, kafası da meftanın çiçekler açan toprağına denk geldi.

    ensesini tutarak kalktı bir yumruk geçirdi adama, içerdeki binlerden biri de beni kollarımı arkadan tuttu. debelenmeye başladım, faydası yoktu. topuğumla zütüne bile vuramıyordum adamın.
    ···
  13. 38.
    0
    polis lan polis diye sessizce seslendim ferata, amacım diğer muallaklerin tırsıp bizi bırakmasıydı, diğerleri duymasada kollarımdan tutan eleman duydu ve aniden bıraktı beni, daha 18inde bile değildi bin kurusu,ama besili sağlamdı iyi yemişti, şimdiden bira göbeğine isim bile koymuştu.

    ördek gibi koşmaya başladı fakat iki adımda yakalayıp gömleğinin ensesinden tuttum, ensesini sıkıca kavradım, yere eğdim. kafasını bir mezar taşına çarpmak istiyordum, ancak o an insafa gelip bir meftanın toprağına çarptım, elleriyle ayaklarıyla bana vurmaya çalışıyordu, nafileydi.beyin ölümü gerçekleşmiş, vucudu mezuniyetini kutluyordu.

    diğer eleman küfür ede ede gelip doğruldu allahtan kafası iyiydi de tam seçemedi beni, ensesini kavradığım bini yan çevirip ayakkabımın tabanıyla olabildiğince bastım göbeğine, feci kıvrandı.

    diğer elemanı da tinercilerle kavga ede ede öğrendiğim bir yöntemle alt ettim,sol omzunun boynuyla birleşen yerine çekiç vurur gibi bir yumruk indirdim,o da taşşaklarıma sağlam bir tekme attı. sonra ferata dönüp baktım. ortalıkta yoktu bin kurusu, diğer adamı bir mezar taşının arkasına yığmış, ağzına da kovadaki kola petini sokmuştu. petin ucuna da küfreder gibi 5 lira bırakmıştı. adam baygındı.bir an önce gibtirolup gitmem lazımdı.
    ···
  14. 39.
    0
    etrafa baktım, mezarlığa pek yakın olmasa da,yüzlerimizi seçemeyecek bir tarafta da olsa,bir kaç pencerenin ışığı yanmıştı.

    şimdi yannanı ranch sosa banmıştım.

    uzkopun depo diye adlandırılan caddesine kadar koştum mezarlığı geçip, kafamda nereden dank ettiyse mor ve ötesi nin sevda çiçeği adlı fikret kızılok cover ı çalıyordu.

    gecenin soğuğu ve koşmanın verdiği sıcaklıkla boğazım berbat bir hale gelmişti, gırtlağım gibilmişti. evde ters taraftaydı, feratı da bulmam lazımdı.

    eve gidip hiç bir şey yokmuş gibi davranamazdım, feci öksürmeye başladım, yere yığıldım.

    gözümü açtığımda uzkopun devlet hastanesinin acilindeydim. yanımda 50 li 60 lı yaşlarında bir adam yatıyordu, beyaz bir odada beyaz bir yatakta siyah bir inci gibi parlıyordu adam." ayıldın mı be " dedi.he dedim dayı ayıldım.

    saati sordum, akşamüstüne yaklaşıyordu,bir günü burada bin etmiştim, kahpe telaşlanmıştır diye düşündüm ancak yine de ferat binini bulmak istiyordum.

    doktor olmadığını bildiğim birisi geldi, stajyerdir belki herneyse. sıcakla soğuk içeceği ardarda içip içmediğimi sordu. evet dedim direkt, arkadaşlar eve gelmeden önce çay içmiştim iki bardak, sonra da onlar gelince soğuk bira içtik iki üç tane dedim.

    ondan o zaman dedi,bir iki ilaç verdi. teşekkür ettim çıktım, reçeteyi sarı bir çöp tenekesine attım.bir sigara yaktım.
    ···
  15. 40.
    0
    kim kaldırıp hastaneye getirdi,ya da o kafayla yakında görüp kendimi mi attım bilmiyorum, ancak bu da böyle geçip gitmişti.

    uzkopun çarşı müsvettesinin üstündeki bir pastaneye girdim,bir kaç bayatlamış açma ve çayla kahvaltı yaptım. çıkıp eve yöneldim direkt, kahpe evde yoktu. okulda olabilirdi, sınavları öğleden sonraydı.

