/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +545 -26
    23 Şubat 1999

    Dağda oturmuş etrafı izliyordum, yurdumun dağlarında. PKK dağılmıştı. Çelik ve Çekiç harekatları, terörist başının yakalanması. Artık PKK dağılma sürecini bırakmış yenilgiyi tamamen kabul etmişti. Uzun yıllar dağda ısınmaya ateş yakamayan biz şimdi istediğimiz gibi hareket ediyorduk. Ailemi özlüyordum.

    "Kaç aydır buradasın aslanım?" diye sordu gözlüklü adam. ismini öğrenmeye gerek duymuyordum. Zaten gerçek adı değildi. Sorsan gerçek adını bile unutmuştu. Cevap vermedim. Çünkü kaç aydır orada olduğumu biliyordu. Saçlarına ak düşmüş olan bu adam uzun yıllardır bu dağlarda geziyordu. Buraları karış karış biliyordu. Yanında ki adamların teşkilatta ki ismini, katılışını hatta doğum tarihini bile biliyordu. Ben dahil çevremizde ki 7 kişi de bunun farkındaydı.

    Cevap vermememi yadırgamadı, hatta tebrik eder gibi bakıyordu. Biz 26 yaşında gençtik. O ise 50 yaşına gelmişti en kötü. Tecrübeleri saçlarında ki aklardan belli oluyordu. Tek gözümüz açık, mağarada uyuduk. Doğuda başka türlü uyuyamıyorsun. Uyumak denmez gerçi, kendini dinlendirdin denir. Her an ölüme, öldürmeye, çatışmaya hazır olarak uyumak, uyurken üşüdüğünü hissetmek. Sahi, uykusuzluk nedir? Bir kez yaşamıştım, 6 gün boyunca uykusuz kalmıştım. En sonunda yere yığılmışım.
    ···
  2. 2.
    +87 -2
    17 Haziran 2000

    Ailemin yanında, istanbul'a dönüyordum. içimde garip bir heyecan vardı. Normal kimliğim ile tüm benliğim ile. Beni yurt dışında ki işimin başında zanneden annem, babam ve nişanlım. Her şey bitmişti aslında. Dağlar temizlenmiş PKK tamamen çekilmişti. Askere en fazla taciz ateşi geliyordu fakat biz her zaman dağda durmak zorundaydık.

    Dönüşümlü olarak dağda bekliyorduk. Bazılarımız köylere iniyordu bilgi toplamak amacıyla. PKK çekilmeye başladıktan sonra köylere inmeler azalmış, halk kendi haline bırakılmıştı. Hayatımın neye dönüştüğünü düşünüyordum. Daha çocuk yaşta askeri eğitimlere başlamıştım. Aslında ilk aldığım dersler tarih dersleri olmuştu. Basit tarih dersleri ile çektiler beni oralara, tarih dersine ilgim yoktu pek fakat bu farklıydı, o yıllarda okulda öğrendiklerim gibi değildi. Bana anlattıkları şeylerle gurur duyuyordum. Kendimi görüyordum. Ben bu kanı taşıyorum diyordum.

    Sonra işte, şuan olduğum adam olmak için uğraşıp askeri eğitime başlamıştım. Askeri eğitimin yanında zihinsel her türlü eğitimi aldım. Farkında olmadan çok şey öğrendim. Bir zaman sonra insanların gördüklerinden farklı şeyler görüyordum. insanlar bir şeye odaklanırken ben olayları bütünüyle süzebiliyordum. insanların mimiklerinden bazı şeyleri anlayabilecek duruma gelmiştim. Etrafımdakilere ustaca yalanlar söylüyor, onları çok basit şekilde kandırabiliyordum.

