-
1.
0ibretlik hikayem başlıyor
-
2.
0part 1 - başlangıç
gökyüzünün delinmesinden tam 1 hafta önceydi, çok büyük paralar verip satın aldığım residans dairemde keyif yapmak üzere yola çıktım. binanın önüne geldiğimde güvenlik görevlilerinin koşuşturmacılarını gördüm. ne oluyor burada diye sorduğumda, tüm jenaratörlerin patladığını asansörlerin ve güvenlik sistemlerinin çalışmadığını söylediler.
tam da istediğim gibiydi... loş bir ortam ve mum ışıklarının ısısı ve içimi ısıtmaya yetecek kadar şarap... inat edip 45.kata merdivenlerden çıkmaya başladığımda beni tanıyanların şaşkın bakışlarına şahit oldum.
17.kata geldiğimde ise insanı dehşete düşürecek ama bir o kadar da heyecanlandıracak bir manzarayla karşılaştım -
3.
0part 2- 17.kattan venüse...
17.kata geldiğimde yerde yarı çıplak bir vaziyette yatan üzerinde kırmızı ciksi bir elbise olan bir kadına rastladım. baygındı, bir elinde şarap kadehi diğer elindeyse sımsıkı tuttuğu bir kağıt vardı. yanına yüzümdeki teri elime silerek gittim.
ben: hanımefendi, hanımefendi? iyi misiniz?
baygın bakışlarla beni iyice süzdükten sonra bir şeyler mırıldandı...
ben: pardon? anlamadım, birşey mi dediniz?
kadının mırıldandığı şeyin bir şarkı olduğu anladım. sanırım latinceydi tam anlayamadım. kadını sırtından tutarak doğrulttum ve sırtını duvara yasladım. üzerini örtmeye çalıştım ancak elbiseleri yırtık olduğu için pek başaramadım.tam o sırada birşeyler söyledi...
kadın: neredeyim?
ben: tokyo?
kadın: hayır aptal, burası kimin evi?
ben: ben, ben bilmiyorum. ben üst katta oturuyorum, asansörler çalışmadığı için merdivenden yürüyordum ve ve ben sizi gördüm
kadın: saatin kaç?
ben: 18:50
kadın saati duyar duymaz bir anda ayıldı sanki, hemen elindeki şarabın son yudumunu aldı ve üzerini başını toparlamaya başladı.
kadın: hemen buradan gitsen iyi olur
ben: neden? yardıma ihtiyacın var iyi görünmüyorsun
kadın: hemen git dedim sana, lanet olsun!
işte tam o sırada merdivenlerin penceresinden büyük bir ışık hüzmesi gördüm. gözlerime inanamamıştım. hayretle izlemeye başladım... -
4.
0part 3- koşuşturmaca
penceredeki o büyük ışığın ne olduğunu anlayamadım. hemen arkamı döndüm ve kadın ortada yoktu. sadece üzerindeki yırtık elbise, iç çamaşırı ve eline sıkıştırdığı o kağıt parçası yerde duruyordu. sanki bedeni gaz olup uçuvermişti.
yırtık kırmızı elbiseyi yerden kaldırmak ve biraz incelemek istedim. elbiseye yaklaştım ve sanki bir güç beni ondan uzaklaştırmaya çalışırcasına itmeye başladı. mıknatısın zıt kutupları gibi elbiseyle elim birbiriyle temas etmiyordu. ürktüm ve vazgeçtim. sonra yerdeki kağıda yöneldim. aynı şeyin olacağını düşünüyordum ancak kağıdı alabildim. üzerinde japonca birşeyler yazdığını fark ettim.
午後7時、この夜、日本のエジプト領事館に行く
çat pat japoncamla anlamaya çalışırken bina büyük bir gürültüyle sallanmaya başladı. her zamanki depremlerden biri sandım ve bir yandan okumaya çalışırken bir yandan da deprem olmaya devam ediyordu ve duracak gibi değildi. korkup merdivenlerden hızla aşağı inmeye başladım.
2 kat aşağıda gördüğüm manzara içinden çıkılmaz bir kapana düştüğümü anlamama yetmişti zaten...
yarı çıplak bir vaziyette yatan üzerinde kırmızı ciksi bir elbise olan o kadına rastladım. yine baygındı, bir elinde şarap kadehi diğer elindeyse sımsıkı tuttuğu bir kağıt vardı. -
5.