    gelmesine de pek bir şey kalmamıştı. biraz bekledim. kahpe gelince durumu anlattım, finallerinin bitmesine 2 gün kalmıştı, tanıdığı biri olup olmadığını sordum okuldan, yakın birisi. kimseyle yakınlaşmamış okulda, kimseyle iki kelime etmemiş, ancak sınıftan bir kızla istanbul muhabbeti yapmış bugün, kız bilet ayırtacakmış cuma otobüsüne bizim için de ayırtmış. kendi adına ayırtmıştı kız. süper haberdi.

    kahpe için sıkıntı olmazdı, dikkat çekmezdi okuldan istanbula dönüyordu işte.

    ama benim için sıkıntı olurdu, herhangi bir şey çıksaydı bu olaylardan başım cidden belaya girerdi ve istanbul otogarından tekrar uzunköprüye dönerdim polisler eşliğinde.

    ben de bu duruma güvenerek kahpeyle gidip biletleri aldım. kahpe kızın adını soyadını verdi, rezervasyon onun adınaydı. aldık biletlerimizi. döndük otogardan eve.

    kahpeye buradaki durumu sordum, devam edip etmeyeceğini. klagib kendisinden hoşlanan çocuğu beğenmemiş, kendisinden küçük görmüşçesine nefret etmişti uzkoptan. gibtirip gidelim buradan demeye gelen bir yığın laf etti.

    zaten dünden hevesliydim. peki dedim, gibtirolup gidelim.

    o gün öyle geçti, perşembe gecesi ve cuma akşamüstüne kadar zamanım vardı feratı bulmak için.
    ···
  16. 41.
    0
    uzunköprünün her tarafını dolaştım,her caddeye,her türkü bara her internet cafeye baktım. ancak bulamadım haliyle.

    bir al ver hesabım yoktu feratla, hacıdayıdan kalma para yeter de artardı, ancak o bini bulup o gecenin hesabını sormam lazımdı.

    dayağı bana yüklemiş, direksiyona o geçmişti.

    bir köylü kurnazının oyuncağı olmak istemiyordum. daha doğrusu ferat biniyle iyi ayrılmak istiyordum, gidip boğazını sıkmayacaktım,bu binten biraz daha bir şeyler tırtıklayıp bir senemi garanti altına alacaktım.

    daha sonra aklıma feratın akrabası olan pansiyonda çalışan aga geldi, gittim gördüm. dedim naber aga nasıl gidiyor.iyi be nolsun dedi, çay ısmarladı içtik ettik.

    trakyalı bir insanı bir şeye ikna edeceksin alkol deyin. alkol anahtar cümledir,her kilidi açar. dedim gel yarın sağlam bi içelim, züt olalım dönelim.

    olur dedi. ertesi gün sabahın 5inde kalkıp pansiyonun kazan dairesinde züt terletecek olan o değildi sanki.

    dedim sizinkileri de çağır,ben gidiyorum bir kaç güne,ama söyleme çocuklara, hevesleri kaçmasın gelsinler rahat içsinler dedim.

    beni gittiğim için eğlendirmek zorunda değildiler, benim olduğumu söylememesi hem bu alkol düşkünü şoparların alkollerini rahatça içebilmesini, keriz vodkasını fondiplemelerini hem de benim feratı bulmamı sağlayacaktı.

    perşembe gecesi ferat bini de dahil olmak üzere ailecek geldiler. oturduk içtik titreyen göl denen yerde.
    ···
  17. 42.
    0
    hasan aga yok gücüyle, tanıdık vasıtasıyla güzel bir ortam oluşturmuştu, darbukacısından bağlamacısına birsürü adam vardı, çaldık içtik, içtik çaldık. uçun kuşlar uçun izmire doğru adlı efsane parçayı seslendirdik hep beraber.

    bir süre böyle geçti, kalktım bir sigara yaktım, hasan agaya bir sigara alıp geleceğimi söyledim, maltepesinden uzattı, sağol dedim, başka sigara içemiyorum deyip geçiştirdim. ferata da gel çıkalım benzinciye de bi sigara alalım dedim, tabancanın patlamasını bekleyen usain bolt gibi doğruldu.