    Kritik kararları anında verip, başarılı olabiliyordum. Üniversite boyunca teröristler ile uğramıştım. Türk intikam Tugayı ile birlikte hareket ettim fakat dışardan bakınca normal bir öğrenciydim, ben bunları yaparken Çelik ve Çekiç harekatları oluyordu. Onlara katılmayı çok istemiştim fakat başaramamıştım.
    ···
    1. 1.
      +16 -1
      1 ay önce uefa kupasını almıştık dün gibi aklımda vay aq
      ···
  3. 3.
    +68 -1
    23 Haziran 2000

    istanbula döneli 4 gün oldu. Henüz ailemin yanına gitmedim. Birkaç işim vardı. Vatan adlı çocukluk arkadaşım ile buluştum. Benden iki yaş büyüktü. ikimizde ne olduğumuzu biliyorduk, aslında beni bu işlere o sürüklemişti. Oda nişanlıydı, evlenmesi için hiçbir engel yoktu fakat evlenemiyordu. Nişanlısını oyalıyor bir şekilde uzaklaşmaya çalışıyordu. O konu hakkında konuştuk. Kafası çok karışıktı. Kendisine dış görev verilmesini istiyor fakat başaramıyordu.

    Dış görev verilirse bu şekilde nişanlısından "iş" için uzaklaşmış olacaktı. Daha mantıklı yalanlar uyduracak gereksiz şüpheleri yok edecekti fakat işler devlete göreydi, sen isteyemiyordun. Devlet sana veriyordu. Devlet ne derse oydu, çekipte gidemiyordu. Birisini seviyordu ama vatan sevgisi daha ağır basıyordu. Biraz konuştuk onunla benim ne yapacağımı sordu ayak üstü, baba ne derse o diyip vedalaştım ve otelin yolunu tuttum.

    Irak-Amerika soğuk savaşı sürüyordu. Bize öğretilen bir şey vardı, komşunda olan bir yangın sana da sıçrardı. Irakta bir savaş çıkarsa bu kesinlikle bize sıçrayacaktı. Benim korkum aslında olası bir savaş değil bize sıçramasıydı. Siyasetçilerin yanlış tercihleriydi. Bize sıçramaması için elimizden geleni yapmamız gerekiyordu fakat iç işlerine karışmamız bizim bina içinde yanlış anlaşılmamıza sebep olabilirdi. Hem kim izin verir ki ailesinin iç işlerine başka bir ailenin karışmasına? Biz sadece yangını söndürmek için uğraşmalıydık.

    Amerika bir şeyler planlıyordu. Saddam'a atılan iftiralar artık normal boyutta değildi. Abartısız avrupada 10 kişiyi çevirip 10 kişiye de "Saddam teröristlere yardım ediyor mu?" diye sorsanız alacağınız cevap "Kesinlikle." olur.
    ···
  4. 4.
    +66 -1
    24-25 Haziran 2000

    Uzun zaman sonra ailemle vakit geçiriyordum. Her ne kadar berbat yerlerden gelirsen gel, her ne yaşamış olursan ol annenin kollarında çocuk oluyordun yeniden. Babam işleri soruyordu. Aslında bir şeylerden kuşkulanıyor gibiydi de. O gün annem beni elleriyle besledi. Odama girdim. Çocukluğumun geçtiği oda. Bir nebze de olsa rahat bir uyku uyumuştum. Sabah uyandığımda duşa girdim. Nişanlımı evinden alacaktım, ailesi ile de görüşemiyordum.

    Nişanlımın evine gittiğim zaman Semra Teyze beni zorla içeri sokmuş çay ikram etmişti. "Aman oğlum ne zamandır ortada yoksun." diyerek bir diğer annem olmuştu. Söylediğim gibi ben çok iyi bir yalancı olmuştum. Hem nişanlımı hem ailesini kandırabiliyordum. Nişanlımın babası evde değil işteydi. Yakın zamanda oraya da uğrayıp konuşmak zorundaydım. Aklımda başka şeyler vardı.

    Vatan gibi bende evlenemezdim. Dış görevlere gönderiliyor kendimi tamamen kanıtlıyordum. Dış görevler bittikten sonra beni şehirlere verecek orada ki düzeni sağlamamı isteyeceklerdi. O zaman evlenmek için bir bahanem kalmayacaktı. Onu düşünüyor dalıyordum. Nişanlım ile evden çıkıp her zaman buluştuğumuz yere gittik. Siparişleri verdikten sonra ben bu düşünceler arasında girdabın içine girmişken nişanlım evlilik ile ilgili hayal kuruyordu.
    ···
  5. 5.
    +58 -1
    1 Eylül 2000

    Uzun zamandır kimseden haber yoktu. Bana bir şekilde ulaşılmıyordu. Bende dikkat çekmemek için gerekli yerlere gitmiyordum. Ertuğrul Sancar, belki de hayatımı bu isim değiştirmişti. Bana her şeyi bu adam öğretmişti. Tarihten tutun adam öldürmeye kadar. Şimdi yanına uğrayamıyordum. Evde boş boş oturuyordum. Dikkat çekmek istemiyordum. Bir işin ucundan tutmak lazımdı. Vatan'ın yanına gittim. Gazeteleri okuyordu.