0part 4 - kısır döngü
aşağı indiğimde aynı manzarayla karşılaşınca öylesine şaşırmıştım ki bunun game filmindeki gibi bir oyun olduğunu bile düşündüğümü söyleyebilirim... tedirgin adımlarla o kadına tekrar yaklaştım, tanıdık şeyler vardı etrafta... az önceki kağıdın aynısı, yırtık elbise vs. yanına yaklaştım...
ben: hey, kalk, uyan...
kadın yine birşeyler mırıldanmaya başlamıştı
kadın: me libere de mujeres perversas, que quieren hacer mi vida de cuadritos
ben: hangi şarkı bu?
kadın: ¿sabe usted español?
ben: a şey hayır, ben aslında...
kadın: tamam, önemi yok dilinizi konuşabiliyorum, offf başım çook ağrıyor. burası tam olarak neresi?
aynı diyaloglar oluşmaya çoktan başlamıştı, hayatın akışını işte o an değiştirmeye karar verdim.
ben: mısır'da bir residanstayız...
kadın: saat kaç?
ben: 16:00
kadın: tanrım.. şükürler olsun
ben: şey eğer şuan iyiysen başına neler geldiğini öğrenmek isterim, hatırlıyor musun?
kadın: ne varmış halimde?
ben: şey, elbiselerin...
kadın bir an üzerinin çıplak olduğunu anlayıp bir anda toparlandı. hemen sağına soluna baktı. sağında duran yarısından fazlası içilmiş şarap bardağını gördü. sesini yükseltti.
kadın: lanet olası pislik burası tokyo olmalı, aman tanrım! saat kaç hemen söyle saat kaaaaç?
ben: 19:10
kadın: artık çok geç... benimle gel
ben: nereye?
kadın: takip et...
az önce indiğim basamakları kadınla beraber tekrar çıkmaya başladık... önce 16.kata çıktık ve sonra 17.kata...
ben: lanet olsun bu da ne böyle!!!bir!1 -
6.
0part 5/1- penceredeki büyü
ben: lanet olsun bu da ne böyle!!!
apartman boşluğunun dışarı bakan penceresini temizleyen 70li yaşlardaki o adamın silüeti hiç gözümün önünden gitmiyor. büyük uzun bir burnu vardı. iki kolunun da olmayışı beni hem ürkütmüş hem de şaşkına çevirmişti. ufacık bir pencere basamağına basmış ağzındaki tozlu bezle camı silmeye devam ediyordu
ben: lanet olsun bunun derdi ne? 17.kattayız nasıl cesaret edebiliyor!
kadın: sadece izle lanet olası...
şaşkın gözlerle yaşlı adamı izlemeye devam ederken adam gözlerini bana keskin bir şekilde dikmişti. tam göz bebeğime odaklanmış ve öylece bana bakıyordu.
ben: neden bakıyor?
kadın: sakın gözünü ayırma
ben: tamam
ben de ona bakmaya devam ettim... derken yüzünde sahte bir gülümseme belirdi ve bir ayağını zaten zor dengede durabildiği basamaktayken kaldırdı. tek ayak üzerinde dengede durmaya çalışıyordu
ben: buna dayanamıcam ne yapmaya çalışıyor bu, lanet olası herif aşağı düşebilir!
kadın: evet, düşebilir...
ben: ne? nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun şuna baks... hayııııırr!!!
adam kendini bir anda 17 kattan aşağı boşluğa bırakmıştı. korkudan ayaklarımın bağı çözülmüştü. hemen pencereye koştum ve aşağı baktım, yerdeki cansız bedenini belli belirsiz görebiliyordum. -
7.
0part 5/2- penceredeki büyü
ben: hey hey neler oluyor burada lütfen bunu açıkla, lütfen. adın ne kimsin, o adam kimdi, neden aşağı atladı?
kadın: adım rebecca... o adam da küçük kardeşim jose...
ben: küçük kardeşin mi? tanrı aşkına rebecca adam nereden baksan 70 yaşındaydı!!
kadın: kaç yaşında olduğumu sanıyorsun?
kadını o an dikkatlice süzdüm. lanet olası sürtük en fazla 30 yaşında gibiydi
kadın: yaklaş...
şaşırarak yanına yaklaştım
kadın: daha da yakına gel
rebecca ile dudak dudağa gelmiştik... tanrım, o çok güzel bir kadındı...
kadın: gözlerimin içine bak, tam içine
gözlerinin içine bakmaya başlamıştım. hipnoz gibi bir duyguydu, en son kulağımı sağır eden bir ses duyduğumu hatırlıyorum... ne öncesini ne de sonrasını hiç yaşamamış gibiydim.
-15 dakika sonra-
uyandığımda yerde baygın bir şekilde buldum kendimi... etrafta kimse yoktu. kapı numarasına baktığımda halen 17.katta olduğumu anladım. asansöre koştum ancak halen çalışmıyordu. koşarak aşağıya indim
reception: buyurun efendim size nasıl yardım edebilirim?
ben: şey bakın kamera görüntülerine ihtiyacım var
reception: sakin olun bayım, bir problem mi yaşadınız, hırsızlık mı?
ben: öyle birşey değil... lütfen apartmandaki kameraların kayıtlarını görmem gerekiyor.
reception: sanırım bu şuan için mümkün değil bayım. jenaratörlerin patlamasıyla tüm güvenlik sistemleri, asansörler çalışmıyor hale geldi.
ben: anlıyorum...
