1. 26.
    0
    bu ne amk
    ···
  2. 27.
    0
    okuyanı gibsinler baştan sona yalan
    ···
  3. 28.
    0
    part 8 - ambulansta yaşananlar/2

    sağlık görevlisi cesedin iğrenç görüntüsüne acımasızca bakar...

    sağlık görevlisi: dostum... amputasyon için seni yine ben taşımıştım. o zamanlar 1 kolun daha vardı...

    (öksürür)

    sağlık görevlisi: lanet olsun dostum daha önce daha iyi kokuyordun... ah, tanrım bu ne pis bir koku böyle!

    telsizden ambulans şoförü seslenir.

    şoför: herşey yolunda mı kwon?
    sağlık görevlisi: biraz pis kokuyor hepsi bu... yanık gibi kokuyor lanet olası herif
    şoför: öne gelmek ister misin?
    sağlık görevlisi: onunla biraz daha konuşmam gerekiyor.
    şoför: sen bilirsin... (müziği açar)

    -o sırada residans önünde-

    polis: evet beyler gösteri bitti, artık dağılabilirsiniz.

    polis kalabalığı dağıtmış ve resepsiyona doğru ilerlemişti. ben de arkasından onu takip ettim.

    polis: bu intihar eden latin ihtiyar, jose eduardo macedo, kaç senedir bu otelde çalışıyor?
    reception: öyle bir çalışanımız yok memur bey
    polis: nasıl yani? o zaman ne arıyor burada?
    reception: bilemiyorum, onu daha önce hiç görmedik
    polis: hemen bana o saate ilişkin kamera güvenlik kayıtlarını verin
    reception: memur bey, jenaratörlerimizdeki arıza nedeni...

    sinirlendim ve dayanamadım, ağzıma geleni söyledim!

    ben: ne o? jenaratörlerinizdeki arıza nedeniyle kamera kayıtlarını veremiyor musunuz? bu lanet binada bugün birşeyler dönüyor ve siz lanet çinliden bozma japonların bütün olanlardan haberiniz var
    polis: hey, hey dur sen de kimsin?
    ben: memur bey ben bu residansın 45.katının sahibiyim. bugün birçok şey yaşandı ve size gördüğüm herşeyi anlatıcam
    reception: bayım... burası 34 katlı bir residans...
    ben: ne?
    ···
  4. 29.
    0
    part 9 - ambulansta yaşananlar /3

    ambulans orta sürhatle ilerlerken karşı yönden gelen bir araçla çarpışır ve josenin cansız bedeni bu kazada paramparça olarak tanınmayacak hale gelir. şoför ölmüş, sağlık görevlisi de ağır yaralıdır.

    sağlık görevlisi ağır ağır sürünerek araçtan dışarı çıkmayı başarır. kazaya sebebiyet veren araç ise uzun farlarını yakmış bir şekilde bekliyordur. kwon yani sağlık görevlisi bir koluyla parlak farlardan gözünü korumaya çalışır. kısık gözlerle arabanın içerisinde biri olup olmadığına bakar.

    yerde süründüğü sırada sırtına sertçe bir ayak baskı yapar, başını güçlükçe çevirir ve başına doğrultulmuş silahı görür.

    kwon: tamam, dostum tamam sen iyisin bak ben de iyiyim, kimseye söylemem lütfen öldürme beni lütfen!
    kadın: o nerde?
    kwon: o kim?
    kadın: jose nerede?
    kwon: jose mi, jose de kim?
    kadın: kolsuz ihtiyar...
    kwon: dostum bak bu benim suçum değil ama ben onu aldığımda zaten ölmüştü, morga zütürüyorum lütfen beni bağışla bir ailem var!
    kadın: cesedi nerde sersem herif! ambulansın içinde yok!
    kwon: kazada dışarı fırlamış olabilir.

    kadın, kwon'a bir tekme atar ve cesedi karanlıkta aramaya başlar. kwon ise derin bir oh çeker ama çok kan kaybetmeye başlamıştır.

    kwon: çok acı çekiyorum, lütfen o lanet cesedi bırak da bana yardım et lütfeeeen!

    kadın karanlığın içinden kwon'a bakar ve

    kadın: seninle de ilgilenicem sabırsızlanma

    kadın, karanlıkta paramparça olmuş cesedi bulur. önünde diz çöker ve bir takım dualar eder. sonra kwon'un yanına doğru ilerler. cebinden çok keskin bir bıçak çıkarır ve kwon'un yalvarışlarına aldırmadan kafasını vücudundan ayırır.

