-
101.
0bir iş yemeğinden çıkıp herhangi bir godomanın gibindirik salatalara adını bile telafuz edemediğim soslar döküp fahiş fiyatlara sattığı minimalist tasarımlı besin a.ş.lerine koşuyordum.Tümünü Göster
bilinçaltına kezzap dökmek isteyen herkesle görüşüyordum. sadece varlıklı ve bu varlıklarını toz etmek isteyen insanların okuduğu fısıltı gazetelerinin manşetinde kendime yer edinmeye başlamıştım aradan geçen 2 ayda.
iyi paralar kazanmıştım,iyi birikimler edinmiştim. günün birinde bu taktan başımın belaya gireceğini düşünmüyordum ancak ufak tefek sıkıntılardan kurtulmak için kurduğum ottan imparatorluğu yeşertmeye çalışıyordum elimden geldiğince.
gazella yeni bir peruk dükkanı açmıştı bana güvenip, altına da asıl dükkanı türkü barını.
ps kafenin sahibiyle goril bir yazlık almışlardı kendilerine, artık rahatça elele dolaşabilecekleri bir şehirde yaşamak istiyorlardı istanbuldan kopmadan.
kerem evden çıkmıyordu ancak botanik bahçesini genişletmiş ve bir muson ormanına çevirmişti, kimyager yaz tatillerinde dahi istanbuldan ayrılmıyor, ailesine nereden geldiği belli olmayan paralar yolluyordu.
eğer elinize geçen paraysa değirmenini hiç bir zaman sormazsınız. sorsanız dahi ilk cevabı mantıklı bulursunuz.
part time çalışıyordu işte.
kahpem aynıydı, nereden geldiğini bildiğim halde oradan gelenler gibi aç gözlü değil aksine beni tok tutmak için çalışıyordu. dizimin dibine bayrağını dikmişti.
günler geçti, aylar geçti. saçım sakalım kaç kere makina görüp kaç kere sıklaştı bilmiyorum. günler bana aslıyı tekrar getirdi.
istanbula dönmüşlerdi, kanada kıyak yapmıştı. yediği küfürlere dayanamamış aslıyı postalamıştı bana alıcı ödemeli.
bedelini ödedim.
günün birinde arabayla sokaklarından geçerken tak diye bir çocuk atladı önüme. freni kökledim, arkasından can havliyle koşan annesi geldi, namı diğer aslı.
heyt be.
zamanında beni çekip aldığı gibi aldı çocuğunu.iki saniyeliğine gözgöze geldik.
salvia yı kalbime dökmüş gibiydim o an.zamanı durdurmuştum. çevreme ve maddeye karşı duyarsız hale gelmiştim. sadece aslı vardı karşımda,bir arka sokağımda site,bir yanımda eski evim. öksüren babamın sesi, annemin ipokondrisi.
herşey.
sonra aslı çekildi o 2 saniyenin ikincisinde.
ben de devam ettim yoluma.
o gün kaç cigarayı söndürüp yaktım, gazellayla kaç rakıya şalgam kattım, kahpemle kaç kadeh şarap tokuşturdum. bilmiyorum.
ama şu hep uyuyan pokemon gibi hissettim kendimi,lap diye düştüm yatağa.
uyandığımda, aslıyla beraber bir miktar kusmuk döktüm klozete.
tak kokusu beynime vurdukça dökülüyordu herşey. aslında herkes uyuşturucuya başlamadan önce dönüp klozetlerini koklamalı
eğer geri kalan bir şey varsa o kalanları dumana sarmalılar.
ama şu da var, dumanla haberleşmek eski çağlarda kalsa da modern insanın tek sığınağı,tek cevapsız çağrısı tek ödemeli araması bu.
tanrıya kurban verebileceğimiz bir bakire yok artık. sadece en yakınlarımıza döndürdüğümüz çarşaf içi tohum tütün karışımları var. rüzgar engel olsa da le vent nous portera. -
102.
0beyler kaçmam gerek, okuyanlara tekrar teşekkür ediyorum. yarın sabahın köründe trafikle cebelleşmemek için erken kalkmam gerek.
hepinize iyi geceler.
imkanınız varsa lsd yi yarım kırıp yutun, uykuya dalın ve görecekleriniz için bana dua edin. -
103.
0bu aralıklar için kusura bakmayın, evde fazla zaman geçiremiyorum. genellikle dışarıda oluyorum. geç saatlerde gelince de uyku bastırıyor.bu saatlerde ve boş kaldıkça yazacağım. umarım haftasonuna kadar bitiririm.
devam ediyorum. -
104.
0epey zaman aynı kulvarda geçti,her gün farklı plazada farklı insana anlatıyordum elimdeki şeyi, biraz daha genişletmiştik piyasamızı.ve insanlar farklı şeyler istiyordu ali ağaoğlu gibi. insanlar mutlu olmak istiyordu.
kereme neler yapabileceğimizi sordum," napabiliriz oğlum, hepsi aynı takun laciverdi. pembe duman mı yapalım yani, nedir ? daya gitsin ne varsa " minvalinden konuştu. pembe duman olayını yapamadık tabi, ancak çarşaf ve zıvanalarda renk değişikliğine gittik, mallarımıza abidik gubidik isimler koyduk çitos isimlerine benzer şekilde.
herkese hitap ediyorduk,20 yaşüstü açık renk tercih ediyordu, ortancalar siyah,60 yaşına gelip yolda torbacı arayan dayılara da klagib modelden dayıyorduk.
hatta retro diye gibindirik çarşafları bile pazarlamıştık uçuk fiyatlara.