çaresizlik içinde lobbyde oturdum, bir kahve aldım ve yaşadıklarımın hayal olma ihtimali üzerine biraz düşündüm. ta ki rebecca yanıma oturuna kadar... -
8.
0part 6 - gecikmiş dakikalar
ben: rebecca?!
kadın: pardon?
ben: rebecca? ismin rebecca değil mi?
kadın: ah, karıştırdınız sanırım ben italyan değilim.
ben: o da değildi... ispanyol değil misin?
kadın: evet?
o kadına dikkatlice ama çok dikkatlice baktım. rebecca'ya çok benziyordu. biraz konuşmaya çalıştım. onda bir problem olduğunu hissediyordum.
ben: isminiz nedir?
kadın: bakın bayım, eşimi bekliyorum
ben: a, tamam... tamam yani ben, yalnızca konuşmak istemiştim.
kadın: kalksam iyi olacak, dışarıda bir sigara içsem fena olmaz. size bol şans...
kadın yanımdan kalkıp dışarı doğru giderken arkasından sürekli ona bakıyordum. rebecca'ya çok benziyordu. bu gece orada çok garip şeyler oluyordu, bundan emindim ama nasıl bir şeyin içinde olduğumu henüz çözememiştim. derken, sigarasını çantasından çıkartırken bir kağıdı düşürdüğünü fark ettim. hemen kalabalığın arasından süzülerek düşen kağıdı kimse görmeden aldım. kağıtta yine aynı şeyler yazıyordu
午後7時、この夜、日本のエジプト領事館に行く
ben: bingo!! lanet olası sürtük beni kandıracağını sanıyor!
hemen koşup resepsiyona kağıttakini çevirmesini istedim.
ben: pardon, burada tam olarak ne yazıyor acaba? japoncam biraz kötü de...
reception: biraz kötü bir japonca bu ama sanırım buakşam saat 7'de mısır konsolosluğuna git yazmak istemiş...
ben: saatiniz kaç?
tam bu soruyu sorduğumda dışarıda büyük bir gürültü koptu! herkes dışarı doğru koşmaya başladı.
uzaktan hep şu sesleri duydum... lanet olsun hemen ambülans çağırın, biri intihar etti!
meraklı bakışlarla dışarı çıktım, yerde yatan cansız bedenin camı silen 2 kolu olmayan o adamın olduğunu fark ettim.
insanlar adamın düştüğü yere yani yukarı bakmaya başladılar. içlerinden biri...
adam: orada biri var,
diğer adam: evet evet biri var, o itmiş olabilir!
kafamı yukarı kaldırdığımda, yukarıdan aşağı bakan kişinin kendimin olduğuna yemin bile edebilirdim. -
9.
0part 7 - ambulansta yaşananlar/1
yaşlı adamın cansız bedenini morga zütürmek üzere ambulansa koydular ve çevre hastanelerden birine zütüreceklerini söylediler. akabinde olay yerine polisler geldi ve görgü tanıklarını dinlediler. duyduklarıma inanamadım!
polis: siz görmüşsünüz sanırım, olayı anlatır mısınız?
görgü tanığı (gt): havuz kenarında eşimle şezlonga oturmuş birşeyler içiyorduk
polis: saat kaçtı?
gt: ee, şey tam hatırlamıyorum ama 19:10 civarıydı...
polis: evet, sizi dinliyorum devam edin
gt: sonra binanın orta katlarında bir hareketlilik fark ettik.
polis: kaçıncı kattaydı?
gt: ee, bilemiyorum yani 14-20 arası olabilir.
polis: sonra?
gt: sonra o yaşlı adamın tek ayak üzerinde durduğunu gördük. bulunduğumuz şezlongtan bir anda kalkıp adamın ne yaptığını anlamaya çalıştık. korkmuştuk... sonra, eşim kamerayı çıkarttı ve kayıt altına almaya başladı.
polis: kayıt var yani?
gt: evet, gösterebilirim isterseniz.
polis: şimdi değil... sonra ne oldu?
gt: sonra adam bir anda aşağı düşmeye başladı, tanrım çok korkunç bir manzaraydı!
polis: tüm düşüş anını kameraya çektiniz mi?
gt: evet, buyrun beraber bakalım
meraklı kişilerle beraber adamın arkasına geçip kamera görüntülerine bakmaya başladık. kemaranın sesi azdı ama ses dışarı belli belirsiz geliyordu.
kamera görüntüleri
gt: çeksene şunu, ne yapm... yor?
gt-kadın: ... , tanrım bu çok korkunç...
gt: umarım oradan düşm... lanet olsun adam düşüyor! çek hemen christine... tanrım!!!