    feratla anasının amı kadar yol yürüdük.

    nereye gittiğini sordum o gece. kaçtım abi dedi, kaçmasam zütümden giberlerdi, nereye kaçtığını sordum. meriçe gitmişti.

    meriç uzunköprüye hayranlıkla bakan insanların köyüydü. istanbul için silivri selimpaşa gibi uzak yerler neyse uzunköprü için meriç de oydu.

    dedim yarın gidiyorum, para lazım. gidelim hacıdayıya, bana bir kıyak yap.bir kaç tomar alıp döneyim istanbula dedim,ık mık etti.

    poketopundan balbazar çıkarır gibi kozlarımı serdim.

    dedim gidiyorum ferat, gitmeden bulurum o mezarlıktaki binleri, salarım üstüne. onları da bulamazsam atlarım otogardan minibüse inerim emniyette dedim. lafımı kesti.

    tamam abi dedi, sana da ayıp oldu deyip affettirmeye çalıştı kendini.

    dedim eğer bu gece de bir zütlük yaparsan züt kıllarını yakarım.

    güldü. sigarayı aldık biraz da çerez türevi şeyler. döndük titreyen göle.
    ···
  18. 43.
    0
    beyler kusura bakmayın, baya muallaklik oldu inciye giremedim.bir-bir buçuk saat içinde bitirmeye çalışacağım.

    rezervleyen, uplayan herkese eyvallah lan. insanın herşeyi anlatası geliyor dıbına koyım..

    ---

    titreyen gölde kıyıdan kıyıdan kafa dağıtmaya devam ettik, değişik değişik otlar denedik.bir bağlamacı bulgaristandan getirttiği garip renkli şeylerden verdi. adını soramadım o kafayla ancak hayatımda denediğim en ilginç şeylerdi.

    söndürdükten sonra yeşillikler mor renkte görünüyordu gözüme.

    her neyse, eğlendik ettik fasıl bitti. atladık ölmek için şafak sayan arabalardan birine döndük uzkop merkezine.

    ferat biniyle yolda konuşurken sözleşmiştik, belediye binasının arkasında sözleştik hacıdayının evine girmek için erkendi, biraz gezdik.biz gezdikçe şehir nufusu evine döndü, şehir nufusu evine döndükçe türkü barlara akın ettik, türkü bardaki masamıza aslında " hadi gibtiringidin artık " demek için gelip masayı temizleyen elemandan hesabı istedik, çıktık.

    bir sigara yaktım, ferat binine de bir dal sarma uzattım.

    karşımızda bir spotçu, bulunduğumuz sokakta bir cami,bir kaç sokak ötede de hacıdayının kukusu vardı.

    bir an önce şu işi bitirip gibtirolup gitmek istiyordum.

    aç gözlüydüm. yanımda benden de aç gözlü bir huur çocuğu vardı. insanın yaşam standardı konforu ve hatta ömür yaşı açgözlülüğüne göre değişir bana göre. yani ben kendimi buna inandırdım.ne kadar açgözlü, görmemiş,sonradan görme ve hazır bir paranın üstüne hiç ter dökmeden oturma isteğine sahip olma insanı bu dünyada en üst noktalara taşır.

    yani ne kadar diğer insanları zorlarsan o kadar rahat yaşarsın.

    yavaş yavaş yarı yokuş yolu çıkmaya başladık sallana sallana.
    ···
  19. 44.
    0
    bir bigiblet tamircisi hala açıktı. içeri hafiften gözattım. üç beş adam sofrasını kurmuş içiyordu. içlerinden birisi bu küçükşehsuvarbey diye bahsettiğim mini satürn mahalleden birisiydi. gözgöze geldik.

    bana hoca diyordu nedense,her gördüğünde " hoca naptın" " hoca ne ettin " deyip duruyordu,ben de cevaplarını veriyordum.

    tekrar duydum aynı şeyi

    " hoca ... "

    hocanın dıbına koyayım dedim içimden. selam verdim, çağırdı içeri. telefondan saate baktım.bir saat daha takılsak bir gibim olmazdı, zaten her şey hazır görünüyordu.