çoğumuz gerizekalıyız, farklı olmak için her taku yiyor ve sindiriyoruz.ve bu taku yerken de bizim farkımızı farkedip farketmediklerini kontrol ediyoruz etrafa bakarak.
şu dünyadaki en düz en farksız adam ot içen adamdır kardeşim. çünkü dünyaya geldiğine bin pişmandır ve bir an önce gibtirolup gitmek istiyordur. zaten bir hücrede sağlıklı beslenerek yaşayıp her gün spor yapsanız da en fazla 120 yıl yaşarsınız bu dünyada.
sıkıntıdan ölür insan.
merdivenaltında yapılan ex,pıt adlı taktan ve etkisiz şeyleri çeşitli kimyasal desteklerle farklı renklere boyayıp adlarını değiştirerek sunuyorduk insanlara. placebo olayı çok işimize yarıyordu,biz etkilerini anlatıyorduk alan kişi de bu etkileri hissetmek için her türlü taku yiyordu.
eğer size bebe aspirini verip bunun cesaret hapı olduğunu söylersem " cesaret hapı yuttum " düşüncesiyle normal durumunuzda saçma sapan işlere kalkışabilirsiniz.bu verdiğiniz paranın karşılığını alma içgüdünüze dayanır. -
105.
0yine bir plaza çıkışı yolum keremin evine düştü, babamı kahvede gördüm yoldayken.
ölmemişti, ölmeyecekti ben ölmeden önce ölmeyecekti. benden önce ölme dememe rağmen nefes alıp veriyor üstelik sigara ve çay yapıyordu temmuz sıcağında.
gözgöze geldik, artık bana tokat atacak yaşta ve çapta değildim, çapımı gibip gibip çoğaltmıştım. onun da elini kaldıracak hali yoktu. inadına yüzüne baktım, gözlerini kaçırdı beklediğim gibi. devam ettim yoluma.
kimyager bir kaç günlüğüne memleketine döndü, döndüğü zaman yanıma almak istemiyordum onu ancak bu taku beraber yediğimiz için bir köşede durmasında sakınca olmaz diye düşündüm. bazen işime yarıyordu, çay koyuyordu sigara sarıyordu, bakkala gidiyordu. iyiydi yani.
her mahalleye gidip geldiğimde aslının kızını görüyordum, gözlerimin önünde büyüyordu.
bir gün kızı daha yakından görebilmek için mahallenin arka sokağındaki parka gittim, yanında bir adamla o kaydırak senin bu kaydırak benim civelek gibi koşup duruyordu çocuklara ait bir ses tonuyla gülerek.
adamla sürekli kesişiyorduk, aslıyı çocuk yapmaya ikna edecek kadar ne buldu o adamda anlamıyorum. bildiğin hiç bir farklı yönü olmayan, dalyarak bir adamdı
attila ilhan ın dediği gibi güldüğü zaman cenazeye benziyordu itoğlu. küçük kız baba baba diye peşinden koştukça babanı gibeyim diyordum.
adam yanıma oturdu çok geçmeden, ateş istedi. tereddütümü gönlümce yaşayabilmek için ceplerimi karıştırdım,en sonunda verdim. teşekkür etti. ancak aksanı bozuktu. nereli olduğunu sordum, bildiğin ankaralıydı adam. ancak yıllar boyu kanadada yaşamış. hemen çözülen tiplerden birisiydi.bir soruya 10 cümleyle karşılık veriyordu. aslı böyle bir adamla nasıl muhattap olur anlamıyorum.
bir adama bakıyor bir de telefonumun duvar kağıdındaki kahpeyleolan resmime bakıyordum, bildiğin adamdan yakışıklıydım.
ama etik kurallar gereğince aslı gibi bir kızın böylesine düzgün bir insanla evlenmesi gerekirdi. elalemin laf etmemesi için bambaşka bir elalemin içine düşmüş, istanbuldaki evinin civarlarında aslı hakkında iyi dedikodular dönmesi sağlanmıştı aileleri tarafından. kanadada süper bir hayatlarının olduğunu düşünüyorlardı, kızları çifte vatandaştı. istedikleri zaman amerikaya halay çekerek girebiliyorlardı. hayat onlara hayat, züğürdün çenesine yorgunluktu. -
106.