(çığlıklar)
tüm görüntüleri hepimiz ağzı açık bir şekilde izlemiştik. çünkü 17.kattaki pencereden itibaren aşağı düşen hiçbir cisim ya da insan kamera kaydına girmemişti...
polis: bu da ne demek oluyor?
gt: ben, ben bilemiyorum böyle birşey nasıl olur. onu çektiğimize yemin edebilirim.
polis: hemen bölgeyi boşaltın, hemen!!! -
10.
0part 8 - ambulansta yaşananlar/2
sağlık görevlisi cesedin iğrenç görüntüsüne acımasızca bakar...
sağlık görevlisi: dostum... amputasyon için seni yine ben taşımıştım. o zamanlar 1 kolun daha vardı...
(öksürür)
sağlık görevlisi: lanet olsun dostum daha önce daha iyi kokuyordun... ah, tanrım bu ne pis bir koku böyle!
telsizden ambulans şoförü seslenir.
şoför: herşey yolunda mı kwon?
sağlık görevlisi: biraz pis kokuyor hepsi bu... yanık gibi kokuyor lanet olası herif
şoför: öne gelmek ister misin?
sağlık görevlisi: onunla biraz daha konuşmam gerekiyor.
şoför: sen bilirsin... (müziği açar)
-o sırada residans önünde-
polis: evet beyler gösteri bitti, artık dağılabilirsiniz.
polis kalabalığı dağıtmış ve resepsiyona doğru ilerlemişti. ben de arkasından onu takip ettim.
polis: bu intihar eden latin ihtiyar, jose eduardo macedo, kaç senedir bu otelde çalışıyor?
reception: öyle bir çalışanımız yok memur bey
polis: nasıl yani? o zaman ne arıyor burada?
reception: bilemiyorum, onu daha önce hiç görmedik
polis: hemen bana o saate ilişkin kamera güvenlik kayıtlarını verin
reception: memur bey, jenaratörlerimizdeki arıza nedeni...
sinirlendim ve dayanamadım, ağzıma geleni söyledim!
ben: ne o? jenaratörlerinizdeki arıza nedeniyle kamera kayıtlarını veremiyor musunuz? bu lanet binada bugün birşeyler dönüyor ve siz lanet çinliden bozma japonların bütün olanlardan haberiniz var
polis: hey, hey dur sen de kimsin?
ben: memur bey ben bu residansın 45.katının sahibiyim. bugün birçok şey yaşandı ve size gördüğüm herşeyi anlatıcam
reception: bayım... burası 34 katlı bir residans...
ben: ne? -
11.
0part 9 - ambulansta yaşananlar /3
ambulans orta sürhatle ilerlerken karşı yönden gelen bir araçla çarpışır ve josenin cansız bedeni bu kazada paramparça olarak tanınmayacak hale gelir. şoför ölmüş, sağlık görevlisi de ağır yaralıdır.
sağlık görevlisi ağır ağır sürünerek araçtan dışarı çıkmayı başarır. kazaya sebebiyet veren araç ise uzun farlarını yakmış bir şekilde bekliyordur. kwon yani sağlık görevlisi bir koluyla parlak farlardan gözünü korumaya çalışır. kısık gözlerle arabanın içerisinde biri olup olmadığına bakar.
yerde süründüğü sırada sırtına sertçe bir ayak baskı yapar, başını güçlükçe çevirir ve başına doğrultulmuş silahı görür.
kwon: tamam, dostum tamam sen iyisin bak ben de iyiyim, kimseye söylemem lütfen öldürme beni lütfen!
kadın: o nerde?
kwon: o kim?
kadın: jose nerede?
kwon: jose mi, jose de kim?
kadın: kolsuz ihtiyar...
kwon: dostum bak bu benim suçum değil ama ben onu aldığımda zaten ölmüştü, morga zütürüyorum lütfen beni bağışla bir ailem var!
kadın: cesedi nerde sersem herif! ambulansın içinde yok!
kwon: kazada dışarı fırlamış olabilir.
kadın, kwon'a bir tekme atar ve cesedi karanlıkta aramaya başlar. kwon ise derin bir oh çeker ama çok kan kaybetmeye başlamıştır.
kwon: çok acı çekiyorum, lütfen o lanet cesedi bırak da bana yardım et lütfeeeen!
kadın karanlığın içinden kwon'a bakar ve
kadın: seninle de ilgilenicem sabırsızlanma
kadın, karanlıkta paramparça olmuş cesedi bulur. önünde diz çöker ve bir takım dualar eder. sonra kwon'un yanına doğru ilerler. cebinden çok keskin bir bıçak çıkarır ve kwon'un yalvarışlarına aldırmadan kafasını vücudundan ayırır.