    Beni görünce iki çay söyledi. "Gördün mü yakında bir şeyler olacak demiştim." diyerek lafa girdi ve gazeteyi gösterdi. Haberi okuduğum zaman şaşırdım. Soğuk savaşta olan Amerika ve Irak barış için ilk adımı attı yazıyordu. Amerika dışişleri bakanı Irak'a gidecek ve bizzat Saddam ile görüşecekti. "Saddamın bu adamı muhattap alması çok saçma değil mi?" diye sordum. "Saçma olan bu değil. Amerika Irak'ı çiğ çiğ yemek için bekliyor. Ne olduysa birden dost kesilmek için adam gönderir oldu." diye cevap aldım.

    Bende düşünüyordum. "Suikast olabilir." dedim. "ihtimal." dedi Vatan ve masaya vurdu. "Bu işin altında ne varsa Türkiyeyi çok etkiliyor. Irak her şey için başlangıç olur. Diğer güçlü ülkeler Libya ve iran. Orada ki hakimiyeti ele geçirirseler bizim için iyi olmaz. Özellikle bu tip yerlere terör örgütlerini koğuşlandırıp bizimle çevrede ki ülkelerle savaşa sokarsalar her şeyden daha kötüsünü yaşarız. Masa üstünde terör örgütleriyle fiilen ülkelerle savaşırız." diye devam etti.

    Aslında haklıydı. Bize sınır olmayan ülkeler de bu işin içindeydi. Her türlü sıkıntı yaşardık. "Çıkar kokusu ne zaman gidiyormuş?" diye sordum. "4 gün sonra." dedi. Çayımı bitirip kalktım. Eve doğru yürümeye başladım. Ertuğrul Ağabey'in bana verdiği telefona baktım. Her gün en az 8-10 kez bakıyordum. Belki bir operasyon haberi alabilirim diye bu sefer mesaj atmıştı. Şifre kullanmaksızın "Yarın dükkana gel." yazmıştı.
    ···
    1. 1.
      +5
      ... Libya ve iran. Orada ki hakimiyeti ele geçirirseler bizim için iyi olmaz. Özellikle bu tip yerlere terör örgütlerini koğuşlandırıp bizimle çevrede ki ülkelerle savaşa sokarsalar her şeyden daha kötüsünü yaşarız. Masa üstünde terör örgütleriyle fiilen ülkelerle savaşırız." diye devam etti.

      Bugünü görmüş resmen.
      ···
  6. 6.
    +63
    2 Eylül 2000

    Diğer gün dükkana gittiğimde Vatanda oradaydı. Bu sefer çay sayısı üçtü. "Eee nasıl gidiyor işler?" diye sordu Ertuğrul Ağabey, güldüm. "iyi değil, batacağız bu gidişle." dedim. Bu sefer gülen Ertuğrul Ağabeydi. "Bazen sağlam işler alırsınız bir anda zirveye çıkarsınız, korkmayın." dedi.

    Yeni bir göreve gideceğimiz kesinleşmişti. Ben ve Vatan kalkıp evin yolunu tuttuk telefonumda yine mesaj vardı. Bu sefer şifreliydi. Şifrenin yanında sayılar vardı. Şifreyi çözdüğümde bir gazete ismine ulaştım. Gazeteyi aldım ve sayılara göre kelimeleri bulup kağıda yazmaya başladım.