    - o sırada residans -

    ben: bu saçmalık, burası 45 katlı bir residans ve ben de o katın sahibiyim!
    reception: bayım sizi daha önce hiç görmedim.
    polis: burada neler olduğunu biri anlatabilir mi?

    o sırada rebecca'ya benzeyen kadın lobbyden içeri girer ve yavaş adımlarla polise yaklaşır...
    ···
  5. 30.
    0
    takipteyim bin devam et.
    ···
  6. 31.
    0
    part 10 - izdüşüm

    kadın: memur bey, sizinle biraz konuşabilir miyiz?
    polis: konu nedir?
    kadın: görmeniz gerken birşey var, lütfen benimle gelin...
    polis: öncelikle kimliğinizi görebilir miyim?
    kadın: aaa, şey odada unutmuş olmalıyım
    polis: buyurun odanızdan alıp gelin, ben beklerim.

    polis kadından garip bir şekilde şüphelenmiştir.

    kadın: aa şey yani asansörler bozuk ben de 36.katta oturuyorum. oraya merdivenle çıkmamı beklemiyorsunuz sanırım?
    polis: kaçıncı kat dediniz?
    kadın: 36?

    polis belindeki kelepçeleri çıkarıp kadını bir anda kelepçeler

    kadın: durun ne yapıyorsunuz? bu saçmalık!
    polis: üzgünüm bayan, burada garip şeyler oluyor ve ben bunu çözene kadar sabretmeniz gerekecek

    polis ve diğer ekip arkadaşları ne olup bittiğini henüz anlayamamıştır.

    polis: bu lanet residans kaç katlı?
    reception: 34 memur bey
    polis: bu kadın da diğer adam gibi 34ten daha fazla kat olduğunu iddia ediyor. buna ne diyeceksin?
    reception: memur bey ben burada 4 yıldır çalışıyorum. kat sayısını ben bilmiyorum diyelim, arkadaşlarım da mı bilmiyor?

    receptionistin yardımcıları da 34 katlı olduğunu teyit edince polis lobyden dışarı çıkarıp tek tek katları sayma yoluna gider.

    polis: katları sayıcaz...
    reception: (mırıldanarak) ne saçmalık ama...

    polis ve receptionist katları sayarlar ve receptionist haklı çıkar. toplam 34 kat vardır.
    polis: zeminde hiç kat yok mu?
    reception: yok memur bey, zeminde otopark ve çamaşırhaneler var.

    polis: bugün herhangi bir uyuşturucu aldınız mı?

    ben: hayır, memur bey
    kadın: hayır ben de kullanmam öyle şeyler.
    ben: memur bey bakın ben 3 yıldır burada yaşıyorum, 45.katta yaşıyorum lütfen merdivenleri kullanarak çıkalım. burada birşeyler dönüyor, lütfen bana inanın, lütfen...

    polis, samimi konuşmama inanmış ve benle onca merdiveni çıkmak için yola koyulmuştu. tabi rebecca'ya benzeyen kadın da diğer polis memurlarının eşliğinde bizle beraber yukarı çıkıyordu.

    hayatımın en enteresan gününün en korkunç saatleri asıl şimdi başlamıştı...
    ···
  7. 32.
    0
    reserved anlat panpa dinliyoz
    ···
  8. 33.
    0
    part 11 - kitap

    14.kattaydık. polisler ter içinde kalmıştı, ben de ise henüz yorgunluk belirtisi dahi yoktu.

    polis: tamam, biraz dinleniyoruz beyler

    herkes basamaklara oturdu. ben asansöre bakan bir duvara yaslandım. sonra bir anda jenaratörler devreye girdi asansörler çalıştı

    polis: tanrım, şükürler olsun, lanet asansörler çalıştı. yola buradan devam ediyoruz.
    kadın: şey, memur bey, bence buna gerek yok
    polis: niyeymiş o?
    kadın: şey yani yine elektrikler gidebilir ve mahsur kalabiliriz.
    polis: bakın hanımefendi, lanet olası 30 kat daha basamak çıkarsam emekliliğim gelir. 1 dakikalığına risk almaya değer bence. evet, beyler acele edin asansöre biniyoruz

    polis memuru asansörü çağırmıştı, kapı yavaş yavaş açıldığında kabinde yerde duran kırmızı kaplı bir kitap bulduk.

    polis: bu da nesi böyle?
    kadın: memur bey lütfen basamaklardan devam edelim
    polis: hanımefendi biraz daha konuşursanız ağzınızı bantlamak zorunda kalıcam.

    polis asansörde bulduğu kitabı incelemeye başlamıştı. ancak polisin rusça bilmemesi kitaptan birşey anlamamasına sebep olmuştu

    polis: bu lanet kitap rusça sanırım. aranızda rusça bilen var mı?