- o sırada residans -
ben: bu saçmalık, burası 45 katlı bir residans ve ben de o katın sahibiyim!
reception: bayım sizi daha önce hiç görmedim.
polis: burada neler olduğunu biri anlatabilir mi?
o sırada rebecca'ya benzeyen kadın lobbyden içeri girer ve yavaş adımlarla polise yaklaşır... -
12.
0part 10 - izdüşüm
kadın: memur bey, sizinle biraz konuşabilir miyiz?
polis: konu nedir?
kadın: görmeniz gerken birşey var, lütfen benimle gelin...
polis: öncelikle kimliğinizi görebilir miyim?
kadın: aaa, şey odada unutmuş olmalıyım
polis: buyurun odanızdan alıp gelin, ben beklerim.
polis kadından garip bir şekilde şüphelenmiştir.
kadın: aa şey yani asansörler bozuk ben de 36.katta oturuyorum. oraya merdivenle çıkmamı beklemiyorsunuz sanırım?
polis: kaçıncı kat dediniz?
kadın: 36?
polis belindeki kelepçeleri çıkarıp kadını bir anda kelepçeler
kadın: durun ne yapıyorsunuz? bu saçmalık!
polis: üzgünüm bayan, burada garip şeyler oluyor ve ben bunu çözene kadar sabretmeniz gerekecek
polis ve diğer ekip arkadaşları ne olup bittiğini henüz anlayamamıştır.
polis: bu lanet residans kaç katlı?
reception: 34 memur bey
polis: bu kadın da diğer adam gibi 34ten daha fazla kat olduğunu iddia ediyor. buna ne diyeceksin?
reception: memur bey ben burada 4 yıldır çalışıyorum. kat sayısını ben bilmiyorum diyelim, arkadaşlarım da mı bilmiyor?
receptionistin yardımcıları da 34 katlı olduğunu teyit edince polis lobyden dışarı çıkarıp tek tek katları sayma yoluna gider.
polis: katları sayıcaz...
reception: (mırıldanarak) ne saçmalık ama...
polis ve receptionist katları sayarlar ve receptionist haklı çıkar. toplam 34 kat vardır.
polis: zeminde hiç kat yok mu?
reception: yok memur bey, zeminde otopark ve çamaşırhaneler var.
polis: bugün herhangi bir uyuşturucu aldınız mı?
ben: hayır, memur bey
kadın: hayır ben de kullanmam öyle şeyler.
ben: memur bey bakın ben 3 yıldır burada yaşıyorum, 45.katta yaşıyorum lütfen merdivenleri kullanarak çıkalım. burada birşeyler dönüyor, lütfen bana inanın, lütfen...
polis, samimi konuşmama inanmış ve benle onca merdiveni çıkmak için yola koyulmuştu. tabi rebecca'ya benzeyen kadın da diğer polis memurlarının eşliğinde bizle beraber yukarı çıkıyordu.
hayatımın en enteresan gününün en korkunç saatleri asıl şimdi başlamıştı... -
13.
0part 11 - kitap
14.kattaydık. polisler ter içinde kalmıştı, ben de ise henüz yorgunluk belirtisi dahi yoktu.
polis: tamam, biraz dinleniyoruz beyler
herkes basamaklara oturdu. ben asansöre bakan bir duvara yaslandım. sonra bir anda jenaratörler devreye girdi asansörler çalıştı
polis: tanrım, şükürler olsun, lanet asansörler çalıştı. yola buradan devam ediyoruz.
kadın: şey, memur bey, bence buna gerek yok
polis: niyeymiş o?
kadın: şey yani yine elektrikler gidebilir ve mahsur kalabiliriz.
polis: bakın hanımefendi, lanet olası 30 kat daha basamak çıkarsam emekliliğim gelir. 1 dakikalığına risk almaya değer bence. evet, beyler acele edin asansöre biniyoruz
polis memuru asansörü çağırmıştı, kapı yavaş yavaş açıldığında kabinde yerde duran kırmızı kaplı bir kitap bulduk.
polis: bu da nesi böyle?
kadın: memur bey lütfen basamaklardan devam edelim
polis: hanımefendi biraz daha konuşursanız ağzınızı bantlamak zorunda kalıcam.
polis asansörde bulduğu kitabı incelemeye başlamıştı. ancak polisin rusça bilmemesi kitaptan birşey anlamamasına sebep olmuştu
polis: bu lanet kitap rusça sanırım. aranızda rusça bilen var mı?