    1-4
    2-8
    3-1
    4-6
    5-1
    6-8
    11-6

    "Irak'a gidiyorsun. Bakana yapılacak olan suikasti engelleyeceksin."
    ···
    1. 1.
      +59
      Polat abi ölümsüz liderrr senmisin
      ···
    2. 2.
      0
      Nekadarduman gerisini usendim yazmaya honkurdum pic jajdja
      ···
  7. 7.
    +46
    3 Eylül 2000

    Sabah uyandığım zaman ilk işim Ertuğrul Ağabey'in yanına gitmek oldu. Dükkanda bir kadın vardı. "Ertuğrul Ağabey, ne kadar mübarek adamsın." dedim ve güldüm. "Irakta güzel bir iş aldım. Bana kıyafet lazım halledebilir misin?" diye sordum. "Halledilir, halledilir de Irak'a şu sıralar girmek kolay olmasa gerek?" dedi. "Her şey hazırlandı Ağabey, bu gece oradayım. Akşama kadar halledebilrisen kıyafetleri iyi olur." dedim ve çıktım.

    Nişanlım ile buluştum. Yeni bir iş olduğunu döneceğimi söyleyip vedalaştım. Son hazırlıkları yapıp küçük bir çanta ile Ertuğrul Ağabeyin yanına gittim. Yanında kimse yoktu. Dükkanın kapısını kilitleyip arka tarafa geçti.

    Arkasından arka tarafa geçtim. "Kıyafetlerin hazır aslanım, Irak'a girişin kolay olacak ama çıkışın kolay olmayabilir. Ne yap et o suikasti engelle eğer yapamazsan tam burnumuzun dibine savaş başlayacak. Biletin" dedi ve bileti uzattı.

    Kafamı salladım. Arka bölümde dinleyici riski yoktu fakat iş ön tarafa gelince sorun olabilir diye ağabey-kardeş gibi konuşuyorduk. Kıyafetleri valize koyup çıktım. Önce Irak'a yakın bir yere uçacaktım, ordan bir şekilde geçmenin yolunu bulacaktım.
    ···
    1. 1.
      0
      vay amuha koyım gitme olum yerler bak gitme lan
      ···
    2. 2.
      +12
      Olay 2000de gerceklesmis dingil sen yokken gitmis yani bosa feryat etme
      ···
  8. 8.
    +48 -1
    4 Eylül 2000

    4 Eylül'ün ilk saatlerinde Iraktaydım. Sincar'da geziniyordum. Bir şekilde Bağdat'a ulaşmalıydım sabaha kadar. Yerde bir gazete vardı. Aldım, arapça biliyordum, öğretilmişti. Tahmin ettiğim gibi Bağdatta konuşacaklardı da, suikasti ne zaman nasıl yapacaktı Amerika kendi bakanına karşı?

    Sabaha karşı Tıkritteydim, uykusuzluktan bayılacak gibiydim. Bağdata gitmek için bir araba kiraladım. 2 saat 45 dakika sonra Bağdata girdim. Yolda hiçbir çevirme ile karşılaşmamış olmak beni şaşırttı hemen bir otele girdim.
    ···
    1. 1.
      0
      Sardı devam et
      ···
    2. 2.
      0
      #REZERVETULLAH SARDI DEVAM ET PANPA
      ···
  9. 9.
    +34
    4 Eylül 2000

    Parayı çıkarken ödemek istediğimi söyleyip odaya girdim. Kapıyı kilitledim. Valizi açıp Ertuğrul Ağabey'in verdiği kıyafetleri çıkardım. Ceplerini karıştırdım bir tane kimlik vardı. Ahmet-El Hassan isminde, fotoğrafta kendimi gördüm. Başka hiçbir şey yoktu.

    "Ulan bir ıraklı olmadığımız kalmıştı." diyerek kimliği yatağın üstüne attım. Üstümde herhangi bir silah yoktu. Ne kesici, ne normal silah. Sadece fotoğraf makinesi ve kıyafetler getirmiştim. Kıyafetleri getirme sebebimde çevirme olursa dikkat çekmemek içindi. iş için konaklamam gerekiyor diyip geçecektim.

    Tuvalete gittim, kesici bir şey aradım, yoktu. Çıkıp dolapları aradım, askıyı buldum. Askının demirini çıkardım ve Ertuğrul Ağabey'in verdiği kıyafetin cebine soktum. Kesici olduğu için cep yarılmıştı. Elimle iyice açtıktan sonra cebin arka kısmında bir kağıtla ve bir tomar parayla karşılaştım.

