1. 1.
    0
    ortaokul yıllarındaydım. babamın arkadaşı kemal amcayı, babamla beraber birgün dışarıda dolaşırken rastladığımızda tanımıştım. 55 yaşlarında, zamanında bir beldede belediye başkanlığı yapmış, orta boylu, hafif göbek, topsakal ve uzunla kısa arası denebilecek bir uzunlukta saçları ile tipik bir emekli entellektüel görüntüsünü veriyordu. o gün ayak üstü fazla konuşamadığımızdan olsa gerek bunların dışında fazla izlenim sahibi olamadım hakkında. aradan bir-iki ay geçti, şehre yüz kilometre kadar uzaklıktaki köyümüze tatil için gitmiştik. babam ve kuzenlerinin ortak arkadaşı olan kemal amca da davet üzerine köydeydi.
    ···
  2. 2.
    0
    bu arada kemal amca masaya önemli biri dahil olmuş edasıyla, heyecanlı heyecanlı bahsettiği konuya ara vererek 'hoş geldin' dedi ve devam etti. genel olarak edebiyat üzerine konuşuyorlardı. kemal amca adını hatırlayamadığım bir yazarın aşk üzerine bir kitabından bahsederken birden döndü bana, 'hiç aşık oldun mu' dedi. hayır dedim, hiç yaşamadığım bir duyguyu hiç yaşamadığımı nerden bildiğimi bilmeyerek. 'peki sheakspeare okudun mu hiç' diye sordu bu seferde.
    ···
  3. 3.
    0
    @2 takla attırmış, parasını vermemiş uzun zamandır böylesini görmedim
    ···
  4. 4.
    0
    @2 inceden değdirmiş
    ···
  5. 5.
    0
    ara sıra karşılaştığımızda selam veriyorduk, fakat pek fazla konuşma fırsatım olmadı kendisiyle. sonra bir akşam üzeri, babam, kuzenleri ve kemal amcayı bizim evin manzara olarak hafiften köye hakim akşam güneşini arkasına almış balkonunda içki içerlerken gördüm. yanlarına gittim, utana sıkıla masaya oturdum.
    ···
  6. 6.
    0
    @2 giber gibi yapmış sanki
    ···
  7. 7.
    0
    @2 gibmiş ama içine boşalmamış
    ···
  8. 8.
    0
    @2 napmış emin değilim kararı @4 e bırakıyorum ve usulca gidiyorum
    ···
  9. 9.
    0
    her gencin ilk aşkı annesidir panpa
    ···
  10. 10.
    0
    devam etti kemal amca: bir gün sheakspeare okuduğunda aşkın ne olduğunu öğreneceksin. aşk, insanın içsel duygularının dışavurumudur. kaynağını yine kendi öz nedeninden alır; sevilmek ve zayıflık. birey egoları ve biyolojik yapısı gereği sevilmek ister, kendi zayıflığından ötürü de pek çok şeyi tek başına gerçekleştiremez, yardım arar. bu iki özelliğinde kesiştiği kişiye yükler tüm güzel anlamları, onca çirkinliklerin içerisinde, başının ne olduğunu daha doğru dürüst bilmeden. ama sonu çoğu zaman bellidir. tıpkı dante gibi.. ya da isolde ve tristan.. hepsi sonlarının ne olacağını bilerek anlamsız başlangıçlara girdiler. çünkü en kötü durumlarda en kötüyü bile güzelleştirdiler kendilerince, belki de sonsuzluğa inandılar birbirlerinde..
    ···