6 yıl st petersburg'ta yaşayan biri olarak rusçam gayet iyi diyebilirim. ancak bunu hiç kimseye belli etmedim ve bilmiyormuşum gibi kafamı salladım.
polis bir delil niteliği taşıyabilir düşüncesiyle kitabı yardımcısına vermişti ve biz de artık asansördeydik. işin en enteresan tarafı ise asansörde 45.kata kadar çıkartacak düğmelerin bulunmasıydı. peki ama neden resepsiyonist yalan söylemişti veya neden dışarıdan saydığımızda 45 kat görünmüyordu!
polis: bayım, görünüşe göre siz haklısınız bu asansör 45e kadar çıkıyor ama önce 36ya uğrayıp bayanın kimliğini almamız gerekiyor.
sonrasında polis 36.katı tuşladı ve asansör yükselmeye başladı...
21..22... 23... 24... 25... 26... 27
ben: ne oldu neden durduk?
asansörün kapısı yavaşça açılmaya başlamıştı... -
14.
0part 12 -
asansörün kapısı yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. kapı tamamen açıldığında herkes şaşkındı!
ben: burası lobby?
polis: hey bir dakika, tanrı aşkına neler oluyor burada
kadın boynundaki haçı alıp öptüğünü gördüm ve asansörden indik. resepsiyona doğru tedirgin adımlarla ilerliyorduk.
polis: ben önden giderim, siz burada kalın hemen geliyor
kadın: hayır biz de gelicez.
polis bir süre kadına ve bana baktı...
polis: tamam gelin
resepsiyona doğru ağır ağır yaklaşırken bir şey oldu... bir sallantı gibi birşeydi. yine deprem oldu sandık biraz duraksadık. ayakta durmakta güçlük çekmeye başladık çünkü sarsıntının şiddeti oldukça artıyordu. işin garibi, hiçbir avize sallanmıyor, hiç kimse bir yere kaçışmıyordu.
polis: hey tamam durdu galiba
ben: tamam da nasıl olur da bunu kimse umursamaz ve nasıl olurda bu gibtiğimin avizeleri sallanmaz.
kadın: biri rüyada olduğumuzu söylesin lütfen!
ben: burası sürvayvııııır beylerrrrrr herşeyyyyyy gerçekkkkkkkkkkk (şaka lan bunu zütümden attım şuan)
resepsiyonun başında bir polis memuru ve biraz kalabalık bir topluluk vardı. oradaki adamın yanımdaki polis memuru olduğuna yemin edebilirdim!
ben: bu, bu bu sen değil misin?
polis: tanrı aşkına ben siyah değilim ki!
kadın çantasından makyaj çantasından çıkarttığı aynayı uzattı ve polis aynada kendisini gördü
polis: ammmann tanrım bu da kim! -
15.
0part 13-flashback
6 saat önce
buranın öylesine aşığıydım ki gözümü bile kırpmadan 400bin euro verip bir residansta daire satın almıştım.
her öğle arasını çin lokantasında acı domates soslu noodle yiyerek, akşamları ise biraz nigiri arkasından da fugu yiyerek geçirirdim. yakitori ise heyecan aramadığım dönemlerde ilk tercihim olurdu.
burası öyle güzel ki neresini anlatayım bilemiyorum. akinoro, fussa, taçikawa, sinagawa, higaşimurayama burayı sevmemin ayrı ayrı sebepleri gibiydi.
ama bugün akşam için başka planlarım vardı, lüks daireme geçip mum ışığında yalnız başıma sake içecektim. belki hafif sesle ichirō mizuki dinleyecek, sonra sıkılıp masahura fukuyama dinleyecektim.
çok iyi hatırlıyorum gökyüzünün delinmesinden tam 1 hafta önceydi, çok büyük paralar verip satın aldığım residans dairemde keyif yapmak üzere yola çıktım.
yolda bir trafik lambasının rengini usülca kırmızıya çevirmesinden dolayı arabamın frenine istemeye istemeye basmak zorunda kaldım. sonra, sonra o belirdi hemen arabamın penceresinde... pencereyi yavaşça düğmesine basarak aşağı indirmeye başladım. önce ellerini dayadı kapıya, sonra direksiyonuma sağ baş parmağını sürttü... tedirgindim...
ben: dostum iyi misin? ne istiyorsun?
adam: gökyüzü delinecek
ben: yağmur için tedarikliyim teşekkürler dostum
pencereyi yavaşça kapatmaya başladığım sırada bana bakışları bir yağmurdan fazlasını anlatmaya çalışıyordu sanki... tanrım, o adam çok esrarengizdi ve hareketsiz yaşamıma biraz olsun heyecan katabilirdi! pencereyi tekrar aralayıp cesaretimi topladım...
ben: atlasana, seni gideceğin yere kadar zütüreyim?
adam teklifimi nazikçe başıyla onayladı ve arka kapıyı açarak şoför koltuğunun tam arkasına oturdu... -
16.