    Kağıdı açtım. "Terzi Ahmed Muhri, Yafa sokakta." yazıyordu. Yanıma dikkat çekmemek için telefonda almamıştım. Bilgisayarda temin etmem çok zordu. 2 saat uyumak istiyordum fakat beni uyandıracak birisi yoktu.
    ···
  10. 10.
    +36
    4 Eylül 2000

    Üstümü değiştirdim. Parayı cebime alıp, fotoğraf makinesini boynuma takıp aşağıya indim. Otelin lobisinde birkaç kişi oturuyordu. Göz göze gelmeden gezmeye gelen bir insan gibi yürüyordum. Gerçi o yıllarda Irak'ı gezmek isteyen olmazdı pek.

    Yoldan geçen birisini çevirdim.

    - "Selamun Aleyküm."

    +"Ve aleyküm selam."

    -"Yafa Sokağı nasıl bulabilirim?"

    Bir süre beni süzdü. "Dümdüz devam et, 12 sokak say, 13.sokaktan gir." dedi.

    Şükranlarımı iletip yürümeye başladım. Etrafı süzüyordum. En sonunda 13.sokağa geldiğimde sokağı uzaktan inceledim. Terzi Ahmed Muhri'yi gördüm. Etrafı biraz daha inceledikten sonra oradan ayrıldım.
    ···
  11. 11.
    +27
    4 Eylül 2000

    Buluşma devlet binasında olacaktı büyük ihtimalle. Terör bölgesi olduğu için bir yere uğramadan direkt geçecekti devlet binasına, yürümeye başladım. Devlet binasını gördüğüm zaman durdum. Bir şekilde fotoğrafını çekmem gerekiyordu ama dikkat çekecektim. Etrafta sivil INIS vardı, buna emindim.

    Bu yüzden ilk kez gelen bir insan gibi önce etrafın en son devlet binasının fotoğrafını çektim. Hem devlet binasına yakın yerlerde ki yüksek yerleri görmüş oldum, hemde devlet binasının fotoğrafını çekmiştim.

    Bakanın geleceği yolun üstünde bir süre yürüdüm, duracakları yer yoktu. Büyük ihtimal araba zırhlıydı. Roketatarı hesaba katmıyordum. Büyük ihtimal keskin nişancı ile halletmeye çalışacaklardı. Yol boyunca da güvenlik hat safhada olacaktı.
    ···
  12. 12.
    +38
    4 Eylül 2000

    Yolun üstünde yürüyüp fotoğraf çekinirken bir kişinin beni izlediğini farkettim. INIS olma ihtimali çok yüksekti. Kendimi bozmayıp geri döndüm. .Fotoğrafları inceledim bir süre. Dikkat çekmemeye çalışıyordum. Adamda elinde gazete ile bir banka çöktü. Bu hareketinden sonra eğitimli bir ajan olduğunu anlamıştım.

    Devlet binasına doğru yürümeye başladım yeniden. Kalabalığa karışıp izimi kaybettirecektim. Adamın beni izlediğini farkedebiliyordum. Bir yerde su almak için durdum ve etrafımı süzdüm. Adamla göz göze geldik.

    Normalde adamı öldürebilirdim fakat çok dikkat çekerdi. Sessiz sedasız fotoğrafları çekip otele dönmem gerekiyordu. Adımlarımı hızlandırdım. Bir zaman sonra koşmaya başladım. Zaytoun sokak boyunca koştum. Karşıma kavşak çıktı. Kavşaktan sağa doğru koşup dar sokaklara girdim. Yoksul aileler burada yaşıyordu. Evler kerbintendi ve evler arasından bir kişi anca geçebilirdi. Koşuyordum arkama bakmadan. Sağa sola dönerek devam ediyordum. Bir ara kaybolduğumu düşünmeye başlamıştım.
    ···
    1. 1.
      +5 -4
      Zaytoun Sokak Mısır Kahire'de lan, hani Irak'taydın !!!
      ···
      1. 1.
        +7
        amk gül sokak bitek istanbulda mı
        ···
    2. 2.
      +4
      https://www.google.com.tr...6184cb:0x96855f926e3dc0b2
      ···
  13. 13.
    +32
    4 Eylül 2000