0adamı orada öldürüp arkadaki topsahasına gömebilirdim, çocuğu kaçırıp aslıyı tehdit edebilirdim, hatta adamla çocuğu eve girdikten sonra oturdukları apartmanı bile yakabilirdim, tüm mahalleyi ateşe verip aslıların camından sigaramı yakabilirdim.
her taku yiyebilir,her taşın altına sokabilirdim yanımdaki huur çocuğunun kafasını.ama aslıyı geri kazanamazdım, kazansam bile eskisi gibi samimi olamazdık.
hayattaki en zor şey bu.birisiyle ayrı düştükten sonra tekrar " naptık biz ? " deyip hatanızı anlayıp yeniden bir şeylere başladığınızda eskisi gibi olmuyor.
olmuyor abi, cidden olmuyor.o eski ilk başlangıcın verdiği güven duyulmuyor bir kere,bir kere o taku yemiştiniz karşılıklı olarak, artık hiç bir şey eskisi gibi değildi, görülmez sınırlar vardır aranızda. buradan sonrasını geçemezsiniz. çünkü o sınırı geçerseniz eski hatalara düşebilir mayına basabilirsiniz.
herkesin hayatında vardır böyle geri dönüşler, eski hava yakalanmaz. ancak yeni barışın şerefine hiç bir şey olmamış gibi gülersiniz birbirinize.
herkes farkında bunun.
adama bolca kebap ve rakı yemesini önerdim,ot dahi tavsiye ettim, amerikada bir kaç kez kullandığını fakat başı derde girince rehabilitasyon merkezlerinde tur atıp geldiğini anlattı. kafa açıyordu, içine o sarı dişlerinin kokusunu bırakıyordu huur çocuğu.
bu ülkenin türkiye olduğunu söyledim,bu şehrin de torontodan ve newyorktan çok farkı olduğunu söyledim, istanbulda her yer harlemdi. esenler,topkapı, güneşli,bağcılar... her yer.
üstelik saat satan zenciler de vardı.o saatlerin bordo renkli altlıklarının altında ne cevherler yatar... bir bilseniz dudağınız uçuklar.bir zenciyle az buçuk sohbet edin, meseleyi ota taka getirin, nereli olduğunuzu sorarsa bong deyin yeter. zencilere has el şaklatarak yeah man diyerek gülüşle içine çeker sizi o saatlerin altındaki dünyaya. -
107.
0kızının adını sordum, tuğçe olduğunu söyledi.
hahaha, müthiş bir seçim, çok yaratıcı. aslıya da bu yakışır dedim içimden,bir ön adı var mıydı acaba wendy veya candy ? sonuçta, kanadalı arkadaşları yumuşak g ve ç nin ne olduğunu bilmez. sosyalizmin gelmesinden korkan amerika tuğçe isminden ürkebilir.
allahın bağışlamasını diledim, analı babalı büyüsün dedim. görevimi yerine getirip kalktım yerimden, gazellayla tekrar buluşup oturduk,ne tak yiyeceğimizi düşündük, aslında para durumları ve müşteri vaziyetleri iyiydi, hiç gerek yoktu.ama boş oturmak canımı sıkıyordu, sahaya inmek de istemiyordum.
bunca imkan içinde plazaları bırakıp avm köşelerinde hafifçe ot serpiştirilmiş sarma sigara kokusuyla milleti yanıma çekemezdim artık, telefonuma gelen " trafik nasıl ? " " nescafe var mı ? " sorularını cevaplamak da yorucu geliyordu.
bir müddet daha renkli taklarla devam ettik, yurtdışıyla da bağlantılarımızı kurmuştuk,msn de avrupanın göbeğindeki tanıdıklarla konuşup tişört, bere ayakkabı gibi gereksiz şeyler sipariş edip, yanında asıl istediğimi alıyordum.
joint denen tak hem ucuzdu hem de iyi kafa sunuyordu. biraz bizim kubar dediğimiz şeylerle biraz da sakinleştirici haplarla alınca iyi gidiyordu.
dikkat çekmiyordum, emin olun ki şu haberlerde gördüğünüz polis arabasına binmiş tüccar müsvetteleri dikkat çekmek için her taku yiyen insanlardı.
adalet ve güvenlik kavramlarında o kadar çok boşluk var ki dumanınız kimseyi rahatsız etmiyor.ben hala sarma sigaramın içine bir şeyler katıp sokakta rahatça içebiliyorum, hatta ateş isteyenlere uzatıyorum cigarayı, kokusundan anlasalar bile bir polise gidip " abi şu adam cigara içiyor " demiyor.
demez de zaten.her şey karşılıklı.
artık babasının kaçak kat çıktığı evinin terasında tesisat yapıp cigara içenler kalmadı fazla. herkes yavaş yavaş polislerin asıl peşinde olduğu kişinin onlar olmadığının farkındalar.
polisler devletin kendi türettiği uyuşturucu tüccarlarına karşı gelip, rekabet yaratmaya çalışan simsarların peşindeler.
senin içtiğin beş kuruşluk takla uğraşmazlar.ama sen " benim davam var bu taktan " dersen ya senin salaklığındır ya da polisin can sıkıntısıdır. -
108.
0devam edeceğim beyler. cidden kusura bakmayın. artık internete sırf şu hikayeyi devam ettirmek için giriyorum zaten.
her gün böyle yarım yarım yazıp gibtirolup gitmeme rağmen okumaya devam edenlere eyvallah diyorum. -
109.
0devam ediyorum.