0part 14-
bir yandan yolu izlerken bir yandan da dikiz aynasından adama bakarak konuşmaya çalışıyordum.
ben: adın ne dostum? nerelisin?
adam hiç cevap vermeden öylece dikiz aynasından bana bakıyordu. yüzünde en ufak duygu dahi yoktu
ben: tamam... peki... ne iş yapıyorsun turist misin? japonlara benzemiyorsun da...
adam: seni uyardım, mesajımı aldın.
ben: ne? ne mesajı anlamıyorum seni
adam: gökyüzü delinecek
ben: yağmur mu yağacak ne yani?
adam: kara bir bulut, tek bir bulut seni içine çekecek
ben: hey, hey dostum beni korkutuyorsun. ben böyle şeylere zaten pek inanmam
adama korktuğumu hissettirmiştim ve adam sanki üzerime oynamaya başlamıştı ve sesini yükselterek hatta bağırarak konuşmaya başlamıştı
adam: yıldırımlaaarr üzerineee yağdığıı güün tüm ruuuhlar seni çağıracaaak!
aniden frene bastım.
ben: hemen in aşağı seni lanet olası sarhoş!
adam: bana elini ver evlat, seni kurtarabilirim
ben: hayır sana elimi falan vermicem, hemen aşağı in lütfen yoksa polis çağıracağım
adamla dikiz aynasından kısa süre bakıştık ve...
adam: inmeme yardımcı olman gerekiyor
ben: neden? aç ve in kapı açık
adam: evlat... bacaklarım...
ben: ne var bacaklarında?
180 derece arkamı dönüp adama baktığımda adamın 2 bacağının da olmadığını görünce korkup arabadan inen ben oldum. o adamın 2 bacağının da arabaya binerken yerinde olduğuna yemin bile edebilirdim. o kadar korkmuştum ki bu, iyice sinirlenmeme sebep olmuştu
ben: aşağılık ucube arabaya binerken kullandığın protezler nerede!
adam sadece gülümsedi
ben: tamam, polis çağırıyorum!
adam: gökyüzü delindiğinde tüm ruhlar seni bekliyor olacak!
ben: alo, aa bakın buraya acil bir ekip göndermeni..
cümlemi bitirmeden ihtiyar ortadan kaybolmuştu bile...
ben: şey, tamam kusura bakmayın yanlış oldu...
şaşkınlıkla telefonu kapattım ve arka koltuğa şaşkın gözlerle, etrafıma ise tedirgin bakışlarla bakmaya başladım. o lanet herif her an bir yerden çıkacakmış gibi geliyordu.
tam da o sıra arka koltuktaki nesne dikkatimi çekti, ona doğru yaklaştım... -
17.
0part 15
ben: bu da ne böyle!
koltuğun üzerinde sabır küpü benzeri renkli dikdörtgen bir oyuncak vardı. inanın bana dostlar ona dokunduğumda kalbim hızla çarpmaya başlamış, yavaş yavaş ruhum bedenimi terkediyormuş gibi hissettim. derin bir nefes alıp küpü bırakmaya çalıştım ancak her bırakmaya çalıştığımda beynim onu daha sıkı tutmam için bana komutlar yağdırıyordu.
sonra müthiş bir deneyim yaşadım... derler ya hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti diye... ilkokul yıllarımdan üniversite çağlarıma, iş hayatıma, amcamın mezarına, kardeşimin mezuniyetine kadar o kadar çok şey geçti ki gözümün önünden...
sonra o ayyaş esrarengiz adamı gördüm. bana doğru yaklaştı
adam: bu anahtar seni bana getirecek evlat... bu anahtar bir gün sana öyle bir kapı açacak ki çürümüş cesedim sayende yeniden şekil bulacak.
ben: sen kimsin?
adam: tek bilmen gereken şey bu dünyadan olmadığım evlat...
ben: na, nasıl yani?
adam: daha fazla birşey söylemem doğru olmaz. uyandığında yeni bir yaşam seni bekliyor olacak. sadece dikkatli ol
ben: ...
kısa süren sessizlikten sonra kendimi direksiyonun başında daha önce hiç sürmediğim bir arabayı sürerken buldum. karşı yönden gelen arabaya az kalsın çarpacağımı hatırlıyorum. son anda direksiyonu kırıp kurtulduğumu da... yanımdan geçen arabadan yükselen küfürleri de gayet iyi duymuştum ancak hiçbiri umrumda değildi. ne atlattığım kaza, ne yediğim küfürler... tek merak ettiğim, neden bunları yaşadığımdı... -
18.