    Kendimi yola attığımda önümde bir tünel sağımda Arbataash Tamuz caddesi vardı. Hızlı adımlarla yürümeye başladım amacım Ahmed Muhriyi bulmaktı. Biraz daha yürüdükten sonra bir dört yol çıktı. Sola baktığımda yafa sokağı gördüm. Hatırlamaya çalıştım. 12 sokak saydım ve 13.Sokakta karşıma Terzi Ahmed Muhri çıktı.

    içeri girdim. Terlediğim belliydi. içerde bir kadın vardı, kucağında çocuğu ile Ahmed Muhri olduğunu düşündüğüm adamla bir şeyler konuşuyordu. Ahmet Muhri 60lı yaşlarda bir adamdı, konuşmasından Iraklı olduğu belli oluyordu. "Selamun Aleyküm." diyerek içeri girdim ve sıramı beklemeye başladım.

    Ara sıra da sokağı kesiyordum. Tedirginliğimi gizlemeye çalışsam bile INIS beni takip etmişse kapana kısılacaktım. Kadın çıktıktan sonra "Hoşgeldin." dedi çok güzel bir Türkçe ile. Beni şaşırtan Ahmed Muhri'nin Türkçe bilmesi değil, bir Türk gibi Türkçe konuşmasıydı. "Türkçe biliyorsun." dedim. "Ben arap değilim." dedi. Türk olduğunu anlamıştım.

    "Neden geldiğimi biliyorsun." dedim. "Biliyorum bazı şeyleri söylemem lazım sana." dedi. "Dinliyorum." dedim.

    "Bak eğer yakalanırsan beni tanımıyorsun, burada büyük bir bilgi arşivliyorum. Beni ifşa edersen iyi olmaz. Ayrıca Türksün ama Türkiye'nin bir ilgisi yok. Yakalanırsan sen bizi, biz seni tanımıyoruz." dedi kafamı salladım. Alıştığım cümlelerdi.
    ···
    1. 1.
      +4
      Türk olduğunu nasıl anladın amk oha
      ···
    2. 2.
      +2 -1
      La hikayeyi iyi okusana amk insan sarrafi oldum herkezi hemen anliyorum diye basladiydi hikayeye
      ···
  14. 14.
    +35 -1
    4 Eylül 2000

    "Otele dönmeyeceksin. Bugün burada kalacaksın. Şuan için sokağa çıkman çok tehlikeli." dedi. "Dönebilirim otele." dedim, güldü. "Burayı tanımıyorsun bile, çevik olamazsın. Ne olduğunu anlayamadan alırlar seni içeri, güvenlik önlemleri hiç bu kadar fazla olmamıştı. Boşuna terlemedin ya." dedi.

    Haklıydı, koşmuştum terlemiştim ve büyük ihtimal INIS ajanı beni hatırlıyordu. En kötü ihtimal yakalanırsam 2 gün tutulacaktım. Tedbir amaçlı en iyi ihtimal böyleydi, kaçtığım için yanlış anlaşılıp cezada alabilirdim. Bu yüzden kafamı salladım sadece. Çektiğim fotoğraflara baktım. "Şehrin haritası lazım." dedim. "Çekmecede." dedi ve ayağa kalktı.

    "Sokağa bak." dedi. Sokağı incelerken dolabın arka tarafını açtı, dolapta kumaş vs vs vardı. Küçük bir oda açıldı, büyük değildi. "Bugün burada kalacaksın, planlamanı burada yap. INIS çoktan seni aramaya geçmiştir." dedi.

    içeri girdim dolabıkapattı. Küçük bir masa vardı. içeride küçük kitaplar vardı. Rehber olduğunu düşündüm bunların, şehrin çeşitli dillerde haritaları vardı. Kör noktalar bile işaretlenmişti. Masa lambasını açıp çektiğim fotoğrafları harita üstünde işaretledim. Fotoğrafları incelemeye başladım açık arıyordum.

    O sırada dükkana birilerinin girdiğini farkettim.
    ···
  15. 15.
    +27
    4 Eylül 2000

    "Ahmed Muhri." dedi birisi dinliyordum, çıt çıkarmıyordum. "Bunu gördün mü?" diye sordu. Düşünmeye başladım. Fotoğrafımı göstermiş olsa ne zaman çekmişti? Kameralardan almış olabileceklerini düşündüm. "Hayır, neden arıyorsunuz?" diye sordu Ahmed Muhri.