--
eski bir arkadaşım avusturyaya yerleşmişti seneler önce, türkiyeden farkında olmadan erken yaşta kurtulmuştu, iettdeki kalabalıktan, sokaktaki seri katil olmak için imkan bekleyen insanları tek vesaitle geride bırakmıştı.
hep görüştük internet yoluyla.o da biraz bu takun içindeydi.
avrupadan ona ve başka bir kaç kişiye sipariş ettiğim şeylerin dikkat çekmemesi için irtibatımı kopardım, zaten eleman da türkiyeye gelmişti bir kaç haftalığına.
ona kazandığım prestiji göstermek istiyordum,bir kaç haftasını bir kaç yılda yaşayamayacağı kadar olaylarla donattım. gününü gün ediyordu ve hayat müşterekti tabi ki.
karşılığını alıyordum.
çeşitli şeyler gösterdi bana. baya faydası oldu, elimizdeki en keskin kokan taku en iyi fiyata en iyi yolla pazarlıyorduk. avrupa ayağıma gelmişti.
dilaltına koyulan tohumlardan getirmişti bolca,biz de janjanlı jelatinlere sarıp insanlara sunuyorduk yok fiyata.iyi gidiyorduk.
herkes elimin altındaydı.
gazella nın türkü barında insanlar rahatça cigarasını içebiliyorlardı, bizim elimizden çıkan taklar insanların elinde kokuyordu.
keremin evi emrimize amadeydi,ps kafenin sahibi üst katını tamamen müptezellere ayırdı, çeşitli insanlar gelip burada istediği taku içiyor, filmini izliyor oyununu oynuyordu.
artık taklu derelerin yanındaki yol çalışmalarından kalma taşların altında içmiyordu artık kimse. herkes rahattı.
insanlara sunduğumuz rahatlık da haliyle bizim kanepelerimizin konforuna yansıyordu. -
110.
0nereden baksanız bir yıl böyle geçti. günlerden bir gün müzik piyasasında ünlü bir şarkıcının back vokalliğini yapan bir hatunun prodüktörüyle tanıştım yine herhangi bir godomanın herhangi bir terapisinde.Tümünü Göster
beni bir gün stüdyoya davet etti. peki dedim, olur.hayatımda hiç müzik stüdyosuna girmemiştim,ben müziğin canlısından yanayım her zaman. elektronik şeylerle desteklenen altyapılardan her zaman tiksinmişimdir.
protez bir kol gibidir piyasa müziği. istediğiniz zaman söküp çıkartabilirsiniz. hatırlanan şarkılar değil,her duyulduğunda tüm sözlerine eşlik edilen şarkılardır aslında iyi müzik dediğimiz. eğer sen bu yaz dinlediğin şarkıyı öteki yaz dinlediğinde " aa neydi bunun adı ya biliyorum bunu " diyorsan robotlaşmışsındır kardeşim.
yine bir yaz şarkıcısının, clup hoparlorlerine hitaben düzenlediği albümlerden birinin ortasındaydım,pek tutulmadı da zaten albümü, yine tırmalıyor kendince.
prodüktör adı altında her taku yiyen, şarkıcıların kız kardeşleriyle yatıp kalkan, büyük sanatçı olarak gördüğümüz hayvan çocuklarına ot yetiştiren bir adamla yanyana oturuyordum bir deri koltuk müsvettesinde.
anlatıyordu işte, hedeflerimiz bu,yazın şurada konserimiz var. aranjeyi şu yapıyor, söz yazarı bilmem kim.
ben de kapalı alanda kalmanın verdiği rahatsızlığı farkettirmemeye çalışarak son gaz dinledim adamı, başımla onayladım. evet abi haklısın dedim.ne isterse. zaten kafasında fillerin düşünen adam heykeli gibi çakılıp kaldığı bir adama " hayır, haksızsın o öyle değil " dersen tatsızlık çıkar.
bu muallakyle kafamız dumanlı bir şekilde, taksimde güzel bir rnb klube girdik.
içerisi mahşer alanı gibiydi, zencilerden latinlere erasmus öğrencilerinden kezbanıyla zar zor içeri girmiş gariban yurdum gencine kadar herkes oradaydı.
yarak kürek şarkılar çalıyordu.
dinlenilen şarkı içtiğiniz takla paralel olmalı, yoksa içinize kapanırsınız. tanıdığım en klas insanlardan birisi bile bu taku içerken üflemeli çalgısını bir kenara bırakıp, daha yeni yeni peydah olmaya başlayan dubstep türünde şarkılar açmıştı.
neyse bir kaç kişiyle tanıştık içeride. güzel bir ortam oluştu. burada da çok müşteri bulabileceğimi biliyordum. satacağım en taktan mal bu heriflerin şimdiye kadar içtiklerinden daha etkili olacaktı, eminim.