    6 yıl st petersburg'ta yaşayan biri olarak rusçam gayet iyi diyebilirim. ancak bunu hiç kimseye belli etmedim ve bilmiyormuşum gibi kafamı salladım.

    polis bir delil niteliği taşıyabilir düşüncesiyle kitabı yardımcısına vermişti ve biz de artık asansördeydik. işin en enteresan tarafı ise asansörde 45.kata kadar çıkartacak düğmelerin bulunmasıydı. peki ama neden resepsiyonist yalan söylemişti veya neden dışarıdan saydığımızda 45 kat görünmüyordu!

    polis: bayım, görünüşe göre siz haklısınız bu asansör 45e kadar çıkıyor ama önce 36ya uğrayıp bayanın kimliğini almamız gerekiyor.

    sonrasında polis 36.katı tuşladı ve asansör yükselmeye başladı...

    21..22... 23... 24... 25... 26... 27

    ben: ne oldu neden durduk?

    asansörün kapısı yavaşça açılmaya başlamıştı...
    ···
  9. 34.
    0
    devam et bin
    ···
  10. 35.
    0
    part 12 -

    asansörün kapısı yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. kapı tamamen açıldığında herkes şaşkındı!

    ben: burası lobby?
    polis: hey bir dakika, tanrı aşkına neler oluyor burada

    kadın boynundaki haçı alıp öptüğünü gördüm ve asansörden indik. resepsiyona doğru tedirgin adımlarla ilerliyorduk.

    polis: ben önden giderim, siz burada kalın hemen geliyor
    kadın: hayır biz de gelicez.

    polis bir süre kadına ve bana baktı...

    polis: tamam gelin

    resepsiyona doğru ağır ağır yaklaşırken bir şey oldu... bir sallantı gibi birşeydi. yine deprem oldu sandık biraz duraksadık. ayakta durmakta güçlük çekmeye başladık çünkü sarsıntının şiddeti oldukça artıyordu. işin garibi, hiçbir avize sallanmıyor, hiç kimse bir yere kaçışmıyordu.

    polis: hey tamam durdu galiba
    ben: tamam da nasıl olur da bunu kimse umursamaz ve nasıl olurda bu gibtiğimin avizeleri sallanmaz.
    kadın: biri rüyada olduğumuzu söylesin lütfen!
    ben: burası sürvayvııııır beylerrrrrr herşeyyyyyy gerçekkkkkkkkkkk (şaka lan bunu zütümden attım şuan)

    resepsiyonun başında bir polis memuru ve biraz kalabalık bir topluluk vardı. oradaki adamın yanımdaki polis memuru olduğuna yemin edebilirdim!

    ben: bu, bu bu sen değil misin?
    polis: tanrı aşkına ben siyah değilim ki!

    kadın çantasından makyaj çantasından çıkarttığı aynayı uzattı ve polis aynada kendisini gördü

    polis: ammmann tanrım bu da kim!
    ···
  11. 36.
    0
    up up devam et bin
    ···
  12. 37.
    0
    part 13-flashback

    6 saat önce

    buranın öylesine aşığıydım ki gözümü bile kırpmadan 400bin euro verip bir residansta daire satın almıştım.

    her öğle arasını çin lokantasında acı domates soslu noodle yiyerek, akşamları ise biraz nigiri arkasından da fugu yiyerek geçirirdim. yakitori ise heyecan aramadığım dönemlerde ilk tercihim olurdu.

    burası öyle güzel ki neresini anlatayım bilemiyorum. akinoro, fussa, taçikawa, sinagawa, higaşimurayama burayı sevmemin ayrı ayrı sebepleri gibiydi.

    ama bugün akşam için başka planlarım vardı, lüks daireme geçip mum ışığında yalnız başıma sake içecektim. belki hafif sesle ichirō mizuki dinleyecek, sonra sıkılıp masahura fukuyama dinleyecektim.