    geçtik oturduk,bu küçükşehsuvarbeyli eleman sırtıma vurdu hafiften, arkadaşlarına hayvanat bahçesinden kaçmış bir maymunu tanıtırcasına tanıttı beni " hoca, bizim kahveden, çok tehlikeli adam bu be,rakı koy hocama rıfat " dedi.

    rıfat ve diğer binler istanbullu olduğum için içlerinden " hamburger çocuğu " diye düşündüler eminim, hafif taşak geçe geçe rakımı doldurdular, şalgam var mı diye sordum,tip tip baktılar,var dedi birisi, aldım şalgamı döktüm hafiften rakıya.

    biraz da ezine peyniri.

    küçükşehsuvarbeyli cebinden bişeyler çıkardı, taktan hallice şeyleri koydu masaya sarılı halde.

    bu bulduğu şeyler diğer entrylerde bahsettiğim meriçten alınmadır. yunanistana kaçmaya çalışırken meriçte sınırdışı edilen zencileri uzkopun meydanına kadar getirdiğinizde size minnet olarak sunuyordu zenciler bunu.

    uzkoptan meriçe giderken sizi ciddi ciddi uyarırlar " yolda zenci görürsen arabaya alma, polis çevirirse yannanı yersin, satıcı muamelesi yaparlar " diye. sizin de aklınızda olsun.

    arabada zenci varsa arabanın camlarındaki filmler bile bir gibime yaramaz.

    neyse. aldım bir tanesini yaktım, gerçekten berbattı. yani şu hayatta çayı sarıp içtiğim zamanlar olmuştur ergenliğimde tütünle karışık. ondan bile berbattı.

    dayanamadım, cebimden bir sarma çıkarttım koydum, tabi ki bu üç beş uzkoplu kaliteyi anlamayacaktı, ancak içim rahat olacaktı.

    sarmayı çıkardığım anda ortamdan beni daha da aşağılayan " oo reis " sesleri yükseldi.

    rakıya uzandım.
    ···
  20. 45.
    0
    rıfat işin ciddiye bindiğini anlayınca gitti kepenklerini indirdi dükkanın, ferat bini de bir cigara daha yaktı.

    beş kişi oturmuş iki cigarayı frizbi atar gibi uzatıyorduk oradan oraya. hemen hemen her şeyi konuştuk, uzkopun çoraklığından istanbulun kalabalığına, deri ceketten, liseli kızların çorapsız dolaşmalarına kadar herşeyi.

    yine bu liseli kız muhabbetlerinden birinde nazan diye bir hatunun adı geçti.

    muhabbete göre nazan ferat bininin eski kapamasıymış, ticarET meslek lisesinden... hatunlabaya gezip tozuyorlarmış, ferat bini arada uzkopun yarım kalmış inşaatlarına zütürüp iç dış yıkama yapıyormuş. gün gemiş babası durumdan işkill€nmiş. almış kızı kapamış eve, bildiğin rehine hayatı yaşamış kız.

    anlatılana göre kız yine bu rehin günlerden birinde mutfakta yiyecek bir şeyler hazırlarken buzdolabına bir şeyler koyan babasının sırtına yumruk atar gibi çarpmış kapıyı, adam da d€rin dondurucunun altındaki s€rt kısma kafasını vurmuş,b€yni dönmüş.

    yerde babasını o halde görünce çıldırmış, kafasını duvarlara vurmaya başlamış.

    ferat bininin kızı uyuşturucu takuna alıştırdığına eminim,ki zaten o zamanlarda bile kızı boş bırakmıyormuş. kıza haftanın belli bir gününde beli bir saatinde kapısına mektup bırakıyormuş ve içine de biraz kemik.. bildiğimiz tohum kemiği.

    her neyse. nazan muhabbeti açılınca her pişmanlığını kabul etmeyen ve bu pişmanlığının üzerine yapılan yorumu duyan insan gibi sinirl€nmiş ve konunun kapanmasını istemişti.

    rıfat bini hayatında bulamayacağı bu taku ve kafayı avcunun içi gibi ezberleyince daha da çok konuşmaya başlamıştı.

    nazan güzel kızdı be,gibtin kızın hayatını, istanbula taşımışlar geçen apar topar, kıza rapor almışlar oğlum. falan dedikçe ferat daha da sinirlendi, elindeki cigarayı taş atarcasına rıfat bininin üstüne attı.

    --
    ···