    Seslerden çıkarabildiğim kadar tahmin yürütüyordum. "Yarın için terörist grupların bir eylemi olabilir. Bu kişide şüpheli gözetim altında tutmak zorundayız." dedi karşıda ki adam. Ahmed Muhri güldü. "Gördüğüm yerde öldüreyim mi yoksa size mi ihbar edeyim?" diye sordu.

    Şaşırmış olanları dinliyordum. "ihbar et ama elinde olsun, bu sokaklar sana emanet Muhri." dedi adam ve çıktı sanırım tek kişi değildi. Ahmed Muhri dedim ve düşünmeye başladım. INIS adama güveniyordu ve adam Türktü. içlerine kadar sızmayı başarmıştık bir nevi.

    Haritayı incelemeye başladım. Yolu çizdim.

    Mansour caddesinden aşağıya doğru inecekti, 15 dakika boyunca gitmesi gerekiyordu, trafiği hesaba katıyordum. Kavşak karşısına çıktığı zaman Zaytoun caddesine ineceklerdi. Oradan da aşağıya inip Qadisaya caddesinden sola sapacaklardı. Yolculuk burada bitiyordu. yaklaşık 35 dakika sürecekti. Yol boyunca güvenliksiz tek alan kavşaktan sonrasıydı. Zaytoun caddesi tehlikeliydi.
    ···
    1. 1.
      +1
      Rezarvatuar
      ···
  16. 16.
    +36 -1
    4 Eylül 2000

    Mansour caddesi belki de Bağdat'ın en güvenlikli kalabalık caddesiydi fakat kavşaktan sonra işler değişiyor, Zaytoun caddesi geliyordu. "Bir şey olursa burada olur." diye söylendim Devlet binasının etrafında ki binalara baktım. Yüksek 3 tane bina vardı.

    "Iraklı keskin nişancılar çıkacaktır büyük ihtimalle." diye düşündüm. Iraklı bir keskin nişancıyı satın almışlarsa işim çok zordu. Suikastin nasıl olacağını da bilmiyordum, bombalı mı olacaktı, keskin nişancı ile mi olacaktı, bir kişi veyahut bir grup mu yapacaktı hiçbirini bilmiyordum ama büyük ihtimalle keskin nişancı ile temiz iş yapacaklardı.

    Neredeyse tüm INIS yüzümü biliyordu ve benim diğer gün devlet binasının olduğu yeri bir kez daha incelemem gerekiyordu. Zor bir gün olacaktı benim için, gözlerim kararıyordu. Uykum gelmişti fakat uyumamak için direniyordum.

    "Irakta ne varsa kendi bakanlarını yem edecek kadar önemli olmalı." diye düşündüm. Araba zırhlıydı. Keskin nişancı saldırısı yol boyunca yapılamazdı.
    ···
  17. 17.
    +37
    4 Eylül 2000

    "Keskin nişancı olacaksa devlet binasına girişte veyahut çıkışta olacak, roket atar veyahut bombalı saldırı büyük ihtimalle Zaytounda olacak. Bu ikisi önemli, keşke tek kişi olmasaydım." diye söylendim.

    Devlet binası için bir çatıya çıkmak gerekiyordu. 3 çatıda doluydu. Biraz zor gözüküyordu. Meydanda canlı bomba olamazdı. Herkesi didik didik edip arayacaklardı. O zaman geriye roketatar kalıyordu. "Zırhı delip geçer." dedim.

    Temiz iş yapacaklardı. Devlet binasına biraz daha uzak bir çatı vardı, tahminimce kimse oraya çıkmayacaktı. Ben çıkacaktım. Etrafında 5 tane peş peşe bina vardı o çatınında fakat uzaktı hemde çaprazda kalıyordu. Tek avantajı Zaytoun caddesini de görmesiydi.

    Oraya çıkıp etrafı izleyecektim. Planımı yapmıştım.
    ···
    1. 1.
      +17 -1
      Niye yazion amina kodumun dingili tum hikayenin icine sicdin sivadin zevkimizi gibdin amina koyum senin
      ···
  18. 18.
    +28
    5Eylül 2000

    Kepenk sesini duydum. Ahmed Muhri benim üstüme dükkanı kilitlemişti. Güvende sayılırdım. Belki de INIS'ın bile güvendiği adamın dükkanındaydım. Biraz kafamı koydum uyuyakalmışım kepenk sesi ile uyandım elimi belime attım fakat silahım yoktu. Sakin olmaya çalıştım, dolabın arkasındaydım. Kol saatime baktım sabah 5di.