    çok iyi hatırlıyorum gökyüzünün delinmesinden tam 1 hafta önceydi, çok büyük paralar verip satın aldığım residans dairemde keyif yapmak üzere yola çıktım.

    yolda bir trafik lambasının rengini usülca kırmızıya çevirmesinden dolayı arabamın frenine istemeye istemeye basmak zorunda kaldım. sonra, sonra o belirdi hemen arabamın penceresinde... pencereyi yavaşça düğmesine basarak aşağı indirmeye başladım. önce ellerini dayadı kapıya, sonra direksiyonuma sağ baş parmağını sürttü... tedirgindim...

    ben: dostum iyi misin? ne istiyorsun?
    adam: gökyüzü delinecek
    ben: yağmur için tedarikliyim teşekkürler dostum

    pencereyi yavaşça kapatmaya başladığım sırada bana bakışları bir yağmurdan fazlasını anlatmaya çalışıyordu sanki... tanrım, o adam çok esrarengizdi ve hareketsiz yaşamıma biraz olsun heyecan katabilirdi! pencereyi tekrar aralayıp cesaretimi topladım...

    ben: atlasana, seni gideceğin yere kadar zütüreyim?

    adam teklifimi nazikçe başıyla onayladı ve arka kapıyı açarak şoför koltuğunun tam arkasına oturdu...
    ···
  13. 38.
    0
    part 14-

    bir yandan yolu izlerken bir yandan da dikiz aynasından adama bakarak konuşmaya çalışıyordum.

    ben: adın ne dostum? nerelisin?

    adam hiç cevap vermeden öylece dikiz aynasından bana bakıyordu. yüzünde en ufak duygu dahi yoktu

    ben: tamam... peki... ne iş yapıyorsun turist misin? japonlara benzemiyorsun da...
    adam: seni uyardım, mesajımı aldın.
    ben: ne? ne mesajı anlamıyorum seni
    adam: gökyüzü delinecek
    ben: yağmur mu yağacak ne yani?
    adam: kara bir bulut, tek bir bulut seni içine çekecek
    ben: hey, hey dostum beni korkutuyorsun. ben böyle şeylere zaten pek inanmam

    adama korktuğumu hissettirmiştim ve adam sanki üzerime oynamaya başlamıştı ve sesini yükselterek hatta bağırarak konuşmaya başlamıştı

    adam: yıldırımlaaarr üzerineee yağdığıı güün tüm ruuuhlar seni çağıracaaak!

    aniden frene bastım.

    ben: hemen in aşağı seni lanet olası sarhoş!
    adam: bana elini ver evlat, seni kurtarabilirim
    ben: hayır sana elimi falan vermicem, hemen aşağı in lütfen yoksa polis çağıracağım

    adamla dikiz aynasından kısa süre bakıştık ve...

    adam: inmeme yardımcı olman gerekiyor
    ben: neden? aç ve in kapı açık
    adam: evlat... bacaklarım...
    ben: ne var bacaklarında?

    180 derece arkamı dönüp adama baktığımda adamın 2 bacağının da olmadığını görünce korkup arabadan inen ben oldum. o adamın 2 bacağının da arabaya binerken yerinde olduğuna yemin bile edebilirdim. o kadar korkmuştum ki bu, iyice sinirlenmeme sebep olmuştu

    ben: aşağılık ucube arabaya binerken kullandığın protezler nerede!

    adam sadece gülümsedi

    ben: tamam, polis çağırıyorum!
    adam: gökyüzü delindiğinde tüm ruhlar seni bekliyor olacak!

    ben: alo, aa bakın buraya acil bir ekip göndermeni..

    cümlemi bitirmeden ihtiyar ortadan kaybolmuştu bile...

    ben: şey, tamam kusura bakmayın yanlış oldu...

    şaşkınlıkla telefonu kapattım ve arka koltuğa şaşkın gözlerle, etrafıma ise tedirgin bakışlarla bakmaya başladım. o lanet herif her an bir yerden çıkacakmış gibi geliyordu.

    tam da o sıra arka koltuktaki nesne dikkatimi çekti, ona doğru yaklaştım...
    ···
  14. 39.
    0
    --spoiler--
    17.kata geldiğimde yerde yarı çıplak bir vaziyette yatan üzerinde kırmızı ciksi bir elbise olan bir kadına rastladım. baygındı, bir elinde şarap kadehi diğer elindeyse sımsıkı tuttuğu bir kağıt vardı. yanına yüzümdeki teri elime silerek gittim.
    --spoiler--

    merdiven aralığında yarı çıplak yatan kapıcı beyler.
    ···
  15. 40.
    0
    rezerved devam panpa
    ···
  16. 41.
    0
    http://inciswf.com/13124521.swf
    ···
  17. 42.
    0
    part 15

    ben: bu da ne böyle!

    koltuğun üzerinde sabır küpü benzeri renkli dikdörtgen bir oyuncak vardı. inanın bana dostlar ona dokunduğumda kalbim hızla çarpmaya başlamış, yavaş yavaş ruhum bedenimi terkediyormuş gibi hissettim. derin bir nefes alıp küpü bırakmaya çalıştım ancak her bırakmaya çalıştığımda beynim onu daha sıkı tutmam için bana komutlar yağdırıyordu.

