1. 226.
    0
    1 saat kaldı.

    kalbim yılkı atları gibi, dörtnala.
    ···
  2. 227.
    0
    sonunda erkeğim geldi, kasırga gibi beni ezip geçti.

    onsuz yarım olduğumu anladım. tamamlanmak, yerçekimsiz dilediğince uçmak.

    onun tenini her koklayışımda yenilik ile çarpılıyorum. sıradanlıktan çok uzak, her biri değişik tatda ve nefasette dolu bir pandora'nın çikolata kutusu.

    şu an; ölü bekleyen mezar kadar sabırsız, aşktan başı, yönü, gözü dönmüş haldeyim.
    ···
  3. 228.
    0
    birkaç saat önce birlikte iken, Hiddetle kamçılanan arzu titreşimleriyle sarsıldım.

    aşkın şiddetinden patlayıp, parçalanacaktım neredeyse. Şeytan’a kanmak bu kadar kolay mıydı, ya Rabbim? zevkin ve şefkatın odağında azgın nehirlerde kaybolmak ve tükenirken var olmak bu muydu?

    Neydi o günah tsunamisi? Neydi o kargaşa Allah’ım? Utanç kasırgalarının uğultusu neydi?

    Hep Allah’tan korkardım, bir erkek bu kadar mı güzel kokardı?

    artık Cehennem’in Cennet’indeydim.
    ···
  4. 229.
    0
    ... mutluluk miracına doğru hızla yükselirken, erkeğim artık benim tek tanrımdı. biçare Kalbimden damarlarıma yayılan taptaze bir aşkın sıcaklığı ile eriyor, gönlüm aşkların en güzeline açılıyordu.

    sonra tutamadım kendimi, erkeğim içimde iken, Kâinatın etrafında dönmeye başladım, Güneş oldum gözlerim kamaştı. Tennuremin kıvrımları semanın dört bir yanına saçıldı.

    Takır takır atan kalbim, ellerimde bahar çiçekleri, istiridye içinde bir inci tanesi, bakir ormanlarda kanat çırpan rengârenk bir zümrüd-ü anka kuşuydum.

    Yitip gittim, acemi ruhumun deli kasırgalarına teslim oldum.
    ···
  5. 230.
    0
    Hazinesi bir erkeğin dudakları olan canım, ebedi ömrümün altın anahtarıydı. Sabah rüzgârlarında yasemin kokularına sarmalanmış, aşk kapanında sıkışıp kalmıştım. Kulağıma kulluk halkasını takmış vefalı bir köle, hırkam paramparça Allah’a sema ediyor, sevdiğim erkek Allah’tan daha çok bana hayat veriyordu. Cana can katan aşk şarabını içerken, hayatımda ilk defa bu kadar kadınlığımdan emin oluyordum.

    Gülün aşkından divane bir garip bülbül, solmuş sararmış, kurumuş bir çimen. Sonbahar görmemiş taptaze kamelya kokularında mest, aşkın önünde mum gibi eriyen, ben.

    erkeğimin kollarında, ten alevinde yandım bittim kül oldum.
    Allah ve sizler şahitsiz; baştan çıkıp, Şeytan’a uydum.
    ···
  6. 231.
    0
    aşk, heyecan curcunasından başka nedir ki?
    ···
  7. 232.
    0
    yüzünde keder mi, mutluluk mu olduğunu bir türlü anlayamadığım erkeğim tam bir yıl önce, 12 ağustos 2011 yılında, saat 19:00'da trafik kazası nedeniyle öldü.
    ···
  8. 233.
    0
    onun ölüm haberini öğrendiğimde belli belirsiz gülümsedim. her zaman onu kaybetme korkusuyla yaşamıştım. sonunda korkum gerçek oldu.

    bugün saat 19:00'da onun mezarında idim.

    şu anda, masamın üstünde, büfemde duran son içtiği şarap kadehi karşımda, sıcaklığı hala bedenimde, elleri aşk dolu kalbimde.

    gözlerim ağlamaktan kan çanağı.

    bir insanın değeri ölümle anlaşılır.

    o hep derdi... doğduğumda ben ağladım, herkes güldü... ben öldüğümde ise herkes ağlayacak ben güleceğim.

    şen ola ölüm şen ola...
    ···
  9. 234.
    0
    “Ey dil ile söylenen söz. Ben senden ne vakit kurtulacağım?

    Ya Rabbi... Ben, ben oldukça, benliğimden kurtulmadıkça ne ayıp bana.

    O vakit; ben bir başkasıyım, sen bir başkası!”
    ···
  10. 235.
    0
    Her şey Allah’ın eseridir be gülüm.
    iyilik, kötülük, hayat ve ölüm!
    ···
  11. 236.
    0
    her gün, her an erkeğimle birlikte ölüyorum...

    onunla birlikte, Dağların doruklarında pembeler, sarılar, eflâtunlar uçuşur. Renk rakkaselerinin dansı başlar. Deniz mavisi, erguvan moru ve Cennet yeşilinin raksını seyrederiz. Cehennem alevlerinde kana kana buz gibi ballı şerbetler içeriz. Dağların parfümü kekik kokularıyla mest olup, kendimizden geçeriz. Allah şahittir ki; o ve ben aşkın, özlemin ve şiirin en derinindeyiz.

    her ölümde, Renklerin mucizevî sihriyle çarpılıyoruz. aşkın ve hayatın kırmızısında yanıyoruz. Gücün ve tutkunun kaynağı siyahın ürkütücü karanlığına korkusuzca dalıyoruz, yeşil uçurumlara yuvarlanıyoruz, sakin mavilerde rahatlıyoruz. Renklerle öğütülen bedenlerimiz eksilen bir madde değil; büyüyen, daha da parlayan bir evrene dönüşüyor.

    Kâinat renklerinin ilâhi gizeminde, pembe akasya kokuları ile güzellik ve zarafetin merkezinde, mor leylakların çarpıcı cazibesi, kamelya beyazı, hercai menekşe ve fulya ormanlarındayız. Firuze dalgaların zifiri karanlığında aşka boğuluyoruz. Renklerin çıldırtıcı kreşendosuyla lime lime dağılıyoruz. Semanın derinliklerinden süzülüp gelen güneş yüzlü meleklerle çepeçevre kuşatılıyoruz.

    Bembeyaz kefenler, nefis tatlar ve mis kokulu çiçeklerle sarmalanıyoruz. Kâbe siyahı ile aydınlanıyoruz. Gül kokularında kanat çırpıyoruz. Kan kırmızısına selâm duruyoruz. Ölümün eşsiz güzelliğini soluyoruz. Renk oluyoruz, cayır cayır yanıp kül oluyoruz.

    Ölüm ile birlikte yeniden doğuyoruz...
    ···