0part 16
arabayı sağa çekip olan biteni düşünmeye başladığım sırada telefonum çaldı. aslına bakarsanız benim telefonum da denemez. hayatımda hiç iphone kullanmadığıma yemin edebilirim. şaşkınlıkla telefonun ekranındaki numara baktım. numara yabancıydı, tereddüt etmeden yes'e bastım.
ben: alo?
kadın: nasılsın?
ben: kimsiniz?
kadın: seni huur çocuğu! o adi fahişenin yanına gittiğinden beri beni tanımaz oldun
ben: hey, hey sakin ol, şey bu telefon benim değil sanırım. yani aradığınız kişi ben değilim muhtemelen
kadın: bırak numarayı jose! seni aşağılık pislik huur çocuğu!
ben: hey bakın bayan bir yanlışlık var adım jose değil!
kadın: hadiii jose kimi kandırıyorsun, neredesin o fahişe de yanında mı?
ben: bakın gerçekten bir yanlışlık var, telefonu kapatmak zorundayım
kadın: sakın o telefonu suratıma kapatayım dem...
evet, suratına kapatmıştım bile... sonrasında tekrar arasa da hiç bir şekilde cevap vermedim ve telefonu kapattım. sonra üzerimdeki takım elbise çarptı gözüme dikiz aynasından... daha önce böyle bir giysim olmadığını çok iyi hatırlıyorum. hemen ceplerime baktım ve bir kimlik buldum.
1983 cadiz doğumlu, jose eduardo macedo...
ben: bu da kim böyle...
sonra adamın resmine baktım. oldukça yakışıklı biriydi ama hayatımda daha önce hiç görmemiştim. bir şeylerin ters gittiği apaçık belliydi. hemen diğer ceplerimi karıştırmaya başladım, pantolonumdan çıkan not ise beni gizemli bir yolculuğa çıkartmak için adeta orada saklanıyordu... -
19.
0part 17
mektup: biz öldük, ailemiz, akrabalarımız herkes öldü! sonra tüm dünya bir rüya gördü, hepimiz yaşadığımızı sandık. rüya bitmek bilmedi. aylarca yıllarca uyanamadık. belki de yüzyıllarca bu rüyayı gördük... çok önceleriydi... siz halen uyuyanlar o yıllara i.ö diyorsunuz... bizler uyandık... bedenlerimiz her gün daha fazla çürümeye devam ediyor. bu mektubu okuduğunda amacımıza ulaşmış olacağız. anahtarı sana ulaştırmış olacağız... bizler, biz uyananlar! yüzlerce dil biliyor, yüzbinlerce kilometre yolu saniyeler içerisinde alabiliyoruz. sizi bekliyoruz, siz bir avuç uykudakileri...
tarih: 6 tarabulo 3661
ben: lanet olsun ne demek bu?!
tam mektuba dalmışken arabanın penceresinden kafasını uzatan bir polis gördüm.
polis: bu o! tüm ekipler bu o! hey sen, dışarı çık, ellerini başının üzerine koy! -
20.
0-son part-
karakolda ifade verdikten sonra polis bana şunu söylemişti
polis: halen anlamadın değil mi?
ben: neyi?
polis: gel seni bir yere zütüreceğim...
beraber bir kapıdan içeri girdik, sağdaki benim...
http://www.youtube.com/watch?v=e3D6EG35WP0
vakit ayırdığınız için teşekkürler
-
instagram tiktok twitter alayının amg
-
wow girl sesin çok çıkmasınn
-
wow girl kiziniz olabilirdi
-
öz anasının zütünü yatarken çekmiş
-
bu karı önünüze domallsa
-
gay pataklayan senin derini yüzdürüp
-
sözlük sayfaları neden sıfırlanmamiş
-
45 tane ermeniyi geberten babayiğit
-
burdaki pek cok kişi
-
wow girl olarak 560bin tl
-
wow girl olarak 20 ocakta diktirme
-
39 yaşındayım hala 31 çekiyorum bakirim
-
dünyada en çok 31 çekilen ülke
-
wow girl bu adam hakkında ne düşünüyorsun
-
sözlükte kimse ne başlık açıyor ne de
-
baslik acmicaksaniz yatacam
-
özgür özel iktidara kırmızı kart gösterdi
-
tokmakçım olur musun
-
beyler putu acaba neden beni terketti
-
wow girl olarak bekaretim ssli
-
kafkas manla teke tek çıksak acaba
-
cccrammsteinccc gran torino gwynplaine adlı
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 15 01 2025
-
beyler whatsap ve insta fotomu ne yapsam
-
aylar geçti halen aklımdan çıkmıyor
-
michael scofield pb en iyi yazar şaka maka
-
ferrelardaki karilar birilerinin kizi ve bacisi
-
wow girl birinin kizi ve bacisi dusundunuzmu
-
hey incici oç
-
kafkas man seni kafes dövüşüne davet
- / 2