    sonra müthiş bir deneyim yaşadım... derler ya hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti diye... ilkokul yıllarımdan üniversite çağlarıma, iş hayatıma, amcamın mezarına, kardeşimin mezuniyetine kadar o kadar çok şey geçti ki gözümün önünden...

    sonra o ayyaş esrarengiz adamı gördüm. bana doğru yaklaştı

    adam: bu anahtar seni bana getirecek evlat... bu anahtar bir gün sana öyle bir kapı açacak ki çürümüş cesedim sayende yeniden şekil bulacak.

    ben: sen kimsin?
    adam: tek bilmen gereken şey bu dünyadan olmadığım evlat...
    ben: na, nasıl yani?
    adam: daha fazla birşey söylemem doğru olmaz. uyandığında yeni bir yaşam seni bekliyor olacak. sadece dikkatli ol

    ben: ...

    kısa süren sessizlikten sonra kendimi direksiyonun başında daha önce hiç sürmediğim bir arabayı sürerken buldum. karşı yönden gelen arabaya az kalsın çarpacağımı hatırlıyorum. son anda direksiyonu kırıp kurtulduğumu da... yanımdan geçen arabadan yükselen küfürleri de gayet iyi duymuştum ancak hiçbiri umrumda değildi. ne atlattığım kaza, ne yediğim küfürler... tek merak ettiğim, neden bunları yaşadığımdı...
    ···
  18. 43.
    0
    konu kilt beyker verildi şahsen okumuştum
    ···
  19. 44.
    0
    part 16

    arabayı sağa çekip olan biteni düşünmeye başladığım sırada telefonum çaldı. aslına bakarsanız benim telefonum da denemez. hayatımda hiç iphone kullanmadığıma yemin edebilirim. şaşkınlıkla telefonun ekranındaki numara baktım. numara yabancıydı, tereddüt etmeden yes'e bastım.

    ben: alo?
    kadın: nasılsın?
    ben: kimsiniz?
    kadın: seni huur çocuğu! o adi fahişenin yanına gittiğinden beri beni tanımaz oldun
    ben: hey, hey sakin ol, şey bu telefon benim değil sanırım. yani aradığınız kişi ben değilim muhtemelen
    kadın: bırak numarayı jose! seni aşağılık pislik huur çocuğu!
    ben: hey bakın bayan bir yanlışlık var adım jose değil!
    kadın: hadiii jose kimi kandırıyorsun, neredesin o fahişe de yanında mı?
    ben: bakın gerçekten bir yanlışlık var, telefonu kapatmak zorundayım
    kadın: sakın o telefonu suratıma kapatayım dem...

    evet, suratına kapatmıştım bile... sonrasında tekrar arasa da hiç bir şekilde cevap vermedim ve telefonu kapattım. sonra üzerimdeki takım elbise çarptı gözüme dikiz aynasından... daha önce böyle bir giysim olmadığını çok iyi hatırlıyorum. hemen ceplerime baktım ve bir kimlik buldum.

    1983 cadiz doğumlu, jose eduardo macedo...

    ben: bu da kim böyle...

    sonra adamın resmine baktım. oldukça yakışıklı biriydi ama hayatımda daha önce hiç görmemiştim. bir şeylerin ters gittiği apaçık belliydi. hemen diğer ceplerimi karıştırmaya başladım, pantolonumdan çıkan not ise beni gizemli bir yolculuğa çıkartmak için adeta orada saklanıyordu...
    ···
  20. 45.
    0
    part 17

    mektup: biz öldük, ailemiz, akrabalarımız herkes öldü! sonra tüm dünya bir rüya gördü, hepimiz yaşadığımızı sandık. rüya bitmek bilmedi. aylarca yıllarca uyanamadık. belki de yüzyıllarca bu rüyayı gördük... çok önceleriydi... siz halen uyuyanlar o yıllara i.ö diyorsunuz... bizler uyandık... bedenlerimiz her gün daha fazla çürümeye devam ediyor. bu mektubu okuduğunda amacımıza ulaşmış olacağız. anahtarı sana ulaştırmış olacağız... bizler, biz uyananlar! yüzlerce dil biliyor, yüzbinlerce kilometre yolu saniyeler içerisinde alabiliyoruz. sizi bekliyoruz, siz bir avuç uykudakileri...

    tarih: 6 tarabulo 3661

    ben: lanet olsun ne demek bu?!

    tam mektuba dalmışken arabanın penceresinden kafasını uzatan bir polis gördüm.

    polis: bu o! tüm ekipler bu o! hey sen, dışarı çık, ellerini başının üzerine koy!
    ···