çünkü üstüne basa basa söylüyorum ki her otun etkisi aynı.
ama satan kişi sizinle olan muhabbetini al ver e indirirse bir tak anlamazsınız içtiğinizden. kola petini ağzınıza alır gibi aldığınız zaman kafanızda hiç bir düşünce cereyan etmiyorsa verdiğiniz paraya yazıktır.
ama birisi kalkıp sizi ayık halde uyandırabiliyor ve dünyadan bahsediyorsa bu taktan destek almak isteyeceksiniz ve kafanın en engebeli halini yaşayacaksınız.
içiyorsanız eğer, yanınızdaki insanları özenle seçin, boş konuşanları değil iyi konuşan insanları seçin. zaten ayıldığınız zaman bir gib hatırlamayacaksınız ama bu takun en tatlı yanı sohbettir. -
111.
+1yine ilginç bir adamla tanışmıştım bu ortamda. adama nereli olduğunu sorduğumda " dünyalıyım " demişti,ben de hiç benzemediğini, daha çok jupiterlilere benzediğini söyledim,o da her polis çevirmesinde aynı şeyi duyduğunu söyledi.Tümünü Göster
dedim güzel,bu adamdan yol çıkar.
gece çıkışı bir kaç kadın prodüktör müsvettesi rezil huur çocuğu, dünyalı ve ben gazella nın türkü barına gittik.
bu arada gazella demişken hep yazacağım unutuyorum, travestilerin de çoğu torbacıdır. gidip düz bir şekilde sorun o da düz bir şekilde cevap verecektir.
neyse yine gazellanın gözde travestileriyle dolup taşan mekanda içerde onlarca ikinci sınıf işadamı adı altında travesti gibip evindeki çoluğunu çocuğunu hiç eden huur çocuklarıyla takıldık bir müddet. dünyalıyla tanıştırdım hepsini.
dünyalı benim kafadandı. rahatça selam dünyalı ben dostum diyebildim. böyle insanlara ihtiyacım vardı gerçekten. herkes yakınımdı ancak kimseye bir sıkıntımı açamıyordum. hoş ; derdim de yoktu.ama olduğu zaman açabileceğim bir kişi yoktu.
aslıya duyduğum ihtiyaçı karşılıyordu.ben sadece cidden konuşup anlaşacak insan arıyordum. ancak ne kahpem ne kerem ne de başkası bunu karşılayabiliyordu.ben oturup " ufka uzanan yolu sana gelen yol sanıp kendime güldüğümü nereden bileceksin " diye mırıldandığımda bana hikayesini analtacak insanlar arıyordum.
dünyalının hikayesi klagibti. herhangi bir dostoyevski paragrafı gibiydi. bodrum katta oturup üst kattakilere küfür etmekle geçiriyordu hayatını. beyoğlunda yaşadığı için çevresi de genişti,her türden kadınla yatmış her türden kadını aldatmış ve aldatılmıştı,ama benim gibi nefes aldığı sürece duygularını ve pgibolojisini önemsemeyen, önemsediği anda kendini basite indirgediği için kendisini küçük düşürdüğünü düşünen birisiydi.
insanları ve kendimi et olarak görmüyorum. tabi ki bir takım pgibolojik gereksiz alet ve edevatlarımız var ancak her şey anlık.
dünyalıyla epey zaman geçirdik, beraber iş yapmaya başladık. aslıyla nasıl bir dostluğum varsa ona da aynısını sundum. aslı da ortalardan kaybolmuştu, artık çocuğu kucağında çıkmıyordu karşıma iki de bir.
dünyanın bir vatandaşıyla dünyanın en gibindirik şehirlerden birinin dıbına koyuyorduk her cumartesi gecesi. bodyguardlara içi otlarla dolu sigara sunuyorduk. herkesin mekanlara girmesini sağlıyorduk elimizden geldiğince.
yine günlerden bir gün cumartesi gecesi bir bodyguardla muhabbet ederken tadımız acayip kaçmıştı. -
112.
0turuncu v yakalı stereoid bağımlısı bir muallakye bizim ikram edeceğimiz şeylerin faydası olmayacaktı biliyorum. ancak yine de sunduk. dünyalı biraz muallak gibi konuştu adama. kafamız fransız sahilleri gibiydi.
turuncu v yakalı kumral dalyarak önce bir gibtir çekti dünyalıya ben araya girdim, homofobik değiliz ama adam da gibmiyoruz rahat ol dedim.der demez çeneme süper bir yumruk yedim. yani hayatımda hissettiğim en ağır parmaklar bu huur çocuğundaydı.
o anda herkes üstümüze üşüştü, dünyalı bir iki kere vurmaya çalışsa da beceremedi cılız haliyle,ben de kalkıp bez ayakkabılarım olduğu halde adamın karnına tekme atmaya çalıştım, olmadı baklavalara çarpıp gol olmuştum. feci dayak yiyorduk.ama hala küfür etmeye devam ediyordu dünyalı.