    Yeniden kepenk sesi duydum. Ardından dolap açıldı karşımda Ahmet Muhri elinde bir çanta ile duruyordu. Bir de kağıt vardı. "Planladın mı?" diye sordu. "Çantada ne var?" diye sordum. "Suikasti ellerinle mi engelleceksin?" diye sordu. Silah olduğunu anlamıştım. "Kağıt neyin nesi?" dedim.

    Uzattı. Bakanın geliş saati yazıyordu. "Bu saatte gelecek." dedi saat hesabı yapmıştım fakat bakanın ne zaman geleceğini bilmiyordum. 13.30 yazıyordu. "Tamam." dedim. Dolabı kapatmadan çıktı.

    "Buradan nasıl çıkacağım?" diye sordum duyması için yüksek sesle. "Arka kapıdan." dedi. Saat 8'e doğru atıştırmalık bir şeyler getirdi. Bende planımın üstünden geçiyordum.
    ···
    1. 1.
      +3 -20
      Ulan hani silahsiz gelmistin iraga neden elini beline atip silahim yok diye eksin yapiyon got
      ···
    2. 2.
      +15
      Sen okuma amk
      ···
    3. 3.
      0
      Harbi amk sen okuma okuyosanda okudunu belli etme
      ···
    4. diğerleri 1
  19. 19.
    +37
    5 Eylül 2000

    Silahı inceledim, mermilere baktım. "Bunlar Türk yapımı." dedim. "Evet." dedi. "Neden gizliyoruz ki o zaman böyle kendimizi söyleyelim böyle böyle olacak diye INIS'e" dedim. "Suç üstü vardır. Amerika ile karşı karşıya gelmek istemezsin." dedi.

    Haklıydı. "Sence Suikasti kim deneyecek?" diye sordum. "Amerikalı ajandan başkasına vermezler, kritik şansa bırakılmaz." dedi. Haklıydı. Silahla biraz uğraştıktan sonra dürbünü de çantaya atıp 11.30 civarı arka kapıdan çıktım. Devlet binasına doğru yürüyordum. Kafam eğikti, elimde çanta ile dikkat çektiğime emindim.

    Binaya geldiğimde bir oh çektim. içeri girdim. Merdivenleri çıkarken bir adamla göz göze geldim. Elimde çanta vardı. Çatıya çıkıyordum. Tam konuşacağı sırada çantayı bırakıp ensesine vurdum ,merdivenlerden düşecekti tuttum. Omuzuma aldım. Bir elimde çanta omzumda adam merdivenleri çıkıyordum.
    ···
    1. 1.
      +14 -1
      Heyt be adam jesin sitethamla poladin ciftlesmesi sonucu ortaya cikan 3 kollu 5 bacakli bi yaratik amk
      ···
  20. 20.
    +31
    5 Eylül 2000

    Çatı katına gelince çatıya önce adamı çıkardım, sonra kendim çıktım. Adam işi bozmuştu. Kendimi göstermemeye çalışarak dürbünle devlet binasını, devlet meydanını izlemeye başladım. Karışıklık vardı fakat sorun yoktu. Silahın parçalarını çıkarıp tamamladıktan sonra adam uyandı.

    Göz göze geldik, korkmuştu. Bende korkuyordum. Ağzına elimi atıp tuttum. "Sakin ol, ülkeni koruyorum." desem bile debelenmeye devam etti. Silahın kabzası ile kafasına vurdum.

    Dürbünle çatılara baktım. Tahmin ettiğim gibi keskin nişancılar etrafı izliyordu. iyice eğilmiş çatıya sinmiş bakınyordum. Güneşi de arkama aldığım için beni görme şansları çok azdı. "Aranızdan birisi hainlik yapmazsa savaş çıkmaz." dedim. Silahın nişangahı ile bakmaya başladım.
    ···
    1. 1.
      0
      hızlı hızlı yaz panpa sardı
      ···