0
@51 bos konusuyorsun 1919 dan 1938 e kadarki ayaklanmaları neden soylemiyorsun kurtulus savası baslamadan daha basladınız ian ingiliz fransızlardan aldıgınız gazlarla ayaklanmalara bak sana cok kolay bişi soyliyim atatürk bize ne verdi cumuhriyet o kurt asiret agaları devlet kursa nasıl yonetilecekti feodalist bir sistemle ben kürt biri olarak bize cumhuriyeti veren atatürke hayranım sen gibtir git ne dusunuosan dusun ama hep yanlı dusunuorsun
Atatürk 'Kürtlere Özerklik' Sözü Verdi mi?...
Paylaş
Yayınlanma tarihi: 21 Ağustos 2009 Cuma
Erzurum Kongresi bittikten sonra 12 aşiret reisine yazdığı mektuplarla, onların desteğini isterken bile, karşılığında en ufak bir ima yollu dahi olsa Kürtlere yönelik bir taviz vermedi.
Son günlerin gündem konusu “Kürt açılımı”. Hazır bir açılım söz konusu olmuşken de “Nereye kadar açılalım” sorusuna verilecek yanıta ışık tutması için belli Kürt çevreleri “... Zaten Atatürk de Kurtuluş Savaşı esnasında ‘Kürtlere özerklik’ sözünü vermişti, TBMM 10 Şubat 1922’de Kürtlere özerklik tanıyan bir yasayı bile kabul etmişti... En azından oraya kadar açılalım... ” demeye getiriyorlar. Bu söylenenlerin birer söylenti olmaktan ileri gidebilir tarafı yoktur ve Gazi Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı öncesinde, esnasında veya sonrasında, en kritik dönemlerde dahi Kürtlere böyle bir taviz vermemiştir. 1918-1924 arası tüm gelişmeler bunun somut kanıtıdır.
Gazi Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu öncesindeki evrelerde, “Kürtlere özerklik” anldıbına gelecek bir söylemde bulunduğu hatta bunun eyleme de dönüşerek TBMM’den “gizli” bir yasa geçmiş olduğu iddiası, özellikle son dönemlerde çok sık dile getirilmektedir. Konunun kanıtı olarak da Gazi’nin daha ziyade 16-17 Ocak 1923’te izmit’te istanbul basını ile yaptığı konuşma ve Ahmet Emin Yalman’ın sorularına verdiği yanıtlar gösterilmektedir. Buna bağımlı olarak da, “…Kurtuluş Savaşı günlerinde Kürtlerin desteğini sağlayabilmek için bu sözleri verdi ama sonunda devleti kurunca, bu sözleri unuttu... ” demeye getirmektedirler. işin bu yanı pek fazla sesli ifade edilmese de söylenmek istenen budur ve bu söylenenler tarihi gerçeklerle örtüşmemektedir.
Hemen belirtelim ki iddia edildiği gibi 10 Şubat 1922 tarihinde bir Meclis oturumu yoktur ki, o gün bir kanun geçmiş olsun. Bunun bir an için Meclis’te değil de, bir tasarı olarak “Vekiller Heyeti” (Bakanlar Kurulu) toplantısında hazırlanmış olduğunu farz edelim; o zaman da “... Kanun neden gizli çıkarıldı? Kimden çekiniliyordu? Kanun uygulanmak için yapılır, gizli kanun kimin ne işine yarar? Gizli olduğuna göre belli ki usulüne uygun olarak ilan edilmemiş. Bu takdirde o metin ‘kanun’ hükmünde olur mu?..” gibi birçok soruya yanıt bulmamız gerekecektir. Sonuç olarak böyle bir kanun yoktur.
Oysa izmit’te söyledikleri son derecede açıktır ve şudur: “Adım adım bütün memlekette ve geniş ölçüde doğrudan doğruya halk tabakalarının ilgili ve etkili olduğu ‘mahalli idareler’ kurulması iç ve dış siyasetimizin gereklerindendir. Kürtlerin oturduğu bölgelerde ise, hem iç siyasetimiz ve hem de dış siyasetimiz açısından adım adım mahalli bir idare kurulmasını gerekli bulmaktayız…” Söylediği budur.
Aslında Gazi, istanbul basınıyla bu görüşmeyi 16-17 Ocak 1923 tarihinde yaparken, 20 Ocak 1921 Anayasası yürürlüktedir ve Gazi, basın mensuplarına sadece bu anayasanın ilgili maddelerinden söz etmektedir.
Gerçekten de 10. maddede “Türkiye coğrafi durum ve ekonomik ilişki bakımından illere, iller ilçelere bölünmüş olup, ilçeler de bucaklardan meydana gelmektedir” denilmektedir.
11. madde ise “iller, bölgesel işlerde tüzelkişiliğe ve özerkliğe sahiptir. iç ve dış siyaset, şeriata, adalete, askerliğe ait işler, milletlerarası ekonomik ilişkiler ve hükümetin genel vergileri ile faydası birden çok ili kapsayan hususlar müstesna olmak üzere; BMM’ce konulacak kanunlar gereğince vakıflar, okullar, eğitim, sağlık, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işlerinin düzenlenmesi ve yönetilmesi il meclislerinin yetkileri içindedir... ” demektedir.
Bu artık anayasal bir hükümdür. Örneğin Kürt kökenli yurttaşlarımızın çoğunlukta yaşadığı bir ilde, bu il genel meclislerine seçilecek üyeler çoğunlukla Kürt kökenli olacakları için, bu yöre halkı yukarıda belirtilen konularda özerk olarak alacağı kararlar ve yapacağı uygulamalarla kendi kendilerini yönetmiş olacaklardır. Gazi’nin söylediği budur ve sadece budur. Bundan bir “otonomi” anlamında özerklik sonucu çıkarmak en hafifinden “yanlış değerlendirme” olur. Aksine, Ahmet Emin Yalman’a söylediği kelimesi kelimesine şudur:
“... Anayasa gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir demektir... Şimdi TBMM hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmişlerdir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olamaz.” (Bak. Mustafa Kemal, Eskişehir-izmit Konuşmaları,1923, Kaynak Yayınları, 1999, s.103).
Bu ifade ne demek? Net bir şekilde, “Otonomi olmaz!” demek.
Kaldı ki 1923 yılına gelinceye kadar çok kritik dönemlerden geçilirken bile Kürtlere böyle bir taviz verilmemiştir. Örneğin Milli Mücadele’ye karşı ilk isyan hareketi, Mustafa Kemal Paşa’nın tam da Samsun’a çıktığı günlerde, Midyat, Nusaybin, Ömerkan, Dirilömer çevresinde ingiliz güdümünde ve desteğinde bir Kürt devleti kurmak için başlatılan Ali Batı Ayaklanması’dır. (11 Mayıs-18 Ağustos 1919). Bir taraftan ülke baştan aşağı işgal edilirken ortaya çıkan bu isyancılara en ufak bir taviz verilmemiş, anlaşma yoluna gidilmemiş, sonunda isyan bastırılmıştır.
Tümünü Göster