şırıngayı bırak yannanımı bas koluna yannanımı deyip duruyordu adama. ilginç ilginç küfürler edip durdu.bir an ayağa kalktım, baktım olacak gibi değil. durun abi gözünüzü seveyim dedim. tamam,gidiyoruz al takun da senin olsun.
ikramımı yine kabul etmedi, elime bir tokat atıp güzelim joint un dıbına koydu. üstüme yürüdü tekrar, dünyalıyı alıp kaçtım, koşarken bir iki travesti yolumuzu çevirdi, gazellanın mekandan tanıdıklarıymış. nolduğunu sordu, anlatmadık ancak arkamızdan üç beş sarhoş geliyordu küfür ede ede, mekanın önünde bir gib yapamayıp bodyguard a yaranmak için peşimize takılmışlardı. damsız mekana giremedik bari şu adamları dövüp bodyguard ın gözünde delikanlı imajı yaratalım diye düşündüler herhalde.
travestiler telefonla gazellayı aradı, aradan 15 dk geçmedi geldi gazella yanında üç beş delikanlı müsvettesiyle. ağzımızdan yüzümüzden kan akıyordu. sarma sigaraları kırıp dudağımıza bastık, feci yandı. kaldırdı gazella bizi paldır küldür, gittik mekana.
turuncu v yakalı huur çocuğu dar sokaktan gelişimizi görünce içerde üç beş kişiye haber verdi,bir tanesi yetmiyormuş gibi 6 7 tane kaslı maslı adamla geliyorlardı şimdi de,gazella da dayağın tadına bakacaktı, bacaklarımızı omuzlarımıza atıp bir mekanın merdiveninde zütümüzden gibilmeden kaçmamız gerekiyordu,ama gazella nın yanındaki lavuklardan biri silahını çıkardı.
en olmaması gereken şey buydu. hayatımda polisle yüz göz olmadım, şimdi gibindirik bir kavgadan her takumuz çıkacak diye düşündüm. -
113.
+1turuncu v yakalı yaklaştı, sıfatımı gibeceğini söyledi,iki üç hoşnutsuz laf etti, gazella elinin tersiyle doğru yere iyi bir tokat geçirdi, arkadaki diğer king konglarda hareket edince, epey bir kargaşa oldu.kim dayak yedi kim pert oldu bilmiyorum ama köşede yanımızda bir travestinin omuzlarına dayanmış ayakta durmaya çalışıyorduk.
bir kaç kişi de bize girişti, travesti bir adamı feci yaralamıştı, adamın göbeğinde kan akıyordu oluk oluk.
gazella durumu görünce tuttu kolumdan, kalk gibtirgit buradan çabuk dedi.
çünkü orada kalsaydım şu anda tahminen bir koğuşta sigara tütününe sabun tozları serpip bir şeyler yapmaya çalışıyordum, emin olun.
ihalenin oradaki herhangi birine çıkacağını biliyordum.
ama şu da var ki bu kavga dönüm noktam olmuştu. düşüşüm ani gelmişti, dünyalı kaybolmuştu. yoktu ortalıkta.bir daha da bulamadım zaten.
o zaman tam anlamıyla ayılmıştım,her allahın günü üç taneden az ot dolu cigara içmeyen ben, dudağıma slim sigara bile koyamıyordum.
her şeyden önemlisi anlaşabildiğim bir dünyalıyı da dünyanın en gereksiz şeylerinden birinde kaybetmiştim, yine kahpeme anlatacaktım anlayacakmış gibi yapacaktı.
aslında yapmamız gereken budur bana sorarsanız.
bizi anlayanlara değil, anlıyormuş gibi yapanlara hitap etmeliyiz, çünkü bizi anlayan insanlar bir gün hadi eyvallah dediğinde yannan görmüş yeni gelin gibi kalakalıyoruz. sürekli yeni insan arama ihtiyacımız da bu yüzden ve nitekim aşk denen mevzu da.
kimse bizi anlamasaydı şu güne kadar kimse kimseye çıkma teklifi etmek için kıvranmazdı, kimse kimsenin önünde diz çöküp tek taş uzatmak zorunda hissetmezdi kendini.
evliliği uzun süren çiftler birbirlerini anlıyormuş gibi yaparlar, erkenden boşananlar ise kendilerini anlayan kişiyi bulmuş ve altına yatmıştır, veya üstüne çıkmıştır. bilinmez.69 bile yapmış olabilir edepsiz şerefsizler.
müptezelliğe ara vermeye başlamıştım, kimseye bir şey satmıyordum, almıyordum,içmiyordum daha doğrusu içemiyordum. bir ayda zor toparladım kendimi. -
114.
+3ayağa kalkıp etrafa baktığım gün, yine dönmek istedim bu tarz şeylere. ancak telefonumun bir hafta boyunca çalıp ertesi haftalarda bir mesaj bile almaması döndürmüştü beni bu yoldan.Tümünü Göster
ne gazella ne kerem ne goril ne ps kafenin sahibi.
güntekin bile artık rüyama girip " ben bir şey yapmadım abi, kendisi atladı " demiyordu ağlayarak. kahpemle iyiydik, ancak birbirimiz için evdeki herhangi bir biblo gibi olmaya başlamıştık, birisi gelip kırsa ziyanı yok derdik. yenisi alınır.
ancak ikimiz de birbirimizi piyasaya yeniden arz edecek halde değildik, talep de yoktu. uzun zamandır hiç bir kadınla kesişmiyordum, kimsenin gözüne hoş gözükebilmek için göbeğimi içime çekmiyordum. ancak kahpeyle oturup iki kadeh rakı içip biraz sarmalamak hoşuma gidiyordu. hangimiz hangimizin çarşafı, hangimiz hangimizin zıvanasıydı anlayamadık yıllarca, seneler aktı gitti.
gazella kimyager olacak yavşağı yanına almıştı,en son yanlarına gittiğimde ki bir kaç ay oluyor, iyice işi büyütmüşlerdi.her taku harman edip satıyorlardı. kimyager de diksiyonunu ve dünya görüşünü düzeltmiş olacak ki iyi pazarlıyordu bu taku, gazella yine bir yığın travestiyle gezip dolaşıyordu.
daha sonra bu travestilerin onun köpeği olduğunu anladım. gazella da kar tanesi kadar yürek yoktu.bir damla gururu bile taşıyamazdı. şehire iş aramaya gelen doğuluları, hafif meşrep üniversite gençlerini ve hatta otobüs şöförlerini bile kendi emri altına sokmuştu adam.o potansiyel vardı zaten adamda. kimyager bir travestiyle baya muhabbet etmişti en son görüştüğümüzde ne iş lan dedim sen de mi asansörcü oldun.yok abi dedi,iyi anlaşıyoruz dedi. adam bildiğin kanlısını bulmaya gelmiş istanbula, gazellayla tanışmış travesti olmuş... o hikayeyi duyduktan yirmi dakika kadar sonra kalktım, döndüm yurduma.
kerem bini de artık bana ihtiyaç duymuyordu. gazellayla bağlantısı vardı yetiştirdiği otları her türlü pazarlıyordu. artık eskisi gibi her gün evde değildi, aksine her gün yollarda olabildiğince insan tanımaya çalışıyordu. sırf 2 haftasını çeşitli illere gidip gelerek otobüs seferlerinde yanında oturan insanlarla tanışmak için harcamış anlattığına göre.
saygı duydum hepsine.
goril ve ps kafenin sahibi sadece resmiyete dökmedikleri ilişkilerini gönüllerince yaşıyorlardı,bir gün tek başıma beyoğlunda gezerken yolda karşılaştım alakasız bir yerde saat 9 civarlarında el ele geziyorlardı. yanlarına gelip tokalaştığımda bize yaklaşan üç beş adam gördüğümde tamam dedim, bunlar olmuş abi.
bildiğin birisi gelip bunlara laf etmesin tatları kaçmasın diye adam tutmuşlardı.ps kafenin sahibi bildiğin yolda görseniz huur bu diyeceğiniz bir hal almıştı. yüzünde bir gram sakal yok,dar pantolon ve aşırı geniş yakalı bir tişörtle geziyordu. ancak bildiğiniz " muallak " diye sıfatlandırdığımız türdendi.
babasının yanında regular fit gorilin yanında superslim di huur çocuğu.
onlar da artık köşelerine çekilmişti.
bir ayda çok şey değişmişti. kimseden bana ihtiyaç duymasını beklemedim. daha doğrusu şimdilerde böyle düşünüyorum o zaman nedir ne değildir diye analiz etmezdim olayları akışına bırakırdım akarsa ekime akmazsa gibime kadar derdim.
kahpem girdiğimiz bu yeni dünyayı farketti ve açıköğretimden gibindirik fakat istihdam alanı geniş bir alana yazıldı,az kaldı bitirmesine.
aslı ?
aslının durumu berbattı.
kocasından ayrılmış çocuğuyla birlikte istanbula tekrar dönmüştü.o göremediğim aralıklarda da kanadaya yine dönüş yapmışlardı sanırım.bir gün oturup konuşma fırsatım oldu,
aslı ben ve kahpe.
önceki entrylerde düşülen hatayı anlayıp, affetme seansından sonra hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağından bahsetmiştim.bir kere bitti mi bitmiştir, sonradan yeni bir dünya yazsan bile ilki kadar tutmaz. herkes bilir bunu.yok denecek kadar nadir değil nadir denecek kadar yoktur.
babası ondan nefret etmeye başlamıştı iyice,dul bir kadındı sonuçta. babası da " bu kızın hala gideri var ama çocuklu kimseye kakalayamam " diye düşünüyordu eminim. hayvan evladı. kanadaya resmen itelemişti kızı. gün gelip aslı kanada da bir gecede 4 cigarayı yakıp söndürünce sinir krizine girmiş kocasını boğmaya kalkmıştı nedense.
adam da amerikalı zihniyeti var zaten ne kadar türk de olsa. yılanın zütünü dillediğini anlayınca zütüne yılan kaçmadan sallamıştı aslıyı. nafakasız bir şekilde.
direkt olarak yurduna, evine anasının kucağına dönmüştü.
anası da bildiğiniz gibi her anne gibi baba ve çocuk arasında git gel yaşaya yaşaya ikisini de memnun etmeye çalışa çalışa erken yaşlanmıştı.
aslı gözümün önünde çürüyüşünü anlatıyordu, çocuğunun ilkokula yazılma yaşı gelmişti. ancak çocuk babasını çok sevdiği için ağzını açıp tek kelime etmiyordu, artık annesine düşman büyüyecekti. babası çocuğu da gibtiretmişti anlayacağınız.
amerikalılar böyledir,her taku yerler ancak yine en medeni en iyi yaşayan onlar olur. amerikan rüyasını kabusa çevirenlere ise barbar derler. halbu ki barbarlar kendilerini ifade edemedikleri zaman gerçeğe dikkat çekmek için şiddete başvuranlardır.
şiddetli bir hayatı dinlediniz siz de.
aslında yazacağım çok şey vardı ama bitirmem isteniş ben de uzun uzun atlayarak geçtim hepsini.o dayağı yemeden önce de çok şey olmuştu tabi. ancak baktım da kendi düşündüğüm şeyleri paragraflara sıkıştıra sıkıştıra uzatmışım, hikaye ağır işlemeye başlamış.
sizi de sıkmak istemedim.
kısacası böyle işte.ilk önce aslıyla beraber ayakta durmayı öğrendim, sonra tek başıma yürüdüm en sonunda da tek başıma sayılabilecek şekilde yeniden düşüp kalktım.
kahpe de olmasaydı kaçardım bu gibtiğimin yerinden.en yakın polisi yakasından tutup kafa atardım.bir düğmesine 6 ay isteniyorsa eğer, müebbet hapis almak için bir polisi çırılçıplak soyup metrobüs durağına atabilirdim.
ama birisi vardı. kafamı duvara yaslayıp cigara yakıp avizeye kitlenmiyordum kısacası. beni kendine çeken birisi vardı.
güzeldi, güzel bitti. yaralar geçti, seneler geçti. güzel bir birikimim oldu. klagib insanların yöneldiği yatırımlarımı yaptım, ailem iyice uzaklaştı benden. evimizi satmışlardı babamın masrafları için sanırım.bir takım şeyler olmuş yine, parça pinçik duydum oradan buradan, istanbulun köy denilecek yerlerinden birine göçmüşlerdi.
bana da bu işlerden kar kalan bir tek araba ve kahpe oldu.
bir kaç gram da öksürük.
size tavsiyem,bu taku alacağınız kişiye dikkat edin, eğer al ver muhabbetindeyse almayın, size çok fazla samimiyet gösteriyorsa " biz yine dolaşalım gelicez " deyin pahalı bir pantolon satan apaçiye dediğiniz gibi.
ama orta ayarda, ilginç konuşan insanlar bulursanız alın ve içeceğiniz insanlara dikkat edin.tek başına içip kafa oldum diyen yalan söyler,bu takun kafası hep dediğim gibi dumanı içerken duyulan kelimelerdedir.
bir kişi karşınızda kovadan bir kapak alıp battaniyeyi üstüne çektiğinde " aha sardı kefen gibi " deyin,o ölüm muhabbetiyle yaşayacağınız en güzel kafalardan birini yaşayın.
güldürenden sakinleştirici haplara kadar her taku deneyin.
ama ilerde bir gün pişman olacaksanız hiç denemeyin, gibtirolun gidin.ya da benim gibi zevk haline getirin. bağımlılık diye bir şey yok. ihtiyaç duymak diye bir şey var.
o televizyonlardaki kok müptelalarının da dıbına koyayım. kendilerini rezil ediyorlar. bağımlı olduğunuzu düşünmeyin yeter, kimseye diz çökmenize gerek kalmaz.
bu dünyada sigarayı bırakmaya çalışan gerizekalılar var gerçi.tek zevki sigara olan adam sigarayı bırakacağım deyince en büyük sigarayı yakıyor, farkında değil.
zaten akciğerler tadıyor bir kere, gibe gibe çıkıyor bu tak sizden acısıyla.o yüzden zevk alın yaşadığınız bu gibindirik mizansenden.
dinleyen herkese teşekkür ediyorum. -
115.
+1böyle oldu bittiye getirmek istememiştim, ancak cidden fazla uzattım sanırım kusura bakmayın, kendi fikrimi söyleyeceğim diye tır parketmişim resmen başlığa.
ama zaten aralıkta olan şeyler de hep aynıydı hemen hemen.
tekrar herkese eyvallah diyorum. -
116.
0eyvallah beyler. üşenmeyip okuyan, yorumlayan herkese teşekkürler tekrardan.
-
kayra 40 yaslarda ısıtme kaybı yasıcaksın
-
acaba kayraya bi zenci tecavüz etse
-
bikerisinde yokluktan breaking bad
-
kayra kac dkya yeni hesap acip gelir
-
kaan kurala acayip sinir oluyorum
-
trabzonu doğradılar
-
atatürk kendisi bile bugünü görse
-
islamda sünnet olmak mecbur mu
-
dün öğrenciler geldi
-
neden playstation joystiklerine sensor koymuyorlar
-
cogu ünlü ayın dolunay oldugu zamanlar
-
beyler doğuda damada ve geline takılan altınların
-
basketbola atan kazanır kuralı gelmeli
-
sonundaa aldım be
-
3 trilyona araba önerisi
-
çakra patlatmak
-
her tarafta buhu
-
bu kayranın vücudu muydu la
-
mersobahis
-
züt deliklerinin süper sıkı ve girmesi çok zor
-
et yemeyen erkek geydir
- / 1